Rabbımızın;
“Size kendi cinsinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki; sizin sıkıntıya uğramanız veya zorluklarla karşılaşmanız gerçekten onun gönlüne ağırlık verir. Mü’minlere son derece düşkündür; şefkatlidir. Bütün insanlığa sevgi ve rahmet duygulan ile doludur.” (Tevbe, 128) buyurarak övdüğü, âlemlere rahmet kıldığı (Enbiyâ, 107) ve Makamı Mahmûd vaadettiği habîbî, yaratılmışların en hayırlısı, kâinatın efendisidir. O bir uyarıcı olarak geldi.
Zikri Hakîm’de;”Ey Peygamber! Biz seni hakikaten hem kendi ümmetine hem de bütün ümmetlere şâhid, bir müjdeleyici, bir uyarıcı olarak gönderdik.Allah’ın izniyle hakka davetçi, nur saçarak hakka giden yolu aydınlatan bir ışık kaynağı olarak gönderdik.” (Ahzab, 4546) buyurulan şâhid, ebedî nimetleri müjdeleyici, elim azaba karşı uyarıcı, en yüce davetci, nûr kaynağıdır.Beşeriyet çerçevesinde ne kadar övülse, o övgüye layıktır ve bunun için kullanılan kelimeleri yetersiz bırakacak derecede güzel sıfatlarla doludur.O, güvenilir, emin, kendi nevasından konuşmayandır; son derece doğru sözlüdür.O, Muhammed Mustafâ’dır…
Allah Rasûlü’nün asırlar ötesinden bizi uyaran bir hadisi şerifini dikkatle okuyunuz. Hadisi Ebû Rafi’ (r.a.) rivayet ediyor:”Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki; "Gün gelip içinizden çıkacak şöyle birisiyle karşılaşmayayım. Rahat koltuğuna yan gelip oturmuş duruyor. Yapılması gereken bir konu için verdiğim emir veya yapılmaması gereken bir konudaki nehyim kendisine ulaşıyor. O kişi de; Ben öyle bir şey bilmiyor, tanımıyorum. Biz Allah’ın Kitabında ne bulursak onu yapar, yalnız onu takip ederiz, diyor.”Bu hadis, sahih bir hadistir. Onu, Ebu Davud’un Süneninde, Sünnetle ilgili bölümde (H. No: 4605), Tirmizî’nin Süneninde, İlimle ilgili bölümde (H. No:2663) bulabilirsiniz. Tirmizî (rh.a.) adeti üzere hadisin sıhhatiyle ilgili kanaatini belirtirken; “Bu hadis, hasendir, sahihtir” der.
Hadis, İbn Mâce’nin Süneninde, Mukaddime bölümünde de (el / 7) yer alır. (Ayrıca bak: Câmiu’lUsûl, 1/283) Aynı konuyu, değişik bir lafızla dile getiren ikinci bir hadisi, sahabîlerden Mikdam İbn Ma’dîkerb (r.a.) rivayet eder ve şöyle der:Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyurmuştur ki; “Bana Kur’ânı Kerim vahyedildi. Onunla birlikte bir o kadar da ek bilgi verildi.Çok zaman kalmadı. Koltuğuna kurulmuş, karnı dolu adamlar türeyecek; Bütün dikkatinizi bu Kur’ân’a verin. Biz, yalnız onda bulduğumuz helali helal, haramı haram sayarız… derler.”Hadisi, bu şekliyle Ebu Davud yine Sünnet bölümünde (H. No: 4604) nakleder.Aynı hadisi Tirmizî de nakleder. (H. No: 2664) Ancak, onun naklinde okuyucularımıza aktarmak istediğim iki önemli farklılık vardır:
Birincisi: Bu tür zihniyeti aşılamak isteyen kişilerin lüks koltuklarına “dengilmiş” olduğu ifâdesi.Arapça aslını tercüme için bu kelimeyi, bilerek seçiyorum. Çünkü “dengilme” sıradan bir yaslanma değildir. Anadolu’nun bir çok yerinde; biraz yana kaykılarak, tok karnı gevşeterek ve rahata alarak keyifli bir yaslanış için kullanılır. Hadisi Şerifteki tasvir de tam budur.
İkincisi; hadisin sonundaki ek olarak yer alan şu cümledir:”Allah Rasûlü’nün haram kıldığı bir şey, tıpkı Allah’ın haram kıldığı bir şey gibidir.”Hadis, Süneni Ebû Davud ve Tirmizî’de yer aldığı gibi, Ahmcd İbn Hanbel’in Müsned’inde (4/ 130131), İbn Mâce’nin Sünen’inde de (1/ 6) yer alır.
Nereye gidiliyor? Nereye gidilmek isteniyor!?
Bu hadisleri nakletme ve üzerinde durmaktaki maksadımızın ne olduğunun anlaşıldığını ümit ediyorum. Zira günümüzde de koluğuna kurulmuş, karnı tok veya doyurulmuş, ancak vicdanı ve şahsiyeti satın alınmış, âhireti unutmuş, dünyaya kanmış, Allah’ın gazabını üzerine çekerek kul memnun etmeye çalışanlardan bu tür cümleler duymaya başladık.
Hadis, ayrıca bir açıklamaya meydan bırakmayacak kadar açık ve nettir. Ancak, bizim de piyasaya sürülen ve süslü kelimelerle pazarlanılmaya çalışılan sözlerle fazla oyalanmadan söylemek istediğimiz birkaç cümlemiz var:
Allah’a ve Rasûlü’ne itaat
Gerçekten Kur’ân’a değer veren, Allah’ın Kur’ân’da bildikleriyle amel eden, orda yer alan ilâhî emirleri hayatına yansıtan her insan, Allah Rasûlü’nün emirlerini de kabul eder ve hayatına yansıtır. Zira Rabbimiz;”Ey İman Edenler! Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin!”
"O’na itaat ederseniz, hidayet bulursunuz.”
"Rasûle itaat eden, şüphesiz Allah’a itaat etmiş olur.”
"Size Allah Rasûlü’nün verdiğini alın, yasakladığından da uzak durun…”
"Kıyamet günü, yüzleri evrilip çevrilerek Cehennem ateşinde kavrulurlarken pişmanlık içinde; No’laydı da Allah’a ve Rasûlü’ne itaat etseydik,” diyeceklerdir.
"Allah Rasûlü’nde sizlere ne güzel örnekler vardır." "Bu, Allah’ın huzuruna varacağına, âhiret gününün varlığına inananlar ve Allah’ı çokça zikredenler içindir.”
"O, kendi heva ve hevesinden konuşmaz.” buyurmakladır.Bu kadar açık ve net âyetler ve biraz aklını kullananın hemen anlayacağı gerçekler varken, bu çatlak sesler nerden, nasıl çıkıyor? Bu tür soruların cevaplarının, bizi götürdüğü bir gerçek var: Ön kapıdan girmeye zorlanan şeytan, yan kapıları, arka kapıları… deniyor; çarpık zihniyetleri süsleyerek göze hoş göstermeye çalışıyor. Dünyalığın kamaştırdığı gözler, biraz ilerideki uçurumu ve tehlikeleri görmüyor.
Saldırılan değerler, saldıranları çaresiz bırakacak kadar güçlüdür.
Öte yandan, ortada bir gariplik var. Bu yöndeki saldırılar, İslâmın en güçlü olduğu alanlardan birinde geliyor. Hiçbir ümmet, bu ümmet gibi peygamberlerinden gelen sözleri titizlikle kayda geçilmemiş, saklamamış, kayda geçenleri titizlikle korumamış, ince eleklerden geçirip süzmemiştir.
Her hadis’in senedi, metni kaydedilmiş; nakleden insanlar, zekâları, kişilikleri, samimiyetleri, unutkanlıkları, doğru sözlülükleri, meyilleri, sonradan zihinlerine tesir edecek bir rahatsızlık geçirmişlerse bu rahatsızlıkları, bunun hadislere tesir oranı, bu rahatsızlıktan önce ve sonra naklettiği hadislerle ilgili bilgiler verilmiş; hadis kitablarının yanında tahric ve rical konusunda da akla durgunluk verecek derecede eserler telif edilmiştir.
Bu alanda insaflı çalışma yürüten herkes, şüphesiz verilen emeğe, katedilen yollara, konulan ölçülere, yetişen ilim ehline, telif edilen eserlere hayran kalacaktır.
Allah Rasûlü’nün fiilleri, sözleri, emir ve yasakları, yaşadıkları, sadece kaybedilmemiş, ilim ehli tarafından, bir bir arının binbir çiçek dolaşarak bal toplayışı gibi elden geçirilmiş, işlenmiş, hükümleri hayata aksettirilmiştir. Yok edilemeyecek kadar sağlam, sarsılmayacak kadar güçlüdür.
Bu gün, büyük mücadelelerle kendi değer ve kıymetlerinden uzaklaştırılmış, bir çoğundan habersiz hale getirilmiş bir milletin içine düştüğü cehaletten istifadeyle insanların akıl ve inançlarıyla oynanmak isteyenlerin modasının geçeceği, başlarını bir gün hakikat duvarlarına toslayacakları kesindir.
O’na iman, şehâdetin bir parçasıdır.
Allah Rasûlü’nün hükümlerini dışlamaya çalışanlar, hadislerini reddetmek için fırsat ve bahaneler arayanlar, onlara imkan hazırlayıp çanak tutanlar ve onların propaganda yoğunluğu karşısında sarsılanlar, modaya kapılma hevesi taşıyanlar… bilmelidirler ki;
Biz bu aziz dîni Allah Rasûlü’nden öğrendik. Allah Kelamını ilk önce Ondan dinledik. Rabbımızın bize ne emrettiğini, emrini nasıl yerine getireceğimizi anlamak için Ona kulak verdik. İslâmın kemaliyle nasıl yaşanacağını Onda gördük. Ahlak güzelliğinin bütün meyvelerini Onda tattık.
Yine bilinmelidir ki biz, kelime-i şahadet getirirken Allah’ın varlığına, birliğine, O’ndan başka hiçbir ilah olmadığına, mutlak kudret sahibinin O olduğuna inanıp, inancımızı îlân ederken, Muhammed Mustafâ’nın da O’nun kulu ve rasûlü olduğuna inandık, iman ettik ve bu inancımızı da îlân ettik. Ona olan imanımız kelime-i tevhidin, şehadetin içinde yer aldı; îman çekirdeğimizi oluşturdu.Eğer biz Ondan duyduğumuz sözleri, hükümleri reddedersek, Ondan duyduğumuz âyetleri nasıl kabul edeceğiz? Onun bize öğrettiği Kur’an’da yer almayan; namazların kılınış şekilleri, haccın edâ edilişi, doğal kaynaklarda yetişen sahipsiz malların mülkiyete geçiş yolları veya onlardan yararlanma şartları; alışveriş hukuku, şirketler hukuku, kefalet, vekâlet, aile hukukuyla… ilgili bir çok hükümleri ne yapacağız? inkar mı edeceğiz; reddedip yok mu sayacağız? Sıra buraya mı gelecek? Giderek sonunda Allah’ın hükümlerini ve Kelâmını redde mi dayanacak? Bunun mu planları yapılıyor, temelleri atılıyor!?
Ancak, plan ve programlar, hazırlanan tuzaklar ne olursa olsun Allah nurunu tamamlayacak, İblis uğruna yürütülen çabalar, Allah’ın nurunu söndürmeye yetmeyecektir.
Son söz olarak hatırlatmak istediğimiz İlâhî ikaz var;”İman edenler arasında çirkin ve çirkef şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için, hem dünya hayatında hem de âhirette çok acıklı ve ızdırap verici bir azap vardır…” (Nûr, 24/ 19)
Kim ne derse desin; kervan, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hidâyet Rehberinin rehberliğinde Hakka yürümeye devam edecektir!
Dr. M. Şerafettin KALAY
http://www.siyerinebi.com/tr/sunneti-hakka-giden-yol-bilmek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder