21 Aralık 2017 Perşembe

Akraba İle Münasebette Peygamber Örnekliği


Dersten Cümleler

• Efendimiz’in (sas) akrabalarının değerlendirilmesi…

• 1- Efendimiz’in (sas) toplam 12 amcası, 6 halası vardı. Bunlardan babası Abdullah ile ana-baba bir kardeş olan amcaları Ebû Talib, Zübeyr ve Abdülkâbe’dir. Halalarından ise sadece Safiyye validemizin annesi başkadır. 5 halası, babası ile anne-baba bir kardeştirler.

• 2- Efendimiz (sas) 12 amcasından 3 tanesi ile görüşememiştir. Bunlar, Hâris, Abdülkâbe ve Kusem’dir. Amcalarından beşi ile görüşmüş, ama onlar Nübüvvetten önce vefat etmişlerdir. Nübüvvete yetişmeden vefat edenler Zübeyr, Gaydak, Mukavvim, Hacl ve Dırar’dır.

• 3- Nübüvvete yetişen amcaları ise dört tanedir: Ebû Leheb, Ebû Talib, Hamza ve Abbas’tır. Bunlardan ilk ikisi iman etmemiş, son ikisi ise iman etmiştir.

• 4- Efendimiz’in (sas) halalarına gelince, altı halasından üçünün Müslüman olduğu kesindir. Bunlar; Safiyye, Âtike ve Ervâ’dır. Üçünün ise Müslüman olduğu biraz ihtilaflıdır. Bunlar ise; Berre, Ümeyme ve Beyzâ’dır.

• 5- Efendimiz’in (sas) annesi Âmine’nin ana-baba bir kardeşi yoktur. Baba bir kardeşlerine gelince bir erkek, bir de kız kardeşi vardır. Dolayısı ile Efendimiz’in (sas) bir tane dayısı, bir tane de teyzesi vardır. Dayısı, Abdüyeğus b. Vehb, teyzesi, Fürey’a bint Vehb’dir.

• 6- Efendimiz’in 12 amcasından, üçünün çocukları olmamıştır. Bunlar Abdülkâbe, Gaydak ve Kusem’dir. Geriye kalan 9 amcasından 54 tane amcasının çocukları olmuştur. Bu 54 çocuktan 19’u kadın, 35’i erkektir. 54 amca çocuklarından, 12 tanesi hakkında herhangi bir bilgi yoktur. İhtimaldir ki, bunlar Nübüvvete yetişmeden vefat etmişlerdir. Geriye kalan 42 amca çocuğuna gelince, bunlardan ikisi hariç hepsi ilerleyen süreçlerde Müslüman olmuştur. Müslüman olmayan iki amca çocuğu ise, Ebû Talib’in oğlu Talib ile Ebû Leheb’in oğlu Uteybe’dir.

• 7- Efendimiz’in (sas) 6 halasının hepsinin çocukları olmuştur. Halasının çocuklarının toplamı 22’dir. Bu 22 çocuktan, 8’i kız, 14’ü erkektir. Hala çocuklarından 5 tanesi hakkında herhangi bir bilgi yoktur. İhtimaldir ki, bunlar da Nübüvvete yetişmeden vefat etmişlerdir. Geriye kalan 17 hala çocuğuna gelince, bunların biri hariç hepsi Müslüman olmuştur. Müslüman olmayan ise, önceleri iman edip, sonra Habeşistan’da dinden çıkan Hala Ümeyme’nin oğlu Ubeydullah/ Ubeydullah b. Cahş’tır.

• 8- Efendimiz (sas) halası Ümeyme’nin kızlarından olan Zeyneb validemiz ile evlenmiştir. Yakın çevresinden evlendiği tek hanım Zeyneb validemizdir. Amcası Ebû Talib’in kızı Ümmü Hani ile evlenmeyi düşünmüşse de nasip olmamıştır.

• Efendimiz (sas) akrabaları ile nasıl bir ilişki kurmuştur?

• 1- Hz. Peygamber (sas) akrabalarını çok sever, sevilmesini ister, onların her türlü haklarını muhafaza ederdi.

• 2- Hz. Peygamber (sas) gördüğü karşılıkları kendisini çok zorlasa da, akrabalarının hidayeti için çırpınır, onların iman etmesi için elinden geleni yapardı.

• 3- Hz. Peygamber (sas) akrabalarından İslam davasına sahip çıkmalarını bekler, onların diğer insanlardan daha fazla yardımcı olmalarını ister, bu konuda bazılarının tavırlarına karşı çok üzülürdü.


• 4- Hz. Peygamber (sas) akrabalarına devletin nimetlerinden sınırsızca istifade etme imkanı vermez, makam ve görevleri onlarla paylaşmaz, bilakis onlara bedeller ödetirdi.

• Birincisi: Hz. Peygamber (sas) akrabalarını çok sever, sevilmesini ister, onların her türlü haklarını muhafaza ederdi.

• “Seven, sevdiklerinin sevdiğini de sever!”

• Nasıl sevmem senin sevdiklerini sevmem Ya Resulullah!

• Amcası Hz. Abbas’a olan sevgisi…

• “Resulullah benden büyüktür, ama ben ondan önce doğmuşum!”

• “Her kim amcam Abbas’la karşılaşırsa ona karşı kılıç kullanmasın!”

• “Amca! Ben peygamberlerin sonuncusuyum, sen de muhacirlerin sonuncususun.”

• “Ey İnsanlar! İçinizden bazıları amcam Abbas’a incitmiş, amcamı inciten beni incitmiş olur. Çünkü amca baba gibidir.”

• Hicretin 2. yılı Efendimiz’in amcası Ebu Leheb’in kızı Dürre, iman etmek için Medine’ye geliyor…

• “Ey İnsanlar! Sizin nesebiniz/soyunuz var da benim yok mu? Dürre benim amcamın kızıdır. Onun hakkında hiç kimse hayırdan başka bir şey söylemesin. Haberiniz olsun ki, kim benim soyumdan gelenleri ve akrabalarımı incitirse beni incitmiş olur. Kim beni incitirse Allah’ı incitmiş olur. Unutmayın küfür üzere ölen yakınları yüzünden, diriler rahatsız edilmezler.”

• “Koş Cafer, koş sende Muhammed’in solunda dur. Vallahi o seni asla sizi kötü yola götürmez!”

• “Vallahi, bilmiyorum Cafer’in gelişine mi sevineyim, Hayber’in fethine mi?

• İkincisi: Hz. Peygamber (sas) gördüğü karşılıkları kendisini çok zorlasa da, akrabalarının hidayeti için çırpınır, onların iman etmesi için elinden geleni yapardı.

• “Akraba akrebtir!”

• Efendimiz (sas) de en fazla sıkıntıyı akrabalarından çekmiştir.


• Hidayet, Allah’ın insana vereceği en büyük nimet…

• Ebû Kuhafe’nin iman edişi ve Ebu Bekir’in gözyaşları…

• Üçüncüsü: Hz. Peygamber (sas) akrabalarından İslam davasına sahip çıkmalarını bekler, onların diğer insanlardan daha fazla yardımcı olmalarını ister, bu konuda bazılarının tavırlarına karşı çok üzülürdü.

• Efendimiz’in (sas) hem amcasının oğlu, hem süt kardeşi olan Ebû Süfyan b. Haris…

• “Kim beni inkar ederse etsin, Ebû Süfyan bana iman eder…”

• Halasının oğlu Abdullah b. Ebî Ümeyye: “Gökyüzüne bir merdiven kursan, o merdivenle gözümün önünde göğe yükselsen, sonra dört melekle geri gelsen ve o melekler Senin peygamberliğine şahitlik etseler, ben yine de Sana inanmayacağım.”

• Hz. Ömer: “Ey Allah’ın düşmanı! Rasûlullah’a ve arkadaşlarına işkence eden adam! Sen Allah Rasûlü’ne olan düşmanlığını doğudan batıya, bütün dünyaya ilan eden kişi değil misin?”

• Dördüncüsü: Hz. Peygamber (sas) akrabalarına devletin nimetlerinden sınırsızca istifade etme imkanı vermez, makam ve görevleri onlarla paylaşmaz, bilakis onlara bedeller ödetirdi.

• “Vallahi hırsızlık yapan kızım Fatıma dahi olsa, onun elini keserim.”

• Hicretin 1. yılında yapılan ilk üç seriyye, Seyfü’l-Bahr, Rabiğ ve Harrar…

• Ebû Eyyüb el-Ensari diyor ki: “Bir yolculuk esnasındaydı, bedevinin bir geldi, Efendimiz’e dedi ki:

“Ya Resulullah! Beni Cennet’e yaklaştıracak ve Cehennem’den uzaklaştıracak şeyi bana bildir!” Efendimiz buyurdular ki: “Allah’a ibadet edersin ve O’na hiçbir şeyi ortak/şirk koşmazsın, namazı kılar, zekatı verirsin ve akrabalık bağlarını da korursun; böylece Cennet’e yaklaşmış olursun, yapmazsan Cehennem’e yaklaşmış olursun.” (Buhari, Zekat, 1; Müslim, İman, 12; Nesai, Salat, 10)


Muhammed Emin Yıldırım 

20 Aralık 2017 Çarşamba

***Abdest (Sübha) Namazı ve duası

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

Ukbe İbnu Âmir radıyallahu anh anlatıyor:

“Üzerimizde develeri gütme işi vardı, (bunu sırayla yapıyorduk.) (Bir gün) gütme nöbeti bana gelmişti. Günün sonunda develeri kıra ben çıkarıyordum. (Birgün, nöbetimden dönüşte) Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a geldim, ayakta halka hitabediyordu. Söylediklerinden şu sözlere yetiştim:

“Güzelce abdest alıp, sonra iki rek’at namaz kılan ve namaza bütün ruhu ve benliği ile yönelen hiç kimse yoktur ki kendisine cennet vâcib olmasın!”

(Bunları işitince kendimi tutamayıp:) “Bu ne güzel!” dedim. (Bu sözüm üzerine) önümde duran birisi:

“Az önce söylediği daha da güzeldi!” dedi. (Bu da kim? diye) baktım. Meğer Ömer İbnu’I-Hattâb’mış. O, sözüne devam etti:

“Seni gördüm, daha yeni geldin. Sen gelmezden önce şöyle demişti:

“Sizden kim abdestini alır ve bunu en güzel şekilde yapar, sonra da: “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Resûlühü. (Şehâdet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın kulu ve Resûlüdür)” derse, kendisine cennetin sekiz kapısı da açılır; hangisinden isterse oradan cennete girer.”


Ebu Davud’un rivayetinde “…abdesti güzel yaparsa…” denmiştir.

Tirmizi’nin rivayetinde “….resûlühü (Allah’ın …Resûlü)” kelimesinden sonra “Allah’ım, beni tevbe edenlerden kıl, temizlenenlerden kıl” duası da vardır.


 Ebu Davud, Taharet 65, (169); Tirmizi, Taharet, 41, (55).

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Vahyin Emin Meleğinden Mühim Bir Tavsiye; Komşuluk Hakkı

Dersten Cümleler

• İnsan sosyal hayatta üç temel bağa ihtiyaç duyar: Aile bağı, akraba bağı, komşuluk bağı…

• Dersimizin başlığını hepinizin çok iyi bildiği bir hadisten ilham alarak,”Vahyin Emin Meleğinden Mühim Bir Tavsiye: Komşuluk Hakkı” şeklinde belirledik.

“Cebrail bana öyle komşuluk haklarından, öyle komşuluk haklarından bahsetti ki, ben arkasından komşunun komşuya mirasçı kılınacağını zannettim.” (Buhari, Edeb, 28; Ebû Davud, Edeb, 131; İbn Mace, Edeb, 4)

• Vahiy iki ayrılıyor: Vahiy Metluv ve Vahyi Gayri Metluv…

• Ebu Ümame el-Bahili’nin Veda Haccı sırasında şahit olduğu bir tablo…

Dört ana başlık altında konu işlenecek

1- Kur’an’ı Kerim’de Komşuluk
2- Sünnet-i Seniyye’de Komşuluk
3- Kulların Hukuku Çerçevesinde Komşuluk
4- Saadet Asrı’nın Rehberliğinde Komşuluk

Kur’an’ı Kerim’de Komşuluk


• Dolaylı olarak komşuluktan bahseden ayetler: Tahrim 11. Ayet, Ahzab 60, 61. Ayetler, Tevbe 6. Ayet, Mümtehine 8. Ayet, Maun Süresi…

• Doğrudan komşuluktan bahseden ayet: Nisa Süresi’nin, 36. ayet…

“Yalnız Allah’a ibadet edip, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın! Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, miskinlere, yakın komşulara, uzak komşulara, yanındaki arkadaşlarına, yolda kalmışlara, elinizin altındakilere de ihsanda bulunun. Muhakkak ki Allah kendini beğenen ve övünüp duran kimseleri sevmez.” (Nisa Süresi, 4/36)

• Birincisi, “buradaki uzaklık yada yakınlık mesafe değil, din yakınlığı ve uzaklığıdır” diyenler…

• İkincisi ise, “hem akraba hem komşu olanların yakın, sadece komşu olanları uzak komşu olduğunu” söyleyenler…

• Üçüncüsü; “komşuluk meselesinin ne din ile ne de nesep ile alakası yok, buradaki beyan mesafe ile alakalıdır” diyenler…

• Hz. Aişe annemiz bir gün soruyor: “Ya Resulullah! İki tane komşum var, bazen ikram ve ihsan da bulunmak istiyorum. Hangisini öncelleyeyim?

• Efendimiz’in cevabı: “Sana kapısı en yakın olanı tercih et!”

“Yakın komşu bırakılıp da uzaktaki komşudan iyilik yapılmaya başlanılmaz. İyilik yapmaya uzaktaki komşudan ziyade yakındaki komşu daha fazla hak sahibidir.” (Buhari, Tarihü’l-Kebir, 7/42; Edebü’l-Müfred, 59)

“Aynı vakitte iki komşudan davet vuku bulursa, önce komşu olarak yakın olanın davetine git, iki komşun aynı güne ama farklı zamanlarda seni davet ederse, ilk davet edenin, davetine icabet et!” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/408)

• Yakın ve uzak komşu nasıl ve neye göre tespit edilecek?

• Hz. Ali’ye göre, kişinin evinin önünden bağırınca sesini duyurduğu yere kadar herkes komşusudur.

• İbn Şihab ez-Zühri’ye ve Hasan-ı Basri’ye göre dört yönden 40’ar ev adamın komşusudur.

• Komşuna haksızlık etmeyecek, onu soymayacaksın.
Komşunu adaletle yargılayacaksın.
Komşunun canına zarar vermeyeceksin.
Komşun günah işlerse onu uyaracaksın.
Komşunu kendin gibi seveceksin.
Komşunun evine, hanımına, erkek ve kadın kölesine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.” (Levililer ve Çıkış)

2- Sünnet-i Seniyye’de Komşuluk

• 1- Komşularımızın dertleri ile alakadar olmak, Ümmet olmanın en temel şartıdır.

“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” (Hakim, Müstedrek, 2/15)

“Allah katında arkadaşların en hayırlısı, arkadaşına faydalı olandır. Yine Allah katında komşuların en hayırlısı, komşusuna en çok hayrı dokunandır.” (Tirmizi, Birr, 28)

“Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, komşusuna iyilikte bulunsun. Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, komşusuna ikram etsin.” (Buhari, Edeb, 29; Müslim, İman 18; Beyhaki, Şuabü’l-İman, 4/235)

• Seven, sevdiğinin sözlerinden etkilenir.

• 2- Komşularımızın bizden emin olması, imanın kemalatı, cennetin vesilesidir.

• “Vallahi la yu’minu, Vallahi la yu’minu, Vallahi la yu’minu/ Vallahi iman etmiş olamaz, Vallahi iman etmiş olamaz, Vallahi iman etmiş olamaz!”

“Komşusu kendisinden emin olmayan kimse iman etmiş olamaz!” (Müslim, İman, 18; Ahmed b. Hanbel, el- Müsned, 1/387)

“Kötülüklerinden komşusunun emin olmadığı kişi Cennet’e giremez.” (Buhari, Edeb, 29; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/387)

“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bir kul kendisi için istediğini komşusu için veya bir başka kardeşi için istemedikçe iman etmiş olamaz.” (Müslim, İman, 17; İbn Mace, İman, 9)

• 3- Komşularımızın şehadeti, Allah katında çok değerlidir ve beratı kazanmanın en önemli sebebidir.
“Bir Müslüman ölür de, en yakın komşularından üç kişi, onun hakkında iyi bir şahitlik yaparsa, Allahu Teala şöyle buyurur: ‘Bildikleri hususta kullarımın şahitliğini kabul ettim ve bende kuluma ait bildiğim bütün günahları affettim.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/408; Hakim, Müstedrek, 1/534)

“Git komşularına sor, onları dinle! Eğer onlar sana iyi diyorlarsa iyisin, kötü diyorlarsa kötüsün.” (İbn Mace, Zühd, 25; Beyhaki, es-Sünen, 10/125)

• Onların hayattaki şehadeti, değerinin tespiti, vefatından sonraki şehadeti, beratın sebebidir.

• 4- Komşularımızın şikayeti, Allah katında bizi mahcup edecek ve rahmet kapılarını yüzümüze kapattıracak bir haldir.

“Kıyamet günü, komşusu yakasına yapışmış: ‘Rabbim! Bu komşum kapıyı yüzüme kapattı ve iyiliğini benden esirgedi!’ diyecek, olan nice komşular vardır.” (Buhari, Edebü’l-Müfred, 60)

“Ey Mümin Hanımlar! Sizden hiçbiriniz komşusunun hediyesini velev ki yanmış bir et parçası bile olsa asla küçümsememesin.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/64)

• “O kadında bir hayır yoktur ve o cehennem azabına çarptırılacaktır.”

• “O kadın hayırlı bir kadındır ve o, cennet ehlindendir.” (Buhari, Edebü’l-Müfred, 66; Hakim, Müstedrek, 4/284; Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, 2/529)

3- Kulların Hukuku Çerçevesinde Komşuluk

• “Senden borç isterse, ona borç verirsin.
Senden yardım isterse ona yardımda bulunursun.
Muhtaç duruma düşerse ona el uzatırsın.
Hastalanırsa onu ziyaret edersin.
Vefat ederse cenazesini uğurlarsın.
Ona bir hayır isabet ederse, buna sevinir ve onu tebrik edersin.
Eğer ona bir musibet gelirse buna üzülür ve ona taziyede bulunursun.
Tencerenin kokusu ile onu rahatsız etmezsin.
Komşunun evini gözetlemek ve ona gelecek rüzgarı kapatmak maksadı ile ondan izin almaksızın binanı onun binasından daha yükseğe yapmazsın.
Güzel bir meyve aldığında ona da hediye gönderirsin.
Eğer bunu yapamayacaksan, onu komşuna göstermeden gizlice evine götürürsün.
Çocuklarını satın aldığın eşyalardan bir parçayla dışarı çıkararak komşunun çocuklarını huzursuz etmezsin.”

“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın rahmeti ile esirgediği az kimseler hariç komşunun hakkı asla tam anlamı ile ödenemez.” (Beyhakî, Şuabü’l-İman, c. 7, s. 83; Kurtubî, el Câmi li Ahkami’l Kur’an, c. 5, s. 188; İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, c. 10, s. 446)

“Evin komşusu, eve başkalarından daha fazla hak sahibidir. Yakınındakine sahip olmada ilk hak komşunundur.” (Tirmizi, Ahkam, 31, 32)

• Hz. Ali: “Güzel komşuluk, komşuya eziyet etmemek değil, asıl güzel komşuluk komşunun eza ve cefasına karşı sabretmektir.” (Ali el-Muttakî, Kenzu’l- Ummal, 16/85)


Muhammed Emin Yıldırım 

19 Aralık 2017 Salı

Merhamete Mazhar Olmanın Yolu Peygambere İtaat Etmek

Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, “Merhamete Mazhar Olmanın Yolu Peygambere İtaat Etmek” serlevhasında, Peygamber hukukunun en önemli alanı olan itaat meselesini anlattı. Hz. Peygamber’e (sas) nasıl itaat edilmesi gerektiğini Sahabe efendilerimiz üzerinden aktaran Hocamız, yine çok önemli mesajları bizlerle paylaştı.

Dersten Cümleler

Müslüman der demez aklımıza şöyle bir tanım gelmeli: Kayıtsız ve şartsız bir biçimde Allah’a teslim olan, Allah’ın kendisine yüklediği sorumlulukları da yerine getirme adına hukuklu yaşamaya gayret eden…

Müslüman dört hukuku tesis etmekle sorumludur:

1. Hukukullah/Allah-İnsan arasındaki hukuk
2. Huku’n-Nefs/İnsanın kendi nefsi ile arasındaki hukuk
3. Hukuku’l-İbâd/İnsanın başka insanlar ile kurması gereken hukuk
4. Hukuku’l-Eşya/ İnsanın eşya ile, varlık ile, kainat ile kurması gereken hukuk

Bu hukuklar ne ile tesis edilebilir?


Hukukullah’ı, İhsan şuuru ile
Huku’n-Nefs’i, İradenin hakkını verme ile
Hukuku’l-İbâd’ı, İsâr’ı en temel hedef olarak belirleme ile
Hukuku’l-Eşya’yı, İkram’ı bütün bir varlığa yansıtma ile…

Peygamber hukuku, Hukukullah başlığı altında ele alınmalıdır.

Hukukullah dediğimiz zaman, bu ana başlık içine Allah ile hukukumuz, Peygamber ile hukukumuz, Kur’an ile hukukumuz, dinin intikal ve muhafazasında önemli bir yeri olan anahtar kuşak Sahabe ile hukukumuz, din dediğimiz o temel yapıyı bize aktaran, anlatan, kavramamızı sağlayan âlimlerimiz ile olan hukukumuzu dâhil etmiş oluruz.

Peygamber hukukunu, Kur’an’da anlatan doğrudan ayet sayısı 300’ün üzerindedir.

Resûlullah (sas) ile kurmamız gereken hukuk 5 temel kavram üzerinden anlaşılabilir:

1. İtaat
2. İttiba
3. İ’tisam
4. İhsan
5. İtidal

İslam Toplumu, mutî/itaatkâr bir toplumdur.

İtaat, bilinçli ve sınırlı bir şekilde söylenenleri yerine getirmektir.
İtaat, acıtmasına rağmen boyun eğmektir!
İtaat, sevmemesine rağmen isteneni yerine getirmektir!
İtaat, zoruna gitmesine rağmen nefsini ayaklar altına alıp, Allah (cc) için eyvallah demektir.

Bazı sahabî efendilerimiz biat ettikleri zaman şöyle diyorlardı:
“Ya Resûlullah! Zoruma giden işlerde bile sana itaat edeceğime dair biat ediyorum.”

“Ey İman Edenler! Allah’a, Resulü’ne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin.” (Nisa, 59)

Resûlullah’a itaati emreden kim? Elbette Âlemlerin Rabbi olan Allah’tır…

200’e yakın ayet, Resulullah’a (sas) itaatten bahsediyor.

Doğrudan ise 32 ayet, çok açık bir şekilde Resulullah’a (sas) itaatten bahsetmektedir.

Bu 32 ayetin mesajlarını şu şekilde tasnif edebiliriz:

1. Resûlullah’a itaat, hem Allah’ı sevmenin bir hakkı, hem de Allah’ın sevgisinin ve mağfiretinin kazanılmasının en temel yoludur. (Ali İmran, 31)

2. Resûlullah’a itaat, imanın bir gereği, İslam’ın en büyük alameti, kâfirlerle, münafıklarla, facirlerle ayrışmanın en önemli işaretidir. (Ali İmran, 32; Nisa, 65; Maide, 92; Enfal, 1; Tevbe, 71; Nur, 47)

3. Resûlullah’a itaat, mutlak kurtuluşa ermenin, nimetler yurdu olan Cennet’i kazanmanın en önemli vesiledir. (Nisa, 13; Nisa, 69; Nur, 52; Ahzab, 71)

4. Resûlullah’a itaat, dünya hayatında ortaya çıkan tüm anlaşmazlıkların giderilmesinin, ihtilafların sonlandırılmasının en sağlam teminatıdır. (Nisa, 59; Enfal, 20; Enfal, 24; Enfal, 46; Nûr, 51; Nûr, 54)

5. Resûlullah’a itaat, getirdiklerine teslim olmakla beraber aslında Allah’a itaat etmek olduğunun en açık göstergesidir. (Nisa, 80)

6. Resûlullah’a itaat, sadece sözle olabilecek bir şey değil, duygu, düşünce ve eylem planında ortaya konması gereken en temel iman işaretidir. (Ahzab, 36)

“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlü’ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab, 36)

7. Resûlullah’a itaat, amellerin bereketlenmesinin, Allah katında makbuliyetinin ve şiddetli azaba duçar olmamanın en mühim sebebidir. (Muhammed, 33; Fetih, 17; Hucurat, 14)

8. Resûlullah’a itaat, dünya ve ahirette Allah’ın o eşsiz merhametine erişmenin, o bitimsiz rahmetini kazanmanın en önemli yoludur. (Ali İmran, 132, Nûr, 56)

Âlimlerimizin ortak kanaati: “Peygamber’e itaat edin demek; sağlığında kendine, vefatından sonra da Sünnetine uyun demektir.”

“Kur’an’da Resul’e itaati emreden ayetlerin manası, Kuran’da olmayan hususlarda Peygamber’in sünnetine sarılın, demektir.” (İmam Şâtibî el -Muvafakat ta III, 14 )

“Resûlullah’a itaatin Allah’a itaatle birlikte yan yana zikredilmesinde ki incelik, Allah’ın Resûl’ünün değerini ortaya koymak, Kuran’da bulunmayan dini emirleri yapmak gerekmez zannını kesinlikle yıkmak ve Peygamber’in Kuran’dan ayrı ve müstakil olarak (hadislerinde) ortaya koyduğu emirlerine itaat etmektir.” (İmam Âlûsî)

“Namazı ikame edin, zekâtlarınızı hakkıyla verin ve Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin.”
(Nur, 56)

“Size merhamet edilmesi için, rahmete mazhar olmanız için Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” (Ali İmran, 132)

“Kâfirler için hazırlanmış bulunan Cehennemden sakının!” (Ali İmran, 131)

Ali İmran 132. ayetin vermiş olduğu mesajlar:

1. Allah ve Resulü’ne itaat, Uhud gibi bir imtihanı kaybetseniz bile yine insana merhameti kazandıracak bir durumdur.
2. Allah ve Resulü’ne itaat, Uhud gibi zor zamanlarda bile eğer tesis edilirse, asla mağlubiyet yaşatmayacak bir haldir.
3. Allah ve Resulü’ne itaat, Uhud gibi düşmanın güçlü, dostların zayıf, münafıkların ise bin bir entrikalarına karşı insanı koruyacak bir kalkandır.
4. Allah ve Resulü’ne itaat, Uhud gibi ortada dünyevi anlamda bir mağlubiyet olsa bile eğer istenilen oranda sağlana bilinirse yine merhameti celpedecek bir mükâfattır.
5. Allah ve Resulü’ne itaat, Uhud gibi ağır bir yaranın ardından, ölümden sonra dirilmek gibi Hamraü’l-Esed’ler için insanı ayağa kaldıracak bir imkândır.

“Allah’ım! Uhudlar yaşadığımız şu anlarda Sen bize bir kez daha Hamraü’l-Esed yaşat!”

“Ey Ebü Nüceyd (Bu İmran’ın künyesidir)! Bize Kur’an’dan bahset! Sen Kur’an’da olmayan şeyleri bize anlatıyorsun!”

“Sen ve senin gibiler Kur’an’ı okuyorsunuz değil mi? Bana namazdan, namazın içindeki davranışlardan bahsedebilir misin? Bana Kur’an’dan akşam namazının üç, yatsı namazının dört, sabah namazının iki, öğle ve ikindi namazlarının dört rekât kılındığını söyleyebilir misin? Yine bu namazlarda gündüz namazlarının sırren, yatsı, akşam ve sabah namazlarının cehren kıraatin yapılabileceğini söyleyebilir misin? Bana altının, sığırın, devenin ve diğer malların zekâtından bahsedebilir misin? Bunlardan bahsedemeyeceksin. Çünkü bütün bunları biz Resûlullah’tan öğrendik, sen yokken, ben peygamberle beraberdim. O bize ne dediyse biz işittik ve itaat ettik ve onun gereğini yerine getirmeye azmettik.”


Bu sözlerin ardından adam özür diledi ve dedi ki: “Allah sana merhamet etsin Ey Ebû Nüceyd! Sen beni ihya ettin, Allah da seni ihya etsin!” Olayı bize nakleden Hasan-ı Basrî demiştir ki “Bu adam daha sonra Müslümanların en fakihlerinden biri oldu!” (Hâkim, el-Müstedrek, 1,109-110)

Abdullah b. Mes’ûd (ra) bir gün insanlara bir şeyler anlatırken Efendimiz’in bir hadisine binaen şöyle demişti: “Bedenine dövme yapan ve yaptıran, yüzünün tüyünü yolan, dişlerinin arasını ayırtarak Allah’ın yarattığını değiştiren kadınlara Allah lanet etmiştir.”

Bu sözleri duyan Ümmü Ya’kub isimli bir kadın hemen itiraz etmiş ve demişti ki: “Ben Kur’an’ı baştan sona okudum ve bu söylediklerine rastlamadım! Kur’an’da olmayan bir şeyleri mi bize söylüyorsun Ey İbn Ümmü Abd!”

Sonra diyor ki bu Ümmü Ya’kub: “Birde böyle konuşuyorsun ama muhakkak senin hanımında bu üç şeyden bir tanesini yapıyordur.”

“Bana bak! Eğer Resûlullah’ın yasakladığı şeylerden biri, hanımım da bulunsaydı, biz onunla asla bir arada olamazdık!”
(Müslim, Libas, 120)

Sonra Ümmü Ya’kub’un sözleri karşısında Abdullah b. Mes’ûd (ra) eşsiz ilmiyle o kadına şöyle cevap vermişti: “Sen Kur’an’da “…Resul size ne verdiyse onu alın ve size neyi yasak ettiyse ondan da sakının.” Haşr 7. ayetini okumadın mı? Şüphesiz ki Resulullah (sas) bu kişilere lanet etti. Bize de bunu bildirdi, bundan sonra bize düşen bu söylenenlere mutlak manada itaat etmektir.” (Buhari, 4846, Müslim 2125/120)

“Ey Abdullah! Allah, senin kendisine ve Peygamberine olan itaatini arttırsın!”

Ka’b b.Malik ile Abdullah b. Ebî Hadred el-Eslemi arasında geçen hatıra…

Hz. Ebû Bekir’in, hilafet sürecinin üç önemli hadisesinin itaat konusunda verdiği mesajlar: Fedek arazisi, Üsame ordusu ve Ridde olayları…

“Al bunu, mal edin kendine, istersen tasadduk edersin. Sen istemeden, beklemeden, dileyip dilenmeden sana bu dünya malından gelirse al, bunda beis yoktur.” (Buhârî, Ahkâm, 17; Müslim, Zekât, 111)

Ebû Hureyre (ra) şöyle dedi: Resûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Ümmetimin hepsi cennete girecektir ancak imtina edenler giremeyecektir!”Sahabe efendilerimiz: “Ya Resûlullah! İmtina edenler kimlerdir?” diye, sordular. Resûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Her kim bana itaat ederse, cennete girecektir. Her kim de bana asi olursa, o da imtina etmiş olacak ve cennete giremeyecektir!” (Buhari, İ’tisam, 2; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 14/342, 343)


Muhammed Emin Yıldırım 

18 Aralık 2017 Pazartesi

***Bu yazı Hz.MEVLANA'yı ANLAYAMAYANLARADIR!!

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

Bu hafta Hz.Mevlana'yı anma haftası ; dolayısıyle bir kez daha onu anlamaya çalışalım istedim.

Mevlana Celaleddin Rumi son bin yılda gelmiş İslam alimlerinden biridir. Eserleri ve sözleri günümüzde dünya çapında okunan bu zât, bazılarınca doğru anlaşılamamış ve doğru anlatılamamıştır. 

Hz.Mevlana, İslam’ın bâtınî (gizli mânâ) yönünü anlatır; ancak  yaşadığımız çağ, İslamiyet’in esaslarına hücum edildiği ve İslam’ın zâhirî (açık mânâ) hükümlerinin bile yeterince bilinmediği ve uygulanmadığı bir çağdır. İslamiyet’in namaz, oruç, zekat gibi zâhirî hükümlerini gereğince yerine getirmeyen, zâhirî ilimleri yeterince bilmeyen insanların Hz.Mevlana’nın anlattığı bâtınî ilimleri doğru bir şekilde anlaması beklenemez tabiki..



 Rabia-tül Adeviyye şöyle demiştir: “Eğer Allah’ı sevdiğini iddia ediyorsan O’na itaat edeceksin. Çünkü seven sevdiğine itaat eder.” 

Hz.Mevlana, Allah aşığıdır ve Sevdiğine itaat eder. Şeriatın kurallarına sıkı sıkıya bağlıdır. “Ben yaşadıkça Kur’an’ın bendesiyim (kölesiyim). Ben Hz. Muhammed’in (Sav) ayağının tozuyum. Biri benden bundan başkasını naklederse, ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikâyetçiyim.” diyerek İslamiyet’in dışında bir yolda olmadığını anlatır. Dolayısıyla Hz.Mevlana, İslamiyet’in zâhirî hükümlerini kabul etmiş ve bu hükümlere sıkı sıkıya bağlı kalmıştır.

 Hz.Mevlana’yı doğru anlamak için öncelikle iman sahibi olmak ve imanı güçlendirmek gerekir. Bunun yanında İslamiyet’in zâhirî hükümlerine sıkı sıkıya bağlı kalınmalıdır. Çünkü Hz.Mevlana insanı ve insanlığı anlatırken aslında İslam’ı anlatmıştır. Ve İslam’ı gereğince yaşamayan bir insan, Mevlana’yı da doğru bir şekilde anlayamamıştır…

Hz.Mevlana, insan ruhunun yüceltilmesinin, olgunluğa ulaşmasının “ Sevgiyle” mümkün olacağını söylemiştir. Aşkın, hayatın aslı, kainatın yaratılış sebebi olduğunu belirtirken, insanın yaratılmasındaki yegane amacın, Allah'ı tanımak, sevmek ve kulluk etmek olduğunu, onu unutarak, mal , mülk ve mevki gibi tuzakları olan dünyaya gönül vermenin yalnızca bir esaret olduğunu ve asla sevgi olamayacağını, gönlünü ilahi aşka açanların bütün kötü huylarından arınacağını, gerçek aşka sahip olmanın ise bir çok derde, belaya sabretmek ve zor sınavlardan geçmek gerektiğini ifade etmiştir.

Hz.Mevlana, insanın ibadetlerinin temelinde sevginin bulunmasının gereğini vurgularken, Hakk'ın sevgisine layık olmak için, hırs, kin, riya, yalan, kibir, kıskançlık gibi duygulara, maddiyata, geçici dünya nimetlerine olan düşkünlüğe gönülde yer vermemek konusunda bizleri uyarmıştır.

Hz. Mevlana, İlmin insanlık için ne kadar önemli olduğunu, sevgiyle birlikte olan ilmin ise insanlığa fayda getireceğini, bilginin sözde kalmamasını, hayatta uygulanması ve insanlığa hizmet etmesi ve yalnızca ilim sahibi olmanın yetmediğini, bunun amel ile birlikte olmasının faydalı olacağını, önce çalışmanın sonra da tevekkülün geldiğini söylemektedir.

Her canlının olduğu gibi hepimiz bir gün ölümü tadacağız. Mevlana ölüm gününü “ şeb-i aruz” yani “ düğün gecemdi. Ölüydüm, dirildim. Dost aldı götürdü beni” sözleriyle insanlar için büyük bir korku sebebi olan ölümü sevgiliye kavuşmak olarak görmüştür. Mevlana; ölüm korkusunu açıklarken, ölümü bir aynaya benzetir. İyi insanlar, için ölüm güzel, kötüler için de çirkindir. Dolayısıyla insanı korkutan husus ölüm değil, aynada gördükleri kendi çirkinlikleri ve kendi hatalarıdır” sözleriyle ölüm gerçeğini kavramak, dünyaya gönül bağlamamak, kaçınılmaz sonu güzel ve hayırlı işlerle geçen bir ömrün sonundaki mükafat haline getirmeyi isterken son vasiyetinde ise şunları söylemiştir:

“ Size , gizlide ve açıkta Allah'tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, dininize bağlanmayı, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olanı, sözün en hayırlısı ise az ve anlaşır olanıdır.”


Düğün gecen kutlu olsun...

Dostsözü


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Nebevî Mirasın Sadıklarından Olabilmek

‘Nebevî Miras deyince ne anlamalıyız? Müslümanlar olarak bu mirasa karşı tavırlarımız nasıldır?
 Neden bu kadar büyük ve değerli bir mirasa rağmen sıkıntılar içindeyiz? 
Ne yaparsak hakkı ile bu mirastan istifade ederiz?’ 

1. Ders: Nebevî Mirasın Sadıklarından Olabilmek

Hamdele ve Salvele bir İslam geleneğidir ve bizim geleneğimizin kaynağı da Sünnettir.

“el-Vahid ve el-Kahhar olan Allah’a hamdolsun.”

Kalplerimiz dağınık, zihinlerimiz dağınık, hafızalarımız dağınık, evlerimiz dağınık, hayatlarımız dağınık, Müslümanlar olarak birbirlerimizle ilişkilerimiz dağınık ve ümmetimiz dağınık… Bu dağınıklıktan bizi kurtaracak olan el-Vahid olan Allah’tır.

“Salat ve selam seçilmiş, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş Nebimizin, Peygamberimizin üzerine olsun.”

“Ya Resûlullah! Mutlak manada rehber, önder, lider, ölçü, örnek, model Sensin. Sen ne dersen, Senin dediğin olur. Sen ne yapsan, Senin yaptığın takip edilir. Sen beni neye davet etsen, Senin davetine icabet edilir. Beni neyden sakındırsan, ondan da uzak durulur.”

“Ve selam Peygamberimizin tertemiz Ehli Beytine ve Sahabesine olsun.”

“Ve selam gönderilen bütün nebilere, elçilere –ki onlar insanlığın en hasları yani ebrar olanlardır- onlara olsun.”

“Allah’ım! Bizi büyüklerin ayak izlerinden ayırma! Onların izlerini takip ederek kulluk yolunda yürümeyi bize kolaylaştır.”

“Allah’ım! Bizi ebrar ile iyilerle beraber cennetine al!”

Dinlemek bir sorumluluk, konuşmak bin sorumluluktur…

Nebevî Miras, Hz. Peygamber’in (sas) bizlere emanet ettiği mesajlar manzumesidir.
Nebevî Miras, gecesi gündüz kadar aydınlık olan Peygamber yoludur.
Nebevî Miras, bizleri sarıldığımız müddetçe dalalete düşmekten alıkoyacak bir kalkandır.
Nebevî Miras, doğru işi doğru zamanda yapabilmenin en önemli rehberidir.
Nebevî Miras, iki cihan saadetini, nasıl elde edeceğimizin en mühim işaret taşlarıdır.

Nebevi Miras der demez bizim aklımıza şu üç şey gelmeli:

Allah’ın Kitabı
Resul’ün Sünneti
Mekteb’in Talebeleri

Edille-i Şer’îyye’nin dört temel kaynağı: Kur’an, Sünnet, İcma ve Kıyas…

“Size sarıldığınız müddetçe asla sapmayacağınız iki ağır emanet bırakıyorum. Onlardan biri Allah’ın kitabı, diğeri ise benim Sünnetimdir…” (İmam Mâlik, Muvatta, Kader, 3)

Sahabe’den Irbâd İbn Sâriye radıyallahu anh o anları bize şöyle rivayet etmektedir. Sözleri bitince Efendimiz’in, Sahabe’den biri ayağa kalkıp: “Ey Allah’ın Resulü! Sanki bu, veda eden bir şahsın konuşması gibi… Bize neyi tavsiye ve vasiyet edersiniz” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurdu: “Size Allah’tan korkmayı yani takvâyı ve başınızdaki idareci Habeşli bir köle de olsa itaat etmenizi tavsiye ve vasiyet ediyorum. Benden sonra hayatta kalanlar birçok ihtilâf görecek. O zaman benim Sünnetime ve hidayet üzere olan râşid halifelerin (Hulefâ-i Râşidîn) Sünnetine sarılın. Dinde aslı esası olmayan sonradan çıkma işlerden sakının. Bu şekilde sonradan ortaya atılmış dine zarar verici her şey bid’attır. Her bid’at ise sapıklıktır.” (Ebû Davûd, Sünnet 5; Tirmizî, İlim 16, İbni Mace, Mukaddime 6, Dârimî, Mukaddime 16, Ahmed b Hanbel, Müsned, IV, 126, 127)

Ümmetin, Nebevî Miras ile kurdukları münasebeti şu başlıklar altında toparlayabiliriz.

Nebevî Miras’ı, Görmemezlikten Gelenler
Nebevî Miras’ı, Değeri Nispetinde Anlamayanlar
Nebevî Miras’ı, Anlayacakları Yerde Üzerinde Kavga Edenler
Nebevî Miras’ı, Kutsal Hatıra Gibi Algılayanlar
Nebevî Miras’ı, Bugünlere Taşıyamayanlar
Nebevî Miras’ı, Sadıkane Bir Şekilde Hayatlarına Taşımaya Çalışanlar

Bu memleketin şu an imanî problemlerinin dışında en büyük dört problemi var: Irkçılık, Adalet, İffet ve Eğitim…

Sadık, olmak; dostun vefasızlığına, düşmanın cefasına, cahilin kınamasına, kardeşinin alkışlamasına, muarızının tenkitlerine, akrabasının hasedine, komşunun eziyetine, yani hiçbir şeye takılmadan hedefine doğru koşmasıdır.

“O yeryüzünde İsa’nın zühdü ile yaşar!”

“Vallahi beni öldürmek için kılıcı şuraya koysanız, ben de Resûlullah’tan işitmiş olacağım bir sözü, siz işinizi tamamlayıncaya kadar infaz edebileceğimi, yânî i’lân edebileceğimi bilsem yine infaz ederim.” (Buhari, Kitabü’l-İlm, 10)

“Kays b. Kesîr’in anlatımına göre Medine’den bir adam Şam’da bulunan (sahabî) Ebu’d-Derdâ’ya geldi. Ebu’d-Derdâ adama ‘Buraya seni getiren nedir kardeşim?’ diye sordu. Adam gelişini şöyle açıkladı: ‘Rasûlüllah’tan naklettiğini duyduğum bir hadis’ Ebu’d-Derdâ ‘bir ihtiyacın için mi geldin?’ deyince adam ‘Hayır’ dedi. Ardından ‘Bir ticaret için mi geldin?’ sorusuna adam ‘Hayır, sadece bu hadisi senden talep etmek için geldim’ yanıtını verdi. Bunun üzerine Ebu’d-Derdâ, Rasûlüllah’ı şöyle derken işittiğini söyledi:

“Kim ilim talep etme isteğiyle bir yol tutarsa, Allah onun yolunu cennete ulaştırır. Melekler ilim talebesine, hoşnutlukla kanatlarını sererler. Muhakkak ki âlim için göklerde ve yerde bulunanlar istiğfar dilerler. Hatta denizdeki balıklar bile… Âlimin âbide (ibadet eden kişiye) üstünlüğü, ayın (bazı rivayetlerde ‘dolunay halindeyken’) diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki âlimler, nebîlerin varisleridir. Nebîler dinar veya dirhem miras bırakmazlar. Onlar sadece ilmi miras bırakırlar. Kim bu mirası alırsa çokça nasip almış demektir.”
(Tirmizî, İlim, 19; Ebû Dâvûd, İlim, 1; İbn Mâce, Mukaddime, 17)

Müjdeler büyük, mesajlar mühim, gösterilen hedefler ise çok ama çok ulvidir. Allah (cc) anlayanlardan etsin bizleri…


Muhammed Emin Yıldırım 

17 Aralık 2017 Pazar

***MİLLİ PİYANGO BİLETİ ALMAK CAİZ Mİ?

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

KUMAR meşru bir ihtiyacın karşılanması için bir çalışma sonucu olmadan piyango ve şans oyunları gibi haram yollarla kazanç elde etmektir. Dinimizde böyle oyunların her türlüsü haramdır. Bir müslüman kendi menfaatini isteyip zararını istemediği gibi; diğer bir müslümanın da çıkarını gözetip kötülüğünü isteyemez. Halbuki kumara katılan herkes, karşı tarafın zararıyle kendi çıkarlarını düşünmektedir.Eğer böyle bir menfaat ve zarar oyunda konulmamışsa ve dince yasaklanan maksadlar da yoksa, yine de her insan için en kıymetli mal olan zamanını boş yere harcamak olur ki bu da zarardır.

Neticesinin ne olacağı belli olmayan bir şeye bağlanıp kolayca malı elden çıkarmak veya bu yoldan zahmetsizce para kazanmak haramdır. Piyango alan kimseler neticede kimin kazanacağı belli olmayan bir oyuna bağlanarak para veriyor veya bu şekilde zahmetsizce para kazanıyorlar. Oyuna iştirak etmek üzere verilen paraların bir kısmı oyunu idare eden müessese tarafından alınıyor. Diğeri iştirakçiler arasında yapılan çekiliş neticesinde kazanan bir kaç kişiye dağıtılıyor. Cahiliye devrinde müşrik Arapların da bu günkü piyangoya benzeyen bir kumarları vardı ki bununla övünç duyarlardı. Mesela: Bir deve keser, 28 hisseye ayırırlardı. İştirakçiler devenin parasını verir ve aralarında çekiliş yapılırdı. On tane okları vardı. Bunlardan üçü boş, yedisi dolu idi. Bu oklar bir torbaya doldurulur ve güvenilir bir kişi her iştirakçi namına bir kura çeker, boş çıkanlar hisse alamaz, dolu çıkanlar da hisselerini fakirlere verirlerdi. Dinimiz bunu kumar sayarak yasaklamıştır.
(Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili c. l s. 764-765) 


Hayır cemiyetleri veya insanî gayeler adı altında da olsa kumar ve piyangoya müsaade etmek mümkün değildir. Gaye iyi ise de kullanılan vasıta yanlıştır. Dinimizde kötülüğü önlemek, iyiliği elde etmeğe tercih edilmiştir. Bu, İslam hukukunda “Def-i mefâsid celb-i menâfi’den evlâdır” prensibiyle kökleştirilmiştir. Yani “kötülüğü gidermek menfaat elde etmekten önce gelir” demektir. Sonuç olarak piyango gibi oyunlara cevaz vermek dinimize göre mümkün değildir.


'Marketlerden ve benzin istasyonlarından alınan piyango biletleri de haramdır. Harama götüren şey haramdır.'
 Kumar ile ilgili iki âyet-i kerime meali:
(Ey inananlar, hamr [alkollü içki], kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki saadete eresiniz.) [Maide 90]


(Şeytan, hamr ile ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak ister. Sizi, Allah’ı zikirden ve namazdan alıkoymak ister. Siz[zararları bilinirken] bunlardan hâlâ sakınmaz mısınız?) [Maide 91]


Ayrıca Milli piyangodan çıkan ikramiyeyi kullanmak da caiz değildir. Haram olan paranın nasıl kullanılacağını ifade etmek oldukça zordur. Akla en uygun olanı, yoksula dağıtmak ve bu dağıtımın karşılığında sevap ümit etmemek; bu hareketi hayır hasenat olarak görmemektir. Pişman olup tövbe etmek ve bir daha almamak en uygun harekettir. Çıkan ikramiyenin yoksullara verilmesi - ümit ederiz ki- Allah katında pişmanlık olarak kabul edilir. Çıkan ikramiyeyi yoksullara vermek suretiyle başlangıçta bilet alarak işlediğimiz hataya ikramiyeyi kullanmayarak ikinci hatayı eklememiş oluruz. İkinci bir günahtan kurtulmuş oluruz. Peygamberimizin Sallallahü Aleyhi ve Sellem ifade ettiği gibi kazancın en güzeli ve helalı meşru yoldan el emeğiyle elde edilenidir.

Diyanet/Sorularla islamiyet/http://tr.yenisehir.wikia.com/

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"



Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Hadislere Yaklaşımda İki Büyük Tehlike

 Muhammed Emin Yıldırım Hoca Efendi, “Hadislere Yaklaşımda İki Büyük Tehlike” serlevhasında, herkesin dikkat etmesi gereken iki büyük tehlikeye dikkat çekti ve bu konuda mutedil yaklaşımın nasıl olması gerektiğini anlattı. Ayrıca, hadis uydurmacılığına dairde açıklamalarda bulundu. Uydurma faaliyetlerinin sebeplerine değinen Hocamız, bu konuda âlimlerimizin nasıl tavırlar sergilediklerine değindi.

Dersten Cümleler

Hicri Takvim’de 3. ay olan Rebiülevvel ayındayız ve adım adım Resûlullah’ın (sas) doğum gününe, yani Veladet gecesine doğru yaklaşıyoruz.

Ne kadar Sünnet-i Muhammed ile beraber yaşıyoruz? Allah Resûlü’nün sünneti ne kadar hayatımızda?

Hz. Peygamber’in (sas) en büyük sünnetlerinden biri Hakkın ikamesi için çalışmaktı. 23 yıl boyunca gecesini gündüzüne katarak hep bunun için uğraştı.

Hz. Peygamber’in (sas) en büyük sünnetlerinden biri Adaleti tesis etmekti.

Hz. Peygamber’in (sas) en büyük sünnetlerinden biri, Emaneti ehline vermek, asla adam kayırmamak, ailesini, yakınlarını, arkadaşlarını, sevenlerini, torpille, usulsüzlüklerle bir yerlere getirmemekti.

Hz. Peygamber’in (sas) en büyük sünnetlerinden biri, ailesine ve ehline iyi davranması idi.

Hz. Peygamber’in (sas) en büyük sünnetlerinden biri, yapacağı işleri, atacağı adımları, vereceği kararları işin ehli olan insanlarla istişare ederek yapması idi.

İnsanlığın mayasıdır Ümmet-i Muhammed’dir. Bugün Ümmet-i Muhammed bozulduğu için insanlık bozuldu.

Ebû Bekre künyeli, Nufey’ b. el- Hâris (ra), Hz. Peygamber’den 132 (sas) hadis rivayet etmiştir.

“Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?”

“Allah’a şirk koşmak! Anne-babaya kötü davranmak! Elâ ve Kavlü’z-Zûr ve Şehâdetü’z-Zûr!”
(Buhari, Kitabü’ş-Şehadat, 10; Müslim, Kitabü’l-İman, 38; Tirmizi, Şehadat, 1)

Kavlü’z-Zûr: Birisinin söylemediği veya yapmadığı bir şeyi “söyledi” veya “yaptı” demek. Veyahut söylediği ve yaptığı bir şeyi “söylemedi” veya “yapmadı” şeklinde başkalarına iletmek!

Şehâdetü’z-Zûr: Yalan yere şahitlik etmek, bir menfaat elde etmek için görmediği şeye gördüm demek, gördüğü şeyi birilerini memnun etmek için olduğu gibi değil, karşıdakinin memnun olacağı şekilde anlatmak.

“Hadislere Yaklaşımda İki Büyük Tehlike”
Resulullah’ın (sas) söylemediği veya yapmadığı bir sözü ve fiili O’na isnat etmek
Resulullah’ın (sas) söylediği veya yaptığı bir sözü ve fiili inkâr etmek


Öyle bir hadis ki bu Aşere-i Mübeşşere’nin naklinde ittifak ettikleri yani o 10 sahabinin de naklettiği, onlarla beraber 60 veya 70 sahabinin de ayrıca naklettikleri, biraz farklılıklarla 100’e yakın rivayetin bulunduğu hatta o manayı yansıtan 200 civarı rivayetin olduğu bir hadis bu…

“Bu hadis yüzünden sahâbe ve tabiûndan bazıları, eksik veya fazla söylemek ya da yanılmak kaygısıyla, Resûlullah’tan (sas) çok hadis rivayet etmeyi hoş görmemişlerdir. Hatta tabiûndan bazıları hadisi Nebî’ye ref’ etmekten (merfu) korkmuş, sahâbede bırakarak (mevkuf) rivayet etmişlerdir. ‘Sözü sahâbeye mal etmek, Resûlullah’a (sas) isnad etmekten daha az veballidir.’ demişlerdir. Bazıları hadisi ref’ etmiş, bazıları ‘bana ulaştığına göre’ diyerek rivayet etmiştir. Bütün bunlar Resûlullah’dan hadis rivayet etmekten kaçınmalarının kaygısından ve cehennemlik olma korkusundan dolayıdır.” (Beğavî, Şerhu’s-Sünne, I/255-256)

“Kim benim adıma kasten yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın”
(Buhari, İlim, 38; Cenaiz, 34; Enbiya, 50; Müslim, Zühd, 72; Ebû Davud, İlim, 4; Tirmizi, Fiten, 70)

“Adamın biri Medine köylerinden birine gitti. ‘Allah Resûlü beni size, filan kadınla evlendirmeniz için gönderdi’ dedi. Kadının ailesinden biri, ‘Bu adam bize Allah Resûlü’nden (sas) duymadığımız bir şey getirdi. Adamı misafir edip ağırlayın; ben gidip size haber getireyim’ dedi. Bunun üzerine bir elçi Medine’ye Resulullah’a (sas) ve olayı anlattı. Resulullah’a (sas) bunu duyunca çok sinirlendi ve adamın yalancı olduğunu söyledi. Sonra Hz. Ali ile Hz. Zübeyr’i çağırdı ve dedi ki: “Gidin o adamı yakalayın ve adamı öldürün. Ancak yetişeceğinizi sanmıyorum.” Hz. Ali ile Hz. Zübeyr hemen yola koyulup, o köye doğru gittiler ancak adamı yılan sokmuş ve ölmüştü. Resulullah’a (sas) dönüp durumu haber verdiler. Resulullah’a (sas) bunun üzerine “Kim bana kasten söylemediğim bir sözü isnad ederse cehennemdeki yerine hazır olsun!” buyurdu. (Rebi’ b. Habîb, Müsned, 1/ 324-325; Abdurrezzâk, Musannef, XI/261, V/308; Tahavî, Şerhu müşkili’l-âsar, I/352)

Sahabe’den Mikdâm b. Ma’dîkerib (ra) rivayet ediyor, Efendimiz (sas) buyurmuşlardır ki: “Yakındır; sedirine (koltuğuna) yaslanıp oturan bir adama, benim hadisim ulaşacak ve o, şöyle diyecek: ‘Aramızda Allah’ın Kitap’ı vardır. Onun içinde helal olarak bulduğumuzu helal sayar, haram olarak gördüğümüzü de haram sayarız. (ondan başka bir şey kabul etmeyiz) Oysa (o zavallı bilmiyor ki) Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem’in haram kıldığı şey de, Allah’ın haram kıldığı şey gibidir.” (İbn Mace, Sünen, 1/5; Beyhaki, Sünen, 1/6)

İsnat sistemi, dinde olmayan bir şeyi dine dâhil etmek için değil, dinde olmayan bir şeyi dışarıda bırakmak, dine ait bir şeyi ise çemberin içerisine dâhil etmek için kurulmuştur.

“İleride bir takım deccaller ve yalancılar ortaya çıkacaktır, sizlere ne kendinizin, ne de babanızın işittiği hadisler getireceklerdir. Onlardan şiddetle sakının, sizleri sapıtıp fitnelere düşürmelerine asla fırsat vermeyin.” (Müslim, Mukaddime, 7)

Tarih boyunca neden yalan rivayetler uydurulmuştur?
1-Düşmanların, İslam’ı içeriden yıkma planlarını yürütme arzuları,


2-Dostların, İslam’a güya hizmet etme arzuları,

3-Fırka, Mezheb ve Meşreblerini müdafaa etme arzuları,

4-Kabile, kavim ve ailelerini yüceltme arzuları,

5-Şahsi menfaat, manevi nüfuz ve itibar görme arzuları.

Yalan rivayetlerden bazıları:
“Allahu Teâla, melekleri kolunun kıllarından yaratmıştır.” (İbn Kuteybe, Muhtilefi’l-Hadis, 7)

“Resulullah, Cenab-ı Hakk’ı Mina’da üzerinde yün cübbeyle boz bir deve binmiş olarak görmüştür.” (İbn Arrâk, Tenzîhu’ş-Şerî’a, 1/146)

“Resulullah, Cenab-ı Hakk’ı Miraç’ta incilerle süslenmiş bir tâc giymiş olarak görmüştür.” (İbn Arrâk, Tenzîhu’ş-Şerî’a, 1/137)

“Eşek arıları, atların başlarından, atlarda öküzlerin başlarından yaratılmıştır.” (Şevkani, el-Fevâ’idü’l-Mecmû’a, 493)

“Bu tehdit O’nun aleyhine yalan söyleyenleri hedef almaktadır, biz ise Resulullah’ın lehine yalan söylüyor ve şeriatini takviye ediyoruz.” (İbnü’l-Cevzi, Mevzuat, 16)

“Her kim Pazartesi gün dört rekât namaz kılar ve her rekâtta Fatiha, Ayete’l-Kürsî, Kul hüvallahü ahad, Kul eüzü bi rabbi’l-felak ve Kul eüzü bi rabbi’n-nas’ı birer defa okur, selam verdiğinde on defa istiğfar eder ve on defa salavat getirirse, bütün günahları affolunur ve Allahu Teâla ona cennette beyaz inciden yapılmış on odalı bir köşk verir, her odanın uzunluğu ve genişliği üçer bin arşındır. Birinci oda beyaz gümüşten, ikincisi altından, üçüncüsü inciden, dördüncüsü zümrütten, beşincisi zebercetten, altıncısı iri incilerden, yedincisi parlayan bir nurdan ma’müldür. Odaların kapıları anberden yapılmış olup her kapının üzerinde zaferandan bin tane örtü vardır. Her odada kâfurdan mamul bin karyola ve her karyolanın üzerinde bin yatak ve her yatakta Allah Teâla’nın en güzel kokularından yarattığı hûri vardır. Hurilerin ayaklarından diz kapağına kadar olan kısımları yaş zaferandan, diz kapaklarından göğüslerine kadar olan yerleri en ala miskten, göğüslerinden boyunlarına kadar gri anberden, gerdanı beyaz kâfurdan halkedilmiştir. Her bir hurinin üzerinde de en güzel cennet elbiselerinden yetmiş elbise vardır.” (İbn Arrâk, Tenzîhu’ş-Şerî’a, 2/86)

“Hesap gününde Ali’ye taraftar olanların küçük-büyük günahlarının hiçbirinin hesabı sorulmayacak, onların seyyiatleri bile hasenata tebdil edilecek, hatta Allah Teâla’ya isyan etmiş olsa bile, Ali’yi sevmesi sebebi ile asla azab görmeyecektir.” (Dihlevî, Muhtasaru’-t-Tuhfeti’l-İsna Aşeriyye, 35)

“Her ümmetin bir Firavun’u vardır, bu ümmetin Firavun’u da Muaviye’dir.” (Şevkani, el-Fevâ’idü’l-Mecmû’a, 407)

“Cebrail (as) bir gün elinde altından bir kalem olduğu halde Resulullah’ın yanına geldi, Allah’ın selamını söyledikten sonra dedi ki Allah Teâla diyor ki: “Ey Habibim! Ben bu kalemi yüce arşımdan Muaviye’ye hediye ediyorum, bu kalemi ona ver ve bununla Ayete’l-Kürsi’yi yazmasını söyle!” (Şevkani, el-Fevâ’idü’l-Mecmû’a, 403)

“Ümmetimde Muhammed b. İdris (eş-Şafii) adında bir şahıs zuhûr edecektir, o ümmetime şeytandan daha zararlı olacaktır. Ve yine ümmetimin arasından Ebû Hanife denecek bir zat gelecektir ki, o ümmetimin ışığı olacaktır.” (İbn Arrâk, Tenzîhu’ş-Şerî’a, 2/30)

“Arşın etrafındaki melekler Farsça konuşurlar…”

“Şüphesiz Allah gazaplandığında vahyi Arapça olarak indirir. Memnun ve hoşnut kaldığında ise vahyi Farsça olarak indirir.”

Yalancılığı ve riyakârlığı ile meşhur Gıyas b. İbrahim, Abbasi Halifesi Mehdi’nin huzuruna girer. Bakar ki Halife Mehdi güvercin yarıştırıyor. Hemen düzmece bir isnat söylüyor ve Resulullah’ın şöyle buyurduğunu dillendiriyor: “Ok, deve, at ve kuş yarışlarından başkası için ödül almak helal olmaz.” Bu hadisten çok memnun olan Halife Mehdi, Gıyas b. İbrahim’e 10.000 dirhem ihsanda bulunur. Ama daha sonra öğrenir ki hadisin aslında kuş yoktur, Gıyas onu memnun etmek için bu ilaveyi yapmıştır. Çok sinirlenir ve Gıyas’a: “Senin şu kafan yok mu, tam bir yalancı kafasıdır, senin kafan…” demiştir.

Ahmed b. Hanbel ile Yahya b. Main bir gün Rasafe Mescidinde namaz kılarlar. Tam bu sırada bir kıssacı vaiz ayağa kalkıp söze başlar ve şöyle der: ‘Ahmed b. Hanbel ile Yahya b. Main bize anlattı, ikisi dediler ki bize Abdurrezzak’dan, o Katade’den o da Enes’ten (radıyallahu anh) bize tahdis etti. Yani rivayette bulundu, Enes (radıyallahu anh) dedi ki Allah Resûl’ü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Kim La ilahe İllallah derse, Allah bunun her bir kelimesi için bir kuş yaratır, gagası altından, tüyleri mercandan,’ diye yaklaşık yirmi sayfaya yakın uzunca bir uydurma hadis rivayet eder…”

“Ben, hep Yahya b. Main’in ahmak biri olduğunu duyardım da, şimdi bu anda bu durum gerçekleşmiş oldu” dedi. Yahya kendisine: ‘Yani nasıl?’ deyince hikâyeci de: ‘Yahu dünyada senden başka Yahya b. Main ve Ahmed b. Hanbel yok mu? Oysa ben, sizden başka on sekiz Ahmed b. Hanbel ile Yahya b. Main isimli adamlardan hadis yazdım’ diye yüzü hiç kızarmaksızın pişkince bir cevap verir. Bu söz üzerine Ahmed b. Hanbel koluyla yüzünü kapatır, yani utanır, Yahya b. Main’e: ‘Bırak bu utanmaz adamı gitsin” diyerek; adamı huzurlarından gönderirler.” (İbnü’l-Cevzi, Mevzuat, 5; Zehebi, Mizan, 1/47)


Muhammed Emin Yıldırım

http://www.siyertv.com/hadislere-yaklasimda-iki-buyuk-tehlike/

16 Aralık 2017 Cumartesi

Çocuklarınıza Güzel Örnek Olunuz-Dr. M. Şerafettin KALAY

Çocuklar, canlı, şen şakrak tavırlardan, hareketlilikten, gülümseyerek kendisine yaklaşılmasından, neşeli sözlerden hoşlanırlar. Sevdikleri ve saydıkları insanların kendilerine değer verdiğini, yakınlık duyduğunu hissederlerse bundan mutluluk duyarlar. Latifeler de yakınlık, samimiyet ifade eden davranışlardandır.

Biz, Allah Rasûlü’nü(sav) güler yüzüyle, engin hoşgörüsü, tevâzûsu, tatlı ve içten sözleriyle tanıyoruz. Mizah yönü fazla olmamakla birlikte onun zaman zaman şakalaştığını ve şakalarının da birer güzellik taşıdığını biliyoruz.

Allah Rasûlü’nün(sav) çocuklarla latîfeleştiğine dair örneklerden biri de Efendimizin Enes’e(ra);
“Ey iki kulaklı!” diye hitab ederek takıldığıdır.[1]

Evet, her sağlıklı insan iki kulaklıdır. Ancak bir çocuğa adıyla veya daha ciddî bir şekilde hitap yerine böyle şaşırtıcı ve şaşkınlığın arkasından gülümsetici bir şekilde hitap ederseniz, size karşı daha fazla sıcaklık duyar, birden neşelenir, aynı canlılık ve neşeyle size cevap verir.

Bu, aynı zamanda takılarak hitap eden insanın neşesinin yerinde olduğunun, sevincini, neşesini veya sevgisini, yakınlığını karşısındakiyle paylaşmak istediğinin de işaretini verir.

*


Enes’ten(ra) bir başka takılışı dinliyoruz:

“Rasûlullah(sav) beni “Bakla” diye lakaplandırdı. Çünkü bakla topluyordum."[2]

Bu, devamlı bir lakaplandırma değildir. Daha ziyade Enes’e takılmak, onunla şakalaşmak için sesleniştir. Enes(ra) da zaten böyle anlamış ve böyle nakletmiştir.

Hz. Enes’in Allah Rasûlü’nün bu hitaplarına sevindiği, sonraki nesillere; “Rasûlullah(sav) bana bu derece yakınlık duyardı,” manasına anlattığı bir gerçektir.

*

Bu mânâda başka bir hatırayı Muhammed İbn Rebi‘(ra) anlatıyor:

“Beş yaşlarındaydım. Allah Rasûlü’nün kovadan ağzına su alarak yüzüme doğru püskürttüğünü hatırlıyorum.”[3]

Bazı rivâyetlerde “kovadan” yerine “kuyularının suyundan” şeklinde geçer.[4] Bundan da Muhammed İbn Rebi’lerin bahçelerinde kuyularının olduğu, Allah Rasûlü’nün bu kuyudan dolan bir kovadan ağzına su alarak küçük Muhammed’e püskürttüğü anlaşılır.

Kaynakların verdiği bilgiye göre bu hadise, Allah Rasûlü’nün hayata gözlerini yummadan kısa bir süre önce, ömrünün son yılında cereyan etmiş bir hadisedir.[5]Dolayısıyla küçük Muhammed, sonraki yıllarda bu hatırayı Allah Rasûlü(sav) ile bir daha paylaşma imkanı bulamamıştır. Yaşadığını paha biçilmez bir hatıra olarak korumuştur.

*

Enes’ten(ra) bir başka hatıra dinliyoruz:

Allah Rasûlü(sav) bizim aramıza karışır ve bizimle kaynaşırdı. Hatta benim küçük bir kardeşim vardı, ona; “-Ey Ebu Umeyr! Ne yapıyor Nuğayr!” diye takılırdı.[6]

Müslim'in rivâyetinde ise Enes; "Rasûlullah(sav) insanların en güzel ahlâklısı idi. Benim bir kardeşim vardı. Kendisine Ebu Umeyr denilirdi. Yakında sütten kesilmişti," der ve Allah Rasûlü'nün kardeşine takılışını anlatır.[7]

“Nuğayr”, küçük kuş, minik kuş, kuşcuk demektir. Enes’in kardeşinin kafeste küçük bir kuşu vardır. Küçük çocuk kuşunu çok sevmekte, onunla oynamaktadır. Allah Rasûlü(sav)onun bu sevgisini bildiği için, hem kendisine takılır, şakalaşır, hem de kuşunun hatırını sorar, onun gönlünü alırdı. Hatta bu kuş öldükten sonra da Allah Rasûlü(sav)’nün Enes’in kardeşini gördükçe; “-Ey Ebu Umeyr! Ne yapıyor Nuğayr!” diyerek takılmaya, kuşuna olan düşkünlüğünü ve sevgisini onunla paylaşmaya, ona “Ebu Umeyr” diye künyesiyle hitab ederek, bu künyeyi nuğayr kelimesiyle kafiyeleştirerek onunla yakınlık kurmaya devam ettiği naklolunur.[8]

Ayrıca bir çocuğa; “Umeyr’in Babası” şeklinde künyeyle hitap etmenin, ona değer verme, onu büyük insan gibi kabul etme manası taşıdığı kendini hissettirmektedir.

Çocuklara büyük insan gibi davranmak, onlarla konuşurken büyük insanla konuşuyormuşçasına cümleler kurup ona göre söz söylemek, onlarda kendisine değer verildiği hissini uyandıracak, iç dünyalarında coşkuya sebep olacaktır.

*

Allah Rasûlü’nün(sav) çokça şaka yapmadığını söylemiştik. Yaptığı şakalarda da asla kimseyle alay etmediği, kimseyi incitmediği bilinir. Şakalarında bile bir güzellik, ibret, ciddiyet, doğruluk ve ölçü vardır.

Allah Rasûlü(sav) eğer şaka yapmışsa ve yaptığının şaka olduğu karşıdaki insan tarafından anlaşılmamışsa, şakayı fazla sürdürmez, bunun şaka olduğunu sevgisiyle de yoğurarak belli ederdi. Böylece gönüllerde tatlı rüzgârların daha güçlü esmesini sağlardı.

Bir gün Ebu Hureyre(ra), Efendimize; “Ya Rasûlallah! Sen bizimle şakalaşıyorsun!?” demiş, onun bu sözüne karşılık olarak Allah Rasûlü(sav); “Evet, ancak ben sadece doğru olanı söylerim” buyurmuştur.[9]

Allah Rasûlü’nün bu sözüyle ne demek istediğini, sahabelerle nasıl şakalaştığını anlamak için verilecek güzel misallerden biri herhalde şu olsa gerektir:

Enes(ra) anlatıyor:

“Bir adam Rasûlullah’tan kendisini bir bineğe bindirmesini istedi. Rasûlullah(sav)Efendimiz ona; “-Seni hemen şimdi bir deve yavrusuna bindiririm.” buyurdu.

Adam şaşırmıştı; “-Ya Rasûlallah! Ne yapayım ben deve yavrusunu!?” dedi.

Onun bu sözleri üzerine Allah Rasûlü(sav); “Her deve, bir devenin yavrusu değil midir?”
buyurdu.[10]

Şaşkınlığından anlaşıldığı gibi adam, Allah Rasûlü’nün kendisini küçük bir deve yavrusuna bindireceğini zannetmişti. Kendisinin isteği ona bir binek vermesi, gideceği yere hayvan sırtında taşınması idi. Allah Rasûlü(sav) onu iyi anlamış ve onunla şakalaşmak istemiş ve ifadeyi böyle anlaşılabilecek şekilde kullanmıştı. Allah Rasûlü’nün de tahmin ettiği gibi adam söylenilen sözlerden ilk akla geleni anlamış ve Allah Rasûlü’ne; “Ya Rasûlallah! Ne yapayım ben deve yavrusunu!?” demişti.

Şüphesiz her deve, bir devenin yavrusuydu; ancak o söylenilen sözün bu tarafını düşünmemiş ve Rasûlullah’ın şakalaşmak için söylediği cümleye yakalanmıştı…

Sonradan anlayınca da, bu sözler gideceği yere varıncaya kadar, belki ondan da öte zaman zaman gülümsemesine sebep olmuştu…

*

Şakalaşmak, insan hayatına çeşni ve tat katar. Arada yakınlık ve sıcaklık oluşmasına, çabuk kaynaşılmasına vesile olur. Ancak şakalaşmalarda ölçünün kaçırılmaması, şakaların yakınlık ve sıcaklığa sebep olması gerekirken alaya, aşağılamaya dönüşmemesi, mü’minin vakarını zedeleyecek, ciddiyetini sarsacak ebatlara varmaması gerekir. Şaka yaparken yalan söylenilmemeli, insanlar küçük düşürülmemeli, başkaları gülsün diye bir insan kurban verilmemeli, şaka lüzumundan uzun sürdürülmemelidir.

Yapılan şakaların, latîfelerin ince, kıvrak zekaya dayalı ve ufuk açıcı olması, sonradan hatırlanınca gönülde güzel duygular uyandırması, iyi niyet ve ibret verici özellikler taşıması doğru olandır. Uygun bir atmosferde yapılmalıdır. Şaka bittiğinde herkes gülen taraf olmalı, yıllar sonra hatırlanınca da gülümsenebilmeli, zihinde güzel duygular canlanmalıdır.


Dr. M. Şerafettin KALAY

[1] Sünen-i Ebu Davûd, Edeb (5/ 272), Sünen-i Tirmizî, Mizah (4/ 358), Menâkıb (5/ 681). Tirmizî hadisin sahih, ğarib olduğunu söyler.
[2] Sünen-i Tirmizî, Menâkıb (5/ 682)
[3] Sahih-i Buharî, İlim (2/ 17)
[4] Sahih-i Buharî, Vudû (2 / 382, 18/ 370)
[5] Umdetü’l-Kârî (2 / 19)
[6] Şemâilü’l-Muhammediyye, Tirmizî (s. 124
[7] Sahih-i Mislim, Âdâb (3/ 1692-1693)
[8] Şemâilü’l-Muhammediyye, Tirmizî (s. 126)
[9] Sünen-i Tirmizî, Bir (4/ 357) ve Şemâilü’l-Muhammediyye (s. 126) Tirmizî hadis için; “hasen sahih” der.
[10] Sünen-i Ebu Davûd, Edeb (5/ 270-271), Sünen-i Tirmizî, Bir (4/ 357) ve Şemâilü’l-Muhammediyye (s. 126), Tirmizî hadis için; “-Hasen, sahih, ğarîb” der.
http://www.siyerinebi.com/tr/dr-m-serafettin-kalay/cocuklariniza-guzel-ornek-olunuz