28 Mayıs 2022 Cumartesi

Cuma Namazı ve Zuhr-i Ahir

Din İşleri Yüksek Kurulu Kararları
Karar Yılı: 2002 - Karar No: 50
Konusu: Cuma Namazı ve Zuhr-i Ahir
   
Din İşleri Yüksek Kurulu, 26.03.2002 tarihinde Kurul Başkanı Doç.Dr.Şamil DAĞCI’nın başkanlığında toplandı.
Dinî Sorulara Cevap Komisyonunca “Cuma Namazı ve Zuhr-i Ahir” konusunda hazırlanan metin Kurula takdim edildi. Konu ile ilgili Kurul üyeleri görüşlerini belirttiler. Görüşmeler sonucunda;
I. CUMA NAMAZI
A. Cuma Namazının Hükmü
Cuma namazı, farziyyeti Kitap, sünnet ve icma ile sabit olan ve hutbeyi de ihtiva eden iki rekatlı, cemaatle kılınan bir namazdır. Yüce Allah, “Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında, alışverişi bırakıp hemen Allah’ı anmaya koşun. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allâh’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allâh’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” buyurmaktadır (Cumu’a 62/9-10). Hz. Peygamber, “Cuma namazına gitmek, ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman’a farzdır.” (Nesâî, Cumu’a, 2; Ebû Dâvûd, Taharet, 129), “Cuma namazını kılmayan birtakım kişiler, ya bundan vazgeçerler ya da Allâh kalplerini mühürler de gafillerden olurlar.” (Müslim, Cumu’a, 12; Nesâî, Cumu’a, 2), “Allâh, önemsemeyerek üç Cuma’yı terk eden kişinin kalbini mühürler” (Ebû Dâvûd, Salât, 210; Nesâî, Cumu’a, 2) buyurmaktadır. Cuma namazı, Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar bütün Müslümanlarca kılınmış ve bunun farz olduğu konusunda herhangi bir ihtilafa düşülmemiştir. Cuma namazının hicretten önce farz kılındığına dair rivayetler bulunmakla birlikte, Hz. Peygamber ilk Cuma namazını hicret esnasında Medine yakınındaki Rânûna denilen bir vadide kıldırmıştır.
B. Cuma Namazı ile Yükümlü Olmanın Şartları
Cuma namazı, akıllı, buluğ çağına erişmiş, sağlıklı, hür ve mukim Müslüman erkeklere farz kılınmıştır. Kadınlar, hürriyeti kısıtlı olanlar, yolcular ve cemaata gelemeyecek kadar mazereti olanlar Cuma namazı kılmakla yükümlü değildirler. Zira Hz. Peygamber, köle, kadın, çocuk, hasta ve yolcu dışında Cuma namazının her Müslüman’a farz olduğunu belirtmiştir (Ebû Dâvûd, Salât, 215; Beyhakî, Sünen, III/183-184, H.No: 5422, 5425, 5426; Darakutnî, Sünen, II/2, H.No: 2; İbn Ebî Şeybe, Musannef, I/446, H.No: 5148; Ebû Muhammed el-Bağavî, Mesabihu’s-Sünne, I/470). Ancak Cuma namazını kılmaları halinde bu kimselerin namazları geçerli olup ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez.
C. Kadınların Cuma namazı kılmaları
Cuma namazı kılmak kadınlara farz değildir. Konuyla ilgili hadisleri ve uygulamaları göz ardı ederek, sadece Cuma namazını farz kılan ayetteki “ey iman edenler” ifadesinden hareketle
kadınların Cuma ile mükellef olduklarını söylemek doğru değildir. Aksi halde, hükümlü, hasta ve diğer mazeret sahiplerinin de Cuma ile mükellef olmaları gerekir. Zira Hz. Peygamber, kadın, hasta, yolcu ve hürriyeti kısıtlı olanların Cuma namazı ile yükümlü olmadıklarını belirtmek suretiyle ayetin hükmünü tahsis etmiştir (Ebû Dâvûd, Salât, 215; Beyhakî, Sünen, III/183-184, H.No: 5422, 5425, 5426; Darakutnî, Sünen, II/2, H.No: 2; İbn Ebî Şeybe Musannef, I/446, H.No: 5148; Ebû Muhammed el-Bağavî, Mesabihu’s-Sünne, I/470).
Ayrıca, hadis ve siyer kaynaklarında, Hz. Peygamber döneminde bazı hanımların münferiden Cuma namazına katıldıklarını bildiren rivayetler bulunmakla birlikte, onların erkekler gibi yoğun bir şekilde Cuma’ya iştirak ettiklerini gösteren bir bilgi bulunmamaktadır. Asr-ı saadetten günümüze kadar da, müçtehit imamlar ve daha sonraki bilginler, bunlara dayanarak Cuma namazının kadınlara farz olmadığı konusunda ittifak etmişlerdir (Bk. İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid, I/157; İbn Kudâme, Muğnî, II/193; İbn Hazm, Muhallâ, III/259; İbn Hümam, Fethu’l-Kadîr, II/62; eş-Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I/276; Yusuf el-Hûlî, Nihayetü’lİhkâm, II/42; Sa’dî Ebû Ceyb, Mevsûatü’l-İcmâ’, II/633).
Cuma namazının kadınlara farz kılınmamış olması, onlar hakkında bir mahrumiyet değil bir muafiyettir. Diledikleri takdirde, camiye gidip cemaatle Cuma namazı kılmalarında dinen bir engel yoktur.
D. Cumanın Sıhhat (Geçerlilik) Şartları
Fıkıh bilginleri, Cuma namazının geçerli olması için bazı şartlar ileri sürmüşlerdir. Bu şartlardan hutbe, şehir ve cemaat şartlarının Kurulumuzca değerlendirilmesine ihtiyaç duyulmuştur.
1. Hutbe
Hutbe, Cuma ve bayram namazlarında, genel olarak, Allâh’a hamd, Rasûlüne salât ve Müslüman’lara nasihatten oluşan konuşmayı ifade eder.
Hutbe Cuma namazının geçerlilik şartlarındandır. Cuma suresinin 9. ayetindeki “Allâh’ı anma” ifadesini, Hz. Peygamber’in hutbe ile ilgili hadislerini ve uygulamalarını göz önünde bulunduran müçtehitler, hutbenin cumanın sıhhatinin şartı olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir (İbn Hümâm, Fethu’l-Kadîr, II/28; İbn Kudâme, el-Muğnî, III/170-171; Şirbînî, Muğni’l- Muhtâc, I/549; Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâ’î, II/195-198; Nevevî, Mecmû’, IV/382383). 
Hutbenin, Cuma vaktinde ve namazdan önce okunması gerekir. Zira Hz. Peygamber, hutbeyi Cuma namazından önce okumuştur (Ebû Dâvûd, Salât, 240; Abdürrazzâk San’anî, el-Musannef, III/222, H. No: 5413). Bu yüzden bütün fıkıh bilginleri hutbenin namazdan önce okunması gerektiği konusunda görüş birliği içindedirler. Günümüze kadar uygulama da bu şekilde olmuştur (İbn Hümâm, Fethu’l-Kadîr, II/28; İbn Kudâme, el-Muğnî, III/170-171; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I/549; Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâ’î, II/195-198; Nevevî, Mecmû’,IV/382383).
2. Şehir
İslâm bilginleri Cuma namazının sahih olması için, Cuma namazının şehir veya şehir hükmünde bir yerleşim biriminde kılınması gerektiğini ileri sürmüşler, ancak şehrin tanımı konusunda ihtilaf etmişlerdir.
Hz. Peygamber, ilk Cuma namazını, Mekke’den Medine’ye hicreti esnasında Salim b. Avf oğullarının ikamet ettiği Rânûnâ adı verilen bir vadide kıldırmıştır (İbn Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye, III/22).
Buna göre, farzı eda edecek sayıda cemaatin bulunduğu mezra, köy, belde, şehir gibi büyük veya küçük tüm yerleşim birimlerinde kılınan Cuma namazı sahihtir. Nitekim Diyanet İşleri Reisliği Müşavere Heyetinin (Din İşleri Yüksek Kurulunun) 16/04/1933 tarih ve 190 sayılı kararında da bu husus vurgulanmıştır.
3. Cemaat
Cuma namazının sıhhat şartları arasında ileri sürülen cemaat şartı; cemaati oluşturan en az kişi sayısı ve bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazının kılınıp kılınamayacağı şeklinde iki yönden ele alınmıştır.
Cemaati oluşturan en az kişi sayısı
Cuma namazının sahih olması için cemaatin şart olduğu konusunda bütün bilginler ittifak etmekle birlikte, gerekli asgari sayının kaç olduğu hususunda farklı görüşler belirtmişlerdir. Hanefi Mezhebinde, Cuma namazının kılınabilmesi için, Ebu Hanife ve Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî’ye göre, imamın dışında en az üç, Ebû Yusuf’a göre ise, iki kişinin bulunması gerekir (İbn Hümâm, Fethu’l-Kadîr, II/31; İbn Abidin, Reddu’l-Muhtâr, I/545). Şafiî ve Hanbelîlere göre, en az kırk (Şafiî, Ümm, I/328; Nevevî, el-Mecmû’, IV/353; Şirbinî, Muğni’l-Muhtâc, I/545; İbn Kudâme, el-Muğnî, III/204); Malikîlere göre de on iki kişinin bulunması şarttır (Huraşî, Şerhu Muhtasari Halîl, II/76-77).
Şafiîler ve Hanbeliler görüşlerini, Hz. Peygamber’in Medine’ye gelmesinden önce Es’ad b.Zürâre tarafından Medine’de kıldırılan ilk Cuma namazında kırk kişinin hazır bulunduğunu bildiren rivayetlere dayandırmaktadırlar (Ebû Dâvûd, Salât, 216; İbn Mâce, Salât, 78). Bu mezheplere göre, bundan sonra Rasulullah zamanında kılınan Cuma namazlarında sayı kırk kişinin altına düşmemiştir. Ayrıca bunlar, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe’den rivayet edilen “kırk kişi bulunan her yerleşim biriminde, Cuma namazı kılmak farzdır” haberi ile Ömer b.Abdilaziz’in, Şam ile Mekke arasında bulunan “miyah” halkına gönderdiği mektuptaki, “kırk kişiye ulaşınca Cuma namazını kılın” ifadesini delil olarak ortaya koymuşlardır (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, III/177-178, H.No: 5398, 5399).
İleri sürülen bu deliller, Cuma namazının farz olması için kırk kişinin bulunması gerektiğini ispata yeterli değildir. Zira, Hz. Peygamber’in Medine’ye gelmesinden önce, Medine’de kılınan Cuma namazında kırk kişinin hazır bulunması, bundan aşağı sayıda kişiyle Cuma namazı kılınamayacağını göstermez. Nitekim Mus’ab b. Umeyr’in, Hz. Peygamber’in emri ile Medine’de 12 kişiye Cuma namazı kıldırdığı rivayet edilmektedir (Beyhakî, es-Sünenü’l- Kübrâ, III/179, H.No: 5407). Ayrıca Rasulullah’ın kıldırdığı bir Cuma namazında, ticaret kervanının geldiğini haber alan cemaatten on iki kişi haricindekilerin dışarı çıktığı rivayeti sahih hadis kaynaklarında yer almaktadır (Buhârî, Cumua, 38).
Öte yandan Hz. Peygamber’in, “Bir yerleşim biriminde, sadece dört kişi bulunsa bile, Cuma namazı kılmak farzdır.” buyurduğu rivayet edilmektedir (Beyhakî, Sünen, III/179 H.No: 5406, 5407; Darakutnî, Sünen, II/8-9 H.No: 1-3; Azim Âbâdî, Avnü’l-Ma’bûd, III/283). Cuma cemaatinin asgari sayısı hakkında varit olan haberler genelde zayıf kabul edilmekle beraber, fiilî uygulama ile Cuma namazının farziyyetini mutlak olarak ifade eden ayet ve hadisler dikkate alınınca, bir sayı şartı olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, Cuma namazının kılınabilmesi için 40 kişinin bulunması gerektiği konusunda Hz. Peygamber’den menkul bir rivayet bulunmamaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de Cuma namazı mutlak olarak bütün mü’minlere farz kılınmıştır (Cumua 62/9). Hz. Peygamber bunlardan kimlerin muaf tutulduğunu hadislerinde belirterek ayetin genel hükmünü tahsis etmiştir (Ebû Dâvûd, Salât, 215; Beyhakî, Sünen, III/183-184, H.No: 5422, 5425, 5426; Darakutnî, Sünen, II/2, H.No: 2; İbn Ebî Şeybe, Musannef, I/446, H.No: 5148; ) ve O’nun dışında kimsenin, ayetlerin hükmünü tahsis etme yetkisi de yoktur.
Bu itibarla, bir yerleşim biriminde İmamla birlikte en az dört kişinin bulunması halinde Cuma namazı kılınması gerekir.
Bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazı
Bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazı kılınıp kılınmayacağı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Hanefi mezhebinde ağırlıklı görüşe göre, birden fazla yerde Cuma namazı kılınabilir (Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâî, II/191-192; İbn Hümâm, Fethu’l-Kadîr, II/14-15; İbn Abidîn, Reddü’l-Muhtâr, I/541). Diğer üç mezhebe göre ise, zorunluluk bulunmadıkça, bir yerleşim yerinde sadece bir yerde Cuma namazı kılınır; bir ihtiyaç bulunması halinde ise, birden fazla yerde Cuma namazı kılınabilir. İhtiyaç yokken, birden fazla yerde kılınması halinde, namaza ilk başlayanların Cuma namazları sahih olur, diğerlerininki sahih olmaz. Bu durumda diğerlerinin öğle namazını kılmaları gerekir (Şirbînî, Muğnî’l Muhtâc, I/544; Nevevî, el-Mecmû’, IV/451-452; Sahnûn, el-Müdevvene, I/277-278; İbn Kudâme, el-Muğnî, III/212;
Hurâşî, Şerhu Muhtasari Halîl, II/74-75).
Zuhr-i ahir namazı veya o günkü öğle namazının iade edilmesi konusu, bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazının kılınmasından kaynaklanmaktadır.
E. Cuma Namazının Rekat Sayısı
Cuma namazının farzı iki rekattir. Bu konuda herhangi bir ihtilaf yoktur.
Hz. Peygamber’in Cumanın farzından önce, nafile olarak bir namaz kılıp kılmadığı konusunda fıkıh bilginleri, konuyla ilgili muhtelif rivayetlerden hareketle farklı görüşler ortaya koymuşlardır:
Cuma’nın farzından önce nafile bir namaz olmadığını ileri süren fakihler bulunmaktadır. Onlara göre Hz. Peygamber, Cuma namazı için mescide gelince, namaz kılmadan doğrudan minbere çıkmıştır. Sahabenin kıldığı rivayet edilen namaz ise, sünnetle ilişkisi olmayan nafile bir namazdır (İbn Kayyım, Zâdü’l-Meâd, I/118-119). Buna karşılık Hanefî, Mâlikî ve Şâfiî bilginlerine göre, Hz. Peygamber, Cuma namazının farzından önce tahiyyetü’l-mescid dışında, nafile olarak namaz kılmıştır. Hanefîler bu namazın dört rekat olduğunu, diğerleri ise belli bir rekat sayısıyla sınırlı olmadığını belirtmişlerdir (İbn Humam, Fethu’l-Kadîr, II/39; İbn Kudâme, Muğnî, II/250; İbn Abidin, Reddü’l-Muhtar, I/452). Sahih hadis kaynaklarında Hz. Peygamber’in Cuma namazından önce nafile olarak namaz kıldığına dair bir çok rivayet bulunmaktadır (İbn Mâce, Salat, 94; Buhârî, Cumu’a, 33, 39; Ebû Dâvûd, Salât, 244).
Hz. Peygamber’in Cuma namazından sonra nafile olarak namaz kıldığı konusunda ihtilaf olmamakla birlikte, bu namazın kaç rekat olduğu konusunda görüş farklılığı bulunmaktadır. Bu namaz, Ebu Hanife’ye göre bir selamla dört, Şâfiî’ye göre iki selamla dört, Ebû Yûsuf’a göre ise dört rekatta bir selam ve iki rekatta bir selam vermek üzere toplam altı rekattır (İbn Hümâm, Fethu’l-Kadîr, II/39; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I/451). Sahih hadis kaynaklarında yer alan bazı rivayetlerde, Hz. Peygamber’in Cuma namazından sonra dört, bazı rivayetlerde ise iki rekat nafile namaz kıldığı bildirilmektedir (Ebû Dâvûd, Salât, 244; İbn Mâce, İkâmetu’s-Salât, 95; Buhârî, Cumu’a, 39). İbn Teymiyye, İbn Kayyım gibi bazı alimler, konuyla ilgili çeşitli rivayetleri birlikte değerlendirerek, camide kılınırsa dört, evde kılınırsa iki rekat kılınabileceği görüşüne varmışlardır.
Zikredilen bu rivayetler, Hz. Peygamber’in Cuma namazından önce ve sonra, ismi ne olursa olsun evde ya da camide nafile namaz kıldığını göstermektedir. Bu itibarla, Cumadan önce ve sonra kılınan namazlar, Cuma namazına daha sonra yapılan bir ilave olmayıp, Hz. Peygamber’in uygulamasına dayanmaktadır.
II. ZUHR-İ AHİR (Son Öğle) NAMAZI
Son öğle namazı anlamına gelen Zuhr-i âhir namazı, bir kısım İslâm bilginleri tarafından, Cuma namazının sahih olmaması ihtimaline binaen, ihtiyaten kılınması öngörülen o günkü öğle namazıdır.
Sıhhat şartlarındaki ihtilaf sebebiyle Cuma namazının geçerli olmaması ihtimalinden hareketle zuhr-i ahir namazının kılınmasının gerektiğini ileri sürenler olduğu gibi, buna karşı çıkanlar da olmuştur.
A. Zuhr-i Ahir Namazının Gerekliliğini İleri Sürenlerin Delilleri
Zuhr-i ahir namazının gerekliliğini ileri sürenlerin hareket noktası, bir yerleşim biriminde birden fazla camide Cuma namazının sahih olmaması ihtimalidir. Bunlara göre, bir zorunluluk bulunmadıkça, bir yerleşim yerinde sadece bir yerde Cuma namazı kılınır. İhtiyaç yokken, birden fazla yerde kılınması halinde, namaza ilk başlayanların Cuma namazları sahih olur, diğerlerininki olmaz. Bu durumda diğerlerinin öğle namazını kılmaları gerekir. Cuma namazını hangisinin önce kılındığının tespit edilememesi durumunda ise, ihtiyaten hepsinin öğle namazını kılmaları bir çözüm olarak öngörülmüştür. Bu görüşlerini de, Cuma namazının toplanmak ve hutbe irat etmek için meşru kılındığı gerekçesine ve Hz. Peygamber ve hulefa-i raşidîn döneminde tek bir yerde Cuma kılındığına dayandırmaktadırlar (Şirbînî, Muğnî’l- Muhtâc, I/544; Nevevî, el-Mecmû’, IV/451-452; Sahnûn, el-Müdevvene, I/277-278; İbn Kudâme, el-Muğnî, III/212; Hurâşî, Şerhu Muhtasari Halîl, II/74-75).
B. Zuhr-i Ahirin Kılınmaması Gerektiğini İleri Sürenlerin Delilleri
Zuhr-i ahir namazının kılınmasına karşı çıkanlar, şüpheyle yapılan ibadetin geçerli olmayacağı düşüncesinden hareketle, bu namazın kılınmaması gerektiğini söylemişlerdir. Bunlara göre, şüpheyle ibadet makbul değildir. Bu itibarla, “belki Cuma namazı sahih olmamıştır” diye zuhri ahir kılmak doğru olmaz. Ayrıca zuhr-i ahir kılınması gerektiğini ileri sürmek, halkın gözünde, Cuma namazının farz olmayıp, öğle namazının farz olduğu ya da bir vakitte ikisinin de farz olduğu zannını uyandırır. İbn Nüceym, Alaü’d-din Haskefî, Cemaleddin el-Kasimî, Mehmet Zihni Efendi gibi bilginler bu görüştedirler (İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, II/154-155; İbn Abidîn, Reddü’l-Muhtâr, I/536; Cemalettin el-Kasımî, Islahu’l-Mesâcid, s.50; Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, 439-440).
Bir kısım alimler ise, Hz. Peygamber, sahabe ve tabiîn döneminde böyle bir namaz bulunmadığından hareketle, zuhr-i ahir kılmayı bidat kabul etmişlerdir (Azim Abâdî, Avnü’l- Ma’bûd, III/397,406; Reşid Rıza, Fetâvâ, I/199-200,301-305; III/941; IV/1551, 1591; VI/2521).
C. Delillerin Değerlendirilmesi
Zuhr-i ahirle ilgili olarak tarafların ileri sürdükleri görüşlerin delilleri göz önünde bulundurulduğunda, bu namazı kılmanın gerekli olmadığı anlaşılmaktadır. Şöyle ki, Hz. Peygamber zamanında Cuma namazının sadece bir yerde kılınmış olması, bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazı kılınamayacağı anlamına gelmez. Zira o dönemde böyle bir ihtiyaç söz konusu değildi. Ayrıca yeni inen ayetleri Hz. Peygamber’in ağzından işitme iştiyakı içinde bulunan sahabenin, başka bir yerde Cuma namazı kılmalarını düşünmek mümkün değildir.
Bir yerleşim biriminde bir yerde Cuma namazı kılınmaması sebebiyle Cumanın sahih olmayacağını söyleyen müçtehitlerin tamamı, ihtiyaç halinde birden fazla yerde cumanın kılınabileceğini kabul etmişlerdir. Nitekim, İmam Şafiî Bağdat’a gittiğinde birden fazla yerde Cuma namazı kılındığını gördüğü halde, buna karşı çıkmamıştır (Nevevî, Mecmû, IV/452; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I/544). Günümüzde ise, çoğunlukla bir yerleşim biriminde tek camide Cuma namazı kılınması mümkün olmadığından birden fazla yerde Cuma namazı kılınması kaçınılmaz olmuştur.
İbadetlerde aslolan, kabul edilmesidir. Hz. Peygamber Yüce Allâh’ın, “Ben kulumun benim hakkımdaki zannına göre muamele ederim.” buyurduğunu bildirmektedir (Müslim, Zikir, 1; Tirmizî, Zühd, 51). Başka bir hadislerinde de, “Ameller niyetlere göredir.” buyurmuşlardır (Buharî, Bed’ü’l-vahy, 1). Bu itibarla Cuma namazının kabul olunacağına inanarak kılınması ve bunda şüpheye düşülmemesi gerekir.
Diğer taraftan zuhr-i ahir namazının ihtiyat sebebiyle kılındığını ileri sürmek, sağlam bir temele dayanmamaktadır. Zira, ihtiyat iki delilden kuvvetli olanı tercih etmektir. Halbuki, Cuma namazının farz olduğunu ifade eden ayet ve hadislere karşı, birden fazla yerde kılınmasının caiz olmayacağı konusunda bir delil bulunmamaktadır. Bir yerde kılınması şartını ileri sürenlerin, ihtiyaç bulunduğunda kılınabileceğini belirtmeleri de bunu göstermektedir. Kaldı ki Kur’an-ı Kerim’de, “Allâh bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar” (Bakara 2/286); “Allâh dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi.” (Hac 22/78) buyrulmaktadır. 
Diğer taraftan ihtiyat, bir faydaya dayalı olmalıdır. Oysa, zuhr-i ahirin kılınması gerektiğini söylemek, insanların Cuma’dan sonra kılınacak sünneti terk etmelerine sebep olmaktadır. Farzdan sonra sünnet namazdan başka bir namaz olmadığı anlatılır ve uygulama da buna göre olursa, bu sünneti yerine getirenlerin sayısı artacaktır. Asıl ihtiyat, Allâh ve Rasulü Müslüman’ları ne ile sorumlu kılmış ise onları yerine getirmek, buna bir şeyi ilave etmemektir.
III. SONUÇ
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında;
1. İki rekat olan Cuma namazının farziyetinin Kitap, sünnet ve icma ile sabit olduğuna, sıhhat şartlarından olan hutbenin Cuma namazının farzından önce okunması gerektiğine,
2. Cuma namazının farzından önce ve sonra, Hz. Peygamber’in nafile olarak namaz kıldığı sabit olduğundan, Cuma’dan önce ve sonra nafile namaz kılmanın sünnet olduğuna, bu nafile namazların dördü farzdan önce, dördü de sonra olmak üzere toplam sekiz rekat kılınmasının uygun olacağına,
3. Cuma namazının kadın, hasta, yolcu, hürriyeti kısıtlı ve cemaate katılamayacak derecede mazereti olanlara farz olmadığına, bununla birlikte kılmaları halinde namazlarının geçerli olup, ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmediğine,
4. İmamla birlikte en az dört kişinin bulunduğu mezra, köy, belde, şehir gibi büyük veya küçük tüm yerleşim birimlerinde Cuma namazının kılınması gerektiğine,
5. Bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazı kılınabileceğine, bu sebeple zuhr-i ahir namazının kılınmasına gerek olmadığına,
6. Zuhr-i ahir namazını kılmak isteyenlere ise mani olunmasının uygun olmayacağına,
Karar verildi.

Hiç yorum yok: