7 Şubat 2017 Salı

RAHMET KAPISININ ANAHTARI

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.


Allah-u Teala buyuruyor:

“Kullarım, sana Beni sorarlarsa, Ben onlara pek yakınım. Bana dua ettiğinde dua edenin duasına karşılık veririm…”
-Bakara Suresi,186.ayet-

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: :

"Aziz ve celîl olan Rabbimiz her gece, gecenin son üçte biri kaldığında en aşağı semâya nüzul edip: "Bana dua eden yok mu, duasını kabul edeyim? Benden isteyen bir kimse yok mu, ona istediğini vereyim? Benden af dileyen yok mu, onu affedeyim.." der." -Buhârî, Teheccüd 14-

Dua; inanma, dayanma ve isteme ihtiyacı içerisinde bulunan insanı; rahmeti sınırsız, mutlak kudret sahibi olan Allah’a bağlayan, manevi bir bağdır.

Dünyada yaratılan her şey Allah’a muhtaçtır ve O’na kulluk etmekle yükümlüdür. Allah’a kulluğumuzun en önemli göstergelerinden biri de duadır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin buyurduğu gibi “dua bizzat ibadettir”. Dua, insanın Allah’ın yüceliği karşısında acziyetini itiraf etmesi ve O’nun lütuf ve ihsanını istemesidir.

KUL NEDEN DUA EDER?

1. Dua, İlâhî Bir Emirdir

Allah-u Teala yarattığı kullarının Kendisine dua etmesini istemiştir ; çünkü dua etmek yaratılmanın gereklerindendir.

Dua etmek, ayet ve hadislerde övülmüş ve teşvik edilmiştir.

“Rabbinize yalvara yakara ve sessizce dua edin...” -Arâf Suresi, 55.ayet-

“.. Allah'a hem korku hem de ümitle dua edin..” 
-Arâf Suresi, 56. ayet-

“ De ki: "Eğer duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin ki?”
 -Furkân Suresi, 77.ayet- 

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

“Ey Allah kulları! Size dua etmenizi tavsiye ederim.”
 -Hâkim, De’avât, I, 493; Tirmizî, De’avât, 102-

“Dua etmekte aciz olmayın çünkü dua eden hiçbir insan helâk olmaz.” -İbn Hıbbân, Ed’ıye, No:871; Hâkim, De’avât, I, 494-

Dua eden kimse, Allah ve Peygamberin emrine uymuş, ibadet etmiş, Allah’ı anmış ve sevgisini kazanmış olur. Nitekim Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın fazlından isteyin çünkü Allah kendisinden bir şey istenmesini sever. En faziletli ibadet dua edip bir sıkıntının kalkmasını beklemektir.”
 -Tirmizî, De’avât, 116-

2. Dua, Bir İbadettir

Dua, tıpkı namaz, oruç, hac gibi ibadet olarak yapılır. Allah-u Teala O'na yalvarışımızı görmek ister.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

“Dua, mahza ibadettir.” buyurmuş, sonra Mü’min Suresi’nin:

“Rabbiniz buyurdu ki: ‘Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler ise, perişan şekilde Cehennem'e gireceklerdir’ anlamındaki 60. ayetini okumuştur. (Tirmizî, De’avât, 1; bk. İbn Mâce, Dua, ; Ebû Davut, Salât, 358; Hâkim, De’avât, I, 491; İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 890)

3. Dua, Allah-u Teala'nın En Şerefli Gördüğü Ameldir 

“Allah katında duadan daha şerefli bir şey yoktur.”
 (Tirmizî, De’avât, 1; İbn Mâce, Dua, 1) anlamındaki hadis bunun delilidir. Çünkü dua eden kimse, Allah’ın varlığını, yüceliğini, kudretini ve kullarına yardım eden olduğunu, acziyetini ve Allah’a muhtaç olduğunu kabul ve ikrar etmiş olur.

4. Dua, Rahmet Kapılarını Açan Bir Anahtardır

Allah-u Teala kullarının ne kadar günahkar olduğuna bakmadan hepsine dua kapısını açar ve kulun günahı fazlalaştıkça ona açtığı kapıyı daha da büyütür.

“Dua, rahmet kapılarını açan bir anahtardır.”
 (Süyûtî, I, 486) anlamındaki hadis, dua eden kimsenin Allah’ın merhametine mazhar olacağını ifade etmektedir. İnsan, içinden gelerek dilek ve isteklerini Allah’a arz ettiği zaman Allah, rahmet kapılarını kuluna açar, ona yardım eder.

5. Allah, Dua Etmeyene Kızar

“Kim Allah’a dua etmezse Allah ona gazap eder.”
 (İbn Hıbbân, Zikir ve Dua, No: 890; Hâkim, De’avât, I, 491; Tirmizî, De’avât, 2; İbn Mâce, Dua, 1) anlamındaki hadis, bu gerçeği ifade etmektedir. Çünkü dua etmeyen insan; hem Allah ve Peygamber’in “dua edin” emrine uymamış hem de büyüklenmiş olmaktadır. Bu durum, “kulluk” ile bağdaşmaz ve Allah’ın gazabını celbeder.

6. Dua, Mü’minin Manevî Silahıdır

“Dua, mü’minin silahıdır, dinin direğidir, göklerin ve yerin nurudur.” -Hâkim, De’avât, No: 1812; Heysemî, Ed’ıye, 5, No: 17198- anlamındaki hadis, duanın mü’mini birtakım sıkıntı, kaza ve belalardan koruyacağını ifade etmektedir. Buradaki “silah” izafî anlamdadır. İnsan “silah” ile düşman saldırılarına karşı kendini korur. Hadiste dua da silaha benzetilmiştir. Çünkü insan dua ederek Allah’tan kendisini görünür görünmez kazalardan, belalardan ve afetlerden korunmasını ister. Eğer şartlarına uygun ve ihlâs ile dua edebilirse Allah onu korur. Böylece dua, mü’minin manevî silahı olur. Dua etmemizi emreden yüce Rabbimiz’in, Kur’an’ın ilk suresinde bize nasıl dua edeceğimizi bildirmesi, duanın önemini ortaya koymaktadır:

“Bizi sırat-ı müstakime / doğru yola ilet.” (Fatiha Suresi, 6.ayet)
İnsanın hayatındaki en değerli an, yüce Allah’a yöneldiği ve onunla baş başa kaldığı zaman dilimidir. Allah ile baş başa kalmanın en güzel vasıtası ise duadır. Dua eden insan, bütün varlığı ile Allah’a yönelir ve O’ndan isteklerde bulunur.

Kul Allah Teâlâ’dan isterken kendi küçüklüğüne göre değil O'nun büyüklüğüne göre düşünüp talebini yüksek tutmalıdır. 

Ubade ibnu’s Samit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki:

"Cennette yüz derece vardır. Her bir derecenin diğer derece ile arası; sema ile arz arası kadar geniştir. Firdevs bunların en yukarıda olanıdır. Cennetin dört nehri buradan çıkar. Bunun üstünde Arş vardır. Allah'tan cennet istediğiniz vakit Firdevs'i isteyin." (Tirmizî, Cennet 4, (2533))

“Biriniz dua ettiği zaman istediğini çok ve büyük istesin. Çünkü Allah’a hiçbir şey büyük ve çok gelmez.” (İbn Hıbbân, Ediye, 896) buyurmuştur.

DUANIN USUL VE ADABI 

Dua, mutlaka kabul olunacak bir ibadettir. Ancak duayı Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin  yaptığı ve bildirdiği şu şartlara uygun olarak yapmak gerekmektedir: 

 1. Duaya Eûzu Besmele, Allah’a Hamd ve Peygamber’e Salât İle Başlanmalı

Dua öncesinde mümkünse abdest alıp kıbleye dönülmelidir. (İbn Mâce, Dua, 13) Her hayırlı işte olduğu gibi duaya da eûzu ve besmele çekerek, sonra Allah’a hamd ve Peygamberimiz’e salât ve selâm getirilmelidir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem duaya,
“Yücelerin yücesi ve bağışlayıcı olan Rabbimi, bütün noksanlıklardan tenzih ederim” diyerek başlamış (Ahmed, IV, 54; Hâkim, Dua, I, 498) ve

“Biriniz dua ettiği zaman, Allah’a hamd ve övgü ile başlasın, sonra Peygambere salât etsin, sonra dilediği duayı yapsın” buyurmuştur. (Tirmizî, De’avât, 66; Ebû Davud, Salât, 358)

Ömer radıyallahu anh:

“Peygambere salât getirilinceye kadar dua, yer ile gök arasında durur, hiçbir dua O’na yükselmez/kabul olmaz.” demiştir. (Tirmizî, Salât, 347) 

 2. Duadan Önce Tövbe ve İstiğfar Edilmeli

Günah işleyen, haramlardan uzak durmayan bir kulun duası kabul edilmeye lâyık değildir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin şu hadisi çok dikkat çekicidir: 

“Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam, ellerini semaya kaldırarak: ‘Ya Rabbi’ ‘Ya Rabbi’ diye yalvarıyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?” (Müslim, Zekât, 19)

Bu sebeple mü’min duaya başlamadan önce günahlarını itiraf edip ihlâs ile Allah Teâlâ’ya tövbe etmeli ve affını dilemeli sonra dua yapmalıdır.

 3. Eller Semaya Açılmalı ve Dua Sonunda Yüze Sürülmeli 

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, dua ettiği zaman koltuk altları görünecek kadar ellerini semaya kaldırmıştır. Sahabeden Ebû Mûsâ el-Eş’arî radıyallahu anh:

“Peygamber aleyhisselam, dua etti ve ellerini kaldırdı. Ben koltuk altlarının beyazlığını gördüm.” demiştir. (Buhârî, De’avât, 22) 

  Sahabeden Abdullah ibni Abbas radıyallahu anh, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu bildirmiştir: 

“Allah’tan bir şey istediğiniz zaman avuçlarınızın içi ile isteyin, ellerinizin tersi ile istemeyin ve ellerinizi dua sonunda yüzünüze sürün.” 
(Hâkim, De’avât, I, 536)

 Dua ederken mümkünse kıbleye dönülür (Buhârî, De’avât, 24), ellerin içi açılır, parmaklar omuz hizasına kadar başı geçmeyecek (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 878) ve koltuk altları görünecek şekilde kaldırılır, dua sonunda eller yüze sürülür. Dua esnasında gözler semaya dikilmez; çünkü Rabbimiz her yerdedir.

 Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

 “Birtakım kimseler namaz kılarken ve dua ederken gözlerini semaya kaldırmalarından ya vazgeçerler ya da gözleri kör olur.” (Müslim, Salât, 118) buyurmuştur.

 4. İhlasla ve Şuurla Yapılmalı 

Dil ile dua cümlelerini söylerken zihin başka düşüncelere dalmamalı; insan, bütün varlığı ile Allah’a yönelmeli, bilerek ve isteyerek, ihlâs ve samimiyetle dua etmelidir.

 “O ezelî hayat sahibidir. O’ndan başka ilâh yoktur; siz de sadece Allah’a yönelerek bütün samimiyetinizle O’na yalvarın. Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” (Mü’min Suresi, 65. ayet)

“Biliniz ki Allah gafil bir kalpten gelen duayı kabul etmez.” (Tirmizî, De’avât, 66) anlamındaki hadis, duanın ihlaslı ve şuurlu yapılması gerektiğini ifade etmektedir.

 5. Kabul Olacağına İnanılarak Dua Edilmeli 

 Allah Teâlâ’nın güzel isimlerinden biri “Semîu’d Dua (duaları işiten / kabul eden)”dir. (Âl-i İmrân Suresi, 38. ayet) Bu sebepten mü’min dualarını Allah’ın kabul edeceğine inanarak yapmalıdır. Nitekim Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

 “Kabul edileceğine kesin bir şekilde inanarak Allah’a dua edin!” (Tirmizî, De’avât, 66; bk. Hâkim, De’avât, I, 493) tavsiyesinde bulunmuş ve:

“Dua ettiğiniz zaman, isteğinizi kesin olarak isteyin. ‘Allahım! Dilersen bana ver!’ demeyiniz. Çünkü Allah’ı zorlayacak herhangi bir güç yoktur.” (Buharî, Daavât, 21; Müslim, Zikir, 7; İbn Hıbbân, Ediye, No: 977)

 “Biriniz: ‘Allahım! Dilersen beni bağışla!’, ‘Allahım! Dilersen bana merhamet et!’ diye dua etmesin. İsteğini kesin olarak istesin. Çünkü O’na engel olacak hiç kimse yoktur.” (Ebû Davud, Salât, 358) buyurmuştur.

 6. Kısık Bir Sesle ve Yalvararak Dua Edilmeli

Bağırıp çağırarak, yüksek ses ve riya ile değil yalvararak ve kısık bir sesle dua edilmesi, Allah Teâlâ’nın ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin emridir:

 “Sabah akşam boyun büküp yalvara yakara, derin bir ürpertiyle ve kendin işitecek kadar bir sesle Rabbini an. Sakın gâfillerden olma!” (Arâf Suresi, 205. ayet) 

Biz nerede olursak olalım Allah celle celaluhu bizimle beraberdir. Rabbimiz, bizim kısık sesle bile olsa yaptığımız duaları duyar, hatta: “Biz insana şah damarından daha yakınız.” (Kâf Suresi, 16. ayet) anlamındaki ayette bildirildiği gibi O, bize bizden, şah damarımızdan da yakındır.

Rabbimiz, Zekeriya aleyhisselamın, “Hani o, Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı.” (Meryem Suresi, 3.ayet) şeklinde dua ettiğini bildirerek bize nasıl dua edeceğimizi haber vermektedir.

 Bu sebepten duada bağırıp çağırmak, süslü olsun ve beğenilsin diye yapmacık hareketlerde bulunmak doğru değildir. Duayı sessizce ve yalvararak yapmak, ihlasın gereğidir. Yüksek sesle yapılan duaya, riya karışabilir. Bu sebeple Hanefî âlimler, namazda Fatiha sonunda “âmin” kelimesini sessiz söylemenin daha fazîletli olduğu içtihadında bulunmuşlardır. 

 7. Israrla Dua Edilmeli

Mü’min, yüce Allah’tan isteğinde ısrarlı olmalı, “isteğim yerine gelmedi” diye duadan vazgeçmemelidir.

Abdullah ibni Mesûd radıyallahu anh, Peygamberimiz  sallallahu aleyhi ve sellemin;

 “Dua ettiği zaman üç sefer tekrar eder ve bir şey istediği zaman yine üç sefer tekrar ederdi.” demiştir. (Müslim, Cihâd, 107) 

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

“Şüphesiz ki Allah, ısrarla dua edenleri sever.” (Beyhakî, Şu’abü’l-îmân, er-Ricâ Minallah, No: 1108) anlamındaki sözleri ile ısrarla dua edeni Allahu Teâlâ’nın sevdiğini bildirmiştir. 

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem;

 “Rabbime dua ettim de kabul edilmedi, diyerek acele etmediğiniz sürece Allah dualarınızı kabul eder.” (Buhârî, Daavât,  22; Müslim, Zikir, 92) anlamındaki hadisi ile ısrarla dua edilmesini tavsiye etmiş ve:

 “Koltuk altları gözükecek kadar ellerini kaldırıp dua eden hiçbir kul yoktur ki acele etmediği sürece Allah ona istediğini vermiş olmasın.” buyurmuş, ashabın: “Ey Allah’ın elçisi! Duanın acelesi nasıl olur?” şeklindeki sorusuna: “İstedim, istedim de Allah hiçbir şey vermedi, demektir” diye cevap vermiştir. (Tirmizî, Daavât, 133)

Ebû’d-Derdâ radıyallahu anh:

 “Kim çok dua ederse onun duası daha çok kabul olur.” (Abdürrazzak, Dua, 19644) demiştir. 

Dua ettikten sonra sonucu Allah’a havale etmek gerekir. Allah, kulunun istediğini hemen verebileceği gibi daha sonra da verebilir veya kulun isteği, kendisi için hayırlı değildir, ona daha hayırlı olanı verir veya mükâfatını ahirete bırakır. (Tirmizî, De’avât, 133) 

8. Ümit ve Korku İçinde Dua Edilmeli

 İnsan, dua ederken Allah’a karşı saygı ve azabından korku içinde bulunmalı, aynı zamanda istekli ve ümitli olmalıdır. Allahu Teâlâ;

 “Yataklarından kalkıp korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler. Kendilerine verdiğimiz nimetlerden başkalarına da harcarlar.” buyurmuştur. (Secde Suresi, 16.ayet) 

Bu ayette, kendilerine Allah’ın ayetleri hatırlatıldığı zaman derhal boyun eğen, secdeye kapanan, Allah’a hamd eden, O’nu noksan sıfatlarından tenzih eden ve asla kibirlenmeyen mü’minlerin, gece kalkıp korku ve ümit ile dua ettikleri (Secde Suresi,15.ayet) bildirilerek övülmektedir.

 Mü’min, ilâhî azaptan korku içinde bulunmakla birlikte yaptığı duayı Allah’ın kabul edeceği inancı ve düşüncesini taşımalıdır. Çünkü yüce Allah, Kur’an’ımızda:

 “Rahmetim her şeyi kaplamıştır.” (Arâf Suresi, 156.ayet) buyurmuştur.

 Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, mü’minlerin Allah hakkında iyi zanda bulunmalarını tavsiye etmiştir:

“Ey insanlar! Âlemlerin Rabbi hakkında iyi zanda bulunun çünkü Rab, kulunun zannı üzeredir.” (Beyhakî, Şu’abü’l-îmân, er-Ricâ Minallah, 1012)

Bir kutsi hadiste Allah celle celaluhu:

“Ben, kulumun bana olan zannı üzereyim ve beni andığı zaman ben onunla beraberim.” (Müslim, Zikir, 19) buyurmaktadır. 

Bu yüzden mü’min dua ettiği zaman, Allah Teâlâ’nın duasını kabul edeceğini ve isteğini yerine getireceğini düşünmeli ve inanmalıdır.

 9. Meşru Şeyler İstenmeli, Ölçülü Olunmalı, Aşırı Gidilmemeli

İşlenmesi ve istenmesi dinimizce günah sayılan konularda dua edilmemelidir. 
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, şöyle buyurmuştur:

“Kul, günah talep etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası kabul edilmeye devam eder.” (Müslim, Zikir, 25; bk. İbn Hıbbân, Ed’ıye, 881, 976) 

 Allah Teâlâ’nın bizden yapılmamasını istediği şeyi Allah’tan istemek edep dışına çıkmak, haddi aşmaktır. Allah, aşırı gidenleri ve haddi aşanları sevmez (Bakara Suresi, 190.ayet). Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, buyurmuştur ki:

“Bazı toplumlar duada aşırı gidecekler, siz onlardan olmaktan sakının.” (Ebû Davud, Salât, 358) 

10. Sadece Sıkıntılı Zamanlarda Değil Her Zaman Dua Edilmeli

Her insan bir derde, bir sıkıntıya, bir belaya uğradığı zaman Allah Teâlâ’ya sığınır, O’na dua eder. Böyle sıkıntılı zamanlarda gönüller bütünüyle Allah’a açılır, samimiyetle ve candan dua edilir. Allah da bu duaları kabul eder. Nitekim bir hadiste Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem;

“İki dua reddedilmez veya reddedilmesi çok nadir olur: Bunlar ezan okunduğu esnada ve sıkıntı zamanlarında yapılan duadır.” (Ebû Davûd, Edeb, 41) buyurmuştur.

Ancak sadece darlıkta, sıkıntıda veya bir korku, kaza ve felâketle karşı karşıya gelindiği zaman değil varlıklı ve sağlıklı zamanlarda, huzur ve rahatlığın hüküm sürdüğü anlarda da dua edilmelidir. Kişi sıkıntıya, darlığa ve zorluğa karşı sabır ve dua ile ayakta kalmaya çalıştığı gibi nimetlere kavuşması durumunda da şükredip dua etmelidir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

“Sıkıntılı ve musibete uğradığı zamanlarda Allah’ın duasını kabul etmesini isteyen kimse, rahat zamanlarında çok dua etsin.” (Tirmizî, Daavât, 9)

Sadece sıkıntılı zamanlarda dua etmek doğru olmadığı gibi dua edip sıkıntı geçtiğinde ettiği duayı ve sıkıntılarını unutmak, iman ve ibadetten yüz çevirmek de doğru değildir. Bu hususu Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade etmektedir:

“İnsan sıkıntıya düştüğünde, Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra Rabbi ona Kendi katından bir nimet verdiğinde, önceki yalvarıp yakarışını unutur da halkı O’nun yolundan saptırmak için Allah’a eşler koşar…” (Zümer Suresi, 8.ayet)

 11. Sadece Allah’a Dua Edilmeli

Dua, sadece Allah’a yapılmalı, araya başka aracılar sokulmamalıdır. Her namazda okuduğumuz Fatiha Suresi’nde:

“Sadece Sana ibadet eder, sadece Senden yardım dileriz.”
 diyerek bunu dile getiriyoruz. Yüce Allah, bize şah damarımızdan daha yakındır. (Kâf Suresi,16.ayet) Bu sebeple ne istersek, aracısız O’ndan istemeliyiz. Bakara Suresi’nin 186. ayetinde yüce Allah, şöyle buyurmaktadır:

“Kullarım, sana Beni sorarlarsa, Ben onlara pek yakınım. Bana dua ettiğinde dua edenin duasına karşılık veririm…”

Kur’an’da duanın sadece Allah’a yapılması önemle vurgulanmıştır. Allah’tan başkasına, putlara veya kendilerine mutlak nitelikler izafe edilen başka yaratıklara dua ve ibadet edilmesi Kur’an’da kesinlikle yasaklanmıştır:

“Gerçek dua ve ibadet sadece Allah'a yapılır. Onların, O'nu bırakıp tapındıkları şeyler ise kendilerine bir cevap veremez. Onların hâli, ağzına su gelsin diye iki avucunu suya doğru uzatıp bekleyen kimse gibidir. Oysa bu şekilde onun ağzına su asla gelmeyecektir. Kâfirlerin duası da işte böyle boşa gider.” (Ra’d Suresi, 14.ayet)

Bu ayette, Allah’tan başka varlıklara dua edenler kınanmakta ve Allah’tan başka varlıklara, putlara, ölülere yapılacak duaların, onlardan isteklerin boşa gideceği bildirilmektedir.

12. Dua Sonunda “Âmin”, “Duamı Kabul Et” Denilmeli, Peygamberimize Salâtü Selâm Getirilmeli ve Fatiha Suresi Okunmalı
Dua bitiminde “âmin” ve

“Ya Rabbi! Duamı kabul et.”
 (İbrâhim Suresi, 40.ayet) denilmeli, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selleme salât ve selâm getirilmeli ve Kur’an’ın ilk suresi olan Fatiha Suresi okunmalıdır.

“Biriniz ‘âmin’ dediği zaman gökteki bir melek de ‘âmin’ der. İkisinden biri diğerinin ‘âmin’ demesine denk gelirse geçmiş günahları bağışlanır” (Hemmâm b. Münebbih, Sahîfetü Hemmâm, No: 10) anlamındaki hadis, dua sonunda “âmin” demenin önemini ortaya koymaktadır. 

Fatiha suresinin ilk ayetlerinde Allah Teâlâ’nın nitelikleri bildirildikten sonra dua ayetleri gelmektedir:

Fatiha Suresi, sevap bakımından en büyük suredir. (Buhârî, Tefsîru’l-Kur’an, 1, V, 146) Fatiha’yı okuyan kimsenin duası kabul olur. Bir kutsî hadiste yüce Allah, şöyle buyurmuştur:

 “Fatiha’yı kendim ile kulum arasında ikiye böldüm: Yarısı benim, yarısı da kulumundur. Kulumun istediği hakkıdır, kendisine verilecektir.” 

Hadisin devamında Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:

“Bir kul, ‘Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn’ dediği zaman yüce Allah; ‘Kulum bana hamdetti’ der.

 Kul; “er-Rahmâni’r-Rahîm” dediğinde yüce Allah, ‘Kulum beni övdü’ der.

 Kul, ‘Mâliki yevmi’d-dîn” dediğinde, Allah, ‘Kulum beni yüceltti, bana saygı gösterdi’ der.

 Kul, “İyyâke na’büdü ve iyyâke neste’în” dediği zaman Allah, ‘Bu benim ile kulum arasındadır (ibadet eden kuluma, yardım etmek bana aittir). Kulumun istediği verilecektir’ der.

 Kul, “İhdina’s-Sırâta’l-müstekîm, sırâta’l-lezîne en ’amte aleyhim ğayri’l-meğdûbi aleyhim ve la’d-dâllîn” dediği zaman Allah, ‘Bu dilek kula aittir, istediği verilecektir’ buyurur.” (Müslim, Salât, 38)

KABUL OLAN DUALAR 

Mü’min, usul ve adabına uygun olarak dua ettiği zaman duası kabul olur ve bunun faydasını ve etkisini dünya ve ahirette görür. Yüce Allah, ayetlerde dua edenin duasını kabul edeceğini bildirmektedir: 

 “O’ndan sizi bağışlamasını dileyin ve tövbe ederek O’na dönün. Çünkü benim Rabbim kullarına yakındır ve onların dualarını kabul eder.” (Hûd Suresi, 61.ayet) anlamındaki ayette Allah’ın “Karîb (kullarına yakın)”, “Semî’u’d Dua (duaları işiten)” ve “Mücîb (duaları kabul eden)” olduğu bildirilmektedir. 

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem de:

“Allah, hayâ sahibidir, çok kerimdir. Bir insan iki elini kaldırıp kendisine dua ettiği zaman, o kalkan iki eli boş çevirmekten hayâ eder.” (Tirmizî, De’avât,118;) anlamındaki hadisi ile Allah’ın duaları kabul edeceğini beyan etmiştir.

 Dua bir ibadet ve bir zikir olduğu için dua eden mutlaka ilâhî emre uymuş, itaat etmiş ve sevap kazanmış olur. Dünya ile ilgili isteklerini yüce Allah, kulun yararına göre hemen verebileceği gibi bir müddet sonra da verebilir veya duasının karşılığı ahirete bırakılmış olabilir. 

 İnsan, Allah-u Teala'ın yaptığı işlerdeki sırları ve hikmetleri tayin edemez. Bizim sıkıntı olarak gördüğümüz ve Allah-u Teala'nın bir müddet ertelediği veya karşılığını ahirete bıraktığı işlerde öyle derin hikmetler yaratmıştır ki; bir beşer olarak bunu anlamamız mümkün değildir. O'nun yarattığı her işte mutlaka muhteşem güzellikler vardır.
Bu sebeple, bize göre sıkıntı olarak görünen bir meseledeki sırları kendi aklıyla ölçmeye kalkmaz, imanının gereği teslim olur. 

Dolayısıyla dünya hayatına yönelik talepleri karşılanmayan kişi, duam kabul edilmedi, dememelidir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, dua edene yüce Allah’ın isteğini ya dünyada hemen vereceğini veya ahirette vereceğini ya da istediği iyilik kadar kötülüğün giderileceğini bize haber vermiştir: 

“Allah’a dua eden herhangi bir insan yoktur ki duası kabul edilmiş olmasın. Günah işlemediği, yakınları ile ilişkisini kesmediği ve isteğinde acele etmediği sürece Allah ona ya dünyada istediğini hemen verir veya isteğini ahirete bırakır ya da duası nispetinde günahlarını bağışlar. Sahabe “Ey Allah’ın elçisi! Nasıl acele edilir? diye sordular. Peygamberimiz: “Kulun, Rabbime dua ettim de duama icabet etmedi, demesidir” buyurur. (Tirmizî, De’avât, 13; bk. Müslim, Dua, 92) 

Aynı hadisin Hâkim’in Müstedrek adlı eserindeki rivayetinde; üçüncü şık: 

“Ya da duası nispetinde ondan bir kötülüğü savar.” şeklindedir. (Hâkim, Daavât, I, 493) 

Kabul olan duaları üç kısımda ele alabiliriz: 
1. Bazı kimselerin yaptığı dualar,
2. Belirli zamanlarda yapılan dualar, 
3. Belirli mekânlarda yapılan dualar. 

1. Bazı Kimselerin Yaptığı Dualar

  Oruçlu Kimsenin, Âdil Devlet Başkanının ve Mazlumun Duası

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

“Üç kimsenin duası reddedilmez: İftar edinceye kadar oruçlu kimsenin, âdil devlet başkanının ve mazlumun duası. Allah, mazlumun duasını bulutların üzerine kaldırır ve o dua için sema kapılarını açar ve ‘İzzetime yemin ederim ki belli bir süre de olsa mutlaka sana yardım edeceğim.’ buyurur.” (Tirmizî, Daavât, 115,129; İbn Mâce, Siyâm, 48; bk. İbn Hıbbân, Ed’ıye, 17, 17228) 

Yolcunun ve Anne-Babanın Çocuklarına Duası

“Hiç şek ve şüphe yok ki üç kimsenin yaptığı dua kabul edilir: Anne-babanın çocuklarına yaptığı dua, yolcunun duası ve zulme uğramış kimsenin duası.” (Ebû Davud, Salât, 364; Tirmizî, Daavât, 48)

 Mü’minlerin Yüzlerine ve Gıyaplarında Birbirlerine Yaptıkları Dua 

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, bir mü’minin, bir mü’min kardeşinin gıyabında yaptığı dua en çabuk kabul edilen dua olduğunu şu hadislerinde bildirmiştir: 

 “Hiç şüphesiz en süratli kabul edilen dua, bir mü’minin bir mü’mine gıyabında yaptığı duadır.” (Ebû Davud, Salât, 364; Buhârî, Edebü’l Müfred, 623)

 Hac ve Umre Yapanların Duası

 “Hacılar ve umre yapanlar Allah’ın (evininin) ziyaretçileridir. Kendisine dua ederlerse dualarına icabet eder, O’ndan bağışlanma dilerlerse onları bağışlar.” (İbn Mâce, Menâsik, 5)

 “Kim Allah için hacceder de Allah’ın rızasına uymayan kötü söz ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa (kul hakkı hariç) annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlarından arınmış olarak hacdan döner.” (Buhârî, Hac, 4; Nesâî, Menâsikü’l-Hac, 4; Müslim, Hac, 438; İbni Mâce, Menâsik, 1)

 Allah Yolunda Cihat Eden Gazilerin Duası

“Allah yolunda cihat eden gaziler, hac ve umre yapanlar Allah’ın elçileridir. Kendisine dua ederlerse dualarına icabet eder, O’ndan bir şey isterlerse onlara verir.” (İbn Mâce, Menasik, 5)

 Dini mübîni İslâm için cihat eden, Allah için beden ve mal varlığını ortaya koyan, gerektiğinde uykusuz ve aç kalan, düşmanla çarpışan Müslüman, bu konumda dua ettiği zaman Allah duasını kabul eder. Her Müslüman’ın kabul olan bir duası vardır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

 “Her Müslüman’ın kabul olan bir duası vardır.” (Heysemî, Ed’ıye, 10, 17215)

 2. Belirli Zamanlarda Yapılan Dualar

Dua, her zaman ve her yerde yapılabilir. Bununla birlikte Arefe günü ve geceleri, Ramazan ayları, Cuma ve bayram gün ve geceleri, seher vakitleri, gecenin üçte ikisi, sabah ve akşam vakitleri, ezan ile kamet arasında, secdede ve namaz akabinde yapılan duaların kabul edileceği ile ilgili ayet ve hadisler vardır.

  Sabah ve Akşam Vakitleri Yapılan Dualar:

“Sabah akşam sadece Rablerinin rızasını dileyerek O'na dua ve ibadet edenleri yanından kovma. Çünkü sen onların hesabından sorumlu değilsin, onlar da senin hesabından. Öyleyse niçin onları kovup da zalimlerden olasın!” (En’âm Suresi,52.ayet) 



  İftar Vaktinde Yapılan Dualar
 Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

“Oruçlunun orucunu açarken yapacağı dua reddedilmez.” (İbn Mâce, Siyâm, 48)

Hadiste, ihlas ile yerine getirilen bir ibadetin sona erme zamanında, kulun yaptığı duanın kabul edileceği müjdelenmekte ve dolayısıyla oruç açarken dua edilmesi teşvik edilmektedir.

  Cuma Günü ve Gecelerinde Yapılan Dualar

“Cuma gününde bir saat vardır ki Müslüman o saatte namazda Allah’tan bir hayır isterse Allah ona istediğini verir.” (Buhârî, Daavât, 61) 

 Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Ali radıyallahu anha buyurmuştur ki:

 “Cuma gecesi olduğu zaman gecenin son üçte birinde kalkabilirsen (kalk ve dua et). Çünkü o vakit, (meleklerin) şahit olduğu bir zaman dilimidir. Bu vakitte yapılan dua kabul olur.” (Ebû Davûd, Dua, 115)

 Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem;

 “En faziletli günlerden biri de Cuma günüdür.” buyurmuş ve bu günde kendisine çok salâtü selâm getirilmesini istemiştir. (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 910)

  Arefe Günü Yapılan Dualar 

 “En hayırlı / kabulü şayan olan dua, Arefe günü yapılan duadır.”  (Tirmizî Dua, 8; Malik, Dua, No: 500)

  Gece Vakti Yapılan Dualar 

Şu hadisler gece vakti yapılan duaların kabul olacağını ifade etmektedir:

 “Gecede bir an vardır ki kişi ona rastlar da dünya ve ahiret için bir şey dilerse şüphesiz Allah dileğini yerine getirir. Bu an, her gecede vardır.” (Müslim, Salâtü’l Müsâfirîn, 166)

 “Yüce Rabbimiz her gece yakın semaya iner, gecenin son üçte biri kalıncaya kadar kalır ve: ‘Kim bana dua ederse ona icabet ederim, kim benden bir şey isterse ona isteğini veririm, kim benden af ve bağış dilerse onu bağışlarım.’ der.” (Buhârî, Daavât, 13; İbn Hıbbân, Ed’ıye, 919–922) 

"Gecenin sonunda yapılan dua daha faziletlidir ve kabul edilmesi daha çok umulur." (Tirmizî, Daavât, 80)

  Ezan İle Kamet Arasında Yapılan Dualar 

Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem ;

 “Ezan ile kamet arasında yapılan dua reddedilmez” buyurdu. Bunun üzerine sahabe; “Ey Allah’ın elçisi! Ne dua edelim?” diye sordular. Hz. Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah’tan dünya ve ahirette âfiyet / sağlık isteyiniz” buyurdu. (Tirmizî, Daavât, 129; bk. Ebû Davud, Salât, 35)

  Namazda, Secde Hâlinde ve Farz Namazların Akabinde Yapılan Dualar
“Kulun Rabbine en yakın olduğu an, secdede bulunduğu andır. O hâlde secde hâlinde bolca dua ediniz.”  (Müslim, Salât, 215; Ebû Davud, Salât, 152)

‘’Hangi dua kabul edilmeye daha yakındır?” diye sorulan bir soruya  Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem; ‘’Gecenin ikinci yarısında yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dua’’ diye cevap vermiştir. (Tirmizî, Daavât, 80)

  Yağmur Yağarken ve Kâbe’yi Görünce Yapılan Dua

 “Dört yerde sema kapıları açılır ve dualar kabul olur: Allah yolunda savaşmak üzere saf tutulduğunda, yağmur yağarken, namaz kılarken ve Kâbe’yi görünce.” (Heysemî, Ed’ıye, 25, 17253)

  Yunus Aleyhisselamın Duası İle Yapılan Dualar 

“Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ashabına: ‘Size bir şey haber vereyim mi? Sizden birine bir sıkıntı veya dünya musibetlerinden bir musibet isabet ettiği zaman, bu dua ile dua ettiği zaman o sıkıntı ve imtihan ondan giderilir.’ buyurmuş. Kendisine: ‘evet, haber ver’ denilmiş, bunun üzerine: ‘Balık sahibi Yunus’un:

لاَ اِلَهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine'z-zâlimîn.

Allahım! Senden başka ilâh yoktur, Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum, şeklinde yaptığı duadır, buyurmuştur.” (Hâkim, Daavât, 1864)

  İsm-i A’zâm İle Yapılan Dua

“İsm-i A’zâm”, en yüce isim, demektir.

Enes bin Malik radıyallahu anh diyor ki: Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, bir gün mescide girdi. Bir sahabe namaz kılıyordu. Bu sahabe namazdan sonra dua etmeye başladı ve duasında şöyle diyordu:

 “Allahım! Her türlü övgü sana mahsustur. Senden başka ilâh yoktur. Sen, Mennânsın/çok nimet verensin, gökleri ve yeri yokken var edensin, celâl ve ikram sahibisin, ey yaşayan, diri, canlı, ölümsüz, ezelî ve ebedî olan; zatı ile kaim olan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olan, uykusu ve uyuklaması olmayan, varlıkları yöneten, koruyan ve ihtiyaçlarını üstlenen Allahım! cümleleri ile sana dua ediyor, senden talepte bulunuyorum.”

 Bu duayı işiten Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

“Bu kimse, Allah’ın İsm-i A’zâm’ı ile dua etti ki İsm-i A’zâm ile dua edildiğinde Allah bu duayı kabul eder ve bu isimle istenince Allah verir.” (Hâkim, Daavât, I, 504; Ebû Ya’lâ, Zikir ve Dua, 1124) buyurdu.

 Hadislerde Allah’ın ism-i a’zâmı olarak birden çok isim zikredilmiştir. Bu isimlerin başında lafza-i celal; sonra Rahman, Rahîm, Rab, Mennân, Ehad, Samed, Hayy, Kayyûm, Mâlikü’l-mülk, Bedî’u’s-semâvâti ve’l-erd, Zû’lcelâli ve’l-ikram, lâ ilâhe illallah, lâ ilâhe illâ ente isimleri gelmektedir. (bk. Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 258; Tirmizî, De’avât, 65; İbn Mâce, Dua, 9; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’an, 14; Ahmed, III, 120; VI, 461)

 Esmâ-i Hüsnâ, Salih Amel ve Hayırlı İşler Vesile Edilerek Yapılan Dua

Rabbimiz, Kur’an’ımızda:

 “En güzel isimler Allah’ındır. Siz O’na bu isimler ile dua edin.” (A’râf Suresi, 180.ayet) anlamındaki ayeti ile kendisine, Esmâ-i Hüsnâ ile dua edilmesini emretmekte ve: “Onlara şöyle de: "İster Allah diye, ister Rahmân diye dua edin. Hangisiyle dua ederseniz edin, en güzel isimler O’nundur.” (İsrâ Suresi, 110.ayet) anlamındaki ayet ile “Allah” ismi veya “Rahmân” ismi ya da diğer isimlerinden biri ile dua edilebileceğini bildirmektedir. 

Mü’min, duanın kabul olması için Allah’ın güzel isimlerini, işlediği salih ve hayırlı amelleri vesile etmelidir.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, kızı Fatıma radıyallahu anhaya akşam ve sabah şu duayı yapmasını tavsiye etmiştir:

“Ey yaşayan, diri, canlı, ölümsüz, ezelî, ebedî ve zatı ile kaim olan, her şeyin varlığı kendisine bağlı, uykusu ve uyuklaması olmayan, varlıkları yöneten, koruyan ve ihtiyaçlarını üstlenen Allah’ım! Rahmetin sebebiyle senden yardım istiyorum. İşlerimin hepsini ıslah eyle, göz açıp kapayıncaya kadar beni nefsime bırakma.” (Ebû Ya’lâ, Zikir ve Dua, 914)

 Bu hadiste, Allah’a iki güzel ismi ile hitaptan sonra “rahmeti” vesile edilmiştir.

 3. Belirli Mekânlarda Yapılan Dualar

 Evde, caddede, sokakta, iş yerinde, tarlada hülasa tuvalet gibi ibadete elverişli olmayan yerler ile günah işlenen mekânların dışında her yerde dua edilebilir. Bununla birlikte cami ve Kâbe gibi ibadet yerlerinde, Arafat ve Müzdelife gibi mübarek mekânlarda yapılan dualar daha faziletlidir.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Medine’deki Mescid-i Nebevî’de kılınan bir rekât namazın, Mescid-i Haram dışındaki diğer mescitlerde kılınan bin rekât namaza denk olduğunu (Nesâî, Mesâcid, 4), Mescid-i Haram’da kılınan namazın ise diğer mescitlerde kılınan namazlardan yüz bin kat daha fazla sevap olduğunu (İbn Mâce, Salât, 195) bildirmiştir. Dua da bir ibadet olduğuna göre Mescid-i Haram’da ve Mescid-i Nebevî’de yapılan dualar da daha faziletli ve makbul olur.

SON SÖZ

Dua; zikirdir,

Dua; baştan sona ibadettir,

Dua; huzurdur,

Dua; çaresizin çaresidir,

Dua; ümittir, sığınaktır,

Dua; dert ortağımızdır,

Dua; aciz olanın, Rabbine el açmasıdır,

Dua; mü’minin Rabbi ile irtibatıdır,

Dua; Rabbini hatırlamaktır,

Dua; kulluğun ta kendisidir.

"Bir insan, müslümanlığının ne durumda olduğunu anlamak isterse; ne kadar dua ettiğine,duadan ne kadar haz aldığına baksın." -Nureddin Yıldız Hocaefendi-

Nureddin Yıldız Hocaefendi'nin "Dua Alemi" sohbetinden, diyanet.gov.tr ve İmam Nevevi'nin "Dualar ve Zikirler" kitabından faydalanılmıştır.


Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR

3 Şubat 2017 Cuma

RABBİMİZİN cc 39.NASİHATI

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim

Yüce Allah 
(Celle celaluhu) şöyle buyurmaktadır:

"Ben kulumun benim hakkındaki itikad ve zannına göre kendisine muamele ederim. Artık kulum nasıl isterse benim hakkımda öyle itikad etsin.
Kulum beni zikrettiği zaman ben onunla beraberim. Beni içinde
(kalbinden gizli olarak) zikrederse, ben de onu zâtımla özel olarak zikrederim.

Kulum beni bir topluluk içinde zikrederse, ben de onu, o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içinde
(meleklerin arasında) zikrederim.
Kulum bana güzel amelleri ile bir karış yaklaşırsa, ben ona bir karış yaklaşırım. O bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek gelirse, ben ona
(rahmetimle) koşarak gelirim."


Rabbimizin 104 Kitaptaki Öğütleri (Meva'ız-i Kudsiyye)

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

2 Şubat 2017 Perşembe

29 Ocak 2017 Pazar

Hz. Peygamber’den (sas) İman Talimi-M.Emin Yıldırım

“Bir Müslümanın öncelikli olarak öğrenmesi gereken meseleler nelerdir?”

Bu soruya İbn Hacer el-Heytemi şöyle cevap veriyor:

Bir Müslüman şu üç şeyi öğrenmelidir:

1. Sağlam bir kaynaktan akidesini
2. Temel mükellefiyetlerini, ibadet fıkhını ve kendi ilmihalini (özellikle ne iş yapıyorsa, o işi ile alakalı fıkhı)
3. Kalbin amellerini ve kalbinin hastalıklarını giderecek adımları

Bizim Darü’l-Erkam çalışmamızda, oradaki eğitim usulünü üç alana ayırmıştık:

Sağlam bir akidenin inşası
Akli Eğitim
Ruhi Eğitim

Bu üç alanı 3 S ile formüle edelim:

Sahih Bir İman
Salih Bir Amel
Selim Bir Kalp

Üç soru:

İmanın, sahih bir iman olduğunu nasıl anlayabiliriz?
Amelin, salih bir amel olduğunu nasıl tespit edebiliriz?
Kalbin, selim bir kalp olduğuna nasıl hükmedebiliriz?

Kalbin, selim bir kalp olduğuna nasıl hükmedebiliriz?

1. Sahih bir imanı tereddütsüz bir şekilde tasdik ederse
2. Sürekli Allah’ı anar, iman hakikatleri üzerinde tefekkür yaparsa
3. Öğrendiği ilmi, amele dönüştürmeyi en öncelikle mesele olarak görürse
4. Kalbini her türlü şirkten, nifaktan, kibirden, ucbtan ve hasetten korumaya çalışırsa
5. Kaçınılmaz son olan ölümü unutmadan, hep hesap verme endişesi taşırsa

Amelin salih bir amel olduğunu nasıl tespit edebiliriz?

1. Sağlam bir iman üzerine yapılırsa
2. Kur’an’a ve Sünnet’e uygun olursa
3. Doğru zamanda, doğru iş, ortaya konursa
4. Kendisine faydası olduğu gibi başkalarına da faydası dokunursa
5. Bir zararı ve kötülüğü ortadan kaldırıp, iyiliği ve yararı insanlara sağlarsa

İmanın sahih bir iman olduğunu nasıl anlayabiliriz?
1. Esaslarını Kur’an’dan alıyorsa
2. Örnekliğini Peygamber’den kavrıyorsa
3. Açıklamalarını Sahabe’den öğreniyorsa
4. Tartışmaları Selef-i Salih’inden sonlandırıyorsa
5. Yolunu Sevad-ı A’zam olarak Müslümanların yolu olarak ediniyorsa…

Hz. Peygamber’den (sas) İman Talimi

Talim, Hz. Peygamber’in (sas) 5 temel görevinden biridir.

Tebliğ, Davet, Tebyin, Talim ve Tezkiye…


‘Allah Resulü (sas) ) müminlere neleri tâlim etmiş/öğretmiştir?’

– Vahiyden mahrum olan yüreklere vahyin mesajlarını taşıyarak Allah’ın (cc) muradını öğretmiştir.
– Şekle ve sadece görünene takılıp da, işin iç yüzünü ve özünü ihmal edenlere hikmeti öğretmiştir.
– Nasıl kulluk edileceğini bilmeyenlere bu işin yöntem ve usulünü hayatı ile göstererek öğretmiştir.
– Neye, ne kadar, nereye kadar değer verilmesi gerektiğini öğretmiştir.
– Kurulması ve devam ettirilmesi en zor olan dünya ve ahiret dengesinin nasıl olması gerektiğini öğretmiştir.

Allah Resulü (sas) Tâlim Görevini Nasıl Yapmış, Nasıl Uygulamıştır?
1. Tatbik
2. Tedric
3. Tadil
4. Tashih
5. Taltif

Hz. Peygamber (sas) imanı nasıl talim etmiştir?

1. Ayrıntılara ve tartışmalara kapı açmadan çok sade ve duru bir şekilde iman esaslarını öğretmiştir.

“Siz bununla mı emredildiniz, yoksa ben size bunun için mi gönderildim? Bilin ki, sizden öncekileri, dini meselelerdeki münakaşalarının çokluğu ve peygamberleri hakkında düştükleri ihtilafları helak etmiştir.” (Tirmizî, Kader, 1)

2. Öncelikle muhataplarını ümmileştirmiş, zihin ve kalplerinde var olan perdeleri kaldırmış, sonra onlara imanı talim etmiştir.

Hz. Peygamber’in muhatapları:

Çeşitli Müşrikler
Az sayıda Hanifler
Yahudiler
Hıristiyanlar
Sabiler
Hanifler

Ümmileştirmek, cahilleştirmek demek değil, tabir caiz ise fabrika ayarlarına geri dönmektir.

İnsanın fabrika ayarları fıtrattır. Fıtratına dönen, Allah’a döner.

İman ön bilgi, inkâr ön yargı idi.

“İmrân’ın hareketinden dolayı ağladım! Babası içeri girdiği zaman İmrân ne ayağa kalkmış, ne de yüzüne bakmıştı. Fakat Husayn, Müslüman olunca babalık hakkını ödedi.” (İbn Hacer, el-İsâbe, 1/337-338)

3. İmanın anlaşılması için temel kavramları ortaya koymuş ve o kavramlar üzerinden imanı onların dünyasına taşımıştır.

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Ashab: Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir, dediler. Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem:“Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekat sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnad ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir” buyurdular. (Müslim, Birr, 59; Tirmizî, Kıyamet, 2)

4. İman meselesinin önem ve değerini her fırsatta gündeme taşımış, kabulünün neler kazandırtacağını, inkârının nelere yol açacağını net bir şekilde ortaya koymuştur.

Muâz İbni Cebel radıyallahu anh anlatıyor:

Bir seferde Hz. Peygamber’in maiyyetinde idim. Bir gün, bir anda kendimi Resûlullah’ın yanında buldum. Yürüyorduk. Hemen kendisine;

– Ya Rasûlalllah! Bana, beni cennete girdirecek, cehennemden uzak­laştıracak bir iş (amel) öğret! dedim.

– ” Çok büyük bir şey istiyorsun. Ancak bu, Allah’ın kolay kıldığı kişi için pek kolaydır: Hiç bir şeyi ortak koşmadan yalnızca Allah’a kulluk edersin. Na­mazı dosdoğru kılarsın. Zekâtı verirsin. Ramazan orucunu tutarsın. Ka’beyi haccedersin.” buyurdu. Sonra ilâve etti:

– “Dikkat et. Şimdi sana hayır kapılarını haber vereceğim: Oruç kalkandır. Sadaka, suyun ateşi söndürmesi gibi günahın azabını söndürür. Kişinin gece yarısı kıldığı namaz da günahı söndürür.”

Bundan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Korkuyla ve umutla Rablerine kulluk yaptıkları için vücutları yataklarından uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.” (Secde 32/16-17) âyetini okudu.

Daha sonra Rasûl-i Ekrem şöyle buyurdu:

“- Sana bütün işlerin başını, ana direğini ve doruk noktasını bildireyim mi?” Ben:

– Evet, bildiriniz Ya Rasûlallah! dedim.

“- İşin başı İslâm, direği namaz, doruğu/zirvesi cihaddır” buyurdu.

Sonra;

“- Sana bütün bunların kıvamının kendisine bağlı olduğu şeyi (can dama­rını) bildireyim mi?” dedi.

Ben;

– Evet, bildir Ya Rasûlallah! dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber dilini tuttu ve;

“- Şunu koru!” buyurdu. Ben;

– Ya Rasûlallah! Biz konuştuklarımızdan sorgulanacak mıyız? de­dim.

“-Annen yokluğuna yansın ey Muâz! İnsanları yüzüstü (veya burunları üzerine) cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir!” buyurdu. (Tirmizî, Îman, 8; İbn Mâce, Fiten, 12),


5. İmanın lezzet ve tadına varmaları için, yol ve yöntemi göstermiş, yüreklerine atılan iman tohumunun meyveye durması için sürekli irtifa kaydeden bir menhec belirlemiştir.

“Allah’ım! Bizlere imanı sevdir ve onu kalplerimizin ziyneti kıl. Küfrü, fıskı/her türlü çirkinliği, taşkınlığı ve yine sana karşı isyanı ise bize kerih göster. Bizleri aklî olgunluğa ermiş olanlardan eyle.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/424)

Hadis kitaplarımızda geçen “halâvetü’l-İman” veya “ta’mü’l-iman” ifadeleri imanın tadının nasıl elde edileceğine dair bizlere yol gösteriyor.

“Üç şey kimde bulunursa o, imanın tadını almış demektir: Allah ve Resulü’nü her şeyden ama her şeyden daha fazla sevmek; sevdiğini sadece ve sadece Allah için sevmek; iman ettikten sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe/cehenneme atılıyor gibi kerih görmek.” (Buhârî, Îmân 9, 14, İkrah 1, Edeb 42; Müslim, Îmân 67.Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 10)

“Bir kadın kocasının meşru isteklerini yerine getirmedikçe asla imanın tadına erişemez.” (Hâkim, el-Müstedrek, c. 4, s. 190)

Abdullah b. Mes’ud rivayet ediyor, Efendimiz (sas) buyurmuşlardır ki: “Üç haslet vardır ki bunlar kimde bulunursa imanın tadını tatmış olur: Haklı olduğu halde tartışmayı bırakmak, şakada olsa yalan söylememek, başına gelen bir belanın illede daha önce yaptığı bir hata nedeni ile olmadığını veya yaptığı bir hatanın sebebiyle başına bir bela geleceği korkusuna kapılmamak!” (Taberani, Mu’cemü’l-Kebir, c. 9, s. 157)

Bizzat İbn Abbas’ın kendi lisanından dinliyoruz. “Bir gün Allah Resûlü’nün terkisine binmiştim. Yolda bana: ‘Yavrucuğum! Sana bazı sözler öğreteceğim, onları ezberle, hiçbir zaman aklından çıkarma’ dedi. Şöyle devam etti: “Allah’ın hakkını korursan Allah’ta seni korur, onu istediğin zaman yanında bulursun. Geniş zamanda Allah’ı an ki, Allah da dar zamanda seni ansın, imdadına yetişsin. Bir şey isteyeceğinde sadece ve sadece Allah’tan iste! Yardıma ihtiyacın olduğunda, sadece ve sadece Allah’tan dile! İyi bil ki, bütün insanlar sana yardım etmek istese, Allah dilememişse, hiç kimse sana yardım edemez. İnsanların hepsi isteseler bile Allah’ın dilediği bir musibeti asla kaldıramazlar. İyi bil ki zafer, sabırla elde edilir. Hoşuna gitmeyen durumlara sabretmekte pek çok hayır vardır. Genişlik sıkıntıdan sonra gelir. Zorlukla birlikte kolaylık vardır. İyi bil ki, başına gelenler bir hatandan dolayı gelmediği gibi, yapmış olduğun hatalar musibetine neden olmaz. Allah’ın yazıp takdir ettiğinden başkası olmaz. Kalem kurudu, sahifeler dürüldü. Allah’a, O’nu severek, isteyerek ve yakîn ile yani görüyormuşçasına ibadet et!” ( Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/293; Taberânî, Mucem, 11/123; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâ
be, 3035)

http://www.siyervakfi.org/hz-peygamberden-sas-iman-talimi/

26 Ocak 2017 Perşembe

RABBİMİZİN cc 38.NASİHATI

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim

Yüce Allah
(Celle celaluhu) şöyle buyurmaktadır:

"Ey âdemoğlu! Hayır işle. Hayır cennetin anahtarıdır ve oraya götürür. Şerden sakın, o cehennemin anahtarıdır; sonuçta sahibini oraya sürükler.

Ey âdemoğlu! Bil ki inşa ettiklerin yıkılacak, ömrün harap, bedenin toprak olacak. Birikimlerin vârislerinin, nimetler de başkasının eline geçecek. Bütün bunlardan sana kalan, hesabı, pişmanlığı ve cezasını çekmek olacak.
Kabirdeki arkadaşın amelindir. Hesaba çekilmeden önce sen kendini hesaba çek ve itaatime yapış, bana isyandan sakın. Sana verdiğime rıza göster, şükredenlerden ol.


Ey âdemoğlu! Güle güle günah işleyeni ağlaya ağlaya ateşe atarım. Benden korkarak ağlayanı, gülerek cennete koyarım.

Ey âdemoğlu! Hesaba çekileceği gün fakirlerden olmayı temenni edecek nice zenginler vardır.
Nice zalimler de vardır ki, ölüm onları zelil kılmıştır.
Nice tatlılıklar var ki, ölüm onları acılaştırmıştır.
Hallerinden memnun ve mutlu niceleri var ki, ölüm bu sevinçlerini zehir etmiştir. Nice kısa anlık sevinçlerin sonu, uzun hüzünler olmuştur.


Ey âdemoğlu! Hayvanlar senin ölüm hakkındaki bilgine sahip olsa açlık ve susuzluktan ölene kadar yemeden içmeden kesilirlerdi.


Ey âdemoğlu! Sana ölümden ve onun şiddetinden başka bir ceza verilmeyecek olsaydı dahi, bunun şiddetinden geceleri sükûnet içinde olmaman, gündüzleri rahat bulmaman gerekirdi. Ölümün acısı bu ise, ya ardındaki daha şiddetli durumlarda halin nice olur?

Ey âdemoğlu! Âhiret yaşamında ulaşacağın nimetler vesilesiyle ölüm sırrını arkanda bırak, dünyada esef duyacağın tek şey elden kaçırdığın hayırlar olsun.
Dünya hayatında elde ettiklerinle şımarma, elinden çıkanlar için de üzülme.


Ey âdemoğlu! Seni topraktan yarattım, tekrar toprağa döndüreceğim ve bir kez daha topraktan dirilteceğim.
Dünya ile vedalaş ve ölüme hazırlan. Bil ki ben bir kulu sevdiğimde, dünyayı ondan uzak tutar ve onu âhiret için çalıştırırım. Ona dünyanın kusurlarını gösteririm; böylece ondan sakınır, cennet ehlinin amelleri ile meşgul olur. Ben de bunun üzerine onu rahmetimle cennete dahil ederim.
Bir kuluma da buğzedersem, ona beni bıraktırır, dünya ile meşgul eder ve dünya ameli için çalıştırırım. Böylelikle ateş ehlinden olur, onu cehenneme dahil ederim.

Ey âdemoğlu! Uzun bile olsa her ömür fânidir. Tıpkı bir gölgenin uzantısı gibi kısacık bir an durur; fakat bir daha geri dönmemek üzere kaybolur gider.


-Ey âdemoğlu! Seni yaratan benim, sana rızk veren de. Sana can veren de senden canını alacak olan da benim. Yine seni diriltecek olan ve hesaba çekecek olan da benim. Sen, kendine herhangi bir yarar yahut zarar vermeye, hayata, ölüme ve dirilmeye sahip olmadığın halde, işlediğin kötü işlerin karşılığını göreceksin.


Ey âdemoğlu! Bana itaatte bulun ve bana hizmet et. Rızkın için endişe etme, ben onun için sana yeterim. Senin için bizzat benim karşılayacağım şeylerin derdini kendine yük etme!


Ey âdemoğlu! Sana takdir edilmemiş ve ulaşamayacağın bir şeyin yükünü niçin çekersin? İşlemediğin bir amelin sevabını alamayacağın gibi sana takdir edilmemiş bir şeye de sahip olamazsın.

Ey âdemoğlu! Yolu ölüm olan biri dünya ile nasıl sevinebilir? Evi kabir olan biri dünya yurdundaki evi ile nasıl mutluluk duyabilir?


Ey âdemoğlu! Şükrünü eda ettiğin az bir mal, şükrünü yapamayacağın çok maldan hayırlıdır.


Ey âdemoğlu! En hayırlı malın, önden gönderdiğindir. En hayırsızı ise ardından dünyada bıraktığındır. Nefsin için önden hayır yolla, ölümden önce onu yanında bulursun.


Ey âdemoğlu! Dertli olana dertten kurtuluş veren, istiğfar edeni affeden, tövbe edeni sakındıran, çıplağı giydiren, korku içinde olanın korkusunu gideren, aç olanı doyuran benim. Kulum bana itaat ve kulluk üzere bulunur, emrime razı olursa onun işlerini kolaylaştırır, gücüne güç katar, göğsüne genişlik veririm.


Ey Musa! Her kim yetimin ve fukaranın malı ile zenginleşirse onu dünyada fakirleştirdiğim gibi âhirette de azaba çarptırırım. Kim fakirlere ve zayıflara karşı kibirlenip merhametsizlik ederse, onun binasını harap eder, cehennemi ona mesken yaparım.

'Şüphesiz ki bunlar, evvelki sahîfelerde, İbrahim ve Musa'nın sahîfelerinde de mevcut olan öğütlerdir.'A'lâ 87/18-19.


Rabbimizin 104 Kitaptaki Öğütleri (Meva'ız-i Kudsiyye)

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

24 Ocak 2017 Salı

Sadece içki sofrasında oturmak mı?-Faruk Beşer


...Öncelikle biz Kur'an-ı Kerim'in ve Sünnetin getirdiği hükümlerin belli bir tarihle sınırlı olmadığını, yani Kur'an-ı Kerim'e tarihselci bir okuyuşla bakılamayacağını söylüyoruz...


...şu hadisi şerif ve ayeti kerimelerin hükmü halen devam ediyor:

Resulüllah Efendimiz (sa) buyurdular ki, “Allah'a ve ahiret gününe imanı olan, içki içilen sofrada oturmasın” (Müsned, sahih). Bunun onun kendi zamanıyla sınırlı olduğunu gösteren bir delil yok. O halde bu yasağın delinmesi için olsa olsa bir zaruretin bulunması gerekir. O zaman da zaruret nedir? Bulunup bulunmadığını kim ve nasıl belirleyecek sorusuyla karşılaşırız. Oturmazsam beni kınarlar, müşterimi kaybederim, işimden olurum gibi bahaneler zaruret olabilir mi?

Şimdi şu ayeti kerimelere de bakalım ve ince Müslüman olabilmenin bir iman ve kararlılık meselesi olduğunu görelim.

“Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler izzeti onlarda mı arıyorlar. Oysa izzet bütünüyle Allah'ındır”.

..“Allah size kitapta daha önce de bildirmişti ki,ayetlerinin inkâr edildiğini ya da alaya alındığını duyduğunuzda, bunu yapanlar bir başka söze geçinceye kadar onlarla oturmayın.Yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Allah münafıkları da kâfirleri de hepsini birden Cehennemde toplayacak” (Nisa 4/139, 140)...

...Ayeti kerimelerden, dolaylı olarak şu mana da anlaşılır; demek ki, mümin Allah'ın ayetleriyle alay edilen bir mecliste oturamaz, ama böyle bir alay ve aşağılama söz konusu değilse müşriklerle de fasıklarla da oturulup konuşulabilir...

...Derler ki, içki içerken yakalanan bir grubu beşinci Raşit Halife Ömer bin Abdülaziz'e getirirler. Halife onlara içki cezasının/haddinin uygulanmasını söyler. Ama içlerinden birisi oruçlu bir insandı derler. Halife şu cevabı verir: O halde haddi uygulamaya ilk ondan başlayın. Allah'ın “O'nun ayetlerinin inkâr edildiğini ya da alaya alındığını duyduğunuzda… Yoksa siz de onlar gibi olursunuz” ayetini duymadı mı? Yani içki içenler Allah'ın ayetlerini inkâr ediyor ya da alaya alıyordu demektir.


Yazının tamamı için:

20 Ocak 2017 Cuma

MEŞRIK-I NUR (Nurun Kaynağı-Abdest)

Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor;

Rasûlullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem buyurdular:


“Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağırılacaktır. Yüzünün nûrunu artırmaya gücü yeten kimse bunu yapsın” Buhârî, Vudû‘ 3; Müslim, Tahâret 35

Abdest, İslam'da bazı ibadetlerin yerine getirilmesi için yapılan ve bizzât kendisi ibadet olan temizlenmedir.
Abdest kelimesinin Arapça aslı Vudû'dur. Vudû , maddi ve manevi kirlerden arınmak,temizlenmek demektir.

Osman ıbn Affan radıyAllahu anh anlatıyor;

" Resulullah aleyhisselatu vesselam buyurdular ki; 'Kim abdest alır ve abdestine özen gösterirse, hataları vücudundan tırnak diplerine varıncaya kadar dökülür.' " BUHARİ,VUDU (25); MÜSLİM, TAHARET 8,(229)

Abdest, her amel ve ibadet için değil,başta namaz olmak üzere bazı ibadetler için FARZ kılınmıştır.

Allah-u Teala buyuruyor ki;

"Ey iman edenler,namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi,dirseklere kadar ellerinizi ve - başlarınıza mesh edip- her iki topuğunuza kadar da ayaklarınızı yıkayın.Eğer cünüp iseniz iyice yıkanarak temizlenin.Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan(def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız,o zaman temiz bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (teyemmüm edin). Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat o sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz." MAİDE SURESİ,6. AYET

Ayet- i Kerime'de mü’minlere , namaza kalktıkları zaman abdest almaları emredilmektedir.

Müfessir Taberi, Ayet'in tefsirini şöyle yapmıştır;

" Bu emir, abdestsiz olanlar için farz, abdestli olanlar için ise menduptur. Nitekim Resulullah sallallahu aleyhi vessellem Mekke fethedilmeden önce her vakit için yeni bir abdest alarak ümmetine, her vakit namaz için abdest yenilemenin faziletli bir amel olduğunu öğretmiş, Mekke fethedildikten sonra da tek bir abdestle birçok namazını kılmış böylece asıl farz olanın abdestli olmak olduğunu ümmetine beyan etmiştir."

Müslüman'ın sürekli abdestli olması SÜNNET'tir. Peygamber'imiz aleyhisselatu vesselam abdestsiz gezmemiştir.

Ebu Hureyre radıyAllahu anh anlatıyor;

" Resulullah aleyhisselatu vesselam buyurdular ki; 'Ümmetim, kıyamet günü çağırıldıkları vakit abdestin izi olarak ( nurdan ) bir parlaklıkları olduğu halde gelirler. Öyleyse kimin imkânı varsa parlaklığını arttırsın.' " BUHARİ ; VUDÛ 3, MÜSLİM ;TAHARET 34-35-40 (246-250) ; NESAİ; TEHARET 110(1-94-95)

Ibn Ömer radıAllahu anh anlatıyor;

"Resulullah aleyhisselatu vesselam buyurdular ki ; 'Kim abdestli olduğu halde abdest tazelerse , Allah, bu sebeple kendisine on ( misli) sevap yazar.' " - TİRMİZİ ,TAHARET 44 (59)-

EN GÜZEL ŞEKİLDE ABDEST NASIL ALINIR?

- Abdeste , niyet ederek ,'eûzü besmele' ile başlanır.

Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor;

"Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular: 'Abdesti olmayanın namazı yoktur. Üzerine Allah'ın ismini zikretmeyen kimsenin abdesti de abdest değildir.' " - Ebu Dâvud, Tahâret 48, (101)-

-Sağ elden başlayarak üçer kere eller bileklere kadar , hilâllenerek yıkanır.

Hilâllemek: el parmakları birbirine sokularak yapılır.

- Elleri yıkadıktan sonra üç kez ağıza ,sağ el ile, ağız dolusunca su alınır. ( Buna 'mazmaza' denir.) Mazmazada su, boğaza kadar iner. Oruçlu olanlar mazmazayı bu derecede yapmazlar.

-Sonra üç kez de burnun katı yerine kadar gidecek şekilde buruna,sağ el ile su verilir ve sol el ile sümkürülür. (Buna 'iştinşak' denir.) Oruçlu olanlar istinşakı bu derecede yapmazlar.

-Üç kez yüz yıkanır. Yüz denilen organ, iki kulak memesi arasındaki yer ile alnın saç biten yerinden, çene altına kadar olan kısımdır.

Yüzde sakal sık olunca, onun üstünü yıkamak yeterlidir, altındaki deriyi yıkamak gerekmez. Fakat sakal seyrek olunca, altındaki deri kısmınıda yıkamak gereklidir.

- Sağ koldan başlayarak, üç kez, kollar dirseklere kadar ovalanarak yıkanır.

- Ardından sıra, baş, kulak ve boyunun meshedilmesine gelir.

Başın tamamını bir su ile meshetmek Sünnet'tir. Buna 'kaplama mesih' denir.

Şöyle yapılır;

Her iki el tamamen ıslatılır. Bu iki elin baş parmakları ile işaret parmaklarından sonra gelen üç parmak birbirine bitiştirilir.

Bu ellerin ayaları yukarı kaldırılıp , o bitişik parmaklar uç uca gelmek üzere birbirine yaklaştırılır.

Böylece bitişik halde olan iki elin parmakları başın ön tarafından enseye kadar çekilir. Sonra, ellerin ayaları başın iki tarafına yapıştırılarak ense tarafından başın önüne kadar çekilir. Böylece, bütün başın meshi bitmiş olur.

* Bununla beraber başın her tarafı istenildiği bir şekilde meshedilebilinir.

-Başın meshinden sonra su almadan, kulak meshine ardından da boyun meshine geçilir.

Kulak meshi şöyle yapılır; Serçe parmaklar kulak deliklerine sokularak kımıldatılmalıdır.

Boyun meshi ise şöyledir; iki elin arkaları ile üçer parmakla ( işaret- orta- yüzük parmaklar) ,yeni suya gerek kalmaksızın boyun mesh edilir. Boğazı meshetmek ise bid'attir.

- Önce sağ ayaktan başlayarak, her bir ayağı üç kere hilalleyerek, ayak bileklerine kadar topukları ise üç kere ovalayarak alınır.

Abdest tamamlanınca Kelime- i Şehadet getiririz.

Resulullah sallahu aleyhi vessellem buyurdular ki;

"Sizden kim abdestini alır ve bunu en güzel şekilde yapar,sonra da ; ' Eşhedu en lâ ilâhe illallah vahdehu la şerike leh ve eşhedu enne Muhammedun abduhu ve Resuluhu ' derse ,kendisine cennetin sekiz kapısıda açılır; hangisinden isterse oradan cennete girer."
EBU DAVUD,TAHARET 65 (169) ; TİRMİZİ ,TAHARET 41 (55)

ABDEST ALIRKEN DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER
- Abdestin başından sonuna kadar niyeti unutmayıp kalpte tutmak.

-Elleri ve ayakları yıkamaya parmaklardan başlamak.

- El ve ayaklar yıkanırken parmakların arasını hilallemek.

El parmaklarının hilallenmesi; parmaklar birbirine sokularak yapılır.

Ayak parmaklarının hilallenmesi ise şöyle yapılır; Sol elin serçe parmağı ile sağ ayağın altından ve serçe parmağın arasından hilallemeye başlayarak sıra ile sol ayağın serçe parmağında sona erdirilmesi.
 (Parmakları akar suya koymak da hillaleme yerine geçer.)

-Misvak kullanmak. Misvakın pek çok yararları ve sevabı vardır. Dişleri temizler, ağız kokusunu giderir, vb.

Rasulullah aleyhisselatu vesselam buyuruyor ki;

"Ümmetime zor geleceğinden korkmasaydım,her abdestte misvak kullanmalarını emrederdim.”-BUHARİ,CUM’A 8 ,TEMENNİ 9,SAVM 27; MÜSLİM TAHARE 42;EBU DAVUD ,TAHARE 25-

Misvak bulunmaz veya kullanıldığında dişleri kanatırsa, onun yerine parmak kullanılabilinir. Şöyle ki; baş parmak ağzın sağ tarafına ,şahadet parmağı da sol tarafına salınarak üst ve alt dişler ovalanır.

-Mecbur kalınmadıkça dünya kelamı konuşmamak.

-Abdest alırken sıra gözetmek. Önce eller,sonra ağız,ardından burun....

-Abdest organlarını üçer kez yıkamak. Üçten fazla ya da az yıkamak sünnete aykırıdır. Ancak meshetmek bir keredir.

- Abdest organlarını, dökülen su ile iyice ovalamak.

-Abdest organlarını,arada kesinti yapmadan yıkamak. Buna “vila” denir.

*Havanın sıcaklığı sebebiyle yıkanan organın hemen kuruması vilaya engel değildir.

- Abdest suyunu bıyıkların ve kaşların altlarına ve yüzün çevresinden sarkmış bulunan fazla kıllara eriştirmek.

- Sakalın çeneden aşağıya uzamış kısmını meshetmek ve sık olan sakalı bir avuç su ile alt tarafından el parmakları ile hilallemek.

ŞEYTANIN TUZAĞINA DİKKAT!

Resulullah aleyhisselatu vesselam buyurdular ki;

" Abdest sırasında vesvese veren bir şeytan vardır. Adı da Velehân'dır. Öyleyse suyun vesvesesinden sakının!"TİRMİZİ,TAHARET 43(57) ; AHMED,V,136

Burada, abdest esnâsında meydana gelen vesveseye dikkat çekilmektedir.
Vesvese, şeytanın kalbe attığı şüphe , kararsızlık ve kuruntu halidir. Çoğu insan, abdest alırken uzuvlarını güzelce yıkamadığı ya da yıkamayı unuttuğu, üç kere değil de iki veya bir kere yıkadığı gibi vehimlere kapılır.

Böyle bir vesvese ilk defa vuku buluyorsa, abdest tekrar edilebilinir. Ama , mükerreren oluyorsa, mesela bir insan, abdest uzvunu yıkayıp yıkamadığından sık sık şüpheye düşüyorsa, hiç vesveseye meydan vermeden o uzvunu yıkadığını kabul ederek abdestini tamamlamalıdır.

Bir gün Resulullah aleyhissalatu vesselam yanındakilere: “Ne dersiniz,birinizin evinin önünden bir nehir aksa ve her gün o nehirde beş vakit yıkansa,bu durum o kişide kir namına bir şey bırakır mı?” diye sordular. Oradakiler –radıyAllahu anhum- “Hayır,o kişide kir namına bir şey bırakmaz.” dediler. Bunun üzerine Allah’ın Elçisi aleyhisselatu vesselam “İşte günde kılınan beş vakit namaz da böyledir. Allah onunla hataları siler.” buyurdu. –Buhari,Mevakit 6-