3 Haziran 2025 Salı

95- Tin Sûresi-Hakkında-Nuzülü-Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 8 âyettir. Tîn, incir demektir

Nuzülü

Mushaftaki sıralamada doksan beşinci, iniş sırasına göre yirmi sekizinci sûredir. Burûc sûresinden sonra, Kureyş sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Konusu

Sûrede bazı önemli varlıklar üzerine yemin edilerek insanın yüksek değeri vurgulanmış, kötü ahlâkın bu değeri düşürdüğü ifade edilmiştir. İman edip iyi işler yapanlar övülmüş, hesap ve cezayı yalan sayanlar kınanmış, hüküm verenlerin en üstününün Allah Teala olduğu bildiril­miştir.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/95-tin-suresi

2 Haziran 2025 Pazartesi

*** BİR FETVA- Ayırdığı kurban parası ile tatile gidip kurban kesmemenin hükmü nedir?


***BİR FETVA-Hangi kusurları taşıyan hayvan kurban edilemez?


*** BİR FETVA-Kurban Etinin Dağıtılması Mecburi midir?


*** BİR FETVA-Kurban kesilirken nelere dikkat edilmeli?


Kurban Âdâbı

  

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim 

“Biz, her ümmete (Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar diye kurban kesmeyi gerekli kıldık.” (Hac, 34)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Ramazan ve Kurban bayramı gecelerini, sevabını Allah’tan umarak ibadetle ihya edenlerin kalbi, bütün kalplerin öldüğü günde ölmeyecektir.” (İbn-i Mâce, Sıyâm, 68)

Kurban’ın her şeyden önce Allah için yapılan bir ibadet olduğu unutulmamalı, bu mübârek günlerde zikir, fikir ve şükürle ibadet vecdini muhâfaza etmelidir. Ayrıca dirâyetli ve ehil olanlar, hayvanlarını bizzat kendileri kesmeli, kurbanın ruh ve mânâsını yakından hissetmeye gayret etmelidirler. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Vedâ Haccı’nda 100 kurbanından 63’ünü bizzat kendileri kesmişlerdir. Kendileri kesemeyenler ise ehil birine vekâlet vermeli, fakat imkân varsa kesim esnâsında huşû, tâzim ve ihtiram duyguları içinde hayvanın yanında beklemelidirler.

Nitekim Rasû­lul­lah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Ey Fâtıma! Kalk, kurbanının yanında bulun! Şunu iyi bil ki onun kanından yere düşen ilk damla ile, işlemiş olduğun (küçük) günahlar affedilir.” (Hâkim, IV, 247/7524; Heysemî, IV, 17; Beyhakî, Şuab, V, 483)

Öte yandan, kurbanlık hayvanlara da güzel davranmak, onları ürkütmemek, susuzsa su içirip rahatlatmak ve kesim yerine güzelce götürmek îcâb eder. Kurbanı, keskin bir bıçakla kesmek ve ona hiçbir şekilde eziyet etmemek gerekir. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de hayvanların görmeyeceği bir yerde bıçakların güzelce bilenmesini emretmiş ve şu tembihlerde bulunmuştur:

“Biriniz hayvanını keseceği zaman, o işi hızlı yapsın!” (İbn-i Mâce, Zebâih, 3)

“Allah her şeyi en güzel şekilde yapmayı emretmiştir… (Kurban) kestiğiniz zaman kesmeyi en iyi şekilde yapı­nız! Her biriniz bıçağını bilesin ve hayvanını rahatlatsın!” (Müslim, Sayd, 57; Tirmizî, Diyât, 14/1409) 

https://www.2g1d.com/ 

***"EY İBRAHİM! NEZRİNİ YERİNE GETİR"

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

İbrahim 
(Aleyhisselam) her konuda Allah'a (Celle celaluhu) kayıtsız şartsız teslim olmuş, ne pahasına olursa olsun O'nun (Celle celaluhu) emirlerine uymuştur. Bu uğurda malını-mülkünü cömertçe feda etmiş, Nemruta kafa tutup onun için hazırlanan ateşe gözünü kırpmadan atlamıştır.Hatta ateşe atıldığında yardıma gelen Cebrail (Aleyhisselam)'ı bile "O benim Rabbimdir. İster yakar,ister bakar." diyerek aradan çıkarmıştır.

Yine "Hanımını ve çocuğunu alıp buradan götür,onları ıssız,çorak ve ekinsiz bir vadide bırakıp geri dön" ilahi fermanı geldiğinde,hemen bu emri yerine getirmiş,sonra da müthiş bir tevekkülle arkasına dahi bakmadan oradan ayrılmıştır.

Bu yazıda daha bir çok imtihanları kazanmış olan İbrahim 
(Aleyhisselam)'ın oğlunu kurban etme konusunu anlatacağız.

İbrahim 
(Aleyhisselam) kendinden sonra hem malını-mülkünü bırakacak,hem de İslam davasını tebliğ edip insanlara hak ve hakikati anlatacak bir erkek evlat istedi:
"Rabbim, bana salihlerden olacak bir evlat ver." (Saffat 100)
diye dua etti. Eğer Cenab-ı Hak kendisine bir evlat verirse ,onu Allah yolunda kurban edeceğine dair adakta bulundu.


Allah (Celle celaluhu), Halil'inin duasını kabul etti ve ona bir erkek evlat verdi. Daha sonra ilahi emir gereği ,Hacer annemizle oğlunu Mekkeye götürüp orada bıraktı.Her sene yanlarına gidip onları ziyaret ediyordu.
Aradan yıllar geçti ve İsmail (Aleyhisselam) büyüdü.İbrahim (Aleyhisselam) adeti olduğu üzere yine bir sene ailesini ziyarete gitmişti. Şimdilerde Mekke'de kurbanların kesildiği Mina bölgesinde uyurken, rüyasında: "Ey İbrahim! Nezrini yerine getir. Allah'ın emrine binaen oğlunu kurban et!" diye bir hitap işitti.Tabi aradan çok seneler geçtiği için İbrahim (Aleyhisselam) evvelce yaptığı adağını unutmuştu.

Fahri Razi,Hazin ve Kadi Beydavi bunu şöyle açıklıyorlar:

İbrahim (Aleyhisselam) bu rüyayı arefe gününden bir gün evvel gördü.Gördüğü bu rüyada tereddüt ettiği için bu güne(Zilhicce ayının 8.günü) "Terviye Günü" denir. Terviye; "şek,şüphe" manasına gelir.

Arefe günü tekrar aynı rüyayı görünce, bunun Rahmani olduğunu bildi,anladı. Bu sebeple bu güne de "Arefe Günü" dendi. Artık mesele anlaşılmıştı. Emir Rahmaniydi ve tereddütsüz yerine getirilecekti ama bu emir ne zaman tatbik edilecekti?

Üçüncü gün aynı rüyayı tekrar görüp: "Ey İbrahim! Nezrini yerine getir. Allah'ın emrine binaen oğlunu kurban et!" buyurulunca, anladı ki emir o gün yerine getirilecekti. İşte bu güne(Zilhicce ayının 10. günü) de "Nahr Günü" yani Kurban Bayramı günü denildi.

İbrahim (Aleyhisselam) sabah olunca hanımına:"Ben Rabbime ibadet için evden çıkacağım.Yanımda oğlumu da götürmek istiyorum.Onu güzelce yıka,kokular sür,en güzel elbiselerini giydir." dedi.

Böylece baba-oğul evden çıkıp yürümeye başladılar. Biraz sonra yeryüzü, insanlık tarihinde eşi ve benzeri görülmemiş müthiş bir olaya şahit olacaktı. Mevla Teala bu imtihan tablosunu bizlere şöyle beyan ediyor:"Vakta ki çocuk babasıyla beraber yürüyüp, gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyamda seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün ne dersin? dedi. O da cevaben:"Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap.İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.' dedi."(Saffat 102)

Şimdi gelin beraberce İbrahim (Aleyhisselam)'ın bu imtihanını tahlil etmeye çalışalım.Neredeyse bir asra yakın çocuğu olmayan yaşlı bir zata Allah(Celle celaluhu) bir erkek evlat nasip ediyor.Uzun zaman bu çocuğun hayalini kurmuş,ümitle beklemiş ve sonunda ona kavuşmuş. Ama gün geliyor Mevla Teala evladını kurban etmesini emrediyor.Ve İbrahim (Aleyhisselam) hiç itiraz etmeden bu emri kabul ediyor ve ;"neden,niçin?" demeden teslim oluyor. Bu çok zor bir imtihan çünkü birde boğazlamak işini bizzat kendi eliyle yapması gerekiyor. 

İşte az sonra cihan tarihinin eşsiz ve benzersiz imtihan tablosu gözler önüne serilecek. Hakkın emrine boyun eğip itaat etmenin büyüklüğü, imanın azameti ve O'nun (Celle celaluhu) emrini gönül rızasıyla karşılamanın ehemmiyeti,insanoğlunun alıştığının dışında zuhur edecek...

"Böylece ikisi de Allah'a teslimiyet gösterip,babası oğlunu alnı üzerine yatırınca."(Saffat 103)

İşte İman!..  İşte Teslimiyet!..  İşte Halilullah makamı!..

Ve İbrahim (Aleyhisselam) keskin bıçağı oğlunun boğazına sürttü. Fakat bıçak kesmedi. Tekrar denedi, fakat yine olmadı.Bu sefer bıçağı yandaki büyük kayaya sürtünce, bıçak o kayayı ikiye böldü.O kocaman sert kayayı kolayca kesen bıçak, Hikmet-i İlahi yumuşacık bir teni kesmedi. Bunun üzerine İbrahim (Aleyhisselam) bıçağa sitem etti:
"Ey bıçak! Beni Rabbime asi mi edeceksin,niçin kesmiyorsun?"
Bıçak dile geldi:
"Halil diyor kes, Celil diyor kesme! Elbette Celil olan Allah'ı dinliyorum.."

Bıçak;keser. Ama Allah cc "kesme" derse kesmez.İsmail (Aleyhisselam) ı kesmediği gibi..

Ateş;yakar. Ama Allah cc "yakma" derse yakmaz. Nemrudun ateşinin İbrahim (Aleyhisselam)'ı yakmadığı gibi.

Bu iki büyük insan imtihanlarını başarıyla vermişler ve Allah'a (Celle celaluhu) olan teslimiyetlerini ispatlamışlardı.Peki geriye ne kaldı? Bedenin elemlenmesinden ve cismin boğazlanıp kanın akıtılmasından başka bir şey kalmadı. Bunu da bir hayvanın boğazlanışı telafi edeceğinden, İsmail  (Aleyhisselam) a bedel, fidye olarak büyük bir koç gönderildi.

İşte o esnada Cebrail (Aleyhisselam) elinde büyük bir koçla göründü.Gökten inerken yüksek sesle: "Allahü Ekber!Allahü Ekber!" diyerek tekbir getirdi.

İbrahim (Aleyhisselam) gelen sese doğru başını kaldırıp bu manzarayı görünce, O'da:"La ilahe illallahü vellahü ekber!" diye mukabelede bulundu.

İsmail (Aleyhisselam)ise, bu tekbir ve tehlilleri duyunca, imtihanı kazandıklarını ve Mevla Teala'nın canını bağışladığını anladı. Bunun üzerine O da: "Allahü Ekber velillahil hamd!" diyerek hamd-u senada bulundu.

İşte tekbir budur. Bu sebeple Kurban Bayramı günlerinde ,her farz namazının arkasından 23 vakit "Tekbir" getirilir.

Müslümanlar her kurban bayramında Allah(Celle celaluhu) için kurbanlarını kesmek suretiyle, İbrahim ve İsmail  (aleyhimüsselâm)ın Allah'a (Celle celaluhu) olan teslimiyetini ve başarıyla verdikleri imtihanın sevincini yaşamaktadırlar.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

***Bu bilgiler kurban için yeterli-Faruk Beşer


Kurban, Kuranıkerim’in işareti, hadisi şeriflerin beyanı ile müminlerden istenen bir ibadettir. Hicret’in ikinci yılında meşru kılınmıştır. Ebu Hanife kurbanı vacip diğerleri sünnet olarak görürler. Ebu Hanife’nin delilleri daha güçlüdür.

Kurbanın gayesi et değildir. Herkesin en sevdiği İsmail’ini Allah adına feda edebileceğini, böylece en çok Allah’ı sevdiğini fiilen gösterebilmesidir, takvadır, Allah’a yaklaşma niyetidir, şükürdür, İbrahim’le (sa) başlayan bir sünnetin ihyasıdır.

Hanefilere göre kurban temel ihtiyaçlarından fazla zekât nisabı değerinde her hangi bir malı olan her fert için vaciptir. Bu malın zekâtta olduğu gibi artma özelliği olması, ya da üzerinden yıl geçmiş olması gerekmez. Hanefiler dışındaki mezheplere göre bir eve bir kurban yeter.

Şeri ölçülerle yolcu sayılan bir insana kurban kesmek vacip değildir. Ancak keserse, ya da vekil tayin ettiği kişiye kestirirse güzel bir iş yapmış olur. Sevabı da daha eksik olmaz.

Kurban kesmesi gereken birisi kurban yerine sadaka verse kurban kesmiş olmaz. Bunların her biri farklı ibadetlerdir. Öyle olsaydı oruç yerine de sadaka vermek caiz olurdu. Güzel olan, herkesin kurbanını kendisinin kesmesidir, ama vekâletle kestirilmesi ve hayır kurumlarına bağışlanması da caizdir.

Büyükbaş hayvanlar, ne kadar az et veriyor olursa olsun, ona yedi kişi ortak olunabilir. Bu sebeple, ‘bu kurban beş kişiliktir, altı kişiliktir’ gibi ifadeler yanlıştır ve hesabın ete göre yapıldığını gösterir. Büyükbaş hayvanı bir kişi de, yedi kişi de kesebilir.

Kurban, bayramın birinci günü bayram namazı kılındıktan sonra, dördüncü günü akşamına kadar, geceler dâhil, kesilebilir. En evlası hemen bayram namazından sonra kesilmesidir...


...Kurban kesilecek küçükbaş hayvanların bir yaşında, sığırların iki yaşında olması gerekir. Altı ayı geçmiş bir küçükbaş sürüde annesi kadar gözüküyorsa ondan da kurban olur. Cumhur sığır cinsi için bunu caiz görmez, ancak zayıf bir görüşe göre bu vasıfla bir yaşını geçmiş olan büyük baş da kurban edilebilir.

Kurban kesilirken ihsan ile kesmek çok önemlidir. İhsan güzel bir işi Allah için en güzel şekliyle yapmaktır...

Kurbanı boğazlayanın boğazlarken, Besmele'den sonra ‘innî veccehtü’ ayeti ile başlayan duayı okuması sünnettir. Hayvanın boğazından en az üç kanalı kestikten sonra çabuk ölsün diye bıçağın ucuyla omuriliğini (can damarını) kesmek mekruhtur...


..Borçla taksitle kurban kesmekte bir sakınca yoktur. İnsanın başka mülkü olabilir ama o anda elinde para bulunmayabilir. Geciktirip faize düşmedikten sonra kredi kartıyla kurban almakta da bir sakınca yoktur. Yani meşru bir yolla kurbanlığın kendi mülküne geçmiş olması yeterlidir.

Ölüler için kurban kesilebilir. Resulüllah Efendimiz ümmeti için de kurban kesmişti. Resulüllah için de kesilebilir, onun için kurban kestiğini söyleyenler onun etini oturup kendileri yememelidirler, onun ümmetinin fakirlerine dağıtmalıdırlar. Şafiilere göre ise sadece ölen kimse bunu vasiyet etmişse caizdir, değilse caiz değildir.

Kurban Bayramı günlerinde adak kurban da kesilebilir. Ebu Hanife’ye göre, büyükbaş bir kurbana çok hoş olmasa da akika, adak, şükür kurbanı gibi başka bir ibadet kurbanla da ortak olunabilir. Ancak et almak maksadıyla ortak olunamaz. Çünkü ibadetler bölünemez. Şafiilere göre ise et amacıyla da ortak olunabilir.

Kurban etinden, müslim-gayrimüslim, akraba, zengin fakir herkes yiyebilir, ne kadar çok dağıtılırsa o kadar çok sevap alınır.

Kadın da becerebiliyorsa kurban boğazlayabilir. Önemli olan en ehil olanın boğazlamasıdır.

Hanefilere göre kurban kesecek kimse için Zilhicce’nin ilk on gününde tıraş olma ve tırnak kesme diye bir yasak yoktur.

Hacda olmayanlar için arefe günü oruç tutmak önemli bir sünnettir, hacılar için mekruhtur. Hacda olmayanın bayram gecesi eşiyle birlikte olmasında bir sakınca yoktur...

http://www.yenisafak.com/yazarlar/farukbeser/bu-bilgiler-kurban-icin-yeterli-2039812

Babamız Hz. İbrahim’in Sünneti Kurban ve Bunun Ahlâkı

Dersten Cümleler

• Zilhicce ayının iki önemli sözü: Hac ve Kurban
• “Biz Resulullah (sas) hayatta iken, kadınlar hakkında soru sormaktan ve konuşmakta korkardık.
• Sahabe neslinde çok büyük bir korku, merak ve heyecan vardı.
• Ümmü Eymen validemizin hatırası…
• Hicretin 2. yılına yürüyoruz, 2. yıl; Bedrin hemen öncesi, aylardan Şaban, Ramazan’a 15 gün var…
• “Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, kurban ve ramazan bayramları ile değiştirmiştir.”
• “Bizim bayramımız namazla başlar…”
• “Her kim Şevval ayında altın gün oruç tutarsa, o senenin tamamını oruç tutmuş gibidir.”
• Zilkade ayı… Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin düğün hazırlıkları…
• “Allah indinde Zilhicce’nin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi, tahmidi, tehlili ve tekbiri çok söyleyin!”
• “Günlerden hiçbiri yoktur ki onlarda yapılan bir iş Zilhicce’nin ilk on gününde yapılan işten daha faziletli ve yüce, Allah katında da daha sevimli olsun?”
• Hz. Hafsa annemiz diyor ki: “Resulullah’ (sas) tanıdığım günden itibaren dört şeyi terk etmediğine şahit oldum. Aşure günün orucu, Zilhicce’nin on günü orucu, her aydan üç gün oruc ve sabah namazının iki rekât sünneti.”
• “Bu on günün hayır ve bereketinden mahrum kalana yazıklar olsun.”
• Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin düğünü oluyor…
• Osman b. Maz’ûn’u, Baki Kabristanlığı’nda Darü’l-Beka’ya yolcu ediliyor.
• Zilhicce’nin 9. günü: Arefe Günü…
• “Arefe günü tutulan oruç, geçmiş bir senenin ve gelecek senenin günahlarına keffaret olur.”
• “Bugün ilk işimiz, bayram namazı kılmak, sonra dönüp kurban kesmektir. Kim böyle yaparsa sünnetimize uymuş olur.”
• “Âdemoğlu kurban günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir amel işlemez. Kestiği o kurban, kıyamet günü boynuzları, kıllarıyla ve tırnaklarıyla sevap olarak sahibine getirilir. Kurban, henüz kanı yere düşmeden Allah tarafından kabul edilir. Bu sebeple kurban kesme konusunda gönlünüz hoş olsun, yani bu iş size zor gelmesin.”
• “Kim namazdan önce kestiyse o kurban değildir, gitsin bir daha kurban kessin.”
• Bera b. Azib’in dayısı olan Ebû Bürde b. Niyar’ın hatırası…
• En güzele kurban edilecek olan en güzel olacak…
• “Hayvanlara eziyet etmeyin, bıçaklarınızı iyice keskinleştirin ve onları hayvanlara göstermeyin, kesim işlemini hızlıca yapın ve onlara acı çektirmeyin!”
• “De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim.”
• “Allah’ım bu kurban sendendir ve Muhammed ile ümmeti tarafından senin rızan için sana sunulmuştur.”
• Serlevhamız: “Babamız İbrahim’in Sünneti ve Bunun Ahlakı”
• “Bu babanız İbrahim’in sünnetidir. Sünnetü ebiküm İbrahim!”
• “Her kıla karşılık bir sevap?”
• “Size kurban etlerini üç günden fazla yanınızda tutmamanızı emretmiştim, üç günden fazla tutulmasını yasaklamıştım. Fakat Allah şimdi size bolluk verdi ve sizleri hayırlara kavuşturdu. Dolayısı ile o etlerden artık istediğiniz kadar yiyebilir, sadaka olarak verebilir ve kendiniz için ileride yemek adına ayırabilir, saklayabilirsiniz.”
• Hanımları infaka teşvik etmesi ve onların tavırları…
• “Her ümmete kurban kesmeyi gerekli kıldık!” (Hac Sûresi, 34)
• “Ben iki kurbanlık babanın oğluyum!”
• Hz. İsmail’in kurban edilişi…
• Hz. Abdullah’ın kurban edilişi…
• Sorular…
• Çocuklar Kurban Kesimini İzlemeli mi? Kurban kesimine götürülmeli mi?
• Kurban kesmek yerine sadaka vermekle bu ibadet yerine getirilmiş olur mu?
• Daha ucuza alındığı için, başka ülkelerde kurban kestirmek doğru mudur, böyle bir kurban geçerli olur mu?


Muhammed Emin Yıldırım

Tamamını videodan izlemenizi tavsiye ederim:

Vekalet Yoluyla Kurban Kesimi

Din İşleri Yüksek Kurulu Mütaalaları
Mutalaa Yılı: 2009 - Mutalaa No: 106
Konusu: Vekalet Yoluyla Kurban Kesimi
   
Din İşleri Yüksek Kurulu, 28/10/2009 tarihinde Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hamza AKTAN’ın başkanlığında toplandı. 
Din Hizmetleri Dairesince ilgi yazı ekinde görüş bildirilmek üzere Kurulumuza gönderilen “Vekalet Yoluyla Kurban Kesimi” konusu görüşüldü. 
Bilindiği üzere ibadetler, bedeni, mali ve hem bedeni, hem mali olmak üzere üç kısma ayrılmaktadır. Namaz ve oruç gibi bedeni ibadetler, ancak mükellef tarafından yerine getirilebilir; vekalet yoluyla başkasına yaptırılamaz. 
Hac ve umre gibi hem bedeni hem mali ibadetlerde de asl olan, bunların bizzat mükellef tarafından yapılmasıdır. Ancak yükümlünün bu tür ibadetleri ifa etmekten aciz kalması durumunda, söz konusu ibadetleri vekâlet yoluyla yaptırması caizdir.  
Mali ibadetler ise, yükümlünün bizzat kendisinin yapmaktan aciz olup olmamasına bakılmaksızın vekalet yoluyla da yerine getirilebilir. 
Buna göre, mali bir ibadet olan ve sırf Allah rızası için yerine getirilmesi gereken kurbanı, kişinin bizzat kendisi kesebileceği gibi vekâlet yoluyla kestirmesi de mümkündür. 
Yapılan müzakereler sonucunda vekâletin dinen geçerli olabilmesi için; 
1. Vekilin, kurbanı müvekkil adına kesmesi veya kestirmesi gerektiği,
2. Vekaletin, bizzat ya da çeşitli iletişim araçlarıyla verilebileceği,
3. Vekilin, kâr amacı gütmemek kaydıyla, müvekkil adına kesilmek üzere kurbanlık satın alabileceği,
4. Kurban kesmek yerine bedelinin muhtaç kişilere ya da ilgili kurumlara verilmesi ile kurban ibadetinin yerine getirilmiş olmayacağı,
5. İbadet olması cihetiyle kesilen kurbanın amacına uygun olarak değerlendirilmesi gerektiği,
6. Kurbanda asıl olanın, kişinin bu ibadeti Allah rızası için yerine getirmesi olduğu, bu bakımdan vekaletle de olsa, kurban kesme uygulamasının amacından uzaklaştırılarak “yardım kampanyası” şekline dönüştürülmesinin uygun olmayacağı,
7. Kesilen hayvanın eti, derisi ve diğer herhangi bir cüzünün kesim ücreti olarak verilemeyeceği; ancak bakım, kesim, taşıma ve muhafaza masrafları gibi giderlerin müvekkilin parasından karşılanabileceği mütalaa olunmuştur. 

Dişi Hayvanların Kurban Olarak Kesilmesi

Din İşleri Yüksek Kurulu Mütaalaları
Mutalaa Yılı: 2017 - Mutalaa No: 39
Konusu: Dişi Hayvanların Kurban Olarak Kesilmesi
   
Din İşleri Yüksek Kurulu, 22/11/2017 tarihinde Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Zeki SAYAR’ın Başkanlığında toplandı. İbadetler Komisyonu tarafından hazırlanan “Dişi Hayvanların Kurban Olarak Kesilmesi” adlı metin görüşüldü. 
Malî ve sosyal nitelikleri bir arada bulunduran kurban ibadeti, Yüce Allah’a karşı olan teslimiyeti ve kulluğu ifade etmektedir. Toplumda birlik, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu diri tutan bu ibadetin çerçevesi, Kur’an-ı Kerim’in yanı sıra Hz. Peygamber’in (s.a.s.) söz ve uygulamalarıyla belirlenmiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kurban ibadeti hususunda doğrudan veya dolaylı olarak açıklama mahiyetinde birçok söz ve uygulaması olmuştur. Bu söz ve uygulamalara bakıldığında deve, sığır gibi büyükbaş hayvanlarla, koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanların belirli şartları taşımaları durumunda, erkek olsun dişi olsun kurban olarak kesildikleri görülmektedir. Ancak İslam âlimleri bu söz ve uygulamalar ışığında kurbanlık hayvanın kesiminde dişi ve erkek cinslerinden hangisinin daha faziletli olduğu hususunda farklı görüşler ortaya koymuşlardır. 
Mâlikî ve Şafiî mezhebi âlimleri kurbanlık hayvanlarda genel olarak erkek cinsini dişi cinsine göre faziletli görmektedirler. Hanefî mezhebi âlimleri ise koyunda erkek; keçi, deve ve sığırda ise dişi cinslerinin daha faziletli olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak her iki görüş sahiplerinin gerekçelerine bakıldığında bunda, yaşadıkları zamanın şartları/ihtiyaçları, hayvanın etinin fazlalığı, lezzeti ve kalitesi ile ilgili değerlendirmelerin ve bölgesel alışkanlıkların etkili olduğu görülmektedir. Nitekim kurbanlıklarda dişi hayvanların kesilmesinin daha faziletli olduğunu ifade eden görüş sahipleri, etinin daha fazla ve kaliteli olacağı gerekçesiyle gerek koyun cinsinden gerekse keçi cinsinden olsun burulmuş olan erkek hayvanın dişisinden daha faziletli olacağını dile getirmişlerdir. Yine kurbanlık hayvanlarda genel olarak erkek cinsinin tercih edilmesini faziletli kabul eden görüş sahipleri, birtakım sebeplerle erkek hayvanın etinin kalitesi düştüğü takdirde, hiç doğum yapmamış dişi hayvanın kurban edilmesinin daha faziletli olacağını belirtmişlerdir (Bkz. Kâsânî, Bedâi, V, 80; Ramlî, Nihâye, VIII, 133; Desukî, Haşiyetü’d-Desukî, II,121; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, VI, 322; Vehbe Zuhayli, Mevsuatü’lFıkhi’l-İslami ve’l-Kadâya’l-Mu’âsıra, III, 613). 
Bütün bu görüşler delilleriyle birlikte değerlendirildiğinde bu meseleye genellikle içinde bulunulan şartlar, örf ve alışkanlıklar, etin çokluğu, lezzeti ve kalitesi bağlamında yaklaşıldığı, dolayısıyla konunun ictihadî bir mesele olduğu ortaya çıkmaktadır. Söz konusu bu görüşler, kurban ibadetinin özüyle ve onun değişmez esaslarıyla ilgili olmayıp, toplum menfaatini gözetme ve Yüce Allah’a en iyi hayvanı kurban etme hassasiyetinin bir sonucu olarak sâdır olmuştur. 
Günümüzde de benzer bir bakış açısıyla farklı görüşlerin ortaya konulması ve farklı tedbirlerin alınması tabiidir. Nitekim benzer tedbirlerin Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde de alındığı görülmektedir. İbn Abbas’ın naklettiğine göre bir dönem develerin azalması üzerine Hz. Peygamber sahabilere sığır kesmelerini emretmişti. (İbn Mâce, “Edâhî” 5.) Hz. Peygamber’in 
(s.a.s.) bu uygulaması, kurbanlık seçiminde, sosyo-ekonomik şartların, kurbanlık hayvanların sayısal ya da niteliksel olarak o andaki özel durumlarının dikkate alınması gerektiğini ve hayvancılık politikası açısından bazı tedbirlerin alınabileceğini göstermesi açısından önem arz etmektedir. 
Sonuç olarak, kurbanlık hayvanın erkek veya dişi olması, kurbanın geçerlilik şartları arasında yer almamaktadır. Hangisinin kesiminin daha faziletli olduğu hususu ise içinde bulunulan şartlar/ihtiyaçlar, etin çokluğu, lezzeti ve kalitesi bağlamındaki yerleşik örf çerçevesinde tartışılmıştır. Dolayısıyla günümüzde de toplumun menfaati dikkate alınarak hayvan neslinin korunması, dişi hayvanların kurban edilmesinden kaynaklanan maddi kaybın önlenmesi gibi maslahatlar da gözetilerek dişi hayvanların kurban edilmesinin kısıtlanmasında dini bir sakınca bulunmamaktadır. Bu itibarla dişi hayvanların kurban edilmesinin hayvan üretimine zarar vermesi halinde, kurban kesiminde erkek hayvanların tercih edilmesi dinen de uygun olur. 

Kurban ile ilgili fetvalar (Diyanet)


***Kimler kurban kesmekle yükümlüdür?
Kurban kesmek, akıl sağlığı yerinde, büluğa ermiş (ergen olmuş), dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve mukim olan her müslümanın yerine getireceği malî bir ibadettir (Merğînânî, el-Hidâye, VII, 148). Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 80.18 gr altın veya değerinde para ya da eşyaya sahip olan kimselerin kurban kesmesi gerekir (Mevsılî, el-İhtiyâr, IV, 252-256; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 452-453). Ayrıca kurban mükellefiyeti için aranan nisabın üzerinden, zekâtın aksine bir yıl geçmesi şart değildir.

***Kurban kesim vakti ne zaman başlar ve biter?
Kurban kesim vakti, bayram namazı kılınan yerlerde bayram namazı kılındıktan sonra; bayram namazı kılınmayan yerlerde ise, fecirden (sabah namazı vakti girdikten) sonra başlar. Hanefîlere göre bayramın 3. günü akşamına kadar devam eder (Merğînânî, el-Hidâye, VII, 154). Bu süre içinde gece ve gündüz kurban kesilebilir. Ancak kurbanların gündüz kesilmesi daha uygundur. Şâfiîlere göre ise 4. günü gün batımına kadar kesilebilir (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, IV, 383; İbn Rüşd, Bidâye, I, 436).

***Kurban keserken Allah’ın isminin anılmasının, besmele çekilmesinin hükmü nedir? Kesim sırasında hangi dualar okunabilir?
İster kurban niyetiyle olsun ister başka bir amaçla olsun hayvan kesilirken besmele çekilmesi gerekir. Hayvanın kesimi esnasında besmele kasten terk edilirse, o hayvanın eti Hanefîlere göre yenmez. Ancak kasıtsız ve unutularak besmele çekilmezse, bu hayvanın eti yenilir (Kâsânî, Bedâî‘, V, 46; İbn Nüceym, el-Bahr, VIII, 190-191). Şâfiîlere göre besmele kasten çekilmese bile kesilen hayvanın eti yenir (Mâverdî, el-Hâvî, XV, 95; Şîrâzî, el-Mühezzeb, II, 885).
Kurban kesilirken üç defa “Bismillahi Allahü ekber” denilir ve şu âyetler okunabilir (Semerkandî, Tuhfe, III, 66):
قُلْ اِنَّ صَلَاتي وَنُسُكي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمينَ لَا شَريكَ لَهُ وَبِذٰلِكَ اُمِرْتُ وَاَنَا اَوَّلُ الْمُسْلِمينَ
“De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetim/kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emredildi ve ben müslümanların ilkiyim.” (En’âm, 6/162-163)
اِنّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَنيفًا وَمَٓا اَنَا مِنَ الْمُشْرِكينَ
“Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (En’âm, 6/79)


****Kurban kestikten sonra namaz kılmak gerekir mi?
Esas olarak kurban namazı diye bir namaz yoktur. Bu namazın dinî bir gereklilik olduğu inancı veya kanaati yanlıştır. Ancak kişi nafile namaz kılınması mekruh olmayan bir vakitte, sebepli veya sebepsiz dilediği kadar nafile namaz kılabilir. Kurban kesen kişi de böyle bir ibadeti yapma imkânına kavuştuğu için Allah’ın verdiği nimete şükür olarak iki rekât nafile namaz kılabilir.

*** Kurban etinin bir kısmı veya derisi kesim ücreti olarak verilebilir mi?
Hayvanın kesim ameliyesi ibadet değildir. Bu yüzden kurban kesen kasabın ücret alması caizdir. Ancak kesim işini yapan kişiye ücret olarak kurbanın derisi veya etinin bir kısmı verilemez. Çünkü verildiği takdirde, kurban ibadetini yerine getirmek için gerekli maddi külfetin bir kısmı bizzat ibadetin kendisi üzerinden karşılanmış olur. Hz. Ali’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Resûlullah (s.a.s.), develer kesilirken başında durmamı, derilerini ve sırtlarındaki çullarını yoksullara paylaştırmamı emretti ve onlardan herhangi bir şeyi kasap ücreti olarak vermeyi bana yasakladı ve ‘kasap ücretini biz kendimiz veririz’ buyurdu.” (Buhârî, Hac, 120-121; Müslim, Hac, 348; Ebû Dâvûd, Menâsik, 21)

***Kurban eti, derisi, bağırsakları gibi kurban ürünlerinin satılması caiz midir?

Kurbanın eti, —kısmen veya tamamen— sahibi ve ev halkı tarafından tüketilebileceği gibi, ister zengin, ister yoksul olsun başka kimselere de hediye ve sadaka olarak verilebilir (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 10).
Ancak kurbanın et, sakatat, deri, yün ve süt gibi unsurlarının satılması caiz değildir (İbn Nüceym, el-Bahr, VIII, 203). Zira Hz. Peygamber (s.a.s.), “Kim kurbanın derisini satarsa, kurban kesmemiş gibidir.” (Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IX, 496) buyurmuştur. Bu sebeple kurbanın derisi ya da etinin satılması hâlinde alınan bedelin sadaka olarak verilmesi gerekir (Merğînânî, el-Hidâye, VII, 165).
Kurbanın derisi, bir yoksula veya hayır kurumuna bağışlanabileceği gibi, evde namazlık, kalbur ve benzeri ev eşyası yapılarak kullanılmasında da bir sakınca yoktur (Kâsânî, Bedâi‘ V, 81; Merğînânî, el-Hidâye, VII, 164).

***Kurban kesmek yerine sadaka vermekle bu ibadet yerine getirilmiş olur mu?
İbadetlerin şekil, şart ve rükünleri olduğu gibi hikmetleri, amaçları ve teşri gerekçeleri de vardır. İbadetlerdeki bu özelliklerin birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Diğer taraftan ibadetler ancak emredildikleri şekliyle yerine getirilir. (Kâsânî, Bedâi‘, V, 40). Her ibadetin bir yapılış şekli vardır. Kurban ibadeti de ancak kurban olacak hayvanın usûlüne uygun olarak kesilmesiyle yerine getirilebilir (el-Fetâva’l-Hindiyye, V, 360). Bedelini infak etmek suretiyle, kurban ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Zira hayvanın kesilmesi bu ibadetinin rüknüdür.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) de, kurban meşru kılındıktan sonra her yıl bizzat kurban kesmek sureti ile bu ibadeti yerine getirmiştir (Buhârî, Hac, 117, 119; Müslim, Edâhî, 17).
Hz. Peygamber (s.a.s.), kurban bayramında, Allah katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğunu, kurbanın kesilir kesilmez Allah katında makbul olacağını ve kurban edilen hayvanın her bir parçasının kişinin hayır hanesine kaydedileceğini ifade etmiştir (Tirmizî, Edâhî, 1; İbn Mâce, Edâhî, 3).
Allah Teâla’nın rızasını kazanmak niyetiyle, karşılıksız olarak fakir ve muhtaçlara yardım etmek, iyilik ve ihsanda bulunmak da müslümanın önemli vazifelerinden biridir. Zaruret derecesinde ihtiyaç içerisinde bulunan kimseye yardım etmek dinimizde farz kabul edilmiştir. Ancak, bu iki ibadetin birbirinin alternatifi olarak sunulması doğru değildir. Bu sebeple kesme olmadan hayvanı, sadaka olarak bir kişiye vermek kurban yerine geçmez (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 454, 463). Aynı şekilde kurban bedelini de yoksullara ya da yardım kuruluşlarına vermek suretiyle, kurban ibadeti ifa edilmiş olmaz (Serahsî, el-Mebsût, XII, 13).

***Akika, adak, udhiyye ve nafile kurbanlar için aynı büyükbaş hayvana ortak olunabilir mi?
Ortak kesilen kurbanlarda, hissedarlardan her birinin kurbanlarını aynı maksat için kesmiş olmaları gerekmez. Ortakların her birinin ibadet niyetiyle katılmış olması kaydıyla bir kısmı udhiyye, diğer bir kısmı ise adak, akîka, nafile kurbanı olarak niyet edebilirler (Kâsânî, Bedâi‘ V, 71).

***Dişi ya da erkek hayvandan hangisinin kurban edilmesi daha faziletlidir?

Deve, sığır gibi büyükbaş hayvanlarla, koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanların belirli şartları taşımaları durumunda, erkek olsun dişi olsun kurban olarak kesilebilecekleri hususu Hz. Peygamberin (s.a.s.) hadis ve uygulamaları ile sabittir. Kurban edilecek hayvanın cinsiyeti, kurban ibadetinin fazileti açısından bir ölçü değildir. Ancak sığırın dişisinin kurban edilmesinin faziletli olduğu görüşünü ileri süren bazı fakihler olmuştur (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 466-467). Bu görüşü o fakihlerin yaşadıkları toplum ve dönemin şartlarına göre değerlendirmek daha isabetli olur. Tarıma dayalı bir toplumda erkek sığırın gücünden daha fazla yararlanılma imkânının bulunması göz önünde bulundurularak böyle bir görüş ortaya atılmış olabilir. Ancak bu görüşler, dinin değişmez bir esası gibi kabul edilmemelidir. Bunlar, toplum menfaati göz önünde bulundurularak ortaya konulmuş görüşlerdir. Günümüzde de aynı esastan hareketle dişi sığırların kurban edilmesinin hayvan üretimine zarar vermesi hâlinde, erkek sığırların tercih edilmesi uygun olur. Ayrıca kurbanlık hayvanın erkek veya dişi olması, kurbanın geçerlilik şartları arasında yer almamaktadır.

***Kurban bayramı günü kurban kesilmeden önce bir şey yememenin dinî dayanağı var mıdır?
Hz. Peygamberin (s.a.s.) Zilhicce’nin ilk dokuz gününü oruçla geçirdiği rivayet edildiği için (Ebû Dâvûd, Savm, 62) Zilhicce’nin ilk dokuz gününün, yani kurban bayramından önceki dokuz günün oruçlu geçirilmesi müstehaptır. Zilhicce ayının 10. günü kurban bayramının ilk günüdür. Kurban bayramında da oruç tutulmaz (Buhârî, Savm, 66-67; Ebû Dâvûd, Savm, 48). Ancak imsaktan itibaren bir şey yemeyip o günün ilk yemeğini kurban etinden yemek müstehaptır. Fakat bu, kendi evinde kurban kesebilen insanlar içindir. Zamanımızda çiftliklerde kurban kestiren bazı müslümanlara, akşama kadar sıra ancak gelmekte, hatta ertesi güne kalmaktadır. Bu durumda söz konusu insanların aç kalıp oruçlu imiş gibi durmaları uygun değildir.

***Kesilen kurbanın kanından alna sürülmesi dinimizde var mıdır?
Kesilen kurbanın kanının alna sürülmesinin dinle hiçbir ilgisi yoktur. Güvenilir kaynakların hiçbirinde böyle bir bilgi mevcut değildir. Halkımız arasında yaygın olan bu uygulamanın başka kültürlerden girdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla terk edilmesi gerekir.

Vekâlet Yoluyla Kurban Alımı ve Kesimi Organizasyonları

Din İşleri Yüksek Kurulu Kararları
Karar Yılı: 2018 - Karar No: 31
Konusu: Vekâlet Yoluyla Kurban Alımı ve Kesimi Organizasyonları
   
Kurban ibadetinde esas olan, kişinin kurbanını kendisinin kesmesidir. Bununla beraber malî bir ibadet olduğu için vekâlet yoluyla da kestirilebilir. Günümüzde vekâletle kurban kesimi genellikle iki şekilde uygulanmaktadır: 
Birincisi: Kurban kesmek isteyen kişinin ilgili kuruluşa kurbanlık alımı ve kesimi için umumi vekâlet vermesi, söz konusu kuruluşun da müvekkili adına taahhüt ettiği bu hayvanı alıp muayyen günlerde kesmesi şeklinde gerçekleşmektedir. 
İkincisi: İlgili kuruluşun, kurban kesmek isteyen kimselere belirli bir bedel karşılığında kurbanlık hayvanı ya da hisseleri satması ve kesim günü geldiğinde de müşteriden vekâlet alarak onun adına kesmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Bu uygulamada, önce satım akdi yapılmakta, daha sonra da kesim için vekâlet alınmaktadır. Elde edilen etler de, bazen kurbanı kestirene bazen de onun rızasıyla yoksullara ve hayır kurumlarına verilmektedir. Her iki durumda da aşağıdaki şartlara riayet edildiği takdirde yapılan bu uygulamalar dinen caizdir:
1.  Birinci uygulama esas alındığında kurban için ilgili organizasyona başvuran müşteriden, kurbanın alım-satım ve kesimi için umumi vekâlet alınması gerekir. İkinci uygulamada ise, belirsizliğin oluşmaması için satıma konu olan hayvan müşteriye gösterilmeli ya da cinsi ve yaşı gibi özelliklerinin yanında küpe numarası da belirtilmelidir. 
2.  Satıma konu edilen hayvan, kurbanlık hayvanda aranan şartları taşımalıdır. 
3.  Kurbanlık hayvana ortak olanların tamamının niyeti, ibadet olmalıdır. 
4.  Baştan umumi vekâlet alınmadığı uygulamada, hisse satıldıktan sonra veya satım akdi esnasında ilgili kuruluşun, müşterisinden hayvanı kurban etme vekâleti alması gerekir. Vekâlet, sözlü veya yazılı olarak verilebileceği gibi telefon, internet, faks ve benzeri iletişim araçları ile de verilebilir. 5.  Hayvanı kesen kişi, kurban niyetiyle ve müvekkili adına kesmelidir. 
6.  Kurbanlıklar, mutlaka kurban kesim günleri içerisinde kesilmelidir. 
7.  Hayvan kesim ücretleri; kesilen kurbanlık hayvanların etleri, derileri veya sakatatından karşılanmamalıdır. 
8.  Her bir hissedar, kurban edilecek bir büyükbaş hayvanın en az yedide bir hissesine kaydedilerek belirlenmelidir. Kurban kesen kuruluşların hissedarlarını belirlemeden hayvanları topluca kesmeleri caiz değildir. Bundan dolayı her hayvanın hissedarları belirlendikten sonra kasaba vekâlet verilmelidir. Her bir hissedarın isminin kesim sırasında tek tek zikredilmesi zorunlu olmasa da şüpheden uzak olması açısından tavsiye edilmektedir. 
9.  Kurban edilecek hayvanın henüz kesimi yapılmadan önce hissedarların belirlenmesi gerekir. Buna göre önceden belirlenen hissedarlar adına kesilen bir hayvana kesimden sonra başkası ortak olamaz. Mesela altı kişi adına kesilen bir büyükbaş hayvana, kesimden sonra yedinci kişi dâhil edilemez. 
10. Büyükbaş hayvan kesildikten sonra vekâlet veren yedi kişi için etleri eşit hisselere ayrılarak hazırlanmalı, isteğe göre sakatatı da eklenmeli ve vekâlet veren kişiye/kişilere teslim edilmelidir. Küçükbaş hayvan da bir kişi için kesilmeli ve sahibine teslim edilmelidir. 
11. Hisseleri belirlendikten sonra kesilen kurbanlıklardan elde edilen etlerin karıştırılmaması ve her hissedara kendisi adına kesilen hayvanın etlerinden verilmesi gerekir. Çünkü bu hisseler, vekâlet verenlerin mülkiyetinde olduğundan yapılacak her türlü tasarruf onların izni ve onayına bağlıdır. 
12. İlgili kuruluşlar, vekâletlerini aldıkları kişiler adına kesecekleri kurbanlıkların etlerinin tamamını hissedarlara ya da sahibinin rızasıyla ihtiyaç sahiplerine ulaştırmalıdır. Bunların bir kısmını et olarak satmamalı veya belirlenen kilogram üzerindeki et miktarlarını bir araya getirerek yeni bir hisse oluşturmamalıdır. 
13. Hayvanın deri ve sakatatı hisse sahibine/sahiplerine ait olduğundan, bunların ya kendisine ya da kendisinin izniyle dinen bağışlanması caiz olan şahıs veya hayır kurumlarına ulaştırılması gerekir. 
14. Kurban ibadetinin, et satın alımını andırmaması için belli kiloda et miktarının kurban sahiplerine verilmesi taahhüt edilmemeli, bunun yerine tahmini bir kilo aralığı belirlenerek çıkan et ne ise o teslim edilmelidir. 

GEREKÇE:
Günümüzde şehirleşmenin de etkisiyle sosyal bir dönüşüm yaşanmış ve toplumsal yapıda değişim meydana gelmiştir. Gerek iktisadi alanda, gerekse sosyal hayatta etkili olan bu değişim, beraberinde birçok yeni sorun da getirmiştir. Hiç şüphesiz bu sorunların dinî hayata da farklı yansımaları olmuştur. Bu meyanda kurban ibadetinin edâsıyla ilgili farklı yönelişler ve birçok yeni uygulama gündeme gelmiştir. 
Bilindiği üzere geçmişte kurban kesmek isteyenler bayram günü evinin önünde veya mahalle sakinlerinin belirlediği bir alanda aile ve komşularıyla birlikte kurban kesmekteydiler. Bu şekilde kurban ibadetinin şiar olma özelliği de tam anlamıyla açığa çıkmaktaydı. Nitekim Hz. Peygamber de (s.a.s.) bizzat kurban kesmiş ve kendisi kesemeyecek olanların da kesim sırasında buna şahitlik etmelerini istemiştir. (Taberânî, el- Mu’cemü’l-Evsat, III, 69; Hâkim, Müstedrek, IV, 247; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, IX, 476; ) 
Günümüzde kurban ibadeti için bu yöntemin uygulama alanı oldukça daralmıştır. Gittikçe büyüyen şehirlerde bu ibadetlerini yerine getirmek durumunda kalan insanlar birçok zorlukla karşılaşmışlardır. Gerek sağlığın korunması, gerekse temizliğe riayet ve çevre kirliliğinden korunmak gibi pek çok husus, kurban ibadetinin edâsıyla ilgili yasal düzenlemelerin yapılmasını zorunlu kılmış ve yukarıda zikredilen geleneksel işleyiş, yerini özellikle büyük şehirlerde farklı uygulamalara bırakmıştır. 
Bu bağlamda özellikle son yıllarda yeni bir uygulama da giderek yaygınlaşmaktadır. Bu uygulamada kurban kesmek isteyen kişi, market vb. bir kuruluşla anlaşarak kurbanını kestirmekte ve elde edilecek etin kendisine gönderilmesini talep etmektedir. Bu anlaşma çerçevesinde kurban alıcısı iletişim bilgilerini ve kesim vekâletini ilgili kuruluşa vermekte ve günü gelince de kesilen hayvandan elde edilen eti teslim almaktadır. Başta hayır kuruluşları olmak üzere bazı organizasyonlar ise, müvekkilinden aldığı umumi vekâlet ile yurt içi ve yurt dışında kurbanları alarak kesmekte ve etlerini ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktadır. 
Söz konusu uygulama, yukarıda sayılan şartlar doğrultusunda yapılması halinde dinen herhangi bir sakınca taşımamaktadır. Bu şartların bir kısmını açıklamak yerinde olacaktır: 
Birinci maddede, yapılan akdin sıhhati hususu değerlendirilmiştir. İlgili kuruluşlar, mülkiyetlerinde bulunan hayvanları satıyorlarsa yapılan iş bey’ (satım) akdi olur. Bey’ akdinin sahih olabilmesi için satıma konu olan malın bilinmesi gerekir. 
Bu değerlendirmeden hareketle ilgili kuruluşun kurban organizasyonu yaparken hissesini sattığı hayvanı müşteriye göstermesi ya da küpe numarası dâhil önemli vasıflarını zikrederek belirsizliğin oluşmasına engel olması gerekir. Şayet ilgili kuruluşlar mülkiyetlerinde bulunmayan bir hayvanı taahhüt ediyorlarsa bu durumda yapılan iş bir vekâlet akdi olmuş olur. Bu durumda kurban için işletmeye başvuran müşteriden, kurbanın alım-satım ve kesimi için umumi vekâlet alınması gerekir. Vekâlet, sözlü veya yazılı olarak verilebileceği gibi telefon, internet, faks ve benzeri iletişim araçları ile de verilebilir. Bu uygulama genellikle vakıf ve dernek aracılığıyla kurban organizasyonları yapan hayır kurumlarında görülmektedir. Bu kurumlar vekâlet aldıkları kişilerle sabit bir fiyat üzerinden anlaşma yapmaktadır. Bu durumda ilgili kuruluş, kurban organizasyonunda para artması 
durumunda bunun nasıl değerlendirileceği hususunda bilgi vermeli ve müvekkilinin onayını almalıdır. 
Üçüncü maddede, Kurbanlık hayvana ortak olanların tamamının niyetinin ibadet olması gerektiği vurgulanmaktadır. Çünkü Hanefî mezhebine göre kurban hisselerine ortak olanlardan biri et niyetiyle ortak olmuşsa, o hayvana ortak olan herkesin kurbanı geçersiz sayılır. (İbn Âbidîn, Reddu’l-Muhtâr, VI, 326, 327) Dolayısıyla böyle bir organizasyonu yapacak kişi ve kuruluşların bu durumun farkında olması ve hisse satarken müşterilerine bu hassasiyeti hatırlatmaları önem arz etmektedir. 
Yedinci maddede hayvan kesim ücretlerinin kesilen hayvandan karşılanamayacağı ifade edilmektedir. Nitekim Hz. Ali’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Peygamber (s.a.s.), develer kesilirken başında durmamı, derilerini ve sırtlarındaki çullarını yoksullara paylaştırmamı emretti ve onlardan herhangi bir şeyi kasap ücreti olarak vermeyi yasakladı ve ‘kasap ücretini biz kendimiz veririz’ buyurdu.” (Buhârî, “Hac”, 120; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 19) Buna göre kurban kesen kasabın ücret alması caiz olsa da bu ücretini kurbanın derisi veya etinin bir kısmından tahsil etmesi caiz değildir. 
Sekiz ve dokuzuncu maddelerde kurbanlık hayvanın hisselerinin kesimden önce belirlenmesi ve her hayvanın önceden belirlenen hissedarlar adına kesilmesi hususuna vurgu yapılmıştır. Çünkü kesimden sonra kurban ibadeti tamamlanmış olacağından, sonradan birinin bu hayvana ortak olması söz konusu olamaz. Bunun dışında büyükbaş hayvanlarda yediyi aşmamak kaydıyla kesim anına kadar da yeni hissedarların eklenmesi caiz olur. (el-Fetâvâ’l-Hindiyye, V, 305) Ancak kesim esnasında hayvanın kimler adına kesildiğinin belli olması, kesim işleminin bu niyetle yapılması ve bir büyükbaş hayvan kesilirken en fazla 7 kişiye niyet edilmesi gerekir. 
On ve on birinci maddelerde kurbanlık etlerin kesimden sonraki durumuna dikkat çekilmiştir. Buna göre kesimden sonra etlerde tasarruf hakkı kurban sahibinde olduğundan, onun rızası olmadan etlerin karıştırılması ve rastgele dağıtılması caiz olmamaktadır. 
On dördüncü maddede ise yapılan uygulamanın et alım satımını andırmaması için müşterilere belli kiloda et vermenin taahhüt edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. Çünkü bu şekilde yapılan bir uygulamada müşterinin, kurbanlık hayvanı almaktan çok et almaya odaklanması durumu ortaya çıkar ki, bu da kurban ibadetinin ruhuyla uyuşmamaktadır. 
Sonuç olarak, yukarıda sayılan şartlara uygun icra edilmesi kaydıyla vekâlet yoluyla kurban alımı, kesimi ve dağıtımı caizdir. 

SADAKATİN PEYGAMBERİ: HZ. İSMAİL


Her insanda zaruri olarak bulunması gereken bir özellik olan emanet, peygamberlerin ise başta gelen sıfatlardandır. Onlarda bulunan sıfatlardan biri de sıdktır ki esasında bu iki sıfat birbiriyle çok yakın ilişkilidir. Buna göre peygamberler, sözde ve fiilde güvenilir (sadık) kabul edilen ve kendilerine tebliğ görevi, yani dini yayma emaneti verilen sadık insanlar olarak tanımlanabilir.

Sıdk, peygamberlerin en önemli özelliklerindendir. Kur’an’da bu husus açıkça Hud suresinde ifade edilmektedir: “O hâlde sen maiyetindeki tövbe edenlerle beraber, emrolunduğun şekilde dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin. Çünkü O, ne yaparsanız hakkıyla görür.” (Hud, 11/112.)

Bu ayette Allah, sadece Hz. Peygamber’e (s.a.s.) değil, aynı zamanda bütün müminlere doğruluğu emretmektedir. İmanında sabit, amelinde devamlı, ahdine ve sözüne sadık olanlar gerçekten takdire şayan kişilerdir. Çünkü her hâl ve şartta doğru olmak ve bu şekilde sabit kalmak gerçekten zordur. Doğru olmak bazen hatta çoğu zaman risklidir. Zira doğru söyleyenler ve doğru davrananlar pek çok kez zor durumda kalmış, dünyevi imkânlarını ve makamlarını kaybetmekle karşı karşıya kalmışlardır. “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.” sözü herhâlde birçok acı tecrübenin bir neticesi olsa gerektir. Bu sebepledir ki doğruluk gerçekten cesaret, azim ve fedakârlık ister. Tarihte doğru söyleyenler, doğruya çağıranlar sıkıntı çekmişler, hayatlarını zor şartlar altında sürdürmüşlerdir. Bunun en bariz örneği şüphesiz Kur’an’da da zikri geçen peygamberlerin hayatlarıdır. Allah’ın bütün peygamberlerinde olduğu gibi sıdk hasletini bütün tavır ve davranışlarında en güzel şekilde gösteren peygamberlerden birisi de Hz. İsmail’dir.

Kur’an-ı Kerim’de on iki yerde adı geçen Hz. İsmail, güzel hasletleriyle zikredilmektedir. Öncelikli olarak Hz. İsmail, babası Hz. İbrahim’in yaşlılık döneminde ve bir duası neticesinde dünyaya gelmiştir: “İhtiyar hâlimde bana İsmail’i ve İshak’ı lütfeden Allah’a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.” (İbrahim, 14/39.)

“O:‘Rabbim! Bana salihlerden olacak bir evlat ver.’, dedi. İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.” (Saffat, 37/100-101.)

Hz. İsmail çok küçükken babası Hz. İbrahim tarafından Mekke’de Beytü’l-Haram’ın bulunduğu yere bırakılmıştır.

“Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem’inin (Kâbe’nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler.” (İbrahim, 14/37.)

Rivayete göre Hz. İbrahim’in hanımı Sare’nin Hacer isminde bir cariyesi vardı. Onu, kocası Hz. İbrahim’e verdi ve Hz. İbrahim’in ondan İsmail adında bir oğlu dünyaya geldi. Hz. İbrahim daha sonra onları alarak Mekke’ye götürdü. Kâbe yakınlarında bir yere iskân etti. Bu esnada Mekke susuz, çorak ve kayalık bir yerdi. Allah Teâlâ, Hz. İbrahim’in duasını kabul etti. Orada zemzem diye anılan su fışkırdı.

Mekke’nin ilk sakinleri olarak Güney Arabistan’dan gelen Amâlikalılar kabul edilir. Daha sonra yine güneyli Cürhüm kabilesi İbrahim peygamberin hanımı Hacer ve oğlu İsmail’in izniyle burayı yurt edinmiş, daha sonra Hz. İsmail adı geçen kabilenin reisi Mudad’ın kızı Seyyide ile evlenmek suretiyle onlarla akrabalık kurmuştur. Hz. İsmail, Cürhümlüler döneminde Kâbe ve hac işlerini yönetmiş, kendisinden sonra bu görevi on iki oğlundan biri olan Nâbit b. İsmail yerine getirmiştir. Nâbit’ten sonra Kâbe hizmeti Cürhümlü Mudad b. Amr ile Katura’nın lideri oldukları iki ayrı ailenin eline geçmiştir. Bunlardan Mudad, Mekke’nin yukarı, Katura ise aşağı kısmını yönetmişlerdir. Ancak zamanla aileler anlaşmazlığa düşünce aralarında çatışmalar meydana gelmiş, neticede Hz. İsmail’in soyu tarafından da desteklenen Mudadlılar Mekke’nin tek idarecisi olmuşlardır. Bu şekilde İsmailoğulları, Cürhümlülerin hâkim oldukları dönemlerde Mekke’de yaşamayı sürdürmüşler, burada İsmailîler, Adnanîler, Maaddîler veya Nizarîler adlarıyla anılmışlardır. Bu gelişmeden çok sonra Mekke’de peygamber olarak gönderilecek olan Hz. Muhammed’in (s.a.s.) ceddi olan Kureyş kabilesi de Hz. İsmail’in Cürhümlü kadınlarla evlenmesinden meydana gelen bu soydan neşet etmiştir. (Buhari, Ehadisü’l-Enbiya, 9.)

Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisiyle Hz. İsmail arasındaki soy bağını şu sözleriyle açıklamaktadır: “Allah, İbrahim’in çocuklarından İsmail’i, İsmail’in çocuklarından Benî Kinâne’yi, Benî Kinâne’den Kureyş’i, Kureyş’ten Benî Hâşim’i, Benî Hâşim’den de beni seçti.” (Müslim, Fezâil, 1; Tirmizi, Menâkıb, 1.)

Hz. İsmail belli bir yaşa geldiğinde babası Hz. İbrahim onu kurban etmek istedi. Bu hadise Hz. İbrahim için ahde vefa, oğlu Hz. İsmail için ise bir sadakat sınavı olmuştur: “Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: ‘Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin?’ dedi. O da cevaben: ‘Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun.’ dedi. Her ikisi de teslim olup onu alnı üzerine yatırınca biz ona: ‘Ey İbrahim!’ diye seslendik. ‘Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır. Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık. ‘İbrahim’e selam!’ dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.’” (Saffat, 37/102-105.)

Hz. İsmail gibi babası tarafından kurban edilme tecrübesi yaşayanlardan birisi de Hz. Peygamber’in (s.a.s.) babası Abdullah olmuştur. Rivayete göre Hz. Peygamber’in (s.a.s.) dedesi Abdülmuttalib b. Haşim görmüş olduğu bir rüyaya dayanarak Mekke’de kaybolan zemzem kuyusunu yeniden faaliyete geçirmeye karar verdi. Daha önceki dönemde şehri idare eden Cürhümlülerin Huzâalılara mağlup olmalarının ardından zemzem kuyusunu kapatmaları Mekke’yi susuz bırakmıştı. Onun zemzemi bulmak amacıyla kazıya başladığına şahit olan Kureyşliler bu kuyuda kendilerinin de haklarının olduğunu söyleyerek ona engel oldular. Zemzemi yeniden faaliyete geçirmesi esnasında Mekkelilerin engellemeleriyle karşı karşıya kalan Abdülmuttalib, onların kendisini koruyacak kimsesi olmadığı için böyle davrandıklarını düşünerek Allah’a on adet erkek çocuk nasip etmesi için dua etmiş, dileği gerçekleşirse çocuklarından birini şükür niyetiyle kurban edeceğini adamıştı. Gerçekten de onun Abbas, Hamza, Abdullah, Ebu Talib (Abdümenâf), Zübeyr, Hâris, Hacl, Mukavvim, Dırar ve Ebu Leheb (Abdüluzzâ) adlarında on oğlu; Safiyye, Ümmü Hakîm Beyzâ, Âtike, Umeyme, Ervâ ve Berre adlarında da altı kızı dünyaya geldi. Abdülmuttalib’in Allah’a verdiği sözü yerine getirme zamanı geldiğinde kurban edilecek çocuğun belirlenmesi için çekilen kura en küçük oğlu Abdullah’a isabet etti. Bir çocuğun kurban edilmesine Kureyşliler şiddetle karşı çıktılar. Zira onlar böyle bir davranışın topluma kötü örnek olacağından endişe duymuşlardı. Bunun için bir kâhine müracaat edilerek meselenin halledilebileceği tavsiyesinde bulundular. Abdülmuttalib bunun üzerine Hayber’de bulunan kadın bir kâhine gitti. Kâhin, develerle Abdullah arasında her seferinde on deve artırılmak suretiyle kura çekilmesini tavsiyesinde bulundu. Onun istediği şekilde kura çekildiğinde dokuz defa Abdullah’a isabet eden kura, onuncuda develerin adına çıkınca Abdullah kurban edilmekten kurtuldu, onun yerine yüz deve kurban edildi. (İbn Hişâm, es-Sîre, (thk. Mustafa es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyârîl-Abdülhâfız Şelebi), I-IV, Beyrut ts., I, 113, 160-164). Bu hadise sebebiyle Hz. Peygamber (s.a.s.) hem bu olayı hem de büyük dedesi Hz. İsmail’in kurban edilmesi hadisesini kastederek “Ben iki kurbanlığın çocuğuyum.” demiştir. (Hâkim, el-Müstedrek ‘Ale’s-Sahihayn, I-IV, Haydarabad, 1334-42, II, 604.)

İmtihanı geçen Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’e daha sonra Allah tarafından Beyt’in temellerinin atılması görevi verilmiştir: “Bir zamanlar İbrahim, İsmail’le beraber Beytullah’ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.” (Bakara, 2/127.) Kâbe’nin inşası esnasında Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail şöyle dua etmişlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira tövbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin. Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” (Bakara, 2/128.)

Hz. İsmail, Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın rahmetine kabul edilen iyilerden ve sabredenlerden biri olarak gösterilir: “İsmail’i, İdris’i ve Zülkifi de (yâd et). Hepsi de sabreden kimselerdendi. Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdendi.” (Enbiya, 21/85-86.)

Hz. İsmail Kur’an’ın şehadetiyle sözünde duran, halkına namaz kılmayı, zekât vermeyi emreden, Rabbinin hoşnutluğunu kazanmış bir resul ve nebidir: “(Resulüm!) Kitap’ta İsmail’i de an. Gerçekten o, sözüne sadıktı, resul ve nebi idi. Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.” (Meryem, 19/54-55.)

Hz. İsmail’de görülen sadakat ve vazife aşkı sadece peygamberler için değil, bütün insanlar için istenen bir haslettir. Kur’an’da “Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun!” emriyle kullarından doğru insanlarla birlikte olmaları, onları desteklemeleri istenmekte (Tevbe, 9/ 119.), “Rabbimiz Allah’tır deyip doğruluğa yönelenlere hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Ahkaf, 46/13.) buyrularak da doğruların yardımcısının Allah olduğu açıkça beyan edilmektedir.

Hz. Peygamber (s.a.s.) de ifadeleriyle doğruluğu ve doğru olanları övmüş, bunun tersi olarak yalanı ve yalancılığı da yermiştir: “Doğruluk iyiliğe götürür, iyilik cennete götürür. Kişi doğrulukta devam eder durursa nihayet Allah nazarında doğru olarak yazılır. Yalan kötülüğe iletir, kötülükse ateşe götürür. Kişi yalan söylemeye devam ederse nihayet Allah katında yalancı olarak yazılır.” (Buhari, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103.)

Bir sahabi Hz. Peygamber’e (s.a.s.) gelerek “Ey Allah’ın Elçisi. İslam hakkında bana bir söz söyle ki artık senden başka birisine sormama ihtiyaç kalmasın.” dediğinde peygamberimiz kendisine “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.” buyurmuştur. (Müslim, İman, 62.)

Prof. Dr. Adem Apak

https://yayin.diyanet.gov.tr/Category/GetArticles?id=4079&categoryId=142#

***KURBANLA İLGİLİ MESELELER


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim

Kurban kesmenin hükmü nedir?

Kurban bayramında ibadet niyetiyle kurban kesmek, Hanefi mezhebinde akıl-baliğ, hür, mukîm zengin olan her Müslüman için vacip olan bir ibadettir. Diğer mezhepler de ise, kurban ibadeti müekked sünnet olarak kuvvetli bir emirdir.
Hiçbir ibadet gösteriş için yapılamaz. Kurban ibadeti de yalnızca ALLAH Teâlâ’nın rızasını kazanmak ve şükür ifadesini sunabilmek için yerine getirilmelidir. “O veya bu kimse kesti, biz de keselim” anlayışı son derece tehlikelidir. Gösteriş olursa, ibadet değeri kalmaz. Şu ayet-i kerimeyi hep hatırlayalım:

“Onların ne etleri ne de kanları ALLAH’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır.”
( Hacc sûresi:37)

Bu nedenle şartları taşıyan, gücü yerinde bir Müslüman, kurban kesmezse, sevaptan, feyizden mahrum kalır ve vebal altına girer.


 Kurban vekaleti nasıl verilir?

Kurbanı başkasına kestirecek olanın, “Allah rızası için bayram kurbanımı kesmeye seni vekil ettim”demesi ve kalbiyle de niyet etmesi gerekir. Bir kimse kurbanı başkasına aldıracaksa, kurbanı alacak kimse de başkasına kestirecekse, kurbanın sahibi ikinci şahsa “Bayram kurbanımı almaya, aldırmaya, kesmeye ve kestirmeye seni umumi vekil ettim” der. Vekalet kısaca, “Kurban işimi halletmek için seni umumi vekil ettim” şeklinde de olabilir.


Her sene kurbanımı bir vakfa kesilmesi için veriyorum. Vekaleti kurban parasını verirken dille telaffuz etmem gerekir mi yoksa niyet olarak yeterli midir?

Vekâlet tek taraflı olmayıp karşılıklı olduğu yani icap ve kabule dayandığı için kişinin sadece vekâlete niyet etmesi yeterli değildir. Bunu karşı tarafa söylemesi, bu iradesini (sözlü-yazılı-direkt-aracıyla) karşı tarafa iletmesi ve karşı tarafça kabul olunması gerekir.

Kurban ibadetinin rükünleri ve sahih olmasının şartları nelerdir?
Kurban ibadetinin bir rüknü, temel esası vardır: İraka-ı dem. Yani kurbanlık hayvanı boğazlayıp kanını akıtmaktır. Bu esas yerine gelmedikçe, kurban vecibesi yerine getirilmiş olmaz. Bu nedenle kurban kesmeyip parasını sadaka vermek caiz olmaz.

Kurban ibadetinin sahih, geçerli olması için de, kurban edilecek hayvanın kusursuz olması, yani kurban edilmesine engel olacak kusurlarının olmaması ve kurbanın zamanında kesilmesi şartları vardır.

Kurban Bayramında gücü yettiği halde kurban kesmeyen ne yapmalıdır?
Bir kimse kendisine kurban vacip olan birisi ise ve kurban bayramı günlerinde kurbanını kesmemiş ise, onun değerini sadaka olarak vermesi gerekir.

Çünkü bayram günlerinde onun ibadeti; ekonomik durumu itibari ile idi. Bu günler geçtikten sonra bu anlam devam eder. Bayram günlerinin dışında mal ile ibadet, ancak sadaka vermekle olur.

Öte yandan kişi iki şekilde ibadet eder. Bunlar; kan akıtmak ve eti dağıtmak. Bunlardan birisine güç yetirememiş, diğerine ise güç yetirmiştir.

Peygamber veya sahabeler niyetine ortaklaşa nafile kurban kesilir mi?
Evet böyle bir niyetle ortaklaşa nafile kurban kesilebilir. Fakat nafile de olsa burada ortaklık şartlarına uyulması gerekir. Mesela büyükbaş hayvanda bir kişinin hissesi 1/7′den az olamaz, koyuna iki kişi ortak olamaz.


Vefat etmiş kimseler adına kurban kesilebilir mi? Kurban vekaleti nasıl verilir?
1. Ölü adına veya sevabı ölüye bağışlanmak üzere kurban kesilebilir. Bir kimse, sevabını ölmüş bulunan anne veya babasına yahut diğer yakınlarına bağışlamak üzere, çeşitli hayır kurumlarına, fakir ve muhtaç kişilere bağışta bulunabileceği gibi, kurban da kesebilir. Ölenin kendisi için kurban kesilmesine dair vasiyeti yoksa kesen kimse, bu kurban etini fakirlere yedirebileceği gibi, kendisi ve zenginler de yiyebilir. Vasiyet varsa, tamamen fakirlere yedirilmesi veya dağıtılması gerekir.

2. Kişi sevabını ölüye bağışlamak üzere her türlü ibadet yapabileceği gibi, kurban da kesebilir. Sevabı ölünün ruhuna bağışlanmak üzere kesilen kurban da bayram günlerinde veya başka günlerde kesilebilir.

Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) için kesilecek kurbanlar da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Sevabı Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın mübarek ruhuna bağışlanmak üzere kurban kesmek caizdir. İbni Ömer umre yapar ve sevabını Rasulullah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın ruhuna hediye ederdi.

Cüneydi Bağdadi ile aynı tabakada olan İbnu'l-Muveffak yetmiş hac yapmış ve sevabını Rasulullah 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın ruhlarına hediye etmiştir. İbnu Siraç ise on bin hatim ve bir o kadar da kurban kesip sevabını Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın mübarek ruhuna hediye etmiştir. (İbni Abidin 2/ 244)

Şu kadar var ki Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)adına kurban kesmek gayesi ile para toplamak da uygun bir davranış değildir. Bu niyetle kurban kesecek kişi tek başına kesmelidir.

3. Sevabını ölmüş bir akrabamızın veya sevdiğimiz bir zâtın ruhuna bağışlamak üzere keseceğimiz kurbanın, kurban bayramında keseceğimiz sair hayvanlardan farkı yoktur. Vasiyet edilmemişse ölü için kurban kesmek bir vecibe değildir. Bir kimse kendi parası ile aldığı ve sevabını ölmüş bir yakınına bağışlamak üzere kestiği kurbanın etinden yiyebilir, başkalarına da yedirebilir. Böyle bir hayvanın bayram günlerinde kesilmesi de şart değildir. Her zaman kesilebilir. Hattâ arefe günü kesilip fakirlere dağıtılması daha isabetli olur. Çünkü Kurban Bayramı günü fakirler zaten etten nasipleneceklerdir. Arefe günü kesilip dağıtılırsa, o gün de onların et yemekleri te`min edilmiş olur.

Bir kimse kendisi öldükten sonra kurban kesilmesini vasiyet etmiş ise, bu kurbanın bayram günleri içinde kesilmesi lâzımdır. Böyle bir kurban etinden kesen yiyemez. Tamamının tasadduku gerekir. Ölen adamın vasiyeti yoksa ve kurban da onun parasından alınıp kesiliyorsa, bu kurban da vasiyet üzerine kesilen kurban gibidir.


Dinimiz İslam ve Sorularla İslamiyet'ten faydalanılmıştır.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

***.KUR'AN'DA KURBAN KESMEK VAR MI?

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


Kurban kesmek katliam mıdır?Biz her zaman olduğu gibi Rabb'imize cc kulak veriyoruz:

Kurban kesmek bir ibadettir. Kurban ibadeti, Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde yer almaktadır. Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bizzat kurban kesmiş, O’na uyarak Müslümanlar da kurban kesmişler ve kesmektedirler. Kurban, bir Müslüman’ın bütün varlığını gerektiğinde ALLAH yolunda feda etmeye hazır olduğunun bir nişanesidir.

Kur’an-ı Kerim, kurban ibadetinin Hz.Adem 
(Aleyhisselam)ın çocuklarıyla birlikte başladığını haber verir.( Maide sûresi:27) Kurban, bugünkü şekli ile ise, Hz. İbrahim (Aleyhisselam)a dayanır.(Saffat sûresi:102–107)

Kurbanın meşru kılınmış bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de deliller bulunmaktadır. Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
“Rabbin için namaz kıl ve nahr yap, kurban kes!”(
Kevser sûresi:2)

 Ayet-i kerimede geçen namaz’dan maksat: Bayram namazı, nahr’dan da maksat: Kurban kesmektir. Saffat Suresi:107. Ayet-i kerimesinde; Hz.İbrahim (Aleyhisselam)ın oğlu Hz.İsmail (Aleyhisselam)ın yerine bir koçun, ALLAH tarafından kendilerine fidye, kurban olarak verildiği açıkça bildirilmektedir.

Ayrıca diğer bazı ayetlerde de kurban ibadeti ile ilgili hususlar mevcuttur:
“Onların ne etleri ne de kanları ALLAH’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvânız ulaşır.”(
 Hacc sûresi:37)

Görülüyor ki: Kurban ibadetinin dini delillerinin Kur’an-ı Kerim’de bulunmadığını iddia etmek ve ALLAH Teâlâ’nın bu çeşit bir emrinin olmadığını ileri sürmek tamamen yanlıştır.

Kurban ibadeti hicretin ikinci yılında eda edilmeye başlanmış ve Hz. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz de, kurbanı bir ibadet olarak kabul etmiş ve bizzat kendisi de on yıla yakın bir süre hep kurban kesmiştir, hiç terk etmemiştir.

Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz, Kurban bayramında ALLAH katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğunu “Âdemoğlu, Kurban Bayramı günü ALLAH Teâlâ katında kurban kesmekten daha sevimli hiçbir amel yapmamıştır. Gerçekten o kurbanlık hayvan, kıyamet günü boynuzuyla, tırnaklarıyla ve kıllarıyla birlikte gelir. Kurbandan akan kan daha yere düşmeden ALLAH Teâlâ yanındaki yerini alır. O halde, kurbanın sevabı böyle olunca, kurban kesmekle kendinizi hoş ve müsterih tutun.”Tirmizi, Edahi:1; İbn-i Mace; Edahi:3)Sözleriyle ifade buyurmuştur.

Kurban ibadeti ALLAH Teâlâ’nın emridir, Resulullah’ın 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) emridir. Sahabe-i kiram kesmiştir, tabiin kesmiştir. Ve asırlardır biz Müslümanlar kurbanımızı kestik ve yine keseceğiz.


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

***ALLAH cc İÇİN "KAN AKITMAK"

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

Dünyada Allah ve Resulünden daha değerli, sevilmeye daha layık hiçbir şeyin olmadığının, her yıl tekrar tekrar hatırlatılmasıdır Kurban. Atamız İbrahim'in -ki O'na selam olsun- en kıymet verdiği varlığının Allah tarafından istenmesi ve İbrahim (as)'ın denenmesidir Kurban.


Kurban ibadeti, her yıl bütün Müslümanlara, Allah tarafından büyük ödevlerinin hatırlatılmasıdır. Kurban ibadeti, bizlere her yıl dünya ve içindeki her şeyin çok da önemli olmadığının hatırlatılmasıdır. Müminler için, dünyanın en fazla 'geçici bir konak' olduğunun ilanıdır. Ve Kurban, her şeyin asıl sahibinin, her şeyin asıl sahibi olan Âlemlerin Rabbi olduğunu idrak etmektir.


"Ey Fatıma, kalk ve kurbanının yanında bulun!"


Ebu Said (ra)'ın rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (sav), Kurban Bayramı günü, biricik kızları Hz. Fatıma validemizin evine giderek, şöyle buyurmuştur: "Ey Fatıma! Kurbanın için kalk ve kurbanının yanında bulun. (Onun kesilmesine şahit ol) Onun kanının her damlasına karşılık senin geçmiş günahların bağışlanacaktır."
Bunun üzerine Hz. Fatıma validemiz: "Ey Allah'ın Peygamberi, bu durum sadece bize mi özel, yoksa bütün müminler için geçerli mi?" diye sordu.
Allah Resulü, şöyle buyurdu: "Bütün müminler için..." [Hâkim, Heysemi]


Kurban kanı akıtmak!
İbn Abbas (ra)'ın rivayet ettiğine göre, Allah Resulü şöyle buyurmuştur:
"Kurban bayramı günü, sıla-i rahim hariç, Âdemoğlu, kurban kanı akıtmaktan daha üstün bir amelde bulunamaz."
Ebu Hüreyre (ra)'dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kimin imkanı olup da kurban kesmezse namazgahlarımıza yanaşmasın."


Kurban kesmek yerine parasını bir yoksula verenler, sadece sadaka ibadetlerini yerine getirmiş olurlar. Kurban ibadeti, birçok hikmetiyle birlikte 'Allah için kan akıtmak'tır. Bir büyük hatırlayış olarak atamız İbrahim (as)'ın büyük fedakârlığı üzerinden, O'ndan sonra gelen bütün müminlere bir hatırlatıştır. Kurban ibadeti, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem'in uyguladığı şekliyle uygulanmak zorundadır.


Hac suresi 37. ayette Rabbimiz durumu açıklamıştır: "Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır, fakat O'na sadece takvanız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!"


Kurban kesmenin fazileti!

Tirmizi'nin naklettiğine göre, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, imkânı olan bir Müslüman için, Kurban ibadetiyle kazanacağı fazileti şöyle ifade buyurmuştur:
"Âdemoğlu kurban bayramı günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmamıştır. Şüphesiz o kesilen kurban, kıyamet günü boynuzları ve kılları ile gelir. Hiç şüphe yok ki, kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında kabul görür. Öyleyse gönüllerinizi kurban ile hoş edin."

Kurban ibadeti, nefsin insana telkin ettiği, cimrilik ve hasislik gibi kötü hasletleri engellemeye de dönüktür. Nefsin arzu ve isteklerini, içimizdeki Allah ve Resulü'nün dışındaki tüm sevgileri kesmek ve kökünden yok etmek için kurban ibadeti, büyük bir fırsattır. Mülkün sahibi olan Allah'ın verdiği malı, yine O'nun yolunda harcamak için bir vesile olur kurban.


Bakara Suresi, 195. ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "(Mallarınızın bir bölümünü) Allah yolunda harcayın. Sakın kendinizi, kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Hiç kuşkusuz Allah iyilik yapanları sever."

Hz. Peygamber (sav) bir kurban bayramı günü: "Sizden her kim kurban keserse, bayramın üçüncü gecesinden sonra, evinde kurban etinden bir şey bulunduğu halde sabahlamasın" buyurmuştur.
Bir sonraki yıl, tekrar kurban bayramı gelince, sahabeler Hz. Peygamber'e gelip sordular: "Ey Allah'ın Resulü! Kurban'ı geçen sene yaptığımız gibi mi dağıtacağız?
Hz. Peygamber, şöyle cevap verdi: "Bu yıl kendiniz yiyiniz, başkalarına yediriniz ve ailenize azık ediniz. Çünkü geçen sene insanlar arasında geçim zorluğu vardı. Bu sebeple ben o sene insanlara yardım etmenizi istedim." [Buhari]


"Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik." [Hac Suresi, 36]

Kurban ibadetinde, niyet çok önemlidir. Kurbanın hangi niyetle kesildiği, ibadetin de mahiyetini belirler. Kurban ibadeti, içinde 'et yeme niyeti' barındırmamalıdır. Kurban, sadece Allah'a yakınlaşmak ve O'nun rızasını elde etmek için kesilmelidir. Sadece O istediği için kesilmelidir.


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Kurbanlık Hayvanın Satış Usûlleri

Din İşleri Yüksek Kurulu Kararları
Karar Yılı: 2021 - Karar No: 19
Konusu: Kurbanlık Hayvanın Satış Usûlleri ve Kilogram Birim Fiyatı Üzerinden Kurban Alım-Satımının Dini Hükmü hk.
   

Din İşleri Yüksek Kurulu, 07.04.2021 tarihinde Kurul Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman HAÇKALI başkanlığında toplandı. İbadetler Komisyonu tarafından hazırlanan “Kurbanlık Hayvanın Satış Usûlleri ve Kilogram Birim Fiyatı Üzerinden Kurban Alım-Satımı” başlıklı metin ve gerekçesi müzakere edildi. Yapılan müzakereler neticesinde aşağıdaki metnin Kurul Kararı olarak kabulüne karar verildi:
KARAR
Kurban ibadeti; akıl sağlığı yerinde, bulûğa ermiş, nisap miktarı mala sahip ve mukîm olan her Müslümanın yerine getireceği mâlî bir ibadettir. Kurban ibadetinin geçerli olması için; kişinin, kendi mülkü olan ve gerekli şartları haiz bir hayvanı kesmesi veya kestirmesi gerekir.
Günümüzde kurbanlık alım-satımı genellikle şu üç şekilde gerçekleştirilmektedir.

  1. Götürü (kabala) usûlü ile kurban alım satımı: Bu satışta, satıcı ve müşteri muayyen olan bir hayvan üzerinde pazarlık yapmakta ve belirledikleri bir fiyat üzerinde anlaşmaktadırlar. Kurbanlık hayvanda geçmişten günümüze uygulanagelen yaygın yöntem budur.

  2. Hayvanın canlı olarak tartılarak fiyatının belirlenmesi yoluyla alım-satım: Bu satış işleminde kurbanlık hayvanın fiyatı, canlı haldeki kilosu dikkate alınarak belirlenmektedir. Bu şekilde de kurbanlık alım satımı yapmak mümkündür.

  3. Hayvanın karkas etinin kilogram birim fiyatının belirlenmesi ve toplam fiyatının, kesildikten sonra tartılarak elde edilecek rakam olduğu hususunda tarafların anlaşması yoluyla alım-satım.

Kurbanlık hayvan bu yöntemle de alınıp satılabilir. Ancak bu şekildeki satın alınan kurbanın geçerli olabilmesi ve ibadetin et alım satımına dönüşmemesi için aşağıda belirtilen şartlara riayet edilmesi gerekir:

  1. Karkas etin kilogram birim fiyatının belirlenmiş olması.

  2. Alış-veriş esnasında satışa konu olan hayvanın belirlenmiş olması.

  3. Belirlenen hayvan üzerinde satış işleminin tamamlanmış olması.

  4. Hayvanın, sadece kurban niyetiyle kesilmesi. Yani herhangi bir organının (et, deri, sakatat vb.) satıcıda kalmasının şart koşulmaması veya kesim veya organizasyon ücretine sayılmaması gerekir.

  5. Şayet kurban günlerinden önce alıcı, hayvanı yukarıda belirtilen usullerden biri ile alacağını vadetmiş ve alım-satım tamamlanmamışsa, kurban kesiminden önce satım akdinin tamamlanması-kesinleştirilmesi gerekir.

GEREKÇE
Kurban ibadetinin geçerli olması için kişinin, mülkiyetinde bulunan belirli nitelikleri haiz bir hayvanı kurban kesim günlerinde kesmesi gerekir. Günümüzde kurbanlık hayvan alım satımı hususunda bazı farklı uygulamalar gelişmiştir. Bu uygulamalar, kurban ibadetinin sahih olmasına engel teşkil edebilecek bir takım unsurlar içerebilmektedir. Bu şüpheler, genellikle hayvanın kurban kesen adına belirlenmesi ve alım satımı ile ilgili hususlarda yoğunlaşmaktadır.
Kurbanlık hayvanların alım-satımı hususunda geçmişten günümüze yaygın uygulama, hayvanın göz kararı ile götürü şekilde (kabala usûlü) fiyatının belirlenerek satılmasıdır. Alım satımın diğer bir yolu hayvanın canlı bir şekilde tartılarak fiyatının belirlenmesidir. Kurbanın kesiminden önce satış tamamlandığı için bu iki yöntemde, bir sakınca bulunmamaktadır.
Genel uygulama yukarıdaki şekilde olmakla birlikte şehirleşmenin artmasıyla beraber hayvanın fiyatının belirlenmesi hususunda zorluklar ortaya çıkmış ve insanlar aldanma riskine karşı farklı yöntem arayışı içerisine girmişlerdir. Bu çerçevede son yıllarda kurbanlık alışverişinde yeni bir yöntem yaygınlaşmıştır. Bu yöntemde, taraflar arasında hayvanın karkas etinin kilogram birim fiyatı belirlenmekte ve kesildikten sonra karkas et tartılarak toplam fiyat elde edilmektedir. Hayvanın toplam fiyatı başlangıçta tamamen belli olmamakla birlikte belirlenen birim fiyatta anlaşma sağlandığı için, bu tür satış, taraflar arasında bir belirsizliğe ve anlaşmazlığa yol açmamaktadır. Bu açıdan, toplam fiyatın miktarının belli bir rakam olmaması satım akdinin sıhhatine engel değildir. Nitekim, fiyattaki belirsizlik taraflar arasında çekişmeye sevk edecek derecede fâhiş olmadığında, akdin fesâdını gerektirmediği fakihler tarafından ifade edilmiştir. (Bkz. Kâsânî, Bedâi, V, 158,159; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, IV, 539-542; İbn Hacer, Tuhfetu’l-Muhtâc, IV, 259,260; el-Haraşî, Şerhu Muhtasari’l- Halil, V, 25; Büceyrimî, Haşiyetü’l-Büceyrimî ale’l-Hatîb, III, 8) Ayrıca, fiyatın nasıl belirleneceğinin bilinmesi bizzat fiyatın bilinmesi hükmünde kabul edilmiştir. (Şeybânî, el-Câmiü’s-Sagîr mea Şerhihi en-Nafii’l-Kebîr, s. 338-339; Derdîr, eş-Şerhu’l-Kebîr, III, 15; Râfiî, eş-Şerhu’l-Kebîr, IV, 45).

https://kurul.diyanet.gov.tr/Karar-Mutalaa-Cevap/39694/kurbanlik-hayvanin-satis-usulleri-ve-kilogram-birim-fiyati-uzerinden-kurban-alim-satiminin--dini-hukmu-hk-