9 Eylül 2023 Cumartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 47


Ya Rabbi! Bana uyanıklık ver

Enbiya Sûresi 

“Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın.” 

İnsanların çoğu günah üzere yardımlaşıyor. Gafleti bir yorgan, bir perde gibi üstlerine çekmeye o kadar hevesliler. Sorumsuzluk duygusu işlerine geliyor. 

Yalnız kalmak gerçekle yüzleşmek işkence gibidir. Gaflete hepimiz kapılıyoruz, az ya da çok. “Ya Rabbi, olabildiğince bana uyanıklık ver.” 

Uyanıklığı ilim sağlar. Sadece ilim yetmez, uygulamak sağlar. Ve sonuçta Allah sana furkan verir. 

Gaflet içimizde bir girdap gibi çektikçe çeker. Ama etkisine kapıldığımızda kurtulamadığımız bir girdap değil bu. 

İçimizde dünya sevgisine imkan verdikçe, kendimizi sevgisine açtıkça, Allah’ın vaadini öteye bırakıp, dünya sevgisini merkeze aldıkça etkisine girdiğimiz dünya girdabı bu. 

Kaç Mü’min’in günlük konuşmalarında ahiret beklentisi, arzusu hatta heyecanı, paylaşılan bir olguya dönüşmüştür? Konuşulan, düşünülen, hissedilen, kokusu alınan, somutlaşmış bir duyguya ne kadar dönüşmüştür? 

Hesap bir yandan yaklaşmakta fakat hazırlıklar istenilen oranda değil. Dolayısıyla bu ayeti çerçeveleyip gönül dünyamıza asmak, kendi aramızda da paylaşmak gerek. 

“İnsanların hesap (sorgulanma zaman)ları yaklaştı. Ama onlar hâlâ gaflet içinde (Hakk’tan) yüz çevirmektedirler.” Enbiyâ-1 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

8 Eylül 2023 Cuma

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 46


Duygularımız mı yoksa doğrular mı? 

Enbiya Sûresi 

Karar verdiğimiz anda duygularımızı mı yoksa doğruları mı esas alıyoruz, buna odaklanmalıyız. 

Eğer duygularımızı esas alıyorsak o zaman doğrulara sırt dönecek ve Cenab-ı Hak ile karşı karşıya geleceğiz demektir. 

Duygularımız bizim hoşumuza giden ama bazen doğru olmayan şeylerdir. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

7 Eylül 2023 Perşembe

HÜNSÂ

4 Eylül 2023 Pazartesi

ŞEHVETLE BAKMA YASAĞI

1626. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Âdemoğluna zinadan nasibi takdir olunmuştur. O buna mutlaka erişir. Gözlerin zinası bakmak, kulakların zinası dinlemek, dilin zinası konuşmak, elin zinası tutmak, ayakların zinası yürümektir. Kalbe gelince o, arzu eder, ister. Üreme organı ise, bunu ya gerçekleştirir, ya da boşa çıkarır."

Buhârî, İsti'zân 12, Kader 9; Müslim, Kader 20-21. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Nikâh 43

Açıklamalar

Zina, kadın ve erkeğin meşrû bir nikah olmaksızın cinsel ilişkide bulunmasıdır. Büyük günahlardandır. Özel cezâsı vardır. Hadîs-i şerîf, bu anlamdaki gerçek zinanın dışında, öteki organlar için de birtakım meşrû olmayan suçların söz konusu olduğunu hatta bunlara da bir anlamda zina denildiğini ortaya koymaktadır. Yani her organın aslî faaliyetini meşrû çerçeve dışında yürütmesi bir tür zina olmaktadır. Nitekim İmam Buhârî bu hadisi, zinanın sadece üreme organıyla değil, göz, dil ve el gibi öteki organlarla da mümkün olduğuna dair açtığı bir başlık altında vermiştir (bk. İsti'zân 12). Ancak bu, mecâzen bir isimlendirme olarak kabul edilmektedir. Çünkü söz konusu organların bu suçları, haram olmakla birlikte, onlar için hâkimin uygun göreceği ta’zir cezası dışında ayrıca bir ceza tayin edilmiş değildir.

Burada dikkat çeken husus, insanın sahip bulunduğu organların tabiî işlevlerini gayr-i meşrû bir zeminde yapması, onları, üreme organıyla "meşrûiyet dışına taşma" noktasında birleştirmesidir. Söz konusu organların bu yaptıklarına zina denilmesi işte bu açıdan yapılmış bir değerlendirmedir. Öte yandan bu organların bahis konusu fiilleri, asıl zinaya götürücü, öncü fiillerdir. Bu bakımdan, o kötü sonuçtan müslümanlar sakındırılmış olmaktadır. Hadiste de açıkca belirtildiği gibi üreme organı, öteki organların ve özellikle kalbin, Buhârî'nin tercih ettiği rivayete göre nefsin, bu konudaki istek ve arzusunu fiilen gerçekleştirmedikce zina suçu işlenmiş olmaz. Allah korkusu, iktidarsızlık, tiksinme gibi çok çeşitli sebeplerle tenâsül

uzvu, bütün bu istek ve hazırlıkları boşa çıkarabilir. O zaman öteki organların yaptıkları, kendi çaplarında küçük birer günah olarak kalır. Bu tür hatalara, "Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin affı bol olandır" [Necm sûresi (53), 32] âyetinde geçtiği gibi Kur'ân-ı Kerîm'in ifâdesiyle "lemem" denilmektedir. Bir şeye bir anlık ilgi duyup üzerinde durmamak anlamından hareketle lemem, küçük kusurlar, küçük günahlar ve ufak-tefek hatalar olarak değerlendirilmiştir. Ashâb-ı kirâm arasında "tercümânü'l-Kur‘ân" diye bilinen Abdullah İbni Abbas hazretleri, bu hadisi zikrederek, "Ebû Hüreyre'nin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet ettiği bu sözdeki fiillerden daha çok, küçük günahlara (lemem) benzeyen bir başka fiil bilmiyorum" demiştir (bk. Buhârî, İsti'zân 12; Ebû Dâvûd, Nikâh 43). Doğrusu da budur.

Hadîs-i şerîf'in bilhassa son cümlesi kalp ya da nefis ile üreme organı arasında bir duygu iletişimi olduğunu belirlemektedir. Yani cinsel ilişki, aslında psikolojik yoğunlaşma olmadan gerçekleşmez. İstek ve arzu ya da şehvet duygularının yoğunlaşması da her zaman sonuca ulaşmak için yetmez. Üreme organının, bu duygulara eşlik etmesi gerekir. Bu sebeple hadiste "Üreme organı ise, bunu ya gerçekleştirir, ya da boşa çıkarır" buyurulmuştur.

Diğer taraftan hadisi rivayet eden İmam Buhârî ve Müslim, hadisin ilk cümlesini dikkate alarak, ona Sahîh'lerinin Kader bölümlerinde yer vermişlerdir. İnsanoğlunun şehvet ve karşı cinse ilgi duyma gibi meyillere yaratılıştan sahip olduğuna ve bunun uzantısı olarak herkesin bu duygularını tatmin yolları arayacağına, yani bu konuda herkesin belli bir kaderi olduğuna ve bunu Allah Teâlâ'nın bildiğine dikkat çekmek istemişlerdir. Takdirin değişmeyeceği ise, "O buna mutlaka erişir" diye belirlenmiş bulunmaktadır. Bu, bir zorlama değil, olacakların önceden bilinip kaydedilmesinden ibarettir. Kader veya alın yazısı işte bu önceden yapılmış olan kaydın adıdır.

Bütün bu açıklamalardan sonra hadisin mânası şöyle olur: "Ademoğulunun zinadan nasibi takdir edilmiştir. Kiminin zinâsı hakiki, kimininki ise, bakılması haram olan kadına bakmak, zinaya dair konuşulanları dinlemek, yazılı veya görüntülü yayınları izlemek, yabancı bir kadına elle dokunmak veya öpmek, zina etmeye gitmek gibi mecâzî zinadır. Mecâzî zinanın bütün türleri de haramdır. Kalp veya nefis zinayı ister ancak hakiki zinanın gerçekleşmesi üreme organına bağlıdır. O bazan uygular bazan da bu istekleri boşa çıkarır."

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Zina büyük günahlardandır.

2. Fiiller, sebep oldukları sonuçlara göre hüküm alırlar. Harama aracı olan her fiil haram, vâcibe vesile olan fiiller de vâciptir.

3. Nâmahreme bakma, dokunma, tutma, öpme ve haram işlemek için bir yere gitme gibi gayr-i meşrû fiillerin hepsi yasaklanmıştır ve bunların her birine mecâzen zina denilebilir.

Riyasüs-salihin-Erkam Yayınları


1 Eylül 2023 Cuma

RİYÂ OLMADIĞI HALDE RİYÂ SANILAN DURUMLAR

1625. Ebû Zer radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e:
-
Bir kimse, bir hayır yapar da halk bu sebeple onu överse, buna ne buyurursunuz?

dediler. O da:

- "Bu, mü'min için peşin bir müjdedir" buyurdu. Müslim, Birr 166. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 25

Açıklamalar

Bir müslüman tarafından Allah rızâsı için yapılmış olan herhangi bir iyilik veya hayır, yapanın niyet ve isteği dışında diğer müslümanlar tarafından takdir edilebilir ve onu yapan sevgi ve övgü ile karşılanabilir. İnsanlar tarafından böyle takdir edilmek, acaba o kimsenin o işi gösteriş ve desinler diye yaptığı anlamına gelir mi?

İnsanların yapılan iyiliği ve hayrı takdirle karşılamaları kendi adlarına elbette güzel bir şeydir. Hizmet ve iyilikler takdir edilmezse, hizmet ve iyilik yapacak adam bulmak son derece zorlaşır. İyiyi, iyiliği ve güzeli takdir etmek, hatta ödüllendirmek bir toplumun olgunluk göstergesidir. Ancak işin öbür tarafı, yani takdir edilen ve övülen kişi yönü acaba nasıldır? Toplumun övgüsü o iyilik sahibinin elde edeceği yegâne sonuç mudur, yoksa onun Allah katında bir ecri de var mıdır?

İşte bu kuşkudan kaynaklanan soruya Resûl-i Ekrem Efendimiz, çok nefis bir cevap vermiştir:

"Bu, mü'min için peşin bir müjdedir." Yani onun yaptığı iyilik ve hayrın Allah katında hüsnü kabulle karşılandığının peşin göstergesidir. Çünkü o, bu işi yaparken toplumun beğenisini hedeflemiş değildir. Reklam ve propaganda yapmayı hiç aklından geçirmemiş, bu konuda herhangi bir teşebbüs ve müdahalede de bulunmamıştır. Allah rızâsı için yaptığı işi, Allah'ın sevdirmesi sonucu toplum kendiliğinden sevmiş ve övmüştür. İnsanların ona yönelttikleri takdir ve övgü, o güzel işin dünyadaki peşin ödülüdür. Âhiretteki sevabının müjdecisidir.

O halde riyâ ve süm'a düşünce ve niyetinden uzak olarak yapılmış bir hizmet, hayır ve iyilik, sırf millet tarafından övgü ve takdirle karşılandı diye, aslî niteliğini kaybetmez, Allah katındaki değerinden de bir şey eksilmez. Önemli olan, o işi yapanın neyi niyet ettiği ve hedeflediğidir.

Ancak burada bir hususa işaret etmekte fayda vardır. Bazan faydalı olmak düşüncesi ve endişesi ile beğenilmek arzusu birbirine karışır. Meselâ bir proğramda herhangi bir konuda konuşma yapmak için davet edilmiş bir ilim veya din adamı, orada kendisini dinleyecek olanları ciddiye alıp onlara faydalı olabilmek için araştırır, hazırlanır, plânlar yapar. Ama bu arada yapacağı konuşmanın veya vereceği bilginin beğenilmesini de arzu eder. İşte bu arzu, onun faydalı olma düşünce ve gayretlerini gölgeler mi? Herhalde burada verilecek hüküm, faydalı olma niyeti ile beğenilme arzusundan hangisinin baskın olduğuna göre belirlenecektir. Bu konuda en iyisi kişinin "kalbine danışmasıdır."

Öte yandan yapılan hizmetlerin kimler tarafından takdir edildiği çok önemlidir. Bir şâir, "Şiirin kıymetini iki şey düşürür" diyor ve ekliyor: "Şiirden anlamayanların alkışı, şiirden anlayanların sükûtu." Yapılan sohbet ve konuşmaları, ortaya konan hizmet ve hayırları, o işlerden anlayanlar takdir ediyorsa bu ayrıca şükür vesilesi yapılmalıdır. Yok eğer o işlerden anlamayanlar takdir ediyorsa, tövbe ve istiğfar edilmelidir. Bu sebeple, bilhassa tebliğ ve irşad hizmeti veren din görevlilerinin, kendi kendilerinin doktoru ve denetleyicisi olmaları, gönül

ve duygularının daima Allah'ın rızâsına dönük olmasını sağlamaya çalışmaları gerekmektedir. Bu konuda onlara yardımcı olacak yine ancak kendileri, kendi iç olgunluklarıdır.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Yapılan iyilik ve hizmetin toplum tarafından takdir edilmesi, o iyiliğin peşin ödülü ve Allah katında kabul gördüğünün müjdesidir.

2. Hâlis bir niyetle yapılmış olan iyilik ve hayırlar, sırf insanlar tarafından övgü ile karşılandı diye kıymetini kaybetmez.

3. İyilik ve güzellikleri takdir etmek, toplumların olgunluklarını gösterir

Riyasüs-salihin-Erkam Yayınları

30 Ağustos 2023 Çarşamba

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 45


Yönelirse Allah hidayet eder

Enbiya Sûresi'nden 

Allah’ın kulları Allah’ın mesajının etkisine girerler. 

Biz zannederiz ki bazı insanlar Allah’ın mesajına kördürler, anlayamazlar. Oysa Firavun dahi olsa mesajın etkisine girer, ama isterse O’na yönelir.

Yönelirse Allah hidayet eder. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

29 Ağustos 2023 Salı

Kul hakkı yiyen kişi tövbe etse ve hakkını yediği kişiden helallik dilese, fakat o kişi hakkını helal etmezse, kul hakkı yiyenin durumu nasıl olur?

Kul hakkını ancak kul affeder. Buna göre, daha dünyada iken bu hakkı telafi etmenin yolunu bulmak gerekir. Şayet bulamaz isek, ahirete kalmış olur ki, bu durum daha tehlikelidir.

Bu dünyada bize hakkını helal etmeyen kişi, ahirette bu hakkını bizden talep edecektir. Bununla beraber kişi samimi olarak tövbe etmiş ise, Allah Teala hak isteyen kuluna kendi fazlından ihsanda bulunarak o kulun hakkından vazgeçmesini sağlayacağı ümit edilir.

İnsan şerefli bir mahluktur. Onun hürriyet, haysiyet, namus ve şeref gibi manevî hukukuna yönelik bir haksızlık kadar, canına ve malına yapılan bir tecavüz de o nisbette ağır bir mesuliyeti gerektirir.

İnsan bilerek veya bilmeyerek, farkında olarak veya olmayarak birisine haksız bir davranışta bulunmuş olabilir. Hattâ onu mağdur bir duruma düşürüp bazı haklarının elinden çıkmasına sebep olacak bir muamelede de bulunabilir. Bir fert olarak kendimizi her ne kadar çekip çevirsek, hakpereset olarak kalmaya azmetsek de, birtakım hata ve kusurlara kapılmaktan tamamiyle kurtulamıyoruz.

- İnsanlık hali olan böyle bir durum karşısında ne yapmalıyız?

"Bir defa oldu, bir daha yapmayız, keşke yapmasaydım." diyerek, iç dünyamızda hesaplaşmamız kâfi gelir mi?

- Yoksa meselenin telâfisine gidip de hatamızı düzelterek helallik dileyerek pişmanlığımızı mı bildiririz?

İslâmda esas itibariyle bir Allah hakkı, bir de kul hakkı vardır. Allah hakkı, her insanın Rabbine karşı yapması gereken kulluk vazifeleridir. Bu hususta yaptığı bir kusur, günah ve eksiklikten dolayı Allah'a yalvarır, tövbe istiğfar ederek affını diler.

Fakat kul hakkı öyle değildir. Onun bir tek telâfisi vardır, o da haksızlığa uğrayan, hukuku zayi olan kişiyle bizzat görüşüp özür beyan etmek, helâllik dilemekle birlikte , maddi bir kaybı varsa telâfisine gitmektir.

Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyururlar:

"Bir kimse kardeşinin haysiyetine yahut malına haksız olarak taarruz etmişse, iltimas olarak verilebilecek altın ve gümüşün bulunmadığı günden (kıyamet) önce helâlleşsin. Aksi halde, yaptığı haksızlık nisbetinde onun iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa, hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden adama verilir."1

Evet, Peygamberimizin (asm) de tavsiyesine göre, bu durumda helâlleşmekten başka çıkar yol yoktur. O kadar ki, insan şehit bile olsa, üzerinde kul hakları varsa, Allah diğer günahlarını bağışladığı halde kul hakkını bağışlamamaktadır. Bunun için mesele, hak sahibinin gönlünü almada, rızasını kazanmada kalıyor. Siz, zarara uğramasına sebep olduğunuz kimseye gider, önce bir hata yaptığınızı itiraf ederek özür beyan eder, sizi affetmesini, hakkını helâl etmesini rica edersiniz. Maddi bir kaybı varsa, imkânınız nisbetinde onun razı olabileceği nisbette hakkını verirsiniz.

Böylece elinizden geleni yapmış olursunuz. Muhatabınız da sizi hoş karşılar, müsamaha ve anlayış gösterirse, mes'uliyetiniz kalkmış, hadis-i şerifte açıklandığı gibi, dünyada iken helâlleşerek âhiretteki hesaplaşma ve azaptan kurtulmuş olursunuz.

Bununla birlikte vicdan azabı çekiyorsanız, ayrıca tövbe isitğfar edersiniz.

"Pişmanlık tövbenin kendisidir.",

"Günahından tövbe eden hiç günah işlememiş gibi olur."2

mealindeki hadis-i şeriflerin sırrıyla Allah katında da rahata kavuşmuş olursunuz.

Bir insan tövbesinin kabul olduğunu, günahtan kurtulduğunu nasıl anlar, nasıl fark eder, bu hal nasıl bilinir?

Cevabını Peygamber Efendimizden (a.s.m.) öğrenelim:

"Bir günah işledikten sonra tövbe edip iyilik işleyen kimse, üzerine çok dar bir zırh giyinen bir adama benzer. Günahtan sonra bir iyilik yaparsa, zırhın halkalarından biri çözülür. Bir iyilik daha işlerse öbür halka da çözülür. Yapılan iyiliklerin sonunda zırh yere düşer."3

Gerek Rabbine karşı bir günah işleyen, gerekse bir insana haksız bir davranışta bulunan bir kimse, o günah ve hatanın akabinde pişmanlık duyarak sevaplı ameller işler, Kur'ân ve imana yönelik hizmetlerini ve çalışmalarını arttırırsa günah zırhının düğmeleri teker teker çözülür, kısa zamanda o günahlardan kurtulur. Artık bundan sonra bir vicdan azabı çekmesine, huzursuz olup üzüntüye kapılmasına gerek kalmaz. Çünkü o bir kul olarak hâlis bir niyet ve ihlâsla elinden geleni yapmış sayılır.

Bu arada şu mealdeki âyet-i kerimeyi de unutmayalım:

"Ey kendi nefislerine karşı haddi aşan, günahlarla kendi nefsine kötülük eden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Muhakkak Allah günahları affeder. O Gafur ve Rahimdir."4

Kaynaklar:

1. Buhari, Mezalim, 10.
2. et-Tergîb ve't-Terhîb, IV/97.
3. a. g. e., IV/106.
4. Zümer, 39/53.

Mehmet Paksu

https://sorularlaislamiyet.com/kul-hakki-yiyen-kisi-tovbe-etse-ve-hakkini-yedigi-kisiden-helallik-dilese-fakat-o-kisi-hakkini-helal

28 Ağustos 2023 Pazartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 44


Has kullar

Enbiya Sûresi 

Kulların içinde bazıları “Bu batıl inanışlardan bir şey çıkacağı yok” deyip Rabbine yönelmeye, O’na saygı duymaya, Allah’ın hitabını öğrenmeye, O’nun yarattığı bu hayatın anlamını çözmeye, akletmeye, tefekkür etmeye, doğrusunu bulmak için bu yola girmeye başlar. 

Cenab-ı Hak da “Bunlar has kullarım, ben bunları asla zayi etmem” diyor. 

“Uğrumuzda çaba gösterenler, belli bir çaba içerisine girenler, vaktini zamanını ayıranlar, hakikat neyse ben onun için çalışacağım, klasik hikayenin parçası haline gelmeyeceğim (yani babalarım, dedelerim gibi hayatı yükseltip, hayatta ideal haline getirdiği çoluk-çocuk, mal-mülk, makam her neyse, bunlar uğruna yaşayıp da Rabbini ihmal edenlerden olmayacağım), Rabbimi merkeze alıp bu uğurda yaşayacağım.” diyenleri Cenab-ı Hak “Bunlar has kullarım, ben bunları asla zayi etmem” diyor.

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

27 Ağustos 2023 Pazar

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 43

 
İnsanlara, hayvanlara, eşyaya saygı duymaktan söz edenler! 

Enbiya Sûresi 

İnsanlara, hayvanlara, eşyaya vs. saygı duymaktan söz edenler! 

Yaratıcısına saygı duymayanın ne saygısı ne de saygınlığı söz konusu olur. 

Bütüncül sevgimizi, bu her şeyimizi adayarak aşka kapılmışlığımızı ancak Allah azze ve celle hak ediyor. 

Kul bunu anladığı zaman -ki Allah kula bunu defalarca anlamasını sağlıyor- Cenab-ı Allah’ın rahmetine mazhar oluyorlar. 

Çünkü bu Allah-u Teala'nın öğretme biçimi. 

Allah bunu yaşatarak öğretiyor. 

Ama biz yaşayarak öğrenmekten özellikle kaçındığımızda, ne kadar inatçı olduğumuz, ne kadar müstekbir (diklendiğimiz) olduğumuz ortaya çıkar.

“Evet gördüm anladım doğrusunun bu olduğunu fark ediyorum ama ben bu işe gelemem” diyen çok sayıda kafirin bulunduğu bir kürenin üzerindeyiz. Yerküre çoğunlukla müstekbirlerin adası. Kendi başına buyruk tiplerin yaşadığı bir yer. 

Bu kadar diklenen bu tipleri Cenab-ı Allah ayetlerinden uzaklaştırıyor, savıyor. Her defasında kendisine sırtına dönen bir kimseyi Allah-u Teala sınırsız ve süresiz bir şekilde beklemez. 

Kulun inadı, ısrarı belirginleşince artık Allah-u Teala onu ayetlerinden uzaklaştırır, gözünü perdeler, kalbini karartır. Kulu heyecanlandıran, uyandığında, yattığında, kalktığında hep düşündüğü oyuncağı ne? Onunla oynayıp mutlu olacağı oyuncağı ne? 

Allah’ın hitabını doğru düzgün bilmiyor, okumuyor, Resulünü iyi tanımıyor, tanımak için de vakti yok. Çünkü o oyuncağıyla pek meşgul şu sıralar! 

26 Ağustos 2023 Cumartesi

DUALARIMIZ NEDEN KABUL OLMUYOR?


Bir gün, İbrahim Ethem hazretleri, Basra şehrinde dolaşırken, Basra'lılar yanına yanaşıp:

"Ey hazret! Allah'u Tealâ Kur'an-ı Kerimde: "Bana dua edin, (dualarınızı) kabul edeyim."[Mü'min suresi: 60. Ayetten] buyurduğu halde, biz çok zamandır dua ediyoruz, dualarımız kabul olmuyor. Sebebi nedir?" diye soru sorarlar.

 Bu soruya karşılık mübarek zat, bakınız ne cevap veriyor:

"On şeyden dolayı sizin kalpleriniz ölmüş, bu on kötü sıfat kimde bulunursa, nasıl olurda, Allah onun dualarını kabul eder?." Diyerek, toplumun en önemli on çeşit hastalığını şöyle sıralıyor:

 1- "Allah'ı tanıyorsunuz, Allah'ı tanıdığınızı iddia ediyorsunuz; fakat Ona gerçek manâda kul olmaktan kaçıyorsunuz.

2- Kur'an-ı okuyorsunuz; fakat onun emir ve nehiylerine riayet etmiyor, onunla amel işlemiyorsunuz.

 3- "Şeytan düşmanımızdır" diyorsunuz; fakat şeytanın her isteğini yerine getiriyor; ona itaat ediyorsunuz.

4-  "Ümmeti Muhammed'deniz” diyorsunuz; fakat, Resulün sünnetlerine tabi olmuyorsunuz.

5- Cennete gireceğinizi söylüyorsunuz; ama oraya girmek için gerekli olan amelleri işlemiyorsunuz.

6- Ateşten (cehennemden) kurtulmak istiyorsunuz; fakat yaptığınız kötü ameller yüzünden kendinizi ateşe hazırlıyorsunuz.

 7- Ölümün hak olduğunu biliyorsunuz ancak; ölümün hakkını verip te; ona, gereği gibi hazırlanmıyorsunuz.

 8- Din kardeşlerinizin ayıpları ile meşgulsünüz; ama kendi kusurlarınıza hiç mi hiç bakmıyorsunuz.

 9- Rabbinizin nimetlerinden faydalanıyorsunuz; ama ne var ki, Ona gereği gibi şükretmiyorsunuz.

 10- Ölülerinizi gömüyorsunuz da; bir gün sizinde başınıza geleceğini düşünüp ibret almıyorsunuz..."

 Buyurarak toplumun temel hastalıklarını dile getiriyor.

https://www.vehbiaksit.net/?pnum=266&pt=Dualar%C4%B1m%C4%B1z+Neden+Kabul+Olmuyor%3F

 

24 Ağustos 2023 Perşembe

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 42


Mutluluk, kulun Cenab’ı Allah ile olduğu yerdedir

Enbiya Sûresi

Mutluluk,
 kulun Cenab’ı Allah ile olduğu yerdedir. Kalpler ancak sahibiyle buluştuğunda mutmain olur. 

O zaman gıdalar az da olsa, ev dar da olsa, imkanlar kısıtlı da olsa, Cenab-ı Allah bu sefer “görece genişliğini” yaşatır. 

Zaman nasıl göründüğü gibi her yerde aynı değilse, mekan da göründüğü gibi her yerde aynı değildir. Aynı olsaydı geçmiştekilerin o küçücük yapılarında hep mutsuz olmalarını değerlendirirdik. Bizim bugün çok geniş yapılarımızda hep mutlu olmamız gerektiği gibi. 

Ne o darlık mutsuzluktur, ne de bu genişlik mutluluğun garantisidir. Zaman da mekan da izafidir. Allah esas bunu sana nasıl yaşatıyorsa, senin bulunduğun koordinatlar senin kalbine bunu nasıl yaşatıyorsa, sen o mutluluğu o düzeyde yaşarsın. 

Bu, Allah’ın kalbin içine yerleştirdiği sırrıdır. Ve bu sırrını kendisiyle olan ilişki üzerinden yaşatıyor. 

Rabbini tanıyıp, sevip-sayanlar ile Rabbini tanımayıp, sevmeyip onu saymak istemeyenlere ilahi hükmün işlettiği mutlak bir adaletten söz ediyoruz. Fakirine zenginine en iyisine kötüsüne herkese işletiyor. 

Rabbiyle irtibata geçenleri her türlü bahtiyar ediyor, hem dünyada hem ahirette. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

22 Ağustos 2023 Salı

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 41


Enbiya Sûresi 

Kendimiz kendimize kâfi kullar olmadığımız için, hep bir şeylerin arayışı ve beklentisiyle mutlu oluyoruz.

Mesela, birazdan yapacağımız kahvaltı, sonrasında gideceğimiz piknik, akşamki merasim.. Bunlar hep akar zihnimizde. 

Dikkat! Bu zaman dilimlerinde Allah ile bağı koparıyor muyuz, dünyaya mı bağlanıyoruz, dünyaya mı kilitleniyoruz?

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

KUR’AN-I KERİM’İ DOĞRU ANLAMANIN 25 YOLU


Kur’ân’ı doğru anlamak için düşünmek ve yöntem geliştirmek hepimizin görevidir. Aşağıda zikredilen maddeler (25 yol) bu çabanın bir ürünüdür. Buna göre;

1. Başlangıçta şeytanın şerrinden/saptırmasından Allah’a sığınmak gerekir. Çünkü Kur’ân okuyan kişiyi, şeytan saptırmak ister. “Sen Kur’ân okurken kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın.” (Nahl, 16/98)

2. Doğru anlamak için Rahman ve Rahim olan Allah’tan yardım istenmelidir. Bu da Allah’ın adı ile başlamak demektir.

Allah adı ile başlanmayan bir işte bereket yoktur, sonu kesiktir. (Bk. Ahmed b. Hanbel, 2/359; Nesai, Sünen-i Kübra, 6/128 (10331))

3. Her gün bir parça (cüz veya hizip) Kur’ân okumayı plânlamak faydalı olur. Düzenli olmak (hayatımızı plânlamak) geleceğimiz açısından önemlidir.

4. Kur’an okurken abdestli olunmalıdır. “Ona ancak temiz olanlar dokunabilir.” (Vâkıa, 56/79). Her ne kadar bu ayet meleklerle ilgili olup; Kur’ân’ın, meleklerin koruması altında olduğunu beyan etse de, gökte nasıl ona meleklerden başkası dokunamazsa yeryüzünde de abdest alarak tertemiz/melek gibi olanlar dokunabilir, şeklinde anlamak doğru olur.

5. Kur’ân, sorulu cevaplı okunmalıdır. Örneğin, Fatiha suresini okurken; Allah’a niçin hamd edilir? sorusu sorulur ve cevap aranır. Çünkü O; âlemlerin Rabbidir, Rahman ve Rahimdir, gelecek hesap gününün sahibidir (Bk. Fâtiha, 1/1-3). Bu şekilde okumak ayetlerin kalıcı olmasını sağlar.

6. Uzun surelerin özetleri okunmalıdır. Değilse okuyucu bazen ayetler arasında kaybolup gider. Örneğin, Bakara suresi 286 ayettir. Özeti okunmadan sureye başlanırsa surenin temel mesajları algılanmadan okuma gerçekleşebilir. Bu da Kur’ân’dan istenen faydanın (hidayetin/rehberliğin) oluşmaması demektir.

7. Kur’ân’ın 3 temel konusu vardır: Tevhid, risalet ve ahiret. Sureler bu üç temel konu üzerine kurgulanır. Sureleri okurken bu örgüyü ve mesajları yakalayabilmek gerekir. Örneğin, Bakara suresinde farklı bir açıdan tevhid anlatımı vardır, diğer surelere benzemez. Her surenin kendisine ait bir kimliği vardır.

8. Aslında Kur’ân 114 kitapçıktan (klasörden) oluşmaktadır. Her surenin kendi içinde bir dosya ya da küçük bir kitap olduğunu düşünerek okumak ve sure özelinde mesajları anlamaya çalışmak önemli bir olgudur. Meselâ, Bakara suresi ile Âl-i İmran veya Yasin ile Mülk surelerinin yapısı-mesajı farklıdır.

9. Kur’ân’daki temel kavramları bilmek okumayı ve anlamayı kolaylaştırır. Örneğin; Rab, sırat-ı müstekîm, gayb, ilah, ibadet, iman, küfür, nifak, insan tipleri (ki bunlar iki kısımdır:

a-Olumlu: Peygamber, Sıddık, Salih ve Şehitler. 

b-Olumsuz: Firavun, Ebû Leheb, Haman, Nemrut, Zalimler vs.), ayrıca vahiy, takva, cihad, infak ve zühd gibi kavramlar bizim ufkumuzu açacaktır.

10. Kur’ân’ın genel mesajları ayetlerde aranmalıdır. Bunlar;

(a)-Kainatın Rabbi Allah’tır. 

(b)-İnsan başıboş ve sorumsuz yaratılmamıştır. 

(c)-Peygamberler ve kitaplar rehberlik eder. Bu

ikisinden bağımsız iman ve takva bilinci gelişmez ya da eksiktir.

(d)-Bu dünya geçicidir. Ebedî olan öbür âlemdir ki buna ahiret denir. Ahirette her kişi yaptığının karşılığını görecektir. 

(e)-Hata yapan kişi ya da topluluklara tövbe kapısı açıktır... gibi.

11. Okuduğumuz kısımları yaşamak ve anlatmak gerekir.

Peygamber Efendimiz ve sahabe Kur’ân’ı öncelikle yaşamak ve anlatmak için okurlardı. Pratik hale gelmeyen ve yaşanmayan bilgiler faydasızdır. Okuduğumuz kısımları başkalarına anlatmak bilgiyi paylaşmak, demektir. Kabınızdaki suyu başkaları ile paylaşın. Cömert olanları Allah sever.

12. Her hatmi farklı bir meal ve tefsirden okumak, belki de yapabileceğimiz en faydalı/hayırlı çalışmalardan birisi olacaktır. Çünkü her alimin farklı bir bakış açısı vardır. Bal niçin bu kadar tatlıdır, lezzetlidir? Çünkü arı onları yüzlerce, binlerce çiçekten almaktadır. Çok sayıda alimden ders alan kişinin görüşleri daha güzel, daha olgun, oturmuş ve pişmiş olur.

13. Her hatmi farklı bir gözle/bir fikrin peşine düşerek okumak zihnimizi uyanık ve diri tutacaktır. Dolayısıyla Kur’an okurunun zihni uyanık/diri olmalı, ayetlerle verilen mesajın farkında olmalıdır. Bundan dolayı her okuyuşta bir konuya odaklanmak gerekir. Örneğin, Kur’ân’da; Allah’a iman, tarih felsefesi, peygamberler ve insanlar gibi konular seçilir ve bunlar ile ilgili bilgi almak için sureler dikkatlice okunur. Gerektiğinde not alınır ve bilgi kalıcı hale gelir, başkalarına aktarırken de size kolaylık sağlar.

14. Sure ve ayetleri başkaları ile müzakere etmek berekettir. Çünkü cemaatte bereket vardır. Cemaatle okunan, mukabele ve müzakere edilen Kur’ân; daha güzel, doğru ve zengin anlaşılır.

15. Kur’ân’ı ağır ağır ve düşünerek okumak gerekir. Her kitabı aynı derecede okuyamazsınız. Mesela, bir gazeteyi hızlı okursunuz, ama bir felsefi metni aynı hızda okuyamazsınız.

16. Siyer okumayan Kur’ân’ı doğru anlayamaz. Hz. Peygamber’in hayatını ve tarihî süreci okumak/bilmek bizim ufkumuzu açacak, tarihî bilgileri okurken taşlar yerine oturacaktır. Mesela, Haşr suresinin konusu sorulsa bir çok kişi diriliş ile ilgilidir, diyecektir. Çünkü Haşr, diriliş demektir. Ama Haşr kelimesinin; toplanmak ve isyan etmek manası da vardır. Bu sure Medine’deki ilk Yahudi isyanı ile ilgilidir. Sureyi anlamak için önce Beni Nadîr olayını okumanız gerekir. Sonra Haşr suresini okursanız, sure sanki canlanır; ete kemiğe bürünür ve ayağa kalkar (Bk. Haşr, 2).

17. Anlamaya yardımcı olan kitaplar okunmalıdır. Muteber tefsir kitapları yanında, Kur’an’ın edebi yapısını ve temel hedeflerini anlamaya yönelik eserler de okunmalıdır.

18. Farklı okuma şekillerini deneyin.

a. Baştan sona okumak,

b. Sure seçerek okumak,

c. Nüzul sırasına göre okumak… gibi.

Bunları birer kere de olsa mutlaka deneyin.

19. Anlamadaki en önemli olgulardan birisi de Kur’ân şu anda bana iniyor, düşüncesi ile okumaktır. Önce kendimize/nefsimize okumak gerekir. Biz Kur’ân’ın tarihsel değil de, evrensel bir kitap olduğuna inanırız. Okurken tarihsel bir kitabı okuyor gibi davranmamalıyız.

20. Kur’ân mealini ve tefsirini kitap olarak okumanın yanında ayrıca boş zamanlarda tv, mp3, teyp vb. araç ve gereçlerden istifade ederek dinlemek bize gün boyunca büyük bir Kur’ân kültürüyle iç içe olmamızı sağlayacaktır.

21. Haftalık Kur’ân okumaları, beraber düşünmeyi gerçekleştirecektir. Beyin fırtınası, gelişmenin ve terakkinin en önemli unsurudur. Örneğin, bir hafta Yasin suresini herkes evinde okur, tercüme ve tefsirlerinden anlamaya çalışır. Hafta sonu bir kişi tarafından surenin özeti yapılıp ana mesajları aktarılır. Sonra diğer katılımcıların katkıları/müzakereleri ile konu olgunlaşır.

22. Kısa surelerin manasını Arapçaları ile birlikte öğrenmeye çalışmalıyız, çocuklarımıza da böyle öğretmeliyiz. En azından namaz sureleri dediğimiz kısa sureler üzerinde yoğunlaşmak gerekir. Mesela, Tebbet suresi. (Manası yanında iniş sebebi bilinmelidir. Örneğin; Peygamberimiz zamanında Ebû Leheb diye birisi vardı…gibi).

23. Muteber hadis kitaplarını okumalıyız. Çünkü Hz. Peygamber Kur’ân’ın en önemli müfessiridir. Onun Kur’ân’ı beyan (açıklama) görevi vardır (Bk. İbrahim, 4).

24. Ahkam ayetlerini okurken acele etmemeliyiz. Bu konuda mutlaka tefsir veya fıkıh kitaplarına müracaat etmeliyiz ve anlaşılmayan yerleri alimlere sormalıyız. Bütünü bilmeyenler için ayetlerden parçacı bir şekilde yanlış hüküm ve fetva verme riski vardır. Bir konuda bilgisi olmayanların fetva vermesi haramdır.

Araştırmak ve bilenlere sormak gerekir. Aslında bu durum bütün ayetler için geçerlidir, özellikle ahkam ayetlerine dikkat etmek gerekir.

25. Son olarak dua etmeliyiz. Ya Rabbi! Kur’ân’ı anlamada bana yardım et. Bana doğru yolu gösterdikten sonra ayağımı kaydırma ve kendi yolundan ayırma. Amin...

https://yayin.diyanet.gov.tr/File/Download?path=kuranin_temel_konulari.pdf&id=466

21 Ağustos 2023 Pazartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 40

Yaşamımızdaki değişkenler
 
Enbiya Sûresi 

Hasan el-Basri rahmetullahi aleyh: "Bir kimseye Allah bolca vermeye başladıysa ve o kimse imkanların çoğalmasını “eyvah eyvah! Rabbim beni sınamayı diliyor” diye karşılamıyorsa ona eyvahlar olsun, demiş, bunu göremiyorsa. 

Bir kimsenin imkanları makul gidiyor, yani ihtiyacı kadar Allah gönderiyor, onu yoldan çıkaracak, yoklayacak değişimler yok, bu kimse de “Allah beni esirgiyor, kolluyor, seviyor, muhafaza ediyor” demiyorsa ona da yazıklar olsun, demiş. 

Allah’ın yaşamımızdaki değişkenleri, sınama esası üzerine değiştirdiğini görmek bizim için bu hayattaki en akıl dolu, en uyanık, en basiretli yaklaşımdır. İster bireysel plandaki, ister toplumsal plandaki değişimleri doğru okuyalım… Zaten Allah ve Resulü bize bunu vadetmişti “Sizi biraz korkuyla, biraz sıkıntıyla, açlıkla, mallarınızdan, canlarınızdan eksilterek illa ki sınayacağız” 

Biz biliyorduk geleceğini, işte geldi demek. Allah ve Resulü ne kadar doğru söylemiş , bak işte geldi. (Bu hazırlığı bana yaptıran, bunu fark ettiren Rabbime şükürler olsun)

19 Ağustos 2023 Cumartesi

OTUZUNCU CÜZDEN 3 MESAJ

                           OTUZUNCU CÜZ

                               (s. 581 - 600)

Otuzuncu cüzde; Nebe, Naziât, Abese, Tekvir, İnfitar, Mutaffifîn, İnşikak, Buruc, Tarık, A’lâ, Ğaşiye, Fecr, Beled, Şems, Leyl, Duha, İnşirah, Tin, Alak, Kadir, Beyyine, Zilzal, Adiyat, Karia,Tekasür, Asr, Hümeze, Fil, Kureyş, Mâûn, Kevser, Kafirûn, Nasr, Leheb, İhlas, Felak ve Nas surelerinin tamamı bulunmaktadır.

Cüzdeki surelerin mesajı: Geleceği doğru okuyun ve takva sahibi olun, şeklindedir. 30. cüzdeki temel konular şunlardır:

1. KIYAMET VE AHİRET

İlk bölümde bulunan sureler; Nebe, Naziât, Abese, Tekvir, İnfitar, Mutaffifîn, İnşikak, Buruc, Tarık, A’lâ, Ğaşiye, Fecr, Beled, Şems ve Leyl sureleridir. Bu surelerde; gelecekteki büyük felaket olan kıyamet ve sonrasındaki ahiret hayatı farklı açılardan ele alınmakta, insanlar hesap günü gelmeden önce kulluğa davet edilmektedir. Abese suresinde, tebliğin herkese yapılması ve kimsenin küçük görülmemesi mesajı verilir (Abese, 80/1-16). Bilemeyiz, belki de o tebliğ ettiğimiz kişilerden örnek şahsiyetli bireyler çıkar ve bütün dünyayı değiştirirler. Sonra Tekvir ve İnfitar surelerinde kıyametin dehşeti anlatılmaya devam eder.

Mutaffifîn suresinde ise, ticaret ahlakı ve helal rızık üzerinde durulur (Mutaffifîn, 83/1-36). Buruc suresinde zalimler ve sonları Ashab-ı Uhdud üzerinden izah edilir (Burûc, 85/1-22). Tarık ve A’lâ surelerinde Allah’ın gücü ve yüceliği hatırlatılır, insanlar tevhid inancına çağrılır. Fecr suresinde, sıkıntıların yakında sona ereceği ve zalimlerin helak edileceği mesajı verilir (Fecr, 89/1-14). Beled suresinde, Mekke’den dünyaya yayılan çağrıya dikkat çekilir (Beled, 90/1-7). Bu konuda başarılı olmak için infak etmek (cömert olmak), bir de iman edip hakkı ve sabrı da tavsiye edenlerden (sadık Müslümanlardan) olmak gerektiği açıklanır. Burada bize bir aidiyet ve kimlik bilinci verilir (Beled, 90/12-18). Şems ve Leyl surelerinde Allah’ın nimetleri ve insanların sorumluluklarına dikkat çekilir.

2. GEÇİCİ DÜNYA

İkinci bölümdeki sureler; Duha, İnşirah, Tin, Alak, Kadir, Beyyine, Zilzal, Adiyat, Karia, Tekasür, Asr ve Hümeze sureleridir.

Duha suresi, bir önceki Leyl suresinin devamı niteliğindedir. Bu surede Allah’ın, Hz. Muhammed’e olan yardımı ve desteği hatırlatılıp, Hz. Peygamberin de insanlara ve zayıflara iyi davranması gerektiği belirtilir (Duhâ, 93/1-11). İnşirah suresinde, Hz. Peygamber’e verilen nimetlerin anlatımı devam eder. Tin suresinde, kutsal bölgelere yemin edilerek insanın mükemmel yaratıldığı anlatılır, ondan da iman edip güzel işler yapması istenir (Tîn, 95/1-8). Alak suresinde, Mekke’de ilk inen ayetler bulunmaktadır.

Burada insanın Allah’ın adıyla vahyi (Kur’ân’ı) okuması ve ilimle başkalarına tebliğ etmesi emredilir (Alak, 96/1-5). Kadr ve Beyyine surelerinde, Kur’ân’ın yeryüzüne inmesi ve düşünce/zihniyet gelişimindeki misyonu beyan edilir. Zilzal ve Kâria surelerinde, kıyamet son defa gündeme getirilir. Dünyanın ve kainatın sonunun büyük deprem (zilzal) ve büyük patlama (kâria) ile olacağı açıklanır. Tekasür suresinde, insanın hırsının kabre girinceye kadar devam ettiği vurgulanır (Âdiyât, 100/1-11). Asr suresinde, her şeyin geçici olduğu, sadece iman, amel-i salih, bir de hakkı ve sabrı tavsiye etmenin kalıcı olduğu belirtilir (Asr, 103/1-3). Hümeze suresinde ise, Peygambere ve Müslümanlara düşmanlık yapan, sermayenin ve mülkün kendisini ebedî kılacağını zanneden kişilere değinilip, bunların Hutame’den (her şeyi param parça eden cehennemden) kurtulamayacağı vurgulanır (Hümeze, 104/1-9).

3. ALLAH’A KULLUK VE YOL AYIRIMI

Üçüncü bölümdeki sureler ise; Fil, Kureyş, Mâûn, Kevser, Kafirûn, Nasr, Leheb, İhlas, Felak ve Nas sureleridir. Fil suresinde Allah’ın yardımı hatırlatılır ve en zor zamanda bile Mekke’yi Fil ordusundan koruduğu anlatılır (Fîl, 105/1-5). Kureyş suresinde ise, bu (Fil suresindeki) nimet karşılığında Arapların cahiliyedeki yöneticileri sayılan Kureyş kabilesinin putlara değil, sadece Allah’a kulluk etmeleri gerektiği açıklanır (Kureyş, 106/1-4). Maûn suresinde, müşrik ve münafıkların insanlara nasıl zulmettikleri ve kulluğu terk ettikleri aktarılır (Maûn, 107/1-7). Kevser suresinde, Müslümanlardan, o dönemdeki müşriklerin hatalarına düşmemeleri, kulluk edip cömert davranmaları istenir (Kevser, 108/1-3). Kafirûn suresinde, bir yol ayırımına gidilir. Müslümanların hiçbir zaman, Allah ile birlikte putlara tapmayacakları, şirk koşmayacakları mesajı verilir (Kâfirûn, 109/1-6). Nasr suresi, tek parça halinde inen en son suredir. Veda haccı sırasında Mekke’de inmiştir. Burada Allah’ın yardımı gelip zafer/feth gerçekleştiğinde; şımarmamak ve insanlara zulmetmemek, bilakis Allah’ı zikir ve hatalar için istiğfara devam etmek gerektiği belirtilir (Nasr, 110/1-3). Tebbet (Mesed) suresinde ise, Mekke’deki ilk tebliğ günleri hatırlatılır ve Ebu Leheb dahil müşriklerin saldırıları ve beddualarının fayda vermediği, bilakis kendilerine zarar verdiğine işaret edilir. İhlas suresinde, tevhid inancı son defa hatırlatılır (İhlâs, 112/1-4). Felak ve Nas surelerinde; tüm kötülüklerden, kötülüklerin sebebi olan insan ve cin şeytanlarının şerrinden Allah’a sığınma ile Kur’ân tamamlanır.

-SADAKALLAHÜ’L-AZÎYM

(Allah Kur’ân’ın başından sonuna kadar her konuda doğruyu söyledi.)

https://yayin.diyanet.gov.tr/File/Download?path=kuranin_temel_konulari.pdf&id=466

18 Ağustos 2023 Cuma

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 39


“Ya Rabbi beni bu açıdan da sana teslim olabilecek bir kimse eyle.” 

Nerede yanlış yapmaya meyilliysek bizim gündemimiz odur, kendimizi ıslah etmemiz, istikamete sokmamız gereken meselemiz odur.

Ve bu herkesten herkese farklıdır.

Bazısı mal hususunda böyledir, bazısı şehvet, bazısı kariyer, bazısı şöhret hususunda böyledir. 

Açık verdiği taraf çok etkiliyse, o taraf bir girdaba dönüşür. 

Kul her şeyiyle teslim olacak!

 Enbiya Sûresi 

Ocak 2023

Prof. Dr. Halis AYDEMİR


https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

17 Ağustos 2023 Perşembe

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 38


Allah Teala kulun O'nun vadettiğine yönelmesini ister

Cenab-ı Hakk’ın bu dünyada kuluna sağlayıp da onu elinde anlamsızlaştırmadığı, değersizleştirmediği, sıradanlaştırmadığı hiç bir şey yoktur.

İstiyor ki Hak Teala, kul Kendi vadettiğine yönelsin. Dünyadakilerin değersiz ve anlamsızlığını bu yüzden yaşatıyor. 

Enbiya Sûresi 

Ocak 2023

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

16 Ağustos 2023 Çarşamba

YİRMİ DOKUZUNCU CÜZDEN 3 MESAJ

                   YİRMİ DOKUZUNCU CÜZ

                              (s. 561 - 580)

Yirmi dokuzuncu cüzde; Mülk, Kalem, Hâkka, Me’âric, Nuh, Cin, Müzzemmil, Müddessir, Kıyamet, İnsan ve Mürselât surelerinin tamamı bulunmaktadır. Cüzdeki surelerin mesajları:

Allah’ın hakimiyetini kabul edin, vahye ve peygambere destek olun, tebliğe sabırla devam edin ve yaklaşan felaket/son olan kıyamete ve sorguya hazır olun, şeklindedir. 29. cüzdeki temel konular ise şunlardır:

1. GERÇEKLER

lk bölümde bulunan Mülk, Kalem, Hâkka ve Me’âric surelerinin ortak teması (konusu), gerçekler (tevhid, risalet ve âhiret)tir. Mülk suresinde, “Allah tek otorite sahibidir ve her şey O’na itaat eder”mesajı verilmekte ve insanların da iradeleri ile teslim olmaları gerektiği anlatılmaktadır (Mülk, 67/1-30). Kalem suresinde, bilginin önemi yeminle vurgulandıktan sonra, gerçek bilgi olan vahye ve onun tebliğcisi peygambere destek olunması istenmektedir (Kalem, 68/1-7). Aksi takdirde, bahçe sahipleri gibi hüsrana düşme tehlikesine dikkat çekilmektedir (Kalem, 68/17-32). Hâkka suresinde ise, gerçekleşecek büyük felaketten (Hâkka’dan) haber verilir (Hâkka, 69/1-18). Bu surede ahiretteki iki grup insan anlatılır: Kitabı sağından verilen başarılı insanlar ve kitabı solundan verilen başarısız insanlar (Hâkka, 69/19-52). Meâric suresinde, önceki surede başlayan kıyamet ve ahiret konuları anlatılmaya devam eder (Meâric, 70/1-18). Burada da iki grup insan misali verilir: (Hırs, sabırsızlık ve cimrilik gibi) zaafları olanlar ve (namaz, infak, namus ehli ve güvenilir olan) kuvvetliler (Meâric, 70/19-44).

2. GERÇEKLERİN TEBLİĞİ

İkinci grup surelerin genel teması; doğruların ve gerçeklerin insanlara tebliğ edilmesidir. Buradaki sureler Nuh, Cin, Müddessir ve Müzzemmil’dir. Nuh suresinde, Hz. Nuh’un tebliğ hayatı anlatılarak bir tebliğcinin sabrı, dua ve istiğfarı bize öğretilir (Nûh, 71/1-28). Cin suresinde, Resûlullah’ın, Hz. Musa gibi cinlerin de peygamberi olduğu, cinlerin Kur’ân’dan etkilenmeleri ve vahiy konusunda şeytanın kendilerini kandırdığını itiraf etmeleri aktarılır (Cin, 72/1-17). Müzzemmil suresinde ise, Hz. Peygamber’in ilk tebliğ çalışması bağlamında sözünün etkili olması için gece teheccüt namazına devam etmesi gerektiği açıklanır (Müzzemmil, 73/1-11).

Sonra hiç bırakmadan teheccüde devam eden Hz. Peygamber ve bazı sahabe-i kiram, hicretten sonra inen ayet ile tebrik edilir, övülür (Müzzemmil, 73/20). Müddessir suresinde de tebliğde devamlılığın esas olduğu ve örtülere bürünüp oturma yerine tebliğ çalışmalarına devam edilmesi gerektiği anlatılır. Tebliğde süreklilik ve sistematik çalışma önemlidir (Müddessir, 74/1-7).

3. İNSANIN SERÜVENİ

Üçüncü bölümdeki sureler; Kıyamet, İnsan ve Mürselât’tır.

Kıyamet suresinde, yoğun bir şekilde kıyamet ve diriliş konuları anlatılmaya devam eder (Kıyâmet, 75/1-40). İnsan (Dehr) suresinde, insanın yaratılışı, dünya ve ahiret hayatı özetlenir. Bu insanın serüvenidir. (Önce yokluk, sonra yaratılış, dünyada hidayet veya dalalet, ahirette ise cennet veya cehennem.) (İnsân, 76/1-31). Bu cüzdeki en son sure ise Mürselât’tır. Burada Allah’ın gücü son defa hatırlatılır: Melekler, rüzgar, yıldızlar, dağlar ve her şeyin sonu olan kıyamet (Mürselât, 77/1-50).

https://yayin.diyanet.gov.tr/File/Download?path=kuranin_temel_konulari.pdf&id=466

15 Ağustos 2023 Salı

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 37


Kişinin dürüstlüğü kalbiyle başlar

Cenab-ı Hak İbrahim aleyhisselam'ı Kuranı Kerîm’de SIDDIK olarak tarif ediyor. (Meryem-41)

Sıddık; gerçeği konuşmak, dürüst ve güvenilir olmak. İbrahim aleyhisselam çevreden tepki görürüm endişesiyle içine atmıyor, kalbiyle olan sadakatini bozmuyor. 

Sıdka tutunun. Yola çıkaran, iyilere kavuşturan, istikamete ulaştıran dürüstlük ve doğruluktur. Kişinin dürüstlüğü kalbiyle başlar.

Enbiya Sûresi 

Ocak 2023

Prof. Dr. Halis AYDEMİR


https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1