4 Ekim 2023 Çarşamba

Cinsiyet değiştirmek caiz midir?

Cinsiyet değiştirmek caiz midir?

Biyolojik cinsiyetine cerrahi müdahalede bulunulan kişiler iki gruptur:

a. Cinsel gelişim bozukluğu olan kişiler (hünsa/interseks):

Bu tarz biyolojik ve genetik hastalıkların tıbben teşhis edilerek hasta üzerinde hormonal veya cinsiyet düzeltme gibi cerrahi tedavi yöntemlerinin uygulanmasında dinen bir sakınca yoktur. Burada esas olan, tıbbi müdahalenin baskın olan genetik ve biyolojik cinsiyeti ortaya çıkarmak üzere yapılmasıdır.

b. Cinsel kimlik bozukluğu (transseksüellik) olan, yani kendisini karşı cinse ait hissedip, karşı cinse benzeme isteği duyan kişiler:

Bu tarz psikolojik rahatsızlıkları gerekçe göstererek cinsiyet değiştirme ameliyatı yaptırmak ise caiz değildir. Bu şekilde bedene yapılan müdahale, hem doktor hem de yaptıran kişi açısından büyük günahtır.

İnsan nesli erkek ve dişi olmak üzere iki ayrı cinsiyette yaratılmıştır. İnsan neslinin devamı da bu nizama bağlanmıştır (Nisâ, 4/1).   İnsanın, yaratılıştan sahip olduğu bu cinsiyeti ve fıtratı değiştirmeye çalışması dinen yasaklanmıştır. Zira fıtratı değiştirme girişimlerinin şeytanın bir telkini olduğu Kur’an-ı Kerim’de açıkça bildirilmiştir: “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adamak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” (Nisâ, 4/119).

Ayrıca İslam’da karşı cinse benzemek ve bu özentinin/temayülün önünü açacak tutum ve fiiller de yasaklanmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.) de: “Kadına benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara Allah lanet etsin.” buyurmuştur (Buhârî, Libâs, 61-62; Ebû Dâvûd, Libâs, 30). Yine Allah Resulü (s.a.s.), kız çocuklara özgü giyecekleri erkek çocuklar üzerinde görünce hoşnutsuzluk gösterip müdahale etmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 171).

Sonuç olarak, cinsel kimlik bozukluğu olan kişiler, bedenlerine cerrahi müdahele yerine biyolojik cinsiyetlerini kabullenme yolunda psikolojik tedavi yöntemlerine ısrarla devam etmelidirler.

3 Ekim 2023 Salı

ABDESTTE ENSEYİ MESH ETMEK


Boynun meshedilmesi konusunda ulemânın farklı görüşleri vardır:

Hanefilerle, Beğavî, bazı Şafiî âlimler, el-Hâdî, el-Kasım, İmam Ahmed, el-Mueyyedbillah ve el-Mansûrbillah başı meshten sonra boynun meshedilmesinin mustehab olduğu görüşündedirler. 

Hanefiler dışında cumhura göre boynun su ile meshedilmesi mekruhtur. Çünkü onlara göre bu davranış, dinde bir aşırılık ve gereksiz yere şiddet göstermektir.

Şafiîler bu konuda, her hangi bir delil sabit olmadığı için boynun meshedilmesi sünnet değildir, demişlerdir. 

Nevevî "Hatta o bid'attir." demiştir.

Malikîler de, "O mekruh bir bid'attir." (Muğni'l-Muhtâc, I, 60; eş-Şerhu's-Sağîr, I, 128)

Ulemânın çoğunluğuna göre ise, mustehab değildir. Onlara göre bu konuda boynun meshedileceğine dâir rivayet edilen hadisler sahih ve hasen derecesine ulaşmamıştır.

'Boynu meshetmenin, âhiret gününde boyunlara takılacak olan bukağılardan sahibinin emin kılacağı'na dâir rivayet edilen hadîs hakkında ise İbnu's-Salâh zayıf demiştir.

Bunun İslâm âlimlerinden birinin sözü olduğu hükmüne varmıştır.

İmam Nevevî ise, "bu söz bir hadîs-i şerif değil, bilakis Peygamber adına söylenmiş uydurma bir sözdür. Bu işi yapmak ise, sünnet değil bilakis bir bidattir" demiş ve "boynu meshetmek mustehabtır" diyen İmam Beğavi’yi tenkid etmiş, bu görüşün bir dayanağı olmadığına dâir İbnur-Rifâ'dan nakilde bulunmuştur.

İmam Nevevî sözlerine şöyle devam etmiştir: "Öyle zannediyorum ki, el-Beğavî'nin bu mevzuda yegâne dayanağı Ahmed îbn Hanbel'in "Başının arkasını ve boynunun ensesesini meshetti." şeklindeki hadîsidir. Bu hadîs ise zayıfdır. Zira râvîleri arasında Leys vardır."

Bu hadisi şerifle ilgili olarak Şevkanî, Neylul-evtâr isimli eserinde şunları söylemektedir:

"Bu hadîsi îbn Seyyidi'nnas Tirmizî Şerhi'nde Beyhakî'ye nisbet ederek; Beyhakî bu rivayetinde boynun meshedilmesine dâir güzel bir ilâveyi de nakletmiştir" diyor. Bu büyük hafız (yani îbn Seyyidinnas) boynun meshedilmesi hakkında güzel tabirini kullanıyor.

"Makdisî de; Leys hakkında çeşitli söylentilerin bulunduğunu söylemiş ancak, bu söylentilerin değeri olmadığını hatta Muslim gibi titiz hadîs âlimlerinin Leys'den rivayette bulunduklarını ifâde etmiştir."

Netice olarak îmam Nevevi’ye göre:

"Boynu meshetmek sünnet değil bid'attır. Kıyamet gününde boyuna yapılan meshin cehenneme sürüklemek için boyuna takılacak olan bukağılardan koruyacağına dâir Ebû Ubeyd'in Kitab-ut Tuhur'da, Musa b. Talha kanalıyla rivayet ettiği hadisin aslı yoktur".

Hafız İbn Hacer ise; bu merfu hükmünde mevkuf bir hadîsdir. Zira bu gibi sözleri insan kendi re'yiyle söyleyemez, demektedir.”

Ebû Nuaym : İbn Ömer (r.anh)'in her abdestten sonra boynunu meshedip:

"Rasûlullah (s.a.); kim boynunu abdestten sonra meshederse kıyamet gününde boynuna bukağı takılmıyacaktır; derdi" dediğini nakletmektedir. Lakin bu rivayetin senedinde bulunan Muhammed b. Amr, zayıftır.

Yine Neylu'l-evtâr'da Muhammed b. el-Hanefîyye vasıtasıyla Ali (r.anh) den nakledilen uzun bir hadîste Cenab-ı Peygamberin abdestten sonra boynunu meshederek Hz. Ali’(r.anh)e; "Sen de böyle yap" dediği rivayet edilmektedir.

Bütün bu nakillerden sonra Şafii âlimlerinden Nevevî merhumun boynu meshetmenin bidat ve bu mevzuda rivayet edilen hadîsin uydurma olduğuna ilişkin sözlerini bazı âlimler bir cur'et olarak vasıflandırmışlardır.

Menhel sahibi Mahmud Muhammed Hattab-el-Subkî ise, bu hadîsteki boynu meshetmekle ilgili haberin bir delil niteliği taşımadığını söylemektedir.

İbn Kayyım de Zad-ul-meâd isimli eserinde boynun meshedilmesiyle ilgili olarak ; Rasûlullah'dan (s.a.v.) kesinlikle sahih bir hadîs bulunmadığını savunur. 

İmam Şa'rânî, boynun meshedilmesiyle ilgili olarak, şöyle diyor:

"Boynu meshetmek İmam-ı Ebu Hanife, îmam Ahmed ve Şafiîlerin bazısına göre mustehab ise de imâm-ı Şafiî ile imam-ı mâlik'e göre mustehab değildir."

İmam-ı Ahmed'in bu hadisin senedini tenkid etmesi, ravilerin meşhur olan künye veya isimlerinin verilmeyip meşhur olmayan künyelerinin verilmiş olmasındandır.

Bu gibi künyelerin verilmesi genellikle itimad edilmeyen ravilerin kimliklerini saklayarak kusurlarının anlaşılmasını önlemek gayretinden doğar ki bu tedlîs şekillerinden biridir.

2 Ekim 2023 Pazartesi

Enseyi mesh etmenin kaynağı nedir?


Genel olarak abdest alırken ensenin mesh edilmesi, Hanefî mezhebinde, edep ve müstehab olarak kabul edilmiştir. (bk. el-Mebsut, 1/8). Cumhur-u ulemaya göre ise, ensenin mesh edilmesi mekruhtur.(bk. ed-Dürrü’l-muhtar, 1/124; Zuhaylî, 1/253).

Hanefî alimlerinden Ebu Bekir el-Ameş’e göre enseyi mesh etmek, sünnettir, Ebu Bekir el-İskaf’a göre ise, -sünnet değil- bir adaptır.(bk. el-Bedayı’, 1/107).

Boynun ön kısmı değil de arka ve yan kısımlarını ellerinin arkası ile meshetmek sünnettir. Çünkü Leys'ten, onun Talha b. Musavvif'ten, onun babasından, onun da dedesinden rivayetine göre, dedesi Resulullah (asm)'ın başını, kafasının arkasının kulaklar arkasında kalan tarafına ve boynun o bölgenin yanındaki ön kısmına meshettiğini görmüş.

Fakihlerin cumhuru ise, boynun meshedilmesi mendup değil mekruhtur, çünkü böyle bir davranış dinde aşırı gitmek türünden bir şeydir, demişlerdir. (bk. Prof. Dr. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi)

https://sorularlaislamiyet.com/abdest-alirken-enseyi-mesh-etmeyi-bidat-olarak-gorenler-var-enseyi-mesh-etmenin-kaynagi-nedir

1 Ekim 2023 Pazar

Ey Nefis, Uyuma!


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim

“Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.” (Furkân, 64)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Bir koyun sağacak kadar bile olsa geceleyin namaz için kalk.” (Terğîb, I, 394) 

https://www.2g1d.com/ 

29 Eylül 2023 Cuma

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 50


Bu sınavı kazananlar aynı adil sonuca erişirler

Sebe’ Sûresi 

"Rabbim! makamı, mülkü, kariyeri, gücü kime istersen ona verirsin. Dilediğine az, dilediğine çok verirsin. Sen böyle sınarsın." 

Ama sonuç bakımından her zaman adil olan şey nedir? 

Bu sınavı kazananlar aynı adil sonuca erişirler. Ve bu süreç, kişide yokladıklarıyla da adil süreçtir. 

Aynı sorular farklı sınıflarda farklı coğrafyalarda geliyor, ne fark eder? 
Yahut kimine zenginlik veya sağlık sorusu ömrünün başında geliyor, kimine sonuna doğru geliyor.

Rabbimizin sınav sorularındaki keyfiyeti kendisine aittir. Sahip olduğumuz zenginlik, sağlık vs O’nun bize bolca vermesindendir. Bizim kazanımımız, çabamız bunu neticelendirmemiştir. 

Nice sizden daha fazla çaba gösterenlere bakın. Aynı mülkü elde ettiler mi? Ey akıl sahipleri yeryüzünde 10 zengin varsa bu 10 zenginin gösterdiği çabanın, girişimin belki yüzlerce katını fakirler gösterdi. Ama aynı serveti elde etmiş değiller. 

“Çalışmadan olmuyor ki her şey çalışmayla oluyor” şeklindeki yaklaşıma sahip kimseler, bugün çalışmadan servet sahibi olan binlercesini göz ardı ediyorlar. 

Allah bu dünyaya bir adam gönderirken, milyarlık bir ailenin soyundan olmasını ona hiç çalışmadan bedavadan vermiş oluyor. 

Başka bir örnek olarak, oturduğun beldedeki arazinin, toprağın veya evlerin bir anda artmasıyla yükselen ekstra geliri düşünelim. Bu nasıl oluyor? Allah’ın dilemesiyle, Allah’ın şartları onları zengin çıkaracak şekilde ayarlamasıyla oluşuyor. Dolaysıyla vananın başında benim Rabbim bulunuyor. O dilediğine açıyor, dilediğine kısıyor. 

Elinizdeki bu malın asla fikirlerinizin, asla tuttuğunuz bu yolun doğruluğuna yormayın. Zira Allah bunu bir değişken olarak sınav içerisinde kullanıyor. 

Burada İLMİ istisna tutuyoruz. Çünkü ilmi temin etmek için yola koyulanlara, bu hususta tek bir adım, çaba gösterenlere, hakikatin peşinde koşanlara muhakkak karşılık verdiğini Rabbimiz buyuruyor. 

Rızıkta bu böyle değil. Rızıkta çok çaba ama az karşılık olabilir ya da hiç karşılıksız kalabilir. 

“Allah mülkü istediğine, İlmi isteyene verir”  

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

28 Eylül 2023 Perşembe

NAZAR BONCUĞU TAKMAK

Göz değmesine karşı nazar boncuğu takmak caiz midir?
Nazarın mahiyeti ve keyfiyeti kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı kimselerin bakışlarıyla olumsuz etkiler meydana getirebildikleri dinen de kabul edilmektedir. Bir hadis-i şerifte, “Nazardan Allah’a sığının, çünkü nazar (göz değmesi) haktır.” (İbn Mâce, Tıb, 32) buyrulmaktadır. Resûlullah’ın (s.a.s.) nazar değmesine karşı Âyete’l-Kürsî ile İhlas ve Muavvizeteyn (Felâk, Nâs) sûrelerini okuduğu; ashabına da bunları okumalarını tavsiye ettiği; bunlardan kurtulmak için ayrıca doğrudan Allah Teâlâ’ya yakardığı rivayet edilmektedir (Buhârî, Tıb, 32, 38; Tirmizî, Tıb 16; İbn Mâce, Tıb 32, 36; Kamil Miras Tecrîd Tercemesi, XII, 90).
Nazar konusunda Hz. Peygamberin tavsiyelerini uyguladıktan sonra sonucu yüce Allah’tan beklemek İslam inancının gereğidir. Dinimizde nihai etkiyi Allah’tan başkasına atfeden tutum, davranış ve inanışlar yasaklanmıştır. Bu sebeple nazar boncuğu ve benzeri şeylerin, bunlardan medet ummak amacıyla boyuna veya herhangi bir yere takılması caiz değildir. Bu tür davranışlarda bulunanlar hakkında Resûlullah (s.a.s.) “Kim nazarlık takarsa Allah onun işini tamama erdirmesin” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXVIII, 623) buyurmuştur. Diğer bir hadiste ise nazarlık takan ve nazarlığa koruyucu etki atfeden kimsenin Allah’a ortak koşmuş olacağı ifade edilmiştir (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXVIII, 637). Nazardan korunmak için böyle hurafeleri terk edip Hz. Peygamberin öğrettiği duaları yapmak gerekir (Buhârî, Tıb 38; Tirmizî, Tıb 16; İbn Mâce, Tıb 32; Kamil Miras Tecrîd Tercemesi, XII, 90). Bu çerçevede Felak ve Nâs sureleri yanında Hz. Peygamberin torunlarına yaptığı şu dua da okunmalıdır: “Her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden Allah’ın eksiksiz kelimelerine sığınırım.” (Buhârî, Ehâdîsu’l-enbiyâ, 10; bkz: İbn Mâce, Tıb, 36).

27 Eylül 2023 Çarşamba

Duada ellerin durumu nasıl olmalıdır? Duadan sonra elleri yüze sürmenin dayanağı var mıdır?

Dua sırasında avuçlar yukarıya gelecek şekilde elleri açık tutmak, istek ve niyazın anlamına uygun bir haldir. Ellerin yukarıya, göğe doğru kaldırılması Allah’ın gökte, belli bir mekânda oluşundan değil, göklerin yücelik ve azameti temsil etmesi sebebiyledir. Resûl-i Ekrem (s.a.s.), dua ederken bazen koltuklarının beyazlığı görünecek kadar ellerini kaldırırdı (Buhârî, De‘avât, 23 [6341]).
Hz. Peygamber (s.a.s.) buyuruyor ki; “Allah’a avuçlarınızı yukarıya getirerek dua edin, ellerinizin tersini değil. Duayı bitirdiğiniz zaman da ellerinizi yüzünüze sürün.” (İbn Mâce, İkâmetü’s-salavât, 119 [1181]; Duâ, 13 [3866]). Ancak Hz. Peygamber’in (s.a.s.), bela ve musibetler sırasında dua ederken avuçları yere bakacak şekilde dua ettiği (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/56 [16613]; Azîmâbâdî, ‘Avnü’l-ma‘bûd, 4/251 [1486]), yine Resûlullah’ın (s.a.s.) ellerini kaldırmadan da dua ettiği rivâyet edilmiştir (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/181 [12890]).
Dua sırasında normal olarak omuz hizasına kadar kaldırılan ellerin (Buhârî, De’avât, 23 [6341]; Ebû Dâvûd, Tefrî‘u ebvâvi’l-vitr, 23 [1489]) arası normal aralıkta tutulur. “Hz. Peygamber (s.a.s.), dua sırasında ellerini bir araya getirdi.” (bkz. Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân, 14 [5017]) şeklindeki rivâyet, “ellerini bir hizada tuttu; biri aşağıda, biri yukarıda değildi.” (Tahtâvî, Hâşiye, 317-318) şeklinde yorumlanmıştır. Bununla birlikte ellerin birleştirilmesi de mümkündür. Önemli olan husus, bu konuda taassup göstermemektir.
Namazlardan sonra veya başka zamanlarda dua ederken elleri yüze sürmek, duada el kaldırıldığında sünnettir (İbn Mâce, İkâmetü’s-salavât, 119 [1181]; Duâ, 13 [3866]). El kaldırmadan dua edildiği zaman, ellerin yüze sürülmesi gerekmez.

26 Eylül 2023 Salı

Rebiülevvel ayını haber verene, Peygamberimiz dua mı eder?

   
Soru Detayı

- Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
"Kim Rebiülevvel ayının girdiğini birbirine haber verirse onu cennetine alması için kıyamete kadar Allah'a dua edeceğim."
- Bu anlamda bir hadis var mı?

Cevap

Hadis kaynaklarında böyle bir rivayet bulamadık.

Delilsiz kaynaksız bu tür rivayetlere itibar etmeyiniz.

25 Eylül 2023 Pazartesi

Onlar Her Vakit Düşünürler

  
Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” (Âl-i İmrân, 190-191)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Allâh’ın yarattıkları üzerinde tefekkür edin…” (Deylemî, II, 56; Heysemî, I, 81)   

https://www.2g1d.com/ 

23 Eylül 2023 Cumartesi

"Rebiülevvel ayının girdiğini haber veren cennetlik olur, cehennemden kurtulur" gibi rivayetler doğru mudur?

"Rebiülevvel ayının girdiğini haber veren cennetlik olur, cehennemden kurtulur" gibi rivayetler doğru mudur?

   
Soru Detayı

- Benzer manalarda hadis diye sosyal medyada yayınlanıyor. Bunlar doğru mudur?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hadis kaynaklarında böyle bir rivayet bulamadık. Delilsiz, kaynaksız bu tür rivayetlere itibar etmeyiniz ve paylaşmayınız.

https://sorularlaislamiyet.com/rebiulevvel-ayinin-girdigini-haber-veren-cennetlik-olur-cehennemden-kurtulur-gibi-rivayetler-dogru

22 Eylül 2023 Cuma

ŞEYTANi BiR FiiL: YARATILIŞI DEGiŞTiRMEK


Kur'an-ı Kerim insanları hem dünyada, hem de ahirette mutlu edecek bir hayata hazırlamayı hedefler. Bu sırada da bu hedefin gerçekleşmesine engel olmaya çalışan en büyük düşmanımızı da tanıtır. Tanıtırken, bir çok ayette Şeytan'ın insanların apaçık düşmanı olduğu onların da Onu düşman bilip Ona uymamalan ve Allah'a sığınmaları gerektiği vurgulanır. 

Kur'an, Şeytan'ın insanların düşmanı olduğunu belirtmekle yetinmez onun hangi zararlı davranışları telkin ettiğini de dile getirir. Böylece insanlar, hangi telkinlerin Şeytan'a ait olduğunu öğrenir ve onun tuzaklarına düşmekten kolayca kurtulabilirler. Bu vesvese ve telkinler nelerdir bir kısmını sıralayalım: 

1- Allah'ı unutturmak.

2- Yapılacak iyi işleri ya da söylenecek güzel sözleri unutturmak. 

3- İnsanlara, Allah hakkında bilmedikleri şeyleri söylemeyi emretmek. 

4- Kötülüğü ve hayasızlığı emretmek. 

5- İnsanların kalplerine, mallarını Allah yolunda harcadıkları takdirde fakir

düşecekleri korkusunu salmak. 

6- Malların israf yoluyla saçılıp savrulmasını telkin etmek.

7- İçki içmek, kumar oynamak, putlara tapmak veya onlar adına kurban

kesmek, fal okları ve benzeri şeylerle falcılık yapmak gibi işleri emretmek.

8- İnsanların arasına düşmanlık ve kin bırakarak onların arasını bozmak;

birbirleriyle kavga etmeye, hatta bu hususta aşırı gidip cinayet işlemeye

teşvik etmek. 

9- İnsanları, Allah' ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak. 

10-İnsanların yaptıkları kötü işleri ve çirkin davranışları, onlara güzel gösterip

süslemek. 

ll- Kafirleri Müslümanlara karşı kışkırtıp onlarla mücadeleye sevk etmek. 

12- Müslümanları düşmanlarıyla korkutmak. 

13- Allah'ın yaratışını veya yarattığını değiştirmeyi emretmek.


Şeytan'ın diğer bazı istekleriyle beraber, insanlara Allah'ın yaratışını değiştirmeyi emredeceğini bildiren Nisa suresinin 119. ayetinin meali şöyledir:

'Mutlaka onları saptıracağım, onları bir takım temennilerle oyalayacağım. Onlara hayvanların kulaklarını yarmalarını emredeceğim. Yine onlara Allah 'ın yaratışını değiştirmeyi emredeceğim. "

"Hayvanların kulaklarını yarma" işi, cahiliye toplumunda yerleşmiş ve gelenek halini almış bir tür şirk örneği idi. Şöyle ki, onlar bir dişi deve beş defa doğurur ve beşinci yavrusu da erkek olursa onun kulağını yararlar, "bahira" adını verdikleri bu deveden faydalanmayı yasaklarlardı. Böylece helal olan bir şeyi haram sayar, üstelik kendilerinin uydurdukları bu batıl hükmü "Allah emretti" diyerek Allah' a isnat ederlerdi. Ya da putlara tapmak maksadıyla kesecekleri kurbanlık hayvanları diğerlerinden ayırmak için onların kulaklarını keserlerdi. Bu bir inkar ve şirk iken, onu ibadet zannederlerdi. 

Şeytan'ın ayette bildirilen son emrini dile getiren "Allah'ın yaratışını değiştirecekler" ifadesi hakkında ise müfessirler bir çok tefsir ve yorum ileri sürmüşlerdir. Bunları kısaca şu şekilde özetlemek mümkündür: 

1- İnsanları veya hayvanları iğdiş etmek ( erkeklik bezlerini burarak ya da çıkararak dölleyemeyecek duruma getirmek.)

2- Cilde dövme yapmak, süs için dişleri seyrekleştirmek gibi insan bedeninde sağlık nedenlerine bağlı olmayan operasyonlar.

3- Cinslerden (erkek-kadın) birinin diğerine benzemeye çalışması.

4- Cinsel arzuların kadın yerine erkekle tatmin edilmesi.

5- Organları ve kabiliyetleri yaratılış gayesinin dışında kullanmak.

6- Helali haram, haramı helal saymak

7- Gözleri çıkarmak, kulakları kesmek gibi fiillerle canlıların bedenine zarar

vermek

8- Güneş, Ay, taş ve ateş gibi Allah'ın insanların faydası için yarattığı varlıkları yaratılış gayesine aykırı olarak ilahlık mertebesine çıkarmak.

9- Fıtrat dini olan Allah'ın dinini, yani İslamiyet'i değiştirmek.

10- Mevdudi ise İnsanın bir şeyi veya yaratığı, yaratıldığı amacın dışında kullanması. Yani, insanın eşyaların tabiatına aykırı yaptığı bütün değişiklik ve fiiller, Şeytan'a uymasının birer sonucudur." diye açıklamış.

Dolayısıyla burada Şeytan' ın değiştirmeyi emrettiği şeyin Allah'ın yarattığı her şeyi kapsaması mümkündür. Bu yaratılan şeyler varlık olabileceği gibi, kainatın nizamı için Allah cc tarafindan konulmuş kanunlar da olabilir. Dünyanın ya da kainatın mevcut dengesini bozmak gibi.

Hikmet AKDEMiR*

***Rebiülevvel ayını kutlamak hakkındaki hadisin aslı yoktur

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


Bazı insanlar, Rebiülevvel ayının girişi sırasında kendi aralarında şu hadisi yaymaktadırlar: "Kim, bu fazîletli ayın girişi münasebetiyle insanları tebrik ederse, cehennem ona haram olur."
Bu hadisin sıhhat derecesi nedir?

Cevap:

Hamd, yalnızca Allah'adır.

Zikredilen bu hadisin bir aslının olduğunu bilmiyoruz. Fakat uydurma olduğuna dâir belirtileri çok açıktır. Dolayısıyla bu hadisi Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'e nispet etmek, (O'nun sözüdür demek) câiz değildir.Çünkü bu, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'e yalan isnad etmek ve O'na iftira etmektir. O'na yalan isnad etmek ise, büyük günahlardandır.

Nitekim Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Kim yalan olduğunu bildiği halde benden bir hadis anlatırsa, iki yalancıdan biri kendisidir."[1]

İmam Nevevî -Allah ona rahmet etsin- hadisin şerhinde şöyle demiştir:

"Bu hadis, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'e yalan nispet etmenin ve ona yalan nispet etmeye tevessül etmenin ne kadar tehlikeli olduğuna ve rivâyet ettiği hadisin yalan olduğu zannına ağır bastığı halde, onu rivâyet edenin iki yalancıdan birisi olduğuna delâlet eder. Olmayan bir şeyi haber veren bu kimse, nasıl yalancı olmasın ki?"[2]

Kulun bu ayın girişini sadece tebrik etmesiyle kendisine cehennemin haram kılınacağına dâir hadiste zikredilen şey, hadisin uydurma ve bâtıl olduğuna delâlet eden çılgınca söylenmiş, mübalağalı sözlerdir.

Nitekim İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

"Uydurma hadislerin üzerinde zulmet, tutarsızlık, uydurma ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e yalan nispet etmek olduğunu haykıran çılgınca söylenen sözlerin belirtisi vardır."[3]

Allah Teâlâ en iyi bilendir. 


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

[1] Müslim, Mukaddime, c: 1, s: 7

[2] Sahih-i Müslim Şerhi, c: 1, s: 65


https://islamqa.info/tr/215135

21 Eylül 2023 Perşembe

Meleklerin varlığı nasıl ispat edilir?

Melekler, gözlem ve deneye dayanan pozitif bilimlerin ilgi alanı dışında kalan ve duyularla algılanamayan varlıklardır. Onların gözle ve diğer duyu organlarıyla algılanamaz varlıklar oluşu, inkâr edilmelerine gerekçe olamaz. Pozitif bilimlerin ilgi alanı dışında kalan ve duyu organlarıyla algılanamayan nice varlıkların mevcudiyetine inanıldığı bir gerçektir. Esasen insan aklı meleklerin varlığını reddetmez, bunu mümkün görür.
Bu konuda, kesin bilgi veren, anlamı açık çok sayıda âyet ve hadis bulunmaktadır. Bunlar meleklerin varlığı konusunda müminlerde hiçbir şüphe bırakmaz. Meleklerin varlığı ile ilgili bazı deliller şöyle sıralanabilir:
a) Bütün peygamberler getirdikleri mesajda meleklerin varlığını bildirmişlerdir. Bütün ilâhî dinlerde melek inancı vardır.
b) Allah’ın kelamı olduğunda hiçbir şüphe olmayan Kur’ân-ı Kerîm’de meleklerin varlığına ve özelliklerine ilişkin onlarca âyet bulunmaktadır (bkz. el-Bakara, 2/30-34; Hûd, 11/69-70; el-Hicr, 15/28-29; Fâtır, 35/1; ez-Zâriyât, 51/24-28; en-Necm, 53/5; et-Tahrîm, 66/6).
c) Hayatı boyunca hiçbir zaman yalan söylememiş olan Hz. Peygamber (s.a.s.) pek çok hadisinde meleklerden, onların özelliklerinden ve kimi zaman onları gördüğünden bahsetmiştir (bkz. Müslim, Zühd, 60 [2996]).
d) Yüce Yaratıcı’nın makro ve mikro âlemde yarattığı varlıklardaki eşsiz güzellik ve mükemmelliği görüp değerlendiren ve bu suretle Allah’ı (c.c.) tesbih ederek yücelten özel varlıkların bulunması aklın kabul edeceği bir husustur.

19 Eylül 2023 Salı

Kalp ve Dil

 
Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim

"(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar." (Bakara, 269)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

"Haberiniz olsun ki, bedende bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün beden iyi olur; o bozuk olursa bütün beden bozuk olur. İşte o kalptir." (Buhârî, Îmân, 39)   

https://www.2g1d.com/ 

18 Eylül 2023 Pazartesi

Çocuklara Allah için kullanılan isimler verilir mi?

Anne-babanın çocuğuna karşı görevlerinden birisi de ona güzel isim vermektir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), bir hadisinde insanların kıyamet günü isimleri ile çağrılacağını belirterek “(Çocuklarınıza) güzel isim koyunuz.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 68 [4948]) buyurmuştur.
Allah’a has isimler ise aynı lafızla çocuklara verilmemelidir. Şâyet çocuklara bu isimler verilecekse başına “kul” anlamına gelen “abd” kelimesi eklenerek “Abdullah” (Allah’ın kulu), “Abdurrahmân” (Rahmân’ın kulu), “Abdurrezzâk” (Rezzâk’ın kulu), “Abdülhâlık” (Hâlık’ın kulu) şeklinde verilmelidir.
Allah Teâlâ’nın “esmâ-i hüsnâ”sından “Kerîm, Latîf, Raûf, Mümin…” gibi isimler ise Allah’ın dışında kulların da vasıflandığı müşterek isimler olduğundan Allah’a has olmayan bu isimler çocuklara ad olarak verilebilir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 6/417).

17 Eylül 2023 Pazar

Gebeliği engellemek için vazektomi, kordon bağlatma vb. yöntemlerin uygulanması caiz midir?

Çocuk doğurma, çocuk sayısının sınırlandırılması, iki gebelik arasındaki sürenin ayarlanması gibi konularda, karı-kocanın ortak isteğine göre, meşru çarelere başvurulması caizdir. Devamlı kısırlığa yol açan vazektomi, kordon bağlatma gibi yöntemlere başvurulması yani kadın veya erkeğin geri dönüşü olmayacak şekilde kısırlaştırılması ise fıtrata müdahale olarak değerlendirildiğinden sağlık açısından kesin bir zorunluluk olmadığı müddetçe caiz değildir.

16 Eylül 2023 Cumartesi

Namaz kılarken kıyamda ayaklar arası açıklık ne kadar olmalıdır?

Namaz kılarken kıyamda ayaklar arası açıklık ne kadar olmalıdır?
Namazda kıyamda iken iki ayağın arasındaki açıklık konusunda sarih bir hadis bulunmadığından, miktarın ne olacağı konusunda İslam âlimleri farklı görüşler belirtmişlerdir.
Hanefî mezhebine göre kıyamda iki ayağın arası, dört parmak kadar açık bulundurulmalıdır (Şürünbülâlî, Merâkı’l-felâh, s. 95). Şâfiî mezhebine göre iki ayak arası bir karış kadar açık tutulmalıdır (Zekeriyyâ el-Ensârî, Esne’l-metâlib, I, 162). Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise ayaklar aşırı sayılacak kadar fazlaca açılmamalı, tümüyle de bitiştirilmemelidir (Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, I, 695).

15 Eylül 2023 Cuma

Doğum kontrolünün dinî hükmü nedir?

Sağlığa zararlı olmamak şartıyla deri altına hormon düzenleyici yerleştirmek (implant), kondom kullanmak, azil (geri çekilmek) gibi yöntemlerle hamileliğin önlenmesinde dinen bir sakınca yoktur. Bununla birlikte annenin hayatı söz konusu olmadıkça hamilelik gerçekleştikten sonra, hangi aşamada olursa olsun, kürtaj ve benzeri yöntemlerle çocuğun alınması caiz değildir. Çünkü hamileliğin başlaması ile doğacak çocuğun hayat hakkı gerçekleşmiş olur. Maddî ya da sosyal endişelerle ceninin hayatiyetini bir şekilde sona erdirmek hayat hakkına tecavüzdür. Allah Teâlâ, “Fakirlik endişesi ile çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız.” (el-En‘âm, 6/151) buyurmuştur.

14 Eylül 2023 Perşembe

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 49

Siz bıkmadan Allah bıkmaz

Enbiya Sûresi 

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem,“Siz bıkmadan Allah bıkmaz” buyurdu. 

Kulun yürüyeceği varsa kaç milyon kez de olsa onu kaldırır dikeltir, yürüsün diye. 

Çünkü Allah kullarının başarmasını, kendisine karşı saygıyı yaşayabilmesini murad eder, bundan hoşlanır, razı olur. 

Burada bir sayı da yoktur. Sadece kulun artık yapmak istemediğini kesin bir kararlılığa bağladıktan sonra Allah bırakır. Ona artık bu hatırlatmaları yüz milyar kez de olsa değişen bir şey olmayacaksa -ki bu Allah’ın ilmindedir, o zaman işte o kulu ıskartaya çıkarır, işini bitirir. 

O’na karşı böyle bir kararlılık ile O’nu gözden çıkarır hale insan nasıl gelir dersek (-ki bunu ben asla yapmam diyoruz) oraya insan yanlış yaparak geliyor, haksızlık ederek, yalan konuşarak, zulmederek, Allah’ın hükmünü beğenmeyerek, ayetleri tırtıklayarak, geçmişte kaldı o zamanlar diyerek, kalbin katılaşması sonucuna gelir ki, artık bakmışsın Allah’a saygısızlığı kararlı hale getirmişsin. Makası açtıkça kalbinle olan irtibatın kopar.

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

13 Eylül 2023 Çarşamba

Kadınların ve erkeklerin saçlarını boyamaları caiz midir?

Kadınların ve erkeklerin saçlarını boyamaları caiz midir?
Kişinin temiz, bakımlı ve düzgün görünümlü olması, dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır. Saç, sakal ve bıyık bakımı bu bağlamda değerlendirilmelidir. Saçı temizlemek, yıkamak, koku sürmek, taramak ve boyamak, Hz. Peygamberin teşvik ettiği hususlardandır (Buhârî, Enbiyâ, 50; Müslim, Libâs, 80). Buna göre, başkalarını yanıltma kastı olmaksızın saç, sakal ve bıyık boyanabilir (Mubârekfûrî, Tuhfetü’l-Ahfezî, V, 433-441).
Erkeğin saçını, siyah dışındaki kına rengi gibi renklere boyaması caiz ise de siyah renge boyaması mekruh görülmüştür. Mekke’nin fethi günü, Hz. Ebû Bekr’in yaşlı babası Ebû Kuhâfe’nin saçlarının beyazlaştığını gören Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bu beyaz saçın rengini değiştiriniz ve siyahtan sakınınız.” (Ebû Dâvud, Tereccül, 18)
Ancak saçı beyazlaşan kimse genç olursa, siyaha boyamasında da bir sakınca görülmemiştir. Çünkü bu durumda siyaha boyanan saç tabii hâline dönüşmüş olacaktır. Nitekim Sa’d b. Ebî Vakkas, Ukbe b. Âmir, Hasan, Hüseyin ve Cerîr gibi sahabilerin bunu uyguladıkları nakledilmektedir (Şevkânî, Neylü’l-evtâr, I, 367, 373).
Kadınlar için ise bir sınırlama yoktur. Bu konuda dikkat edilmesi gereken husus, kadının saçını ve vücudunun diğer mahrem yerlerini yabancı erkeklere göstermemesidir.
Boya, saç üzerinde kimyasal bir tabaka oluşturup suyun temasına engel olmadıkça guslü ve namaz abdestini engelleyici bir unsur değildir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 288).

11 Eylül 2023 Pazartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 48


Hepsi bir hatırlatma

Enbiya Sûresi 

Allah, kul yüz çevirdi diye, görmezden geldi diye ondan hemen kolay vazgeçmiyor. Hayatında zorluklar oluşturuyor. Başta vahiy, sonra Allah’ın kontrol ettiği hayatın içindeki bütün değişkenler, hepsi yüce Yaradan’ın bir hatırlatmasıdır. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

10 Eylül 2023 Pazar

Saç ektirmek ve peruk kullanmak caiz midir?

Saç ektirmek ve peruk kullanmak caiz midir?
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) saç eklemeyi ve ekletmeyi yasakladığı yönündeki rivayetler sahih kaynaklarımızda yer almaktadır (Buhârî, Libâs, 83; Müslim, Libâs, 33). Konuyla ilgili hadisleri değerlendiren İslam âlimleri, bir kimsenin, saçına başkasının saçını eklemesini veya başkasının saçından imal edilen peruğu takmasını caiz görmemişlerdir. Çünkü bu gibi işlemlerde saygın olan insanın bir parçası kullanılmaktadır ki; bu, zorunlu hâller dışında caiz değildir. Ancak insan saçı dışında ipek, iplik, yün ve benzeri maddelerden yapılmış peruğun takılmasını, fakihlerin çoğunluğu caiz görmektedir (Kâsânî, Bedâi’, V, 125 v.d.; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 107; İbn Nüceym, el-Bahr, VI, 133).
Günümüzde cerrahi bir operasyon olarak yapılan saç ekimi uygulaması ise kişinin kendi saçının alınıp saç kaybına uğrayan bölgeye nakledilmesi şeklinde olduğundan söz konusu yasak kapsamında değildir.

9 Eylül 2023 Cumartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 47


Ya Rabbi! Bana uyanıklık ver

Enbiya Sûresi 

“Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın.” 

İnsanların çoğu günah üzere yardımlaşıyor. Gafleti bir yorgan, bir perde gibi üstlerine çekmeye o kadar hevesliler. Sorumsuzluk duygusu işlerine geliyor. 

Yalnız kalmak gerçekle yüzleşmek işkence gibidir. Gaflete hepimiz kapılıyoruz, az ya da çok. “Ya Rabbi, olabildiğince bana uyanıklık ver.” 

Uyanıklığı ilim sağlar. Sadece ilim yetmez, uygulamak sağlar. Ve sonuçta Allah sana furkan verir. 

Gaflet içimizde bir girdap gibi çektikçe çeker. Ama etkisine kapıldığımızda kurtulamadığımız bir girdap değil bu. 

İçimizde dünya sevgisine imkan verdikçe, kendimizi sevgisine açtıkça, Allah’ın vaadini öteye bırakıp, dünya sevgisini merkeze aldıkça etkisine girdiğimiz dünya girdabı bu. 

Kaç Mü’min’in günlük konuşmalarında ahiret beklentisi, arzusu hatta heyecanı, paylaşılan bir olguya dönüşmüştür? Konuşulan, düşünülen, hissedilen, kokusu alınan, somutlaşmış bir duyguya ne kadar dönüşmüştür? 

Hesap bir yandan yaklaşmakta fakat hazırlıklar istenilen oranda değil. Dolayısıyla bu ayeti çerçeveleyip gönül dünyamıza asmak, kendi aramızda da paylaşmak gerek. 

“İnsanların hesap (sorgulanma zaman)ları yaklaştı. Ama onlar hâlâ gaflet içinde (Hakk’tan) yüz çevirmektedirler.” Enbiyâ-1 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

8 Eylül 2023 Cuma

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 46


Duygularımız mı yoksa doğrular mı? 

Enbiya Sûresi 

Karar verdiğimiz anda duygularımızı mı yoksa doğruları mı esas alıyoruz, buna odaklanmalıyız. 

Eğer duygularımızı esas alıyorsak o zaman doğrulara sırt dönecek ve Cenab-ı Hak ile karşı karşıya geleceğiz demektir. 

Duygularımız bizim hoşumuza giden ama bazen doğru olmayan şeylerdir. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

7 Eylül 2023 Perşembe

HÜNSÂ

4 Eylül 2023 Pazartesi

ŞEHVETLE BAKMA YASAĞI

1626. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Âdemoğluna zinadan nasibi takdir olunmuştur. O buna mutlaka erişir. Gözlerin zinası bakmak, kulakların zinası dinlemek, dilin zinası konuşmak, elin zinası tutmak, ayakların zinası yürümektir. Kalbe gelince o, arzu eder, ister. Üreme organı ise, bunu ya gerçekleştirir, ya da boşa çıkarır."

Buhârî, İsti'zân 12, Kader 9; Müslim, Kader 20-21. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Nikâh 43

Açıklamalar

Zina, kadın ve erkeğin meşrû bir nikah olmaksızın cinsel ilişkide bulunmasıdır. Büyük günahlardandır. Özel cezâsı vardır. Hadîs-i şerîf, bu anlamdaki gerçek zinanın dışında, öteki organlar için de birtakım meşrû olmayan suçların söz konusu olduğunu hatta bunlara da bir anlamda zina denildiğini ortaya koymaktadır. Yani her organın aslî faaliyetini meşrû çerçeve dışında yürütmesi bir tür zina olmaktadır. Nitekim İmam Buhârî bu hadisi, zinanın sadece üreme organıyla değil, göz, dil ve el gibi öteki organlarla da mümkün olduğuna dair açtığı bir başlık altında vermiştir (bk. İsti'zân 12). Ancak bu, mecâzen bir isimlendirme olarak kabul edilmektedir. Çünkü söz konusu organların bu suçları, haram olmakla birlikte, onlar için hâkimin uygun göreceği ta’zir cezası dışında ayrıca bir ceza tayin edilmiş değildir.

Burada dikkat çeken husus, insanın sahip bulunduğu organların tabiî işlevlerini gayr-i meşrû bir zeminde yapması, onları, üreme organıyla "meşrûiyet dışına taşma" noktasında birleştirmesidir. Söz konusu organların bu yaptıklarına zina denilmesi işte bu açıdan yapılmış bir değerlendirmedir. Öte yandan bu organların bahis konusu fiilleri, asıl zinaya götürücü, öncü fiillerdir. Bu bakımdan, o kötü sonuçtan müslümanlar sakındırılmış olmaktadır. Hadiste de açıkca belirtildiği gibi üreme organı, öteki organların ve özellikle kalbin, Buhârî'nin tercih ettiği rivayete göre nefsin, bu konudaki istek ve arzusunu fiilen gerçekleştirmedikce zina suçu işlenmiş olmaz. Allah korkusu, iktidarsızlık, tiksinme gibi çok çeşitli sebeplerle tenâsül

uzvu, bütün bu istek ve hazırlıkları boşa çıkarabilir. O zaman öteki organların yaptıkları, kendi çaplarında küçük birer günah olarak kalır. Bu tür hatalara, "Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin affı bol olandır" [Necm sûresi (53), 32] âyetinde geçtiği gibi Kur'ân-ı Kerîm'in ifâdesiyle "lemem" denilmektedir. Bir şeye bir anlık ilgi duyup üzerinde durmamak anlamından hareketle lemem, küçük kusurlar, küçük günahlar ve ufak-tefek hatalar olarak değerlendirilmiştir. Ashâb-ı kirâm arasında "tercümânü'l-Kur‘ân" diye bilinen Abdullah İbni Abbas hazretleri, bu hadisi zikrederek, "Ebû Hüreyre'nin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet ettiği bu sözdeki fiillerden daha çok, küçük günahlara (lemem) benzeyen bir başka fiil bilmiyorum" demiştir (bk. Buhârî, İsti'zân 12; Ebû Dâvûd, Nikâh 43). Doğrusu da budur.

Hadîs-i şerîf'in bilhassa son cümlesi kalp ya da nefis ile üreme organı arasında bir duygu iletişimi olduğunu belirlemektedir. Yani cinsel ilişki, aslında psikolojik yoğunlaşma olmadan gerçekleşmez. İstek ve arzu ya da şehvet duygularının yoğunlaşması da her zaman sonuca ulaşmak için yetmez. Üreme organının, bu duygulara eşlik etmesi gerekir. Bu sebeple hadiste "Üreme organı ise, bunu ya gerçekleştirir, ya da boşa çıkarır" buyurulmuştur.

Diğer taraftan hadisi rivayet eden İmam Buhârî ve Müslim, hadisin ilk cümlesini dikkate alarak, ona Sahîh'lerinin Kader bölümlerinde yer vermişlerdir. İnsanoğlunun şehvet ve karşı cinse ilgi duyma gibi meyillere yaratılıştan sahip olduğuna ve bunun uzantısı olarak herkesin bu duygularını tatmin yolları arayacağına, yani bu konuda herkesin belli bir kaderi olduğuna ve bunu Allah Teâlâ'nın bildiğine dikkat çekmek istemişlerdir. Takdirin değişmeyeceği ise, "O buna mutlaka erişir" diye belirlenmiş bulunmaktadır. Bu, bir zorlama değil, olacakların önceden bilinip kaydedilmesinden ibarettir. Kader veya alın yazısı işte bu önceden yapılmış olan kaydın adıdır.

Bütün bu açıklamalardan sonra hadisin mânası şöyle olur: "Ademoğulunun zinadan nasibi takdir edilmiştir. Kiminin zinâsı hakiki, kimininki ise, bakılması haram olan kadına bakmak, zinaya dair konuşulanları dinlemek, yazılı veya görüntülü yayınları izlemek, yabancı bir kadına elle dokunmak veya öpmek, zina etmeye gitmek gibi mecâzî zinadır. Mecâzî zinanın bütün türleri de haramdır. Kalp veya nefis zinayı ister ancak hakiki zinanın gerçekleşmesi üreme organına bağlıdır. O bazan uygular bazan da bu istekleri boşa çıkarır."

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Zina büyük günahlardandır.

2. Fiiller, sebep oldukları sonuçlara göre hüküm alırlar. Harama aracı olan her fiil haram, vâcibe vesile olan fiiller de vâciptir.

3. Nâmahreme bakma, dokunma, tutma, öpme ve haram işlemek için bir yere gitme gibi gayr-i meşrû fiillerin hepsi yasaklanmıştır ve bunların her birine mecâzen zina denilebilir.

Riyasüs-salihin-Erkam Yayınları


1 Eylül 2023 Cuma

RİYÂ OLMADIĞI HALDE RİYÂ SANILAN DURUMLAR

1625. Ebû Zer radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e:
-
Bir kimse, bir hayır yapar da halk bu sebeple onu överse, buna ne buyurursunuz?

dediler. O da:

- "Bu, mü'min için peşin bir müjdedir" buyurdu. Müslim, Birr 166. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 25

Açıklamalar

Bir müslüman tarafından Allah rızâsı için yapılmış olan herhangi bir iyilik veya hayır, yapanın niyet ve isteği dışında diğer müslümanlar tarafından takdir edilebilir ve onu yapan sevgi ve övgü ile karşılanabilir. İnsanlar tarafından böyle takdir edilmek, acaba o kimsenin o işi gösteriş ve desinler diye yaptığı anlamına gelir mi?

İnsanların yapılan iyiliği ve hayrı takdirle karşılamaları kendi adlarına elbette güzel bir şeydir. Hizmet ve iyilikler takdir edilmezse, hizmet ve iyilik yapacak adam bulmak son derece zorlaşır. İyiyi, iyiliği ve güzeli takdir etmek, hatta ödüllendirmek bir toplumun olgunluk göstergesidir. Ancak işin öbür tarafı, yani takdir edilen ve övülen kişi yönü acaba nasıldır? Toplumun övgüsü o iyilik sahibinin elde edeceği yegâne sonuç mudur, yoksa onun Allah katında bir ecri de var mıdır?

İşte bu kuşkudan kaynaklanan soruya Resûl-i Ekrem Efendimiz, çok nefis bir cevap vermiştir:

"Bu, mü'min için peşin bir müjdedir." Yani onun yaptığı iyilik ve hayrın Allah katında hüsnü kabulle karşılandığının peşin göstergesidir. Çünkü o, bu işi yaparken toplumun beğenisini hedeflemiş değildir. Reklam ve propaganda yapmayı hiç aklından geçirmemiş, bu konuda herhangi bir teşebbüs ve müdahalede de bulunmamıştır. Allah rızâsı için yaptığı işi, Allah'ın sevdirmesi sonucu toplum kendiliğinden sevmiş ve övmüştür. İnsanların ona yönelttikleri takdir ve övgü, o güzel işin dünyadaki peşin ödülüdür. Âhiretteki sevabının müjdecisidir.

O halde riyâ ve süm'a düşünce ve niyetinden uzak olarak yapılmış bir hizmet, hayır ve iyilik, sırf millet tarafından övgü ve takdirle karşılandı diye, aslî niteliğini kaybetmez, Allah katındaki değerinden de bir şey eksilmez. Önemli olan, o işi yapanın neyi niyet ettiği ve hedeflediğidir.

Ancak burada bir hususa işaret etmekte fayda vardır. Bazan faydalı olmak düşüncesi ve endişesi ile beğenilmek arzusu birbirine karışır. Meselâ bir proğramda herhangi bir konuda konuşma yapmak için davet edilmiş bir ilim veya din adamı, orada kendisini dinleyecek olanları ciddiye alıp onlara faydalı olabilmek için araştırır, hazırlanır, plânlar yapar. Ama bu arada yapacağı konuşmanın veya vereceği bilginin beğenilmesini de arzu eder. İşte bu arzu, onun faydalı olma düşünce ve gayretlerini gölgeler mi? Herhalde burada verilecek hüküm, faydalı olma niyeti ile beğenilme arzusundan hangisinin baskın olduğuna göre belirlenecektir. Bu konuda en iyisi kişinin "kalbine danışmasıdır."

Öte yandan yapılan hizmetlerin kimler tarafından takdir edildiği çok önemlidir. Bir şâir, "Şiirin kıymetini iki şey düşürür" diyor ve ekliyor: "Şiirden anlamayanların alkışı, şiirden anlayanların sükûtu." Yapılan sohbet ve konuşmaları, ortaya konan hizmet ve hayırları, o işlerden anlayanlar takdir ediyorsa bu ayrıca şükür vesilesi yapılmalıdır. Yok eğer o işlerden anlamayanlar takdir ediyorsa, tövbe ve istiğfar edilmelidir. Bu sebeple, bilhassa tebliğ ve irşad hizmeti veren din görevlilerinin, kendi kendilerinin doktoru ve denetleyicisi olmaları, gönül

ve duygularının daima Allah'ın rızâsına dönük olmasını sağlamaya çalışmaları gerekmektedir. Bu konuda onlara yardımcı olacak yine ancak kendileri, kendi iç olgunluklarıdır.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Yapılan iyilik ve hizmetin toplum tarafından takdir edilmesi, o iyiliğin peşin ödülü ve Allah katında kabul gördüğünün müjdesidir.

2. Hâlis bir niyetle yapılmış olan iyilik ve hayırlar, sırf insanlar tarafından övgü ile karşılandı diye kıymetini kaybetmez.

3. İyilik ve güzellikleri takdir etmek, toplumların olgunluklarını gösterir

Riyasüs-salihin-Erkam Yayınları