Eûzu billahi mineş şeytânirracîm
Bismillahirrahmanirrahim
﴾2﴿ Onlar sizi bir yakalasalar size düşmanca davranırlar, elleriyle ve dilleriyle size kötülük etmeye çalışırlar ve isterler ki sizler de hakkı inkâr edesiniz.﴾3﴿ Kıyamet gününde yakınlarınız da çocuklarınız da size asla fayda vermeyecek. Allah aranızda hükmünü verecek. Yapıp ettiklerinizi Allah görmektedir.
Sadakallahul Azim
2. âyette, bir yandan bağnaz münkirlerin sadece güç ve maddî üstünlüğü esas alan, hak ve ahlâkî değer tanımaz tavırları eleştirilirken bir yandan da müslümanlara düşmana karşı bir üstünlük elde ettiklerinde nasıl davranmaları gerektiği hususunda dolaylı olarak bir uyarı yapılmaktadır. Gerçekten insanlık tarihi, özellikle inanç motifinin ağır bastığı savaşlarda galibiyet elde eden tarafın hasım tarafa vahşet olarak nitelenebilecek muameleler yapmasının örnekleriyle doludur. Buna karşılık müslümanların benzeri konumda oldukları zaman esirlere işkence, küfür, hakaret, tâciz ve tecavüz gibi tavır ve eylemlerden uzak durmaya özen gösterme alışkanlığı kazanmış olmalarıyla, bu ve benzeri âyetler ile Hz. Peygamber’in örnek uygulamaları ışığında oluşan İslâmî öğretiler arasında sıkı bir ilişki vardır. İslâm muhitinde erken dönemlerde, savaş hukukunun insanî esaslarının belirlenmesi esprisine ağırlık veren “siyer” isimli bir ilmî disiplinin ve bu çerçevede geniş bir literatürün ortaya çıkması da bu zihniyet ve tatbikatın teoriye yansıyan belgeleri olarak düşünülebilir. Malazgirt zaferini takiben Alparslan’ın esir düşen Bizans İmparatoru Romen Diyojen’e yaptığı insanî muamele bu konuda meşhur bir örnek olduğu gibi, yine Alparslan’ın esir statüsünde bir komutanı olan Yusuf Hârizmî’yi huzuruna kabul edip onunla tartışırken yaralanması sonucu hayatını kaybetmiş olması da bu açıdan oldukça ilginçtir. Öte yandan âyette, gücü elinde bulunduran tarafın diğer tarafa inanç konusunda baskı yapma arzu ve eğiliminin kınanmış olması da bu konuda önemli bir mesaj içermektedir (ayrıca bk. Tevbe 9/5). Lafzan “Onlar sizi bir yakalasalar” anlamına gelen ifade bu bağlamda “size karşı bir zafer kazansalar, sizi ele geçirseler” mânasındadır (Zemahşerî, IV, 86).
İlk âyette yer alan buyruğun gönüllerde yer tutmasını sağlamak üzere, 3. âyette bu dünyadaki yakınlığın davranışlarımızı yönlendirecek yegâne ölçü olamayacağına ve kıyamet günü herkesin kendi davranışlarıyla baş başa kalması sahnesinin daima göz önünde bulundurulması gereğine dikkat çekilmektedir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 307-311
2. âyette, bir yandan bağnaz münkirlerin sadece güç ve maddî üstünlüğü esas alan, hak ve ahlâkî değer tanımaz tavırları eleştirilirken bir yandan da müslümanlara düşmana karşı bir üstünlük elde ettiklerinde nasıl davranmaları gerektiği hususunda dolaylı olarak bir uyarı yapılmaktadır. Gerçekten insanlık tarihi, özellikle inanç motifinin ağır bastığı savaşlarda galibiyet elde eden tarafın hasım tarafa vahşet olarak nitelenebilecek muameleler yapmasının örnekleriyle doludur. Buna karşılık müslümanların benzeri konumda oldukları zaman esirlere işkence, küfür, hakaret, tâciz ve tecavüz gibi tavır ve eylemlerden uzak durmaya özen gösterme alışkanlığı kazanmış olmalarıyla, bu ve benzeri âyetler ile Hz. Peygamber’in örnek uygulamaları ışığında oluşan İslâmî öğretiler arasında sıkı bir ilişki vardır. İslâm muhitinde erken dönemlerde, savaş hukukunun insanî esaslarının belirlenmesi esprisine ağırlık veren “siyer” isimli bir ilmî disiplinin ve bu çerçevede geniş bir literatürün ortaya çıkması da bu zihniyet ve tatbikatın teoriye yansıyan belgeleri olarak düşünülebilir. Malazgirt zaferini takiben Alparslan’ın esir düşen Bizans İmparatoru Romen Diyojen’e yaptığı insanî muamele bu konuda meşhur bir örnek olduğu gibi, yine Alparslan’ın esir statüsünde bir komutanı olan Yusuf Hârizmî’yi huzuruna kabul edip onunla tartışırken yaralanması sonucu hayatını kaybetmiş olması da bu açıdan oldukça ilginçtir. Öte yandan âyette, gücü elinde bulunduran tarafın diğer tarafa inanç konusunda baskı yapma arzu ve eğiliminin kınanmış olması da bu konuda önemli bir mesaj içermektedir (ayrıca bk. Tevbe 9/5). Lafzan “Onlar sizi bir yakalasalar” anlamına gelen ifade bu bağlamda “size karşı bir zafer kazansalar, sizi ele geçirseler” mânasındadır (Zemahşerî, IV, 86).
İlk âyette yer alan buyruğun gönüllerde yer tutmasını sağlamak üzere, 3. âyette bu dünyadaki yakınlığın davranışlarımızı yönlendirecek yegâne ölçü olamayacağına ve kıyamet günü herkesin kendi davranışlarıyla baş başa kalması sahnesinin daima göz önünde bulundurulması gereğine dikkat çekilmektedir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 307-311
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder