13 Mart 2023 Pazartesi

TEVESSÜL


Sâlih amelleri veya bazı kişileri vesile edinerek Allah’a yakın olmaya çalışmak, O’ndan dilekte bulunmak anlamında terim.

Sözlükte “bir aracı vasıtasıyla maddî veya mânevî derecesi yüksek birine yaklaşmayı arzu etmek; iyi amellerle Allah’a yaklaşmayı ummak” anlamındaki vesl kökünden türeyen tevessül bir müslümanın işlediği sâlih amelleri, Hz. Peygamber’i yahut velîleri vesile yaparak Allah’a yakın olmaya çalışmasını ifade eder. Vesîle üstün konumdaki birine yaklaşmaya aracı olacağı umulan şey veya kimsedir. “Yardım istemek” anlamındaki istiâne, istigāse ve istimdâd da aynı mânada kullanılır. Kur’ân-ı Kerîm’de tevessül kelimesi geçmez. Vesilenin yer aldığı iki âyetten birinde Cenâb-ı Hak, müminlere kendisine yakın olmaya vasıta aramalarını ve kurtuluşa ermek için O’nun yolunda bütün güçlerini harcamalarını emretmekte (el-Mâide 5/35), diğerinde ilâh diye tapılan ve dua edilen varlıkların da rablerine yakın olmak için bir vasıta aradıkları belirtilmektedir (el-İsrâ 17/57). Ebû Mansûr el-Mâtürîdî bu âyette sözü edilen varlıklar içinde meleklerin de yer alabileceğini söyler, zira meleklere ve gözle görülmeyen diğer bazı varlıklara da yaratılmışlık üstü konum tanıyanlar olmuştur (Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân, VIII, 299-302). Allah’a yakın olmak amacıyla vesile aramanın mahiyeti “ilim ve ibadetle O’nun yoluna girme, İslâmî erdemlerle nitelenme” şeklinde açıklanmıştır (, “vsl” md.). Farklı görüşler bulunmakla birlikte müfessirler vesileye “müslümanı Allah’ın rızasına ulaştıran her türlü ilim ve amel” mânasını vermişler, nâfile ibadetleri de bunun kapsamı içinde değerlendirmişlerdir (Taberî, Câmiʿu’l-beyân, VIII, 405; İbn Teymiyye, Ḳāʿide, s. 48). Hadislerde vesile ve tevessül kelimeleri yer almaktadır. Çeşitli rivayetlerde belirtildiğine göre kuraklık dönemlerinde ashap Hz. Peygamber’le tevessülde bulunarak Allah’a dua ediyor ve duaları kabul görüyordu. Onun vefatından sonra amcası Abbas ile tevessülde bulunulmuştur (Buhârî, “İstisḳāʾ”, 3; “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 11). Resûl-i Ekrem, gözleri görmeyen bir sahâbîye kendisiyle tevessülde bulunarak Allah’a dua etmesini söylemiş, sahâbî yaptığı duadan sonra görmeye başlamıştır (Tirmizî, “Daʿavât”, 119; ayrıca bk. , II, 168; III, 83; Müslim, “Ṣalât”, 11).

İbn Cerîr et-Taberî, müslümanlar arasında vuku bulan ihtilâflar bağlamında Resûlullah’tan sonra Allah’ın hücceti sayılan dinî liderlerin bulunup bulunmadığı meselesinin tartışıldığını belirtir; ayrıca Allah’a dua ederken “peygamber ve velîler hakkı için” ifadesini kullanıp tevessülde bulunmanın câiz olmadığına ilişkin bir görüşü Ebû Hanîfe’ye nisbet eder (et-Tebṣîr, s. 156; krş. M. Nesîb er-Rifâî, s. 26). Bu tür nakillerden hareketle tevessül konusuna ilişkin tartışmaların II. (VIII.) yüzyılın ilk yarısında ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Daha sonra Mâlik b. Enes’e atfedilen bazı görüşlerin yanı sıra hadis mecmualarında zayıf kabul edilen bir kısım rivayetlerin yer almasından da bu meselenin erken dönemlerde gündeme geldiği anlaşılmaktadır. Konu, tasavvuf ve tarikatların yaygınlaşmasının ardından İbn Teymiyye’den itibaren Selef âlimleriyle diğer Sünnî âlimleri arasında önemli bir ihtilâf mevzuu haline gelmiştir. Tevessülün çeşitlerini ve bunlarla ilgili görüşleri şöylece özetlemek mümkündür:

1. Allah’ın zâtı, isimleri ve sıfatlarıyla tevessül. Kur’an’da Allah’a en güzel isimleriyle dua edilmesi ve O’nun övülüp yüceltilmesi emredilmiş (el-A‘râf 7/180; Kāf 50/39-40), Hz. Peygamber dualarında Allah’ın kendi zâtına verdiği isimlerle O’na niyazda bulunmuş ve ashabına da bunu öğretmiştir (, I, 391, 452; Tirmizî, “Daʿavât”, 92). Kur’an okuduktan sonra dua etmek de Allah’ın sıfatlarıyla tevessülde bulunma olarak kabul edilmiştir, çünkü Kur’an Allah kelâmıdır, O’nun kelâmı ise sıfatıdır. Bu tür tevessülün bid‘at sayılmadığı hususunda ittifak vardır (M. Nesîb er-Rifâî, s. 25-51; Himyerî, s. 39).

2. Hz. Peygamber’le tevessül. Bütün âlimler Hz. Peygamber’le tevessülde bulunmayı câiz görmüş, ancak onunla tevessülde bulunmanın anlamı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. a) Resûlullah ile tevessül etmek onun Allah nezdindeki makamı ve derecesinin hakkı için değil hayatta iken ondan dua etmesini istemek ve Allah’tan onu kendisine şefaatçi kılmasını talep etmek anlamına gelir. Böyle bir tevessül câizdir. Buna rağmen huzurunda, gıyabında veya ölümünden sonra zatıyla tevessülde bulunmak câiz değildir. Nitekim bir kuraklık yılında Hz. Ömer’in hayatta olmayan Resûl-i Ekrem yerine Abbas b. Abdülmuttalib ile tevessülde bulunması tevessülün bir kimseden dua istemek mânasına geldiğini gösterir. Resûlullah ile tevessülün bir başka anlamı da kendisine itaat etmek, onun gösterdiği yola uyduğunu belirterek Allah’tan talepte bulunmaktır. Zatıyla tevessülü ve kabrinin yanında yapılan duanın mescidlerde yapılan dualardan üstün olduğunu ifade eden rivayetler zayıftır. İbn Teymiyye, Muhammed Abduh, M. Reşîd Rızâ gibi Selefî âlimler bu görüştedir (İbn Teymiyye, Ḳāʿide, s. 57-75, 113-114, 140-141; İbn Ebü’l-İz, I, 298-299; Reşîd Rızâ, VI, 371-377). b) Hz. Peygamber’le tevessülde bulunmak dünyaya gelmeden önce, hayatta iken ve ölümünden sonra onun zatı ve Allah katındaki derecesiyle Allah’tan talepte bulunmak anlamına gelir. Kur’an’da müminlere Allah’a yakın olmak için vesile aramaları (el-Mâide 5/35), Allah’ı sevenlerin peygamberine itaat etmeleri emredilmiş ve ona uyanları Cenâb-ı Hakk’ın seveceği bildirilmiştir (Âl-i İmrân 3/31-32). Allah’a yaklaşma vesilelerinin başında Resûl-i Ekrem gelir; ayrıca sevgi ve itaat ancak Resûlullah’ın zatına yönelik olabilir. Ashaptan itibaren fıkıh, kelâm ve tasavvuf âlimlerinin Hz. Peygamber’in zatıyla tevessülde bulunmayı câiz görmeleri de bu konuda bir delil teşkil eder. İbn Teymiyye’ye kadar bu hususta âlimler arasında herhangi bir ihtilâf çıkmamıştır (Resûlullah’ın zatıyla tevessülde bulunmanın onun henüz dünyaya gelmeden önce başladığına dair telakkiler için bk. , IV, 138; Himyerî, s. 303-318). Hz. Ömer’in Abbas ile tevessülde bulunması sonuçta Resûl-i Ekrem’le tevessül etmek anlamına gelir. İmam Mâlik, Resûlullah’ın kabrine yönelerek tevessülde bulunmakta bir sakınca görmemiştir (Sübkî, s. 134-143; Âlûsî, VI, 128; Kevserî, s. 11-12). Sünnî âlimlerin çoğunluğu bu görüştedir.

3. Amel-i sâlihle tevessül. İman ve itaatten sonra Allah’tan mağfiret dilemeyi ifade eden âyetlerin yanı sıra (el-Bakara 2/285; Âl-i İmrân 3/193-194) Fâtiha sûresinde yer alan, “Sadece sana tapar ve yalnızca senden yardım dileriz” (1/5-6) cümlesinin ardından hidayete eriştirme niyazında bulunmaya dair âyet amel-i sâlihle tevessülde bulunmaya işaret eder. Bir mağarada mahsur kalan müminlerin kurtuluşunu haber veren rivayetlerde belirtildiği gibi (, II, 116; Buhârî, “Edeb”, 5) amel-i sâlihle tevessülde bulunarak yapılan duaların makbul olduğu yolunda bilgiler mevcuttur. İbn Mes‘ûd’un teheccüd namazı kıldıktan sonra, “Allahım, emrettin itaat ettim, davet ettin icabet ettim, beni bağışla!” şeklindeki duası ashabın bu tür tevessüle başvurduğunu kanıtlayıcı niteliktedir. Âlimlerin tamamı bunu câiz görmüştür (Âlûsî, VI, 127; M. Nesîb er-Rifâî, s. 111-134).

4. Müttaki ve sâlih müminlerin duasıyla tevessül. Âlimler bunu da ittifakla kabul etmiştir. Esasen müminlerin duasını istemek Kur’an ve Sünnet’te teşvik edilmiştir. Nitekim Resûl-i Ekrem umreye giden Hz. Ömer’den kendisi için dua etmesini istemiştir. Sahâbîler de sıkıntılarının giderilmesi için Resûlullah’ın duasına başvurup tevessülde bulunmuştur (İbn Teymiyye, Ḳāʿide, s. 66-69; M. Nesîb er-Rifâî, s. 141-163).

5. Hayatta olan velîler ve sâlih müminlerin zatıyla tevessül. Bu konuda iki yaklaşım mevcuttur. a) Bu tevessülü câiz görenler, bunun Kur’an’da Allah’a yaklaştıran vesileler aramayı emreden âyetin (el-Mâide 5/35) alanına dolaylı biçimde girdiğini söylemiştir. Nitekim melekler Âdem’e secde ederek Allah’a yakınlık sağlamış, iyi kulların ilâhî rahmetin tecelli ettiği hayır sahipleri olduğu belirtilmiş ve müminlere iyilerle birlikte ölmeyi dilemeleri öğretilmiştir (Kevserî, s. 2-15; Ebü’l-Fazl, s. 17-18; Himyerî, s. 139-142, 181-182). Hadislerde Resûlullah ile tevessülde bulunmanın tavsiye edilmesi ona tâbi olan ve bunu teşvik eden velîler ve sâlihlerle tevessülü de câiz kılar. Hz. Ömer’in Abbas b. Abdülmuttalib ile tevessül etmesi de bu konunun bir delilini teşkil eder (Sübkî, s. 143-144; Kevserî, s. 18). Sâlih amellerle tevessülde bulunmanın meşrû kabul edilmesi bu amelleri yapanlarla tevessülü de meşrû hale getirir. Zira zat asıl, zata ait fiil fer‘îdir, fer‘î ile tevessül câiz ise asılla tevessül de câizdir (Himyerî, s. 43-44, 71-72, 126). Allah’ın yaratmadaki sünneti (âdet-i ilâhiyye) bazı vasıta ve sebeplerle fiilleri gerçekleştirmesi şeklinde tecelli eder. O’nun hasta olan birine ilâç vasıtasıyla şifa vermesi gibi mânevî hastalıklara müptelâ olan birine velî ve sâlih kulları vasıtasıyla şifa vermesi de sünnetine uygundur (Muhammed el-Burhânî, s. 3-8; Himyerî, s. 22-23, 55-56). Müctehid âlimlerin velîlerle tevessülü câiz görüp uyguladığına dair rivayetler bu fiilin meşruiyetine ilişkin diğer bir delil konumundadır. İmam Şâfiî’nin Ehl-i beyt’in yanı sıra Ebû Hanîfe ile, Ahmed b. Hanbel’in de Şâfiî ile tevessül ettiğine dair rivayetler sahih kaynaklarda mevcuttur. Fahreddin er-Râzî, Tâceddin es-Sübkî, Teftâzânî, Seyyid Şerîf el-Cürcânî gibi âlimler bu tevessülü meşrû kabul edenlerden bazılarıdır. Burada velîler, kendilerinden kaynaklanan bir güce sahip kişiler olarak değil Allah’ın bir sonucu yaratmasının sebebi olarak görülmektedir (Kevserî, s. 3-4; Himyerî, s. 18-19, 265-266, 420-425). Eş‘arî ve Mâtürîdîler’in çoğunluğu bu görüştedir. b) Velîler ve sâlih müminlerin zatıyla tevessül câiz değildir, çünkü bu Allah’a yapılan tâzime benzer. Bu görüşü savunanlar tevessülle ilişkilendirilen âyetlerde zatla tevessüle dair bir işaret bulunmadığını, bu âyetlerin müminleri sâlih amel yapmaya teşvik ettiğini söyler. Onlara göre ilgili âyetlerden hareketle ortaya konulan görüşler aşırı bir yorumdan ibarettir. Başta Hz. Âdem’in tevessülü olmak üzere Resûlullah’a nisbet edilen rivayetler de zayıftır. Ashap, tâbiîn ve müctehid âlimlere izâfe edilebilecek böyle bir uygulama sahih rivayetlerle nakledilmemiştir. Selef âlimleri bu görüştedir (İbn Teymiyye, Ḳāʿide, s. 66, 133; Âlûsî, VI, 127-128).

6. Peygamberler, velîler ve sâlihlerin zatıyla Allah’a yemin ederek tevessülde bulunmak. Başta Ebû Hanîfe olmak üzere âlimlerin büyük çoğunluğu, “Filân velînin veya sâlih kulun hakkı için senden şunu niyaz ederim” şeklinde yemin mânasına gelebilecek ifadelerle tevessülün câiz görülmediği yahut tahrîmen mekruh olduğu görüşünde birleşmiştir. İster nebî ister velî veya Kâbe gibi mukaddes bir mekân olsun Allah’ın adından başkasıyla yemin etmek meşrû değildir. Selef âlimlerine göre ise bu tür bir tevessül şirke götürür. Tasavvuf mensupları bu tür tevessülü câiz görmüştür (İbn Teymiyye, Ḳāʿide, s. 50-51, 114-115; Âlûsî, VI, 128; Reşîd Rızâ, VI, 372-375).

7. Peygamberler, velîler ve sâlih kullarla ölümlerinden sonra tevessülde bulunmak. Bunu câiz görenlerle Selef âlimleri arasında önemli görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Eş‘ariyye, Mâtürîdiyye ve Sûfiyye’ye mensup âlimlere göre ölümlerinden sonra da Allah’ın iyi kullarıyla tevessül edilebilir. Çünkü tevessülle elde edilen sonucu yaratan Allah’tır ve sâlih kulun diri veya ölü olması durumu değiştirmez. İyi kullarla tevessülün sebebi onların Allah nezdindeki dereceleridir. Dünyada eksik ruhları tamamlama görevini yerine getiren iyi kullar bu fonksiyonlarını öldükten sonra da sürdürebilir. Kur’an’da kâfirlerin ölen yakınlarından ümit kestiğinin (el-Mümtehine 60/13), ayrıca ölenlerin de nimet veya azap içinde bulunduğunun belirtilmesi (bk. KABİR) bunu kanıtlar niteliktedir. Ölülere selâm verilmesi onların da ruhen buna mukabele etmesini gerektirir. Temiz ruhların, kabirlerini ziyarete gelenlerin ruhlarıyla ilişki kurması, onları hayra yöneltmesi ve nurlandırması mümkündür. Nitekim Şâfiî Ebû Hanîfe’nin, İbn Huzeyme Ali er-Rızâ’nın, Ebû Ali el-Hallâl Mûsâ el-Kâzım’ın kabrine gidip tevessülde bulunmuştur. Fahreddin er-Râzî, Teftâzânî, Seyyid Şerîf el-Cürcânî gibi âlimlerin bu tevessülü câiz görmesi ashaptan itibaren müslümanların uyguladığı bu fiilin meşruluğunu gösterir (el-Meṭâlibü’l-ʿâliye, VII, 275-277; Şerḥu’l-Maḳāṣıd, II, 43; Kevserî, s. 5-9). İbn Teymiyye’den itibaren bu tevessülü câiz kabul etmeyen Selef âlimlerine göre tarihte putperestlik ölen sâlih kişilerden yardım dilemekle başlamıştır. Önce ölülerden Allah’a aracı olmaları istenmiş, ardından sâlihlerin putları yapılarak bunlara tapılmıştır. İslâm dininde ölüye hitap ederek ondan dua isteme şeklinde bir uygulama mevcut değildir. Eğer ölülerle tevessül câiz olsaydı Hz. Ömer, Resûlullah’ın amcası Abbas’la değil Peygamber’le tevessül ederdi. Resûl-i Ekrem’le sahâbîlerden intikal eden uygulama müminlerin kabirlerini ziyaret edip onlara selâm vermek ve dua etmekten ibarettir. Ölülerden yardım istemek hıristiyanların âdetidir, ayrıca bu fiil kabirleri tapınak haline getirmeye yol açabilir. Ölülerden yardım istemek ilâhî sünnetin yanı sıra Resûl-i Ekrem’in tebliğ ettiği dinin ilkelerine de aykırıdır. Bu tür tevessülle ilgili rivayetler uydurma olabileceği gibi yanılma ve şeytan aldatmasının ürünü de olabilir (İbn Teymiyye, Ḳāʿide, s. 16-19, 142-171; İbn Kayyim el-Cevziyye, I, 375; Reşîd Rızâ, VI, 371-377; VIII, 20, 146-147).

Sonuç olarak sâlih amellerin yanı sıra hayatta olan iyi kulların duasıyla tevessülde bulunmanın câiz görüldüğü hususunda ihtilâf yoktur. Hayatta iken ve ölümlerinden sonra Hz. Peygamber’in, velîlerin ve sâlih kulların zatıyla tevessülde bulunmayı şirk saymak ise isabetli görünmemektedir. Zatla tevessül konusunda kesin bir delil bulunmamakta, bu tevessül vesile âyetinin yorumuna dayanmaktadır. Konuyla ilgili hadisler ise âhad niteliğinde olup zayıf kabul edilmiştir. Hz. Peygamber’in dualarında bazı tesbih lafızlarını zikrettikten sonra, “Ruhun (Cibrîl) ve meleklerin rabbi olan Allahım!” diye niyaz edip Allah katında yüksek makam sahiplerini zikretmesi ise dikkat çekici bir uygulamadır (Müslim, “Ṣalât”, 223; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 147). Diğer bir husus da Sünnî akîdeye göre peygamberler ve Resûl-i Ekrem’in kendilerini ismen cennetle müjdelediği sahâbîler dışında hiç kimsenin “sâlih” diye nitelendirilip tevessül vasıtası kabul edilemeyişidir. Kişi olarak sâlih kulların kimler olduğu belirlemek mümkün değildir; sadece Allah’ın emirlerine bağlılık dikkate alınarak onlar hakkında hüsnüzanda bulunulabilir. Dolayısıyla iyi kişilerin zatıyla tevessül etmek hüsnüzanna dayalı olup zaman içinde ortaya çıkan bir uygulamadır. Tevessülü şirke dönüştüren hususların başında Allah’tan başkasına dua etmek, böyle bir kişiye ulûhiyyet niteliği atfetmek, kendisiyle tevessül edilen kimseye aşırı saygı göstermek gelir.

Tevessüle dair çeşitli eserler kaleme alınmıştır: İbn Merzûk el-Hatîb, et-Tevessül (Süleymaniye Ktp., Efgānî Şeyh Ali Haydar Efendi, nr. 70); Muhammed Mekkî İstanbûlî, Tevessül: Kasîde-i Bürde Şerhi (Süleymaniye Ktp., Düğümlü Baba, nr. 393); Muhammed b. Ahmed ed-Dimyâtî, el-Ḳaṣîdetü’d-Dimyâṭiyye fi’t-tevessül bi-esmâʾillâhi’l-ḥüsnâ (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 1588); Ahmed el-Menînî, Ḫâtimetü istinzâli’n-naṣr bi’t-tevessül bi-şühedâʾi Uḥud ve’l-Bedr (Kahire 1281); Abdülkādir b. Ahmed el-Fâkihî, Ḥüsnü’t-tevessül fî ziyâreti efḍali’r-rusül (Süleymaniye Ktp., Tâhir Ağa, nr. 79); İbn Kemal, Risâle fi’t-tevessül (Süleymaniye Ktp., Tırnovalı, nr. 1850); Ebû Abdullah Muhammed b. Mûsâ et-Tilimsânî, Miṣbâḥu’ẓ-ẓalâm fi’l-müstaġīs̱în bi-ḫayri’l-enâm (Süleymaniye Ktp., Reîsülküttâb Mustafa Efendi, nr. 264); Ali Ahmed et-Tahtâvî, el-İbdâʿât fî meżârri’l-ibtidâʿât bidaʿu’n-nüẕûr ve’ẕ-ẕebâʾiḥ ve’t-tevessül ve’d-duʿâʾ ve’l-ḥilf bi-ġayrillâh (Beyrut 1421/2000); Ahmed b. Zeynî Dahlân, Risâle fîmâ yeteʿallaḳ bi-edilleti cevâzi’t-tevessül bi’n-nebî (İstanbul 1996); Ali Ataç, Kelâm ve Tasavvuf Açısından Tevessül (1993, doktora tezi, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Sıdkī ez-Zehâvî, er-Red ʿalâ münkiri’t-tevessül ve’l-kerâmât ve’l-ḫavâriḳ (İstanbul 2001); Alevî b. Ahmed el-Haddâd, Miṣbâḥu’l-enâm cilâʾü’ẓ-ẓalâm (İstanbul 1996); Mûsâ Muhammed Ali, Ḥaḳīḳatü’t-tevessül ve’l-vesîle ʿalâ ḍavʾi’l-Kitâb ve’s-Sünne (Beyrut 1985); Ebü’l-Fazl İbnü’s-Sıddîk, İrġāmü’l-mübtediʾi’l-ġabî bi-cevâzi’t-tevessül bi’n-nebî (Amman 1992); Nâsırüddin el-Elbânî, et-Tevessül aḥkâmühû ve envâʿuhû (Beyrut 1986, 1990); Şevkânî, ed-Dürrü’n-naḍîd fî iḫlâṣı kelimeti’t-tevḥîd (Beyrut 1932).


BİBLİYOGRAFYA

, “vsl” md.

, I, 391; II, 116, 168; III, 83; IV, 138.

Taberî, Câmiʿu’l-beyân (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Riyad 1424/2003, VIII, 405.

a.mlf., et-Tebṣîr fî meʿâlimi’d-dîn (nşr. Abdülazîz b. Ali eş-Şibl), Riyad 1425/2004, s. 156.

Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân (nşr. Halil İbrahim Kaçar), İstanbul 2006, VIII, 299-302.

Fahreddin er-Râzî, el-Meṭâlibü’l-ʿâliye (nşr. Ahmed Hicâzî es-Sekkā), Beyrut 1407/1987, VII, 275-277.

Takıyyüddin İbn Teymiyye, Mecmûʿatü’r-resâʾil (nşr. M. Reşîd Rızâ), [baskı yeri ve tarihi yok] (Lecnetü’t-türâsi’l-Arabî), I, 10-31.

a.mlf., Ḳāʿide celîle fi’t-tevessül ve’l-vesîle, Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye).

İbn Kayyim el-Cevziyye, Medâricü’s-sâlikîn, Kahire 1403/1983, I, 375.

Takıyyüddin es-Sübkî, Şifâʾü’s-seḳām fî ziyâreti ḫayri’l-enâm, Bulak 1318, s. 133-195.

Teftâzânî, Şerḥu’l-Maḳāṣıd, İstanbul 1305, II, 43.

İbn Ebü’l-İz, Şerḥu’l-ʿAḳīdeti’ṭ-Ṭaḥâviyye (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî – Şuayb el-Arnaût), Beyrut 1408/1987, I, 294-299.

Hısnî, Defʿu şübehi men şebbehe ve temerrede (nşr. Abdülvâhid Mustafa), Leiden 1424/2003, s. 200-201, 391, 394, 403-414, 420-430, 450, 572-573.

Emîr es-San‘ânî, Taṭhîrü’l-iʿtiḳād ʿan edrâni’l-ilḥâd (nşr. Abdullah b. Yûsuf), Küveyt 1404/1984, s. 22-23, 31.

, VI, 127-128.

M. Osman Abduh el-Burhânî, İntiṣâru evliyâʾi’r-raḥmân ʿalâ evliyâʾi’ş-şeyṭân, Kahire 1318/1900, s. 3-24.

, tür.yer.

, II, 1669-1670.

M. Zâhid Kevserî, Maḥḳu’t-teḳavvül fî mesʾeleti’t-tevessül, Kahire 1369, s. 2-18.

Ebü’l-Fazl İbnü’s-Sıddîk, İtḥâfü’l-eẕkiyâʾ bi-cevâzi’t-tevessül bi’l-enbiyâʾ ve’l-evliyâʾ, Beyrut 1405/1984, s. 7-12, 17-18, 28-50.

M. Îd el-Abbâsî, et-Tevessül envâʿuh ve aḥkâmüh, Beyrut 1986, s. 9-16, 32-36, 41, 50-56.

M. Nesîb er-Rifâî, et-Tevaṣṣul ilâ ḥaḳīḳati’t-tevessül, Halep, ts., tür.yer.

Dilaver Selvi v.dğr., Kur’an ve Sünnet Işığında Râbıta ve Tevessül, İstanbul 1994, s. 67.

Îsâ b. Abdullah b. Muhammed b. Mâni‘ el-Himyerî, et-Teʾemmül fî ḥaḳīḳati’t-tevessül, Beyrut 2001, tür.yer.

Bekir Topaloğlu – İlyas Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2010, s. 316-317, 337-338.

Zekeriya Güler, “Vesîle ve Tevessül Hadislerinin Kaynak Değeri”, Tasavvuf, sy. 10, Ankara 2003, s. 45-92.

12 Mart 2023 Pazar

Bakara Süresi 260. Ayet Tefsiri


260: İbrâhim de bir zaman: “Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demişti. Rabbi ise: “Yoksa inanmıyor musun?” buyurdu. İbrâhim: “Elbette inanıyorum, fakat kalbim iyice kanaat getirip yatışsın diye bunu istiyorum” dedi. Bunun üzerine Allah şöyle buyurdu: “Öyleyse dört kuş yakala, onları kendine meylettir, alıştır, iyice tanı; sonra onları kesip hamur yaparak her bir dağın tepesine ondan bir parça bırak. Sonra onları çağır, bak nasıl koşarak sana gelecekler. Şunu iyi bil ki, Allah, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.

TEFSİR:

Hz. İbrâhim, önde gelen peygamberlerden biridir. Allah’a olan iman, teslimiyet ve yakarışı dillere destandır. Nemrud’a Allah Teâlâ’yı ilk olarak, “Benim Rabbim dirilten ve öldürendir” diye tanıtmaya başlamıştır. Dolayısıyla Allah’ın, bütün canlılara hayat veren, onları öldürüp tekrar diriltmeye gücü yeten bir zât olduğunda en küçük bir şüphesinin bulunması mümkün değildir. Sadece o, kalbinin iyice mutmain olması, gerçeği yakînen görerek gönlünün sükûnete ermesi, bu husustaki bilgi ve tecrübesinin “hakka’l-yakîn”[1] derecesine ulaşması için Rabbinden ölüleri nasıl dirilttiğini kendisine göstermesini talep etmiştir. Cenâb-ı Hak, “Yoksa iman etmedin mi?” sorup ondan “hayır, iman ettim, ben mü’minim, imanımda şüphe yok” cevabını alarak, böyle bir sual sebebiyle Hz. İbrâhim’in imanı hususunda kıyamete kadar gelecek insanların gönlünde oluşabilecek en küçük tereddütleri bile ortadan kaldırmıştır.

Rivayete göre, Allah Teâlâ İbrâhim (a.s.)’a yakaladığı bu dört kuşu kesmesini, tüylerini yolmasını ve etlerini sıyırıp parçalara bölmesini emretti. Sonra başlarını yanında saklamak suretiyle, her dağın başına onlardan birer parça koymasını istedi. İbrâhim, her bir kuşu dört parçaya ayırdı, hamur yapıp birbiriyle karıştırdı ve dağların tepesine bundan birer parça koydu. Sonra onları “Allah’ın izniyle bana gelin” diyerek çağırdı. Her bir parçanın bir diğerine doğru uçup, bir cüsse teşkil ettiğini ve gelip kendine âit başla birleşerek eski hâlini aldığını gördü. (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, III, 81-82) Şüphesiz Allah Azîz’dir; kudreti dâima üstün olandır, emrini yerine getirtir ve yapmak istediği şeye kimse engel olamaz. Hakîm’dir; her bir işinde ve hükmünde çok ince hikmetleri vardır.

[1] Hakka’l-yakîn: Bir şeyin doğruluğunu bizzat yaşayıp tecrübe ederek bilmektir. Mesela balın tadını yiyerek ve ateşin yakıcılığını bizzat içinde yaşayıp tercüme ederek bilmek gibi.

 Ömer Çelik Tefsiri

11 Mart 2023 Cumartesi

Ahirette amel defterimiz elimize verilip günahlarımız açıklandığında herkes görecek mi, yoksa yalnızca biz mi göreceğiz?

   
Soru Detayı

- Tanıdığımız veya tanımadığımız kişiler günahlarımıza vakıf olacak mı?
- Hesap verirken biz Yaradan'ı perdesiz şekilde görecek miyiz?.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Günah işleyen kimse, dünya ve ahirette büyük sıkıntılara maruz kalır.

Bazen, işlenen bir günaha ondan daha büyük pek çok günah eklenir. Mesela, günahta ısrar etmek, ona özenmek, tövbeyi geciktirmek, benzeri bir günahı elde edince tat almak, yahut kaçırınca üzülmek, günah işlemekle sevinmek, yahut iki kişi arasında olacak bir günaha başkasını sevk etmek, Allah Teala’nın (kendisine emanet ettiği) malını günahta harcamak ki, bu aynı zamanda nimete karşı bir nankörlüktür.

“İnsan günah işleyince, kalbinde bir siyah nokta belirir. Tövbe ile hemen onu silmezse, o nokta kalbinde öylece kalır. Sonra ikinci bir günah işlerse, kalbinde bir nokta daha belirir...” (İbn Mace, Zühd 29)

Bu sebeple günahlarda ısrarcı olmadan onu hemen temizleme çok ciddi önem arz ediyor.

Şunu unutmayalım ki günahlardan duyulan pişmanlık, aslında tövbenin kendisidir. Bu konuda,

“Günahından tövbe eden hiç günah işlememiş gibi olur.” (İbn Mace, Zühd 30)

mealindeki Allah Resulü’nün müjdesi içimizi aydınlatıyor.

Diğer taraftan,

“Açık da olsa, gizli de olsa günahlardan sakının!..” (Enam, 6/120)

mealindeki âyet, günahlardan sakınma konusunda her zaman hassas olmamız gerektiğini vurgulamaktadır.

Fakat gizli işlenmiş bir günahı açığa vurmak ayrıca günahtır:

“Günahlarını açıklayanlar hariç bütün (samimi tövbe eden) insanlar affedilmiştir. İnsanlardan birisi geceleyin bir günah işler, Allah Teâlâ günahını örtmüştür. Ancak, sabaha çıkınca Allah Teâlâ’nın örttüğü perdeye açar ve günahını (insanlara) anlatırsa, işte bu affedilmez." (Buharî, Edeb, 60; Müslim, Zühd, 52)

Çoğu zaman bir günahkâr, başkalarının da uyduğu bir günah çığırı açar, onunla amel edildiği müddetçe o günahın getireceği kötülükler kendisine yazılmaya devam eder. (bk. Müslim, İlim, 15; Zekat, 69; Nesaî, Zekat, 64)

Günahların açıkça işlenmesi, teşhir edilmesi toplumun diğer fertlerine kötü örnek olacağı gibi, insan şahsiyetini de zedeler. İnsanlar yaptıkları kötülükleri başkalarının da işlediğini görünce psikolojik olarak rahatlar; musîbetin paylaşılması elem yükünü hafifletir ve o kötülüğün daha rahat ve cesurca işlenmesine psikolojik zemin hazırlar. İnsan, hayatının zayıf bir döneminde yapmış olduğu bir kötülüğü terkettikten sonra unutmak ve başkalarının da unutmasını ister. Ancak günahını başkalarına anlatmışsa, insanlar onu hayat boyunca o kötülüğü ile hatırlayacaktır. Bunun için kötülüğün şuyûunun vukûundan daha zararlı olduğu kabul edilmiştir.

Allah Teâlâ, âyet-i kerimede, başkalarını günaha sevk etmeyi münafıkların sıfatı olarak zikretmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil) birbirlerindendir. Çünkü onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyarlar.” (Tevbe, 9/67)

Kişinin günahını gizlemesi bir nevi pişmanlık olduğundan, tövbenin kabulü için ilk adım sayılmış ve günahını gizleyen insanların affedileceği bildirilmiştir:

"Allah, kıyamet gününde mümin kuluna yaklaşır, şefkatiyle örterek insanlardan gizler; 'Şu, şu günahını biliyor musun?' der; kul 'Evet Rabbim biliyorum.' der. Allah tekrar 'Şu şu günahını da biliyor musun?' der; o kul 'Evet, Rabbim' der. Böylece o insan bütün günahlarını ikrar eder. Artık ben kurtulamam diye düşünmeye başlayınca Allah, 'Ben senin bütün o günahlarını dünyada örttüm. İşte bugün de onları mağfiret edeceğim.' der." (Buhârî, Mezâlim, 3).

Allah insanı üç çeşit örtü ile örtmüştürİlk örtü; insanın ayıp ve çirkin görünen yerlerini gizleyen elbiseleridir. İkincisi; insanın fikir, düşünce ve hayallerinin kalbinde gizlenmesidir. Üçüncüsü ise; Allah kulunun günahlarını örtmüş, gizlemiş; günahlarını sevaba çevirmiş, sanki hiç günah işlememiş gibi ahirette yalnızca sevaplarını yazan kitabını vermiştir. (Gazâlî, Esmâü'l-Hüsnâ, terc. Y. Arıkan, s.128)

Buna göre, bu dünyada gizli kalan günahlar, ahirette de gizli kalır. Açıktan işlenen günahlar da ahirette açıkça görülür.

Allah bütün günahları herkese göstermeyecektir. Nitekim, tövbe edilmiş bazı günahları veya başkasının günahını gizleyen kişilerin günahlarını da Allah gizleyecektir.

Allah’ın kulları sadece insanlar değildir. Bütün kâinat, melekler ve daha nice varlıklara insanın yaptığı iyilikler ve kötülükler gösterilecektir.

En önemlisi, Allah adaletini ve herkese hak ettiğini verdiğini böylece göstermiş ve ilan etmiş olacaktır. Bunu da en önce kişinin kendine gösterecektir.

“Lût kavminin amelini işleyen kimse denizler dolusu su ile yıkansa günahını temizleyemez. Onu ancak tövbe temizler.” (Deylemi, Firdevsü’l-Ahbar, No: 6892; Aclunî, Keşfu’l-hafâ, No: 2093)

anlamındaki rivâyet, vefat etmeden hakkıyla yapılacak bir tövbenin, günahları affedeceğini haber vermektedir.

Buna göre, affedilmeyecek günahlar, açık veya gizli hangi günah olursa olsun, tövbe edilmeyen günahlar olarak anlaşılabilir.

https://sorularlaislamiyet.com/ahirette-amel-defterimiz-elimize-verilip-gunahlarimiz-aciklandiginda-herkes-gorecek-mi-yoksa#:~:text=Buna%20g%C3%B6re%2C%20bu%20d%C3%BCnyada%20gizli,ki%C5%9Filerin%20g%C3%BCnahlar%C4%B1n%C4%B1%20da%20Allah%20gizleyecektir.

10 Mart 2023 Cuma

Nisâ Sûresi 150-151. Ayet Tefsiri


150: Allah’ı ve peygamberlerini inkâr eden, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isteyen ve “peygamberlerin bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız” deyip, böylece iman ile küfür arasında bir yol tutmaya çalışanlara gelince:

151: İşte bunlar gerçek mânada kâfirdirler. Biz de kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.


TEFSİR:

Allah katında yegâne makbul din, iman ve tevhid esası üzerine kurulmuş İslâm dinidir. Allah’ın gönderdiği bütün peygamberler, Allah adına davette bulunmuşlar ve temel esaslar itibariyle hep aynı dini tebliğ etmişlerdir. Dolayısıyla iman açısından Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak ve aynı şekilde peygamberler arasında bir ayrıma gitmek doğru değildir; apaçık bir küfürdür.

Burada üç grup kâfirden bahsedilmektedir:

§ Hem Allah’ı hem de peygamberlerini inkâr edenler, hiç birine iman etmeyenler. Müşrikler, dinsizler ve ateistler bu gruba girer.

§ İman etme bakımından Allah ile peygamberi birbirinden ayıranlar, yani Allah’a iman iddiasında bulunup da peygamberlere inanmayanlar.

§ Peygamberlerden bazısına inanıp bazısına inanmayanlar. Yahudi ve hıristiyanlar bu gruba girmektedir. Özellikle Peygamber Efendimiz’e iman etmemeleri tenkit edilmektedir.

Bu davranışların hepsi küfür, bunu sergileyenler de kâfirdir. Çünkü imanla küfür, hakla bâtıl arasında orta bir mertebe yoktur. Bir peygamberi inkâr bütün peygamberleri inkâr, peygamberleri inkâr ise Allah’ı inkâr demektir.

Günümüzde özellikle müsteşriklerin gündeme getirdiği iddialar ve bunların bir kısım modernistler tarafından yüksek sesle dillendirilmesi sonucu, Peygamberimiz (s.a.s.) ve onun sünneti hakkında Kur’an’ın bu konudaki yaklaşımına kesinlikle uymayan bir kısım inkârî temayüller baş göstermiştir. Kur’ân-ı Kerîm’den anladığımıza göre “Peygamber”, yeryüzünde Allah’ın temsilcisidir. O, Allah’tan din vahyini almakta, Allah adına konuşmakta, Allah adına karar verip iş yapmaktadır. Bizim Allah hakkında, din hakkında ve dinin bahsettiği bütün hususlarda sahip olduğumuz bilgiler, bütünüyle Peygamber (s.a.s.)’in verdiği bilgilere dayanmaktadır. Çünkü bu mânada Allah ile irtibat halinde bulunup söz söyleme yetkisine sahip tek kişi odur. Bu sebepledir ki, Allah Teâlâ pek çok âyette kendisi ile beraber Peygamber’e itaati emretmiş ve “Peygamber’e itaatin aynen kendine itaat” (bk. Nisâ 4/80) olduğunu haber vermiştir. Kulun Allah’ı sevip O’nun af ve mağfiretine ulaşabilmesini Peygamberi’ne uymaya bağlamıştır. (bk. Âl-i İmran 3/31) O halde Peygamber (s.a.s.)’i ve onun sünnetini devre dışı bırakmaya çalışmak, bununla ilgili kalplere şüphe tohumları atmak gibi hâince ve şeytanca teşebbüsler, “Allah ile peygamberlerin” arasını ayırmaya yeltenmekten başka bir şey değildir. Bunu bilinçli planlayanlar ve uygulayanlar kapkaranlık küfür dehlizlerinde bulundukları gibi, bilerek veya bilmeyerek buna alet olanlar da aynı küfür dehlizlerine doğru süratle yol almaktadırlar. Kurtuluş için bu bâtıl yoldan dönüş gereklidir ki, bir sonraki âyet bunun çaresini öğretmektedir.

9 Mart 2023 Perşembe

Allah-u Teala'yı Anlatan Ayetler (İniş Sırasına Göre)


İHLÂS SURESİ

İniş Sırası: 22 • Mushaf Sırası: 112 • Mekki Sure • 4 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


1. De ki: "ilâh[*] Allah’tır! O, bir tektir.

[*] Buradaki هُو zihinlerdeki ilah’ı göstermektedir. “Sizin ilâhınız, bir tek ilâhtır. Ondan başka ilâh yoktur. İyiliği çok, ikramı boldur.” (Bakara 2/163)

2. Allah, bütün istekleri karşılayacak güçtedir[*].

[*] Göklerde ve yerdeki herkes O'ndan ister. (Rahman 55/29)

3. Çocuğu yoktur, kimsenin evladı da değildir,

4. Çocuğu yoktur, kimsenin evladı da değildir,

NECM SURESİ

İniş Sırası: 23 • Mushaf Sırası: 53 • Mekki Sure • 62 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


43. Doğrusu güldüren (cenneti ikram eden) de, ağlatan (cehenneme atan) da O’dur.

44. Öldüren (birinin ölümüne izin veren) ve diriltip yaşatan da O’dur/Allah’tır.

45. Erkeği ve dişiyi, iki eş/çift olarak yaratan da O’dur;

46. atıldığı zaman nutfeden!..

47. Tekrar diriltmek de O’na aittir.

48. Zengin olmalarına izin veren O’dur, (elementleri yaratarak) imkân, sermaye veren de O’dur.

49. Şi’râ(yıldızı)’nın Rabbi de O’dur.

50. Önceki Âd kavmini helâk eden de O’dur.

51. Semud’u da... (Onlardan geriye hiçbir iz) bırakmadı.

52. Ve onlardan önce, Nuh kavmini de. (Çünkü) onlar pek zalim ve pek azgın idiler.

53. Tıpkı yerin dibine geçirilen öteki şehirler (gibi, öyle yaptı).

54. Örttüğü şeylerle onları örttü/görünmez hale getirdi.

55. Öyleyse Rabbinin nimetinin hangisinden kuşkuya düşersin?

BURUC SURESİ

İniş Sırası: 27 • Mushaf Sırası: 85 • Mekki Sure • 22 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


12. Şüphesiz ki, Rabbinin yakalayışı pek şiddetlidir.

13. Gerçek şu ki; O’dur yoktan var eden ve yeniden diriltecek/hayat verecek olan!

14. Bağışlayıcıdır, sevendir.

15. Arş’ın sahibidir, şanı yücedir.

16. İrade[1*] ettiği her şeyi yapacak güçtedir[2*].

[1*] İrâde, istemek ve dilemektir. Allah kullarının, imtihanı başarmalarını irade eder ama herkes başaramaz. Bir âyet şöyledir: “Allah size, her şeyi açık açık göstermeyi; sizi, sizden öncekilerin doğru yollarına yönlendirmeyi ve tevbenizi kabul etmeyi irade eder. Allah bilir, doğru kararlar verir.” (Nisa 4/26) “ol” emrini vermeden onun iradesi gerçekleşmez. “Bir şeyi irade ederse onun yaptığı sadece ‘Ol’ demektir; o şey hemen oluşur.” (Yasin 36/82) İmtihanla ilgili konularda “ol” emrini, sadece gereğini yapanlar için verir./

[2*] فَعَّالٌ= fe'âl, mübalağa siğası olduğu için sıfat-ı müşebbehe anlamı verilmiştir./

YASİN SURESİ

İniş Sırası: 41 • Mushaf Sırası: 36 • Mekki Sure • 83 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


36. O, eksiklikten uzaktır! Yerin bitirdiklerinden, (insanların) kendilerinden ve bilmedikleri nice şeyden bütün çiftleri yaratandır.


83. O yücedir, münezzehtir, herşeyin egemenliği O’nun elindedir. Ve siz O’nun katına döndürüleceksiniz.

FURKAN SURESİ

İniş Sırası: 42 • Mushaf Sırası: 25 • Mekki Sure • 77 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


1. O Mübarektİr/şanı yücedir! Evrendekilere uyarıcı olması için kuluna, (gerçek ile yalanı ayırdedici) Furkan’ı/Kur’an’ı indirdi.

2. Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi/imparatorluğu O’nundur. Çocuk edinmemiştir ve hükümranlıkta ortağı yoktur. Herşeyi yaratmış ve bir ölçüye göre takdir etmiştir.

3. O’nun yanı sıra ilâhlar/tanrılar edindiler; halbuki onlar hiçbir şey yaratamıyorlar, oysa kendileri yaratılmışlardır! Kendilerine bile bir fayda ve zarar veremiyorlar. Öldürmeye ve yaşatmaya güç yetiremiyorlar. Yeniden diriltip var edemiyorlar!


61. O (Allah) yücedir/mübarektir! Gökyüzünde yıldız kümeleri yaptı. Orada bir lâmba (Güneş) ve aydınlatıcı bir Ay kıldı.

62. Gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O’dur. Öğüt almak veya şükretmek isteyen kimse için!

KASAS SURESİ

İniş Sırası: 49 • Mushaf Sırası: 28 • Mekki Sure • 88 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


70. O, kendisinden başka İlâh/Tanrı olmayan Allah’tır! Öncesinde/dünyada sonrasında/ahirette hamd O’na, (yaptığı her şeyi yerli yerince yapana) mahsustur. Hüküm/yargı O’nundur. Ve O’nun katına döndürüleceksiniz!

EN’AM SURESİ

İniş Sırası: 55 • Mushaf Sırası: 6 • Mekki Sure • 165 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


11. De ki: “Yeryüzünde dolaşın, sonra yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün?”

machu-picchu-peru

Machu Picchu. Peru’nun Cusco şehrinde bulunan antik İnka kenti. And Dağlarında 2360 metre yükseklikte kurulmuş, dünyanın yedi harikasından biridir. Allah, böyle tarihi yerlere bakarak ibret almamızı istiyor.


12. De ki: “Göklerde ve yeryüzünde olanlar kimindir?” De ki: “Allah’ındır!” O, rahmeti kendi üzerine yazmıştır. Elbette sizi, kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Kendilerini hüsrana sokan kimseler var ya, işte onlar inanmıyorlar.

13. Gecede ve gündüzde barınan her şey O’nundur. O işitendir, bilendir.

14. De ki: “Gökleri ve yeryüzünü yaratan; besleyen ve kendisi beslenmeyen Allah’tan başka bir dost mu edineyim? Ben (Allah’a) teslim olan kişilerin ilki olmakla emrolundum.” Ve (bana): “Müşriklerden sakın” denildi!

15. De ki: “Eğer, ben Rabbime isyan edersem; gerçekten büyük bir günün azabından korkarım.”

16. O gün kim ondan kurtulursa; O, ona rahmet etmiştir. İşte bu, apaçık kurtuluş ve başarıdır.

17. Allah sana bir zarar dokundursa, kendisinden başka onu giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse bil ki; O, her şeye gücü yetendir.

18. O, kullarının üstünde tam egemendir. O, doğru hüküm/karar verendir, herşeyin haberini alır.

19. “En büyük şahit kimdir?” diye sor ve de ki “Allah’tır. O, benimle sizin aranızda şahittir. Bu Kur'an bana vahiy edildi ki sizi ve ulaştığı kişileri onunla uyarayım.” De ki “Siz Allah ile birlikte başka ilahların olduğuna şahit misiniz? Ben şahit değilim.” De ki “O tek ilah’tır. Ben, sizin ona ortak saydıklarınızdan uzağım.”

20. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, oğullarını tanıdıkları gibi onu tanırlar. Ama, onlardan kendilerine yazık eden kimseler var ya, onlar inanmıyorlar.


73. “Gökleri ve yeryüzünü bir hesap ile yaratan O’dur. “Ol” dediği gün hemen oluşmaya başlar. Sözü gerçektir! Sûr’a üfürüleceği gün de hükümranlık O’nundur. Gizliyi ve görüneni bilir. O, doğru hüküm/karar verendir, herşeyin haberini alandır.”

SAFFAT SURESİ

İniş Sırası: 56 • Mushaf Sırası: 37 • Mekki Sure • 182 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


1. Ant olsun sıra sıra dizilenlere,

2. haykırarak sevk edenlere,

3. Zikir (anlayarak Kur'an) okuyanlara!

4. Evet, sizin İlâhınız bir tek Allah’tır!

5. Göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Hem de doğuların Rabbi'dir.


180. Üstünlük sahibi Rabbinin şanı, onların isnat ettikleri sıfatlardan yücedir, münezzehtir!

182. Hamd'a lâyık olan/yaptığı her şeyi yerli yerince güzel yapan, Alemlerin Rabbi Allah’tır!

SEBE SURESİ

İniş Sırası: 58 • Mushaf Sırası: 34 • Mekki Sure • 54 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


1. En güzel övgüler, göklerdeki ve yeryüzündeki şeyler kendisine ait olan Allah’a mahsustur! Ahirette de övgü O’na aittir. O, doğru hüküm/karar verendir, her şeyden de haberdardır.

2. O; yeryüzünün içine gireni, ondan çıkanı, gökyüzünden ineni ve oraya çıkıp yükseleni bilir! O esirgeyendir, bağışlayandır.

MÜMİN SURESİ

İniş Sırası: 60 • Mushaf Sırası: 40 • Mekki Sure • 85 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


61. O Allah geceyi sizin için, içinde dinlenesiniz diye yarattı. Gündüzü de göresiniz diye (aydınlık kıldı). Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkârdır. Fakat, insanların birçoğu şükretmiyor.

62. Sizin Rabbiniz Allah işte budur! Herşeyin yaratıcısıdır. O’dan başka İlâh yoktur. Nasıl oluyor da aldırış etmiyorsunuz?


64. Allah O’dur ki; yeryüzünü sizin için durulacak yer, gökyüzünü de bir bina yaptı. Sizi suretlendirdi/şekillendirip donattı, suretlerinizi çok da güzel şekillendirdi; sizi temiz, güzel şeylerden rızıklandırdı. Sizin Rabbiniz Allah işte budur! Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!


68. O’dur ki, hayat verir ve öldürür. Bir işe/oluşa hükmettiği zaman, ona sadece: “Ol” der ve o da derhal oluşmaya başlar.

ŞURA SURESİ

İniş Sırası: 62 • Mushaf Sırası: 42 • Mekki Sure • 53 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


4. Göklerde ve yeryüzünde ne varsa O’nundur. O, yücedir, büyüktür.

5. Gökler, üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyorlar... Melekler Rablerini övgüyle tesbih ediyorlar ve yeryüzündeki kimseler için bağışlanma diliyorlar. İyi bilin ki şüphesiz Allah çok bağışlayandır, esirgeyendir.


10. Anlaşamadığınız her şeyin son kararı Allah’a aittir. “İşte Allah budur. Benim Sahibimdir. O’na dayanır, O’na yönelirim.”

11. O, gökleri ve yeri bölünme ile yaratandır. Size kendi türünüzden eşler var etmiş, en’amı da eşler halinde yaratmıştır. Sizi bu ortamda büyütüyor. O’na herhangi bir açıdan benzeyen bir şey yoktur. O dinler ve izler(görür).

12. Göklerin ve yerin anahtarları O’nun elindedir. O, gerek gördüğü kişinin önüne rızkı yayar kimine de belli bir ölçüye göre verir. Her şeyi bilen O’dur.


19. Allah, kullarına karşı latîftir. O, tercihini doğru yapanı rızıklandırır. Üstün olan O, işini başaran O’dur.


28. Herkes ümidini kesmişken yağmuru indiren ve ikramını yayan O’dur. O, asıl dosttur ve yaptığını güzel yapar.

29. Göklerin, yerin ve her ikisinde yayılmış hareketli canlıların yaratılması Allah’ın âyetlerindendir. Şartlarını oluşturduğunda onları bir araya toplamanın ölçüsünü de koymuştur.

ZUHRUF SURESİ

İniş Sırası: 63 • Mushaf Sırası: 43 • Mekki Sure • 89 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


82. Göklerin ve yeryüzünün Rabbi, Arş’ın Rabbi Allah, onların nitelendirmelerinden münezzehtir/uzaktır!

83. Bırak onları dalsınlar ve oyalansınlar, kendilerine vadedilen günlerine kavuşuncaya kadar!

84. O, gökyüzünde de tek İlâh’tır/imparatordur. yeryüzünde de tek İlâh’tır/imparatordur. O, bilir ve doğru hüküm/karar verendir. 85. Göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasında bulunanların mülkü/imparatorluğu kendisine ait olan Allah ne yücedir! Saatin bilgisi O’nun yanındadır. O’nun huzuruna döndürülürsünüz.

DUHAN SURESİ

İniş Sırası: 64 • Mushaf Sırası: 44 • Mekki Sure • 59 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


5. Katımızdan bir emir olarak! Şüphesiz Biz elçiler göndericiyiz;

6. Rabbinden bir rahmet/merhamet olarak! Şüphesiz O işitendir, bilendir.

7. Göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Eğer kesin inananlar iseniz!

8. O’ndan başka İlâh yoktur. Yaşatır ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, önceki atalarınızın da Rabbi’dir.

NAHL SURESİ

İniş Sırası: 70 • Mushaf Sırası: 16 • Mekki Sure • 128 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


72. Size kendinizden eşler var eden, eşlerinizden de çocuklar ve torunlar var eden, size temiz rızıklar veren Allah’tır. Allah’ın nimetlerini görmezlikten gelerek batıla mı inanıyorsunuz?

73. Kendilerine göklerden ve yerden rızık olarak verecek bir şeyi olmayan ve buna gücü de yetmeyenleri Allah ile aralarına koyup kulluk ediyorlar.

74. Siz, Allah’ı bir şeylere benzetmeyin[*]. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

[*] Biz Allah’ı hayalimizde canlandıramayız. Bizim Allah ile ilgili bilgimiz O’nun bize Kur’an’da kendi hakkında bildirdiği kadardır. Bunun ötesinde yorumlar ve benzetmeler yapmak batıldır. Mesela hurafeciler Allah’ı devlet başkanına benzeterek kendilerinin de vali, kaymakam veya muhtar gibi onun bazı yetkilerine sahip kimseler olarak kabul edilmelerini sağlamak isterler. Bu, şirktir. Allah Teala, insanların yapacağı her tür benzetmeden uzaktır.

MÜMİNUN SURESİ

İniş Sırası: 74 • Mushaf Sırası: 23 • Mekki Sure • 118 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


78. Halbuki O, sizin için; kulağı, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne de az şükrediyorsunuz?

79. Sizi yeryüzünde yaratıp yayan O’dur. Toplanıp O’nun huzuruna götürülürsünüz.

80. O’dur hayat veren ve öldüren! Gece ile gündüzün değişmesi de, O’na aittir/O’nun tabiat kanunudur. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?

90. Doğrusu, Biz onlara gerçeği getirdik. Onlar ise, şüphesiz yalancıdırlar.

91. Allah asla bir çocuk edinmez/edinmemiştir! O’nunla beraber hiçbir İlâh yoktur! Eğer öyle olsaydı; her ilâh, kendi yarattığını alıp götürür, birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı!.. Allah onların nitelendirmelerinden uzaktır.

92. Görünmeyeni de, görüneni de bilen odur. Allah, onların oluşturdukları ortaklardan uzaktır.

RUM SURESİ

İniş Sırası: 84 • Mushaf Sırası: 30 • Mekki Sure • 60 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


40. Sizi yaratan ve rızık veren Allah’tır. Sonra canınızı alacak daha sonra size tekrar can verecektir. Eş koştuklarınızdan hangisi bunlardan birini yapabilir? Allah’ın onlarla ilgisi olmaz. O onların ortak koştuklarından uzaktır.

Medeni Sureler

BAKARA SURESİ

İniş Sırası: 87 • Mushaf Sırası: 2 • Medeni Sure • 286 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


255. O, Allah’tır. O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, sürekli işinin başındadır. O’nu ne uyuklama tutar ne de uyku! Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur. O’nun izni olmadan huzurunda şefaati (birinin yanında olmayı) kim göze alabilir?[1*] Onların şu anda yapmakta olduklarını da geçmişte yaptıklarını da O bilir. Onlar, O’nun bilgisinden izin verdiği kadarı dışında bir şey kavrayamazlar. Hâkimiyeti, gökleri de kapsar yeri de. Bu ikisini korumak O’na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.[2*]

[1*] Şefaat, birinin eşlik etmesini istemek, eşlik etmek veya arka çıkmaktır (el-Ayn, Müfredât).

[2*] Bu âyet vahdet-i vücudu reddetmektedir; çünkü vahdet-i vücuda göre Allah’tan başka varlık yoktur, varlık diye bilinenler onun gölgesidir. Onlara göre gölge de yoktur. Oysa "Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur." ifadesi Allah dışındaki varlıkların gerçek olduğunu bildirmektedir.

AL-İ İMRAN SURESİ

İniş Sırası: 89 • Mushaf Sırası: 3 • Medeni Sure • 200 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


2. Allah, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır. Diri’dir, Kayyum’dur (Ölümsüz Başkan’dır, İmparator’dur).

HADİD SURESİ

İniş Sırası: 94 • Mushaf Sırası: 57 • Medeni Sure • 29 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


1. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’a boyun eğer. Üstün olan ve doğru kararlar veren O’dur.

2. Göklerin ve yerin hakimiyeti O’ndadır. Can veren O, öldüren O’dur. O, her şeye bir ölçü koyar.

3. İlk O’dur, sonraki de O. Açıkta olan O’dur, duyulardan uzak olan da O’dur. O, her şeyi bilendir.

4. Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde[*](evrede) yaratan ve yönetime (arşa) geçmiş olan O’dur. Yere ne girer ve yerden ne çıkarsa, gökten ne iner ve gökte/göğe ne yükselirse onların hepsini bilir. Nerede olursanız olun, O, sizinle birliktedir. Allah, yaptığınız her şeyi görür.

[*] Bizim gün olarak bildiğimiz zaman birimi güneşe ve gündüze göre hesapladığımız bir kavramdır. Yaratılış aşamalarının anlatıldığı bu ayette bildirilen gün kavramı bizim bilmediğimiz bir gün kavramıdır. Bu nedenle parantez içinde “(evre)” ifadesi eklenmiştir.

5. Göklerin ve yerin hakimiyeti O’nun elindedir. Bütün işler O’na arz edilir.

6. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. O herkesin içinde olanı bilir.

HAŞR SURESİ

İniş Sırası: 101 • Mushaf Sırası: 59 • Medeni Sure • 24 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


22. O, Allah’tır; kendinden başka ilah olmayan, görülmeyeni de görüleni de bilendir. İyiliği sonsuz, ikramı bol olan O’dur.

23. O, Allah’tır; kendinden başka ilah olmayan, bütün yetkiyi elinde tutan, yaptığını tertemiz yapan, esenlik ve güvenlik veren, güven veren, görüp gözeten, her şeyden üstün olan, buyruğunu her şeye geçiren, büyüklenmeyi hak edendir. Allah, onların ortak saydıklarından uzaktır.

24. O, Allah’tır; yaratandır. Yarattığını farklı farklı yaratan ve şekil verendir. En güzel isimler (sıfatlar) O’nundur. Göklerde ve yerde her şey, O'na boyun eğer. O üstündür, doğru kararlar verir.

TEGABÜN SURESİ

İniş Sırası: 108 • Mushaf Sırası: 64 • Medeni Sure • 18 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


1. Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’a boyun eğer. Mülk (İmparatorluk, Mutlak İktidar) yalnızca O’nundur, Hamd da O’nadır (yaptığı her şeyi yerli yerince güzelce yapanadır!) O her şeye hakkıyla gücü yetendir.

2. O sizi yaratandır. Böyle iken kiminiz kâfir olmakta, kiminiz mümin. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.

3. Gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş yalnız O’nun huzurunadır.

4. Göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir. Allah göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.

FETİH SURESİ

İniş Sırası: 111 • Mushaf Sırası: 48 • Medeni Sure • 29 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


4. O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için, kalplerine huzur ve güven indirendir. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilen ve doğru hüküm/karar verendir.

5. Ayrıca Allah; inanan erkek ve kadınları içlerinden ırmaklar akan, içinde sonsuz kalacakları cennetlere koyacak, onların günahlarını affedecektir. İşte bu, Allah katında büyük bir başarıdır.

http://allahbizdenneleristiyor.com/allah.html

8 Mart 2023 Çarşamba

KÜÇÜK NOTLARIM (94)


İman kuruntu ile olmaz. Fakat iman kalbe yerleşen ve amel ile tasdik edilen şeydir.

 (Nisa Suresi 123. ayetin tefsirinden bir bölüm-Safvetü't Tefasir)

7 Mart 2023 Salı

Tesbih namazı diye bir namaz var mıdır; bu namazdan bahseden hadis sahih midir?

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) ve Ebu Râfi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Abbâs İbnu Abdilmuttalib (radıyallahu anh)'e dediler ki:

"Ey Abbâs, ey amcacığım! Sana bir iyilik yapmayayım mı? Sana bağışta bulunmayayım mı? Sana ikram etmeyeyim mi? Sana on haslet(in hatırlatmasını) yapmayayım mı? Eğer sen bunu yaparsan, Allah senin bütün günahlarını önceki -sonraki, eskisi yenisi, hatâen yapılanı kasden yapılanı, küçüğünü büyüğünü, gizlisini alenîsini- yâni hepsini affeder. Bu on haslet şunlardır: Dört rek'at namaz kılarsın, her bir rek'atte Fâtiha sûresi ve bir sûre okursun. Birinci rek'atte kıraati tamamladın mı, ayakta olduğun halde on beş kere 'Subhanallahi velhamdülillahi ve lâilahe illallahu vallahu ekber.' diyeceksin. Sonra rükû yapıp, rükûda iken aynı kelimeleri on kere söyleyeceksin, sonra başını rükûdan kaldıracaksın, aynı şeyleri onar kere söyleyeceksin. Sonra secde edip, secdede iken onları onar kere söyleyeceksin. Sonra başını secdeden kaldıracaksın, onları onar kere söyleyeceksin. Sonra tekrar secde edip aynı şeyleri onar kere söyleyeceksin. Sonra başını kaldırır, bunları on kere daha söylersin. Böylece her bir rek'atte bunları yetmiş beş defa söylemiş olursun."

"Aynı şeyleri dört rek'atte yaparsın. Dilersen bu namazı her gün bir kere kıl. Her gün yapamazsan haftada bir kere yap, haftada yapamazsan her ayda bir kere yap. Ayda olmazsa yılda bir kere yap. Yılda da yapamazsan hiç olsun ömründe bir kere yap." [Ebu Dâvud, Salât 303, (1297, 1299); Tirmizî, Salât 350, (482); İbnu Mâce, İkamet 190, (1386, 1387).]

Hadisin Açıklaması:

1. Bu hadis, hadisleri tenkid etmekte aşırılığı ile tanınmış olan ve bu sebeple, değerlendirmelerine itibâr edilmeyen İbnu'l-Cevzî tarafından mevzû addedilmiştir. Ancak ulemâ, İbnu'l-Cevzî'ye bu hükmünde katılmadığı gibi, hatası sebebiyle ciddi tenkidlerde bulunmuşlardır. İbnu Hacer: "İbnu'l-Cevzî bu hadisi mevzûlar arasında zikretmekle kötü yaptı." der ve hadisin, Buhârî tarafından "El-Kırâatu Halfe'l- İmâm" adlı kitabına alındığını, Ebu Dâvud, İbnu Mace, İbnu Huzeyme ve Hâkim'in, kitaplarına "sahih" vasfıyla aldıklarını, Beyhâki gibi başka birçok muhakkik ulemânın, hadise "sahih" dediklerini kaydeder.

Tirmizî: "İbnu'l-Mübarek ve daha pek çok ilim ehli tesbih namazını rivâyet edip faziletini beyan ettiler." der. Kaynaklarımız, başta İbnu'l-Mübarek olmak üzere, bazılarının ismini kaydederek bu namazı Selef büyüklerinin kıldığını belirtir. Hadis tenkidinde teşeddüdü ağır basan Dârakutnî de şöyle demiştir:

 "Kur'an sûrelerinin fazileti üzerine gelen rivâyetlerin en sahihi İhlas sûresi hakkında gelendir. Namazın faziletiyle ilgili olarak gelen rivâyetlerin en sahihi de tesbih namazıyla ilgili olan hadistir." Ebu Musa el-Medînî, hadisin sıhhatini göstermek için bir cüz te'lif etmiştir.

2. Teysir, hadisin Ebu Davud veçhini almıştır. Tirmizî'deki veçhi şöyle başlar:

 "Ey amcam, sana yakınlığımın hakkını vermeyeyim mi? Sana ihsanda bulunmayayım mı? Sana faydalı olmayayım mı?.."

3. Namazın bir de İbnu'l-Mubarek tarafından yapılan tarifi rivâyet edilmiştir. Bu tarife göre, ilk rekatta Fatiha'dan önce onbeş defa "Sübhanâllahi velhamdülillahi ve lâilâhe illalla'hu vallâhu ekber." diyecek, sonra eûzubesmele çekip Fatiha'yı, zamm-ı sûreyi, sonra on kere yukarıda kaydedilen tesbihi okuyup rükuya gidecek, rükuda on tesbih okuyup başını kaldıracak, o vaziyette on tesbih daha okuyup secdeye gidecek, secdede on tesbih okuyup başını kaldıracak, on tesbih okuyup ikinci secde yapıp on tesbih okuyacak, böylece dört rekat kılacak, her rek'atte yetmiş beş tesbih okuyacak; her rek'ate onbeş tesbihle başlayacak, sonra Fatiha, sonra on tesbih okuyacak.

4. Tirmizî, bu namazın gece de gündüz de kılınabileceğini, gece kılındığı takdirde her iki rek'atte de selam verilmesinin daha iyi olacağını; gündüz kıldığı takdirde dilerse iki rekatte bir, dilerse dört rek'ati de kıldıktan sonra selam verilebileceğini belirtir. Bir kısım âlimler, bazı karîneleri değerlendirerek, bu namazı, güneşin öğlede zevalinden sonra kılmayı efdal bulurlar.

5. Hanefiler ve cumhur, merfu olması sebebiyle İbnu Abbâs ve Ebu Râfi rivâyeti üzere tesbih namazı kılmayı benimsemiştir. Ancak Aliyyu'l-Kârî, Mirkât'da der ki:

"Ubûdiyet yapan kimseye bazan İbnu Abbâs hadisine uyarak, bazan da İbnu'l-Mübarek hadisine uyarak tesbih namazı kılmalı, namazı zevâlden sonra ve öğleden önce kılmalı; namazda bazan Zülzile, Âdiyât, Feth ve İhlâs sûrelerini; bazan da Elhâküm, Asr, Kâfirûn ve İhlas sûrelerini okumalıdır. Yapacağı dua da teşehhüdden sonra selamdan önce olmalı, sonra selam vermeli, dilediği şey için de duada bulunmalıdır."

Aliyyu'l-Kârî sözünü şöyle noktalar:

"Bu söylediklerimin her biri üzerine sünnet vârid olmuştur."

(bk. İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, c. 9, Dördüncü Fasıl, Müteferrik Namazlar),

https://sorularlaislamiyet.com/tesbih-namazi-diye-bir-namaz-var-midir-tesbih-namazindan-bahseden-hadis-sahih-midir-0