Bismillahirrahmanirrahim
Âhireti dünyada öne al, ikisini birden kazanırsın. Dünyayı âhiretten öne alacak olursan ikisini de kaybedersin. Ve bu, sana bir ceza olur. Emir almadan nasıl dünya ile uğraşırsın? Dünya ile kalbini meşgul etmezsen, Allah sana yardımcı olur. Başarı ihsanı sana gelir. Bir şey alacak olursan içinde bereket bulunur. İman sahibi, hem dünyası hem de âhireti için çalışır; dünyası ise yalnız sözle olur. İhtiyacı kadar bağlanır ve o kadar alır. Kanaat sahibidir. Bir yolcu ne kadar azık alabilirse, o da o kadar alır. Çok almaz, çünkü yolculuğa mâni olacağına inanır. Cahilin, bilgi yoksulu adamın bütün derdi dünyadır. Bilgi sahibinin, bütün cehdi öbür âlemdir; sonra Mevlâ!
Önünde bulunan bir parça ekmek nasıl yeniyor ve nereden geliyor? Nefsin ona nasıl bakıyor? Onu almak için gayret sarf ediyor mu? Vermeyecek olsan seni yıkıyor mu? Bunlara dikkat et. Nefsini kırmaya güçlü olmalısın.
Hak yolunda doğru olanlar birbirlerini tanırlar. Her biri ayrı ayrı yerlerde olsalar bile, doğruluklarını ve iyiliklerini anlatır ve anlaşırlar.
Ey Hak’tan ve O'nun doğru kullarından kaçan, yüzün halka dönük, Hakk'a şirk koşmaktasın. Bu hâlin ne zamana kadar devam edecek? Onların nasıl yararını bulacaksın? Onların elinden bir şey gelmez; ne zarar, ne de yarar. Ne vermek, ne de almak. Onlarla sair kuru varlık arasında fark yoktur. Bir taşın karşısına geçip korku ve emniyet beklemek iman sahibine yakışmaz.
Şah birdir, güçlüğü bir olan verir, fayda yine O'ndan gelir, hareket ettiren ve durduran O'dur. Sana sataşacak biri varsa yine O'ndan gelir. Emrinde çalışana O gönderir; veren, alan yine O 'dur. Yaratan ve doyuran Allah, Aziz’dir, Celil’dir. O ezelî ve ebedî bir varlıktır. Yaratılmışlardan önce O'nun varlığı vardı. Babanızdan ve ananızdan, güvendiğiniz zenginlerin varlığından önce O gelir. Yer ve semanın, ayrıca onların üstünde ve boşluğunda olan her şeyin yaratanı O'dur. “O'na benzeyen yoktur, bizzat gören ve işiten O'dur.” (eş-Şûrâ, 42/11)
Bildiği ile amel edene Hak tarafından kapı açılır. Bu kapı kalp yönünden açılır; Hakk'a oradan varılır. Bu, bildiği ile iş tutanın hâlidir. Dedikodu ile gününü gün eden, bu hâlden mahrumdur. Sen böyle yaptıkça, bilgini dünya uğruna harcadıkça, eline bir şey girmez. Dıştan iyi görünse bile, içi bozuk olur. Allah, kullarından herhangi birine hayır dilerse bilgi verir; bu bilgiden sonra amel ve ihlâs nasip eder; iyilik verir, kendine yaklaştırır, irfan nasip eder, kalp bilgilerini öğretir, sırları çözdürür. Bunu yalnız o kula yapar. Bu hâlde başkasının iştiraki yoktur. Artık o kul sevilmiştir. Musa Peygamber gibi yalnız Hak varlığın malı olur. Hak Teâlâ, Musa Peygamber’e şöyle buyurdu: “Seni zatım için seçtim.” (Tâhâ, 20/41)
Yani, Benden başkası seni meşgul edemez. Şehvet duyguları, geçici tatlar ve zevkler seni Benden alamaz. Yer ve gök Benim katımda söz sahibi olamazlar. Cennet seni doyuramaz, ateş seni korkutamaz. Mülkün sende kıymeti yoktur, yokluk seni düşündüremez. Hiç bir bağ seni, Benden çekemez. Benden başkası seni meşgul edemez. Herhangi bir şekil seni eğlendiremez ve Bana perde olamaz. Hiç bir yaratığın Bende hakkı yoktur. Tabiî istek ve şahsî duygular burada yer alamaz.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder