30 Haziran 2023 Cuma
Prof. Dr. Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 20
İMAM BUHÂRÎ NİN BİYOGRAFİSİ
28 Haziran 2023 Çarşamba
Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 19
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
27 Haziran 2023 Salı
Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 18
26 Haziran 2023 Pazartesi
Manevi İlaçlarımız Kur'an ve Sünnet-Prof. Dr. Halis AYDEMİR
O lisanı bilenler, oradaki şifreyi yani orada geçen kelimelerin, seslerin hayatta neye tekabül ettiğini dolayısıyla bu cümleden ne anlaşılması gerektiğini anlarlar.
Bilmeyenler açısından sadece çıkarılmış seslerden ibarettir. Nitekim bugün Arapça bilmeyen kimseler bir cümle söylediğimiz zaman sadece sesleri duyarlar ama bu sesler onların hayatına inmemiştir. Onların hayatına inmesi için bu seslerdeki lafızların, manalarının, gerçek hayattaki manalarını da bilmek ihtiyacı içerisinde olurlar.
O bakımdan Allah Azze ve Celle'nin kelamının hayata indirilmesi, hayatta Cenâb-ı Hakk’ın bundan muradının ne olduğunun bilinmesi gerektiğinden Allah Azze ve Celle kitabını indirdiği gibi Resûl’ünü de göndermiştir.
Resûlün gönderilmesi aynı “Kitabın indirilmesi” gibi farklı bir şeydir. Neden buna ihtiyaç var?
Cenâb-ı Hakk’ın lafızlarla, kelam ile ses ile yani dil olarak indirdiği, kullarına hitabını hayata iz düşürecek, bunun çözümlenmesi, çözümlenip hayata indirilmesi gerekir.
Aksi takdirde kelam olarak kalır. Herkes, o kelamı hayatı indirmek üzere farklı bir yol tutabilir.
O zaman o din indirilmemiş olur. O din, sadece dile, lisana hapsedilmiş, muallakta kalmış, hayatta gerçekten ne ile eşleştiği ve nasıl bir karşılık bulması gerektiği hususu, müphem kalmış olur.
Resûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem “namaz nasıl kılınır, Allah Azze ve Celle’nin emirleri hayatta nasıl pratik edilir, nasıl icra edilir?”i "Cibril aleyhisselam bana imamlık yaptı ve bana namazları kıldırdı", diyerek bunun tatbikatını görsel olarak nasıl öğrendiğini bildiriyor.
O bakımdan bizim fıtratımız dolayısıyla Cenâb-ı Hakk’ın bize talimi fıtratımızla birebir eşleşir oldu. O bakımdan kalkıp “kulağımızla gelen ses varken artık gözlerimizin görmesine ne hacet var? Kulağımızla gelen ses bize yetmiyor mu” anlamına gelen “Allah'ın kitabı bize kâfi” şeklindeki bir söylem biçimi insanı tanımayan, insanın öğrenme mekanizmasını bilmeyen cahilce bir sözdür.
Nitekim biz de herhangi bir bilgiyi, onun hayattaki karşılığıyla öğrencilere öğretiyoruz. Sadece biz değil herhangi bir usta da çırağına, herhangi bir yerdeki bir bilgiyi de insanlar, uygulaması üzerinden öğretiyorlar.
Çünkü insanların bilgiyi, malumatı aldıkları iki mecraları var. Ses yoluyla alabildikleri gibi buradan sesini alır, gözleri ile de bunun görselini, hayatta neye karşılık geldiğini görüp öğrenmesi gerekir. Aksi takdirde ses ile hayattaki ilişkiyi kurarken hata yapmaya başlar. Ne ile ilişkilendirdiğini bilemez.
Hele hele din gibi içinde Cenâb-ı Hakk’ın sıfırdan oluşturduğu kavramlar, ıstılahlar, yeniden emrettiği, sıfırdan emrettiği ve elçisine öğrettiği... Dolayısıyla o günkü kelimeyi, Arapçadaki kelimeyi kullansa da ona farklı bir çehre, farklı bir mana, farklı bir çerçeve oluşturuyor. O bakımdan bizim talimimiz ile alakalı bir şeydir.
Cenâb-ı Hakk’ın kitabının eksikliği ile alakalı olan bir şey değil. Bu, derste teorisini gördükten sonra aynı hocanın “haydi sizi laboratuvara götüreyim, orada laboratuvardakileri öğreteyim” dediğinde; “Hocanın dersteki anlattıkları bize kâfi artık laboratuvara gitmeye gerek yok, hoca eksik mi anlattı ki” demek ne kadar ucube bir şey ise Allah Azze ve Celle’nin gönderdiği kendi elçisi ile ona tatbikatı öğretmesini taaccüb ile karşılamak, bunu “eksik olan Cenâb-ı Hakk'ın beyanını Resûlullah ile destekliyor muyuz” gibi bir şaşkınlığa dönüştürmek gerçekten şaşkın bir durum olur. Çünkü bunu biz hayatta hiçbir yerde yapmıyoruz yani ses yoluyla sadece muhatabımıza bir şeyi öğrettiğimize muvaffak olduğumuzu asla düşünmüyoruz.
En basitinden bir uçakta bile “bir yelek nasıl giyilecek, bir oksijen tüpü nasıl bağlanacak” diye insanlara bunu göstererek, icra ederek her defasında öğretiyorlar.
Neden? Çünkü muhataplar öyle yani “biz yazıyla bunu anlattık eksik mi anlattık ki” diye görselini, uygulamasını görmekten, göstermekten imtina etseler biz nasıl onların bu hallerine güleriz? Deriz ki insanlar sadece söz üzerinden veya sözün yazılmış şekli üzerinden bir şeyi öğrenmeye muvaffak olamazlar. Bunun ne olduğu nasıl bir şey olduğunu ve nasıl yapıldığını da onlara gösterdiğinizde onlara bunu öğretmiş olursunuz.
Bugün Dünya’da ne kadar ilkokul ne kadar ortaokul ne kadar lise, dünya’da ne kadar üniversite varsa hepsi insanın bu öğrenen yanını esas alarak talimde bulunur. Yoksa öyle olmasaydı sadece söz üzerinden olsaydı ne bu binalar yapılırdı, ne bunca üniversitenin, bunca eğitim kurumunun bunca masrafı yapılırdı.
İnsanlara yazı yoluyla, öğretilmek istenen her şey gönderilirdi, kitaplar halinde veya bugün artık bellekler içerisinde ve onların bunu öğrenmesi beklenirdi. Kimse bununla bir şey öğrenmediğini bildiğimiz için sınıf sınıf öğrencileri... Çünkü belli sayıda öğrenci, belli hoca ile muhatap edebiliyoruz. Onların bu bilgileri, onlara anlatmasını ve sonra bunun uygulanmasını onlara göstermesini sağlıyoruz.
Ancak böyle bir doktorun insan eline kendisini emanet edebilir.
Dese ki bir doktor size “ben, her şeyi kitap üzerinden öğrendim” siz kendinizi onun yapacağı bir ameliyata, onun size yönelik bir tedavisine hiç güvenebilir misiniz?
Yahut uçağınızı sürecek bir pilotun “ben bunların hepsini yazıdan öğrendim, elimde bir sürücü kursu kitabı...” gibi bir kitap üzerinden her şeyi öğrendiğini, ilk defa koltuğa şimdi oturacağını söylese ‘’oradaki Türkçe mi yetersiz, oradaki anlatılan anlatım mı eksik” der mi bir kimse. Herkes bilir ki uygulaması bunun öğretiminin bir parçası.
Vaktiyle bir fotokopiciye girdiğimde büyük bir fotokopi makinesi gördüm. Devasa bir makine, her tarafı düğmelerle dolu. Bizim arkadaşımız, hızlı bir şekilde kağıtları bir taraftan koyup başka bir taraftan alıyor. Düğmelerine basıyor, yığınla işlemler yapıyor. Hayret ettim yani küçük makinayı bile kullanmakta hangi düğmesine basacağız diye zorlanırken her defasında unutup yanlış çıkarırken bunun bu kadar iyi başarması “nereden öğrendin” dedim; “o gelen eldeki kullanım kılavuzundan mı öğrendin?”
Hayır, dedi. “Hocam, bu böyle ucuz bir makine değil. Bunu satan firma, beraberinde öğreticisini de gönderiyor ki bir tarafını kırmayalım, yanlış kullanıp makineyi hurdaya çıkarmayalım diye.” Düşündüm ki firma, cihaz değerli olunca beraberinde onu öğretecek peygamberini de göndermiş; fiziksel, somut bir şekilde.
25 Haziran 2023 Pazar
Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 17
Benim dinimde yanlışlık yok. Sen bilmediğin için yanılıyorsun. Sor. Öğren. Eğer samimiysen öğrenir bulursun.
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
24 Haziran 2023 Cumartesi
21 Haziran 2023 Çarşamba
Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 16
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
20 Haziran 2023 Salı
Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 15
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
19 Haziran 2023 Pazartesi
Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 14
“ İşte Allah, ilimden nasibi olmayanların kalplerini böyle mühürler.” Rum-59
İlim yapmıyorsan kalbin mühürlenme sürecine giriyor demektir. Kalp mühürleniyorsa fonksiyonlarını kaybediyor demektir. Kalbin fonksiyonları akletmek, fıkhetmek, değerlendirmek, mukayese etmektir…
İlim, istemekle olan bir şeydir, bireysel bir meraktır, arayıştır. Ve her insanda Allah-u Teala bu potansiyeli var etmiştir. Herkes dünya kadar ilme, bilgiye sahip olmayabilir. Ama herkes o arzuya sahip olabilir. O arzuya sahipse Cenab-ı Allah ona çok basit şeyler üzerinden de öğretebilir.
Başta Kitab’ını ve sünnetini öğrenmek için, elverdiğince (Cenab-ı Hak ne kadar imkan verdiyse o kadar mesuliyet ararmış) gayret etmeliyiz. Ama hepsini öğrenemem diye mevcut imkanlarında öğrenebileceklerinden bile feragat edenin ahmaklığını nereye koyacağız? Bir şeyin tamamı elde edilemez diye tamamı terk edilemez ki. Çoğu insan bu anlayışla yaşıyor.
“Aaa ben nerede onca şeyi öğreneceğim?” İşte bu anlayışla sen tamamını öğrenmeme isteğini ortaya koyuyorsun. Ama öteki adam öğrenmeye başlamış, Tamamını öğrenemeyecek bile olsa.. Ama ömrü ve imkanı olursa tamamını öğrenebileceği iradesini ortaya koyuyor. Cenab-ı Allah da sadece niyetlere bakıyor!!! Muvaffakiyet ise Allah’tandır, yaşatır ya da yaşatmaz. Başarı, başarabildiklerimizle değil, başarmak istediklerimizle alakalıdır. Adım atıp başlamak ve her gün öğrenmek için bir planı olmak ve “Ey Rabbim ömrümü ne kadar uzatırsan tamamını öğrenmeye niyetliyim” niyetinde olmak kişiyi yarın ölse bile bu sevaba müstahak kılar. Gerçekten Allah’a saygı ve samimi sevgi duyan insan O’nu tanımak, ne dediğini anlamak noktasında çabası mesaisi olan kimsedir. Bazılarının düzeyi daha düşüktür, ya da daha yüksek olabilir. Ama çabası olanların hepsi aynıdır. Biri 100 metre önden başlamıştır, diğeri 200 metre geriden başlamıştır ama Allah hepsinin notlarını aynı eder. Çünkü gayretler aynıdır. Cenab-ı Allah’ın nazarında olay ne kadar çok öğrendiğimiz değildir, ne kadar cehdettiğimizle, içtenliğimizle alakalıdır. Bu çabayı ve içtenliği gösterenler aynıdır, göstermeyenler ayrıdır.
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
17 Haziran 2023 Cumartesi
On Üçüncü Cüzden Üç Mesaj
Önemli Olan Şahsiyetli Bir Müslüman Olarak Yaşamak Zorluklara Karşı Sabretmek ve Direnmektir
On üçüncü cüz Kur'an-ı Kerim'de kaçıncı sayfada ?
On üçüncü cüz 261. sayfada başlayıp 280'de son bulmaktadır.
Kur'an-ı Kerim'in On üçüncü cüzünde hangi sureler yer almaktadır?
On üçüncü cüzde; Yusuf suresinin son yarısı, Ra’d ve İbrahim surelerinin tamamı bulunmaktadır.
On üçüncü cüzde öne çıkan üç mesaj hangileridir?
On üçüncü cüzde öne çıkan 3 konu (mesaj):
1. SABRIN SONU
Sabreden Kurtulur/Başarılı Olur
Yusuf suresinin son kısmında Mısır ve Ortadoğu’da gerçekleşen bir kıtlıktan bahsedilir. Kıtlığa hazırlıksız yakalanan insanlar Filistin tarafından Mısır’a gelip yiyecek talebinde bulunurlar. Gelen kişiler arasında Hz. Yusuf’un kardeşleri de vardır. Ancak Yusuf Peygamber onları affedip yiyecek vermiş, babalarıyla beraber Mısır’a gelmelerini ve yerleşmelerini istemiştir. O sıralar Yakup peygamber üzüntüden gözleri görmüyordu, oğlu Yusuf’un gömleği gelince onu gözlerine sürdü, Allah’ın izni ile gözleri açıldı ve görmeye başladı. Sonra hep beraber Mısır’a gittiler. Yusuf Peygamber’in yanına gelince hepsi ona saygı için eğildiler (Yakup peygamber ve 11 oğlu). Böylece Hz. Yusuf’un küçükken gördüğü rüya gerçekleşmiş oldu. Surenin sonunda Hz. Yusuf’un bir konuşması ve duası bulunmaktadır (Rad, 13/100-101). Yusuf suresi ile Allah Mekke’de zor durumda olan Hz. Muhammed ve ashabına moral vermekte, ileride gerçekleşecek olan hicret ve devlete hazırlamakta, onların da Hz. Yusuf gibi başarılı olacaklarını müjdelemektedir.
2. GÜÇLÜ MÜMİN
Allah’a İtaatle Güçlenmek
Sonra Ra’d suresi başlar. Burada Kur’ân’ın güç ve kudret sahibi Allah’tan geldiği ve O’nun gücünün; yerlerin ve göklerin yaratılışı ve sistematik işleyişinde, diriliş, ilim, gök gürültüsü (ra’d) ve meleklerin itaatinde görüldüğü zikredilir, insanlar iman ve itaate davet edilir ve kalplerin Allah’ın zikri ile mutmain olacağı açıklanır (Rad, 13/28). Burada ayrıca güçlü müminin sıfatları da zikredilir:
a. Onlar ahitlerinde dururlar,
b. Allah’ın emrettiği ilkelerden ayrılmazlar,
c. Sabrederler,
d. Namaz kılarlar,
e. İnfak ederler,
f. Kötülüğü iyilikle silerler,
g. Risalete de her zaman tabi olurlar (Rad, 13/19-33).
3. PEYGAMBERLERİN DURUŞU
Güçlü Şahsiyetler/Örnek İnsanlar
Bu cüzde ayrıca İbrahim suresi bulunmaktadır. Kitabın ve peygamberin rehberliği anlatılmakta; Hz. Musa, Nuh, Ad ve Semud kavimlerinden örnekler verilmektedir. Ümmetlerin bir kısmı da peygamberlerini reddetmiş, ülkelerinden sürme veya öldürme ile tehdit etmişlerdi. Aynı şeyler Hz. Muhammed ve ashabı için de söz konusuydu (İbrahim, 14/3-34). Surenin sonunda ise Hz. İbrahim’in uzun ve güzel bir duası bulunmaktadır (İbrahim, 14/35-41).
16 Haziran 2023 Cuma
Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 13
“Ya Rabbi bana hakikati göster ve hakikate tabi olmamı sağla.
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
On ikinci Cüzden Üç Mesaj
Peygamberler gibi; insanlar tevhid, risalet ve ahiret inancına davet edilmeli, hayatın tüm zorluklarına karşı da sabredilmeli/dirençli olunmalıdır
On ikinci cüz Kur'an-ı Kerim'de kaçıncı sayfada ?
On ikinci cüz 221. sayfada başlayıp 240'da son bulmaktadır.
Kur'an-ı Kerim'in on ikinci cüzünde hangi sureler yer almaktadır?
On ikinci cüzde; Hud suresinin 1. sayfası dışındaki tamamı ve Yusuf suresinin ilk yarısı bulunmaktadır. Yunus, Hud, Yusuf, İbrahim, Hicr sureleri aslında Elif-lam-ra (الر) ile başlayan sureler serisidir. Bununla belki de bu 5 surenin konu bütünlüğüne/birliğine dikkat çekilmekte ve dikkatli okunması gerektiği mesajı verilmektedir.
On ikinci cüzde öne çıkan üç mesaj hangileridir?
On İkinci cüzde 3 konu (mesaj):
1. PEYGAMBERLERİN MÜCADELESİ
Peygamberler Tevhid, Risalet ve Ahiret’le İlgili Bilgi Verirler
Hud suresinin girişinde (tebliğ edilmesi emredilen) tevhid, risalet ve ahiret ile ilgili konular aktarılır. Bu girişten sonra önceki ümmetlere gönderilen peygamberlerin tebliğ sırasında yaşadığı olaylar (Yunus suresindeki kaldığı yerden) anlatılmaya devam etmektedir; orada peygamberlerin kavmi ile ilk iletişimleri/tebliğleri ve kavimlerinin tepkileri anlatılırken, bu surede ise olayların devamında tebliği reddeden ve peygamberlere savaş açan o kavimlerin helakı açıklanmaktadır. Hz. Nuh ve kibirli kavminin helak oluşu (Hud, 11/25-49), Hz. Hud ve hilekâr kavminin helak oluşu (Hud, 11/50-60), Hz. Salih ve zalim kavminin helakı (Hud, 11/6168), Hz. Lut ve ahlaksız kavminin helakı (Hud, 11/77-82), Hz. Şuayb ve sahtekâr kavminin helakı (Hud, 11/61-68), Hz. Musa ve kendisini putlaştıran zalim Firavun ile mücadelesi ve zalimlerin sonu (Hud, 11/96-101) anlatılmakta; “Kesinlikle zalimlere meyletmeyin..” (Hud, 11/113) emri ve “Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir” (Hud, 11/123) hatırlatması ile sure sona ermekte; Muhammed ümmetinin aynı hatalara düşmemesi istenmektedir.
2. HAYATIN ZORLUKLARI Sabretmek Gerekir
Bu cüzde Yusuf suresinin ilk kısmı da bulunmaktadır. Yusuf suresinde sadece Yusuf peygamberin hayatı baştan sona anlatılmakta, başka bir yerde Hz. Yusuf ile ilgili bir bilgi verilmemektedir. Sure Hz. Yusuf’un gördüğü bir rüya ile başlar. Bu rüya ile babası Yakup Peygamberin küçük Yusuf’a sevgisi daha da artar. Bunu kıskanan kardeşleri küçük Yusuf’tan kurtulmak isterler ve onu bir kuyuya atarlar. Oraya su ihtiyaçları için uğrayan kervandaki kişiler kovalarını sarkıtınca onu bulup kurtarırlar, ancak Mısır’a götürüp orada köle olarak satarlar.
3. SUÇSUZ OLANLAR KURTULUR
Temiz Halleri Ortaya Çıkar
Hz. Yusuf’u satın alan kişi Mısır’ın üst seviyede yöneticisi olan bir azizdir. Eşi ile birlikte Yusuf’u büyütürler. Ancak Yusuf güzel bir genç olunca Aziz’in hanımı tarafından rahatsız edilir ve kadının yararlanma isteği etrafta duyulunca o dönemdeki skandalı önlemek için; suçsuz olduğu halde Hz. Yusuf’u hapse atarlar. Çünkü sonuçta o ellerindeki bir köledir ve hiçbir kıymeti yoktur. Hapiste Hz. Yusuf iki kişi ile tanışır. Bir gün o ikisi bu temiz gence gördükleri ilginç rüyalarını anlatırlar. Hz. Yusuf rüyalarını tabir etmeden önce onlara tevhid inancını anlatır, İslam’ı tebliğ eder. Sonra bu rüyayı; o iki kişiden birisinin hapisten kurtulup kralın yakın adamı olacağı, diğerinin ise asılıp idam edileceği şeklinde tabir eder ve yorumlar. Daha sonra olaylar bu şekilde gelişir. Kurtulan kişi kralın yakın adamı olur ve Hz. Yusuf’u unutur. Yıllar sonra kralın gördüğü bir rüyayı kimse tabir edemeyince, o kişinin aklına zindandaki Hz. Yusuf gelir ve onu çıkartırlar. Hz. Yusuf bu rüyayı ileride gelecek ve yedi yıl sürecek büyük bir kıtlık ile tabir eder. O kıtlığa hazırlık yapılması gerektiğini söyler. Bunun üzerine Hz. Yusuf, kral tarafından Mısır’ın ekonomisi ile ilgili olarak görevlendirilir ve büyük hazırlıklar başlar. Bu dönemde Aziz’in karısı da vicdan azabından dolayı Yusuf’un suçsuz ve temiz olduğunu itiraf eder…( Sonraki gelişmeler ve olaylar bir sonraki 13. cüzde devam etmektedir.)
https://www.diyanethaber.com.tr/on-ikinci
15 Haziran 2023 Perşembe
Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 12
Koşullar zorlandığında bile, Cenab-ı Hakk’a biraz mütebessim bir çehreyle; “Ya Rabbi biliyorum, yapıp ettiğim bazı kusurlarımdan mütevellit beni böyle test ediyorsun. Ama biliyorum benim için kötü bir planın yok. Beni bunlarla arındırmak, paklamak istiyorsun” diyerek O’nun hakkındaki zannını iyi tutmaya sabırla devam etmek!
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
On Birinci Cüzden Üç Mesaj
Mümin; hatada ısrar etmeyen, her zaman Müslümanca duruşu olan ve şahsiyetli bir hayat yaşayan insandır.
On birinci cüz Kur'an-ı Kerim'de kaçıncı sayfada ?
On birinci cüz 201. sayfada başlayıp 220'de son bulmaktadır.
Kur'an-ı Kerim'in on birinci cüzünde hangi sureler yer almaktadır?
On birinci cüzde; Tövbe suresinin son tarafı ve Yunus suresinin tamamı bulunmaktadır.
On birinci cüzde öne çıkan üç mesaj hangileridir?
On birinci cüzdeki 3 konu (mesaj):
1. TÖVBE
Tövbe Etmek ve Hatadan Dönmek Erdemli Bir Harekettir
Tövbe suresinin son tarafında tövbe ve istiğfar konusu işlenmektedir. Bir peygamberin, müşrikler için istiğfar etmesinin ve af dilemesinin doğru olmadığı belirtilmektedir. Bununla ilgili olarak Hz. İbrahim üzerinden örnek verilmektedir. Çünkü o da kâfir olan baba(lığı) için istiğfar etmişti. Allah ise muhacir, ensar ve diğer samimi müminlerin dua ve istiğfarlarını kabul etmektedir. Bu bağlamda Tebük savaşına keyfi katılmayan, ama sonra çok pişman olup tövbe eden 3 sahabinin durumu hatırlatılır. Bir aydan daha fazla süre devam eden bu tövbe/pişmanlık süreci, toplumsal tepki ve yeryüzünün onları daralttığı bir dönemde tövbelerin kabul edilmesi ve 3 sahabinin kurtulması bizim için önemli bir örnektir (Tevbe, 9/118). Rıyazü’s-Salihin isimli hadis kitabının başındaki Tövbe bölümünde, tövbe eden bu 3 sahabinin ilginç hikayesi ile ilgili rivayet aktarılır (Buhari, Megâzi, 80; Müslim, Tevbe, 53). Mutlaka oradaki bu olay gibi çok farklı tövbe olayları okunmalıdır.
2. MÜSLÜMANCA DURUŞ
Kur’ân’dan ve Peygamberlerden Öğrenmek
Bu cüzde Yunus suresi de bulunmaktadır. İlk kısmında Hz. Peygamber’in Mekke’deki risalet çalışması, insanları tevhide çağrışı ve onların tepkileri karşısında sergilediği Müslümanca duruş anlatılmaktadır. Burası aslında bütün davetçiler için önemli bir bölümdür.
3. ŞAHSİYETLİ OLMAK
Peygamberlerin Hayat Tarzı (Sünneti) Budur
Yunus suresinin ikinci bölümünde ise Hz. Yunus’un da içinde bulunduğu önceki 3 peygamberin tevhid çağrısı, risalet çalışması ve cahiliye toplumu karşısında sergiledikleri duruşları anlatılır. Bu tevhidi duruşun bütün peygamberlerin sünneti (hayat tarzı) olduğu hatırlatılır ve bütün davetçilere bir mesaj verilir.
https://www.diyanethaber.com.tr/on-birinci
14 Haziran 2023 Çarşamba
Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 11
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
Onuncu Cüzden Üç Mesaj
Müslüman ahlak temelli bir mücadele stratejisi geliştirilmelidir. Sosyal problemlerin çözümü ancak; infak ve gelir dağılımındaki adaletin sağlandığı ekonomik bir sistemle olur.
Kur'an-ı Kerim'in onuncu cüzünde hangi sureler yer almaktadır?
Onuncu cüzde; Enfal suresinin son tarafı ve Tevbe suresinin baş tarafı bulunmaktadır.
Onuncu cüzde öne çıkan üç mesaj hangileridir?
Onuncu cüzde 3 konu (mesaj):
1. SAVAŞ AHLAKI
Savaşta Bile Ensar-Muhacir Gibi Ahlaklı Olmak ve Kulluğa Devam Etmek Gerekir
Enfal suresinin son tarafında Bedir savaşı örneği üzerinden savaş stratejileri anlatılır. Ayrıca savaşta da ahlaklı olma ve kulluk emredilir. Bunlara dikkat edilirse Allah’ın yardımı her zaman Müslümanlarla beraberdir. Bir kavim kendisini değiştirmedikçe Allah da onlara olan nimetini değiştirmez (Enfal, 8/53). Müslümanlara yardım eden ve kalplerini birleştiren Allah’tır (Enfal, 8/63). Surenin sonunda Medine’ye hicret eden muhacirler ve onlara yardım eden ensar anlatılır, onlar medh edilir ve imanın topluma yansımasının muhacir-ensar kardeşliğinden, ayrıca sıla-ı rahime riayet etmekten geçtiği hatırlatılır ve sure tamamlanır.
2. İSLAM TOPLUMUNUN DÜŞMANLARI Burada iki düşman üzerinde durulur:
a. Anlaşmaları Bozan Müşrikler/Kâfirler
b. Sürekli Fitne Çıkaran Münafıklar
Onuncu cüzün bu bölümünde Tevbe suresi başlar. Bu sure Enfal suresinin devamı niteliğinde olduğu için başında besmele bulunmamaktadır. Ayrıca sure, anlaşmayı bozan ve bölgede sürekli fitne çıkaran müşriklere verilen bir ültimatom ile başlar. Bu nedenle de surenin başında rahmet ifadesi olan besmelenin bulunmadığı belirtilir. Bu bölümde yeryüzünde fitne çıkaran düşmanlara karşı savaşa hazır olunması gerektiği açıklanır. Ayrıca önemli bir iç tehlike olan ve İslam toplumunun birliğini bozan, moralini çökertmeye çalışan münafıklar üzerinde durulur. Onların ahlaki zaafları, çalışma usulleri ve stratejileri anlatılır. Müslümanların bunlara karşı da dikkatli olmaları ve mücadele etmeleri gerektiği hatırlatılır. Çünkü bir toplumun iç ve dış güvenliği çok önemlidir.
3. İSLAM EKONOMİSİNİN HEDEFLERİ
Özellikle İki Hedef Üzerinde Durulur:
a. İnfak
b. Sermayenin Adil Paylaşımı
Bu cüzün son kısmında infaktan bahsedilir. Ekonomik refahın sağlanması için çalışma ve teknoloji üretme yanında toplumsal yardımlaşma modeli olan bir infak stratejisi geliştirilmesi de emredilir. Yardıma muhtaç olanların mutlaka korunması gerektiği hatırlatılır. Toplumsal yardımlaşmanın bir parçası olan zekat ve sadakaların kimlere verileceği açıklanır (Tevbe, 9/60). Bütün bu çalışmaların İslam toplumunu güçlendireceği ve kalpleri birleştireceği anlatılır. Bu noktada da olumsuz propaganda yapan münafıklara yeniden dikkat çekilir.
https://www.diyanethaber.com.tr/onuncu-cuzden-uc-mesaj
13 Haziran 2023 Salı
Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 10
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
Dokuzuncu Cüzden Üç Mesaj
Tarihin en önemli dönemleri, peygamberlerin yaşadıkları asırlardır. Çünkü onlar tevhid ve şirk mücadelesinde müminlerin önderleridir, Allah’ın rab (hakimiyet sahibi) olduğunu bütün dünyaya tebliğ eden ve insanları dünyevileşme tehlikesinden koruyan kişilerdir.
Kur'an-ı Kerim'in dokuzunca cüzünde hangi sureler yer almaktadır?
Dokuzuncu cüzde; Araf suresinin son tarafı ve Enfal suresinin baş tarafı bulunmaktadır.
Dokuzuncu cüzde öne çıkan üç mesaj hangileridir?
Dokuzuncu cüzde öne çıkan üç mesaj :
1. PEYGAMBERLERİN MÜCADELESİ
Tarihte Tevhid ve Şirk Mücadelesi İnsanoğlu Var Oldukça Devam Edecektir
Bu cüzde Araf suresi peygamberlerin mücadelelerinden örneklerle tamamlanmaktadır. Söz konusu örneklerden en uzunu Hz. Musa dönemi ile ilgilidir.
a. Burada Hz. Musa’nın Firavun ile mücadelesi, o dönemde Müslüman olan sihirbazların Firavun’un katliamı ile şehit olmaları gerçeği (A’raf, 7/104-126).
b. Hz. Musa’nın ve ashabının Firavun’un zulmünden kurtulma çabaları ve hicret talepleri, ayrıca o dönemde yaşanan kıtlık, tufan, çekirge, haşere, kurbağa ve kan yağması gibi belalar sonunda Firavun’un Hz. Musa ve ashabına hicret için izin vermesi, ancak sonra sözünden dönüp ordusu ile Hz. Musa ve ashabın takip etmesi ve sonunda ordusuyla beraber denizde helak olması aktarılır (A’raf, 7/130-136).
c. Bundan sonra Hz. Musa’nın kutsal bölge Sina dağına gitmesi ve orada 40 gün kalması, daha sonra kendisine vahyin yazılı levhalar halinde verilmesi, o dönemde Yahudilerin sapmaları ve ihanetleri anlatılır. Mesela, denizi geçerek Firavun’un şerrinden kurtulan İsrailoğulları, daha kurtulur kurtulmaz puta tapan bir kavim görünce Hz. Musa’dan bir put yapmasını istediler; Hz. Musa ise, onlara büyük bir cahillik yaptıklarını söyledi ve nasihat etti (A’raf, 7/138-140). İsrailoğullarının ikinci ihanet ve sapmalar ise, yanlarından 40 günlüğüne ayrılan peygamberleri Hz. Musa’dan sonra hemen altın, gümüş ve mücevherlerden bir buzağı yapıp tapmalarıdır (A’raf, 7/148-154).
d. Sonra Ashab-ı sebt (Cumartesi ashabı) Yahudilerinin diğer hileleri (A’raf, 7/162) anlatılır, sıralanır.
2. ALLAH’A OLAN İLK SÖZÜMÜZ-AHDİMİZ
Allah’a İlk Ahdimiz “Sen Bizim Rabbimizsin”, Sözüdür
Bu cüzün ikinci bölümünde ise kalu bela olayı ile başlayan ilk ahid/söz hatırlatılır. (A’raf, 7/172-173); Allah’ın esma-i hüsnasının (güzel isimlerinin) doğru anlaşılması gerektiği bildirilir. İnsanın şirk koştuğu putlar ve şeytanlar açıklanır ve bunlara karşı mücadele edilmesi istenir. Kur’ân okunurken bile şeytanın pusuda olup vesveselerle kandırabileceği bildirilir ve Euzü besmele ile şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak gerektiği açıklanır. Enam suresi; dua, zikir, tesbih ve secde emriyle sona erer (A’raf, 7/204-206).
3. DÜNYEVİLEŞME TEHLİKESİ
Allah Rızası İçin Çalışmayı/Tebliği/Cihadı Terk Etmek Dünyevileşmektir
Bu cüzün son bölümünde Enfal suresi başlar; Bedir savaşındaki ilk galibiyet ve ganimet problemi açıklanır. Çünkü savaştan sonra bütün gruplar ganimetlerin kendilerine ait olduğunu iddia etmiş ve bir husumet ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine Enfal suresinin baş tarafı indirildi ve ganimetlerin hepsinin Allah ve Resûlüne (devlete) ait olduğu açıklandı, bütün zaferin ve ganimetlerin Allah’ın yardımıyla kazanıldığı hatırlatıldı. Ancak müminler hatalarını anlayıp pişman oldukları ve tövbe ettikleri için yeni inen ayetlerde; ganimetlerin humusu (1/5’i) Allah ve Resûlüne (devlete) kalacak, beşte dördü (4/5’i) ise mücahitler arasında dağıtılacak şeklinde uygulama başlatılır (Enfal, 8/41). O dönemde savaş teçhizatını her mücahit kendisi tedarik ettiği için ganimetten hisse sahibi oluyordu. Ama daha sonraları devlet, askerinin bütün ihtiyaçlarını ve savaş durumunda teçhizatını tedarik ettiği için ganimetler tümüyle devlete kaldı. Ayrıca bu 9. cüzün son tarafında müşriklerin tuzakları, tutarsız talepleri ve kaçınılmaz savaş gerçeği aktarılır, Müslümanların savaşa hazır olmaları istenir.
12 Haziran 2023 Pazartesi
Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 9
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
Sekizinci Cüzden Üç Mesaj
Her dönemde cahiliye düşünce ve inançları görülür. Çünkü şeytan her asırda bütün insanları kandırmak ister. Siz bu mücadelede/yarışta geride ve arada kalmayın, cennete doğru koşun.
Kur'an-ı Kerim'in sekizinci cüzünde hangi sureler yer almaktadır?
Sekizinci cüzde; Enam suresinin son tarafı ve Araf suresinin ilk yarısı bulunmaktadır.
Sekizinci cüzde öne çıkan üç mesaj hangileridir?
Sekizinci cüzde öne çıkan 3 konu (mesaj):
1. CAHİLİYE DÜŞÜNCELERİNDEN KURTULMAK
Enam suresinin ana konusu olan cahiliye dönemi müşrik Arapların hataları sıralanmaya devam etmektedir. Bunlar; Allah’tan başkasının hükmünü kabul etmek, putlar için kurban kesmek, çocuklarını diri diri toprağa gömmek, yetime kötü davranmak, ölçü ve tartıda haksızlık yapmaktır. Enam suresi, cahiliye düşüncesine karşı İslam’ın tevhid inancının ortaya konulduğu bir söz/dua ile sona ermektedir (Enam, 6/161-165).
2. ŞEYTANA KARŞI DİKKATLİ OLMAK
Bu cüzde ayrıca Araf suresi başlamaktadır. Önceki surelerde haktan sapan vahiy toplumlarından örnekler verilmişti. Yahudiler, Hristiyanlar ve cahiliye Arapları... Bu surede ise tevhid ve şirk mücadelesinin ilk insan Hz. Adem ile başladığı; bu açıdan peygamberlerin tevhid ve doğruluğun temsilcileri, şeytanın ve avenesinin ise şirk ve sapkınlığın temsilcileri/ana sebepleri olduğu belirtilmektedir. Burada güzel bir uyarı bulunmaktadır: “Ey Adem oğulları, dikkat edin! Şeytan, atalarınız (Adem ile Havva’yı) ayıp yerlerini kendilerine göstermek (rezil etmek) için elbiselerinden soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de kandırmasın/aldatmasın. Şeytan ve avenesi, hiç fark edemeyeceğiniz şekilde pusuda beklerler!..” (A’raf, 7/27). Hz. Adem ve Havva hatalarını anlayıp tövbe ettiler ve kurtuldular. Şeytan ise hatasında hâlâ ısrar etmektedir.
3. ARADA KALMAMAK-KARARSIZ OLMAMAK; CENNETE KOŞMAK GEREKİR
Bu cüzün son kısmında ise, sureye adını veren Araf konusu zikredilmektedir. Araf, urf kelimesinin çoğulu olup yüksek yerler manasındadır. Bu terim cennet ile cehennem arasındaki bölgede bulunan yüksek yerler veya tepeler için kullanılmaktadır. Sahabeden gelen habere göre, Araf’ta duran kişiler günah ve sevapları eşit olan Müslümanlardır. Allah onlar hakkında hükmedinceye kadar bu ara tepede duracaklardır (Bk. Hakim, II/350 (3247); Taberani, Kebir, XXI/189 (11454)).
11 Haziran 2023 Pazar
Yedinci Cüzden Üç Mesaj
Kendilerini sürekli sorgulayan ve hatalarını düzelten insanlar İslam toplumunu/medeniyetini inşa ederler.
Kur'an-ı Kerim'in yedinci cüzünde hangi sureler yer almaktadır?
Yedinci cüzde; Maide suresinin son tarafı ve Enam suresinin ilk yarısı bulunmaktadır.
Yedinci cüzde öne çıkan üç mesaj hangileridir?
Yedinci cüzde 3 konu (mesaj):
1. HATALARIN BEDELİ
Maide suresinin son tarafı helal gıda ve helal kazanç ile tamamlanmaktadır. Bu arada ayetler bazı hatalar için gerekli olan keffaretleri de açıklamaktadır. Bunlardan birisi yemin keffareti, diğeri de ihramlıyken kara avı yapan kişinin ödeyeceği bedel konusudur (Maide, 5/89, 95). Sonra vasiyet için iki şahit tutma tavsiye edilir (Maide, 5/106-108). Surenin sonunda ise havarilerin, gökten mucize bir sofra (maide) inmesi için Hz. İsa’dan dua etmesini istemeleri ile ilgili bir olay anlatılır. Sonra bir mucize gerçekleşir. Aslında bu ayet ile yeryüzünün tümünün mucize bir sofra (maide) olduğu mesajı verilir.
2. HATALAR DÜZELTİLMELİ
Aksi Takdirde Kişinin Sonu Dinden Uzaklaşmak, Şirk ve Putperestlik Olabilir
Maide suresinden sonra Enam suresi gelir. Tek parça halinde inen Mekkî bir suredir. (Bakara, Âl-i İmran, Nisa ve Maide sureleri ise Medenî idi.) Önceki Medenî surelerde bir vahiy toplumu olan Yahudi ve Hristiyanların bozulma süreçleri ve hataları anlatılmıştı. Enam suresinde de aslında bir vahiy toplumu olan ve Hz. İbrahim, İsmail gibi peygamberleri kabul eden Arap cahiliye toplumunun hataları anlatılmakta, nasıl putperest bir toplum haline geldikleri açıklanmaktadır. Surenin başında kainatın ve insanın yaratılışı hatırlatılarak tevhid konusu ve önemi açıklanmaktadır. Sonra cahiliye Araplarının risalet ile ilgili akıldışı talepleri zikredilmektedir. Onlar peygamberin meleklerden gönderilmesini istediler. ‘Eğer yeryüzünde melekler yaşasaydı o zaman melek bir peygamber gönderilirdi.’ şeklinde cevap verildi. Sonra müşriklerin ahiret ve dünya hayatı ile ilgili yanlış görüşleri tenkit edildi.
Bu bölümde Hz. İbrahim (a.s.) örnek verilir. O tevhid inancındaydı. Hz. İbrahim (a.s.)’ın, tevhid inancını ispat için yıldız, ay ve güneş gibi varlıkların Tanrı olamayacağına dair bir sorgulaması aktarılır. Çünkü bunlar yok olan/değişen fani varlıklardır (Enam, 6/74-81). Yıldız, güneş, ay ve diğer varlıkları Allah insan için yarattı (Enam, 6/96-97), ama insanların bir kısmı bu nimetlere şükredecekleri yerde, bunları Tanrı edinerek Allah’a şirk koştular. Şirk gerçekten büyük bir zulümdür (haksızlıktır).
https://www.diyanethaber.com.tr/yedinci-cuzden-uc-mesaj
10 Haziran 2023 Cumartesi
Altıncı Cüzden Üç Mesaj
İslam toplumu bilinç eğitimi ile yükselir: Aşırılıktan kaçınıp dengeli üretenler ve tüketenler, dengeli bir ümmet olma yolunda beşinci adımı atmış olurlar.
Kur'an-ı Kerim'in altıncı cüzünde hangi sureler yer almaktadır?
Altıncı cüzde; Nisa suresinin son tarafı ve Maide suresinin ilk yarısı bulunmaktadır.
Altıncı cüzde öne çıkan üç mesaj hangileridir?
Altıncı cüzdeki 3 konu (mesaj):
1. ORTA YOL BİLİNCİ
İfrat ve Tefritten Kaçınmak
Nisa suresinin ortalarındaki bazı ahkam konularından sonra, bu cüzde de Yahudi ve Hristiyanların ahkam ile ilgili hataları sıralanır ve Muhammed ümmetinin aynı hatalara düşmemesi istenir: Yahudiler peygamberlerine verdikleri sözde durmadılar, kitaplarının hükmünü terk ettiler, Hz. Musa’dan sonra gelen peygamberleri öldürmeye çalıştılar ve suikastlar düzenlediler. Hristiyanlar da dinlerinde aşırı/uç yorumlar yaptılar, Allah’ın kulu ve peygamberi olan Hz. İsa’ya (haşa) “Tanrı’nın oğlu” dediler.
2. HELAL GIDA BİLİNCİ
Maide suresinin baş tarafında; helal ve haram konuları özetlenmektedir. Mesela, behiymetü’l-enam denilen (davar, sığır ve deve cinsi) hayvanlar helal, ama ihramda kara avı yapmak haramdır. Allah’ın yeryüzündeki sembollerine (mesela, Kâbe tevhidin sembolü, kurban Allah’a yakınlığın sembolü), ayrıca savaşın haram olduğu aylara karşı saygılı olmak ve onların kutsallığına/saygınlığına halel getirmemek gerekir. Leş, akıcı kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına (mesela putlar adına) kesilen hayvanların eti haramdır. Eti yenen hayvanlar bir yerden düşerek, boğularak, boğazlanarak ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanarak ölmesi durumunda bunların etleri de haramdır (ölmeden önce yetişip kesilen helaldir). Eğitimli av hayvanının tuttuklarını yemek helaldir. Hayvanı avın üzerine gönderirken besmele çekmek gerekir. Ehl-i kitabın kestikleri helaldir, onların kadınları ile evlenmek caizdir. Ancak Müslüman kadınlarla evlenmek efdaldir.
3. DENGE BİLİNCİ:
ORTA BİR ÜMMET OLMA
Maide suresinin sonraki bölümlerinde ise, bazı ahkam konuları açıklanmaktadır. Abdest, gusül, teyemmüm (Maide, 5/6), şahitlik, cihad, kısas ve irtidat gibi. Ayrıca iman, ibadet ve adalet gibi hükümleri terk eden önceki ümmetlerin sapmaları aktarılır, bu sapmaların sonunda Allah’ın gazabına ve lanetine uğradıkları gerçeği hatırlatılır.
https://www.diyanethaber.com.tr/altinci-cuzden-uc-mesaj
9 Haziran 2023 Cuma
Beşinci Cüzden Üç Mesaj
Kur'an-ı Kerim'in beşinci cüzünde hangi sureler yer almaktadır?
Beşinci cüzde; Nisa suresinin orta kısmı bulunmaktadır.
Beşinci cüzde öne çıkan üç mesaj hangileridir?
Nisa suresinin baş tarafındaki aile hukuku konuları burada da devam etmektedir. Bu kısımdaki 3 konu (mesaj):
1. EVLİLİKTE HAK BİLİNCİ
Evlenilmesi yasak olan kadınlar (mahremlik, süt akrabalığı veya başkasıyla evli olanlar), helal kazanç, aile içi sorumluluk ve kocanın görevleri, ibadet bilinci, içki gibi zararlı alışkanlıkları terk ve tevhid bilincinin oluşması...
2. SAVAŞTA HAK-ADALET BİLİNCİ
Zalimlere karşı savaş, mazlumları korumak, savaşta vakit namazlarını kılma şekli (kasr-ı salat ve salat-ı havf (Nisa, 4/101-102), ayrıca Allah’ı sürekli zikretmek (Nisa, 4/103) ve sabırlı (dayanıklı/dirençli olmak)
3. STRATEJİ BİLİNCİ
Amaçları İslam’ı yok etmek olduğu halde Müslüman görünen münafıkların nifak hareketleri bilinmeli, onlarla meşru bir şekilde mücadele edilmelidir. Müslüman Allah yolunda samimi olarak çevresine güzel bir örnek olmalı, selamı yaymalı, iyilik ve güzellikte sağduyulu insanlarla birlikte hareket etmeli, toplumsal sorunlara duyarlı olmalı, dünyevi arzulara kapılmadan ihsan sahibi olarak hayatında doğru stratejiler geliştirilmelidir.
https://www.diyanethaber.com.tr/besinci-cuzden-uc-mesaj
8 Haziran 2023 Perşembe
(kısa notlar 8) Allah’ın kuluna muhabbeti
Allah’ın sözlerini anlamaya çalışıyoruz. Buna dair mesai harcayabilmemiz, buna fırsat bulabilmemiz, sağlıkla bu imkana kavuşabilmemiz, yeryüzündeki tüm sayılı nimetlerden daha büyüktür. Bundan ötürü şükretmemiz icab eder. “Ya Rabbi bana fırsat verdin, o farkındalığı verdin, verdiğin sağlıkla güç yetirebildim, ayetlerini anlamaya çalıştım. Sen bana ne kadar nimette bulunuyorsun. Belli ki sen beni seviyorsun” dediğin anda duygulanıp, Allah’ın kuluna muhabbetinin işte böyle gerçekleştiğini fark etmek !!!
Cenab-ı Allah kulunu severse ne yapar? Çoğu insan zannediyor ki onu mülke, makama, kariyere gark eder. Halbuki Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem buyuruyor ki:
Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 8
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
Dördüncü Cüzden Üç Mesaj
İslam toplumu bilinç eğitimi ile inşa edilir: İnandıklarını tebliğ edenler, sonra kadere iman edip insanların haklarını çiğnemekten kaçınanlar bu yolda üçüncü adımı atmış olurlar.
Kur'an-ı Kerim'in dördüncü cüzünde hangi sureler yer almaktadır?
Dördüncü cüzde; Al-i İmran suresinin son tarafı ve Nisa suresinin baş tarafı bulunmaktadır.
Bu kısımdaki 3 konu (mesaj):
1. TEBLİĞ
Al-i İmran suresinin baş tarafında Hristiyanların hatalarından bahsedildi. Bu hataları;
a. Müteşabih (akılla bilinmeyen/karmaşık) konularda tevil yapmaları,
b. Babasız doğmasından dolayı Hz. İsa’ya Tanrı’nın oğlu demeleri,
c. Bir de ruhbanlık diye bir sınıf uydurup tebliğ ve cihadı terk etmeleriydi (toplumdaki ve dünyadaki kötülüklere ve haksızlıklara sessiz kalmalarıydı).
Onların müteşabihdeki hatalarına; Hz. Adem’in de annesiz ve babasız yaratıldığı halde ona Tanrı’nın oğlu denilmediği hatırlatılıp, Hz. İsa’nın da aynı şekilde yaratıldığı ve onun da insan olduğu açıklandı.
Bu cüzde ise onların ikinci hatası ruhbanlığa cevap verilmektedir. Ruhbanlıkla bir köşeye çekilme yerine, ülke içinde tebliğ yapılması, ülke dışından gelen saldırılara karşı da cihad ve savaş yapılması gerektiği anlatılmaktadır. Savaşın birtakım sonuçları ve problemleri bulunmaktadır. Bunlardan birisi de yenilmek ve mağlubiyettir. Allahu Teâlâ burada, Uhud savaşının sonucu üzerinden Müslümanların nasıl davranmaları ve münafıkların propagandasına karşı nasıl hazırlıklı olmaları gerektiğini anlatır.
2. ALLAH’IN TAKDİRİNE TESLİMİYET
Bu cüzün sonunda ise güzel bir dua vardır (bk. Âl-i İmran, 3/191- 194). Bakara suresindeki muhkem ayetlerde hata yapılmaması, hataların affedilmesi ile ilgili duadan sonra Âl-i İmran suresinde de müteşabih konularda hata yapılmaması ile ilgili bir dua bulunmaktadır. Bunun çaresinin Allah’ın gücünü/otoritesini anlamak ve teslim olmaktan geçtiği açıklanmaktadır.
3. TOPLUMSAL HAK BİLİNCİ
Ayrıca bu cüzde Nisa suresinin baş tarafı da bulunmaktadır. Nisa suresinde savaş sonrası toplumdaki problemler ve çözüm yolları anlatılmakta; yetimler, miras, vasiyet ve ahlaki seviyenin korunması ile ilgili hükümler açıklanmakta ve şahsiyetli bir toplumun inşası emredilmektedir
https://www.diyanethaber.com.tr/dorduncu-cuzden-uc-mesaj
7 Haziran 2023 Çarşamba
(kısa notlar 7) MÜSİBET ANCAK ALLAH-U TEALA İSABET ETTİRDİĞİNDE GERÇEKLEŞİR
Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 7
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
Üçüncü Cüzden Üç Mesaj
Kur'an-ı Kerim'in üçüncü cüzünde hangi sureler yer almaktadır?
Üçüncü cüzde; Bakara suresinin son tarafı ve Al-i İmran suresinin baş tarafı bulunmaktadır.Üçüncü cüzde öne çıkan üç mesaj :
1. TEVHİD İNANCI VE DUA BİLİNCİ
Vahyin Rehberliğinde Muvahhid Bir İnsan Olmak ve Her Zaman Allah’a Dua Etmek Gerekir
Bakara suresinin son kısmında inançla ilgili iki bölüm bulunmaktadır:
a. Birisi Ayetü’l-kürsidir ki, bu ayette tevhid inancı bağlamında Allah’ın gücü ve otoritesi tanıtılır.
b. Diğeri de Bakara suresinin Amene’r-rasulü olarak bilinen son iki ayetidir; burada da iman yenileme ve söz verme, ayrıca hayatî bir dua bulunmaktadır.
2. AHİRET BİLİNCİ VE DİRİLİŞ ÖRNEKLERİ
Vahyin Rehberliğinde Ahiret İnancı Güçlenmeli ve Hesap Günü Unutulmamalı
Bakara suresinin sonundaki bir diğer önemli konu ise diriliş örnekleridir. Allah Teâlâ insanların ahiret inancını güçlendirmek için dünyada bazı diriliş örnekleri göstermiştir. Bunlar Hz. İbrahim (as) ve Hz. Uzeyr (as) döneminde yaşanmış örneklerdir. Bu örneklerden bir başkası ileride gelecek olan Ashab-ı Kehf’tir.
3.ALLAH’A TESLİMİYET BİLİNCİ
Hayatın Her Alanında Müslümanca Yaşamak
Al-i İmran suresi; Bakara suresinin devamı niteliğindedir. Bakara suresinde Yahudilerin hataları anlatılırken bu surede de Hristiyanların hataları anlatılır. Daha surenin başında Kur’ân ayetlerinin muhkem (açık) ve müteşabih (kapalı) olarak iki kısım olduğu açıklanır. İnanç, ibadet, ticaret, evlilik ve ahlak gibi konularla ilgili ayetler muhkem kapsamındadır. Muhkem ayetlere hem iman edilir hem de onlarla amel edilir.
Müteşabih ayetlere gelince onlara sadece iman edilir; yorum, tefsir ve tevil edilmez. Hz. İsa’nın babasız doğuşu da bu müteşabih konulardandır ve Allah’ın bir mucizesidir. Önceki ehl-i kitaptan Yahudiler muhkem ayetlerde (ahkamda) hata ettiler, Hristiyanlar da müteşabih (kapalı, mucizevî) konularda hata ettiler. Bu cüzde Meryem validemiz ve Hz. İsa’nın doğuşu ve gençliği anlatılır (35-58. ayetler arası), sonra da konu şu ayetle tamamlanır. ‘İsa’nın durumu Adem’in durumu gibidir. Allah Adem’i topraktan yarattı..’ Burada Hristiyanlara bir mesaj verilir: Siz Hz. İsa’nın babasız doğmasını yanlış yorumladınız ve hemen ‘Tanrı’nın oğlu’ dediniz, haşa.. Halbuki onun durumu Hz. Adem’in durumu gibidir, mucizedir. Ayrıca Hz. Adem hem annesiz hem de babasız yaratılmıştır. Bunlara rağmen o insandır ve insan peygamberdir. Dolayısıyla Hz. İsa da bir insandır ve insan peygamberdir.
https://www.diyanethaber.com.tr/ucuncu-cuzden-uc-mesaj
6 Haziran 2023 Salı
kısa notlar 6 DURMA, RABBİNİN YOLUNA ÇAĞIR!
ÇAĞIR. SANA ULAŞAN ÇAĞRI, SENDEN DE BAŞKASINA ULAŞSIN. DURMA, RABBİNİN YOLUNA ÇAĞIR.
Yanına yakınına kim düşüyorsa, bu emir dolayısıyla Cenab-ı Allah’ın bize muhatap kıldığı kişi işte odur. O bizimle alakasız biri değildir. O bizim hissemizdeki kişidir ve Cenab-ı Hakk’ın onu çağrıdın mı diye bize hesap soracağı kimsedir.
Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 6
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
İkinci Cüzden Üç Mesaj
İslam toplumu bilinç eğitimi ile inşa edilir: Allah’a kulluk bilinci ile yönelenler, helal kazanç ile dengeli aileler kuranlar, günah ve suç işlemekten kaçınanlar bu konuda ilk adımı atmış olurlar.
İkinci cüzde; Bakara suresinin orta kısmı bulunmaktadır. Önceki cüzde İsrail oğullarının hatalarından ve günahlarından bahsedildi. Bunlar Kitabı ve Peygamber’in yolunu terk etmekten kaynaklanıyordu. Bu cüzde de Muhammed (as) ümmetine aynı hatalara düşmemeleri için temel ahkam konuları hatırlatılmaktadır. Bu kısımdaki 3 konu (mesaj) şunlardır:
1. İBADET BİLİNCİ
Vahyin Rehberliğinde Sadece Allah’a Kulluk Edilmeli
Burada namaz, oruç, hac ve infak konuları anlatılır. Hz. Adem (as)’den itibaren emredilen temel ibadetler ile insanlık tarih boyu eğitilmiştir. Son din İslam ile bu eğitim mükemmele ulaşmıştır.
2. HELAL KAZANÇ VE AİLE BİLİNCİ
Vahyin Rehberliğinde Helal Kazanmak ve İyi Bir Aile Kurmak Gerekir
Ticaret, helal gıda-helal kazanç, faizden kaçınmak, evlilik ve boşanma adabı, süt akrabalığı, yemin ve vasiyet gibi konular açıklanır. İnsanın sosyal hayatı vahye göre yeniden düzenlenir.
3. GÜNAH İŞLEMEME BİLİNCİ
İnsan öldürmenin günahı ve cezası gibi bazı konular aktarılır ve her konuda Müslümanca tavır göstermemiz istenir. Çünkü günah ve suç oranının yükseldiği toplumlarda can/mal güvenliği ve bereket ortadan kalkar.
https://www.diyanethaber.com.tr/ikinci-cuzden-uc-mesaj
5 Haziran 2023 Pazartesi
Birinci Cüzden Üç Mesaj
1. HAMD BİLİNCİ
İlk ve Son Sözümüz Yüce Allah’a Hamd ve Teşekkür Olmalı
Kur’ân, Fatiha suresi ile başlar. Bu surede Kur’an hakkında çok önemli özet bilgiler verilir.
Fatiha suresi, diğer surelerin bir anahtarı niteliğindedir. Öncelikle düşünme ve dua adabı öğretilir.
Besmele ile başlayıp hamd (Allah’a teşekkür) ile devam etmek bu eğitimin bir parçasıdır.
Bu surede Kur’ân’ın üç temel konusu olan; tevhid, risalet ve ahiret özetlenir.
Ayrıca her gün Fatiha suresi ile Allah’a söz veririz: “(Ey Rabbimiz)! Biz ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz.”
Sonra bir dua ile (aslında en önemli duadır bu) Allah’a yöneliriz: “Bizi doğru yoldan ayırma.” Sure bu şekilde Allah’a kulluk sözü (ahid) ve yardım isteme (dua) bilinci ile tamamlanır.
2. TAKVA BİLİNCİ
Kur’ân, Sorumluluk (Takva) Bilinci Taşıyan İnsanlara Rehberlik Eder
Bu cüzde Fatiha’dan sonra Bakara suresi gelir. Bakara, Kur’ân’ın en uzun suresidir. Sure girişinde Kur’an’ın rehberlik misyonundan bahsedilir. Buna göre 3 grup insan ortaya çıkar:
a. Kur’ân’ın rehberliğini kabul edip takva (sorumluluk) bilincine ulaşan müminler,
b. Bu rehberliği kesinlikle kabul etmeyip reddeden ve vahye karşı gözünü, kulağını ve kalbini kapatan kâfirler (kalpleri mü-hürlü kişiler),
c. Vahyi kabul etmiş gibi görünen kalpleri hastalıklı, korkak ve şahsiyetsiz münafıklar.
3. TARİH BİLİNCİ
İlk İnsan Bir Peygamberdir, Hz. Adem’le Birlikte Tarihte
Bütün Peygamberler İnsanlara Rehberlik Etmişlerdir
Bu kısımda vahyin muhatabı insanlar ve davranış biçimleri ile ilgili tarihten iki örnek verilir; bunlar âdeta tarihin kırılma noktalarıdır:
a. İlk Dönem: İlk insan Hz. Adem ile başlayan tevhid ve şirk mücadelesi görülür. Hz. Adem ve eşini kandırması ile cennetten yeryüzüne indirilen insan ile ebedî düşmanı şeytan arasındaki savaşın başlama dönemidir.
b. Orta Dönem: İsrailoğulları ile devam eden tevhid ve şirk mücadelesi dönemidir. Bu dönemde kendilerine vahiy toplumu misyonu/sorumluluğu verilen Hz. Musa ile İsrailoğulları ve onların başarısız olmalarına sebep olan etkenler anlatılır. Âdeta Muhammed ümmetinden bu hatalara düşmemeleri istenir.
https://www.diyanethaber.com.tr/birinci-cuzden-uc-mesaj
4 Haziran 2023 Pazar
GÜNÜMÜZDE ZAYIF VE MEVZÛ HADİSLERİN SAHİH HADİSLERLE KARIŞTIRILMA PROBLEMİ-Yrd.Doç.Dr.Saffet SANCAKLI
Hadislerin doğru anlaşılması konusunda günümüzde yaşanan problemlerden birisi de, zayıf ve mevzû hadislerin sahih hadislerle karıştırılarak sahîh hadis gibi sunulmasıdır. Özellikle günümüzde yapılan vaazlarda, dinî sohbet ve konuşmalarda zayıf ve uydurma hadislerin yoğun bir şekilde kullanıldığını müşahede etmekteyiz. Dinî mahiyette yazılan bazı eserlerde yer verilen hadislerin, dipnotlarda kaynaklarının, sıhhat durumlarının verilmemesi, kanaatimizce bir hata ve eksikliktir. Bu hatayı zaman zaman bazı akademisyenlerin de yaptığı ve bu konuda gerekli titizliği göstermedikleri, kaleme aldıkları eserlerden ve yaptıkları konuşmalardan anlaşılmaktadır.
Bazı ilahiyat mezunlarının, vaizlik, müftülük, din görevliliği ve öğretmenlik gibi mesleklere atıldıklarında cemaate ve öğrencilere bol miktarda zayıf ve mevzû hadis nakletmeleri, ilahiyat tahsilinde gerekli hadis formasyonunu yeterince alamadıklarını göstermektedir. Pek çok zayıf ve mevzû hadis din görevlileri ve din dersi öğretmenleri tarafından sahih hadis gibi halka ve öğrencilere nakledilmektedir. Yaşar Kandemir konunun önemine binaen şu tesbitlerde bulunmaktadır: "Hz.Peygamber adına hadis uyduranlar, muhaddislerin azimli çabaları sonunda tanınmış, icad ettikleri sözler de mevzûat kitaplarında toplanmıştır. Bununla beraber onlardan gelecek tehlikenin tamamen ortadan kalktığı söylenemez; çünkü manasının doğruluğu ve İslâm prensiplerine uygunluğu sebebiyle hadis diye meşhur olmuş pek çok uydurma haber bugün dahi dillerde dolaşmakta ve bazı kitaplarda yer almış bulunmaktadır. Bahis konusu tehlikelerden tamamen emin olmak için, bahis olduğu kati surette bilinmeyen sözlerin güvenilir hadis kitaplarında bulunup bulunmadığım tahkik emekten başka çıkar yol yoktur.”1 Yusuf el-Kardâvî, yaşanan bu acı gerçeği-ülkemizde olduğu gibi- gezdiği İslâm ülkelerinde de müşahede ettiğini sitemkâr bir şekilde şöyle anlatır: "Bir çok îslâm beldesinde bulunan mescitlerdeki hatip ve vaizlerin çoğunun afeti, onların geceleyin odun toplayanlar gibi olmalarıdır. Onların düşüncesi, sahîh veya hasen bir senedi olmasa da, halkı harekete sevk edecek hadisleri almaktır. Öyle ki, nerede ise bulunduğum her Cuma hutbesinde veya her vaaz dersinde zayıf hadislerden, hatta çok zayıflardan, bazen de uydurmalardan bir demet işitmişimdir"2
Yusuf el-Kardâvî, Ibn Hacer el Heysemî’nin (Ö.974/1566) kendi döneminde hatiplerden, konuşmalarında kullandıkları hadislerin râvilerini bilmeleri, onlar hakkında bilgi vermeleri, sahîh ile sahîh olmayan hadisleri birbirine karıştırmamaları gerektiğini, aksi takdirde hatibi, hitabetten men etmelerini zamanının yöneticilerinden ısrarla istediğini "el-Fetevâ el-Hadisiyye" isimli eserinden nakletmekte ve haklı olarak günümüzde de aynı uygulamanın yapılmasını ısrarla istemektedir.3 M. Tayyib Okiç de Osmanlı döneminde benzer bir uygulamadan şöyle bahseder: Memnuniyetle burada ifade edelim ki, Osmanlı imparatorluğunda bu meseleye gereken ehemmiyet verilmiş ve mevzû hadislerden sakınılması için kadılara ta’mimler yapılmıştır. Böyle bir ta’mime Ankara şer’i mahkeme sicilinde de tesadüf ettiğimizi hatırlatalım. Bu ta’mim Şeyhü’l- Islâm Yahya tarafından verilmiş ve 1673 Ağustos ayı başlarında kayda geçilmiştir.4 Geçmişte gösterilen bu tür uygulamaların benzerlerine günümüzde de ihtiyaç duyulduğu kanısındayız.
Halkımızın, hadis kültürü ve bilgisi yok denecek kadar az ve zayıf olduğu için kendilerine sunulan sahih olmayan hadisleri ayırt etme imkânı yoktur. Güvendiği kimselerden duyduğu hadisleri tereddütsüz kabul etmektedir. Çünkü halkın hadis kültür ve bilgisi kitâbî ve İlmî olmayıp, şifâhî olarak duyduklarından, vaaz kürsülerinden, takvim yapraklarından, gazete köşelerinde yer alan dinî içerikli yazılardan, radyo ve televizyon konuşmalarından oluşmaktadır. 5 Durum böyle olunca insanımızın kendisine nakledilen hadislerin kritiğini yapmasını, makbul ve merdut rivayetleri tefrik etmesini beklemek beyhudedir.
A. Zayıf Hadis ve Zayıf Hadisle Amel Etme
Zayıf hadisin tarifini doğru bir şekilde anlayabilmek için öncelikle sahih hadişin ilmî olarak tarifini yapmak gerekir. Sahih hadis: Adalet ve zabt şartlarına sahip olan ravilerin, muttasıl bir senedle şazz ve illetten uzak olarak rivayet ettikleri hadislerdir.6 Zayıf hadis: Sahih veya hasen hadisin şartlarından birisi ya da bir kaçı bulunmayan hadistir.7 Görüldüğü gibi sahih hadis için beş şart (ravinin adaleti, zabtı, senedin kopuksuz olması, hadisin şazz ve illetli olmaması) söz konusudur. Eğer bu beş şarttan birisi veyahut bir kaçı bulunmazsa hadis zayıf olarak isimlendirilmektedir. Hadisteki zayıflık genel olarak ya hadisi rivayet eden ravinin şahsiyetinden, ya da hadisin senedinden kaynaklanmaktadır. Bugün için zayıf hadisler konusunda bilinmesi gereken en önemli hususlar; zayıf hadis ve çeşitleri, zayıf hadisle amel edilmesi, sahih hadisle karıştırma meselesi ve zayıf hadislerin tanınması gibi konulardır.
Zayıf hadisle amel söz konusu olunca, öncelikle elimizdeki hadisin zayıf olup olmadığının tesbiti gerekmektedir. Bunun için hadisin sıhhat veya za’fın- da, ricalin sika olup olmadığı konusunda muhaddisler arasındaki ihtilâfları bilmek gerekir. Çünkü rical hakkında verilen zayıf veya sika; hadis hakkında verilen sahih veya zayıf hükmü, alimlerin ferdî içtihatlarına dayanmaktadır. Birine göre zayıf olan bir ravi diğerine göre sika, birine göre zayıf olan bir hadis diğerine göre sahih veya hasen olabilir.8 Dolayısıyla hadislerin sıhhat durumlarının değerlendirilmesi içtihâdî olduğundan hadisin sıhhati değişkenlik arzet- mektedir. içtihâdî kararlarda ise her zaman yanılma payı olduğu için en sahih bildiğimiz hadis kaynakları içerisinde bile zayıf veya mevzû hadis bulunabileceği ihtimalini unutmamak gerekir.
Zayıf hadisle amel etme konusunda her dönemde âlimler arasında leh ve aleyhte çok şeyler söylenmiş ve ortaya farklı görüşler çıkmıştır. Genel olarak bu farklı görüşler üç grupta toplanmaktadır:
1)- Hiçbir konuda zayıf hadisle amel etmek câiz değildir, ister haram, helâl konularında olsun, ister amellerin faziletiyle ilgili konularda olsun hiçbir sûret- te zayıf hadisle amel edilmez. Yahya b. Maîn (ö.233/847), Ebû Şâme Adurrah- man b. Ismâil (ö.665/1267), Ebû Bekr b. el-Arabî (Ö.543/1148), Ibn Hazm (Ö.456/1064) gibi âlimler bu görüşü savunmaktadırlar.9
2)- Ahkâm konuları dışında amellerin faziletiyle ilgili konularda zayıf hadisle amel edilir. Bu konuda icmanın olduğu ifade edilmektedir.10 Ibnü’s-Salâh (Ö.643/1245) tergib ve terhib konularında zayıf hadisinin rivâyet edilmesinin caiz olduğunu belirtir.11 İbn Hacer (Ö.852/1449) amellerin fazileti konusundaki hadislerle amel edebilmek için üç şart ileri sürer:
a)- Hadisteki zayıflığın şiddetli olmaması, b)- Amel edilecek zayıf hadisin Islâm dininin prensiplerinden birine uygun olması, c)- Amel ederken hadisin Hz. Peygamber’e ait olup olmama noktasında ihtiyatlı davranarak hadisin subûtü- na kesin olarak inanılmaması. Çünkü hadisin Hz. Peygamber’e ait olmama ihtimali sözkonusudur. Alâî (ö.761/1359) birinci şartta âlimlerin ittifâkı olduğunu ifade eder, ikinci ve üçüncü şartı da Ibn Abdisselâm (ö.660/1262) ve Ibn Dakîk el-îd (ö.702/1302) zikretmişlerdir.12 Yusuf el-Kardâvî bu üç şartı yeterli görmeyip bunlara şu iki şartı da ilave etmektedir: a)- Aklın, dinin veya dilin kabul etmediği mübalağalara ve korkutmalara şâmil olmaması, b)- Kendisinden daha kuvvetli diğer bir şer’î delil ile çelişmemesi.13
3)- Bazı şartlarla ahkâm konularında da zayıf hadislerle amel edilebilir. Uygulamada müşâhede edildiğine göre, fedâil için ileri sürülen şartlardan farklı bir takım şartlarla, ahkâmda da zayıf hadisle amel edilmiştir. Ahkâmda zayıf hadisle amel konusundaki görüşler kısaca şöyledir: a)- Başka zayıf hadislerle veya diğer bir takım delillerle takviye edilen hadislerle ahkâmda amel edilir, b)- Isnadları zayıf da olsa, muhtevasıyla ümmetin amel edegeldikleri hadisle ahkâmda amel edilir, c)- ihtiyata daha uygunsa zayıf hadisle ahkâmda amel edilir. d)- Herhangi bir konuda zayıf hadisten başka delil yoksa re’ye tercih edilerek zayıf hadisle amel edilir.14 Ahmet b. Hanbel (ö.241/855) ve Ebû Dâvûd es- Sicistânî’ye (ö.275/888) göre başka bir hadis bulunmadığı takdirde ahkâm konularında da amel edilebilir.15 Ancak bu tür hadislerin çok zayıf olmaması gerekir. Çünkü çok zayıf olan hadisle hiçbir sûrette amel edilmez.16 Ebû Dâvûd ve Ibn Hanbel’in bu görüşü âlimler arasında tartışmaya yol açmış ve onların bu görüşleri değişik şekillerde değerlendirilmiştir. Örneğin onların döneminde zayıf sayılan hadislerin pek çoğu, daha sonraki dönemlerde hasen olarak kabul edilen hadislerdir yorumu yapılmıştır. Veyahut onlar, bu görüşleriyle zayıf hadisin kıyasa tercih edilmesini kastetmiş olabilirler denilmiştir.17 Zayıf hadislerin zayıflık derecesi hepsinde aynı değildir. Zayıflığı bir şâhid veya mütâbaatla bertaraf edilen zayıf hadis ki, bu bir cihetten hasene, bir başka cihetten de zayıfa benzer, ancak hasene daha yakındır. Zayıflığı mutavassıt olan hadis: Bu da râvisi hakkında "zaîfu’lu- hadis" veya "merdûdu’lu - hadis" veya "münkeru’l- hadis" denen rivayettir. Senedinde müttehem veya metrûk birisi bulunan rivayetler de, çok zayıf hadisler olarak değerlendirilir.18 Dolayısıyla zayıf hadisler amel etme konusunda hadisin zayıflık derecesi ile amel edilecek konu gözardı edilmemelidir.
Zayıf hadisleri rivayet ederken mutlaka zayıf oldukları beyân edilerek rivâ- yet edilmesi gerektiği unutmamak gerekir.19 Ayrıca bu tür hadisler, cezim siga- sıyla (kesinlik ifade eden) değil de, temrîz sigasıyla (meçhul) rivâyet edilmesi hadisçiler arasında kabul edilen bir kural haline gelmiştir.20 Ancak günümüzde bu kurala hiç uyulmamaktadır.
Hayri Kırbaşoğlu, zayıf hadisle amel edilmesinin doğru olmadığını, bunun pek çok sakıncasının bulunduğunu şöyle açıklar: Zayıf hadisle amel edilebilir anlayışı, tahmin edilenden fazla zayıf, hatta mevzû hadisin bünyemize girip yerleşmesi ile sonuçlanmıştır. Bu ise İslâmî ilimler ve düşünce geleneğimizde ciddi yaralar açmıştır. Bilhassa vaaz-u nasihat amacıyla bu tür hadislere sık sık başvurulmuş, halka yönelik olarak yazılmış popüler dîni kitaplarda da özellikle bu tür hadisler yoğun olarak kullanılmıştır ve hala kullanılmaktadır. Başka bir sakınca da, bu kapı açılınca amellerin fazileti veya tergib ve terhib alanına hasretmek de mümkün olmamış ve başka alanlarda da zayıf hadis kullanılmasında beis görülmemiştir. Tergib-terhib, amellerin faziletleri v.b. konulardaki hadislerin zayıf olmasını önemsiz görmenin müslümanlara ne kadar pahalıya mal olduğunu bugün her zamankinden daha iyi anlamış oluyoruz. Zira Islâm dünyasının sağlıksız bir din anlayışının oluşumunda, zayıf hadislerin büyük rol oynadığı tartışma kabul etmez bir hakikattir. Din denilen şey, fıkhı ilgilendiren ahkâm hadisleri kadar, hatta ondan da önemli olarak bir zihniyettir, insanın insana, tarihe, tabiata, eşyaya ve yaratıcısı olan Allah’a bakış açısını şekillendiren bir "dünya görüşü" dür. Bu zihniyet ve dünya görüşünü belirleyen ise ahkâm hadislerinden ziyâde tergib-terhib, amellerin faziletleri v.b. konulardaki hadisler olmuştur. Bu olumsuz gidişata bir son vermek ve din anlayışımızı daha sağlıklı bir hale getirmek için, en az ahkâm hadislerine gösterdiğimiz titizlik kadar, tergib-terhib, fedâil v.b. konulardaki hadislerde de titizlik göstermek ve bu alanda da olabildiğince sahîh hadislere başvurmak gerekir.21 Subhi Sâlih de zayıf hadisle amel etmeyi sakıncalı bulduğunu şu şekilde ifade eder: Fedâil de ahkâm gibi dinin esas prensiplerindendir. Müsamahakâr davrananların, amellerin fazileti konusunda zayıf hadis rivâyet edebilmek için öne sürdükleri şartlar ne kadar çok ve müsâit olursa olsun, zayıf hadis rivâyetini kabul etmiyoruz. Gerek şerî ve gerekse fedâil bâbında, elimizde, başkasına lüzum bırakmayacak kadar çok sahîh ve hasen hadis vardır. Biz-bu şartların çokluğuna rağmen-za- yıf hadislerin sabit olduğuna bir türlü inanamıyoruz. Böyle olsaydı ona hiç zayıf dermiydik. Hâsılı, zayıf hadisler hakkında şüphe etmekten kendimizi alamıyoruz.22 Yusuf el-Kardâvî de zayıf hadisle amel etmeye pek ılımlı bakmamakta ve bazı sakıncalarının olduğunu şöyle dile getirmektedir: Çok tehlikeli durumlardan birisi de, bazı sâlih amellere, ondaki sevâbı büyütmek suretiyle, hacminden büyük ve hakettiğinden çok kıymet verilmesi, hatta, din nazarında daha önemli-ve daha yüksek derecedeki amelleri aşmasıdır. Bunun karşısında ise bazı mahzurlu amellere önem verilmesi, diğerlerini sönük bırakacak derecede ondaki cezânın büyütülmesi vardır. Ortaya çıkan bu durum toplumda psikolojik çalkantılara yol açmış ve bazı kişileri dinden dahi uzaklaştırmıştır.23 Bu görüşlere tam olarak katılmamakla beraber saygı duyduğumuzu ve düşünmeye değer bulduğumuzu belirtmek isteriz.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki, yukarıda yer verdiğimiz görüşlerdeki bazı kaygıları taşımakla beraber, bize göre mu’tedil ve makul olan görüş; zayıf hadislerin hiçbir işe yaramayacağı kanaati son derece yanlıştır. Bu kanaata varılmasında çok zaman zayıf hadislerin mevzû hadislerle karıştırılması rol oynadığı gibi, zayıf hadisleri mertebeleri olduğunun göz önüne alınmayışının da tesiri vardır. Zayıflığı şiddetli olmamak şartıyla, bir takım karine ve delillerle desteklenen zayıf hadislerin, i’tikat ve haram-helâl konuları dışında delil olabileceği görüşünü benimsiyoruz. Fakat zayıf hadisle fedâil konusunda herkesin amel edebilmesi mümkün iken, fıkhî bir konudaki zayıf hadisle ancak âlimler ve fukaha amel edebilir. Çünkü ahkâm hadislerinden hüküm çıkarmak belli bir formasyonu gerektirir. Zayıf hadisleri mutlak kabul veya red yerine, özelliklerine ve kullanılacakları konuya göre ayrı ayrı değerlendirmek en isabetli yoldur. Nitekim âlimlerin çoğunluğunun geçmiş tatbikatı da budur.24
B-Zayıf Hadislere Örnekler
Günümüzde zayıf hadislerle ilgili olarak gördüğümüz problemlerden en önemlisi zayıf hadisi, zayıf olarak belirtmeksizin sahîh hadis gibi nakletmektir. Nakledilen her hadisin özellikle de zayıf hadisin, ister onunla amel edilsin veya edilmesin sıhhat durumu açıklanmalıdır. Problem olarak karşımıza çıkan, sahih hadisle karıştırılan ve halk arasında sıhhat durumu bilinmeyip yaygın olarak nakledilen şu zayıf hadisler akla gelmektedir:
" Üç sebepten dolayı Arabi seviniz: Çünkü ben Arabım, Kur’an Arapça ve Cennet ehlinin lisanı Arapça’dır.1,25
"Ümmetimin ihtilâfı rahmettir."26
"Mü’minin niyeti, amelinden hayırlıdır.1,27
"İşlerin hayırlısı orta olanıdır.1,28
"iki günü birbirine eşit olan aldanmıştır."29
"Küçük yaşta ilim öğrenmek taşa nakış yapmak gibidir."30
"Kelamdan önce selâm gelir."31
"Fakirlik neredeyse imânsızlık olacaktı."32
Hz. Peygamber bir savaştan dönerken "Küçük savaştan büyük savaşa döndük" buyurmuşlardır. Bunun üzerine ashâb "Büyük savaş nedir?" diye sormuşlar. Hz. Peygamber de "Nefisle savaşmaktır." şeklinde cevap vermiştir.33
"Ümmetim için, dinine dair kırk hadis ezberleyeni Allah’ü Teâlâ, kıyâmet gününde, fakih ve âlimler zümresi arasında diriltir."34
"Abdest üstüne abdest, nur üstüne nurdur."35
"Hikmetin başı Allah korkusudur."36
"Mü’minin firâsetinden sakının. Çünkü o baktığında Allah’ın nuru ile bakar."37
"Rabbim beni terbiye etti, terbiyemi ne güzel yaptı."38
"insan dostunun dini üzerinedir; kiminle dostluk yaptığına bakın."39
"Namaz dinin direğidir.1140
C- Zayıf Hadisleri Tanıma Yolları
Zayıf hadisleri tanımanın ve öğrenmenin yolu, bazı kaynakları tanımaktan ve onlara müracaat etmekten geçiyor. Muhaddisler bazı zayıf hadisleri bir araya toplayan ve zayıflık sebeplerini açıklayan eserler te’lif etmişlerdir. Zayıf râ- vileri her yönüyle tanıtan ve onlar hakkında geniş bilgi veren ricâl dediğimiz ta- bakât kitapları da hayli çoktur. Zayıf hadisleri ve zayıf râvileri bize tanıtan ve onlara müracaat etmekten müstağni kalamayacağımız eserlerin bazıları şunlardır:
a)- Ibn Hibbân (ö.354/965): Kitâbu’l-Mecrûhîn
b)- Zehebî (Ö.748/1347): Mîzânul’-I’tidâl, el-Muğnî fi’d-Duafâ
c)- Ukaylî (ö.322/934): Kitâbu’d-Duafâiİ-Kebîr
d)- Ibn Adî (ö.365/975): el-Kâmil fî Duafâi’r-Ricâl.
e)- Buhârî (Ö.256/870): Kitabu’d-Duafâi’s-Sağîr.
f)- Ibn Hacer (ö.852/1449): Lisânu’l-Mîzân.
g)- Dârekutnî (Ö.385/995): ed-duafâ ve’l-Metrûkîn.
h)- Ibnu’l-Cevzî (ö.597/1200): Kitâbu’d-Duafâ ve’l-Metrûkîn.
ı)- Nesâî (Ö.303/915): Kitâbu’d-Duafâ ve’l-Metrûkîn.
Zayıf hadisleri bilmenin yollarından birisi de bazı hadis kaynaklarının müellifleri tarafından hadisin sıhhat durumunun belirtilmesidir. Örneğin, Tirmizî (ö.279/892), Sünen’inde pek çok zayıf hadisi sebepleriyle beraber belirtmiştir. Aynı şekilde Suyûti de (ö.911/1505) el-Câmiu’s-Sağîr isimli eserinde hadislerin sıhhat durumlarını açıklamıştır. Bununla beraber bazı kaynaklara yapılan tah- riç çalışmalarından da bu yönde istifade edilebilir. Örneğin, Irâkî’nin (ö.806/1403), Gazali’nin (ö.505/1111) İhyâs’ına yaptığı Tahrîcu Ahâdisi Ihyâ, Ibn Hacer el-Askalânî’nin (Ö.852/1448), Keşşaf üzerine yaptığı tahrici el-Kâfiş’- Şâf fî Tahrîci Ehâdisi’l-Keşşâf, Zeylâî’nin (Ö.762/1360) Hidâye üzerine yaptığı Nasbu’r-Râye li Tahrîci Ehâdisi’l-Hidâye isimli eserlerden zayıf hadis bulma açısından istifade edilebilir. Ayrıca bazı zayıf hadisleri, daha sonra isimlerini vereceğimiz mevzûât kitaplarından ve halkın dilinde meşhur olmuş olan hadisleri bir araya getiren kitaplardan da tanıma imkânımız söz konusudur. Bu arada zayıf râviler ve zayıf hadisler hakkında hadis şerhlerinde verilen bilgileri de unutmamak gerekir.
D. Mevzû Hadisler ve Ortaya Çıkışı
Burada mevzû hadisler konusunu enine boyuna inceleyecek ve konu hakkında geniş bilgi verecek değiliz. Esas olarak günümüzde önümüze çıkan problem; mevzû hadislerin sahîh hadislerle karıştırılması, sahîh hadisler gibi halka takdim edilmesi ve halka sunulmasıdır. Amacımız günümüzle ilgili olarak mevzû hadis konusunda bazı pratik bilgiler vermek ve akabinde bazı örnekler sunmaktır. Önce mevzû hadisin İlmî tarifini yaparak konuya başlayalım. Hz. Peygamber’e âit olmadığı halde O’nun adına uydurulmuş ve O’na izâfe edilmiş sözlere mevzû hadis denir.41 Mevzû hadislerin ilk defa tarih sahnesine çıkışı konusunda farklı görüşler olmasına karşı âlimlerin çoğu, Hz.Osman’ın şehid edilmesinden sonra ortaya çıktığı görüşündedirler, ilk olarak mevzû hadis uyduranlar arasında Şia, Mürcie, Kaderiye, Cehmiye, Müşebbihe ve Haricîler gibi siyasî ve itikâdî fırkaların etkili olduğu tesbit edilmektedir.42 Daha sonraki dönemlerde mevzû hadis faaliyetine daha başka fırkalar ve cemaatler katılarak bu süreç devam etmiş, hicri II. ve III. asırda en yüksek seviyeye ulaşmıştır.43 Hadis uydurmayı çok kesin ifadeleriyle yasaklayan Hz. Peygamber, bu fırkalar tarafından hiç dinlenmemiştir. Halbûki Peygamberimiz’in bu konudaki hadisleri çok kesin ve nettir. O şöyle buyuruyor: "Benim hakkımda kasıtlı olarak yalan söyleyen Cehennem’deki yerine hazır olsun."44 "Her kim yalan olduğunu bildiği bir sözü, benim hadisim olarak rivâyet ederse, yalancılardan biri de kendisidir."45 "Bana izafe edilen yalan, başka birine izafe edilen yalan gibi değildir. Kim benim adıma bilerek yalan uydurursa, Cehennem’deki yerine hazırlansın.1,46 Sahabe ve tabiûndan bazıları bu hadislerdeki vaîdden korktukları için, hata yaparım, eksik veya ziyâde yaparım endişesiyle Hz. Peygamber’den çok fazla hadis rivâyet etmemişlerdir.47 îbnü’l-Cevzî (Ö.597/1201) bazen hadisin is- nâdındaki râvilerin hepsi güvenilir olmasına karşın hadisin uydurma olabileceğini, ancak bunun tesbitinin çok zor olduğunu ve bunu işin uzmanlarının bileceğini söyler.48 Az da olsa bu şekilde uydurma hadislerin mevcûdiyetine zaman zaman rastlanmaktadır.
Muhteva açısından mevzû hadisleri incelediğimizde bir kısmının, Islâm’a aykırı, mantık dışı, gülünç ifadeler olduğu, bir kısmının ise, Islâm’a aykırı olmadığı, güzel, faydalı, vecîz ve hâkimâne sözler olduğunu tesbit etmekteyiz. Hangi tür mevzû hadis olursa olsun Peygamber adına onlarla amel etmek câiz olmadığı gibi, bu tür uydurmaları Peygamber’e izâfe ederek nakletmek de câiz değildir ve haramdır.45 Uydurulan hadislerin Hz. Peygamber’in lehinde ve aleyhinde olması kişiyi hiçbir şekilde sorumluluktan kurtarmaz. Önemli olan nokta Hz. Peygamber’e âit olmayan bir sözü, Hz. Peygamber’e âit olduğunu söylememek ve O’nun adına yalan uydurmamaktır. Hadis rivayetinde aranılan bu ilmî dürüstlüğe bugün de riâyet edilmesi gerekir. Mevzûât sahibi bazı âlimler, naklettikleri bazı mevzû hadislerden sonra bu tür hadisleri değerlendirirken "Manası doğru, ancak uydurmadır, Hz. Peygamber’e ait değildir." ifadelerine yer verirler. Bu ifadelere mevzûât kitaplarında çok sık Taşlanmaktadır.
Tarihi süreç içerisinde yaşanılan problemlerden birisi de, bazı hadislerin mevzû olup olmaması noktasındaki farklı değerlendirmelerin ve içtihâdların ortaya çıkmasıdır. Bu da, değerlendirmeyi yapan hadisçilerin farklı kriterlere, metodolojilere ve anlayış tarzlarına sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla mevzû hadislerin tümü üzerinde ittifâk sağlanmış olmayıp, bazı hadisçilerin mevzu dediklerine bazıları itiraz ederek, hadisin mevzû olmadığını söylemişlerdir. Çünkü bu, neticede içtihâdî verilmiş bir karardır. Bunun en belirgin örneği Suyûtî (ö.911/1505) ile Ibnü’l-Cevzî (ö.597/1201) arasında yaşandığı müşahede edilmektedir. Ibnü’l-Cevzî’nin mevzû olarak kabul ettiği pek çok hadis, Suyûtî tarafından mevzû olarak kabul edilmemektedir. Bu durum her iki âlimin hadis üzerinde yaptığı inceleme ve tetkikler neticesinde verdiği iç- tihadî hükümden kaynaklanmaktadır. Alimlerin vermiş olduğu bu tür değerlendirmelere saygı duymak gerekir. Bu konudaki bizim şahsi kanaatimiz şudur: Eğer bir hadise ehil bir muhaddis tarafından uydurma hükmü verilmiş ise, o hadise bir başkası her ne kadar uydurma değildir dese de o hadis üzerine bir şâibe, bir şüphe düşmüş demektir. Neticede p hadisle amel etmeyi insanın içine sindirmesi oldukça zordur.
E» Mevzû Hadislere Örnekler
Günümüzde mevzû olduğu bilinmeden yaygın olarak nakledilen mevzû hadislere şunları örnek olarak verebiliriz:
"Dünya âhiretin tarlasıdır"50
"Dünya bir kaya üstünde, o da bir öküzün boynuzu üzerindedir. Öküz boynuzunu hareket ettirdiği zaman kaya kımıldar ve yer sallanır ki, buna da deprem denir.1,51
" Kibirlenene karşı kibirlenmek sadakadır. 1,52
"Alimlerin mürekkepleri şehitlerin kanından efdâldir.1,53
"Fâşığın gıybeti olmaz. "54
"Kim âşık olur, iffet gösterir ve bunu gizleyerek ölürse o şehittir.1,55
"Az bir sadaka pek çok belâyı defeder."56
"Vakti geçmeden önce namazı kılmakta, ölmeden öncede tevbe etmekte acele ediniz. "57
"Âlimin uykusu ibadettir."58
"ilim Çin’de olsa bile arayınız.1,59
"Ashâbım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız kurtuluşu bulursunuz. "60
"Vatan sevgisi imândandır. "61
“Tuz size gereklidir. Çünkü yetmiş derde devadır." (Ya Ali sana tuz gerekir. Çünkü o, yetmiş derde devadır.)62
"Şüphesiz gül, peygamber’in terinden yaratılmıştır."63 "Yemeğe üflemek bereketi giderir."64 "Ben kırık kalplerle beraberim."65
"Patlıcan her derde devâdır ve onda hastalık da yoktur."66 "Bir dirhem fâiz yiyen kimse, otuz altı kez zina etmiş gibi olur..."67 "Allah’ın ilk yarattığı şey akıldır..."68 "Ben hikmet eviyim, Ali ise kapısıdır."69
"Bir saat tefekkür etmek altmış sene ibadetten daha hayırlıdır. " (Veya bir saat tefekkür etmek bir senelik ibadetten daha hayırlıdır.)70
"Mescidde konuşmak ateşin odunu bitirdiği gibi iyilikleri yok eder. "71
"Çok konuşan çok yanılır..."72
" Çocuklarınızı mescidlerinizden uzaklaştırınız. "73
"Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış."74 "Güzel yüze bakmak ibadettir."75
"Zor duruma düşerseniz mezarda bulunanlardan yardım isteyiniz."76 "Kork Allah’tan korkmayandan."77 "Kim satranç oynarsa, o melundur."78
"Ümmetimin alimleri Israiloğullarının peygamberleri gibidir."79
"Mü’minin artığı şifâdır."80
"Şarap içen kimse (Allah’a) şirk koşmuş olur.81
"insanlar, yöneticilerinin dini üzeredir."82
Mevzû hadis konusunda tasavvuf çevrelerinde de çok miktarda mevzû hadis kullanılmakta ve bu çevreler kullandıkları bu hadislerin kendilerine göre mevzû olmadığını iddiâ etmektedirler. Keşf^ve rüyâ yoluyla hadisleri Hz. Peygamberden doğrudan aldıklarını söyleyerek, bu hadis alma usûlünün, hadisçi- lerinkinden daha sağlam ve daha mûteber olduğunu iddiâ ettikleri için tarih boyunca hadis alma usûlleri konusunda hadisçilerle mutasavvıflar arasında görüş farklılıklarının olduğu ve tartışmalar yaşandığı bilinmektedir.83 Sufilerin genelde başvurdukları önemli metodlardan birisi keşif, ilhâm ve rüyâ yoluyla hadis elde etmek veya elde edilen hadisleri yine bu yollarla Hz. Peygamber’e onaylatmaktır. Çünkü sufilere göre vazgeçilmez olan keşif ve ilhâmın, hadis almada yeri ve önemi büyüktür.84 Rüyâ ve keşif yoluyla hadis alınamayacağı konusunda hadisçiler arasında bir nevi ittifakın oluştuğunu söyleyebiliriz. Hadis- çiler bu konuda tavizsizdirler.85 Yapılan bir araştırmada tasavvufta temel dayanak olarak kullanılan 420 hadisin sıhhat durumları incelenmiş ve bunların % 15 i uydurma, % 21 i zayıf, % 10 u kaynaklarda bulunamamış, % 6 sı da hakkında hüküm verilmemiş hadisler olarak bu tesbit yapılmıştır.86 Bu araştırmanın sonuçları bize gösteriyor ki, tasavvuf sahasında hadisçilere göre sahih olmayan pek çok hadis delil olarak kullanılmaktadır. Tasavvuf çevrelerinde asıl olarak kabul edilen, mevzû kabul edilmeyen, ancak hadisçiler tarafından mevzû kabul edilen şu hadisleri örnek olarak verebiliriz:
"Ölmeden önce ölünüz87
"(Ey Muhammed) eğer sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım.88
"Ben gizli bir hâzineydim, bilinmeyi murâd ettim, halkı bilinmem için yarattım.89
"Kim nefsini bilirse rabbini de bilir. "90
"Dünyayı sevmek her kötülüğün başıdır.,91
"Kalp Allah’ın evidir."92
"Ben yer ve göğe sığmadım, ancak mü’min kulumun kalbine sığdım."93
"Sarıkla kılınan namaz, sarıksız kılınan yirmibeş namaza, sarıkla kılınan Cuma namazı, sarıksız kılınan yetmiş cumaya bedeldir. Sarıkla namaz kılmakta onbin sevap vardır."94
Kadınların aleyhine uydurulmuş şu mevzu hadislerin halk arasında yaygın olarak kullanıldığını müşahede etmek mümkündür.
"Kadınlar evlerin lambalarıdır, fakat onlara okuma yazmayı öğretmeyiniz."95
“Kadınlara danışın onlarla istişare edin. Sonra da onlara muhalefet edin.”96
" Sizden birisi istişare yapmadan bir iş yapmasın. Eğer istişare edecek hiçbir kimse bulamazsa bir kadınla istişare etsin ve onun dediğinin tersini yapsın. Çünkü onun dediğinin tersini yapmasında bereket vardır."97
"Kadına itaat pişmanlıktır."98
"Kadınlar olmasaydı erkekler Cennet’e girecekti."95
Dünya-âhiret dengesinin bozulmasına sebep olan; dünya ve çalışmanın aleyhinde, fakirliğin lehinde uydurulmuş mevzû hadislere de örnekler vermek istiyoruz. Çünkü bu tür hadisler de günümüz insanını menfi olarak etkilemekte ve bu sebepten dolayı bazı insanların dünyaya, çalışmaya ve zenginliğe karşı soğuk olduğu ve uzak kaldığı müşahede edilmektedir. Bu konuda da insanımızı bilinçlendirmek ve aydınlatmak gerekir. Konuyla ilgili mevzû hadisler:
"Fakirlik benim övünç vesilemdir, ben onunla övünürüm."100
"Bu ümmetin en hayırlıları fakir olanlarıdır. En süratli bir şekilde Cennet’e yerleşecek olanları da zayıf olanlardır.101
"Fakirlerle birlikte bir toplum olun, çünkü kıyâmette onların devleti olacaktır."102
“Dünya bir leştir. Onu elde etmek isteyenler de köpeklerdir.”103
"Dünya, âhiret adamlarına haram, âhiret de dünya adamlarına haram, dünya ile âhiret ise Allah adamlarına haramdır."10’’
"Selâmet uzlettedir."105
"Her bir ümmet için anahtar vardır. Cennet’in anahtarları, miskin ve fakirlerdedir. Onlar kıyamet gününde Allah ile beraberdir."106
"Dünyayı terk etmek sabır işi olup, Allah yolunda kılıç sallamaktan daha zordur. Dünyayı terkeden kimseye Allah mutlaka şehit sevabı kadar sevap verir."107
"Her şeyin anahtarı vardır. Cennetin anahtarı sabırlı fakir ve miskinleri sevmektir. Onlar kıyâmet gününde Allah ile beraber olacaklardır."108
"Allah dünyaya dedi ki: Ey dünya! Benim velilerime uğra ve onlara hile ve fitne verme. Bana hizmet (itaat) edene ikram et, sana hizmete (itaat) edene ezâ
"Allah zengine zengin olduğu için tevazu gösteren fakire lanet eder ve (o kişinin) dininin üçte biri gider."110
Kandil geceleri, mübarek ay, gün ve gecelerle ilgili de pek çok zayıf ve mev- zû hadislerle karşılaşıyoruz. Değişik mahfillerde bu tür hadislerin nakledildiğini, özellikle kandil gecelerinde yapılan konuşmalarda bu tür hadislerin sahîh hadis gibi insanlara aktarıldığını görmekteyiz. "Özellikle gün ve gecelerdeki namazlara dâir hadisler. Pazar günü ve gecesi kılınan namazlar, Pazartesi günü ve gecesi kılınan namazlar ile haftanın diğer günleriyle ilgili namazlara dâir hadislerin tamamı yalandır. Şaban’ın ortasındaki gecede kılınan namazla ilgili hadisler de uydurmadır."”1
"Kim Receb’den onbeş gün oruç tutarsa, Allah onu kıyâmet günü emin olanlarla beraber haşredecektir.1,112
"Receb’in diğer aylara göre fazileti, Kur’ân’ın şâir kelâmlara olan üstünlüğü gibidir."113
"Kim Receb ayından bir geceyi ihyâ eder ve gündüzünden de bir gün oruç tutarsa, Allah ona Cennet meyvelerinden yedirir ve ona Cennet libâslarından giydirir. Ve ona Rahik-i Mahtûmdan su verir"114
"Kim Receb’den bir gün oruç tutar ve iki rekât namaz kılar ve her rekâtında yüz defa âyete’l-kürsiyi okur, ikinci rekâtında da yüz defa (ihlâsı) okursa Cennet’teki makamını görmeden ölmez."115
"Kim Şaban’ın onbeşinci gecesi oniki rekat namaz kılar ve her rekâtta otuz defa ihlâsı okursa Cennet’teki makamını görmeden ve âilesinden cehennemlik on kişiye şefaat etmeden ölmez."116
"Kim Şaban’ın onbeşinci gecesi bin kez ihlâs sûresini, yüz rekat namazda okursa, o kimseye ölüp dünyadan çıkmadan önce Allah, rüyâsında yüz melek gönderir, o meleklerden otuzu onu cennet’le, otuzu Cehennem’den emin olduğunu müjdeler, otuzu da onu hata yapmaktan korurlar, on tanesi de ona düşmanlık edene tuzak kurarlar."117
"Kim Receb’in ilk gecesi akşamından sonra yirmi rek’at namaz kılarsa.... sı- râtı hesapsız geçer.""8
"Kim aşûre günü oruç tutarsa Allah ona 60 sene ibâdet etmiş gibi sevap ya-
İl 119
zar.
Yiyeceklerle de ilgili halkın dilinde dolaşan bazı mevzû hadislerin yer ettiğini görmekteyiz. Kabak, patlıcan, nar, üzüm, bakla, karpuz, mercimek, pirinçi, vb. yiyeceklerin faziletiyle ilgili sözler Hz. Peygamber’e izafe edilmeye çalışılıyor. Örneğin, "Patlıcan her derde şifâdır" sözü120 uydurma hadisler arasında yer alır.
F- Mevzû Hadisleri Tanıma Yolları
Günümüz insanının mevzû hadisler konusunda yaşadığı en önemli problemlerden biri her duyduğu hadisi sağlam kabul etmesi, duyduğu hadisleri kaynaklardan tetkik etme, test etme imkânına sahip olmaması ve mevzûât kitaplarını tanımamasıdır. Dolayısıyla kaynağı gösterilmeyen ve şüpheli görülen hadisler mutlaka mevzûât kitaplarından tedkik edilmelidir. Müracaat edebileceğimiz belli başlı mevzûât kitapları şunlardır:
a)- Makdisî (Ö.507/1113): Tezkiretü’l-Mevzûât.
b)- îbnü’l-Cevzî (ö.597/1201): Kitabu’l-Mevzûât.
c)- Ömer el-Mevsılî (Ö.622/1225): el-Muğnî ani’l-hıfz ve’l Kitâb.
d) es Sağâni (ö.650/1252): el-Mevzûât.
e)- Suyûtî, (Ö.911/1505): el-Leâliu’l-Masnûa fi’l-Ehâdisi’l-Mevzûa.
f)- Ibn Arrâk (Ö.963/1556): Tenzîhu’ş-Şerîa.
g) Fettenî (Ö.986/1578): Tezkiratü’l-Mevzûât.
h)- Aliyyü’l Kârî (Ö.1014/1605): el-Masnûa fî Ma’rifeti’l-Hadîsi’l-Mevzûa, Esrâru’l-Merfûa fi’l-Ahbâri’l-Mevzûa. İkinci eser Ahmed Serdaroğlu tarafından 1966 yılında tercüme edilmiştir.
i)- Şevkânî (ö. 1250/1832): el-Fevâidü’l-Mecmûa fi’l-Ehâdisi’l-Mevzûa.
Mevzû hadisleri bulmada bize kolaylık sağlayan bu kitaplardan istifade edilmekle beraber, halkın dilinde meşhûr olmuş hadisleri (sahih, hasen, zayıf, mevzû vb.) bir araya toplayan eserlerden de mevzû hadisler konusunda istifade edilebilir. Bu tür eserlerden piyasada mevcut ve meşhûr olanları şunlardır:
a)- îbn Kayyım el-Cevziyye (ö.751/1350): el-Menâru’l-Münif fi’s-Sahîh ve’d-Daîf.
b)- Zerkeşî (ö.794/1392): et-Tezkira fi’l-Ehâdîsi’l-Müştehira.
c) Sehâvî (ö.902/1496): el-Mekâsidü’l-Hasene.
d)- Suyûtî (ö.911/1505): ed-Dürerü’l-Münteşira fi’l-Ehâdisi’l-Müştehira.
e)- İbnu’d-Deybâ eş-Şeybânî (ö.944/1537): Temyîzu’t-Tayyib mine’l-Habîs.
f)- Aclûnî (ö.l 162/1749): Keşfu’l-Hafâ.
g)- Derviş el-Hût (ö.1276/1859): Esne’l-Metâlib.
Hadis âlimleri erken dönemlerde hadis uyduranlarla yoğun bir mücadele içerisine girmiş ve bu kişileri bir bir tesbit ederek cerh ve ta’dîl açısından nasıl bir şahsiyet olduklarını biyografik (tabakât) kitaplarda herkesin bilmesi için teşhir etmiştir. Bunların kimler olduğunu bilmek için bu tür eserlere müracaat etmek yeterlidir. Ayrıca bazı zayıf ve mevzû hadisleri bilmenin başka bir yolu da bazı kaynaklara yapılan tahriç çalışmalarına müracaat etmektir. Bunlardan bazılarını yukarıda zikretmiştik. Mevzû hadisleri tanımanın bir başka usûlü de hadisçilerin ortaya koymuş olduğu kriterlerin bilinmesidir. Hadis kaynaklarında senedi olmayan bir hadis kabul edilmediği gibi hadisin senedinde hadis uy- durucu bir ravinin bulunması da o hadisin reddi için yeter bir sebeptir. Öte yandan hadisçiler tarafından sağlam bir hadisin Kur’ân’a, sahih hadislere, ic- mâya, dinî prensiplere, akla, kesin olan tarihî olaylara aykırı olmama şartları getirilmiştir. Ayrıca hadisin lafızlarında bir takım bozuklukların bulunmaması gerekir.
Sonuç
Son olarak şunu söyleyebiliriz ki, mevzû hadisler konusunda âlimiyle, aydınıyla ve genel halk kitleleriyle bir bütün olarak bir "hassasiyet" geliştirmemiz gerekmektedir. Bu hassasiyeti oluşturmada bir başlangıç olmak üzere, ilim adamı, düşünür, öğretmen, vâiz, imâm, müftü, yazar vb. kim olursa olsun, kullanacakları hadisler konusunda son derece titiz davranmalı, özellikle mevzû hadisleri kullanmaktan şiddetle kaçınmalıdır.121 Şunu da belirtmek gerekir ki, hadis nakletmeyi sıradan ve basit bir iş olarak telakki etmeyip, hadisin dinde ikinci kaynak olduğunu ve dini şekillendirdiğini unutmamak gerekir. Zayıf ve mevzû hadisleri belirtmeksizin sahih hadis gibi nakletmenin dini açıdan mahzurlu ve memnu olduğu unutulmamalıdır. Her hadisin hükmü ve amel yönü farklı olduğu için hadislerin hak ettiği yere konulması, sahîhe sahîh, zayıfa zayıf ve mevzûya mevzû denilmesi ve birbirleriyle kesinlikle karıştırılmaması konusunda gerekli titizliğin gösterilmesi İlmî dürüstlüğün bir gereğidir. Hadisleri sıhhat açısından kaynaklardan araştırma veya işin uzmanlarına sorma anlayış, bilinç ve alışkanlığı kitlelere kazandırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.
* İnönü Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
3 Yusuf el-Kardâvî, a.g.e., sh., 71-72.
4 Okiç M.Tayyib, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tedkikler, sh., 231.
5 Halkımızın zayıf ve mevzû hadisler açısından bilgilenmesi ve bilinçlenmesi konusunda mevzû hadislerle ilgili telif ve tercüme sahasında hadis uzmanları tarafından pek fazla çalışma yapılmadığını itiraf etmek durumundayız. Mevzû hadisler sahasında bir boşluğun olduğu herkesçe hissedilmektedir. En azından birkaç mevzûât kitabı tercüme edilerek bu boşluk giderilmeye çalışılmalıdır.
6 Ibnü’s-Selâh, Ulûmu’l-Hadîs, sh., 9; Suyûtî, Tedrîbu’r/Râvi, 1,63.
7 Ibnü’s-Salâh, a.g.e. sh., 25; Suyûtî, a.g.e., I., 179.
8 Polat Salahattin, Hadis Araştırmaları, sh., 114.
9 Bk. Leknevî, ei-Ecvibetü’l-Fâdile li’l-esileti’l-Aşreti’l-Kâmile, sh, 50, 53-54-56; Suyûtî, a.g.e., I. 299; Kâsımî, Kavâidu’t-Tahdîs, sh., 113; Ahmet Naim, Tecrîd-i Sarih, I, 342,343; Yusuf et Kardâvî, a.g.e., sh., 76-77.
10 Bk. Sehâvî, Fethu-1, Muğîs, I, 311. Ayrıca bk. Leknevî, a.g.e., sh., 37,42,52-53; 57-58; Kâsımî, a.g.e., sh., 113-114.
11 İbnü’s-Salâh, a.g.e. sh., 58.
12 Suyûtî, a.g.e., 1,298-299 Tehânevî, Yeni Usül-i Hadîs, sh., 90, tere., İbrahim Canan; Leknevi, a.g.e., sh., 40- 41. Yusuf el-Kardâvî konulan bu şartlara gerektiği şekilde uyulmadığını sitem ederek şöyle dile getirmektedir: Tergib, terhib, rekâik, vb. konularda zayıf hadisleri rivâyeti câiz görenlerin koymuş olduğu üç şarta maalesef İlmî açıdan riâyet edilmemiştir. Zühd ve rekâik hadisleriyle meşgul olanların çoğu, zayıf ile çok zayıfın arasındaki farkı görmüyorlar, hadisin Kur’ân’la veya Sünnet’le sabit, şer’î bir asla ters düşüp- düşmediğine bakmıyorlar. Bilakis münker veya üzerinde uydurma alâmetleri görülen bir hadisi, çarpıcı ve yeni bir şeyi ilk defa aktarmış olmanın verdiği cazibeye kapılarak nakletmede bir sakınca görmüyorlar. {Yusuf el-Kardâvi, a.g.e., sh., 78.)
13 Yusuf el-Kardâvî, a.g.e., sh., 88-90.
14 Geniş bilgi ve örnekler için bk. Polat Selahattin, a.g.e., sh, 124-127. Ayrıca bk., Kâsımî, a.g.e., sh., 113.
15 Ahmet Naim, a.g.e., I, 343. Ayrıca bk. Leknevî, a.g.e., sh., 46.
16 Et-Tehânevî, a.g.e., sh., 92-93.
17 Bk. et-Tehânevî, a.g.e., sh., 94-104; Ahmet Naim, a.g.e., I, 343-344.
18 Bk. et-Tehânevî, a.g.e., sh., 96 {dipnot, 20).
19 Ahmet Naim, a.g.e., I, 344.
20 Bk. Suyûtî, Tedrîbu’r-Râvî, 1,297; Nurettin ıtr, Menhecü’n-Nakd fî Ulûmi’l-Hadîs, sh., 296; Uğur Mücteba, Ansiklopedik Hadis Terimler Sözlüğü, sh, 402.
21 Kırbaşoğlu Hayri, a.g.e., sh.,132,134.
22 Subhi Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, sh., 169, tere., M.Yaşar Kandemir.
23 Yusuf el-Kardâvî, a.g.e., sh., 84.
24 Polat Salahattin, a.g.e., sh. 128-129.
25 İbnü’l-Cevzîu’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevzûât, II, 41; Derviş el-Hût, Esne’l,Metâlib, sh., 49; Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, 1,54; Elbânî, Siisiletü’l-Ehâdis’z-Zaîfe ve’l-Mevzûa, 1.293.
26 İlimlerin çoğu bu hadis için "Senedi yoktur” ifadesini kullanmışlardır. Bk. Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh. 108.Sehâvî, Mekâsidü’l-Hasene, sh.46-47; Şeybânî, Temyîzü’t-Tayyib, sh.16; Aclûnî, a.g.e., 1,64; Elbânî, a.g.e., I, 141.
27 Hadis zayıftır. Bk. Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh. 359; Suyûtî, ed-Dürerü’l-Münteşira, sh. 402; Sehâvî, a.g.e., sh., 526-527; Şevkânî, el-Fevâdü’l-Mecmûa, sh. 250; Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 507.
28 Hadis zayıftır. Suyûtî, a.g.e., sh. 221; Sehâvî, a.g.e., sh. 245-246.
29 Sehâvi, a.g.e., sh., 471; Aliyyü’l-Kârî, Esrârü’l-Merfûa, sh., 316; Aclûnî, a.g.e., II, 233.
30 Sehâvi, a.g.e., sh. 341; Aliyyü’l-Kârî, Esrârü’l-Merfûa, sh., 289; Aclûnî, a.g.e., II, 66.
31 Sehâvi, a.g.e., sh. 289; Derviş-el-Hût, a.g.e., sh.244; Aclûnî, a.g.e., I, 454.
32 Sehâvi, a.g.e., sh., 368; Aliyyü’l-Kârî, Esrârü’l-Merfûa, sh., 320; Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 696; Şeybânî, a.g.e., sh., 103; Aclûnî, a.g.e., II, 107.
33 Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 253; Aliyyü’l-Kârî, el-Esrârü’l-Merfûa, sh.211-212; Derviş-el-Hût, a.g.e., sh. 308; Aclûnî, a.g.e., I, 424-425.
34 Nevevî hadisin bütün tariklannın zayıf olduğunu söylemiştir. Bk. Suyûtî, ed-Durerü’l-Münteşira, sh. 379; Sehâvî, a.g.e., sh., 480-481; Şeybânî, a.g.e.sh., 183; Şevkânî, a.g.e.sh., 290-291; Aclûnî, a.g.e. II, 246.
35 Suyûtî, a.g.e., sh., 416; Sehâvî, a.g.e., 529; Derviş-el-Hût, a.g.e.sh., 519; Aclûnî, a.g.e., II, 336.
36 Sehâvî, a.g.e., sh., 265-266; Suyûtî, ed-Düreru’l-Münteşira, sh., 245; Dervîş el-Hût, a.g.e.sh. 220; Şeybânî, a.g.e., sh., 95; AcJûnî, a.g.e., I, 421.
37 tbnü’l-Cevzî, a.g.e. HI, 143 Sehâvî, a.g.e., sh., 38-39; Şevkânî, a.g.e.sh., 244; ; Aclûnî, a.g.e., 1,41-43; Dervîş el-Hût, a.g.e.sh., 43-44; Elbânî, a.g.e., IV, 299-302. Ayrıca hadisin seneddeki ravilerinin değerlendirilmesi için bk.Sofuoğlu Cemal, Zayıf ve Mevzû Hadisler Açısından Tirmizî’nin Süneni, sh., 49, D.E.Ü.I.F.D., sayi:VI, İzmir, 1989.
38 Sehâvî, a.g.e., sh., 49; Aclûnî, a.g.e., 1,70; Elbânî, a.g.e., 1,173.
39 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 304; Şevkânî, a.g.e., sh., 260; Sehâvî, a.g.e., sh., 443-444. Ayrıca mevzû şeklinde yapılan değerlendirmeler için bk. Sofuoğlu, Cemal, a.g.e., sh.52.
40 Ibnü’l-Salâh, bilinen bir hadis olmadığını, Nevevî ise münker ve bâtıl olduğunu söylemiştir. Ayrıca zayıf olduğunu söyleyenler de vardır. Bk. Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 238; Sehâvî, a.g.e., sh., 316-317; Şevkânî, a.g.e., sh., 27; Aclûnî, a.g.e., II, 316-317.
41 Koçyiğit Talat, Hadis Istılahları, sh., 225.
42 Bk. Ebû Zehv, el-Hadis ve’l-Muhadisûn, sh., 480; Accac, es-Sünne Kable’t-Tedvîn, sh., 189-191; Sıbâî Mustafa, Islâm Hukukunda Sünnet, sh, 83-84, tere, Edip Gönenç; ed-Dümeynî, Hadiste Metin Tenkidi, sh., 31., tere., Ilyas Çelebi-Adil Bebek-Ahmet Yücel; Kandemir Yaşar, a.g.e., sh.,30; Talat Koçyiğit; Hadis Tarihi, sh. 106,109.
43 Bk. Cihan Sadık, Uydurma Hadislerin Doğuşu ve Sosyo-Politik Olaylarla ilgisi, sh., 203.
44 Buhârî, ilim, B.38, Cenâiz, B.34, Enbiyâ, B.50, Edeb, B.109; Müslim, Mukaddime, H.No;2-3; Zühd,
H.No:72; Ebû Dâvûd, ilim, B,4; Tirmizî, ilim, B.8, 13, Tefsir, B.l; Ibn Mâce, Mukaddime, B.4; Ahmet B.Hanbel, Müsned, II, 159, 171, 202, 214, 410, 413, 469.
45 Ibn Mâce, Mukaddime, B.5.
46 Buhârî, Cenâiz, B.34; Müslim, Mukaddime, H.No:2.
47 Bk. Begavî, Şerhü’s-Sünne., I, 209-210.
48 îbnü’l-Cevzî, a.g.e., I, 99-100.
49 Bk. Ibnü’s-Salâh, a.g.e., sh., 58; Suyûtî, Tedrîbu’r-Râvî, I, 274; Abdülfettah Abû Gudde, Mevzû Hadisler, sh., 53, tere., Enbiya Yıldırım.
50 Sagânî, el-Mevzûat, sh., 111; Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa sh., 71, Esrâru’l-Merfûa, sh., 206., Sehâvî, a.g.e., sh., 260; Şevkânî, a.g.e., sh, 272; Aclûnî, a.g.e., I, 412.
51 Ibn Kayyim el-Cevziyye, el-Menârü’l-Münîf, sh., 78.
52 Aliyyü’l-Kâri, Esrâru’l-Merfûa, sh., 175; Aclûnî a.g.e., I, 313, Dervîş el-Hût, a.g.e., sh, 171.
53 Aliyyü’l-Kâri, a.g.e., sh., 303; Şevkânî, a.g.e., sh., 287; Aclûnî a.g.e., II, 200. Ayrıca bk., Sehâvî, a.g.e., sh., 442-443.
54 Aliyyü’l-Kâri, a.g.e., sh., 367; Suyûtî, ed-Düreru’l-Müntesira, sh., 424; Ibn Kayyim Cevziyye, a.g.e., sh.,
134; Elbânî, a.g.e., II, 53.
55 Aliyyü’l-Kâri, a.g.e., sh. 1,338; Ibn Kayyim el-Cevziyye, a.g.e., sh., 140; Aclûnî, a.g.e., II, 363; Elbânî, a.g.e.,
I, 587.
56 Sehâvî, a.g.e., sh. 311; Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 234; Aclûnî, a.g.e., II, 23.
57 Sağânî, a.g.e., sh., 96; Elbânî, a.g.e., 1,174.
58 Aliyyü’l-Kâri, Esrâru’l-Merfûa, sh., 359, Aclûnî a.g.e., II, 329.
59 Ibnü’I-Cevzî, a.g.e., I, 215; Sehâvî, a.g.e., sh., 86; Aclûnî a.g.e., I, 138, Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 89; Elbânî, a.g.e., I, 600.
60 Elbâni, a.g.e., I, 144.
61 Sağânî, a.g.e., sh., 105; Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh., 61; Suyûtî, a.g.e.,sh., 197; Aclûnî, a.g.e., I, 345; Elbânî, a.g.e., I, 110.
62 İbnü’İ, Cevzî, a.g.e., II, 289; Ibn Kayyım, el-Cevziyye, a.g.e., sh., 55; Şevkânî; a.g.e., sh. 161; Suyûtî, el- Leâliu’l-Masnûa, 11,179.; Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 284.
63 Sehâvî, a.g.e., sh., 159.
64 Ibn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh., 65.
65 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh,. 137; Sehâvî, a.g.e., sh., 123; Şebânî, a.g.e., sh., 41; Aclûnî, a.g.e.,I, 203;
66 Îbnü’l-Cevzî, a.g.e., II, 301; Ayrıca bk. Ibn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh. 51; Aclûnî, a.g.e., I, 327-328.
67 Ibnü’l-Cevzî, a.g.e., II, 245.
68 Sağânî, a.g.e., sh., 94. Aliyyü’l-Kârî, Esrârul-Merfûa. Sh., 154; Sehâvî, a.g.e., sh., 163; Aclûnî, a.g.e., I, 263.
69 Ibnü’l-Cevzî a.g.e., 349 vd.; îbn Arrak, Tenzîhü’şirket-Şerîati’l-Merfua, I, 377-378; Şekânî, a.g.e., sh. 348; Sehâvî, a.g.e., sh. 12—124; Aclûnî, a.g.e., I, 203-204.
70 Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh. 53, esrâru’l-Merfûa, sh. 175; Aclûnî, a.g.e.,, I, 310-311.
71 Bu mevzu hadisin değişik lafızları da mevcuttur. Bk. Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh. 63, Esrâru’l-Merfûa, sh. 194; Aclûnî, a.g.e., I, 354, Eİbânî, a.g.e., I, 60.
72 Sehâvî, a.g.e., sh. 499; Dervîş el-Hût, a.g.e.,, 459-460.
73 Aclûnî, a.g.e., I, 334, Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 176.
74 Elbânî bu ifadelerle asimin olmadığını söyler, bk. a.g.e., I, 63-65.
75 Ibn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh., 62; Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 355.
76 Abdurrahman Abdüİhak, Mevzû ve Zayıf Hadislerin Akideye Etkisi, sh., 42, tere., İbrahim özsoy.
77 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 344; Sehâvî, a.g.e., sh., 500; Şeybânî, a.g.e., sh., 191.
78 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, a.g.e., 343-344; Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 462; Sehâvî, a.g.e., sh. 500.
79 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 247, el-Masnûa, sh., 92, Sehâvî, a.g.e., sh., 340; Aclûnî, a.g.e., II, 64, Elbânî, a.g.e., I, 679.
80 Elbânî, a.g.e., I, 177.
81 Ibn Arrak, a.g.e., II, 222.
82 Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 508.
83 Bu konuda sûfilerin görüşlerini savunan Ibn Arabi’nin iddiaları için bk. Aclûnî, a.g.e., I, 10.
84 İzmirli İsmail Hakkı, Yeni Ilm-i Kelâm, sh., 36. Konuyla ilgili tartışmalar için bk. Yıldırım Ahmet, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, sh., 40-49
85 Bk.Kâsımî, Kavâidü’t-Tahdîs, sh., 183-184. İbrahim Canan bu konudaki görüşlerini şöyle ifade eder: Bazı kitaplarda rastlanan mükâşefe ve rüya yoluyla Hz.Peygamber’den telakki edildiği söylenen sözlere hadis den-emez, onların dini hiçbir değeri yoktur. Rüyayı sâdıka hak ise de, sika bir kimse rüyasında Rasululiah’dan bazı sözler öğrenmiş olsa da buna hadis denemez. Rüya sadece gören kimse için bir kıymet taşır. Halbuki hadis kıyamete kadar, herkes için din ortaya koyar. Bunun yolu da objektif şartlara ve belli kaidelere göre her zaman kontrolü, tahkiki mümkün olan rivâyetten geçer. Bunun aksini söyleyen, sübjektiviteyi esas alan tek bir sünnî muhaddis çıkmamıştır. Canan Ibrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, II, 68)
86 Bk. Yıldırım Ahmet, a.g.e., sh., 412.
87 Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh., 161, EsrâruM-Merfûa, sh., 348. Sehâvî, a.g.e., sh., 510-511; Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 482; Aclûnî, a.g.e II, 291.
88 Sağânî, a.g.e., sh., 105; Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh., 116, Esrâru’l-Merfûa, sh., 288; Şevkânî, a.g.e., sh., 326; Aclûnî, a.g.e. II, 164. Elbânî, a.g.e., I, 450.
89 Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh., 110, Esrâru’l-Merfûa, sh., 269; Suyûtî, a.g.e,, 342; Ibn Arrak, a.g.e., 1,148; Sehâvî, a.g.e., sh.,386; Derviş el-Hût, a.g.e., sh., 341, Aclûnî, a.g.e II, 132, İsmail Hakkı Bursevî (ö.l 137/1724), bu hadisi şerheden "Kenz-i Mahfî” isminde müstakil bir kitap yazmıştır.
90 Sağânî, a.g.e., sh., 105; Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûâ, sh., 155; Esrâru’l-Merfûa, sh., 337; Suyûtî, a.g.e., 382; Sehâvî, a.g.e., sh., 491; Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 446; Elbânî, a.g.e., I, 165. Ibnu’l-Arabî (ö.638/1240), bu hadis hakkında şöyle der: Her ne kadar bu hadis, hadisçİler yanında rivâyet yönüyle sahih değilse de bize göre keşif yoluyla sahihtir. (Bk. Aclûnî, a.g.e.,, II, 262). Dolayısıyla Ibnu’l-Arabî bu sözleriyle hadisçilerin, hadis rivâyetindeki metodolojilerini bir nevi küçümsemektedir.
91 Bu hadise zayıf diyenler olduğu gibi mevzû diyenler de olmuştur. Bk. Sağânî, a.g.e., sh., 96; Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 188; Suyûtî, a.g.e., 191; Aclûnî, a.g.e., I, 344-345; Dervîş el-Hût, a.g.e., sh.,181; Elbânî, a.g.e., III; 370.
92 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 258; Ibn Arrak a.g.e., 1.148; Sehâvî, a.g.e., sh., 365; Aclûnî, a.g.e., II, 99.
93 Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh., 130, EsrâruM-Merfûa, sh., 301; Sehâvî, a.g.e., sh., 438; Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 399; Aclûnî, a.g.e II, 195; Şebânî, a.g.e., sh., 168.
,94 Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh., 87*88, Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 256. Ayrıca sarıkla namaz kılmanın faziletiyle ilgili sağlam olmayan diğer rivâyetler ve değerlendirmeler için Bk. Elbânî, a.g.e., I, 249-254.
95 Aclûnî, a.g.e., II, 316.
96 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 225; Sehâvî, a.g.e., sh., 297; Şevkânî, a.g.e., sh., 130; Aclûnî, a.g.e., II, 3.
97 Aliyyü’l-Kârî, a.g.e., sh. 226; Şevkânî, a.g.e., sh. 130.
98 îbnü’l-Cevzî, a.g.e., II, 272-273; Aliyyü’l-Kârî a.g.e., sh., 226; Şevkânî, a.g.e., sh., 129, Sehâvî, a.g.e., sh., 297.
99 Elbânî, a.g.e., I, 140.
100 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 254, el-Masnûa, sh., 97; Derviş el-Hût, a.g.e., 303; Aciûnî, a.g.e., II, 87.
101 Elbânî, a.g.e., II, 40.
102 İbn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh., 140.
103 Sağânî, a.g.e., sh., 96; Aciûnî, a.g.e., I, 409.
104 Elbânî, a.g.e., I, 105.
105 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 222.
106 tbnü’l-Cevzî, a.g.e., III, 141.
107 Elbânî, a.g.e., I, 408. Fakirliği öven ancak sıhhat durumu tenkid edilen başka hadisler için bk. Yıldırım Ahmet, a.g.e., sh., 399-403.
108 Ibn Arrak, a.g.e., 11,286.
109 İbnü’l-Cevzi, a.g.e., 111,136.
110 Ibn Arrak, a.g.e., II., 287; Ayrıca bk. Sehâvî, a.g.e., sh., 477; Aclûnî a.g.e., II., 242.
111 Abdülfettah Abû Gudde, a.g.e., sh., 143. Ayrıca bk. Ibn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh., 48 vd. 95 vd. Konuyla ilgili geniş bilgi için, mübarek gün ve gecelerde yapılacak ibâdetlerle ilgili uydurulan hadisleri biraraya toplayan Leknevî’nin (Ö.1304/1886) el-Âsâru’l-Merfua {Beyrut, 1984) isimli esere bakılabilir.
112 İbnü’l-Cevzî, a.g.e., II., 206; tbn Arrak, a.g.e., II., 151-152.
113 Ibn Arrak, a.g.e., II., 160-161.
114 Ibn Arrak, a.g.e., II., 164.
115 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 439.
116 İbnü’l-Cevzî, a.g.e., II.,129.
117 Suyûtî, a.g.e., II., 50.
118 îbn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh., 96; Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 440. Gün ve gecelerle ilgili başka örnekler için bk. Ibn Kayyım el Cevziyye, a.g.e., sh., 95; vd.
119 Aliyyü’i-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 402.
120 Ibn Kayyım el Cevziyye, a.g.e., sh., 51. Başka örnekler için bk. a.g.e., sh., 51-56.
121 Kırbaşoğlu Hayri, a.g.e., sh., 146.
BİBLİYOGRAFYA
Abdülfettâh Ebû Gudde, Mevzû Hadisler, tere., Enbiya Yıldırım, insan Yay., İst., 1995.
Abdurrahman Abdülhak, Mevzû ve Zayıf Hadislerin Akideye Etkisi, tere., İbrahim Özsoy, Hak Yay., İst., trs.
Accâc Muhammed Hatib, es-Sünne Kable’t-Tedvîn, 3. bsk., Beyrut, 1980.
Aclûnî, İsmail b. Muhammed (ö.1162/1748), Keşfü’l Hafâ ve Müzîlü’l-Ilbâs Ammâ Iştehera mine’l-Ehâdisî alâ elsineti’n-Nâs (I-II), 3. bsk., Dâru Ihyâi’t-T ûrâsi’l-Arabî, 1352/1933.
Ahmet b. Hanbel (ö.241/855), Müsned (I-VI), Çağrı Yay., İst., 1982. (Ofset)
Ahmet Nâim-Kâmil Mirâs, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi (I-XII), D.I.B. Yay., Ank., 1975.
Aliyyü’l Kârı, Nureddin Ali b. Muhammed (ö. 1014/1605), el-Esrâru’l-Merfûa fi’l-Ahbâri’l Mevzûa (Mevzûatü’l-Kübrâ), thk. Muhammed b. Lütfî es-Sebbâğ, 2. bsk., el-Mektebetü’l-Islâmiyye, Beyrut, 1986.
___ el-Masnûa fî Ma’rifeti’l-Hadîsi’l-Mevzûa (Mevzûatu’s-Suğrâ), thk.
Abdülfettâh Ebû Gudde Neşr., Mektebetü’l-Matbûâti’l-Islâmiyye, Haleb, 1969.
Begavî, Hüseyn b. Mes’ûd (ö.516/112), Şerhü’s-Sünne (I-VIII) thk. Ali Muhammed Muavvız ve Âdil Ahmet Abdulmevcut, Dâru’l-Kütübi’l 11- miyye, l.bsk., Beyrut, 1412/1992.
Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, (Ö.256/870), Sahîh-i Buhârî, (I-VI- II-II (; Çağrı Yay., 2. bsk., İst. 1982.
Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi (I-XVIII) Akçağ Yay., Ank. 1988.
Cihan Sadık, Uydurma Hadislerin Doğuşu ve Sosyo-Politik Olaylarla ilgisi, Etüt Yay., 2.bsk., Samsun, 1997.
Derviş el-Hût, Ebû Abdillâh Muhammed b. Derviş el-Beyrûtî (ö.1276/1861), Esne’l-Metâlib fî Ehâdîse Muhtelifeti’l-Merâtib, Dâru’l-Fikr, Beyrut,
1991.
Ed-Dumeynî, Misfîr b. Gurmullah, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, tere. II- yas Çelebi-Adil Bebek - Ahmet Yücel, Kitabevi Yay., İst 1997.
Ebû Dâvûd, Süleyman b. El-Eş’as es-Sicistânî, (ö.275/888), Sünen-i Ebî Dâvud (I-V) Çağrı Yay., İst. 1981 (ofset).
Elbanî, Muhammed Nâsırüddîn, Silsiletü’l - Ehâdiîsi’z - Zaîfe ve’l Mevzûa, (I- V) Mektebetü’l-Maarif, Riyad, 1412/1992.
Ebû Zehv Muhammed, el-Hadîs ve’l-Muhaddisûn, Dâru’l Kitâbi’l - Arabî, Beyrut, 1404/1984.
îbn Arrak Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed (ö.963/1555) Tenzîhü’ş-Şerîati’l- Merfûa Ani’l-Ahbâri’ş-Şenîati’l-Mevzûa, (I-II), thk, Abdülvehhâb Abdüllatif-Abdullah Muhammed es-Sıddîk, Dârü’l-Kütübi’l-Ilmiyye, 2. bsk., Beyrut, 1401-1981.
tbnü’l Cevzî, Ebu’l Ferec Abdurrahman b. Ali (ö.597/1201) Kitâbü’l-Mevzûât, thk. Abdurrahman Muhammed Osman, 2. bsk., Darü’l-Fikr, 1403/1983.
İbn. Kayyım el-Cevziyye, Muhammed b. Ebî Bekr (ö.751-1350), el-Menârü’l Münîf fi’s-Sahîh ve’d-Daîf, thk. Abdülfettah Ebû Gudde, Mektebetü Ibn Teymiye, Kahire, trs.
tbn. Mâce, Ebu Abdillah El-Kazvînî (ö.275/888), Sünen (I-II), thk. Muhammed Fuad Abdülbaki, Darü’l Fikr, trs.
Îbnü’s-Salâh, Ebû Amr Osman b. Abdirrahman, (ö.643/1245), Ulûmu’l-Hadîs (Mukaddime) thk. Mustafa Dîb Boğa, Mektebetü’l Farabi, 1404/1984.
İzmirli İsmail Hakkı, Yeni Ilm-i Kelâm, haz., Sabri Hizmetli, Ümran Yay., Ank., 1981.
Kandemir Yaşar, Mevzû Hadisler, D.I.B.Y., Ank., 1975.
Kâsımî Muhammed Celâlüddin, Kavâidü’t-Tahdîs min Funûni Mustalahi’l- Hadis, Beyrut, 1979.
Kırbaşoğlu M.Hayri, Islâm Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, Ankara Okulu Yay., Ank., 1999.
Koçyiğit Talat, Hadis Istılâhları, 2. bsk., A.Ü.I.F.Yay., Ank., 1985.
..... , Hadis Tarihi, A.Ü.l.F.Y ay., Ank., 1977.
Leknevî Ebu’l-Hasanât Muhammed Abdülhay (Ö.1304/1886), el-Ecvibetü’l- Fâdile li’l-Esileti’l-Aşreti’l-Kâmile, thk., Abdülfettâh Ebû Gudde, 3. bsk., Mektebetü’l-Matbûâti’l-Islâmiyye, Beyrut, 1994.
Müslim Ebu’l- Hüseyn Müslim b Haccâc, (Ö.261/874), el-Câmiu’s - Sahîh, (I- V), thk. M.F.Abdülbaki, Darü Ihyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Lübnan, 1375/1956.
Nurettin Itr, Menhecu’n-Nakd fi Ulûmi’l-Hadîs, Dâru’l-Fikr,Dımeşk, 1981.
Okiç Muhammed Tayyib, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde tedkikler, A.Ü.I.F.Y., O.Yalçın Matbaası, 1st. 1959.
Polat Salahattin, Hadis Araştırmaları, insan Yay, 1st., 1997.
Sağânî, Radiyüddin Ebu’l-Fedâil el Huseyn b. Muhammed (ö.650/1252), el- Mevzûât, thk. M.Abdulkadir Ahmed, Mektebetü’n-Nahdiyyeti’l- Mısriyye, Kahire, 1411/1991.
Sehâvî, Muhammed b. Abdirrahman (ö.902/1496), Fethu’l-Muğîs, Şerhu Elfi- yeti’l-Hadîs, (I-III) Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 1417/1996.
___ el-Mekâsidü’l-Hasene fî Beyâni Kesîrin mine’l-Ehâdîsi’l-Müştehira
ale’l-Elsine, thk., Muhammed Osman, Dâru’l, Kitâbi’l, Arabî, 2. bsk., Beyrut, 1994,
Sıbâî Mustafa, Islâm Hukukunda Sünnet, tere., Edib Gönenç, Evs Yay., 1st., 1981.
Sofuoğlu Cemal, Zayıf ve Mevzû Hadisler Açısından Tirmizî’nin Sünen’i, D.E.Ü.I.F.D., sayı:6, İzmir, 1983.
Subhi Sâlih, Hadis ilimleri ve Hadis Istılâhları, tere., M. Yaşar Kandemir,
D.I.B.Yay., Ank., 1971.
Suyûtî, Celâlüddin Abdurrahman b. Ebî Bekr (Ö.911/1505) el-Câmiu’s-Sağîr min Hadîsi’l Beşîri’n-Nezîr (I-II), thk., Abdullah Muhammed ed-Der- vîş, Dımeşk, 1996.
___ ed-Dürerü’l Münteşira fi’l - Ehâdîsi’l-Müştehira, thk. M.Abdülkadir
Atâ, Dârü’l-I’tisâm, Kahire, 1987.
___ el-Leâliu’l-Mesnûa’fi’l-Ehâdîsi’l-Mevzûa, (I-II), Darü’l-Kütübi’l-Il-
miyye, Beyrut, 1417/1996.
___ Tedrîbü’r Râvi fî Şerhi Takrîbi’n-Nevevî, (I-II), thk. A.Abdüllatif,
2.bsk. Dârü Ihyâi’s-Sünneti’n-Nebeviyye, Beyrut, 1399/1979.
Şevkânî, Muhammed b. Ali (Ö.1250/1834), el-Fevâidü’l-Mecmûa fi’l-Ehâdîsi’l- Mevzûa, thk. Abdurrahman b.Yahya, Matbaatu’s-Sünneti’l-Muham- mediyye, Kahire, 1380/1960.
Şeybânî, Abdurrahman b. Ali b. Muhammed b. Ömer (Ö.944/1537), Temyî- zu’t-Tayyib mine’l-Habîs fîmâ yedûrü alâ elsineti’n-Nâsi mine’l-Ha- dîs, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, 2.bsk., Beyrut, 1988.
Tehânevî Zafer Ahmed, Yeni Usûl-i Hadis thk, Abülfettâh Ebû Gudde, tere., İbrahim Canan, İzmir, 1982.
Tirmizî, Ebû îsâ Muhammed b. Isa, (Ö.279/892), Sünenü’t-Tirmizî (I-V) thk.
Ahmed Muhammed Şakîr - M.F.Abdulbâkî - I.Adve Avad, Kahire, 1357/1938).
Uğur Mücteba, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, T.D.V.Yay., Ank.,
1992.
Yıldırım Ahmet, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, T.D.V.Yay., Ank., 2000. 1
Yusuf el-Kardâvî, Sünneti Anlamada Yöntem, tere. Bünyamin Erul, Rey Yay., İst. 1991.