27 Temmuz 2023 Perşembe

***AŞURE GÜNÜ ve HZ.HÜSEYİN

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

Allah’u Teala’nın bir hikmeti ve takdiridir ki, Peygamber Efendimizin sas iki torunundan biri olan Hazreti Hüseyin
(Radıyallahu anh) Efendimiz de aşure gününde şehit edilmiş ve Kerbela olayı vuku bulmuştur.

Ancak Muharrem ayının bu önemli günü nedense Hazreti Hüseyin’in şehid edilmesine bağlayıp, matem günü olarak anmak ülkemizde de yaygın hale getirilmeye çalışılıyor.


 Peygamber Efendimiz sas Musa Aleyhisselam’ın Firavun’un şerrinden kurtulması nedeni ile Muharremin 10. gününe ayrıca önem vermiş, Ramazan orucu farz olana kadar bu günde oruç tutulmuş. Hatta Yahudiler de bu gün oruç tutuyor diye, onlara muhalefet olması için bir gün öncesinin veya sonrasının da tutulmasını emretmiştir.

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, bu gün bir matem ve yas günü değildir. Zaten İslam’da 3 günden fazla yas yoktur.


Şimdi kısa bir şekilde Hz.Hüseyin'in ra hayatına bakıp "Kerbela Olayı" nı anlamaya çalışalım inşallah.

Hz.Hüseyin ra ,Hz. Peygamber (s.a.s)'in Hz. Fatıma (r.anha)'dan torunu, Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın ikinci oğludur. Hicretin dördüncü yılı Şaban ayının beşinde dünyaya geldi.

Hz. Hüseyin, Hz. Peygamber (s.a.s)'e çok benziyordu. Hz. Ali (r.a) "Hasan, Rasûlüllah'a göğsünden başına kadar olan kısmında, Hüseyin de bundan aşağı olan kısmında çok benzerdi" (Ahmed b. Hanbel Müsned, 1, 108) demişlerdir.

Hz. Peygamber (s.a.s) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.a)'a son derece düşkün olup onları çok severdi. Onların hakkında,

"Allah'ım: Ben, bunları seviyorum. Sen de sev bunları" (Tirmîzî Sünen V, 661)
buyurmuştur.

"Hasan ve Hüseyin'i seven, beni sevmiş, onlara kin tutan da bana kin tutmuştur" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 288);

Peygamber Efendimiz (s.a.s) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in gönüllerince oynayıp eğlenmeleri için onlara eşlik eder, bir çocuk gibi onlarla oynardı. Hz. Hüseyin ra, Rasûlüllah (s.a.s)'dan deve olmalarını istediklerinde hemen yere eğilir ve onları mübarek sırtına alırdı. Arkasından da "Bundan güzel deve olabilir mi?" buyururlardı.

Peygamber Efendimiz sas, bir gün, cenazelerin konulduğu yerde oturuyordu. Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin ranhum , güreşmeye başladılar. Peygamber Efendimiz sas gülerek "Ha gayret Hasan; Göreyim seni, yakala Hüseyin'i!" diyerek Hz. Hasan'ı kayırınca, Hz. Ali: "Yâ Rasûlüllah: Sen Hüseyin'i kayırmalı değil miydin? Hasan daha büyüktür" dedi. Peygamberimiz "Baksana Cebrail'de, Hüseyin'e: (Ha gayret Hüseyin göreyim seni) diyor." buyurdu (Zehebî, Siyer Alâmü'n-Nübelâ, 111, s. 190-191).

Hz. Peygamber (s.a.s) torunlarından olan Hz. Hüseyin'in ra çocukluk yılları Peygamberimizin sas otağından geçmiştir. Rasûlüllah'ın eğitiminden yetişip imanı yudumlaya yudumlaya büyüyen Hz. Hüseyin'in sonu da şehadet ikliminde gerçekleşmiştir. İnsanın hayatında Allah ve Rasûlü'nün hükmünden başka hiç bir hükmün geçerli olamayacağını derinden kavramış olan Hz. Hüseyin, bu gerçeğe gölge düşürenlere zerre kadar meyletmemiş; bilakis destansı bir tavırla onların önlerine dikilmiştir.

Hz. Muâviye ra, hicretin altmışıncı yılında Recep ayının ortalarında Şam'da vefat etti. Muâviye'nin ra vefatından sonra Şamlılar Muâviye b. Ebi Sûfyan'ın oğlu Yezid'e bey'at ettiler.

Yezid'in iktidara geçmesi saltanat seklinde gerçekleşti. Yezid, kendisinin bu şekilde idareyi ele alışına başta Hz. Hüseyin ra olmak üzere pek çok Sahabe'nin rıza göstermeyeceğini, hatta şiddetli tepkilerle karşılayacağını biliyordu. İktidarı elden kaçırmamak için çok süratli davranıyordu. Hemen Medine valisi Velid b. Utbe b. Ebi Sufyan'a bir mektup gönderdi.

Mektubunda şöyle yazıyordu: "Mektubum sana geldiği zaman, Hüseyin b. Ali ile Abdullah b. Zübeyr'i buldur, onların bana bey'atlarını al! Eğer, bey'attan kaçınırlarsa, boyunlarını vur, başlarını bana gönder: Halkın da bey'atlarını al, Bey'attan kaçınanlar hakkında, Hüseyin b. Ali ve Abdullah b. Zübeyr hakkında olduğu üzere, hükmü yerine getir, Vesselam "

Yezidin; Medine valisine yazmış olduğu mektubunda Hz. Hüseyin'den ra ve ileri gelen sahabilerden bey'atlarını almasını, bu konuda gevşek davranmamasını istediği de kaynaklarda kaydedilir .

Yezid'in iktidarı ele almasından sonra Kûfeliler Hz. Hüseyin (r.a)'e mektuplar göndererek, onu dâvet edip, yanlarına geldiği takdirde kendisini Emirü'l-mü'minin ilan edeceklerini üst üste yazdıkları mektuplarda belirtmişlerdi. Ayrıca şu anda emirleri olmadığından cuma namazına çıkmadıklarını bildirmişlerdi.

Hz. Hüseyin ra, Medine'den Mekke'ye gidip buradan Küfelilerle haberleşmeye başlamıştı. Kûfelilerin durumunu kesin olarak anlamak için de amcasının oğlu Müslim b. Akil'i Kûfe'ye göndermişti. Müslim Kûfe'de durumun iyi olduğunu, insanların bey'at için hazır bulunduklarını bildiren bir mektup gönderdi. Hz. Hüseyin ra bu haberden sonra kesin karar verip Kûfe'ye gitme hazırlıklarına başladı.

Hz. Hüseyin ra Kûfe yolculuğuna hazırlanırken, Abdullah İbn Abbâs, bu yolculuktan vazgeçmesini ısrarla istemişti. Aynı şekilde Abdullah ibn Ömer ve tabiunun ileri gelen âlimlerinden İmam Şa'bî de Hz. Hüseyin'in ra Kûfe'ye gitmemesini istemişler, özellikle Iraklılara güvenilmeyeceğini vurgulamışlardı. Ama Hz. Hüseyin ra Kûfe'ye gitme konusunda kesin kararlıydı .

Yezid, Hz. Hüseyin'in ra Kûfe'ye doğru yol aldığını haber alınca, Kûfe valisini değiştirmiş, Basra valisi olan Ubeydullah ibn Ziyad'a ek bir görev olarak, Kûfe valiliğini de vermişti.

Ubeydullah b. Ziyad, Kûfe valiliğini de üstlenince ilk iş olarak Müslim b. Akil'i çok feci bir şekilde şehid etti.

Yezid, Kûfe valisi Ubeydullah b. Ziyad'a Hz. Hüseyin ra hakkında şu emri veriyordu:

"Şimdi sen, benim istediğim gibi olmakta devam ediyorsun. Yaptığını akıllı ve beceriklilere yaraşır bir biçimde yaptın. Sebatlı, azimli bir kahraman saldırışıyla saldırdın. Başkalarına ihtiyaç bırakmayıp bu işin üstünden geldin. Bana erişen habere göre: Hüseyin b. Ali, Mekke'den ayrılmış, senin tarafına doğru gelmekte imiş. O'na hemen casusları kavuştur. Yollara gözcüler dik. Olanca duruşla bunun üzerinde dur. Seninle çarpışmadıkça sakın kimse ile çarpışma. Her gün, olan bitenlerin haberini bana yaz."

Hz. Hüseyin'in Kûfe yolculuğu sürerken, gelen haberler hiç de iyi değildi. Müslim b. Akil'in şehid edildiği haberi bile kendisine ulaştığında artık geri dönmek mümkün değildi. Yol esnasında pek çok kişi Kûfe'ye gitmemesini, mutlaka geri dönmesi gerektiğini söylemişlerdi.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Hz. Hüseyin büyük bir kararlılıkla Kûfe'ye doğru yol almaya devam ediyordu. Bu arada kendisi için tuzaklar kuruldu. Gelişen olumsuz olaylar nedeniyle, Hz. Hüseyin beraberindekilere "dileyen dönebilir, ben sizi yanımda zorla götürmek istemem" demişti. Ama hiç bir kimse ondan ayrılmadı (Zehebî- A'lâmü'n-Nübelâ, 111, 201-202).

Hz. Hüseyin, Hurr b. Yezid et-Temimî'nin kumandası altındaki bin kişilik Kûfe süvârî birliği ile karşılaştı. Hurr b. Yezid, Ubeydullah b. Ziyâd'ın emrine uygun olarak hareket ediyordu. Hurr, Ubeydullah'ın emri gereğince Hz. Hüseyin'i ra Kerbelâ'ya doğru sürükledi.

Ubeydullah b. Ziyad olayın ciddiyetini fevkalade kavramıştı. O sırada Merv valiliğine tayin edilmiş bulunan Ömer b. Sa'd Kûfe'de hazırlıklarını yapıyordu. Ancak Ubeydullah; Ömer b. Sa'd'ı Hz. Hüseyin'e ra karşı kullanmak istedi ve hemen ona emir vererek ordusuyla beraber Kerbelâ'ya gelmesini istedi. Ömer b. Sa'd, Hz. Hüseyin'in ra karşısına çıkmak istemiyordu. Bu durumu anlayan İbn Ziyad: "eğer, onunla çarpışmaya gitmeyecek olursan, seni Merv valiliğinden azleder, evini yıkar, boynunu vururum"diyordu.

Durum giderek vahimleşiyordu. Hz. Hüseyin ra bu durumun önüne geçmek ve kanların akıtılmasına meydan vermemek amacıyla Ömer b. Sa'd'a şu teklifleri yapmıştı: "Ey Ömer! Şu üç teklifimden birini kabul ediniz; Bırakınız da ben, cihad etmek üzere, hudut boylarına gideyim. Yahut Yezid'in yanına varıp kendisiyle görüşeyim. Yahut dönüp Medine'ye gideyim" (Zehebî, A'lâmü'n-Nübela, 111, 208-209). Ama İbn Ziyâd bu teklifleri asla kabul etmiyor ve Hz. Hüseyin'i ra artık bırakmak istemiyordu.

Ömer b. Sa'd ise Hz. Hüseyin'e ra karşı her hangi bir saldırıda bulunmuyor ve günler böyle geçip gidiyordu. Ubeydullah b. Ziyâd, son emrini verdi. Ömer b. Sa'd'a yazdığı son emrinde şöyle diyordu:

"Ben seni, Hüseyin'le ra günler geçiresin, onun selâmet ve bekâsını dileyesin ve benim katımda onun şefâatçısı, kayırıcısı olasın diye göndermedim. Ona ve adamlarına hemen teklif et; hükmüme boyun eğsinler. Eğer, sana teslim olurlarsa, onu ve etrafındakileri bana gönder. Şayet kabule yanaşmazlarsa üzerlerine yürü. Çünkü, o asi ve şakidir."

Bu emirden sonra Hz. Hüseyin'e ra saldırılar başladı. Hz. Hüseyin'in ra yanındaki bir avuç mücahid ve Ehl-i beytten hanım ve çocuklar binlerce askerden oluşan orduya karşı büyük bir direnç gösteriyor ve bir bir şehit oluyorlardı. En son Hz. Hüseyin ra kahramanca savaştı ve almış olduğu otuzüç mızrak ve otuzdört kılıç yarasıyla bedeni toprağa yığılırken, ruhu şehidlerin ruhlarına karışıyordu.

Kerbelâ'da Hz. Hüseyin'in ra akrabalarından yetmişiki kişi şehid düştü. Adeta Ehl-i beyt, tümden imha edilmek istenmişti. Kufelilerden de seksensekiz kişi ölmüştü.

Hz. Hüseyin ra, Hicrî altmış birinci yılın on Muharreminde şehid olmuştu. Şehid düştüğünde elli yedi yaşında idi.

Hz. Hüseyin'in şehadeti Ömer b. Sa'd'ı ve Yezid'i derin bir şekilde etkilemiş ve üzülmelerine yol açmıştı. Ancak bu üzülmelerin ne anlamı olabilirdi. Hz. Hüseyin'in şehadetine yol açan öncelikle Yezid olmuştu.


Sorularla İslamiyet

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Hiç yorum yok: