14 Haziran 2024 Cuma
***ALLAH cc İÇİN "KAN AKITMAK"
Bismillahirrahmanirrahim
Dünyada Allah ve Resulünden daha değerli, sevilmeye daha layık hiçbir şeyin olmadığının, her yıl tekrar tekrar hatırlatılmasıdır Kurban. Atamız İbrahim'in -ki O'na selam olsun- en kıymet verdiği varlığının Allah tarafından istenmesi ve İbrahim (as)'ın denenmesidir Kurban.
Kurban ibadeti, her yıl bütün Müslümanlara, Allah tarafından büyük ödevlerinin hatırlatılmasıdır. Kurban ibadeti, bizlere her yıl dünya ve içindeki her şeyin çok da önemli olmadığının hatırlatılmasıdır. Müminler için, dünyanın en fazla 'geçici bir konak' olduğunun ilanıdır. Ve Kurban, her şeyin asıl sahibinin, her şeyin asıl sahibi olan Âlemlerin Rabbi olduğunu idrak etmektir.
"Ey Fatıma, kalk ve kurbanının yanında bulun!"
Ebu Said (ra)'ın rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (sav), Kurban Bayramı günü, biricik kızları Hz. Fatıma validemizin evine giderek, şöyle buyurmuştur: "Ey Fatıma! Kurbanın için kalk ve kurbanının yanında bulun. (Onun kesilmesine şahit ol) Onun kanının her damlasına karşılık senin geçmiş günahların bağışlanacaktır."
Bunun üzerine Hz. Fatıma validemiz: "Ey Allah'ın Peygamberi, bu durum sadece bize mi özel, yoksa bütün müminler için geçerli mi?" diye sordu.
Allah Resulü, şöyle buyurdu: "Bütün müminler için..." [Hâkim, Heysemi]
Kurban kanı akıtmak!
İbn Abbas (ra)'ın rivayet ettiğine göre, Allah Resulü şöyle buyurmuştur: "Kurban bayramı günü, sıla-i rahim hariç, Âdemoğlu, kurban kanı akıtmaktan daha üstün bir amelde bulunamaz."
Ebu Hüreyre (ra)'dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kimin imkanı olup da kurban kesmezse namazgahlarımıza yanaşmasın."
Kurban kesmek yerine parasını bir yoksula verenler, sadece sadaka ibadetlerini yerine getirmiş olurlar. Kurban ibadeti, birçok hikmetiyle birlikte 'Allah için kan akıtmak'tır. Bir büyük hatırlayış olarak atamız İbrahim (as)'ın büyük fedakârlığı üzerinden, O'ndan sonra gelen bütün müminlere bir hatırlatıştır. Kurban ibadeti, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem'in uyguladığı şekliyle uygulanmak zorundadır.
Hac suresi 37. ayette Rabbimiz durumu açıklamıştır: "Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır, fakat O'na sadece takvanız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!"
Kurban kesmenin fazileti!
Tirmizi'nin naklettiğine göre, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, imkânı olan bir Müslüman için, Kurban ibadetiyle kazanacağı fazileti şöyle ifade buyurmuştur:
"Âdemoğlu kurban bayramı günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmamıştır. Şüphesiz o kesilen kurban, kıyamet günü boynuzları ve kılları ile gelir. Hiç şüphe yok ki, kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında kabul görür. Öyleyse gönüllerinizi kurban ile hoş edin."
Kurban ibadeti, nefsin insana telkin ettiği, cimrilik ve hasislik gibi kötü hasletleri engellemeye de dönüktür. Nefsin arzu ve isteklerini, içimizdeki Allah ve Resulü'nün dışındaki tüm sevgileri kesmek ve kökünden yok etmek için kurban ibadeti, büyük bir fırsattır. Mülkün sahibi olan Allah'ın verdiği malı, yine O'nun yolunda harcamak için bir vesile olur kurban.
Bakara Suresi, 195. ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "(Mallarınızın bir bölümünü) Allah yolunda harcayın. Sakın kendinizi, kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Hiç kuşkusuz Allah iyilik yapanları sever."
Hz. Peygamber (sav) bir kurban bayramı günü: "Sizden her kim kurban keserse, bayramın üçüncü gecesinden sonra, evinde kurban etinden bir şey bulunduğu halde sabahlamasın" buyurmuştur.
Bir sonraki yıl, tekrar kurban bayramı gelince, sahabeler Hz. Peygamber'e gelip sordular: "Ey Allah'ın Resulü! Kurban'ı geçen sene yaptığımız gibi mi dağıtacağız?
Hz. Peygamber, şöyle cevap verdi: "Bu yıl kendiniz yiyiniz, başkalarına yediriniz ve ailenize azık ediniz. Çünkü geçen sene insanlar arasında geçim zorluğu vardı. Bu sebeple ben o sene insanlara yardım etmenizi istedim." [Buhari]
"Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik." [Hac Suresi, 36]
Kurban ibadetinde, niyet çok önemlidir. Kurbanın hangi niyetle kesildiği, ibadetin de mahiyetini belirler. Kurban ibadeti, içinde 'et yeme niyeti' barındırmamalıdır. Kurban, sadece Allah'a yakınlaşmak ve O'nun rızasını elde etmek için kesilmelidir. Sadece O istediği için kesilmelidir.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
***TEŞRİK TEKBİRLERİNİ UNUTMAYALIM...
Bismillahirrahmanirrahim
Teşrik tekbirleri 15 Haziran cumartesi 2024 sabah namazıyla birlikte başlıyor.
Kurban bayramının öncesindeki arefe gününün(15 Haziran cumartesi 2024) sabah namazından itibaren, Bayram'ın dördüncü gününün ikindi namazına kadar, yirmi üç vakit farz namazın arkasından birer defa alınan tekbirlere teşrik tekbiri denir. Bu tekbir şu şekildedir:
الله أكبر. الله أكبر. لا إله إلا الله. والله أكبر. الله أكبر ولله الحمد
"Allahü ekber Allahü ekber. Lailaheillallahu vallahu ekber. Allahü ekber ve lillahilhamd."
Fıkıh alimlerinin büyük çoğunluğuna göre vacip olan teşrik tekbirleri unutmamalıdır.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
***Riyâzü's Sâlihîn'in " HAC BÖLÜMÜ " Bâbı-3-
***.KUR'AN'DA KURBAN KESMEK VAR MI?
Bismillahirrahmanirrahim
Kurban kesmek katliam mıdır?Biz her zaman olduğu gibi Rabb'imize cc kulak veriyoruz:
Kurban kesmek bir ibadettir. Kurban ibadeti, Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde yer almaktadır. Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bizzat kurban kesmiş, O’na uyarak Müslümanlar da kurban kesmişler ve kesmektedirler. Kurban, bir Müslüman’ın bütün varlığını gerektiğinde ALLAH yolunda feda etmeye hazır olduğunun bir nişanesidir.
Kur’an-ı Kerim, kurban ibadetinin Hz.Adem (Aleyhisselam)ın çocuklarıyla birlikte başladığını haber verir.( Maide sûresi:27) Kurban, bugünkü şekli ile ise, Hz. İbrahim (Aleyhisselam)a dayanır.(Saffat sûresi:102–107)
Kurbanın meşru kılınmış bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de deliller bulunmaktadır. Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
“Rabbin için namaz kıl ve nahr yap, kurban kes!”(Kevser sûresi:2)
Ayrıca diğer bazı ayetlerde de kurban ibadeti ile ilgili hususlar mevcuttur:
“Onların ne etleri ne de kanları ALLAH’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvânız ulaşır.”( Hacc sûresi:37)
Görülüyor ki: Kurban ibadetinin dini delillerinin Kur’an-ı Kerim’de bulunmadığını iddia etmek ve ALLAH Teâlâ’nın bu çeşit bir emrinin olmadığını ileri sürmek tamamen yanlıştır.
Kurban ibadeti hicretin ikinci yılında eda edilmeye başlanmış ve Hz. Peygamber(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz de, kurbanı bir ibadet olarak kabul etmiş ve bizzat kendisi de on yıla yakın bir süre hep kurban kesmiştir, hiç terk etmemiştir.
Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz, Kurban bayramında ALLAH katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğunu “Âdemoğlu, Kurban Bayramı günü ALLAH Teâlâ katında kurban kesmekten daha sevimli hiçbir amel yapmamıştır. Gerçekten o kurbanlık hayvan, kıyamet günü boynuzuyla, tırnaklarıyla ve kıllarıyla birlikte gelir. Kurbandan akan kan daha yere düşmeden ALLAH Teâlâ yanındaki yerini alır. O halde, kurbanın sevabı böyle olunca, kurban kesmekle kendinizi hoş ve müsterih tutun.”( Tirmizi, Edahi:1; İbn-i Mace; Edahi:3)Sözleriyle ifade buyurmuştur.
Kurban ibadeti ALLAH Teâlâ’nın emridir, Resulullah’ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) emridir. Sahabe-i kiram kesmiştir, tabiin kesmiştir. Ve asırlardır biz Müslümanlar kurbanımızı kestik ve yine keseceğiz.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
13 Haziran 2024 Perşembe
***KURBANLA İLGİLİ MESELELER
“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim
Kurban kesmenin hükmü nedir?
Kurban bayramında ibadet niyetiyle kurban kesmek, Hanefi mezhebinde akıl-baliğ, hür, mukîm zengin olan her Müslüman için vacip olan bir ibadettir. Diğer mezhepler de ise, kurban ibadeti müekked sünnet olarak kuvvetli bir emirdir.
Hiçbir ibadet gösteriş için yapılamaz. Kurban ibadeti de yalnızca ALLAH Teâlâ’nın rızasını kazanmak ve şükür ifadesini sunabilmek için yerine getirilmelidir. “O veya bu kimse kesti, biz de keselim” anlayışı son derece tehlikelidir. Gösteriş olursa, ibadet değeri kalmaz. Şu ayet-i kerimeyi hep hatırlayalım:
“Onların ne etleri ne de kanları ALLAH’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır.”( Hacc sûresi:37)
Bu nedenle şartları taşıyan, gücü yerinde bir Müslüman, kurban kesmezse, sevaptan, feyizden mahrum kalır ve vebal altına girer.
Kurban vekaleti nasıl verilir?
Kurbanı başkasına kestirecek olanın, “Allah rızası için bayram kurbanımı kesmeye seni vekil ettim”demesi ve kalbiyle de niyet etmesi gerekir. Bir kimse kurbanı başkasına aldıracaksa, kurbanı alacak kimse de başkasına kestirecekse, kurbanın sahibi ikinci şahsa “Bayram kurbanımı almaya, aldırmaya, kesmeye ve kestirmeye seni umumi vekil ettim” der. Vekalet kısaca, “Kurban işimi halletmek için seni umumi vekil ettim” şeklinde de olabilir.
Her sene kurbanımı bir vakfa kesilmesi için veriyorum. Vekaleti kurban parasını verirken dille telaffuz etmem gerekir mi yoksa niyet olarak yeterli midir?
Vekâlet tek taraflı olmayıp karşılıklı olduğu yani icap ve kabule dayandığı için kişinin sadece vekâlete niyet etmesi yeterli değildir. Bunu karşı tarafa söylemesi, bu iradesini (sözlü-yazılı-direkt-aracıyla) karşı tarafa iletmesi ve karşı tarafça kabul olunması gerekir.
Kurban ibadetinin rükünleri ve sahih olmasının şartları nelerdir?
Kurban ibadetinin bir rüknü, temel esası vardır: İraka-ı dem. Yani kurbanlık hayvanı boğazlayıp kanını akıtmaktır. Bu esas yerine gelmedikçe, kurban vecibesi yerine getirilmiş olmaz. Bu nedenle kurban kesmeyip parasını sadaka vermek caiz olmaz.
Kurban ibadetinin sahih, geçerli olması için de, kurban edilecek hayvanın kusursuz olması, yani kurban edilmesine engel olacak kusurlarının olmaması ve kurbanın zamanında kesilmesi şartları vardır.
Kurban Bayramında gücü yettiği halde kurban kesmeyen ne yapmalıdır?
Bir kimse kendisine kurban vacip olan birisi ise ve kurban bayramı günlerinde kurbanını kesmemiş ise, onun değerini sadaka olarak vermesi gerekir.
Çünkü bayram günlerinde onun ibadeti; ekonomik durumu itibari ile idi. Bu günler geçtikten sonra bu anlam devam eder. Bayram günlerinin dışında mal ile ibadet, ancak sadaka vermekle olur.
Öte yandan kişi iki şekilde ibadet eder. Bunlar; kan akıtmak ve eti dağıtmak. Bunlardan birisine güç yetirememiş, diğerine ise güç yetirmiştir.
Peygamber veya sahabeler niyetine ortaklaşa nafile kurban kesilir mi?
Evet böyle bir niyetle ortaklaşa nafile kurban kesilebilir. Fakat nafile de olsa burada ortaklık şartlarına uyulması gerekir. Mesela büyükbaş hayvanda bir kişinin hissesi 1/7′den az olamaz, koyuna iki kişi ortak olamaz.
Vefat etmiş kimseler adına kurban kesilebilir mi? Kurban vekaleti nasıl verilir?
1. Ölü adına veya sevabı ölüye bağışlanmak üzere kurban kesilebilir. Bir kimse, sevabını ölmüş bulunan anne veya babasına yahut diğer yakınlarına bağışlamak üzere, çeşitli hayır kurumlarına, fakir ve muhtaç kişilere bağışta bulunabileceği gibi, kurban da kesebilir. Ölenin kendisi için kurban kesilmesine dair vasiyeti yoksa kesen kimse, bu kurban etini fakirlere yedirebileceği gibi, kendisi ve zenginler de yiyebilir. Vasiyet varsa, tamamen fakirlere yedirilmesi veya dağıtılması gerekir.
2. Kişi sevabını ölüye bağışlamak üzere her türlü ibadet yapabileceği gibi, kurban da kesebilir. Sevabı ölünün ruhuna bağışlanmak üzere kesilen kurban da bayram günlerinde veya başka günlerde kesilebilir.
Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) için kesilecek kurbanlar da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Sevabı Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın mübarek ruhuna bağışlanmak üzere kurban kesmek caizdir. İbni Ömer umre yapar ve sevabını Rasulullah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın ruhuna hediye ederdi.
Cüneydi Bağdadi ile aynı tabakada olan İbnu'l-Muveffak yetmiş hac yapmış ve sevabını Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın ruhlarına hediye etmiştir. İbnu Siraç ise on bin hatim ve bir o kadar da kurban kesip sevabını Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın mübarek ruhuna hediye etmiştir. (İbni Abidin 2/ 244)
Şu kadar var ki Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)adına kurban kesmek gayesi ile para toplamak da uygun bir davranış değildir. Bu niyetle kurban kesecek kişi tek başına kesmelidir.
3. Sevabını ölmüş bir akrabamızın veya sevdiğimiz bir zâtın ruhuna bağışlamak üzere keseceğimiz kurbanın, kurban bayramında keseceğimiz sair hayvanlardan farkı yoktur. Vasiyet edilmemişse ölü için kurban kesmek bir vecibe değildir. Bir kimse kendi parası ile aldığı ve sevabını ölmüş bir yakınına bağışlamak üzere kestiği kurbanın etinden yiyebilir, başkalarına da yedirebilir. Böyle bir hayvanın bayram günlerinde kesilmesi de şart değildir. Her zaman kesilebilir. Hattâ arefe günü kesilip fakirlere dağıtılması daha isabetli olur. Çünkü Kurban Bayramı günü fakirler zaten etten nasipleneceklerdir. Arefe günü kesilip dağıtılırsa, o gün de onların et yemekleri te`min edilmiş olur.
Bir kimse kendisi öldükten sonra kurban kesilmesini vasiyet etmiş ise, bu kurbanın bayram günleri içinde kesilmesi lâzımdır. Böyle bir kurban etinden kesen yiyemez. Tamamının tasadduku gerekir. Ölen adamın vasiyeti yoksa ve kurban da onun parasından alınıp kesiliyorsa, bu kurban da vasiyet üzerine kesilen kurban gibidir.
Dinimiz İslam ve Sorularla İslamiyet'ten faydalanılmıştır.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
SADAKATİN PEYGAMBERİ: HZ. İSMAİL
Her insanda zaruri olarak bulunması gereken bir özellik olan emanet, peygamberlerin ise başta gelen sıfatlardandır. Onlarda bulunan sıfatlardan biri de sıdktır ki esasında bu iki sıfat birbiriyle çok yakın ilişkilidir. Buna göre peygamberler, sözde ve fiilde güvenilir (sadık) kabul edilen ve kendilerine tebliğ görevi, yani dini yayma emaneti verilen sadık insanlar olarak tanımlanabilir.
Sıdk, peygamberlerin en önemli özelliklerindendir. Kur’an’da bu husus açıkça Hud suresinde ifade edilmektedir: “O hâlde sen maiyetindeki tövbe edenlerle beraber, emrolunduğun şekilde dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin. Çünkü O, ne yaparsanız hakkıyla görür.” (Hud, 11/112.)
Bu ayette Allah, sadece Hz. Peygamber’e (s.a.s.) değil, aynı zamanda bütün müminlere doğruluğu emretmektedir. İmanında sabit, amelinde devamlı, ahdine ve sözüne sadık olanlar gerçekten takdire şayan kişilerdir. Çünkü her hâl ve şartta doğru olmak ve bu şekilde sabit kalmak gerçekten zordur. Doğru olmak bazen hatta çoğu zaman risklidir. Zira doğru söyleyenler ve doğru davrananlar pek çok kez zor durumda kalmış, dünyevi imkânlarını ve makamlarını kaybetmekle karşı karşıya kalmışlardır. “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.” sözü herhâlde birçok acı tecrübenin bir neticesi olsa gerektir. Bu sebepledir ki doğruluk gerçekten cesaret, azim ve fedakârlık ister. Tarihte doğru söyleyenler, doğruya çağıranlar sıkıntı çekmişler, hayatlarını zor şartlar altında sürdürmüşlerdir. Bunun en bariz örneği şüphesiz Kur’an’da da zikri geçen peygamberlerin hayatlarıdır. Allah’ın bütün peygamberlerinde olduğu gibi sıdk hasletini bütün tavır ve davranışlarında en güzel şekilde gösteren peygamberlerden birisi de Hz. İsmail’dir.
Kur’an-ı Kerim’de on iki yerde adı geçen Hz. İsmail, güzel hasletleriyle zikredilmektedir. Öncelikli olarak Hz. İsmail, babası Hz. İbrahim’in yaşlılık döneminde ve bir duası neticesinde dünyaya gelmiştir: “İhtiyar hâlimde bana İsmail’i ve İshak’ı lütfeden Allah’a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.” (İbrahim, 14/39.)
“O:‘Rabbim! Bana salihlerden olacak bir evlat ver.’, dedi. İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.” (Saffat, 37/100-101.)
Hz. İsmail çok küçükken babası Hz. İbrahim tarafından Mekke’de Beytü’l-Haram’ın bulunduğu yere bırakılmıştır.
“Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem’inin (Kâbe’nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler.” (İbrahim, 14/37.)
Rivayete göre Hz. İbrahim’in hanımı Sare’nin Hacer isminde bir cariyesi vardı. Onu, kocası Hz. İbrahim’e verdi ve Hz. İbrahim’in ondan İsmail adında bir oğlu dünyaya geldi. Hz. İbrahim daha sonra onları alarak Mekke’ye götürdü. Kâbe yakınlarında bir yere iskân etti. Bu esnada Mekke susuz, çorak ve kayalık bir yerdi. Allah Teâlâ, Hz. İbrahim’in duasını kabul etti. Orada zemzem diye anılan su fışkırdı.
Mekke’nin ilk sakinleri olarak Güney Arabistan’dan gelen Amâlikalılar kabul edilir. Daha sonra yine güneyli Cürhüm kabilesi İbrahim peygamberin hanımı Hacer ve oğlu İsmail’in izniyle burayı yurt edinmiş, daha sonra Hz. İsmail adı geçen kabilenin reisi Mudad’ın kızı Seyyide ile evlenmek suretiyle onlarla akrabalık kurmuştur. Hz. İsmail, Cürhümlüler döneminde Kâbe ve hac işlerini yönetmiş, kendisinden sonra bu görevi on iki oğlundan biri olan Nâbit b. İsmail yerine getirmiştir. Nâbit’ten sonra Kâbe hizmeti Cürhümlü Mudad b. Amr ile Katura’nın lideri oldukları iki ayrı ailenin eline geçmiştir. Bunlardan Mudad, Mekke’nin yukarı, Katura ise aşağı kısmını yönetmişlerdir. Ancak zamanla aileler anlaşmazlığa düşünce aralarında çatışmalar meydana gelmiş, neticede Hz. İsmail’in soyu tarafından da desteklenen Mudadlılar Mekke’nin tek idarecisi olmuşlardır. Bu şekilde İsmailoğulları, Cürhümlülerin hâkim oldukları dönemlerde Mekke’de yaşamayı sürdürmüşler, burada İsmailîler, Adnanîler, Maaddîler veya Nizarîler adlarıyla anılmışlardır. Bu gelişmeden çok sonra Mekke’de peygamber olarak gönderilecek olan Hz. Muhammed’in (s.a.s.) ceddi olan Kureyş kabilesi de Hz. İsmail’in Cürhümlü kadınlarla evlenmesinden meydana gelen bu soydan neşet etmiştir. (Buhari, Ehadisü’l-Enbiya, 9.)
Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisiyle Hz. İsmail arasındaki soy bağını şu sözleriyle açıklamaktadır: “Allah, İbrahim’in çocuklarından İsmail’i, İsmail’in çocuklarından Benî Kinâne’yi, Benî Kinâne’den Kureyş’i, Kureyş’ten Benî Hâşim’i, Benî Hâşim’den de beni seçti.” (Müslim, Fezâil, 1; Tirmizi, Menâkıb, 1.)
Hz. İsmail belli bir yaşa geldiğinde babası Hz. İbrahim onu kurban etmek istedi. Bu hadise Hz. İbrahim için ahde vefa, oğlu Hz. İsmail için ise bir sadakat sınavı olmuştur: “Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: ‘Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin?’ dedi. O da cevaben: ‘Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun.’ dedi. Her ikisi de teslim olup onu alnı üzerine yatırınca biz ona: ‘Ey İbrahim!’ diye seslendik. ‘Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır. Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık. ‘İbrahim’e selam!’ dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.’” (Saffat, 37/102-105.)
Hz. İsmail gibi babası tarafından kurban edilme tecrübesi yaşayanlardan birisi de Hz. Peygamber’in (s.a.s.) babası Abdullah olmuştur. Rivayete göre Hz. Peygamber’in (s.a.s.) dedesi Abdülmuttalib b. Haşim görmüş olduğu bir rüyaya dayanarak Mekke’de kaybolan zemzem kuyusunu yeniden faaliyete geçirmeye karar verdi. Daha önceki dönemde şehri idare eden Cürhümlülerin Huzâalılara mağlup olmalarının ardından zemzem kuyusunu kapatmaları Mekke’yi susuz bırakmıştı. Onun zemzemi bulmak amacıyla kazıya başladığına şahit olan Kureyşliler bu kuyuda kendilerinin de haklarının olduğunu söyleyerek ona engel oldular. Zemzemi yeniden faaliyete geçirmesi esnasında Mekkelilerin engellemeleriyle karşı karşıya kalan Abdülmuttalib, onların kendisini koruyacak kimsesi olmadığı için böyle davrandıklarını düşünerek Allah’a on adet erkek çocuk nasip etmesi için dua etmiş, dileği gerçekleşirse çocuklarından birini şükür niyetiyle kurban edeceğini adamıştı. Gerçekten de onun Abbas, Hamza, Abdullah, Ebu Talib (Abdümenâf), Zübeyr, Hâris, Hacl, Mukavvim, Dırar ve Ebu Leheb (Abdüluzzâ) adlarında on oğlu; Safiyye, Ümmü Hakîm Beyzâ, Âtike, Umeyme, Ervâ ve Berre adlarında da altı kızı dünyaya geldi. Abdülmuttalib’in Allah’a verdiği sözü yerine getirme zamanı geldiğinde kurban edilecek çocuğun belirlenmesi için çekilen kura en küçük oğlu Abdullah’a isabet etti. Bir çocuğun kurban edilmesine Kureyşliler şiddetle karşı çıktılar. Zira onlar böyle bir davranışın topluma kötü örnek olacağından endişe duymuşlardı. Bunun için bir kâhine müracaat edilerek meselenin halledilebileceği tavsiyesinde bulundular. Abdülmuttalib bunun üzerine Hayber’de bulunan kadın bir kâhine gitti. Kâhin, develerle Abdullah arasında her seferinde on deve artırılmak suretiyle kura çekilmesini tavsiyesinde bulundu. Onun istediği şekilde kura çekildiğinde dokuz defa Abdullah’a isabet eden kura, onuncuda develerin adına çıkınca Abdullah kurban edilmekten kurtuldu, onun yerine yüz deve kurban edildi. (İbn Hişâm, es-Sîre, (thk. Mustafa es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyârîl-Abdülhâfız Şelebi), I-IV, Beyrut ts., I, 113, 160-164). Bu hadise sebebiyle Hz. Peygamber (s.a.s.) hem bu olayı hem de büyük dedesi Hz. İsmail’in kurban edilmesi hadisesini kastederek “Ben iki kurbanlığın çocuğuyum.” demiştir. (Hâkim, el-Müstedrek ‘Ale’s-Sahihayn, I-IV, Haydarabad, 1334-42, II, 604.)
İmtihanı geçen Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’e daha sonra Allah tarafından Beyt’in temellerinin atılması görevi verilmiştir: “Bir zamanlar İbrahim, İsmail’le beraber Beytullah’ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.” (Bakara, 2/127.) Kâbe’nin inşası esnasında Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail şöyle dua etmişlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira tövbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin. Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” (Bakara, 2/128.)
Hz. İsmail, Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın rahmetine kabul edilen iyilerden ve sabredenlerden biri olarak gösterilir: “İsmail’i, İdris’i ve Zülkifi de (yâd et). Hepsi de sabreden kimselerdendi. Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdendi.” (Enbiya, 21/85-86.)
Hz. İsmail Kur’an’ın şehadetiyle sözünde duran, halkına namaz kılmayı, zekât vermeyi emreden, Rabbinin hoşnutluğunu kazanmış bir resul ve nebidir: “(Resulüm!) Kitap’ta İsmail’i de an. Gerçekten o, sözüne sadıktı, resul ve nebi idi. Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.” (Meryem, 19/54-55.)
Hz. İsmail’de görülen sadakat ve vazife aşkı sadece peygamberler için değil, bütün insanlar için istenen bir haslettir. Kur’an’da “Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun!” emriyle kullarından doğru insanlarla birlikte olmaları, onları desteklemeleri istenmekte (Tevbe, 9/ 119.), “Rabbimiz Allah’tır deyip doğruluğa yönelenlere hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Ahkaf, 46/13.) buyrularak da doğruların yardımcısının Allah olduğu açıkça beyan edilmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) de ifadeleriyle doğruluğu ve doğru olanları övmüş, bunun tersi olarak yalanı ve yalancılığı da yermiştir: “Doğruluk iyiliğe götürür, iyilik cennete götürür. Kişi doğrulukta devam eder durursa nihayet Allah nazarında doğru olarak yazılır. Yalan kötülüğe iletir, kötülükse ateşe götürür. Kişi yalan söylemeye devam ederse nihayet Allah katında yalancı olarak yazılır.” (Buhari, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103.)
Bir sahabi Hz. Peygamber’e (s.a.s.) gelerek “Ey Allah’ın Elçisi. İslam hakkında bana bir söz söyle ki artık senden başka birisine sormama ihtiyaç kalmasın.” dediğinde peygamberimiz kendisine “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.” buyurmuştur. (Müslim, İman, 62.)
Prof. Dr. Adem Apak
https://yayin.diyanet.gov.tr/Category/GetArticles?id=4079&categoryId=142#
Vekâlet Yoluyla Kurban Alımı ve Kesimi Organizasyonları
Karar Yılı: 2018 - Karar No: 31
Konusu: Vekâlet Yoluyla Kurban Alımı ve Kesimi Organizasyonları
1. Birinci uygulama esas alındığında kurban için ilgili organizasyona başvuran müşteriden, kurbanın alım-satım ve kesimi için umumi vekâlet alınması gerekir. İkinci uygulamada ise, belirsizliğin oluşmaması için satıma konu olan hayvan müşteriye gösterilmeli ya da cinsi ve yaşı gibi özelliklerinin yanında küpe numarası da belirtilmelidir.
GEREKÇE:
Günümüzde şehirleşmenin de etkisiyle sosyal bir dönüşüm yaşanmış ve toplumsal yapıda değişim meydana gelmiştir. Gerek iktisadi alanda, gerekse sosyal hayatta etkili olan bu değişim, beraberinde birçok yeni sorun da getirmiştir. Hiç şüphesiz bu sorunların dinî hayata da farklı yansımaları olmuştur. Bu meyanda kurban ibadetinin edâsıyla ilgili farklı yönelişler ve birçok yeni uygulama gündeme gelmiştir.
Kurban ile ilgili fetvalar (Diyanet)
Kurban kesmek, akıl sağlığı yerinde, büluğa ermiş (ergen olmuş), dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve mukim olan her müslümanın yerine getireceği malî bir ibadettir (Merğînânî, el-Hidâye, VII, 148). Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 80.18 gr altın veya değerinde para ya da eşyaya sahip olan kimselerin kurban kesmesi gerekir (Mevsılî, el-İhtiyâr, IV, 252-256; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 452-453). Ayrıca kurban mükellefiyeti için aranan nisabın üzerinden, zekâtın aksine bir yıl geçmesi şart değildir.
***Kurban kesim vakti ne zaman başlar ve biter?
Kurban kesim vakti, bayram namazı kılınan yerlerde bayram namazı kılındıktan sonra; bayram namazı kılınmayan yerlerde ise, fecirden (sabah namazı vakti girdikten) sonra başlar. Hanefîlere göre bayramın 3. günü akşamına kadar devam eder (Merğînânî, el-Hidâye, VII, 154). Bu süre içinde gece ve gündüz kurban kesilebilir. Ancak kurbanların gündüz kesilmesi daha uygundur. Şâfiîlere göre ise 4. günü gün batımına kadar kesilebilir (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, IV, 383; İbn Rüşd, Bidâye, I, 436).
***Kurban keserken Allah’ın isminin anılmasının, besmele çekilmesinin hükmü nedir? Kesim sırasında hangi dualar okunabilir?
İster kurban niyetiyle olsun ister başka bir amaçla olsun hayvan kesilirken besmele çekilmesi gerekir. Hayvanın kesimi esnasında besmele kasten terk edilirse, o hayvanın eti Hanefîlere göre yenmez. Ancak kasıtsız ve unutularak besmele çekilmezse, bu hayvanın eti yenilir (Kâsânî, Bedâî‘, V, 46; İbn Nüceym, el-Bahr, VIII, 190-191). Şâfiîlere göre besmele kasten çekilmese bile kesilen hayvanın eti yenir (Mâverdî, el-Hâvî, XV, 95; Şîrâzî, el-Mühezzeb, II, 885).
Kurban kesilirken üç defa “Bismillahi Allahü ekber” denilir ve şu âyetler okunabilir (Semerkandî, Tuhfe, III, 66):
قُلْ اِنَّ صَلَاتي وَنُسُكي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمينَ لَا شَريكَ لَهُ وَبِذٰلِكَ اُمِرْتُ وَاَنَا اَوَّلُ الْمُسْلِمينَ
“De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetim/kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emredildi ve ben müslümanların ilkiyim.” (En’âm, 6/162-163)
اِنّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَنيفًا وَمَٓا اَنَا مِنَ الْمُشْرِكينَ
“Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (En’âm, 6/79)
****Kurban kestikten sonra namaz kılmak gerekir mi?
Esas olarak kurban namazı diye bir namaz yoktur. Bu namazın dinî bir gereklilik olduğu inancı veya kanaati yanlıştır. Ancak kişi nafile namaz kılınması mekruh olmayan bir vakitte, sebepli veya sebepsiz dilediği kadar nafile namaz kılabilir. Kurban kesen kişi de böyle bir ibadeti yapma imkânına kavuştuğu için Allah’ın verdiği nimete şükür olarak iki rekât nafile namaz kılabilir.
*** Kurban etinin bir kısmı veya derisi kesim ücreti olarak verilebilir mi?
Hayvanın kesim ameliyesi ibadet değildir. Bu yüzden kurban kesen kasabın ücret alması caizdir. Ancak kesim işini yapan kişiye ücret olarak kurbanın derisi veya etinin bir kısmı verilemez. Çünkü verildiği takdirde, kurban ibadetini yerine getirmek için gerekli maddi külfetin bir kısmı bizzat ibadetin kendisi üzerinden karşılanmış olur. Hz. Ali’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Resûlullah (s.a.s.), develer kesilirken başında durmamı, derilerini ve sırtlarındaki çullarını yoksullara paylaştırmamı emretti ve onlardan herhangi bir şeyi kasap ücreti olarak vermeyi bana yasakladı ve ‘kasap ücretini biz kendimiz veririz’ buyurdu.” (Buhârî, Hac, 120-121; Müslim, Hac, 348; Ebû Dâvûd, Menâsik, 21)
***Kurban eti, derisi, bağırsakları gibi kurban ürünlerinin satılması caiz midir?
Kurbanın eti, —kısmen veya tamamen— sahibi ve ev halkı tarafından tüketilebileceği gibi, ister zengin, ister yoksul olsun başka kimselere de hediye ve sadaka olarak verilebilir (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 10).
Ancak kurbanın et, sakatat, deri, yün ve süt gibi unsurlarının satılması caiz değildir (İbn Nüceym, el-Bahr, VIII, 203). Zira Hz. Peygamber (s.a.s.), “Kim kurbanın derisini satarsa, kurban kesmemiş gibidir.” (Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IX, 496) buyurmuştur. Bu sebeple kurbanın derisi ya da etinin satılması hâlinde alınan bedelin sadaka olarak verilmesi gerekir (Merğînânî, el-Hidâye, VII, 165).
Kurbanın derisi, bir yoksula veya hayır kurumuna bağışlanabileceği gibi, evde namazlık, kalbur ve benzeri ev eşyası yapılarak kullanılmasında da bir sakınca yoktur (Kâsânî, Bedâi‘ V, 81; Merğînânî, el-Hidâye, VII, 164).
***Kurban kesmek yerine sadaka vermekle bu ibadet yerine getirilmiş olur mu?
İbadetlerin şekil, şart ve rükünleri olduğu gibi hikmetleri, amaçları ve teşri gerekçeleri de vardır. İbadetlerdeki bu özelliklerin birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Diğer taraftan ibadetler ancak emredildikleri şekliyle yerine getirilir. (Kâsânî, Bedâi‘, V, 40). Her ibadetin bir yapılış şekli vardır. Kurban ibadeti de ancak kurban olacak hayvanın usûlüne uygun olarak kesilmesiyle yerine getirilebilir (el-Fetâva’l-Hindiyye, V, 360). Bedelini infak etmek suretiyle, kurban ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Zira hayvanın kesilmesi bu ibadetinin rüknüdür.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) de, kurban meşru kılındıktan sonra her yıl bizzat kurban kesmek sureti ile bu ibadeti yerine getirmiştir (Buhârî, Hac, 117, 119; Müslim, Edâhî, 17).
Hz. Peygamber (s.a.s.), kurban bayramında, Allah katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğunu, kurbanın kesilir kesilmez Allah katında makbul olacağını ve kurban edilen hayvanın her bir parçasının kişinin hayır hanesine kaydedileceğini ifade etmiştir (Tirmizî, Edâhî, 1; İbn Mâce, Edâhî, 3).
Allah Teâla’nın rızasını kazanmak niyetiyle, karşılıksız olarak fakir ve muhtaçlara yardım etmek, iyilik ve ihsanda bulunmak da müslümanın önemli vazifelerinden biridir. Zaruret derecesinde ihtiyaç içerisinde bulunan kimseye yardım etmek dinimizde farz kabul edilmiştir. Ancak, bu iki ibadetin birbirinin alternatifi olarak sunulması doğru değildir. Bu sebeple kesme olmadan hayvanı, sadaka olarak bir kişiye vermek kurban yerine geçmez (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 454, 463). Aynı şekilde kurban bedelini de yoksullara ya da yardım kuruluşlarına vermek suretiyle, kurban ibadeti ifa edilmiş olmaz (Serahsî, el-Mebsût, XII, 13).
***Akika, adak, udhiyye ve nafile kurbanlar için aynı büyükbaş hayvana ortak olunabilir mi?
Ortak kesilen kurbanlarda, hissedarlardan her birinin kurbanlarını aynı maksat için kesmiş olmaları gerekmez. Ortakların her birinin ibadet niyetiyle katılmış olması kaydıyla bir kısmı udhiyye, diğer bir kısmı ise adak, akîka, nafile kurbanı olarak niyet edebilirler (Kâsânî, Bedâi‘ V, 71).
***Dişi ya da erkek hayvandan hangisinin kurban edilmesi daha faziletlidir?
Deve, sığır gibi büyükbaş hayvanlarla, koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanların belirli şartları taşımaları durumunda, erkek olsun dişi olsun kurban olarak kesilebilecekleri hususu Hz. Peygamberin (s.a.s.) hadis ve uygulamaları ile sabittir. Kurban edilecek hayvanın cinsiyeti, kurban ibadetinin fazileti açısından bir ölçü değildir. Ancak sığırın dişisinin kurban edilmesinin faziletli olduğu görüşünü ileri süren bazı fakihler olmuştur (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 466-467). Bu görüşü o fakihlerin yaşadıkları toplum ve dönemin şartlarına göre değerlendirmek daha isabetli olur. Tarıma dayalı bir toplumda erkek sığırın gücünden daha fazla yararlanılma imkânının bulunması göz önünde bulundurularak böyle bir görüş ortaya atılmış olabilir. Ancak bu görüşler, dinin değişmez bir esası gibi kabul edilmemelidir. Bunlar, toplum menfaati göz önünde bulundurularak ortaya konulmuş görüşlerdir. Günümüzde de aynı esastan hareketle dişi sığırların kurban edilmesinin hayvan üretimine zarar vermesi hâlinde, erkek sığırların tercih edilmesi uygun olur. Ayrıca kurbanlık hayvanın erkek veya dişi olması, kurbanın geçerlilik şartları arasında yer almamaktadır.
***Kurban bayramı günü kurban kesilmeden önce bir şey yememenin dinî dayanağı var mıdır?
Hz. Peygamberin (s.a.s.) Zilhicce’nin ilk dokuz gününü oruçla geçirdiği rivayet edildiği için (Ebû Dâvûd, Savm, 62) Zilhicce’nin ilk dokuz gününün, yani kurban bayramından önceki dokuz günün oruçlu geçirilmesi müstehaptır. Zilhicce ayının 10. günü kurban bayramının ilk günüdür. Kurban bayramında da oruç tutulmaz (Buhârî, Savm, 66-67; Ebû Dâvûd, Savm, 48). Ancak imsaktan itibaren bir şey yemeyip o günün ilk yemeğini kurban etinden yemek müstehaptır. Fakat bu, kendi evinde kurban kesebilen insanlar içindir. Zamanımızda çiftliklerde kurban kestiren bazı müslümanlara, akşama kadar sıra ancak gelmekte, hatta ertesi güne kalmaktadır. Bu durumda söz konusu insanların aç kalıp oruçlu imiş gibi durmaları uygun değildir.
***Kesilen kurbanın kanından alna sürülmesi dinimizde var mıdır?
Kesilen kurbanın kanının alna sürülmesinin dinle hiçbir ilgisi yoktur. Güvenilir kaynakların hiçbirinde böyle bir bilgi mevcut değildir. Halkımız arasında yaygın olan bu uygulamanın başka kültürlerden girdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla terk edilmesi gerekir.
***Riyâzü's Sâlihîn'in " HAC BÖLÜMÜ " Bâbı-2-
Hacca Bedel Gönderilecek Kimseler hk.
Karar Yılı: 1979 - Karar No: 57
Konusu: Hacca Bedel Gönderilecek Kimseler hk.
Hac Dairesi Başkanlığının 04.06.1979 gün ve 79/218 sayı ile kurulumuza intikal eden “Hacca Bedel Gönderilecek Kimseler” hakkındaki yazısı incelendi.
Yapılan müzakere sonunda:
Hanefî Mezhebi’nde, hacc menasikini bilerek ve daha kolay eda edebileceği için, hacca bedel (vekil) gönderilecek kişinin önceden haccetmiş olması daha uygun (efdal) görülmüşsse de, zorunlu değildir. Ancak gönderilecek vekilin, hacc menasikini iyi bilen, güvenilir ve salih bir kişi olması da önemlidir.
Şafiî mezhebinde ise, bedel (vekil) gönderilecek kişinin, önceden kendi adına haccetmiş olması gerekir. Ancak, zorunlu hallerde bir kimsenin, diğer mezheplerin hükümleriyle amel etmeleri, bütün mezheplerce caiz görülmüştür. Bu itibarla, Şafii Mezhebine mensup kimselerin de Hanefî mezhebi hükümlerine göre amel etmelerinde dinî bir sakınca yoktur.
Vasiyyetinde, adına bedel gönderilecek kişiyi ismen veya vasfen belirleyen, yani “benim adıma fulan kimse veya şu nitelikte bir kimse haccettirilsin”, diyen kimsenin, ismen veya vasfen belirlediği kişilerden birinin, her hangi bir sebeple bedel gönderilmesi mümkün olmazsa, bir başka kimsenin bedel (vekil) olarak haccettirilmesi caizdir.
Fakat vasiyetinde, “adıma filan kişi veya şu nitelikte kişi haccettirilsin, başkası değil,” diye, ismen veya vasfen belirlediği kimselerden başkasının adına haccettirilmesini yasaklamış olan kimse adına, bir başka kimsenin bedel (vekil) gönderilmesi caiz görülmemiştir.
Keyfiyetin Başkanlık Makamına mütalaaten arzına karar verildi.
***TERVİYE VE AREFE GÜNÜ
Bismillahirrahmanirrahim
Arefe, Kurban Bayramından bir önceki gün, hicrî takvime göre Zilhicce ayının 9. günüdür. Başka güne arefe denmez. Ülkemizde Ramazan Bayramının bir önceki gününe de arefe denmiştir.
Resulullahın (sav) bildirdiğine göre: "Günlerin en faziletlisi arefe günüdür. Faziletçe cumaya benzer. O, cuma günü dışında yapılan yetmiş hacdan faziletlidir. Duaların en faziletlisi de arefe günü yapılan duadır. Benim ve benden önceki peygamberlerin söylediği en faziletli söz de: lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh lehü'l mülkü ve lehü'l hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr. (Allah'tan başka ilah yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'na aittir. O, her şeye kâdirdir.) sözüdür." [Muvatta, Kur'ân 32, (1, 214, 215); Tirmizî, Da'avât 133, (3579)]
"Allah, hiçbir günde, arefe günündeki kadar bir kulu ateşten çok azat etmez. Allah mahlukata rahmetiyle yaklaşır ve onlarla meleklere karşı iftihar eder ve: 'Bunlar ne istiyorlar?' der." Müslim, Hac, 436.
Resulullah(sav): "Arefe gününe hürmet edin! Arefe, Allah'ın kıymet verdiği bir gündür." diyerek Allahu Teâlâ'nın kıymet verdiği günü hürmet ederek bilinçli bir şekilde yaşamaya gayret etmemizi istemiştir. Hürmet, verilen nimeti idrak etmekle ve verileni bilmekle, görebilmekle başlar. Arefe gününü günahlara girmeden oruçla, duayla, istiğfarla geçirmek kullarını arefe gününde bağışlayacağını müjdeleyen Allahu Teâlâ'ya hürmetin ve şükrün bir ifadesidir. (Deylemi)
Bu mübarek günde, doğudan, batıdan, güneyden, kuzeyden ve dünyanın en ücra köşelerinden gelen insanlar aynı yerde, bir arada, aynı ibadetleri yapıyorlar... Renkleri ayrı, dilleri ayrı, âdet ve ananeleri ayrı, memleketleri ve ırkları ayrı olan lakin bir mekânda toplanmışlar. Birbirlerinin konuştuklarını anlamıyorlar ama birbirlerine muhabbetle bakıyorlar. Zenginiyle, fakiriyle, güçlüsüyle, güçsüzüyle bütün hacılar aynı kıyafetler içinde, aynı mahrumiyetleri yaşayarak vazifelerini yapıyorlar.
Böylece makam, mevki, mal mülk ile böbürlenmeyi unutup, mahşer gününü hatırlıyorlar.
Hayaline bile insanın doyamadığı bu muhteşem manzarayı yaşamak ne kadar güzel...
Âdem babamızdan beri bize kin güden, bizim yüzümüzden cennetten kovulduğu, lânetlendiği için, bizi en büyük düşman olarak gören şeytanlar zaman zaman bize birçok günah işletmişler ve sevinmişlerdir. Bütün bu günahların bir günde affedilmesi onları âdeta çılgına çevirir. En çok üzüldükleri gün de Arefe günü olur.
Arefe günü, Arafat’ta bulunma saadetine eren bir insanın, “Benim günahlarım çoktur, affolunmam zordur” demesi ve Rabbinin mağfiretinden ümit kesmesi büyük günahtır. Af olunacağına inanması gerekir.
Günahlarımız ne kadar çok olursa olsun, Rabbimizin rahmetinden daha çok olamaz. Yeter ki biz, tövbenin şartlarını yerine getirerek ona yalvaralım, O’ndan af dileyelim.
Arefe günü ayrıca Hazreti Âdem (as) ile Hazreti Havva'nın Arafat'ta buluştukları gündür.
Terviye, arefe gününden bir önceki güne denir.
Terviye günü oruç tutmak tavsiye edilmiştir.
Arefe günü oruç tutmak da çok sevaptır.
Ebu Katade Radiyallâhu Anh anlatıyor:
Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
“Arefe günü tutulan orucun, geçen yılın ve gelecek yılın günahlarına keffaret olacağına Allah’ın rahmetinden ümidim var.”
(Tirmizî, Savm: 46; İbni Mâce, Sıyâm: 40; Müslim, Sıyâm: 196)
Yalnız Arefe günü oruç tutmak o sene hacca gitmeyenler içindir. Yani Arefe günü Arafat vakfesinde bulunmayanlar içindir. Bu husustaki hadis-i şerif şöyledir:
Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anh anlatıyor:
“Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem Arefe günü Arafat’ta oruç tutmayı yasakladı.”
(Ebu Dâvud, Savm: 63)
Hâris binti Ümmü’l-Fazl rivayet ediyor:
Arafat’ta Arefe günü insanlar Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellemin orucu hakkında ihtilafa düştüler. Bazısı, “O oruçludur” dedi, bazısı da, “Hayır, oruçlu değildir” dedi.
Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem Arafat’ta devesi üzerinde vakfede iken ona bir bardak süt gönderdim de onu içti.
(Müslim, Sıyam: 110-111)
1253. Ebû Katâde radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e arefe günü tutulan orucun fazileti soruldu; o da:
"Geçmiş bir yılın ve gelecek bir yılın günahlarına kefâret olur" buyurdu.Müslim, Sıyâm 196, 197. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 54; Tirmizî, Savm 48; İbni Mâce, Sıyâm 40.
* (Fecr: 89/2)’deki on gün (Hac: 22/28)’deki belirli günler (Bakara: 2/197)’deki sayılı günler Kurban bayramı ve teşrik günleri olarak da yorumlanmıştır. Dolayısıyla bu günleri ibadetle ve oruçla geçiren kimseye geçmiş ve gelecek birer yıllık günahlarına kefaret olmaya yetecek kadar sevap ve rahmet verilir.
Arefe günü özellikle Besmele ile 1000 İhlas okumak büyük zatlar tarafından tavsiye edilmiştir. Hadis-i şeriflerde İhlas sûresini okumanın kul borcu hariç diğer günahların affedilmesine vesile olacağı söylenmiştir.
"Peygamber (sav) arefe akşamı ümmetinin affedilmesi için dua etti. Duasına, 'Muhakkak ki ben zalimden başkasını mağfiret ettim.' diye cevap verildi. 'Zalimden ise mazlumun hakkını alırım.' buyruldu. Resul-i Ekrem:
'Ey Rabbim, dilersen mazluma cennette mükafatını verir zalime de mağfiret edersin.' diye dua etti ise de Arafat'ta bu duasına Allahu Teâlâ'dan kabul gelmedi. Sabah vakti Müzdelife'de aynı duayı tekrarladı. Bu defa duası kabul edildi. Resulullah memnuniyetinden ve sevincini belli ederek güldü. Bunun üzerine Ebu Bekir ve Ömer (ra):
'Anam babam size feda olsun, bu saatte siz gülmezdiniz, sizi güldüren nedir?' diye sordu. Resulullah(sav):
'Allah'ın düşmanı iblîs, Allahu Teâlâ'nın duamı kabul ederek ümmetimi affettiğini anlayınca toprağı alıp başına çalmaya ve vay sana helak oldun diye feryada başladı. İşte şeytanın görmüş olduğum bu feryadı beni güldürdü, buyurdu." (İbn Mace, Menasik, 56)
Arefe gününe saygılı olmalı, o gün hacılar Arafat'ta vakfe yapıp dua ederken manen onların yanında olduğumuzu hissederek dualarına iştirak edilmelidir. Böyle bir günde bizi günaha sokabilecek her şeyden uzak kalmak gerekmektedir.
"Günümüzde arefe, bayramın bir önceki günü olduğu için dünyalık telaşların en yoğun olduğu bir gün olarak yaşanmaktadır. Oysa ki arefe insana verilen en kıymetli vakitlerden biridir. Bugünler ibadet ve affedilme günleridir. Hacıların Arafat'ta "Lebbeyk (Buyur Rabbim)" diyerek dil, ırk, ten ayırımı yapılmaksızın bir araya geldiği mahşer gününü hatırlatan, kulluğun Allahu Teâlâ'ya dualarla, telbiyelerle arz edildiği en kıymetli zaman dilimidir. Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Duanın faziletlisi, arefe günü yapılanıdır." (Beyheki)
Allahu Teâlâ bazı geceler duaların reddedilmeyeceğini Peygamber Efendimize (sav) bildirmiştir. Rahmet kapılarının açıldığı dört mübarek gece şunlardır:
1- Fıtr (Ramazan) Bayramı gecesi,
2- Kurban Bayramı gecesi,
3- Terviye gecesi (Zilhicce ayının 8. gecesi),
4- Arefe gecesi. (Isfehani)
Arefe gününü ve gecesini ibadetle geçirmek çok faziletlidir. Arefe gecesini ibadetle geçirenin cehennemden azat olacağını müjdeleyen rivayetler vardır.
Arefe günü günahlardan uzak kalanın da bağışlanacağı Resulullah (sav) tarafından müjdelenmiştir.
"Arefe günü Resulullahın (sav) yanında bulunan bir genç, kadınları düşünüyor ve onlara bakıyordu. Resulullah (sav) eliyle birkaç defa gencin yüzünü kadınlardan çevirdi. Genç yine onları düşünmeye başladı. Resulullah (sav):
- Kardeşimin oğlu, bugün öyle bir gündür ki, bugünde herkesin kulağına, gözüne ve diline sahip olursa günahları bağışlanır" buyurdu.(Müsned)
Arefe Günü Yapılması Tavsiye Edilenler:
1- Arefe gününün sabah namazının farzından sonra teşrik tekbirleri getirilmeye başlanmalıdır.
2- Arefe günü oruç tutulmalıdır.
3- Arefe gününe hürmet edilmeli, günaha girmemeye dikkat edilmelidir.
4- Arefe günü çok dua ve istiğfar edilmelidir.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.