28 Şubat 2013 Perşembe

EHL-İ SÜNNETE GÖRE HZ. MEHDİ

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim 

HZ. İSA'NIN İNİŞİ VE HZ. MEHDİ'NİN ÇIKIŞI, EHLİ SÜNNET İTİKADINDA "İNKARI MÜMKÜN OLMAYAN" KONULARDIR.

Hz. Peygamber sas Müslümanlara ahir zamanda, zulüm içindeki dünyayı, sevgi ve barış ortamına kavuşturacak olan Hz. Mehdi'nin zuhurunu müjdelemiştir. Nitekim, Peygamber Efendimiz sas bu müjdeyi Müslümanlara verirken şöyle buyurmuştur:

"...Dünyanın ömüründen sadece bir gün kalsa bile, Allah benim Ehl-i Beytim'den bir adam gönderecektir. O dünyayı (daha önce) zulümle olduğu gibi adaletle dolduracaktır." (Sünen Ebu Davud, Cilt 14 s. 402)

Ehli sünnet inancında (Hanefi, Hanbeli, Şafi ve Maliki mezheplerinde) Hz. Mehdi'nin geleceği, Hz. İsa'nın gökten ineceği ve namazda Hz. Mehdi'yi imamlığa geçireceği Ehl-i sünnet itikadı olarak sabittir. Ehl-i sünnet inancı olmayan, hadisleri kabul etmeyen kimselerin ise Hz. İsa'nın gelişini ve Mehdi inancını kabul etmemeleri normaldir.

Ancak yüzlerce yıldır aynı sağlam itikadı benimsemiş olan Ehl-i sünnet ulemasından Hz. İsa'nın ineceğini ve Hz. Mehdi'nin gelişini reddeden olmamış, alimlerimiz "tam bir uyum içinde" Müslümanları bu konularla müjdelemişlerdir.

Mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri, Hanbeli mezhebinin imamı İmam-ı Hanbel Hazretleri, Maliki mezhebinin imamı İmam-ı Malik Hazretleri, Şafii mezhebinin imamı İmam-ı Şafi Hazretleri Hz. İsa'nın yeniden dünyaya döneceğini, Hz. Mehdi'nin zuhur edeceğini bildirmişlerdir. Ehli sünnetin bu dört büyük mezhebinin imamları hepsi mutlak müçtehiddir. Bu mutlak müçtehidlerin dışında, tüm büyük İslam alimleri de ahir zamanda İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olacağını, Hz. İsa'nın geleceğini, Hz. Mehdi'nin çıkacağını söylemişlerdir.

Örneğin mezhep imamız İmam-ı Azam Ebu Hanife, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişi konularının "inkarı mümkün olmayan konular" olduğunu şöyle bildirmektedir:

Deccal'in ve Yecüc'ün çıkması, Güneşin batıdan doğması, İsa (as)'ın gökten inmesi ve sahih haberlerin getirdiği diğer kıyamet alametleri haktır ve olacaklardır. Kıyametin büyük alametlerinden daha başkaları da vardır. Örneğin Mehdi (as)'ın gelmesi gibi. Bütün bu olaylar sahih haberlerin getirip söylediği gibi haktırlar ve gerçekleşeceklerdir. (Fıkhı Ekber Tercümesi, İmamı Azam Ebu Hanife, Hazırlayan Ali Rıza Kaşeli, s. 99)

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Resmi Yayınlarına Göre Bu Konular, ‘Ehli Sünnet İnancında Bir İtikad Konusu'dur

Ehli sünnet mezhepleri Hz. İsa'nın yeryüzüne kıyamete yakın bir dönemde geri geleceğine, Deccal'in çıkışından sonra yeryüzüne ineceğine, Deccal'i öldüreceğine, domuzları öldüreceğine, namaz kılarken Kabe'ye yöneleceğine ittifak etmişlerdir. Bu konudaki muhalefeti sapıklık sayarlar. (Mezhepler Arasındaki Farklar, El Fark Beynel Fırak, El İmam Ebu Mansur Abdulkadır b. Tahir b. Muhammed el Bağdadi, Önsöz ve Notlarıyla Çeviren Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, s. 253, 270)

Ehl-i sünnet inancına göre İslam akaidinde on büyük kıyamet alameti sabittir. Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişi de bu alametlerdendir. Bu alametleri herkes bilir ve bunların inkarı mümkün değildir.

Madem Hz. İsa gelmeyecek, Hz. Mehdi çıkmayacak o zaman bu telaş niye?
Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne geleceğine ve Hz. Mehdi'nin ortaya çıkışına inanmadıklarını söyleyen kimselerin, amansız bir telaş içerisinde oldukları görülmektedir. Oysa ki madem bu iki önemli şahsın gelişi gerçekleşmeyecektir, o zaman bu konudan bu kadar tedirgin olunması, telaşla aksinin savunulması için bir sebep de olmaması gerekirdi. Ancak tam tersine böylesine büyük bir tedirginlik ve panik ile Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişlerinin reddedilmeye çalışılması, Peygamberimiz (sav)'in 1400 sene öncesinden pek çok sahih hadisiyle müjdelediği gibi, bize Hz. İsa'nın ve Hz. Mehdi'nin gelişinin çok yakın olduğunu haber veren çok önemli bir alamettir.

Zira Peygamberimiz (sav) hadislerinde, insanların sıklıkla dile getirecekleri bu "Hz. Mehdi gelmeyecekmiş, Hz. Mehdi yokmuş" sözlerinin Hz. Mehdi'nin çıkış alameti olduğunu bildirmiştir:

"İnsanların ÜMİTSİZ OLDUĞU VE "HİÇ MEHDİ FALAN YOKMUŞ" dediği bir sırada Allah Mehdi'yi gönderir..." (Ali Bin Husameddin el-Muttaki, Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55)

HZ. İSA VE HZ. MEHDİ'NİN GELİŞİ HAKKINDAKİ SAHİH HADİSLERDEN BAZILARI

... Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek... (Sahih-i Müslim, Bir Şerhin-Nevevi, Cilt II, s. 192; Kitab-ul İman, Bab-u Nuzül-i İsa İbn-i Meryem, Kenzul Ummal, 14/332)

İsa bin Meryem (Meryem oğlu İsa) adil bir hakim ve adaletli bir imam olarak inmedikçe kıyamet kopmayacaktır... (Sünen-i İbni Mace, 10/340)

Nefsim, kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır... (Ebu Hureyre r.a. / Buhari, Büyu 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242 (155); Ebu Davud, Melahim 14 (4324); Tirmizi, Fiten 54 (2234)

Onunla (İsa ile) benim aramda hiçbir peygamber yoktur. O şüphesiz inecektir... (Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Tırmizi, Büyük Hadis Külliyatı, Rudani, 5. cilt, s. 380)

Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu (İsa aleyhisselam)'ın adil bir hakim olarak sizin içinize inmesi muhakkak yakındır... (Sahih-i Müslim, 6/532)

... Nihayet Meryem oğlu İsa iner ve Müslümanların emiri (Hz. Mehdi) ona: Gel, bize namaz kıldır, der. Bunun üzerine İsa: Hayır, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğer bir kısım üzerine emirlersiniz,der. (Sahih-i Müslim, c. 1, s. 209)

Nasıl helak olur bir ümmet ki, evvelinde Ben (Hz. Muhammed sav), sonunda Meryem oğlu İsa (a.s.) ve ortasında da Ehli Beytimden (benim soyumdan) Mehdi vardır. (Celaleddin es-Suyuti, "Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman", Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, Ali bin Hüsameddin El Muttaki, s.78)

Mehdi bu ümmettendir ve Hz. İsa’ya imam olacaktır. (Celaleddin es-Suyuti, “Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman”, Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, Ali bin Hüsameddin El Muttaki, s.79)

...Ümmü seleme (r.a.) şöyle demiştir: Resulullah (s.a.)'i şöyle buyururken işittim: "Mehdi benim ailemden, Fatıma'nın oğullarındandır." (Sünen-i Ebu Davud, Cilt No. 14, Sayfa No. 402, 4284)

...Ali (b. Ebi Talib) (r.a.)’dan; Rasulullah (s.a.)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir. Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa bile, Allah (c.c.) benim Ehl-i Beyt’imden bir adam (Hz. Mehdi'yi) gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır. (SÜNEN-İ EBU DAVUD, Cilt No. 14, Sayfa No. 402, 4283)

Mehdi ile müjdelenin. O Kureyş'ten ve Ehl-i Beyt'imden bir kişidir. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s.13)

Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa bile, Allah (c.c.) benim Ehl-i Beyt'imden bir adam (Hz. Mehdi'yi) gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır. (Sünen-i Ebu Davud, Cilt No.14, Sayfa No. 402, 4283)

Onun (Mehdi'nin) hilafetinden yer ve gök ehli, hatta havadaki kuşlar bile razı olacaktır. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 29)


... Mehdi, Resulullah'ın bayrağı ile, insanların başarına bela üzerine bela yağdığı ve çıkışından ümit kesildiği bir sırada çıkar... (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir)

E.Ademoğlu

Diğer hadisler için:
https://ikrayasin.blogspot.com/2018/09/deccal-ve-hz-isa-asn-gelisi-ile-ilgili.html


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

BELA VE MÜSİBETE UĞRAYAN NE YAPABİLİR?


Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

Kur’an’ın bize söylediğine göre aslında başımıza gelen aksiliklerin çoğu bizim kendi davranışlarımızın sonucudur ama biz bunu görmek istemeyiz, onun yerine suçu ya kadere ya da –haşa- doğrudan Allah’a havale ederiz. (Nisa, 4/79; Şura, 42/30; Rum, 30/41.) Oysa varlık âleminde zuhura gelmiş bir şey eğer insanların kendilerine (veya birbirlerine) yaptıklarının sonucu değil de sırf Allah’ın muradı ise o şey mutlak olarak hayırdır ve Allah’a “Allah” olarak inanan herkes O’nun her işini beğenir, razı olur. Çünkü bizim şer sandığımız hayır; hayır sandığımız şer olabilir. (Bakara, 2/216.)

Allah sevdiklerini bazı sıkıntılara düşürse de kendisine dua edip sığınmaktan ayrılmayan elinden gelen son gayreti sarfederek sabır ve kararlılık gösterenlere mutlaka en kısa zamanda ferahlığa ve genişliğe kavuşturmakla yardım eder.

Yaşadığımız her musibet Rabbimiz tarafından bizim bir yanlıştan dönmemiz için verilmiştir.

Rabbimizin mümin kullarına "dur etme, yapma" demek için verdikleridir. 

Bize verilen irade ile biz hakkı ya da batılı tercih ederiz. Allahu Teala bizi bu konuda serbest bıraktığı için müdahale etmez. Kendi irademiz ile hakka dönmemizi ister. Ancak sonsuz merhametinden dolayı cehenneme girmemizi istemediği için; verdiği müsibetlerle yanlışlarımızı bırakalım diye bize hatırlatmalarda bulunur.

Çoğu zamanda imtihanımız hangi konuda zafiyetimiz varsa bu zafiyetler üzerinden olur. Kişinin o konuda musibete uğraması onun yanlışını düzeltmesi için ona verilen bir fırsattır. 


Asıl musibet ve zararlı musibet, imanımıza, Müslümanlığımıza, ahlakımıza gelen musibettir. Bu musibetlerden her zaman Allah’a sığınmamız ve ağlayıp sızlanmamamız gerekir. (bk. Tirmizî, Deavât: 79)

Fakat dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bunların bir kısmı Allah’ın bir ikazı ve uyarısıdır; bir kısmı günahlara kefarettir; hastalık gibi bir kısmı ise, Allah’ın bir iltifatıdır, bir temizliktir. (bk. Buhâri, Îman: 39, Müslim, Birr: 52)


Öncelikle şu konunun altını çizmekte fayda var:

Yüce Allah kulları hakkında zulüm istemez; yani O zalim değildir. Aksine asla haksızlık yapmayan mutlak âdil, hâkimdir. Çünkü O her şeye kadir olan­dır, her şeyi bilendir.  Çünkü zulüm, düzende, şeriat ve hukuk düzeni ihdas etme hususunda hikmet ve mükemmellik ile çatışan bir uygulamadır. O ba­kımdan Allah'ın, yarattıklarından herhangi bir kimseye zulmetmeye ihtiyacı yoktur. O'nun emredip yasakladıklarına gelince, O, bununla insanları yolların en doğrusuna hidayet etmek istemektedir. İtaat sınırları dışına çıkıp fasıklık ettikleri takdirde kendilerine zulmedenler bizzat onlar olur. Zulmeden kimse ise bizzat kendisinin ceza görmesine sebep teşkil eder.

Tefsirü’l-Münir'den aldığım Bakara suresi 153-157. ayet-i kerimelerin tefsirinde müsibete uğrayanlara büyük bir müjde var:

"Sabır, sabrın ölçüsü, tarifi, musibet esnasında istircada bulunmaya dair pek çok hadis ve seleften rivayet gelmiştir. Bunlardan birisini Müslim Ümmü Seleme (r.anha)'den şöylece rivayet etmektedir: Ümmü Seleme dedi ki: Resulullah (s.a.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Bir musibet ile karşı karşıya ka­lan her bir kul; "İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn (1) Allahım bu musibetimden dolayı bana ecir ver ve bana ondan hayırlısını onun yerine ihsan et" dediği tak­dirde mutlaka Allah o musibetinin ecrini ona verir ve ondan daha hayırlısını onun yerine ona ihsan eder."

Beyhakî de Şuabu'l-İmân' da İbni Abbas'dan Resulullah (s.a.)'ın şöyle bu­yurduğunu nakletmektedir: "Musibet esnasında istirca'da bulunan kimse (İnna lillah ve inna ileyhi raci'ûn diyenin) Allah musibetini giderir, akıbetini güzelleştirir ve hoşuna gidecek şekilde onun yerine salih bir halef ihsan eder."

Ahmed ve Tirmizî de Ebu Musa'dan Resulullah (s.a.)'ın şöyle buyurduğu­nu rivayet etmektedirler: "Kulun oğlu öldüğünde Yüce Allah meleklerine: Ku­lumun oğlunun ruhunu kabzettiniz mi? diye sorar. Onlar: Evet derler. Yüce Al­lah: Onun kalbinin meyvesini mi aldınız! der. Onlar: Evet, derler. Yüce Allah: Peki kulum ne dedi? der. Onlar: Sana hamdü sena etti, istircada bulundu. Yü­ce Allah şöyle buyurur: Siz kuluma cennette bir ev yapınız ve ona "hamd evi" adını veriniz."

Ömer b. el-Hattab (r.a) der ki: "Bana isabet eden her bir musibette mutla­ka şu üç nimeti buldum: Evvela bu musibet benim dinimde olmuyordu. İkincisi bu musibet daha önce olanlardan daha büyük değildi. Üçüncüsü Allah o musi­bete karşı büyük bir mükâfat verir." Daha sonra Yüce Allah'ın şu ayet-i keri­mesini okudu: "İşte rablerinden mağfiret ve rahmet hep onların üzerindedir ve onlar hidayete erenlerin ta kendileridir."

Hülâsa; din düzenini ortaya koyan ayet ve hadisler aynı zamanda sabrı, istirca'da bulunmayı, Allah'ın razı olacağı sözler söylemeye, Allah'ın kaza ve kaderine teslimiyet göstermeye, hükmüne razı olmaya da teşvikte bulunmuş­tur. İşte o vakit Allah o musibeti ondan hayırlısını vermek suretiyle telafi eder; sabreden kişi de ecir ve sevap alarak Allah nezdinde güzel kabul görür ve cen­nete nail olur. (2)

(1)Muhakkak biz Allah'ın (varlıklarıy)ız" Kulluğu ve Allah'ın mülkünde oluşu ikrar etmek­tir. "Ve muhakkak biz O'na dönücüleriz" ifadesi de ölmeyi ve kabirlerden dirilmeyi ikrarın ifadesidir.

(2) Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 1/329-332.



Musibetlerden nasıl korunulur?

1. dua
2.tevbe
3.tevekkül etmek (teslim ol,rıza göster)
4.sabır ( o sınavın bir an önce bitmesini sağlar)
İnsanlar bir müsibet karşısında şikayet ederek ağlar.Fakat şikayet O'na olmalı.O'ndan olmamalı.Müsibeti Allah'a şikayet etmeli.Eyvah deyip ben ne yaptım ki bu başıma geldi dememeli.
5.günahlardan sakınarak ve çok ibadet ederek korunulur.
6.Allah'a sığınmak
7.Allah'a dönüş ayetini okumak.(inna lillahi ve inna ileyhi raciun)bunu söyleyince Allah onu affeder,rahmete kavuşturur,doğru yolu buldurur ve felaketini hayra çevirir.
8.dine hizmet etmek.müsibete karşı önemli bir kalkandır.
9.nimetlerine şükretmek
10.sadaka
11.her durumda doğruyu söylemek
12.her çeşit zulumden uzak durmak beladanda uzak tutar.
13.tevazu sahibi olmak

BELA VE MÜSİBET KARŞISINDA

1.TAVIR (uhud Ashabının tavrı)
henüz bir bela yok ancak gerçekleşme ihtimali var ve bu da korku sebebi ama bu korku gerçek müminlerin imanını arttırmaktan başka işe yaramaz.ve onlar HASBUNALLAHÜ VE NİMEL VEKİL (ALLAH BİZE YETER O NE GÜZEL VEKİLDİR)derler.

2.TAVIR (Hz.Musa)
müsibet artık bir ihtimal ve korku nedeni değil,bilfiil yaşanmakta olan bir olaydır.Hz. Musa bu duayla Allah'a sığınıyor:Rabbim doğrusu bana indireceğin her türlü hayra muhtacım.Kasas Suresi 24. Ayet

3.TAVIR (Hz Yunus)

Sa’d b Ebi Vakkas Radıyallahu Anh’dan:
Resulullah 
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:

- Ben öyle sözcükler biliyorum ki;
bunlar kardeşim Yunus aleyhisselam’ın sözleridir.
Bunları kim bir sıkıntıya düşer de söylerse Allah onu o sıkıntıdan kurtarır :

"Lâ ilâhe illâ ente subhâneke , innî küntü minezzâlimiyn."


"Senden başka tanrı yoktur Senin şanın yücedir,ben zalimlerden oldum."-Enbiya Suresi: 87. Ayet-

Müslüman bir kimse bununla dua ederse mutlaka Allah onun duasını kabul eder.-Hadis kaynağı (Ibn Sünni 345. Hadis) 

4.TAVIR (Hz Eyüp)
Hz Eyüp üzerindeki bela onu kulluk yapmaktan alıkoyacak dereceye ulasınca BU DERT BANA DOKUNDU (İBADET YAPTIRMAZ HALE GETİRDİ) SEN MERHAMETLİLERİN EN MERHAMETLİSİSİN.  Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniyed durru ve ente erhamur râhimîn. [enbiya 83.ayet] 
Bu bela şiddetin son sınıra gelmesi durumunda ve artık insanlar isyan etmeyi düşünmeye başlar.Yapılması gereken bu duadır.

MÜSİBET KARŞISINDA OKUNACAK DUALAR

1.
sabah aksam 7 kez "Fe in tevellev fe kul hasbiyallâh(hasbiyallâhu), lâ ilâhe illâ hûve, aleyhi tevekkeltu ve huve rabbul arşil azîm(azîmi)."

" Allah bana yeter O'ndan başka ilah yoktur.O'na dayandım.O büyük arşın sahibidir."(tevbe,129)


2. Sahabeden Osman b. Affan (r.a.)’ın rivayetine göre Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Bir kul her günün sabahında ve akşamında üç defa; 

 “Bismillâhillezî lâ yedurru ma’asmihî şey’ün
fil-ardi velâ fis-semâi ve hüves-semî’ul-‘alîm.” 


 "Adı anıldığı zaman gerek yerde gerekse gökte
hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın adıyla! O, hakkıyla işiten ve hakkıyla bilendir" 


, derse ona hiçbir şey zarar vermez, görülmedik kaza ve belâ ona isabet etmez.” (Ebû Davud, Edeb, 110;
İbn Mâce, Dua, 14; Tirmizî, De’avât, 13)


3.Sıkıntılardan kurtulmak için okunan kelime-i temcid: 

"Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhilaliyyilazîm" 


"Allah’tan başka güç kuvvet sahibi yoktur. Her şeye kuvvet ve güç veren ancak zati ve sübuti sıfatların sahibi yüce Allah’tır."

4.Korku ve belalardan kurtulmak için sabah akşam üç kere okunan dua:

"Bismillâhillezi lâ yedurru measmihi şey ün fil erdı ve lâ fissemâi ve hüves-semi ul alim" 


"Allah’ın yüce ismine sığınana yerde ve gökte hiç bir şey zarar veremez, O, her şeyi işitir ve bilir."

5.Nazardan ve her türlü zarardan korunmak için okunan dua:

"Euzü bikelimâtillahittammâti min şerri mâ haleka" 


"Bütün yaratıkların şerrinden Allah’ın kusursuz kelamlarına [âyetlerine yani Kur'ana] sığınırım. [Zira âyetlerinde gizli açık her ilim, her ihsan, her tedbir vardır."

6.Nazar değene okunacak dua: 


Bu dua her sabah ve akşam üç defa okunup kendi üzerine veya hastanın üzerine üflenirse, göz değmesinden ve şeytanların ve hayvanların zararından korur. 

"Euzü bi-kelimâtillahittâmmeti min şerri külli şeytânin ve hâmmetin ve min şerri külli aynin lâmmetin." 

"Şeytanların, haşaratın ve kem gözlerin şerrinden Allah’ın kusursuz kelamlarına [âyetlerine yani Kur'ana] sığınırım. [Zira âyetlerinde gizli açık her ilim, her ihsan, her tedbir vardır.]

7. Başına Az Veya Çok Sıkıntı Geldiği Zaman
 Allah teala şöyle buyurmuştur:
 Sabredenleri müjdele, bunların başına bir musibet geldiği zaman:

" İnna lillahi ve inna ileyhi raciun ulaike aleyhim salavatün min rabbihim ve rahmetün veulaike hümül mühtedun"

" Biz Allah'a aidiz ve O'na döneceğiz. Onlara Rablerinden bağışlamalar ve rahmet vardır. Doğru yolu bulanlar da onlardır, derler." (Bakara: 155, 156).

 * Ebu Hureyre radıyallahu anhden: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:

 Başınıza gelen her musibet için, hatta ayakkabınızın bağcığı için bile, inna lillah ve inna ileyhi raciun, deyiniz; zira o da bir musibettir. Ibn Sünni, 354.


8.Her çeşit hastalık karşısında

"Ve minhum men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ haseneten ve fîl âhirati haseneten ve kınâ azâben nâr(nâri)."(Bakara 201)

"Allah'ım bize dünyada da iyilik ver ahirette de iyilik ver.bizi cehennem azabından koru"

9.Bir şeyden korktuğu ve telaş  ettiği zaman

Sevban radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir şeyden korktuğu zaman:

" Huvallah, Allahu rabbi laşerike leh."


 "O Allah'tır, Allah benim Rabbimdir, şeriki (ortağı) yoktur." İbn Sünni, 337. 

Amr bin Şuayb babasından, dedesinden rivayetle diyor ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize korku duası olarak şunları öğretirdi:

 "Euzu bikelimatillahit tammeti min gadabihi ve şerri ibadihi, vemin hemezatiş şeyatini ve enyahdurun"


 "Gazabından, kullarının şerrinden, şeytanların rahatsız etmelerinden ve bana sokulmalarından Allah'ın noksansız kelimelerine sığınırım."

 Abdullah bin Amr bunları aklı yeten çocuklarına öğretirdi. Aklı yetmeyenlerin de yazar boyunlarına asardı. Tirmizi, Daavat, 3401.

10. Şiddet anlarında ve önemli işlerde dua

İbn Abbas radıyallahu anhuma diyor ki: 

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem sıkıntılı anlarda şöyle derdi:

 "Lailahe illallahul azimül halim, lailahe illallahu rabbül arşil azim, lailahe illallahu rabbüs semavati verabbül ardı rabbül arşil kerim." 

"Allah’tan başka ilah yoktur, uludur, yumuşaktır. Allah’tan başka ilah yoktur, ulu arşin Rabbidir. Allah’tan başka ilah yoktur, göklerin Rabbidir, yerin Rabbidir ve kıymetli arşın Rabbidir."  Buhari, Daavat, 6345.

*Bir rivayette de başına mühim bir iş geldiği veya sıkıntıya uğradığı zaman böyle yapardı denmiştir.

 İnsan her zaman sıkıntıyla karşılaşabilir, üzülüp kederlenebilir. Böyle zamanlarda Cenâb-ı Hakk’ın birliğini ve yüceliğini dile getiren ve tutunulacak
yegâne sağlam dalın O olduğunu belirten ve Efendimiz tarafından tavsiye buyurulan bu duayı
okumalıdır.
O halde bir kimse bu duadan sonra hâlini ve sıkıntısını Mevlâ’sına arzederek O’nun yardımını isteyebilir.

11. Enes Radıyallahu Anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in başına bir şiddet geldiği zaman:

"Ya hayyü ya kayyum, birahmetike esteğis"

"Ey gerçek hayat sahibi ve her şeyi ayakta tutan Allah'ım, rahmetinden medet umarım." derdi.
-Tirmizi,Daavat,3524-

12. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i bir şey düşündürdüğü zaman başını göğe kaldırır:

"Sübhanallahil azim"

 "Ulu Allah'ı tesbih ve tenzih ederim," derdi.

 Sıkı dua ettiği zaman da:

"Ya hayyu ya kayyum"

"Ey gerçek hayat sahibi ve herşeyi ayakta tutan Rabbim!" derdi. -Tirmizi,Daavat,3436-

13. Enes radıyallahu anh diyor ki. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin en çok duası şu idi:

 "Allahümme atina fiddünya haseneten vefil ahireti haseneten ve kına azaben nar"

 "Allah'ım, bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru.

 Enes radıyallahu anh da dua ettiği zaman bununla dua ederdi; dua ettiği zaman içine bunu da katardı. Buhari, Daavat, 6389; Müslim, Zikir ve Dua, 2688.

14. Abdullah bin Cafer'den: Hz. Ali radıyallahu anhuma diyor ki:
 Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şu kelimeleri öğretti. Başıma bir sıkıntı ve zorluk geldiği zaman bunları söylememi emretti:

" Lailahe illallahul kerimül azim, sübhanehu tebarekallahu rabbül arşil azim, elhamdü lillahi rabbil alemin."

 "Allah'tan başka ilah yoktur, kerem sahibidir, uludur. O'nu tenzih ederim, O, ulu arşın Rabbidir. Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun."

 Abdullah bin Cafer bunu sıtmalı insanlara telkin eder ve okur üflerdi. Gurbete gelin giden kızlarına da bunu öğretirdi. Ahmed bin Hanbel, 1/94; Ibn Sünni, 630.

15. Ebu Bekre radıyallahu anhden: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem: Sıkıntıya düşenlerin duası şudur dedi:

" Allahümme rahmeteke ercu fela tekilni ila nefsi tarfete ayn, veaslih li şe'ni küllehu, lailahe illa ente."

 "Allah'ım, rahmetini umarım. Beni göz açıp yumacak kadar da olsa nefsime bırakma. Bütün işlerimi düzelt. Senden başka ilah yoktur." Ebu Davud, Edeb, 5090.

16. Esma bint Umeys radıyallahu anha diyor ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana: Sana bazı kelimeler öğreteyim mi, başın dara düştüğü zaman onları söylersin:

" Allahu Allahu rabbi la üşrikü bihi şey'a." 

"Rabbim Allah'tır, Allah'tır. Hiçbir şeyi ona şirk koşmam." Ebu Davud, Salat, 1525; lbn Mace, Dua, 3882.

17. Ebu Katade radıyallahu anh diyor ki: Resulullah sallahu aleyhi ve sellem:

 Kim sıkıntı anında ayetelkürsi ve Bakara suresinin son ayetlerini (amenerresulü) okursa, aziz ve celil olan Allah ona imdat eder. lbn Sünni, 346. 

18. Şerden korunma duası

 Hz. Aişe'den (radıyallahu anha) rivayet ettiğine göre, Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dua etmiştir:

 "Allahümme innî eûzü bike min şerri mâ amiltü ve min şerri mâ lem a'mel."

 "Allahım! İşlediğim ve işlemediğim tüm şeylerin şerrinden sana sığınırım." (Müslim, Zikir, 18.)

19. Kötülüklerden korunmak için dua

Bismillahirrahmanirrahim
"Allahumme afina min kulli belain ve min kulli kadain ve min külli maradin muhtelifin."

"Rahman ve Rahîm olan Allah adıyla" "Allah'ım, bizi her beladan, her kazadan ve her çeşit hastalıklardan afiyette kıl." 

20. Belaları defetmek için okunacak dua

 Enes b. Malik'ten (radıyallahu anh) rivayet olduğuna göre, Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:

 "Allah Teala bir kuluna, aile, mal mülk, çoluk çocuk gibi nimetler verir de, o kişi, 'Mâşallah lâ kuvvete illâ billâh' diye dua ederse, kendisine ve sahip olduklarına ölümden başka musibet ilişmez." (İbnü's-Sünni, Amelü'l-Yevm ve'l-Leyle, nr. 357.)

21. Kötülükten ve hastalıktan korunma duası

 Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) ailesinden bazısı hastalandığı zaman, onun tüm kötülüklerden korunması için Allah'a sığınır sığındırır ve sağ eliyle meshederek şu duayı okurdu:

 'Allahümme rabbe'n-nâsi, ezhibi'l-be'se. İşfihî ve ente'ş-şâfî. Lâşifâen illâ şifâüke şifâen lâ yugâdirü sekamen.'

 "Ey insanların Rabb'i! Şu hastalığı giderip şifa ihsan et. Şifa verici ancak sensin. Senin şifandan başka hiçbir şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki hasta üzerinde hiçbir hastalık izi bırakmasın!"(Buhari, Tıb, 38, 40; Müslim, Selam, 19.) 

22. O dert onun başına gelmez

Ebu Hüreyre'den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:

 "Her kim bir hastalığa müptela olmuş birini görünce, 'el-Hamdü lillâhillezî âfânî mimmâ ibtelâke bihî ve faddalanî alâ kesîrin mimmen halaka tafdîla' 

"Verdiği bu dertten beni afiyette kılan ve beni birçok yarattıklarına karşı üstün kılan ve nimetlerle donatan Allah'a hamdolsun"

 derse o dert onun başına gelmez." (Tirmizi, Daavat, 38; İbn Mace, Dua, 22)

23. Esmaül hüsna ile dua etmek

 Cenab-ı Hakk'ın isimlerinin manalarını bilerek ve zikrederek dua edilip istendiği taktirde, Allah'ın (celle celalühü) o kimsenin muradını vereceği bildirilmiştir. Mesela, rızkın genişletilmesi, açlıktan ve geçim sıkıntısından kurtulmak isteniyorsa, "Rezzak" ve "Kerim" isimleriyle Allah'a dua edilir. Eğer duada istenilen bağışlanma ise "Rahman", "Rahim", "Gafur" ve Afüv" isimleriyle dua edilir. Allah Teala ayet-i Kerimesinde buyuruyor ki: "En güzel isimler (esma-i hüsna) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin" (A'raf 7/180)

Kur'an-ı Kerim'de esma-i hüsnanın bir kısmı da hadis-i şeriflerde bildirilmiştir. Haşr suresinin son üç ayetinde Allah'ın güzel isimlerinden bazıları zikredilmektedir. Esma-i hüsnanın başına "ya" eklenerek okunabilir. Mesela, "Ya Allah, ya Rahman, ya rahim, ya Melik, ya Vedud..." gibi. Rivayet edildiğine göre Bedir Muharebesi gecesi, Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir ağacın altına geçmiş, orada namaz kılmış ve secdede devamlı "Ya Hayyu, ya Kayyum" isimlerini zikretmiştir. (İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/326.) 

Ebu Hüreyre'nin (radıyallahu anh) rivayet ettiğine göre Resul-i Ekrem (sallallahu vesellem) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın doksan dokuz ismi vardır. Onları kim ezberlerse cennete girer. Hem Allah tektir ; teki sever."

24. Kaza Ve Belalardan Korunmak İçin

 Sabah ve akşam 3'er defa İhlas, Fatiha ve Muavvizeteyn Sureleri okunmalıdır. Bu Sureleri okuyan kişinin malı, canı, çoluk ve çocuğu tüm kötülüklerden muhafaza olur

25. Bela ve musibete karşı okunacak dua 

"Allahümme ente rabbi, lâ ilâhe illâ ente, aleyke tevekketü ve ente rabbü'l-arşi'l-azîmi. Mâ şâallhu kâne, ve mâ lem yeşe'lem yekün. La havle ve la kuvvete illâ billah'il-ayyi'l-azîm. A'lemü ennlehe alâ külli şey'in kadir ve ennellahe kad ehâta bi-külli şey'in ilma. Allahümme innî eûzü bike min şerri nefsî ve min şerri külli dabbetin ente âhizun bi-nasiyetiha. İnne rabbî alâ sırâtın Müstakîm." 

 "Allahım, sen benim Rabbim'sin. Senden başka ilah yotur. Sana tevekkül ettim. Sen yüce arşın sahibisin. Allah'ın dilediği olur; dilemediği olmaz. Güç kuvvet ve kudret yanlız yüce Allah'a mahsustur. Ben şunu kesinlikle biliyorum ki Allah Teala her şeye kadirdir. Allah ilmiye her şeyi kuşatmıştır. Allahım! Nefsimin şerrinden sana sığınıyorum. Benim Rabbim doğru yol üzerindedir (doğruluğu emreder). " (İbnü's-Sünni, Amelü'l-Yevm ve'l-Leyle, nr. 57.)

26. Zor durumdan kurtulmak için dua 

Zor durumda kaldığında ; Allah’u Teala'dan bu ayeti okuyarak kurtuluş dileyin. KEHF – Süresi 10 ncu ayet 

" İz evel fityetu ilel kehfi fe kâlû “rabbenâ âtinâ min ledunke rahmeten ve heyyi’ lenâ min emrinâ reşedâ[reşeden]."

 "O [yiğit] gençler mağaraya sığınmışlar ve: Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi."

27. Allah’ın Resulü sas her hangi bir hususta mahzun olunca aşağıdaki dua ile dua ederdi. (Deylemi "el Müsned";no:8317,İbni Asakir"Tarihu Dimeşk" 5/312,İbnü Ebi'd Dünya "el-Ferec ba'de'ş-Şidde" 96/35) 

Bu duaya Ferec(Kurtulma) duası denir.

“Allahümme ahrusni bi aynikelleti lâ tenâmü veknüfni bi rüknikellezi la yürâmü, ver-hamni bi kudratike aleyyi ente sikati ve racâi fe kem min nı’metin en’amte bihâ aleyyi kalle leke bihâ şükri ve kem mim beliyyetin ibteleyteni bihâ kalle leke indeha sabri fe yâ men kalle ınde nı’metihi şükri fe lem yehrimni ve yâ men kalle ınde belaihi sabri felem yahzülni ve yâ mer raani alel hatâyâ ve lem yefdahni es’elüke en tüsalliye alâ muhammediv ve alâ âli muhammed. ke ma salleyte ve bârekte ve terahhamte alâ ibrâhiyme inneke hamiydüm meciyd. Allâhümme eınni alâ diyni bi dünyâye ve ala ahırati bit takva .vahfezni fiymâ ğıbtü anhü ve la tekilni ila nefsi fiymâ hadartü yâ mel la tedurruhüz zünûbü.ve la tenkusu hül mağfiratü heb li ma la yenkusuke vağfir li mâ la yedurruk. İlahi es’elüke feracen kariybev ve sabran cemiylen ve es’elükel âfiyete min külli beliyyetin ve es’elükeş şükra alel âfiyeti ve es’elüke davemel afiyeti ve es’elükel ğına anin nâsi ve la havle ve la kuvvete illa billâhil aliyyil azıym.”

"Ey Allah! Uyumayan (koruma) gözünle beni koru, erişilmeyen rüknünle beni kuşat(koruma altına al). Bana yeten güç ve kudretinle bana rahmet eyle. Dayanağım, umudum ancak Sensin. Nice nimet var ki o nimeti bana lütfettin ama karşılığında benim Sana şükrüm az oldu. Nice bela ve müsibet ve musibet var ki onunla beni imtihan ettin ama bela musibetler anında benim Sana karşı sabrım az oldu.

Ey nimetine karşı şükrümün azlığına rağmen beni mahrum etmeyen, imtihanına karşı sabrımın azlığına rağmen beni yanlızlığa terk etmeyen ve ey beni günahlar yaparken gördüğü halde rezil etmeyen Allahım!

Ben Senden dilerim ki, İbrahim as'a salat ettiğin , bereket verdiğin ve rahmet ettiğin gibi Muhammed sas'e ve aline de salat edesin. Şüphesiz Sen Hamid ve Mecid'sin.(hamde layıksın ve ulusun).

Ey Allah! dünyamı(n imkanlarını bahşetmeni) vesile kılarak dinimi (yaşama) konusunda bana yardımcı ol. Yanında olmadığım(evladım,ailem ve malım gibi değer verdiğm) şeyler konusunda beni muhafaza eyle. Yanlarında bulunduğum şeyler hususunda da beni nefsime havale etme.

Ey günahlar Kendisine zarar vermeyen ve bağışlamak bir şeyini noksan etmeyen Zat! Sana noksanlık getirmeyen mağfiretini lütfeyle ve sana zarar vermeyen günahlarımı bağışla.

Ey benim İlahım! Ben Senden(her sıkıntı ve zorluktan) en yakın bir çıkış, (itirazsız) pek güzel bir sabır dilerim, her beladan uzak bir afiyet dilerim, afiyet karşılığında şükretmey(e muvaffakiyet)i dilerim. Afiyetin devamını niyaz ederim ve insanlara muhtaç olmamayı isterim. Masiyetten uzak durmak ve taate güç yetirmek ancak O Ulu ve Yüce olan Allah'ın yardıyla mümkündür.


28. Ya Rabbi! ancak rahmetini ümit ederim.beni göz açıp kapayacak kadar bile nefsime bırakma.benim Senden başka dayanacağım yoktur.

                                     **** 

**SABREDENLER HESAPSIZ ŞEKİLDE ÖDÜLLENDİRİLİR.

**HANGİ DERT SENİN YÜREĞİNİ YAKARSA O DERT SENİN DERMANINDIR.SENİ HAKK'A O DERT GÖTÜRECEKTİR.

**BİZE BİR DERT VERİLMİŞSE O BİZİM TEDAVİMİZ İÇİNDİR.

**KENDİNİ ZAYIF HİSSETTİĞİNDE HALİNİ ALLAH'A ARZ ET.O'NDAN YARDIM VE RAHMET DİLE.ÇÜNKÜ MÜSİBETİ VEREN O OLDUĞU GİBİ KALDIRAN DA O'DUR

**BİLİYORUZ Kİ KÖTÜ GÖRÜNEN BİR ŞEY ASLINDA BİZİM HAYRIMIZADIR.RABBİM BİZE ZULMETMEZ O BİZİ ÇOK SEVİYOR.

**Dua et. Duan kesin kabul olacak. Bir mümin karamsar bakamaz. Bilir ki Allah cc ona en hayırlısını verecek. Başına gelen herşeye hüsnü zan et. Herşeyin yolunda olduğuna yürekten inan.

**Allah cc tarafından verilen sıkıntı içinde 
kolaylıklar var, orada duruyor ama sen karamsarlığa düştüğün için göremiyorsun. Çünkü Allah-u Teala hiç bir sorunu çözümsüz göndermemiştir.

**Peygamber efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem de her işareti olumlu yorumlamıştır. En zor durumda dahi bir hayır görmüştür. Çünkü Allah-u Teala hiç bir şeyi zayi etmez. Her yaşananda bir hayır vardır.

PEYGAMBERİMİZ aleyhissalâtu vesselâm'ın BİZE MÜJDELERİ:

HASTALIK VE MUSİBETLER


4658 - Ebu Hureyre ve Ebu Said radıyallahu anhüma'nın anlattıklarına göre, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştur:

"Mü'min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık bir üzüntü hatta bir ufak tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle mü'minin günahından bir kısmını mağfiret buyurur."
Buhari, Marda 1; Müslim, Birr 52, (2573); Tirmizi, Cenaiz 1, (966).

4659 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Ümmü's-Saib radıyallahu anhâ'nın yanına girdi ve:

"Niye zangırdıyorsun, neyin var?" dedi. Kadın: "Humma (sıtma)! Allah belasını versin!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:"Sakın hummaya sövme! Çünkü o, insanların hatalarını temizlemektedir, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlediği gibi!" buyurdular."

4660 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir hummalıyı ziyaret etmişti. Hastaya:


"Müjde! Zira Allah Teâla hazretleri diyor ki: "Humma benim ateşimdir, ben onu mü'min kuluma musallat ederim, ta ki, ateşten tadacağı nasibi(ni dünyada tadmış) olsun."
Rezin tahric etmiştir. (Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde mevcuttur: 2, 440).

4661 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:


"Allah bir kuluna hayır murad ettimi onun cezasını tacil edip dünyada verir; bir kulu hakkında da kötülük murad ettimi onun günahlarını tutar, Kıyamet günü cezasını verir."
Tirmizi, Zühd 57, (2398).

4662 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Mükâfaatın büyüklüğü belânın büyüklüğü ile (orantılıdır). Allah bir cemaati sevdi mi onları musibete müptela eder. Kim bundan razı olursa Allah da ondan razı olur, kim de razı olmazsa Allah da ondan razı olmaz."
Tirmizi, Zühd 57, (2398).

4663 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:


"Kıyamet günü, afiyet ehli kimseler, bela ehline sevapları verilince, dünyada iken derilerinin makaslarla kazınmış olmasını temenni edecekler.Tirmizi, Zühd 59, (2404).

4664 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Mü'min erkek ve kadının nefsinde, çocuğunda, malında bela eksik olmaz. Tâ ki hatasız olarak Allah'a kavuşsun."
Muvatta, Cenaiz 40, (1, 236); Tirmizi, Zühd 57, (2401).

4665 -Mus'ab İbnu Sa'd, babası radıyallahu anh'tan naklediyor: "Der ki:
"Ey Allah'ın Resûlü! dedim, insanlardan kimler en çok belaya uğrar?"

"Peygamberler, sonra büyüklükte onlara ve bunlara yakın olanlar. Kişi diyaneti nisbetinde belaya maruz kalır. Kim dininde şiddetli ve sağlam olursa onun belası daşiddetli olur. Şayet dininde zayıflık varsa, allah onu da diyaneti nisbetinde imtihan eder. Bela kulun peşini bırakmaz. Tâ o kul, hatasız olarak yeryüzünde yürüyünceye kadar."
Tirmizi, Zühd 57, (2400).

4666 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:


"Allah Teâla hazretleri ferman etti: "İzzetim ve celalim hakkı için, mağfiret etmek istediğim hiç kimseyi, bedenine bir hastalık, rızkına bir darlık vererek boynundaki günahlarından temizlemeden dünyadan çıkarmayacağım."
Rezin tahric etmiştir.

4667 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir kul, salih amel işlerken araya bir hastalık veya sefer girerek ameline mani olsa, Allah ona sıhhati yerinde ve mukim iken yapmakta olduğu salih amelin sevabını aynen yazar."
Buhari, Cihad 134; Ebu Davud, Cenaiz


İ.Gazali'den alıntılar vardır.

 Konuyla ilgili bu videoyu da seyretmenizi öneririm:


Hastalıklarla ilgili bu yazıyı da okumanızı öneririm:


Bela ve günah ilişkisi ile ilgili bu yazıyı da okumanızı öneririm:
 

https://ikrayasin.blogspot.com/2021/08/bela-gunah-ve-istigfar-iliskisi-faruk.html


Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR

26 Şubat 2013 Salı

PEYGAMBERİMİZİ (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) SEVMEK

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak,emsalsiz,gizli güzelliklerinin tecellilerini,irade sahibi ve kendisine aşkla dolu bir aynada görmek ve başkalarının nazarıyla da güzelliklerine bakmak istediği için Hz. Muhammed’i (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)ve insanoğlunu yaratmıştır.Sevginin kaynağı mükemmeliktir.İnsan yaradılışı itibarıyla mükemmele karşı sevgi duyar.Gerçek aşk fıtrata yerleştirilmiş sevme duygusunun ruhun emriyle harekete geçerek mahbuda yönelmesidir ki ,en üstün seviyesi”ilahi aşk” ve ondan hemen bir mertebe aşağısı da “peygamber aşkı”dır.Allah-ü Teala’yı sevmemiz O’nun peygamberine olan sevgimizle tezahür eder. Zira Hz.Peygamber’i sevmek O’nda tecelli eden ilahi isim ve sıfatları sevmektir.Cenab-ı Hakk’ın varlık aleminde yarattığı en mükemmel sanatı olan Resüller Serveri Hz.Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’e duyulan sevgi,O’nun Yaratacısına olan sevginin tezahürüdür. Bu sebeple Allah aşkı ile Peygamber aşkı hiçbir zaman birbirinden ayrı düşünülmemiştir.Peygamberimizi (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sevmek O’nu tanımamızı,tanımak da sevgimizi güçlendirecektir.

*Peygamberimiz 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) insanların durumunu düzeltmek için canıyla ,malıyla çalışan,iyilik ve yardımı en güzel olanıydı.

*Kalkarken de otururken de hep Allah’ı cc zikrederdi.

*Bir cemaatin yanına geldiğinde başa geçmez meclisin sonuna oturur,ashabına da bunu emrederdi.

*Kendisiyle beraber oturan herkese değer verirdi.Herkes kendini en itibarlı kişi zannederdi.Onlar dönüp gidinceye kadar dinler,sabrederdi.Biri bir istekte bulunursa onu hemen yerine getirir;imkanı olmadığında bunu tatlı dille anlatırdı.

*O’nun 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) meclisinde kimse ayıplanmaz ve kimsenin ayıp ve kusuru dışarı vurulup yayılmazdı.

*Daima güler yüzlü,yumuşak huylu,şefkat ve merhameti bol bir insandı.Sert ve kaba sözlü değildi.Hoşuna gitmeyen şeyleri görmezlikten gelirdi.Hiç kimsenin ümidini kırmaz,hoşlanmadığı bir söz veya davranışı sukütla karşılardı.

*Kendi hesabına üç şeyden sakınırdı:

1.insanlarla münakaşa ve mücadele etmekten,

2.boş sözlerden,

3.yararsız ve boş şeylerle ,kendisini ilgilendirmeyen işlerle uğraşmaktan.

Başkaları adına da üç şeyden uzak dururdu:

1.insanları tenkit etmekten,

2.insanların ayıp ve kusurlarını ,gizli hallerini araştırmaktan,


3.insanlara hakaret etmekten.


*İlk konuşanla son konuşanı aynı dikkatle dinler asla bıkkınlık göstermezdi.Onların güldüklerine güler,onların hayret ettiklerine de hayret ederdi.

*Kendini olduğu gibi göstermeyen övgüleri kabul etmezdi.

*Hakkın sınırını aşmadıkça kimsenin sözünü kesmezdi.Sınır aşıldığında ya müdahale eder ya da kalkıp giderdi.

*Söz ve davranışlarında hiçbir zaman haddi aşmamış ,çirkin bir söz söylememiş,çirkin bir davranışta bulunmamıştır.

*Kendisine yapılan zulümlerden intikam almazdı.Allah’ın cc haramları çiğnendiğinde ise şiddetle öfkelenirdi.

*Luzumsuz konuşmazdı.Müslümanları birbirine ısındıracak ve birbirlerinden nefret ettirmeyecek şekilde konuşurdu.

*Kendisinden birşey istendiğinde asla “hayır” demezdi.

*Yüksek sesle konuşmaz,arkadaşlarının yanında ayaklarını uzatmazdı,ağızlarının içi görülecek şekilde kahkaha ile gülmezdi.

*Haya duygusunu davranışların kontrol mekanizması olarak görürdü,hiç karamsarlığa düşmezdi.

*Nimet az bile olsa,ona büyük değer verir,asla nankörlük etmez,onu hiçbir zaman kötülemezdi.
*Yiyecek ve içecekleri ne över ne de kötülerdi.

*Dünya için ve dünyada kendisini ilgilendiren işler için asla öfkelenmezdi.Fakat hakka tecavüz söz konusu olduğunda hakkı sahibine iade etmedikçe ve haksızı gereğince cezalandırmadıkça öfkesi dinmezdi.

*Öfkelendiğinde hemen vazgeçer ve bunun için büyük gayret sarfederdi.

*Kendisine yapılan kötülüklere göz yumar,bağışlardı.

*Birşey hakkında iki şıktan birini tercih durumunda kaldığında kolay olanı seçerdi.(günah olmamak şartıyla)

O’nun ümmetinden olabilmek için ,O’nun hal ve davranışlarını yani ahlakını kendimize rehber etmeliyiz.Sünnet ,herbirimize insan-ı kamil olmada en güvenilir rehber ve en sağlam yoldur. Ahlakımızın güzelleşmesinde ,nefis terbiyesinde ve Rabbimizle münasebetlerimizin ayarlanmasında Sünnet en doğru rehberdir.
Ashab-ı kiram
(Allah onlardan razı olsun) O’nu her yönüyle taklit ediyor,herşeylerini O’nun yaptıklarına benzetmeye çalışıyorlardı.Allah Resulü’ne 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benzemek onlar için en büyük onur ve erdemdi.Ümmeti olarak bizler de O’nun ahlakıyla ahlaklanıp ,Sünnetine titizlikle riayet edenlerden olalım. Amin sonsuz kere amin.

Y.Günaydın'ın yazısından faydalanılmıştır.

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

ALLAH’I (cc)SEVMEK

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Bismillahirrahmanirrahim (Besmele ile başlamayan her mühim iş sonuçsuz kalır.Allah’ın cc ismiyle başlanmayan iş O’nun yüce huzuruna sunulamaz,sunulamayınca da sonuçsuz kalır.)

Ya Erhamerrahimin!Ben Senin sevgili kulların kadar amel edemiyorum,zikredemiyorum,günah işleyip çok hata yapıyorum,nefsime yenik düşüyorum.Ama Seni kalbime koyduğun sevgi kadar çok seviyorum.Beni,ailemi ve tüm müminleri onları sevdiğin gibi sevmeni istiyorum.Amin.

ALLAH cc his ve hayal ile idrak edilmekten ve başka varlıklara kıyas edilerek bilinmekten uzaktır.

Eğer,”O nerede? dersen;sana,’Mekan O’nun yaratmasıyla var olmuştur.’denir.

Eğer,”O ne zaman var oldu? dersen;”Zaman O’nun icadıdır.O yaratıp ortaya koymuştur.”denir.

Eğer,”O nasıldır? dersen;sana,”Birbirine benzeyen ve nasıl olduğu bilinen bütün varlıklar O’nun işidir.”denir.

Eğer,”O’nun miktarının ne kadar olduğunu sorarsan;sana,”Miktarı ve ölçüsü olan bütün varlıkları O ortaya koymuştur.”denir.

Ezel ve ebedi bilen,hepsini ilmi ile kuşatan O’dur.Bütün kainat ve varlıklar O’nun elinde ve hükmündedir.

ALLAH cc,bütün işlerin yaratıcısı ve takdir edenidir.Kul ise,onu yapan ve meydana gelmesine sebep yapılan kimsedir.Kul,Allah cc için ibadet yapar,yüce Mevla’da ona karşılık kendisine sevap verir.Eğer bu işler yaratılma yönüyle yüce Allah’a cc,yapıp sonucunu üstlenme yönüyle de kula ait olmasıydı;Allah’a cc mabud(ibadet yapılan),kula abid(ibadet yapan) ismi verilmezdi.

Kul bütün işlerinde,sözlerinde ve hallerinde Allah’a cc muhtaçtır.O’nsuz hiç bir fiil olmaz.Kul,ilahi irade içinde dönüp durmaktadır.Ancak insan yaptığı işte hayvanlar ve cansız varlıklar gibi mecbur ve mahkum değildir.İnsan ya kendisini saadete götürecek hayırlı işler içinde Allah’ın cc özel yardımı ile desteklenir,hayır yapar ;ya da sonu cehenneme gidecek sebepler arasında kendi haline terkedilmiş nefsi ile başbaşa bırakılmış olup kötü işler yapar.

Eğer bu dünyada iken zayıf,aciz,çaresiz olduğumuzu itiraf edip Allah’a cc dönsek,kendimizi abd,O’nu Rab bilip öyle davranıp hareket etsek,O bizi azaplara atmaz.O’nun kesin sözü ve vaadi vardır;siz şükredip iman ederseniz,Allah cc size niye azap etsin? O şükre karşılık veren ve kimin şükrettiğini bilendir.

Sizden biri,bindiği devenin ve giydiği elbisenin,kendisinden daha çok Allah’ı cc zikretmesinden haya etmez mi?

Aziz ve Celil olan Allah buyurmuştur ki:Kulum Beni andığı ve dudakları Benim için kımıldadığı an Ben kulumla beraberim.

Okuldan kaçan öğrencileri biraraya toplayarak onlara okumanın,ilmin iyi olup olmadığını sorarsanız hepsi:”elbette iyidir” diyecektir.”O halde niçin okuldan kaçtınız? sorusuna ise herbiri ayrı bir bahane bulacaktır.Şimdi bu öğrenciler okula dönmedikleri sürece ,sadece okumanın ve ilmin iyi olduğuna inanmakla okuldan ne yarar sağlayabilirler?Namaz kılmanın iyi olduğunu söyleyip de kılmayanların durumu yukarıdaki örneğe benzer.

Bir kimse sadece, tıp fakültesinin doktor yetiştirdiğini bilmekle ya da doktorluğu sevmekle doktor olamaz.Doğrudan o fakülteye girip okuması lazım gelir.Okumadan doktor olmak isteyen bir lise mezununa; Niçin böyle yapıyorsun,fakülteye girip doktorluk için gerekenleri yapsana? “dediğimizde ondan şöyle bir cevap alıyoruz:”sen benim kalbime bak.Benim tıp fakültesine karşı öyle bir inancım ve doktorluğa karşı öyle bir sevgim var ki,tarif edemem.Yarın kimin doktor olacağını Allah cc bilir.İslam’ın gereklerini yerine getirmedikleri halde ,kalplerinin temiz olduğunu ileri sürerek bu demagoji ile Cennet bekleyen kimselerin örneğidir bu.

Rıza ve iyi niyet bulunmayınca hiç bir amel ibadet olmaz.


HAK YOLUNUN ESASLARI(İ.Gazali) Tercüme:D.Selvi'nin  kitabından ve M.Kırkıncı'nın bir yazısından faydalanılmıştır.“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

25 Şubat 2013 Pazartesi

NASIL ÖRTÜNDÜM? ÖRTÜNMEK ALLAH-Ü TEALA'NIN KULLUĞUNA GİRMEKTİR

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim

İlk olarak Kur’an mealini elime alıp okumaya başlamamdaki neden gerçekten örtünme var mı diye merak etmemdi;gerçi olduğuna inanıyordum ama bazı ilahıyatçılar kesinlikle olmadığını savunuyorlardı; bunu öğrenmemin tek bir yolu vardı: OKUMAK.....ve benim İslamiyeti öğrenmeye başlama sürecim aslında Allah-ü Teala’nın ilk emri olan İKRA (oku) emriyle başlamış oldu.

Okuduklarımdan örtünme konusunda ikna oldum, evet varmış dedim ama bu emiri bulunduğum ortam, mesleğim ,ailem, çevrem...diyerek uygulayamam diye karar verdim.
(Rabbimden utanıyorum aslında şöyle demişim: bu emrini yok saymıyorum ama toplumun değer yargılarını bundan üstün tutuyorum başka bir deyişle bu emiri kaale almayıp kendi bildiğimce amel ediyorum ve kendi nefsime, çevreme ve şartlarıma uygun bir dine uyuyorum HAŞA. (Beni doğru yola ileten ve bana tevbe etmem için fırsat veren Rabbime hamd-ü senalar olsun.)


Meal okumamla birlikte kafamda İslamiyet, müslümanlık, peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem hakkında binlerce soru oluştu. Allah-ü Teala’nın bana ne söylediğini, benden nasıl bir kulluk istediğini öğrenmem lazımdı.Ve tefsir okumaya başladım ve sonrası yüzlerce kitap. Meğer sadece gece yatarken Allah-ü Teala’ya dua etmekle kulluk olmuyormuş; meğer nefsinin arzularıyla senin hoşuna gittiği gibi bu hayatı yaşayamıyormuşsun; nasıl ki bir iş yerinde çalışırken bile patronunun senden istediklerini yapmak zorundaysan; ben bana verdiğin bu görevleri ağır buluyorum, beğenmiyorum, hepsini yapmak istemiyorum, bazılarını yapacağım işime gelmeyenleri yapmayacağım diyemiyorsak ya da dersek artık orada çalışamıyorsak biz de Allah’ımıza (cc) Senin emir ve yasaklarını beğenmiyorum ben kendi istediğim gibi bir din oluşturur onu uygularım diyemeyiz; dersek kulluğundan çıkar sonumuza razı oluruz.

Her emir ve yasaklarda olduğu gibi bizim bunlar neden konulmuştur diye sorgulamak lüksümüz yoktur. Bir kul olarak bize sonsuz nimetler veren ve bizden de O’na itaat etmemizi bekleyen Rabbimize teslim olmak ve boyun eğmek zorundayız. İşte bunu idrak etmeye başladığımda önce namaza başladım, tutmadığım oruçlarımı kaza etmeye başladım; bunlar yeterli değil öğrendiklerimi ahlakıma geçirmem lazım dedim bunun gayreti içine girmeye başladım; hacca gitmem lazımmış dedim Rabbimin izniyle hacca gittim sonra umreye gittim ama hala örtünmemiştim ve hiçte benim de örtünmem gerekiyor diye bir şey düşünmüyordum. Çünkü eşim, kızım, babam ve birkaç arkadaşımdan başka kimse benim namaz kıldığımı dahi bilmiyordu; bu yüzden hacca gidiyorum dediğimde herkes çok şaşırdı. Hac dönüşü örtünmediğimde de herkes çok rahatladı. 

Diğer emirleri uygulamaya gayret ediyorum ama örtünmeyi aklıma bile getirmiyordum. "Evet örtünme var ama ben; o ne der bu ne der, bulunduğum ortam, işim buna uygun değil ki! diyerek bu emirin bana da inmiş olduğunu bir türlü idrak edemiyordum; ta ki bir gün en yakın arkadaşlarımdan biri umreye gidip hiç aklında yokken birden örtününceye kadar. 

Onu örtülü gördüğümde öyle sarsıldım, öyle bir tokat yedim ki (Rabbim ondan ve zürriyetinden öyle çok razı olsun ki cennetinin sekiz kapısından da girsinler) günlerce kendime gelemedim. İlk defa örtünmem gerektiğini idrak etmiştim ama bana müthiş ağır geliyordu, insanlara ne diyecektim nasıl açıklayacaktım sonra birden farkettim ki insanların ne diyeceğini düşünüp kahroluyorum ama ölüp gittiğimde yanımda o kişilerin olmayacağı, onların düşüncelerinin bir hükmü olmadığını benim Allah-ü Teala’yla başbaşa kalacağımı ve O’na bunu nasıl açıklayacağımı düşünmeye başladım. "Rabbim ben Senin yarattığın kullarından çekindim bu yüzden bu emrini yerine getiremedim" mi diyecektim.

On gün boyunca sadece birkaç saat uyuyabildim. Nefsime bunu kabul ettirmeye çalıştım. Nefsime o kadar ağır geliyordu ki; ama kesinlikle isyan edemezdim ve kararımı verdim. Şöyle dua edecektim:”Rabbim kendime zaman koymuyorum bir kaç sene de olabilir ama ben bu emrini yapmaya karar verdim; Sen bana bunu kolaylaştır.” Sonrasında büyük bir huzur çünkü Rabbimin bu emrini nefsime kabul ettirmiştim. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin "nefisle cihad" dediği kesinlikle bu olmalıydı ve benim için ibadetlerin en zoruydu ama Rabbim o kadar merhametli ki bir ay sonra kadir günü kulluğuna girmeme izin verdi 

Ve insanlar...ne dediler bilmiyorum ama ben onlara şunu diyorum "benim örtünmem çevre baskısı değil, örf adetten hiç değil. Ben Allah’a(cc) inandığım ve emirlerine teslim olduğum için örtündüm. Örtü benim Allah’ıma(cc) olan bağlılığımın nişanesidir bundan sonra."

Tesettür Allah (cc) ve Resulüne (s.a.v) itaattir.


Ahzap Suresi ayet 36
“…Bununla beraber Allah ve resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulüne asi olursa açık bir sapıklık etmiş olur.”
Nisa Suresi ayet 65
"Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiç bir sıkıntı bulmaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. "

Rabbimiz, “Allah ve Resulu (s.a.v) herhangi bir konuda emir vermişse Müslümanların o konuda başka bir seçenekleri ve tercihleri yoktur; mutlaka onu yapmak mecburiyetindedirler.” diye buyurur.

Ey mümine kadın!.. Rabbin sana şu ayetlerle tesettüre bürünmeni emrediyor.


Nur Suresi ayet 31
“Mümin kadınlara da söyle: «Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiğilinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar.


Bu ayet tüm mümin kadınlara inmiştir, örtünmek farzdır bunda hiçbir şüphe yoktur.Bu ayeti olduğu gibi diğer birçok ayeti de kendi akıllarıyla yorumlayan hem de bunu din adına görev yapan kişiler olmuştur, olacaktır. Kimsenin kendi aklına ve arzularına dayanarak İslam’ın hükümleri hakkında söz söylemeye hakkı yokturKanun koyucu sadece Allah’tır.(cc) Onu yorumlamakta sadece Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selleme aittir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisinde şöyle buyurmuştur:"Kendi görüşünüze göre dinde kıyas yapmayın. Çünkü din kıyas kabul etmez. İlk kıyas yapan İblistir."(ateşin topraktan daha hayırlı olduğunu sanmış yanlış kıyas yapmıştır. Halbuki Allah cc toprağı ateşten üstün yaratmıştır).

Eğer müslümanım diyorsanız ne kadar nefsimize zor gelse de O’nun tüm emirlerine sorgusuz sualsiz uymak zorundayız. Hz.İbrahim as Allah’ın bir emriyle eşi Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmail’i Mekke’ye getirir.Kimsenin olmadığı, hiç su ve yiyeceğin bulunmadığı bir çölün ortasına onları bırakır. Hz.Hacer merak eder “sen bizi kendi isteğinle mi yoksa Allah cc emrettiği için mi bırakıyorsun?” Allah’ın emri olduğunu öğrenenen Hz. Hacer ‘o zaman gidebilirsin’der. Issız çölde bebeğiyle kalmaya sadece Allah emrettiği için razı olur. 

Hz İbrahim as ancak Hz İsmail as delikanlı olunca dönecektir ve oraya Kabe’yi inşa edeceklerdir. Allah bizden neden böyle bir şey istiyor, ben eşimi, evladımı aç susuz kimsenin olmadığı bu yerde yıllarca nasıl bırakırım dememiş Hz İbrahim. Boyun eğmişler....Teslim olmuşlar.....

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim” 


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR