(Furkan, 25/74.)
Kur’an’ın bazı ayetlerinde müminlerin doğru inanç ve davranışları örnek verilirken onların inkârcılarla karşılaştırılması istenmektedir. Bir tarafta kibir ve zorbalıkları, saldırgan tutumları öne çıkan kâfirler, diğer tarafta vakar ve tevazuları, barışçıl yaklaşımları ile öne çıkan müminler… İmanları, onları iffetli ve ahlaklı olmaya, başta hayat hakkı olmak üzere kul hakkına sebep olacak davranışlardan uzak durmaya sevk etmektedir. Mal ile olan ilişkileri inkâr ehlinin hilafına israf ve cimrilik arasında makul bir dengede seyretmektedir. Allah ile olan bağları samimi ve süreklidir. O’nun (c.c.) ayetleri kendilerine okunduğunda gönüllerini ilahi kelama açıp onu canla başla dinlemektedirler. (Furkan 25/63-73.) Allah’ın rahmet ve sevgisini kazanan bu kullar, sahip oldukları değerlerin tam olarak hayat bulması ve kendilerinden sonra da varlığının devamının aile kurumu ile mümkün olduğunu bildiklerinden, dillerinden şu duayı eksik etmemektedirler: “Onlar, ‘Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle’ diyenlerdir.” (Furkan, 25/74.)
Allah’ın sevgili kullarının aileleri için ettikleri dua, iki cümleden meydana gelmektedir. Bunların ilkinde onlar Rablerine, varlıkları ile sevinç veren eşler ve çocuklar lütfetmesi için dua etmektedirler. Onları sevindiren, aile efradının Allah’a itaat eden, ibadetlerini ihsan üzere yapan, salih, muttaki ve fazilet sahibi insanlar olmalarıdır. Çünkü ailesinin Allah’a itaat ettiğini gördüğünde bundan dolayı müminin kalbi sevinçle dolar. Eskiler; “Müslümanın, eşini, çocuğunu, torununu, kardeşini veya sevdiğini Allah’a itaat eder görmekten daha çok gözünü aydın edecek bir şey yoktur.” demişlerdir. Rivayetlerde ifade edildiği üzere İslam’ın ilk döneminde bir kişi Müslüman olur; ama onun bazen eşi, bazen çocuğu, bazen başka bir yakını küfürde ısrar ederdi. O kişi, sevdiği bir insanın İslam ile müşerref olamayıp imandan mahrum olarak ebedî hüsrana düşeceğini bilmekten ıstırap duyar; ayette geçtiği şekilde ona dua ederdi. (Taberi, Camiu’l-Beyan, XVII, 531.) Dolayısıyla müminlerin bu dua ile duymayı istedikleri sevincin sebebi, aile efradının maddi özellikleri, dünyevi kazanımları değil Allah’a itaat bilinci içinde olmalarıdır.
Duada geçen “göz aydınlığı”, (kurratü’l-a’yün) sevinçten kinaye olarak kullanılan bir tabirdir. “Gözlerin serin olması” anlamına gelen bu tabirin sevinç ifadesi olarak kullanılması, sevinç gözyaşlarının serin, üzüntü gözyaşlarının ise sıcak olmasından dolayıdır. Sevinç ve mutluluk en çok gözlerde tezahür ettiğinden, insanın duyduğu sevinç göze atfedilmiştir. Bu tabir ayrıca “gözlerin sabit olması” manasına gelmektedir. İnsan sevdiği ile bir araya geldiğinde sevincinden dolayı ona bakmaktan kendini alamaz, gözlerini ondan ayıramaz ve bakışlarını âdeta onda sabitler. (Alusi, Ruhu’l-Meani, XIV, 149.) Nitekim müminlerin eşleri için ettikleri bu dua, onlarda sekinet bulmayı, gözlerinin güzel ahlak ile muttasıf eşlerinden başkasını görmemesini, böylece Allah’ın haram kıldığı yollara tenezzül etmemelerini ifade etmektedir. Çocuklarına gelince; onlarda takvanın ve ahlakın güzelliğini gördüklerinden gözleri daha fazlasında değildir. Çünkü salih bir evlat, anne babasına dünyada iyi davranır. Onun iyiliği anne babasının ölümü ile sona ermez. Ölümlerinden sonra da dua ederek, salih ameller işleyerek onlara iyilik yapmaya devam eder. Çünkü insan öldüğü zaman kendisine dua eden salih evladı sayesinde amel defteri açık kalmaya devam edecektir. (Müslim, Vasiyyet, 14.)
Allah’ın sevgili kullarının aileleri için ettikleri duanın ikinci cümlesinde, önceki cümlenin devamı olarak onlar, Allah’tan, eşlerinin ve nesillerinin din konusunda kendilerine tabi olmasını istemektedirler. (Beydavi, Envaru’t-Tenzil, IV, 132.) İbadetlerinin onların ibadetleri ile birleşmesini, hidayetlerinin kendilerini aşıp onlara da fayda vermesini arzu etmektedirler. Eşleri ve çocukları kendilerine tabi olunca sahip oldukları kulluk bilincinde sebat ederek hayatlarını sürdüreceklerdir. Allah’a itaatte onların kendilerine tabi olmasını arzu etmeleri, onlarla cennette beraber olmayı istemelerindendir. Dünyada iken cennette beraber olma ümidinin verdiği sevince ahirette bu ümitlerinin tahakkuk etmesinin verdiği sevinç katılacak, sevinçleri böylece kemale erecektir. Onlar ayrıca bu dua ile Allah’tan kendilerini takva konusunda yüce mertebelere ulaştırmasını niyaz etmektedirler. Zira “Bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” cümlesi, Allah’tan, muttakilerin kendilerine tabi olacağı bir mertebeye ulaştırmasını istemeleri anlamına da gelmektedir. Çünkü kişinin kendisine tabi olanlara örnek ve önder olabilmesi için onların ulaşmayı istediği en ileri makama ulaşmış olması gerekir.
Allah’ın sevgi ve rahmetine nail olmuş kulların ettikleri bu dua, aile huzur ve mutluluğu için edilebilecek örnek bir duadır. Bu duadan anlaşıldığına göre Rabbimizin övgüsüne mazhar olmuş bu insanlar, fertleri iman, itaat, takva ve ahlak gibi manevi değerlerle yoğrulmuş bir aile kurmak istemektedirler. Şu kadar var ki; bir duanın kabulü bu duaya fiili duaların eşlik etmesine bağlıdır. O hâlde onlar dua ve niyaz ehli oldukları gibi çaba ve gayret sahibidirler; aile hayatlarında meveddet ve merhamet, sevgi ve saygı, sabır ve anlayış, diğerkâmlık ve fedakârlık gibi ilkeleri kendilerine rehber edinmişlerdir. Değerler ve ilkeler üzerine kurulmuş aile fertleri, karşılaşılabilecekleri günlük sorunları çözecek, zorlukları aşabilecek bir bakış açısına ulaşacaktır. Nihayetinde bu aile dünyada âdeta cennet hayatı gibi huzurlu ve mutlu bir hayat yaşamalarına; ahirette ise ebedî huzur ve mutluluk yurdu olan cennette buluşmalarına vesile olacaktır. Hak Teâlâ bunu şöyle ifade buyurmuştur: “İman eden, soylarından gelenlerin de aynı iman ile kendilerini izledikleri kimselerin yanlarına bu zürriyetlerini katacağız; bununla birlikte kendi amellerinden de bir şey eksiltmeyeceğiz. Herkes kendi yapıp ettiğinin hesabından kendisi sorumlu olacaktır.” (Tur, 52/21.)
Dr. Abdülkadir Erkut