26 Ekim 2023 Perşembe

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 56

Bu Rabbimin fazlındandır

Sebe’ Sûresi 

Süleyman aleyhisselam: “Rabbim” dedi, “Beni bağışla; benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver bana." Sâd Suresi - 35.

Bu ayetten de anlıyoruz ki kulun yaradandan mülk ve varlık istemesi sakıncalı bir durum değildir.

Süleyman aleyhisselam: “Ben malı Rabbimi hatırlattığı için, onun zikrinden dolayı çok seviyorum.” 

O ne zaman bir nimetle karşılaşsa bunu Allahtan biliyordu. Bunun o kadar şuurundaydı ki kimin elinde ne görse “Allah’tandır” diyordu. Hiç bir zaman o nimetin Allah'tan başka birinden olabileceğine asla ihtimal vermezdi. (Rabbim bana hala nimet gönderiyor, beni sınıyor, hala şükredecek miyim yoksa onu unutacak mıyım?) 

-Süleyman 
aleyhisselam Sebe melikesinin tahtını cinlerin çarçabuk getirdiğini görünce; Bu Rabbimin fazlındandır, bu sizin yaptığınız bir şey değil, demiştir. Bu benim de hükümdarlığımın neticesi değil. (Yani Firavun gibi böbürlenmedi. Emredeceksin hemen gelecek hükümdar dediğin böyle olur, demedi.)

-Allah’ın sünnetinde şükredenlerin nimetini artırmak vardır: “Şükrederseniz muhakkak artıracağım.” 

Siz, size nimet gönderdikçe bunu Rabbim gönderiyor diye tanıyıp, göndereni hatırda tutarsanız, mala ilginiz onu gönderene olan sevginiz neticesinde olmazsa, mala olan eğiliminiz doğrudan bir sevgiye dönüşürse, artık esas amacınız mal olursa o zaman küfür olur, malla olan imtihanınız hüsrana döner. 

Süleyman aleyhisselam buna güzel örnektir. Zenginliği ayeti kerimelerde geçiyor. Hem mala ilgi duyan, erişen, hem malla gücü yaşayan hem de bunu Allah’tan bilen biri. 

Cenab-ı Allah Kuranı Kerîm’de Hz Süleyman’ı övmektedir: “Ne güzel kuldur Süleyman.” 

Hz Süleyman’ın ilgi duyduğu mallardan öne çıkanı saf kan atlardır. Onun huzuruna bu türden saf kan atlar getirildi. Görünce “Rabbimi hatırlattığı için ben bu mala ilgi, sevgi duyuyorum.” dedi. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

25 Ekim 2023 Çarşamba

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 55

Siyonist Yahudiler öyle bir ırkçı ki!

Sebe’ Sûresi 

Süleyman aleyhisselam’ı Yahudiler hiç sevmezdi, ona husumet beslerlerdi. Çünkü ondan imtiyaz bekliyorlardı ama göremediler. 

Süleyman aleyhisselam Allah-u Teala'dan aldığı vahiyler doğrultusunda insanlara adil muamele ederdi. Süleyman aleyhisselâm'dan hoşlanmayan Yahudilerin başına Allah-u Teala şeytanları gönderdi. 

Zaten Allah’ın sünneti hep böyledir, hakka, adalete razı olmayanlara, doğruyla ikna olmayanlara şeytanı musallat eder. 

Ve Yahudiler Süleyman aleyhisselam’a iftira atmaya başladılar ve ona sihirbaz dediler. 

Siyonist Yahudiler öyle bir ırkçı ki, onları ayrıcalıklı ve seçkin görmeyeni Allah’ın elçisi bile olsa kabul etmiyorlar. (Bu, din merkezli değil kavmiyetçi merkezli bir yaklaşımdır. Din kavmiyetçilik ekseninde ele alınır.)

“Biz de sizin gibi bir beşeriz. Her şeyi yaratan Allahın sade basit kullarıyız.” diyen Peygamberler kendilerini dahi ayrıcalıklı takdim etmemişken, nasıl kalkarlar da kendi kavimlerini ayrıcalıklı görürler. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

22 Ekim 2023 Pazar

Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi Gibi Kutsal Mekanların Minyatürlerinin Yapılıp Sergilenmesinin hükmü nedir?


Son zamanlarda hac ve umre ibadetlerinin öğretilmesi, mukaddes mekânların insanlara tanıtılması ve benzeri maksatlarla Kâbe, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksa gibi yapıların minyatür veya maket olarak yapılması yaygınlık kazanmıştır.

Mukaddes mekânların ve mabetlerin maket ya da minyatürlerinin yapılmasını yasaklayan dinî bir hüküm yoktur. “Eşyada aslolan ibahadır” ilkesi gereği mukaddes mekânların minyatür veya maketlerinin yapılarak sergilenmesi caizdir. Ancak asılları göz önünde bulundurularak bu nesnelere itina gösterilse de bunlara temsil ettikleri mekânlar gibi kutsallık atfedilmesi uygun değildir.

20 Ekim 2023 Cuma

Kaç çeşit yemin vardır?

Üç çeşit yemin vardır. Bunlar; yemîn-i lağv, yemîn-i ğamûs ve yemîn-i mün’akidedir:
a) Yanlışlıkla yapılan yemin (yemîn-i lağv); bir şeyin doğru olduğu zannedilerek veya ağız alışkanlığıyla yapılan yemindir. Kişinin birini görmediği hâlde gördüğünü zannederek “Vallahi gördüm.” demesi veya yemin kastı olmaksızın yemin sözlerini söylemesi, yemîn-i lağv olarak kabul edilmiştir. Bu şekilde yapılan yeminden dolayı kefâret gerekmez. Kur'ân-ı Kerîm’de, kasıtsız olarak ağızdan çıkıveren yeminlerden dolayı kişinin sorumlu tutulmayacağı bildirilmiştir (el-Bakara, 2/225; el-Mâide, 5/89). Bununla birlikte, ağız alışkanlığıyla konuşurken sıkça yemin edenlerin, bu alışkanlıklarından vazgeçmek için çalışmaları gerekir.
b) Yalan yere yemin (yemîn-i ğamûs); bu tür yemin, bilerek yalan yere yapılan yemindir. Bir kimsenin olmamış bir şey için bilerek olmuş diye veya olmuş bir şey için bilerek olmadı diye yemin etmesi böyledir. Bu en büyük günahlardan biridir (Buhârî, Eymân, 16 [6675]; Müslim, İman, 220 [138]). Böyle bir yemin Hanefîler'e göre, kefâretle telafi edilemez. Bu şekilde yemin eden kişinin, bilerek ve Allah’ın adını anarak yalan yere yemin ettiği için pişman olarak, bir daha böyle bir hataya düşmemek üzere Allah’tan af dilemesi gerekir. Yalan yere yaptığı yemin sebebiyle başkasının hakkının zayi olmasına sebep olan kimse, bu zararı tazmin edip zarar verdiği kimselerden helallik istemelidir.
c) Geçerli yemin (yemîn-i mün’akide); imkân dâhilinde olan bir şeyi yapmak veya yapmamak üzere yapılan yemindir. Bir kimsenin şu işi yapacağım veya yapmayacağım diye yemin etmesi böyledir. Bu yeminin Allah’ın isimlerinden biriyle veya O’nun sıfatlarıyla ya da örfen Allah’ın isimlerine veya sıfatlarına atıfta bulunan sözlerle yapılmış olması gerekir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 3/708-712). Bu tür yeminini bozan kişi yemin kefâreti öder (Merğinânî, el-Hidâye, 3/17-18).

19 Ekim 2023 Perşembe

Ötanazi caiz midir?

Tıbbî verilere göre yaşama ümidi kalmamış veya şiddetli acılar hisseden bir insanın, hayatına bir başkası eliyle son verdirmesi demek olan ötanazi, talepte bulunan kişi açısından intihar, bunu uygulayan açısından cinâyettir. İslâm dinine göre, kişinin kendi canına kıyması (intihar) haramdır.
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de, “Ey iman edenler!... Kendinizi öldürmeyin Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir. Kim düşmanlık ve haksızlık ile bunu (haram yemeyi veya öldürmeyi) yaparsa (bilsin ki) onu ateşe atacağız; bu ise Allah’a çok kolaydır.” (en-Nisâ, 4/29-30), “…Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Allah, bunları size düşünesiniz diye söylemektedir.” (el-En‘âm, 6/151) buyrulmuştur. Peygamberimiz (s.a.s.), acı ve sıkıntılardan dolayı ölümün temenni edilmemesini istemiştir (Buhârî, Merdâ, 19 [5671]; Müslim, Zikir, 10 [2680]). Temennisi bile yasak olan bir işi gerçekleştirmek elbette büyük bir cürüm olur. Bu deliller de gösteriyor ki Allah’ın emanet ettiği cana kıymak caiz değildir (Tahtâvî, Hâşiye, 602-603). Çünkü bu, hem Allah’ın koyduğu sınırları çiğnemek hem de O’nun takdirine karşı isyan anlamına gelir.
Çekilen dertler ve acılar, müminin günahları için kefarettir. Üstelik bugün, yaşamından ümit kesilen hasta için hızla gelişen tıpta yeni bir tedavi imkânının ortaya çıkması, ihtimal dışı değildir.

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 54


Sebe’ Sûresi 

- "Onlar, kendilerine yapılan uyarıları unutunca her şeyin kapılarını onlara açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık! Böylece onlar birden bire bütün ümitlerini yitirdiler." En'âm Suresi, 44 

Sebe’ topluluğu da ansızın selin altında kaldılar. Hiç bir izleri kalmadı, bir efsaneye-söylentiye döndüler. Paramparça oldular. 

Allah isterse bir topluluğu öyle helak eder, yok eder ki geriye sadece satırlarda isimleri kalır. İşte bu kıssada ibret dolu sahneler var. Cenabı Allah’ın nasıl sınadığı, sünnetinin nasıl olduğu, insanları nasıl süzgeçlerden geçirdiğine dair çok önemli ayetler var. Ama bu ayetleri kimler tetkik eder? Her sabreden kimse. Sabredecek, inceleyecek, mesai verecek üzerinde çalışacak, farklı sûrelerde geçen ayetlerdeki sahneleri yan yana getirecek, tamamlayacak. Çünkü bunlar sıradan cümleler değil. Rabbimizin kelamı. Buna değer verenler için ibretli sahneler ve de neticeler vardır. Sabreden kişi mutlaka görür. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

18 Ekim 2023 Çarşamba

Evlenme teklifi yapılan bir kadına bir başkasının teklifte bulunması caiz midir?

Kendisine evlenme teklifi yapılan bir kadına henüz karar aşamasında iken bir başkasının teklifte bulunması mekruh kabul edilmektedir. Nitekim konu ile ilgili Hz. Peygamber (s.a.s.) “Sizden biri sakın Müslüman kardeşinin dünür gittiği birine talip olmasın” (Müslim, Nikâh, 50 [1412]; bkz. Buhârî, Nikâh, 45 [5142]) buyurmuştur. Aksi yönde bir davranış taraflar arasında husumete sebep olabileceğinden istenmeyen neticelere yol açabilir. Kadının teklife olumsuz cevap vermesi hâlinde ise bir başkası ona evlilik teklifinde bulunabilir (bkz. Şâfiî, el-Ümm, 5/42; İbn Kudâme, el-Muğnî, 7/143-147; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 3/533-534).

17 Ekim 2023 Salı

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 53


İman ve salih ameller 

Sebe’ Sûresi 

İman etmeden salih ameller işlemenin hiç bir kıymeti harbiyesi yoktur, Cenab-ı Hak hepsinin hükümsüz olduğunu söylemiştir. 

O yüzden ayetlerde iman edip salih amellerde bulunma koşulu birlikte zikredilir. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

16 Ekim 2023 Pazartesi

Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği hâliyle korunmuş olduğunun delilleri nelerdir?

Kur’ân-ı Kerîm, Yüce Yaratıcı’nın kıyamete kadar gelecek bütün insanlara indirdiği son ilahî mesajıdır. O, bu yüce kelâmı indirmiş ve koruyacağını bizatihi şu âyetiyle ifade etmiştir: “Şüphesiz o zikri (Kur’ân’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.” (el-Hicr, 15/9). Bu ilahî beyan, onun indirildiği hâliyle korunmuş olduğunun müminler için en büyük güvencesidir. Nitekim bu ilahî muhafazanın bir gereği olarak Kur’ân-ı Kerîm inzâl olmaya başladığında bir taraftan yazılırken diğer taraftan da ezberlenmiş; özellikle namazlarda olmak üzere sürekli okunmuş, ayrıca Müslümanların inanç, ibadet ve sosyal hayatlarına kaynaklık etmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm, ilk indiği andan itibaren Hz. Peygamber ve bazı sahâbîler tarafından tamamen, diğerleri tarafından da kısmen ezberlenmiştir. Kur’ân-ı Kerîm bu şekilde ezberlenerek ve yazılarak nesilden nesile yalan üzerinde ittifak etmeleri mümkün olmayacak şekilde çok kişi tarafından günümüze kadar nakledilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında çeşitli malzemeler üzerine yazılmış olan Kur’ân âyet ve sûreleri onun vefatını müteakip Hz. Ebû Bekir (r.a.) döneminde komisyon tarafından bir araya getirilerek bir Mushaf oluşturulmuştur. Hz. Osman döneminde de diğer bir komisyon tarafından bu ilk Mushaf esas alınarak çoğaltılan Kur’ân nüshaları Mekke, Kûfe, Basra, Şam, Bahreyn ve Yemen’e gönderilmiştir. Bu dönemden sonra Müslümanlar, bu nüshalara göre pek çok Kur’ân nüshası yazmış ve Kur’ân-ı Kerîm hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Elimizde bulunan en eski Kur’ân nüshaları ile günümüzdeki Mushaflar arasında herhangi bir fark bulunmaması da bunu göstermektedir (bkz. Maşalı, “Mushaf”, DİA, 31/242-248).

15 Ekim 2023 Pazar

Hasta olan ve tedavisi yapılamayan kedi, köpek gibi hayvanların veteriner tarafından uyutulması caiz midir?

Yüce Allah, diğer yeryüzü nimetleri gibi hayvanları da insanların hizmetine vermiş ve onlardan çeşitli şekillerde faydalanmayı helal kılmıştır (en-Nahl, 16/5, 6, 80). Bununla birlikte dinimiz bir canlı olarak hayvanlara karşı da şefkatli ve merhametli olmayı emretmiştir (Buhârî, Müsâkât, 10 [2365]; Müslim, Selâm, 151 [2242]). İnsanın, hizmetine verilen canlılara karşı merhamet ölçüleri ile muamele etmesi yanında onların sağlık ve temizliklerine de azami özen göstermesi gerekir. Bu sebeple hastalanan hayvanların imkân ölçüsünde tedavi edilmeleri gerekmektedir. Zira bu hem merhametin hem de sağlıkla ilgili tedbirlerin zorunlu bir sonucudur. Ancak ölümcül bir hastalığa yakalanmış, tedavi ederek iyileşme imkânı da olmayan ve şiddetli acılarla baş başa kalmış bir hayvanın veteriner gözetiminde uyutulmasında bir sakınca yoktur.

14 Ekim 2023 Cumartesi

Farz namazların üçüncü ve dördüncü rek'atında Fâtiha’dan sonra niçin başka âyet veya sûre okunmaz?

Kur’ân’da ibadetler ayrıntıları belirtilmeksizin emredilmiştir. Farz, vacip veya nâfile bütün ibadetlerin nasıl ve ne şekilde yapılacağı ise Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından belirlenmiştir. Namazın kaç rek'at kılınacağını, nerede ve nasıl kıraat, zikir, tesbih, tahmid veya dua yapılacağını, rükûnun ve secdenin nasıl ve kaçar defa olacağını Hz. Peygamber (s.a.s.) göstermiş ve “Benim kıldığım gibi siz de namazı kılınız.” (Buhârî, Ezân, 18 [631]) buyurmuştur. Yani ibadetler, nasıl emredilmişse o şekilde yapmak ile sorumluyuz.
Farz namazların son iki rek'atında Fâtiha’dan sonra sûre okunmamasını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Bununla birlikte farzların son iki rek'atında Fâtiha’dan sonra sûre okunursa bu, namaza bir zarar vermez. Hanefî mezhebindeki makbul görüşe göre sehiv secdesi de gerekmez (İbn Nüceym, el-Bahr, 2/102; Halebî, es-Sağîr, 175).

13 Ekim 2023 Cuma

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 52


Herkesin azabı tatmakta bir katsayısı vardır

Sebe’ Sûresi 

Cehennem azabında herkesin bir katsayısı vardır, ancak sizler bilmiyorsunuz. 

Aynı cehennemdesiniz diye aynı azabı tadıyorsunuz sanmayın. Herkesin azabı tatmakta bir katsayısı var. Bu katsayı birinizden birinize değişirken siz farkında değilsiniz. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

11 Ekim 2023 Çarşamba

Farz namazlarda ilk oturuşu unutan kimse namazını nasıl tamamlar?

İlk oturuş, namazın vaciplerindendir. Vacibin unutulması durumunda son oturuşta sehiv secdesi yapılması gerekir. İlk oturuşun kasten terk edilmesi ise tahrîmen mekruhtur, dolayısıyla namazın iade edilmesi gerekir (İbn Nüceym, el-Bahr, 1/310; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 2/88).

10 Ekim 2023 Salı

Farz namazlarla birlikte kılınan sünnet namazların dayanağı nedir?

Hz. Peygamber (s.a.s.), farz namazların öncesinde ve sonrasında sünnet namazları kılmış ve ümmetine de tavsiye etmiştir. Bundan dolayı vakit namazlarıyla birlikte eda edilen düzenli (revâtib) sünnetler imkânlar ölçüsünde kılınmalıdır. Hz. Muhammed (s.a.s.) bir hadislerinde, “Her kim öğle namazından önce dört rek’at, sonra iki rek’at, akşamdan sonra iki rek’at, yatsıdan sonra iki rek’at, sabahtan önce de iki rek’at olmak üzere 12 rek'at sünnet/nâfile namaz kılmaya devam ederse, Allah da o kimseye cennette bir köşk inşa eder.” (Tirmizî, Salât, 189 [414]; bkz. Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 101 [728]) buyurmuştur. İkindi namazı ile ilgili olarak da “İkindiden önce dört rek'at namaz kılana Allah merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd, Tatavvu‘, 8 [1271]; Tirmizî, Salât, 201 [430]) demiştir.

9 Ekim 2023 Pazartesi

Kur’an okunurken camiye giren bir kimse, “tahiyyetü’l-mescid” namazını kılabilir mi?

Kur’an okunurken kişinin zorunlu olmadıkça başka bir işle meşgul olmayıp Kur’an’ı dinlemesi gerekir. Nitekim, “Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki; merhamet olunasınız.” (A’râf, 7/204) meâlindeki âyet-i kerimede mü’minlere, Kur’an okunurken onun dinlenilmesi emredilmektedir.
Ancak Kur’an dinlemek farz-ı kifâye olduğundan dinleyen birileri varsa, tahiyyetü’l-mescid namazı kılmak caizdir (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtar, II, 268, 458-459).

7 Ekim 2023 Cumartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 51


Hakkı söylemenin önünde bir engel olmamalıdır

Sebe’ Sûresi 31, 32, 33

Allahın huzuruna geldiklerinde iki zalim grup didişir. Zalimler iki gruptu, biri istikbar edenler (büyük olmadıkları halde büyüklük taslayanlar), diğeri zayıf düşürülenler (zayıf olmadıkları halde diğer tarafın kendilerini zayıf hissettirdiği aşağıladığı sömürdüğü). 

Güden yöneticiler ve güdülen topluluk. Her iki grup da zalimler kümesinden oluyor dikkat edin. 

Allah zayıf düşürülüp zulme alet edilenleri zalimlerden ayırt etmedi. 

(İstizaf: Zayıf ve küçük görme) Allahın huzurunda habire suçu birbirine atıyorlar. İstizaf edilenler dediler ki: “Siz olmasaydınız biz Mü’minler olurduk. Zulmün esas payı sizde. Bizi manipüle ettiniz.”

İstikbar edenler de dediler ki: “Hidayet size geldiği halde biz mi sizi geri çevirdik? Hayır işin aslı, siz de mücrim idiniz. Siz yolu tutmadınız ki yola gelesiniz. Cürüm üzereydiniz. Sorumluluk size ait bize yıkmayın.”

İşte böyle sözü birbirlerine attılar. Rabbimiz her iki grubu da yeriyor. 

İstikbar edenleri hakları olmadığı halde büyüklenmiş olmalarından ötürü yeriyor. İstizaf edilenleri de zayıf olmadıkları halde zayıflığı kabullendiler, yaratılışta aynıydılar, akılda donanımda her bakımda aynıydılar, ama onların tehditlerine karşı hakkı söylemekten korktular, bu uğurda fedakarlık göstermediler, boyun eğdiler diye yeriyor. 

Allah da onlara zilleti verdi. Tıpkı Firavunun Mısır halkını “siz zayıfsınız” diye inandırması, sindirmesi gibi. 

Allah-u Teala, böyle sindirilen insanları da mazur görmüyor. “Ne yapsınlar Firavunun orduları vardı, gücü vardı zulmetti, halk da mecbur kaldı, sindi” diye mazur görmüyor. 

Zira hakkı söylemenin önünde bir engel olmamalı. 

İstizaf edilenler “Sen de bizim gibi Allahın bir kulusun. Bizi nasıl kulun yerine koyup kendini bize ilah diye kabul ettirmeye kalkarsın? Ne demek Allahın sözünü bırakacağız da senin sözüne uyacağız? Ne demek senin sözün bizimkinden her halükarda üstün? Kim oluyorsun da sen son sözü söylersin? Ne farkın var senin?” demediler. Boyun eğip teslim oldular. Allah da bu zayıflığı kabullenenleri yerdi, istikbar edenleri yerdiği gibi. 

İstikbar edenler, istizaf edilenlerden bir ve yegane olan Allah'ı hep yok saymalarını beklemişlerdir. Tarih boyunca bu değişmemiştir. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

6 Ekim 2023 Cuma

Uyumak abdesti bozar mı?

Uyumak abdesti bozar mı?
Uykunun abdesti bozmasındaki ölçü, yere sağlam bir surette oturup oturmamaktır. Buna göre yan yatarak ve namaz dışında secdedeymiş gibi durarak uyumak abdesti bozar. Ancak uyku ile uyanıklık arasındaki hâlde veya yere sağlam bir surette oturmuş ve mafsalları gevşememiş bir haldeyken uyumak abdesti bozmaz (Mevsılî, el-İhtiyâr, 1/10). Bu bakımdan mesela ulaşım araçlarında oturarak seyahat eden yolcuların, dik otururken koltukta uyumaları durumunda abdestleri bozulmaz.

4 Ekim 2023 Çarşamba

Cinsiyet değiştirmek caiz midir?

Cinsiyet değiştirmek caiz midir?

Biyolojik cinsiyetine cerrahi müdahalede bulunulan kişiler iki gruptur:

a. Cinsel gelişim bozukluğu olan kişiler (hünsa/interseks):

Bu tarz biyolojik ve genetik hastalıkların tıbben teşhis edilerek hasta üzerinde hormonal veya cinsiyet düzeltme gibi cerrahi tedavi yöntemlerinin uygulanmasında dinen bir sakınca yoktur. Burada esas olan, tıbbi müdahalenin baskın olan genetik ve biyolojik cinsiyeti ortaya çıkarmak üzere yapılmasıdır.

b. Cinsel kimlik bozukluğu (transseksüellik) olan, yani kendisini karşı cinse ait hissedip, karşı cinse benzeme isteği duyan kişiler:

Bu tarz psikolojik rahatsızlıkları gerekçe göstererek cinsiyet değiştirme ameliyatı yaptırmak ise caiz değildir. Bu şekilde bedene yapılan müdahale, hem doktor hem de yaptıran kişi açısından büyük günahtır.

İnsan nesli erkek ve dişi olmak üzere iki ayrı cinsiyette yaratılmıştır. İnsan neslinin devamı da bu nizama bağlanmıştır (Nisâ, 4/1).   İnsanın, yaratılıştan sahip olduğu bu cinsiyeti ve fıtratı değiştirmeye çalışması dinen yasaklanmıştır. Zira fıtratı değiştirme girişimlerinin şeytanın bir telkini olduğu Kur’an-ı Kerim’de açıkça bildirilmiştir: “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adamak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” (Nisâ, 4/119).

Ayrıca İslam’da karşı cinse benzemek ve bu özentinin/temayülün önünü açacak tutum ve fiiller de yasaklanmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.) de: “Kadına benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara Allah lanet etsin.” buyurmuştur (Buhârî, Libâs, 61-62; Ebû Dâvûd, Libâs, 30). Yine Allah Resulü (s.a.s.), kız çocuklara özgü giyecekleri erkek çocuklar üzerinde görünce hoşnutsuzluk gösterip müdahale etmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 171).

Sonuç olarak, cinsel kimlik bozukluğu olan kişiler, bedenlerine cerrahi müdahele yerine biyolojik cinsiyetlerini kabullenme yolunda psikolojik tedavi yöntemlerine ısrarla devam etmelidirler.

3 Ekim 2023 Salı

ABDESTTE ENSEYİ MESH ETMEK


Boynun meshedilmesi konusunda ulemânın farklı görüşleri vardır:

Hanefilerle, Beğavî, bazı Şafiî âlimler, el-Hâdî, el-Kasım, İmam Ahmed, el-Mueyyedbillah ve el-Mansûrbillah başı meshten sonra boynun meshedilmesinin mustehab olduğu görüşündedirler. 

Hanefiler dışında cumhura göre boynun su ile meshedilmesi mekruhtur. Çünkü onlara göre bu davranış, dinde bir aşırılık ve gereksiz yere şiddet göstermektir.

Şafiîler bu konuda, her hangi bir delil sabit olmadığı için boynun meshedilmesi sünnet değildir, demişlerdir. 

Nevevî "Hatta o bid'attir." demiştir.

Malikîler de, "O mekruh bir bid'attir." (Muğni'l-Muhtâc, I, 60; eş-Şerhu's-Sağîr, I, 128)

Ulemânın çoğunluğuna göre ise, mustehab değildir. Onlara göre bu konuda boynun meshedileceğine dâir rivayet edilen hadisler sahih ve hasen derecesine ulaşmamıştır.

'Boynu meshetmenin, âhiret gününde boyunlara takılacak olan bukağılardan sahibinin emin kılacağı'na dâir rivayet edilen hadîs hakkında ise İbnu's-Salâh zayıf demiştir.

Bunun İslâm âlimlerinden birinin sözü olduğu hükmüne varmıştır.

İmam Nevevî ise, "bu söz bir hadîs-i şerif değil, bilakis Peygamber adına söylenmiş uydurma bir sözdür. Bu işi yapmak ise, sünnet değil bilakis bir bidattir" demiş ve "boynu meshetmek mustehabtır" diyen İmam Beğavi’yi tenkid etmiş, bu görüşün bir dayanağı olmadığına dâir İbnur-Rifâ'dan nakilde bulunmuştur.

İmam Nevevî sözlerine şöyle devam etmiştir: "Öyle zannediyorum ki, el-Beğavî'nin bu mevzuda yegâne dayanağı Ahmed îbn Hanbel'in "Başının arkasını ve boynunun ensesesini meshetti." şeklindeki hadîsidir. Bu hadîs ise zayıfdır. Zira râvîleri arasında Leys vardır."

Bu hadisi şerifle ilgili olarak Şevkanî, Neylul-evtâr isimli eserinde şunları söylemektedir:

"Bu hadîsi îbn Seyyidi'nnas Tirmizî Şerhi'nde Beyhakî'ye nisbet ederek; Beyhakî bu rivayetinde boynun meshedilmesine dâir güzel bir ilâveyi de nakletmiştir" diyor. Bu büyük hafız (yani îbn Seyyidinnas) boynun meshedilmesi hakkında güzel tabirini kullanıyor.

"Makdisî de; Leys hakkında çeşitli söylentilerin bulunduğunu söylemiş ancak, bu söylentilerin değeri olmadığını hatta Muslim gibi titiz hadîs âlimlerinin Leys'den rivayette bulunduklarını ifâde etmiştir."

Netice olarak îmam Nevevi’ye göre:

"Boynu meshetmek sünnet değil bid'attır. Kıyamet gününde boyuna yapılan meshin cehenneme sürüklemek için boyuna takılacak olan bukağılardan koruyacağına dâir Ebû Ubeyd'in Kitab-ut Tuhur'da, Musa b. Talha kanalıyla rivayet ettiği hadisin aslı yoktur".

Hafız İbn Hacer ise; bu merfu hükmünde mevkuf bir hadîsdir. Zira bu gibi sözleri insan kendi re'yiyle söyleyemez, demektedir.”

Ebû Nuaym : İbn Ömer (r.anh)'in her abdestten sonra boynunu meshedip:

"Rasûlullah (s.a.); kim boynunu abdestten sonra meshederse kıyamet gününde boynuna bukağı takılmıyacaktır; derdi" dediğini nakletmektedir. Lakin bu rivayetin senedinde bulunan Muhammed b. Amr, zayıftır.

Yine Neylu'l-evtâr'da Muhammed b. el-Hanefîyye vasıtasıyla Ali (r.anh) den nakledilen uzun bir hadîste Cenab-ı Peygamberin abdestten sonra boynunu meshederek Hz. Ali’(r.anh)e; "Sen de böyle yap" dediği rivayet edilmektedir.

Bütün bu nakillerden sonra Şafii âlimlerinden Nevevî merhumun boynu meshetmenin bidat ve bu mevzuda rivayet edilen hadîsin uydurma olduğuna ilişkin sözlerini bazı âlimler bir cur'et olarak vasıflandırmışlardır.

Menhel sahibi Mahmud Muhammed Hattab-el-Subkî ise, bu hadîsteki boynu meshetmekle ilgili haberin bir delil niteliği taşımadığını söylemektedir.

İbn Kayyım de Zad-ul-meâd isimli eserinde boynun meshedilmesiyle ilgili olarak ; Rasûlullah'dan (s.a.v.) kesinlikle sahih bir hadîs bulunmadığını savunur. 

İmam Şa'rânî, boynun meshedilmesiyle ilgili olarak, şöyle diyor:

"Boynu meshetmek İmam-ı Ebu Hanife, îmam Ahmed ve Şafiîlerin bazısına göre mustehab ise de imâm-ı Şafiî ile imam-ı mâlik'e göre mustehab değildir."

İmam-ı Ahmed'in bu hadisin senedini tenkid etmesi, ravilerin meşhur olan künye veya isimlerinin verilmeyip meşhur olmayan künyelerinin verilmiş olmasındandır.

Bu gibi künyelerin verilmesi genellikle itimad edilmeyen ravilerin kimliklerini saklayarak kusurlarının anlaşılmasını önlemek gayretinden doğar ki bu tedlîs şekillerinden biridir.

2 Ekim 2023 Pazartesi

Enseyi mesh etmenin kaynağı nedir?


Genel olarak abdest alırken ensenin mesh edilmesi, Hanefî mezhebinde, edep ve müstehab olarak kabul edilmiştir. (bk. el-Mebsut, 1/8). Cumhur-u ulemaya göre ise, ensenin mesh edilmesi mekruhtur.(bk. ed-Dürrü’l-muhtar, 1/124; Zuhaylî, 1/253).

Hanefî alimlerinden Ebu Bekir el-Ameş’e göre enseyi mesh etmek, sünnettir, Ebu Bekir el-İskaf’a göre ise, -sünnet değil- bir adaptır.(bk. el-Bedayı’, 1/107).

Boynun ön kısmı değil de arka ve yan kısımlarını ellerinin arkası ile meshetmek sünnettir. Çünkü Leys'ten, onun Talha b. Musavvif'ten, onun babasından, onun da dedesinden rivayetine göre, dedesi Resulullah (asm)'ın başını, kafasının arkasının kulaklar arkasında kalan tarafına ve boynun o bölgenin yanındaki ön kısmına meshettiğini görmüş.

Fakihlerin cumhuru ise, boynun meshedilmesi mendup değil mekruhtur, çünkü böyle bir davranış dinde aşırı gitmek türünden bir şeydir, demişlerdir. (bk. Prof. Dr. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi)

https://sorularlaislamiyet.com/abdest-alirken-enseyi-mesh-etmeyi-bidat-olarak-gorenler-var-enseyi-mesh-etmenin-kaynagi-nedir

1 Ekim 2023 Pazar

Ey Nefis, Uyuma!


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim

“Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.” (Furkân, 64)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Bir koyun sağacak kadar bile olsa geceleyin namaz için kalk.” (Terğîb, I, 394) 

https://www.2g1d.com/ 

29 Eylül 2023 Cuma

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 50


Bu sınavı kazananlar aynı adil sonuca erişirler

Sebe’ Sûresi 

"Rabbim! makamı, mülkü, kariyeri, gücü kime istersen ona verirsin. Dilediğine az, dilediğine çok verirsin. Sen böyle sınarsın." 

Ama sonuç bakımından her zaman adil olan şey nedir? 

Bu sınavı kazananlar aynı adil sonuca erişirler. Ve bu süreç, kişide yokladıklarıyla da adil süreçtir. 

Aynı sorular farklı sınıflarda farklı coğrafyalarda geliyor, ne fark eder? 
Yahut kimine zenginlik veya sağlık sorusu ömrünün başında geliyor, kimine sonuna doğru geliyor.

Rabbimizin sınav sorularındaki keyfiyeti kendisine aittir. Sahip olduğumuz zenginlik, sağlık vs O’nun bize bolca vermesindendir. Bizim kazanımımız, çabamız bunu neticelendirmemiştir. 

Nice sizden daha fazla çaba gösterenlere bakın. Aynı mülkü elde ettiler mi? Ey akıl sahipleri yeryüzünde 10 zengin varsa bu 10 zenginin gösterdiği çabanın, girişimin belki yüzlerce katını fakirler gösterdi. Ama aynı serveti elde etmiş değiller. 

“Çalışmadan olmuyor ki her şey çalışmayla oluyor” şeklindeki yaklaşıma sahip kimseler, bugün çalışmadan servet sahibi olan binlercesini göz ardı ediyorlar. 

Allah bu dünyaya bir adam gönderirken, milyarlık bir ailenin soyundan olmasını ona hiç çalışmadan bedavadan vermiş oluyor. 

Başka bir örnek olarak, oturduğun beldedeki arazinin, toprağın veya evlerin bir anda artmasıyla yükselen ekstra geliri düşünelim. Bu nasıl oluyor? Allah’ın dilemesiyle, Allah’ın şartları onları zengin çıkaracak şekilde ayarlamasıyla oluşuyor. Dolaysıyla vananın başında benim Rabbim bulunuyor. O dilediğine açıyor, dilediğine kısıyor. 

Elinizdeki bu malın asla fikirlerinizin, asla tuttuğunuz bu yolun doğruluğuna yormayın. Zira Allah bunu bir değişken olarak sınav içerisinde kullanıyor. 

Burada İLMİ istisna tutuyoruz. Çünkü ilmi temin etmek için yola koyulanlara, bu hususta tek bir adım, çaba gösterenlere, hakikatin peşinde koşanlara muhakkak karşılık verdiğini Rabbimiz buyuruyor. 

Rızıkta bu böyle değil. Rızıkta çok çaba ama az karşılık olabilir ya da hiç karşılıksız kalabilir. 

“Allah mülkü istediğine, İlmi isteyene verir”  

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

28 Eylül 2023 Perşembe

NAZAR BONCUĞU TAKMAK

Göz değmesine karşı nazar boncuğu takmak caiz midir?
Nazarın mahiyeti ve keyfiyeti kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı kimselerin bakışlarıyla olumsuz etkiler meydana getirebildikleri dinen de kabul edilmektedir. Bir hadis-i şerifte, “Nazardan Allah’a sığının, çünkü nazar (göz değmesi) haktır.” (İbn Mâce, Tıb, 32) buyrulmaktadır. Resûlullah’ın (s.a.s.) nazar değmesine karşı Âyete’l-Kürsî ile İhlas ve Muavvizeteyn (Felâk, Nâs) sûrelerini okuduğu; ashabına da bunları okumalarını tavsiye ettiği; bunlardan kurtulmak için ayrıca doğrudan Allah Teâlâ’ya yakardığı rivayet edilmektedir (Buhârî, Tıb, 32, 38; Tirmizî, Tıb 16; İbn Mâce, Tıb 32, 36; Kamil Miras Tecrîd Tercemesi, XII, 90).
Nazar konusunda Hz. Peygamberin tavsiyelerini uyguladıktan sonra sonucu yüce Allah’tan beklemek İslam inancının gereğidir. Dinimizde nihai etkiyi Allah’tan başkasına atfeden tutum, davranış ve inanışlar yasaklanmıştır. Bu sebeple nazar boncuğu ve benzeri şeylerin, bunlardan medet ummak amacıyla boyuna veya herhangi bir yere takılması caiz değildir. Bu tür davranışlarda bulunanlar hakkında Resûlullah (s.a.s.) “Kim nazarlık takarsa Allah onun işini tamama erdirmesin” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXVIII, 623) buyurmuştur. Diğer bir hadiste ise nazarlık takan ve nazarlığa koruyucu etki atfeden kimsenin Allah’a ortak koşmuş olacağı ifade edilmiştir (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXVIII, 637). Nazardan korunmak için böyle hurafeleri terk edip Hz. Peygamberin öğrettiği duaları yapmak gerekir (Buhârî, Tıb 38; Tirmizî, Tıb 16; İbn Mâce, Tıb 32; Kamil Miras Tecrîd Tercemesi, XII, 90). Bu çerçevede Felak ve Nâs sureleri yanında Hz. Peygamberin torunlarına yaptığı şu dua da okunmalıdır: “Her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden Allah’ın eksiksiz kelimelerine sığınırım.” (Buhârî, Ehâdîsu’l-enbiyâ, 10; bkz: İbn Mâce, Tıb, 36).

27 Eylül 2023 Çarşamba

Duada ellerin durumu nasıl olmalıdır? Duadan sonra elleri yüze sürmenin dayanağı var mıdır?

Dua sırasında avuçlar yukarıya gelecek şekilde elleri açık tutmak, istek ve niyazın anlamına uygun bir haldir. Ellerin yukarıya, göğe doğru kaldırılması Allah’ın gökte, belli bir mekânda oluşundan değil, göklerin yücelik ve azameti temsil etmesi sebebiyledir. Resûl-i Ekrem (s.a.s.), dua ederken bazen koltuklarının beyazlığı görünecek kadar ellerini kaldırırdı (Buhârî, De‘avât, 23 [6341]).
Hz. Peygamber (s.a.s.) buyuruyor ki; “Allah’a avuçlarınızı yukarıya getirerek dua edin, ellerinizin tersini değil. Duayı bitirdiğiniz zaman da ellerinizi yüzünüze sürün.” (İbn Mâce, İkâmetü’s-salavât, 119 [1181]; Duâ, 13 [3866]). Ancak Hz. Peygamber’in (s.a.s.), bela ve musibetler sırasında dua ederken avuçları yere bakacak şekilde dua ettiği (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/56 [16613]; Azîmâbâdî, ‘Avnü’l-ma‘bûd, 4/251 [1486]), yine Resûlullah’ın (s.a.s.) ellerini kaldırmadan da dua ettiği rivâyet edilmiştir (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/181 [12890]).
Dua sırasında normal olarak omuz hizasına kadar kaldırılan ellerin (Buhârî, De’avât, 23 [6341]; Ebû Dâvûd, Tefrî‘u ebvâvi’l-vitr, 23 [1489]) arası normal aralıkta tutulur. “Hz. Peygamber (s.a.s.), dua sırasında ellerini bir araya getirdi.” (bkz. Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân, 14 [5017]) şeklindeki rivâyet, “ellerini bir hizada tuttu; biri aşağıda, biri yukarıda değildi.” (Tahtâvî, Hâşiye, 317-318) şeklinde yorumlanmıştır. Bununla birlikte ellerin birleştirilmesi de mümkündür. Önemli olan husus, bu konuda taassup göstermemektir.
Namazlardan sonra veya başka zamanlarda dua ederken elleri yüze sürmek, duada el kaldırıldığında sünnettir (İbn Mâce, İkâmetü’s-salavât, 119 [1181]; Duâ, 13 [3866]). El kaldırmadan dua edildiği zaman, ellerin yüze sürülmesi gerekmez.

26 Eylül 2023 Salı

Rebiülevvel ayını haber verene, Peygamberimiz dua mı eder?

   
Soru Detayı

- Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
"Kim Rebiülevvel ayının girdiğini birbirine haber verirse onu cennetine alması için kıyamete kadar Allah'a dua edeceğim."
- Bu anlamda bir hadis var mı?

Cevap

Hadis kaynaklarında böyle bir rivayet bulamadık.

Delilsiz kaynaksız bu tür rivayetlere itibar etmeyiniz.

25 Eylül 2023 Pazartesi

Onlar Her Vakit Düşünürler

  
Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” (Âl-i İmrân, 190-191)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Allâh’ın yarattıkları üzerinde tefekkür edin…” (Deylemî, II, 56; Heysemî, I, 81)   

https://www.2g1d.com/ 

23 Eylül 2023 Cumartesi

"Rebiülevvel ayının girdiğini haber veren cennetlik olur, cehennemden kurtulur" gibi rivayetler doğru mudur?

"Rebiülevvel ayının girdiğini haber veren cennetlik olur, cehennemden kurtulur" gibi rivayetler doğru mudur?

   
Soru Detayı

- Benzer manalarda hadis diye sosyal medyada yayınlanıyor. Bunlar doğru mudur?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hadis kaynaklarında böyle bir rivayet bulamadık. Delilsiz, kaynaksız bu tür rivayetlere itibar etmeyiniz ve paylaşmayınız.

https://sorularlaislamiyet.com/rebiulevvel-ayinin-girdigini-haber-veren-cennetlik-olur-cehennemden-kurtulur-gibi-rivayetler-dogru

22 Eylül 2023 Cuma

ŞEYTANi BiR FiiL: YARATILIŞI DEGiŞTiRMEK


Kur'an-ı Kerim insanları hem dünyada, hem de ahirette mutlu edecek bir hayata hazırlamayı hedefler. Bu sırada da bu hedefin gerçekleşmesine engel olmaya çalışan en büyük düşmanımızı da tanıtır. Tanıtırken, bir çok ayette Şeytan'ın insanların apaçık düşmanı olduğu onların da Onu düşman bilip Ona uymamalan ve Allah'a sığınmaları gerektiği vurgulanır. 

Kur'an, Şeytan'ın insanların düşmanı olduğunu belirtmekle yetinmez onun hangi zararlı davranışları telkin ettiğini de dile getirir. Böylece insanlar, hangi telkinlerin Şeytan'a ait olduğunu öğrenir ve onun tuzaklarına düşmekten kolayca kurtulabilirler. Bu vesvese ve telkinler nelerdir bir kısmını sıralayalım: 

1- Allah'ı unutturmak.

2- Yapılacak iyi işleri ya da söylenecek güzel sözleri unutturmak. 

3- İnsanlara, Allah hakkında bilmedikleri şeyleri söylemeyi emretmek. 

4- Kötülüğü ve hayasızlığı emretmek. 

5- İnsanların kalplerine, mallarını Allah yolunda harcadıkları takdirde fakir

düşecekleri korkusunu salmak. 

6- Malların israf yoluyla saçılıp savrulmasını telkin etmek.

7- İçki içmek, kumar oynamak, putlara tapmak veya onlar adına kurban

kesmek, fal okları ve benzeri şeylerle falcılık yapmak gibi işleri emretmek.

8- İnsanların arasına düşmanlık ve kin bırakarak onların arasını bozmak;

birbirleriyle kavga etmeye, hatta bu hususta aşırı gidip cinayet işlemeye

teşvik etmek. 

9- İnsanları, Allah' ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak. 

10-İnsanların yaptıkları kötü işleri ve çirkin davranışları, onlara güzel gösterip

süslemek. 

ll- Kafirleri Müslümanlara karşı kışkırtıp onlarla mücadeleye sevk etmek. 

12- Müslümanları düşmanlarıyla korkutmak. 

13- Allah'ın yaratışını veya yarattığını değiştirmeyi emretmek.


Şeytan'ın diğer bazı istekleriyle beraber, insanlara Allah'ın yaratışını değiştirmeyi emredeceğini bildiren Nisa suresinin 119. ayetinin meali şöyledir:

'Mutlaka onları saptıracağım, onları bir takım temennilerle oyalayacağım. Onlara hayvanların kulaklarını yarmalarını emredeceğim. Yine onlara Allah 'ın yaratışını değiştirmeyi emredeceğim. "

"Hayvanların kulaklarını yarma" işi, cahiliye toplumunda yerleşmiş ve gelenek halini almış bir tür şirk örneği idi. Şöyle ki, onlar bir dişi deve beş defa doğurur ve beşinci yavrusu da erkek olursa onun kulağını yararlar, "bahira" adını verdikleri bu deveden faydalanmayı yasaklarlardı. Böylece helal olan bir şeyi haram sayar, üstelik kendilerinin uydurdukları bu batıl hükmü "Allah emretti" diyerek Allah' a isnat ederlerdi. Ya da putlara tapmak maksadıyla kesecekleri kurbanlık hayvanları diğerlerinden ayırmak için onların kulaklarını keserlerdi. Bu bir inkar ve şirk iken, onu ibadet zannederlerdi. 

Şeytan'ın ayette bildirilen son emrini dile getiren "Allah'ın yaratışını değiştirecekler" ifadesi hakkında ise müfessirler bir çok tefsir ve yorum ileri sürmüşlerdir. Bunları kısaca şu şekilde özetlemek mümkündür: 

1- İnsanları veya hayvanları iğdiş etmek ( erkeklik bezlerini burarak ya da çıkararak dölleyemeyecek duruma getirmek.)

2- Cilde dövme yapmak, süs için dişleri seyrekleştirmek gibi insan bedeninde sağlık nedenlerine bağlı olmayan operasyonlar.

3- Cinslerden (erkek-kadın) birinin diğerine benzemeye çalışması.

4- Cinsel arzuların kadın yerine erkekle tatmin edilmesi.

5- Organları ve kabiliyetleri yaratılış gayesinin dışında kullanmak.

6- Helali haram, haramı helal saymak

7- Gözleri çıkarmak, kulakları kesmek gibi fiillerle canlıların bedenine zarar

vermek

8- Güneş, Ay, taş ve ateş gibi Allah'ın insanların faydası için yarattığı varlıkları yaratılış gayesine aykırı olarak ilahlık mertebesine çıkarmak.

9- Fıtrat dini olan Allah'ın dinini, yani İslamiyet'i değiştirmek.

10- Mevdudi ise İnsanın bir şeyi veya yaratığı, yaratıldığı amacın dışında kullanması. Yani, insanın eşyaların tabiatına aykırı yaptığı bütün değişiklik ve fiiller, Şeytan'a uymasının birer sonucudur." diye açıklamış.

Dolayısıyla burada Şeytan' ın değiştirmeyi emrettiği şeyin Allah'ın yarattığı her şeyi kapsaması mümkündür. Bu yaratılan şeyler varlık olabileceği gibi, kainatın nizamı için Allah cc tarafindan konulmuş kanunlar da olabilir. Dünyanın ya da kainatın mevcut dengesini bozmak gibi.

Hikmet AKDEMiR*

***Rebiülevvel ayını kutlamak hakkındaki hadisin aslı yoktur

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


Bazı insanlar, Rebiülevvel ayının girişi sırasında kendi aralarında şu hadisi yaymaktadırlar: "Kim, bu fazîletli ayın girişi münasebetiyle insanları tebrik ederse, cehennem ona haram olur."
Bu hadisin sıhhat derecesi nedir?

Cevap:

Hamd, yalnızca Allah'adır.

Zikredilen bu hadisin bir aslının olduğunu bilmiyoruz. Fakat uydurma olduğuna dâir belirtileri çok açıktır. Dolayısıyla bu hadisi Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'e nispet etmek, (O'nun sözüdür demek) câiz değildir.Çünkü bu, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'e yalan isnad etmek ve O'na iftira etmektir. O'na yalan isnad etmek ise, büyük günahlardandır.

Nitekim Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Kim yalan olduğunu bildiği halde benden bir hadis anlatırsa, iki yalancıdan biri kendisidir."[1]

İmam Nevevî -Allah ona rahmet etsin- hadisin şerhinde şöyle demiştir:

"Bu hadis, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'e yalan nispet etmenin ve ona yalan nispet etmeye tevessül etmenin ne kadar tehlikeli olduğuna ve rivâyet ettiği hadisin yalan olduğu zannına ağır bastığı halde, onu rivâyet edenin iki yalancıdan birisi olduğuna delâlet eder. Olmayan bir şeyi haber veren bu kimse, nasıl yalancı olmasın ki?"[2]

Kulun bu ayın girişini sadece tebrik etmesiyle kendisine cehennemin haram kılınacağına dâir hadiste zikredilen şey, hadisin uydurma ve bâtıl olduğuna delâlet eden çılgınca söylenmiş, mübalağalı sözlerdir.

Nitekim İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

"Uydurma hadislerin üzerinde zulmet, tutarsızlık, uydurma ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e yalan nispet etmek olduğunu haykıran çılgınca söylenen sözlerin belirtisi vardır."[3]

Allah Teâlâ en iyi bilendir. 


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

[1] Müslim, Mukaddime, c: 1, s: 7

[2] Sahih-i Müslim Şerhi, c: 1, s: 65


https://islamqa.info/tr/215135

21 Eylül 2023 Perşembe

Meleklerin varlığı nasıl ispat edilir?

Melekler, gözlem ve deneye dayanan pozitif bilimlerin ilgi alanı dışında kalan ve duyularla algılanamayan varlıklardır. Onların gözle ve diğer duyu organlarıyla algılanamaz varlıklar oluşu, inkâr edilmelerine gerekçe olamaz. Pozitif bilimlerin ilgi alanı dışında kalan ve duyu organlarıyla algılanamayan nice varlıkların mevcudiyetine inanıldığı bir gerçektir. Esasen insan aklı meleklerin varlığını reddetmez, bunu mümkün görür.
Bu konuda, kesin bilgi veren, anlamı açık çok sayıda âyet ve hadis bulunmaktadır. Bunlar meleklerin varlığı konusunda müminlerde hiçbir şüphe bırakmaz. Meleklerin varlığı ile ilgili bazı deliller şöyle sıralanabilir:
a) Bütün peygamberler getirdikleri mesajda meleklerin varlığını bildirmişlerdir. Bütün ilâhî dinlerde melek inancı vardır.
b) Allah’ın kelamı olduğunda hiçbir şüphe olmayan Kur’ân-ı Kerîm’de meleklerin varlığına ve özelliklerine ilişkin onlarca âyet bulunmaktadır (bkz. el-Bakara, 2/30-34; Hûd, 11/69-70; el-Hicr, 15/28-29; Fâtır, 35/1; ez-Zâriyât, 51/24-28; en-Necm, 53/5; et-Tahrîm, 66/6).
c) Hayatı boyunca hiçbir zaman yalan söylememiş olan Hz. Peygamber (s.a.s.) pek çok hadisinde meleklerden, onların özelliklerinden ve kimi zaman onları gördüğünden bahsetmiştir (bkz. Müslim, Zühd, 60 [2996]).
d) Yüce Yaratıcı’nın makro ve mikro âlemde yarattığı varlıklardaki eşsiz güzellik ve mükemmelliği görüp değerlendiren ve bu suretle Allah’ı (c.c.) tesbih ederek yücelten özel varlıkların bulunması aklın kabul edeceği bir husustur.

19 Eylül 2023 Salı

Kalp ve Dil

 
Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim

"(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar." (Bakara, 269)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

"Haberiniz olsun ki, bedende bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün beden iyi olur; o bozuk olursa bütün beden bozuk olur. İşte o kalptir." (Buhârî, Îmân, 39)   

https://www.2g1d.com/ 

18 Eylül 2023 Pazartesi

Çocuklara Allah için kullanılan isimler verilir mi?

Anne-babanın çocuğuna karşı görevlerinden birisi de ona güzel isim vermektir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), bir hadisinde insanların kıyamet günü isimleri ile çağrılacağını belirterek “(Çocuklarınıza) güzel isim koyunuz.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 68 [4948]) buyurmuştur.
Allah’a has isimler ise aynı lafızla çocuklara verilmemelidir. Şâyet çocuklara bu isimler verilecekse başına “kul” anlamına gelen “abd” kelimesi eklenerek “Abdullah” (Allah’ın kulu), “Abdurrahmân” (Rahmân’ın kulu), “Abdurrezzâk” (Rezzâk’ın kulu), “Abdülhâlık” (Hâlık’ın kulu) şeklinde verilmelidir.
Allah Teâlâ’nın “esmâ-i hüsnâ”sından “Kerîm, Latîf, Raûf, Mümin…” gibi isimler ise Allah’ın dışında kulların da vasıflandığı müşterek isimler olduğundan Allah’a has olmayan bu isimler çocuklara ad olarak verilebilir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 6/417).

17 Eylül 2023 Pazar

Gebeliği engellemek için vazektomi, kordon bağlatma vb. yöntemlerin uygulanması caiz midir?

Çocuk doğurma, çocuk sayısının sınırlandırılması, iki gebelik arasındaki sürenin ayarlanması gibi konularda, karı-kocanın ortak isteğine göre, meşru çarelere başvurulması caizdir. Devamlı kısırlığa yol açan vazektomi, kordon bağlatma gibi yöntemlere başvurulması yani kadın veya erkeğin geri dönüşü olmayacak şekilde kısırlaştırılması ise fıtrata müdahale olarak değerlendirildiğinden sağlık açısından kesin bir zorunluluk olmadığı müddetçe caiz değildir.

16 Eylül 2023 Cumartesi

Namaz kılarken kıyamda ayaklar arası açıklık ne kadar olmalıdır?

Namaz kılarken kıyamda ayaklar arası açıklık ne kadar olmalıdır?
Namazda kıyamda iken iki ayağın arasındaki açıklık konusunda sarih bir hadis bulunmadığından, miktarın ne olacağı konusunda İslam âlimleri farklı görüşler belirtmişlerdir.
Hanefî mezhebine göre kıyamda iki ayağın arası, dört parmak kadar açık bulundurulmalıdır (Şürünbülâlî, Merâkı’l-felâh, s. 95). Şâfiî mezhebine göre iki ayak arası bir karış kadar açık tutulmalıdır (Zekeriyyâ el-Ensârî, Esne’l-metâlib, I, 162). Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise ayaklar aşırı sayılacak kadar fazlaca açılmamalı, tümüyle de bitiştirilmemelidir (Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, I, 695).

15 Eylül 2023 Cuma

Doğum kontrolünün dinî hükmü nedir?

Sağlığa zararlı olmamak şartıyla deri altına hormon düzenleyici yerleştirmek (implant), kondom kullanmak, azil (geri çekilmek) gibi yöntemlerle hamileliğin önlenmesinde dinen bir sakınca yoktur. Bununla birlikte annenin hayatı söz konusu olmadıkça hamilelik gerçekleştikten sonra, hangi aşamada olursa olsun, kürtaj ve benzeri yöntemlerle çocuğun alınması caiz değildir. Çünkü hamileliğin başlaması ile doğacak çocuğun hayat hakkı gerçekleşmiş olur. Maddî ya da sosyal endişelerle ceninin hayatiyetini bir şekilde sona erdirmek hayat hakkına tecavüzdür. Allah Teâlâ, “Fakirlik endişesi ile çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız.” (el-En‘âm, 6/151) buyurmuştur.

14 Eylül 2023 Perşembe

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 49

Siz bıkmadan Allah bıkmaz

Enbiya Sûresi 

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem,“Siz bıkmadan Allah bıkmaz” buyurdu. 

Kulun yürüyeceği varsa kaç milyon kez de olsa onu kaldırır dikeltir, yürüsün diye. 

Çünkü Allah kullarının başarmasını, kendisine karşı saygıyı yaşayabilmesini murad eder, bundan hoşlanır, razı olur. 

Burada bir sayı da yoktur. Sadece kulun artık yapmak istemediğini kesin bir kararlılığa bağladıktan sonra Allah bırakır. Ona artık bu hatırlatmaları yüz milyar kez de olsa değişen bir şey olmayacaksa -ki bu Allah’ın ilmindedir, o zaman işte o kulu ıskartaya çıkarır, işini bitirir. 

O’na karşı böyle bir kararlılık ile O’nu gözden çıkarır hale insan nasıl gelir dersek (-ki bunu ben asla yapmam diyoruz) oraya insan yanlış yaparak geliyor, haksızlık ederek, yalan konuşarak, zulmederek, Allah’ın hükmünü beğenmeyerek, ayetleri tırtıklayarak, geçmişte kaldı o zamanlar diyerek, kalbin katılaşması sonucuna gelir ki, artık bakmışsın Allah’a saygısızlığı kararlı hale getirmişsin. Makası açtıkça kalbinle olan irtibatın kopar.

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

13 Eylül 2023 Çarşamba

Kadınların ve erkeklerin saçlarını boyamaları caiz midir?

Kadınların ve erkeklerin saçlarını boyamaları caiz midir?
Kişinin temiz, bakımlı ve düzgün görünümlü olması, dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır. Saç, sakal ve bıyık bakımı bu bağlamda değerlendirilmelidir. Saçı temizlemek, yıkamak, koku sürmek, taramak ve boyamak, Hz. Peygamberin teşvik ettiği hususlardandır (Buhârî, Enbiyâ, 50; Müslim, Libâs, 80). Buna göre, başkalarını yanıltma kastı olmaksızın saç, sakal ve bıyık boyanabilir (Mubârekfûrî, Tuhfetü’l-Ahfezî, V, 433-441).
Erkeğin saçını, siyah dışındaki kına rengi gibi renklere boyaması caiz ise de siyah renge boyaması mekruh görülmüştür. Mekke’nin fethi günü, Hz. Ebû Bekr’in yaşlı babası Ebû Kuhâfe’nin saçlarının beyazlaştığını gören Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bu beyaz saçın rengini değiştiriniz ve siyahtan sakınınız.” (Ebû Dâvud, Tereccül, 18)
Ancak saçı beyazlaşan kimse genç olursa, siyaha boyamasında da bir sakınca görülmemiştir. Çünkü bu durumda siyaha boyanan saç tabii hâline dönüşmüş olacaktır. Nitekim Sa’d b. Ebî Vakkas, Ukbe b. Âmir, Hasan, Hüseyin ve Cerîr gibi sahabilerin bunu uyguladıkları nakledilmektedir (Şevkânî, Neylü’l-evtâr, I, 367, 373).
Kadınlar için ise bir sınırlama yoktur. Bu konuda dikkat edilmesi gereken husus, kadının saçını ve vücudunun diğer mahrem yerlerini yabancı erkeklere göstermemesidir.
Boya, saç üzerinde kimyasal bir tabaka oluşturup suyun temasına engel olmadıkça guslü ve namaz abdestini engelleyici bir unsur değildir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 288).

11 Eylül 2023 Pazartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 48


Hepsi bir hatırlatma

Enbiya Sûresi 

Allah, kul yüz çevirdi diye, görmezden geldi diye ondan hemen kolay vazgeçmiyor. Hayatında zorluklar oluşturuyor. Başta vahiy, sonra Allah’ın kontrol ettiği hayatın içindeki bütün değişkenler, hepsi yüce Yaradan’ın bir hatırlatmasıdır. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

10 Eylül 2023 Pazar

Saç ektirmek ve peruk kullanmak caiz midir?

Saç ektirmek ve peruk kullanmak caiz midir?
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) saç eklemeyi ve ekletmeyi yasakladığı yönündeki rivayetler sahih kaynaklarımızda yer almaktadır (Buhârî, Libâs, 83; Müslim, Libâs, 33). Konuyla ilgili hadisleri değerlendiren İslam âlimleri, bir kimsenin, saçına başkasının saçını eklemesini veya başkasının saçından imal edilen peruğu takmasını caiz görmemişlerdir. Çünkü bu gibi işlemlerde saygın olan insanın bir parçası kullanılmaktadır ki; bu, zorunlu hâller dışında caiz değildir. Ancak insan saçı dışında ipek, iplik, yün ve benzeri maddelerden yapılmış peruğun takılmasını, fakihlerin çoğunluğu caiz görmektedir (Kâsânî, Bedâi’, V, 125 v.d.; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 107; İbn Nüceym, el-Bahr, VI, 133).
Günümüzde cerrahi bir operasyon olarak yapılan saç ekimi uygulaması ise kişinin kendi saçının alınıp saç kaybına uğrayan bölgeye nakledilmesi şeklinde olduğundan söz konusu yasak kapsamında değildir.