Hacca gelen kişi kendini Allah’ın asi, günahkar kulu olarak görmeli. Öyle Cenâb-ı Hâkk’ın üstün kulu, makbul kulu gibi görerek gelirse kaybeder!
Adem aleyhisselam’ın izinden geliyoruz. Ne kadar güzel ibadetimiz varsa hepsini unuttuk, günahlarımızı gözümüzün önüne getirip öyle geldik. Günahlarımızın altında çatır çatır ezile ezile geldik.
Hz. Ömer vefat ederken yanına gelenler onu övdüler: “Ya Ömer Resûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem giderken senden razı gitti. Bütün savaşlarında yanında oldun. İman edenlerin büyük güvencesi oldun. Sen ki böyle perişan haldesin, nasıl olur, rahatla biraz” dediler.
Hz. Ömer vefat ederken yanına gelenler onu övdüler: “Ya Ömer Resûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem giderken senden razı gitti. Bütün savaşlarında yanında oldun. İman edenlerin büyük güvencesi oldun. Sen ki böyle perişan haldesin, nasıl olur, rahatla biraz” dediler.
Hz.Ömer radıyallahu anh dedi ki “Beni öven ne kadar adam varsa çıkarın onları bu odadan. Siz ancak aldanacak bir adamı aldatırsınız. Ben ölmek üzere Rabbimin huzuruna doğru giderken bir vakit namazım var mı bilemiyorum.”
Bu hissiyatı, bu tevazuyu onlar Resûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in terbiyesinden aldılar. Korkuları da tamdı.
Hac farizasında birinci derdimiz mağfiret; günahlarımızın bağışlanmasıdır.
Hac farizasında birinci derdimiz mağfiret; günahlarımızın bağışlanmasıdır.
Hepimiz buna muhtacız, hacca bu düşüncelerle geldik. "Günahlar zaten bağışlanmış, hacca da Firdevs’e çıkmak için geliyor” gibi bir düşünce, bu güven hali bizi şeytanın tarafına kaydırır.
Cenâb-ı Hâk ya bizi kovarsa?
Cenâb-ı Hâk ya bizi kovarsa?
Kovar mı?
Kovarsa hakkı var. Cürüm işledik. Yap dediği nice şeyi yapmadık. Yapma dediği nice şeyi yaptık.
Hz. Adem aleyhisselam’ınki bir taneydi, bizse kendi günahlarımızın sayısını bilmiyoruz.
Dolayısıyla Kâbe’yi tavaf ederken Hz. Adem aleyhisselam'ın korkusuyla “Ya bağışlanmazsam” endişesi ve ümit arasında olmalıyız, ancak O’ndan umarak..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder