Bismillahirrahmanirrahim
Biz Ümmet-i Muhammed’e Rabbimizin (Celle celaluhu) verdiği en büyük onurlardan birisi de, bizzat Resulullah efendimizin(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Rabbimizin huzuruna kadar yükseltilmesidir ki, adına mübarek kitabımız Kuran-ı Kerim’de İsra Suresi mevcuttur.
İsra; “gece yürüyüşü” demektir. Yani Mirac gecesi, sevgili peygamberimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mekke’deki Kabe’den alınarak, Mescid-i Aksa’ya, Burak’la, Hz.Cebrail’in (Aleyhisselam) refakatinde götürülmesidir ki; bu kısım bizzat Kuran'da anlatılmıştır. Şüphesiz, kati doğru bir bilgidir. Mescid-i Aksa’dan sonraki kısım, yani göğe yükseltilme olayı olan Mirac ise Resulullah’ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) anlattığı hadis-i şeriflerde mevcut olduğu için her Müslüman’ın bu olaya başından sonuna kadar inanması gerekir. Zaman zaman müminlerin tertemiz dimağlarını bulandırmak için ileri geri konuşanların olduğunu esefle görmekteyiz. Acaba bu tarz yorum ve kanaat sahipleri Hz. Ebubekir'e (radıyallahu anh) ve Efendimize (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ne yüzle bakacaklar yarın huzur-u ilahi’de? Bazı kişiler bugün çıkıp mirac olayı rüyada olmuştur diyorlar bunu anlamak hiçte zor değil; bir rüya olsaydı müşrikler bu kadar karşı çıkarlar mıydı? Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)bedeni ile gittiğini söylediği için itiraz ediyorlardı sonuçta herkes rüyada her yere gidebilir buna şaşırmak ve itiraz etmek mümkün mü?
Miraç olayının öncesine gidelim ...
Mekke ahâlîsî îmân etmiyor, Müslümanlara çok sıkıntı veriyordu. İşkenceye başlamış, işi azdırmışlardı. Resûlullah Efendimiz
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem), çok üzüldü. Hicretten bir yıl önce, elliiki yaşında idi. Zeyd bin Hârise'yi alarak Tâif'e gitti. Tâif halkına bir ay nasîhat eyledi. Hiç kimse îman etmedi. Ümitsiz, üzüntülü, yorgun geri dönerken, Tâif halkı, çocuklara taşlattılar. Mübârek bacakları yaralandı. Hazret-i Zeyd'in (radıyallahu anh) başı kan içinde kaldı. Çok sıcak bir saatte, yol kenarında, bitkin hâlde bir müddet istirahat edip, yaralarını, kanlarını sildiler. Mekke'ye yürüdüler. Karanlıkta şehre girdiler...
Birkaç ay, Mekke'de çok sıkıntılı geçti. Her taraf düşman idi. Gidecek bir yer yoktu. Doğruca amcası Ebû Talib'in kızı Ümm-i Hâni'nin Ebû Tâlib Mahallesinde bulunan evine geldi. Ümm-i Hânî, Resûlullahı içeri alıp, bir hasır, leğen, ibrik verdi.
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o gün çok incinmişti. Abdest alıp, Rabbine yalvarmaya af dilemeye, kulların îmâna gelmesi, saâdete kavuşmaları için duâya başladı. Çok yorgun, aç, üzüntülü idi. Hasır üzerine uzanıp uyuyuverdi.
O ânda, Allahü teâlâ, Cebrâil aleyhisselâma; "Sevgili Peygamberimi çok üzdüm. Mübârek bedenini, nâzik kalbini çok incittim. Bu hâlde, yine bana yalvarıyor. Benden başka, hiçbir şey düşünmüyor. Git! Habîbimi getir! Cennetimi, Cehennemimi göster. O'na ve O'nu sevenlere hazırladığım ni'metleri görsün... O'nu ben teselli edeceğim. O'nun nâzik kalbinin yaralarını ben gidereceğim" buyurdu...
Cebrâil aleyhisselâm hemen gelerek "Rabbin Seni kendine davet ediyor. Lütfen kalk. Buyur, gidelim" dedi... Burak adındaki beyaz hayvana binip, bir anda Kudüs'te, Mescid-i Aksâ'ya geldiler. Sonra, oradan çıkıp bilinmeyen bir mi'râc ile, bir ânda, yedi kat gökleri geçtiler. Cebrâil aleyhisselâm Sidre'de kaldı...
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem Cenneti, Cehennemi, sayısız şeyleri görüp; anlaşılamayan, anlatılamayan şekilde Allahü teâlânın dilediği yüksekliklere ulaştı. Mekânsız, zamansız, cihetsiz, sıfatsız olarak Allahü teâlâyı gördü. Gözsüz, kulaksız, vâsıtasız, ortamsız olarak Rabbi ile konuştu. Hiçbir mahlûkun bilemeyeceği, anlayamayacağı ni'metlere kavuşup, bir anda, Kudüs'e ve oradan Mekke-i mükerremeye, Ümm-i Hânî'nin evine geldi...
Sabah olunca, Kâbe yanına gidip mi'râcını anlattı. İşiten kâfirler alay etti. Müslüman olmaya niyeti olanlar da vazgeçti...
Kâfirlerden birkaçı hemen Ebû Bekir'in (radıyallahu anh) evine geldi. Çünkü, onun akıllı, tecrübeli, hesaplı bir tüccâr olduğunu biliyorlardı. Dediler ki:
- Ey Ebâ Bekir! Sen çok defa Kudüs'e gittin geldin. İyi bilirsin. Mekke'den Kudüs'e gidip gelmek, ne kadar zaman sürer?
- İyi biliyorum. Bir aydan fazla.
Kâfirler bu söze sevindi. "Akıllı, tecrübeli adamın sözü böyle olur" dediler. Gülerek, alay ederek ve hazret-i Ebû Bekir'in (radıyallahu anh) de kendi kafalarında olduğuna sevinerek:
- Senin efendin, Kudüs'e bir gecede gidip geldiğini söylüyor. Artık iyice sapıttı!
Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahu anh), Resûlullahın(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) mübarek adını işitince, hiç tereddüt etmeden;
- Eğer O söyledi ise, inandım. Bir ânda gidip gelmiştir! dedi...
Kâfirler neye uğradıklarını anlayamadı. Önlerine bakıp gidiyor: "Vay canına, Muhammed ne yaman büyücü imiş. Ebû Bekir'e sihir yapmış" diyorlardı.
Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahu anh) hemen giyinip, Resûlullahın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)yanına geldi. Büyük kalabalık arasında, yüksek sesle şöyle dedi:
- Yâ Resûlallah! Mi'râcınız mübârek olsun! Allah'a sonsuz şükürler ederim ki, bizleri, senin gibi büyük Peygambere hizmetçi yapmakla şereflendirdi. Senin her sözün doğrudur, inandım. Canım sana feda olsun!
Hz. Ebubekir’i (radıyallahu anh) “Sıddık” makamına yükselten şu muhteşem cevabı sadece o zamanın müşriklerine değil, sanki asırlar boyu hiç eksilmeyecek, sinsi ve çok yüzlü suratlara haykırırcasına diyordu ki; “Hz. Muhammed demişse, doğrudur, evet bir gecede Kabe’den Kudüs’e gidip gelmiştir. Siz ne zannediyorsunuz, bu ne ki, O (Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)) bize gökten vahiy geldiğini haber veriyor, biz de ‘amenna ve saddekna ya Resulallah’ diyoruz.” dedi. İşte, en üstün iman olan gaybi iman, Hz. Ebubekir (radıyallahu anh)' de şekil ve vücud buluyor ve o günden sonra, kıyamete kadar Hz.Ebubekir’in lakabı “Sıddık” oluyordu. Demek ki Mirac, günümüzün sıddıklarını bulmak için, her yıl bıkmadan, usanmadan gönül kapılarımıza kadar geliyormuş.
Ehl-i Sünnet’e Göre İsra ve Mi’raç
Hz.Peygamber’in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) göklere yükseltilip,Arş’a ulaştırılarak Mi’rac yaptığına [yani bu olayın vaki olduğuna/meydana geldiğine ve mi’rac ile ilgili olan delillere] inanırız.Kim Mi’racı inkar eder ve konuyla ilgili ayetleri reddederse kafir olur. [Burada ki kafir olma,Mi’rac’ı inkar değil,Mi’rac’ öncesi gerçekleşen İsra’yı (gece yürüyüşünü) inkar edenler içindir.Çünkü İsra hakkında sarih ayet vardır.] Yine kim konuyla ilgili ayetleri ve Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in Beyt’ül Makdis’e (Mescid-i Aksa) ulaştığını kabul eder fakat Mi’rac’ı [yani Rasulüllah’ın Beytü’l Makdis’ten (Mescid-i Aksa'dan) Arş’a yükselişini,cenneti/cehennemi görüşünü] inkar eder veya “Mi’rac olmuş mudur ? Olmamış mıdır ?,bilmiyorum” diyerek tereddüt ederse o kimse (kafir değil) bi’datçi (batıl,sapık) olur.
Mi’rac’ın hak olduğuna delil teşkil eden ayetler;
“Arkadaşın (Muhammed) ne sapıttı,ne de şaşırdı.” (Necm Suresi,2) ayetinden itibaren“Muhammed’in gözü şaşmadı ve o sınırı aşmadı” (Necm Suresi,17) ayetine kadar süren bölümdür.
Güvenilir kimselerin,İbn Mes’ud yoluyla Rasulüllah’tan senediyle (1 – Ebu’l Hasen 2 – Ebu Muhammed 3 – Ebu’l Kasım 4 – Ahmed b.Nasr en-Nesefi 5 – Ahmed b.Muhammed b.Musa el-Ammari 6 – Ebu Bekir b.İsmail el-Cürcani 7 – Muhammed b.el-Minhal 8 – Abdu’l Vahid b.Ziyad 9 – Kasım b.Abdu’r-Rahman 10 – İbn Mesud) birlikte haber verdiğine göre,O (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle demiştir ;
“Gökyüzüne çıkartıldığım gece İbrahim (Aleyhisselam)ı gördüm ve bir süre onunla yüz yüze konuştum.Kalkacağım sırada benden,ümmetime kendisinin selamını ulaştırmamı ve onlara,Cennetin güzel olduğunu ve bunun için hayır ve kulluk işlerinde yarışarak Allah’ın rızasını aramaları gerektiğini söylememi istedi.” ( el-Mu’cemu’l-Evsat,s.4170)
Açıklama
İsra kelimesi lügatta,yürümek anlamına gelir ve genelde gece yürüyüşü olarak kullanılır.
Dini kullanımda İsra kelimesi,Rasulüllah’ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mi’rac için Mescid-i Haram (Kabe)’den Beytü’l Makdis’e kadar yürütülmesi anlamına gelir.Nitekim bu hadise (sarih,açık,net bir şekilde) Kur’an ayetiyle sabit olup,bunu inkar eden kafir olur.
İsra ile ilgili ayet şöyledir ; “Eksiklikten uzaktır. O Allah ki geceleyin kulunu Mescid-i Haram’dan,çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüttü.Ona ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye.” (İsra Suresi,1)
Mir’ac kelimesi lügatte,çıkma ve yükselme aracı anlamına gelir.
Hz.Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) efendimizin göğe yükselmesini sağlayan bir araç olup keyfiyeti hakkında bilgimiz yoktur.Mi’rac kelimesi daha çok,İsra gecesi gerçekleştiren kutsal yolculuğunu,Beytü’l Makdis’ten (Mescid-i Aksa’dan) göklere kadar olan tarafını anlatır.
Mi’rac ile ilgili ayetler,İsra ile ilgili olan ayetler gibi açık ve net olmadığından Mi’rac’ı inkar eden kişi bi’dat ehl-i olsada, kafir olmaz.
Mirac-ı Mübin’in bizlere hatırlattığı bir başka şuur da, çevresi mübarek kılınmış Kudüs-Mescid-i Aksa şuurudur. Zira sevgili Peygamberimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) İsra Gecesi direkt Kabe’den değil de, önce Kabe’ye yani Mescid-i Haram'a getirilişi, sonrada Mescid-i Aksa’ya getirilişi ve oradan Mirac’a yürüyüşü bize bir şey anlatmak ister. Üstelik, Mirac gecesi ümmete farz kılınan 5 vakit namazın, Hicret’ten 16-17 ay sonrasına kadar, Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya yönelerek kılınışını da doğru okumak gerekir. Bunlara benzer daha pek çok hadiseden de anlayabileceğimiz gibi, Mescid-i Aksa, her Müslüman için müstesna bir öneme ve değere sahip olmalıdır. İşte tam da burada, şunu herkes kendine sormalıdır “Benim için mescid-i Aksa nedir? O mübarek beldelerin bugünkü mahzun hali ve mükedder halkı beni ne kadar ve nasıl ilgilendirmelidir? Neler yapabilirim?” Her Mirac gecesinde buna benzer sualleri kendimize sormalıyız ki Mescid-i Aksa şuurumuz biraz daha gelişip artsın.
Ömer Döngeloğlu
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder