Bismillahirrahmanirrahim
III. Bir Şüphenin Defi Ve Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Nubuvvet Ve İsmetinden Hareketle Sünnetin Hüccet Değerini İspatlama
Bazıları, sünnetten hareketle sünnetin hüccet oluşunu İspatlamaya itirazda bulunup bunun bir kısır döngü (ed-Deuru'l-Mumteni') olduğunu söyleyebilir.
Bizim diyeceğimiz şudur: Allah Rasûlu (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'nün risaletinin dayandığı deliller onun dini tebliğ sadedinde îrâd ettiği haberlerde (eI-Ahbâru'l-Belâğiye) masum ve yanılmaz olduğuna delâlet etmektedir. Bu haberlerden biri de Peygamber'in emir ve nehiylerine itaatin gerekliliğini ve Kur'an'ın Allah kelamı olduğunu bildiren nebevî haberlerdir. Zira risalet, vahyolunan ilahî hükümleri kullara tebliğ etmek üzere Allah ile kul arasında yapılan bir elçiliktir. Şayet Peygamber tebliğe dair haberlerde doğru sözlü ve güvenilir olmazsa mucizenin delâleti geçersiz olur ve risaletle amaçlanan gaye ortadan kalkar. Binaenaleyh Peygamber'in risaleti, onun tebliğe ilişkin verdiği haberlerde güvenilir olduğunun delilidir.
Biz nebevî emir, nehiy, fiil ve takrirlerin Hüccet oluşunu da kapsayan Peygamberin tebliğe ilişkin haberlerine dayanarak nebevî emir, nehiy, fiil ve takrirlerin Huccet olduğunu ispatlıyoruz.[387] Sözkonusu tebliğe ilişkin haberlerde Peygamberin yalan ve gerçek dışı gibi vasıflardan masumiyetine gelince daha önce bu hususun nubuvvet delilleriyle sabit olduğunu belirtmiştik.
Başka bir ifadeyle biz burada sünnetin özel bir türüne dayanarak, bu mesabede olmayan ve zaman zaman muhatabımızın itirazına uğrayan diğer sünnet türlerini ispatlamaya çalışıyoruz. Dayandığımız kısım, hasmımız nezdinde de tartışmasız olarak kabul edilen sünnettir. Aksi taktirde muhatabımız ilmî delillere karşı hiçbir gerekçesi olmadan büyüklenmiş olur. Zira belağî haberlerde Peygamberin masumiyeti, nebevî risalete inanan herkes nezdinde gayet açık olan bir gerçektir.
Keza biz, Kur'an'a dayanarak sünnetin hüccet olduğunu ispatlıyoruz. Halbuki dayandığımız ayet-i kerimenin Kur'an'dan olup kelamullah vasfı taşıdığı nebevî haberle [nebevî emirler değil] sabit olan bir husustur. Aynı şekilde belâğî haberlerle hüccet olduğu sabit olan nebevî emirlere dayanarak Peygambere ait fiil ve takrirlerin hüccet olduğunu ispatlıyoruz.
Bütün bunlardan ortaya çıkan sonuç şudur: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in nubuvveti ve tebliğe ilişkin verdiği haberlerde yalandan masum olduğu gerçeği, onun daha önce zikri geçen ve sünnetin bütün kısımlarıyla hüccet olduğunu bildiren hadislerde doğru sözlü ve güvenilir olduğunun delilidir. Binaenaleyh Peygamberin tebliğe ilişkin haberlerde masumiyeti tek başına sünnetin bütün kısımlarını ispata yetecek müstakil bîr delildir.
Ancak, risaletin bir gereği olan Peygamberin masumiyeti sadece tebliğe ait haberlerle sınırlı değildir. Nitekim ulemâ, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in tebliğe halel getirecek bütün şeylerden masum olduğu konusunda icma etmiştir. Zira tebliğ, sözlü bir haberle yapılabildiği gibi; fiil, takrir, emir ve nehiyle de yapılabilir. Bütün bunlar tebliğ türlerinden sayılır.
Peygamberin tebliğe halel getirecek şeylerden masum oluşu -ki bu tebliğe ilişkin bir haber değildir- belâğî herhangi bir haberin aracılığına ihtiyaç duymadan doğrudan tebliğ fonksiyonlu bütün nebevî fiil, takrir, emir ve nehiylerin hüccet olmasını gerektirir.[388]
[387] Bu ifadelerde kısmen bir kapalılık hissettiğimiz için bunları açıklamak istiyoruz:
Sünnetin hüccet değerini sünnete dayanarak ispat ederken aşamalı bir istidlal gerçekleşmektedir. Bu aşamaları ayırarak sırasıyla zikredelim:
Birinci Aşama: Peygamber (SAV)'in nübüvvet ve risaletini ispat eden bütün mucizeler ve bütün nebevî hasletler aynı zamanda onun, ilahî mesajın tebliğine ilişkin verdiği haberlerde (el-ahbâru'l-belâğiye) yalandan ve yanlıştan masum olduğunu gösterir. Bu masumiyet mucizenin delaletinin tabiî bir sonucudur. Aksi taktirde mucizenin delalet ettiği mana; risaletle amaçlanan maksat ortadan kalkar. Mucizenin bu manaya nasıl delalet ettiği, giriş bölümünde bir örnek zımnında İzah edilmişti. İstidlalin bu aşamasında Peygamber (S.A.V)'in tebliğe ilişkin verdiği haberlerde yalan ve yanlışa düşmekten beri olduğunu öğreniyoruz. Bu nebevî haberlerden özellikle konumuzla ilgili olan haberlerden örnek vermek gerekirse: Mesela, Peygamber'in emir ve yasaklarına itaat etmenin vacip olduğu ("Resul'e itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur; Ona İsyan eden Allah'a isyan etmiş olur." Buhari; "Dikkat edin, bana Kur'an'la birlikte bir misli daha verildi."Ebu Davud, İbni Mâce) ve Kur'an'ın ilahî kelam olduğuna dair hadisler/haberler bu cümledendir. Bu iki örnek bazında söylemek gerekirse yani Peygamber (S.A.V)'den sadır olan emir ve nehiylere riayet etmek gerektiği ve Kur'an'ın Allah'ın kelamı olduğu konusundaki haberler, Peygamber (SAV)'den sadır olan belâğî haberlerdir. Ve mucizenin delaletinin bir gereği olarak peygamberler bu haberlerin bildiriminde yanlış ve yalana maruz kalmaktan uzaktır. Aksi taktirde Cenab-ı Hakk'ın onlara ihsan ettiği mucizelerin bir anlamı kalmayacaktır. Zira mucize Cenab-ı Hakk'ın "falanca şahıs ileri sürdüğü elçilik davasında doğru söylüyor, bana isnad etttiği şeyler doğrudur, ben de onu teyid ediyorum" sözü mesabesinde bir fiildir.
İkinci Aşama: Peygamber (S.A.V)'İn verdiği haberlere göre onun inşâî bildirimleri ve bu cümleden olarak emir ve nehiyleri ümmet için bağlayıcıdır. Bu emir ve nehiylere riayet etmeyenler hakkında tehditler varid olmuştur.
Başka bir ifadeyle Peygamber (S.A.V)'den varid olan sünnet ve hadisleri iki gurupla sınırladığımızda birinci gurup hadisler haber suretinde olup Peygamber (S.A.V)'in verdiği haberleri ve bildirimleri içerir. "Bana itaat etmeniz gerekir", "Bana Kur'an'la birlikte bir misli daha verilmiştir" meâlindeki hadisleri buna örnek vermek mümkündür. İkinci gurup hadisler, emreden ya da nehyeden inşâî nitelikteki hadislerdir. "Bana itaat edin" mealindeki hadisleri (örneğin bkz. Buharı, İ'tisam, 2/7288} buna örnek vermek mümkündür.
Sonuç itibariyle iki gurup hadis ortaya çıkmaktadır. Muhatabımız bunlardan ikinci gruptaki hadislerin delaletini kabul etmediğinden onun nezdinde müsellem olan haber içerikli birinci gurup hadislerle istidlalde bulunuyoruz. Yani birinci gurup hadislere dayanarak emredici hadislerin bağlayıcı olduğunu ispatlamak İstiyoruz. Dolayısıyla ispatlayan ve ispatlanan, aynı şey olmadığı için bir kısır döngüden bahsedilemez.
Sünnetin hüccet değerini izah ederken bunun yerine tek aşamalı bir yöntem İzlemek de mümkündür. Şöyle ki: Peygamber (S.A.V)'in mutlak masumiyeti, onun sözlü, fiilî ve takriri bütün tasarruflarının hüccet olduğunu gösterir. Zira bilindiği gibi Peygamber (S.A.V)'in masumiyeti sözlü ifadelere münhasır değildir. O; sözlü, fiilî ve takrirî konularda da günaha ve yanlışa düşmekten masumdur. Dolayısıyla Ondan, dinin beyanına dair sadır olan her şey yalan ve yanlıştan beridir. Sadır olan hususların haber veya emir içerikli olması farketmez. İster haber olsun ister emir, her türlü tasarruf onun masumiyetinin gereği olarak hüccet değeri haizdir.
[388] Geniş bilgi için bkz. Hucciyyetu's-Sünne, 279-283 Muhammed Salih Ekinci, Huccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 156-159.
Devam edeceğim inşallah...
Şeyh Hasan Karakaya, Fıkıh Usulu/İslam-tr
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder