"“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.”
(Bakara, 2/154.)
Yüce Allah müminleri kendi yolunda mücadele etmeye, bu yolda ilerlerken sabır ve namaz ile yardım istemeye davet etmektedir. Bu mücadele sırasında onların canlarından bile olmaları mümkündür; fakat o takdirde bu onların zayi oldukları anlamına gelmez. Nitekim Bedir Savaşı’nda müminlerden 14 kişi hayatını kaybetmişti. İnsanlar aralarında “Falan öldü, filan öldü.” diye konuşurlarken Kur’an böyle bir nitelemede bulunmaktan sakındırmış, onların diri olduklarını ifade etmişti. (Razi, Mefatihu’l-Ğayb, IV, 125.) Söz konusu ayet şöyledir: “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” (Bakara, 2/154.)
Şehitlerin kabirdeki hayatı ile ilgili ana hatlarıyla dört görüş bulunmaktadır. Bunlardan birincisine göre şehitler hem bedenen hem ruhen diridirler. Zira Allah Teâlâ mükâfatlarını kendilerine ulaştırmak için onları diriltir. Dirilişten önce daha kabir hayatında onları cennet yiyecekleriyle rızıklandırır. Onlara ruhen olduğu gibi bedenen de nimetler lütfeder. Diğer insanların cennete girdiklerinde istifade edecekleri nimetlerden, şehitler kabir hayatında istifade ederler. Allah dirilişten önce berzahta onlardan başka hiç kimseye bu nimetleri ikram etmemektedir; bu, şehitlere has kıldığı bir özelliktir. Ancak bizler onların hayatını duyularımızla idrak edememekteyiz. Çünkü onların hâli, kimsenin muttali olmadığı, bilmek için vahiyden başka bir bilgi yolunun bulunmadığı bir hâldir. Hayatları sadece ruhi bir hayat olarak kabul edildiğinde, onların diğer müminlere karşı bir imtiyazı söz konusu olamaz. Ancak onlara nispet edilen beden farklı şekillerde yorumlanabilmektedir. Allah, hayat alameti kalmamış dünyevi bedenlerinde his ve idrak sebebi olacak bir hayat meydana getirebilir. Ya da dünyevi bedenden farklı, mahiyetini bilemeyeceğimiz bir beden yaratabilir.
İkinci görüşe göre onlar bedenen değil ruhen diridirler. Çünkü bedenlerinin bozulduğunu ve yok olduğunu görüyoruz. O yüzden şehitler Rableri katında canlıdır, rızıkları ruhlarına arz edilir, onlara hayat ve sevinç ulaşır. Nitekim Firavun ailesine sabah akşam ateş arz edilmekte, onlara da elem ve acı ulaşmaktadır. (Mümin, 40/46.) Şehitleri, şehit olmayan müminlerden ayıran şey, Allah’a yakınlığa ve bu yakınlığın verdiği sevinç ve itibara ziyadesiyle nail olmaları, diğer müminlerden daha üst seviyede cennet nimetleri ile ruhen rızıklandırılmalarıdır.
Üçüncü görüşe göre ayette kastedilen onların diriltilmeyeceklerini iddia etmekten sakındırmaktır. Onlar dirilişle canlanacaklar, şehitliklerinin sevabı ile mükâfatlandırılacaklardır. Ayet, Müslümanların bir hiç uğruna hayatlarını kaybettiği, faydasız bir şekilde ömürlerini zayi ettiklerini söyleyen müşriklere cevap sadedinde gelmiştir.
Dördüncü görüşü savunanlar ise ayeti mecazi manada yorumlamış ve ölüm ile hayattan muradın, dalalet ve hidayet olduğunu iddia etmişlerdir. Onlar dalaletle ölmüş değil, hidayetle diridirler. Kur’an dalaleti ölüm, hidayeti hayat anlamında kullanmıştır. (Enam, 6/122.)
Zikredilen bu görüşler içinde son iki görüşün oldukça zayıf olduğu anlaşılmaktadır. Zira ayette kastedilen, şehitlerin kıyamet gününde diriltilecekleri veya onların dalalette değil hidayet üzere olduklarını bildirmek olsaydı, ayetin sonunda “Ancak siz bunu bilemezsiniz.” denmezdi. Çünkü ayetin muhatabı müminlerdir. Müminler onların diriltileceklerini de hidayet üzere olduklarını da bilmektedirler. Bu görüşler içinde meşhur olan ise birinci görüş, yani şehitlerin hem bedenen hem de ruhen diri oldukları görüşüdür. Selef âlimlerinden çoğu bu kanaate sahip olmuştur. Bu görüş başta sahabe ve tabiun müfessirleri olmak üzere birçok müfessire nispet edilmiştir. (Razi, a.g.e. IV, 125; Alusi, Ruhu’l-Meani, I, 418.)
Şehitlerin kabirde diri olarak hayatlarını sürdürdüklerini ifade eden ayet ve bu konuda zikredilen hadislerden bazıları şöyledir: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.” (Âl-i İmran, 3/169-170.), “Şehitlerin ruhları yeşil kuşların içindedir. Bu kuşların arşa asılı kandilleri vardır. Onlar cennette istedikleri yerde dolaşır sonra arşa asılı kandillere inerler. Allah onlara şöyle seslenir: ‘Herhangi bir şey arzu ediyor musunuz?’ Onlar da ‘Cennette dilediğimiz gibi dolaşabilirken başka ne arzu edebiliriz ki?’ Yüce Allah onlara bunu üç defa sorar. Onlar Rablerinden bir şey dilemedikçe bırakılmayacaklarını anlayınca şöyle derler: ‘Ya Rab! Ruhlarımızı bedenlerimize geri döndürmeni ve senin yolunda bir defa daha şehit olmayı diliyoruz.” (Müslim, İmare, 121.), “Şehitlerin ruhları yeşil kuşların içindedirler. Cennet meyvelerinden veya ağaçlarından yerler.” (Tirmizi, Fedailü’l-Cihad, 13.), “Şehitler cennet kapısındaki bir nehrin üzerinde yeşil bir kubbe içindedirler. Onlara rızıkları sabah akşam cennetten çıkar.” (Ahmed, el-Müsned, I, 266.)
Şehit, din ve dinin bekası için gerekli olan değerler uğruna savaşırken hayatını kaybeden mümine denir. Üzerinde ezan-ı Muhammedinin yankılandığı vatan toprağını korumak için can verenler de şehittir. Yukarıdaki ayet-i kerime, şehitlerin diri olduklarını bildirmekte, onların ölü olduğuna inanmaktan müminleri sakındırmaktadır. (İbn Aşur, et-Tahrir ve’t-Tenvir, II, 53.) Anlaşılan o ki şehitler; berzahta mahiyetini idrak edemeyeceğimiz bir hayat yaşamaktadırlar. Her şehadet olayı ile bizler bu Kur’ani hakikati bir kez daha idrak ederiz. Cihat meydanında kahpe bir kurşunla vurulan cengâverin, yere düşünce hayatı sona erer. Sona erer ama bu sırada Kur’an’ın müjdesi kulaklarımıza çarpar. Gayb âlemine dair bu haberi âlemlerin Rabbinden başka kim verebilir? Yaşadığımız tarifsiz ıstırabın acısını başka hangi haber hafifletebilir? Kur’an’ın bu müjdesiyle, istikbale dair ümidimiz canlanır; şehide minnetimiz, vatana sadakatimiz, Allah’a imanımız daha da artar. Bu Kur’ani müjde ile teselli bulur, şehidi omuzlayıp onu eşsiz yeni hayatına uğurlamaya koyuluruz. Gönüllerimizde yer etmiş bu hakikat dillerimizle dalga dalga yayılır, her yer bu hakikati haykıran seslerle dolar, yerler ve gökler bu hakikatle yankılanır: “Şehitler ölmez! Şehitler ölmez!”
Dr. Abdülkadir Erkut