Çocuklarda ve gençlerde, hatta anne-babalarda internet bağımlılığı üzerine tavsiyeler. Her eve, herkese lâzım!
ESKİDEN anne babalar çocuklarını sokağın ve kötü arkadaşın etkilerinden korumak için çaba gösterir, çabaları sonuç vermediği zaman gelip bize danışırlardı. Bilgisayar ve bunun yan ürünü olan internet hayatımıza girdikten sonra, sokağın ve kötü arkadaşın yerini ‘internet kafe’ler aldı. Anne baba ile duygusal bağları zayıf, aile içinde kendilerini değerli hissetmeyen, okul başarısı düşük çocuklar ve gençler, artık sokak yerine internet kafelere gidiyorlar. Kötü arkadaşın yerini, şimdi internet bağlantısı olan ev bilgisayarları aldı. Bize danışmak için gelen anne babalar, sokak yerine, internet kafelerden ve evdeki bilgisayardan yakınıyorlar.
Bilgisayar kullanmayı bilmeyen çoğu anne baba, derslerine yardımcı olacağı zannıyla, yüzlerce dolar ödeyip çocukları için bilgisayar alıyorlar. Bilgisayar ise, tek başına, bir makineden ibarettir; ders öğretmek ve çocuğu daha akıllı yapmak gibi bir marifeti yoktur. Bilgisayarı faydalı kılan ‘software’ dediğimiz programlar ve eğitim CD’leridir. Bu programlar da, ancak kullanmasını bilen ve doğru biçimde kullanabilen ellerde faydalı olabilir.
Gördüğüm kadarıyla, çocuklar, harçlıklarıyla eğitim programları yerine oyun CD’leri satın alıyorlar. Bilgisayarın başında saatlerce oyun oynayarak zamanlarını boşa harcıyorlar. Zamanlarının boşa gitmesi bir yana, çoğu şiddet içerikli savaş ve dövüş sahneleriyle dolu olan bu oyunlar onlarda saldırganlık duygularını besliyor. Nitekim, bilgisayar oyunlarını incelediğinizde, onların sadece eğlendirmekle kalmadığını, aynı zamanda güçlü olma, kıyasıya yarışma, rakiplerini geride bırakma ve kazanma hırsı aşıladığını; bunları yaparken de, sevgi, yardımlaşma, paylaşma ve acıma duygularını körelttiğini görürsünüz. Korkak ve özgüvenden yoksun çocuklar, oyunu kazandıkları zaman, kendilerini cesur ve kahraman hissediyorlar. Böylece, başa çıkamadıkları gerçek dünyadan kaçıp, sanal bir mutluluk veren sanal bir dünyaya sığınıyorlar.
İnternette sizi ve çocuğunuzu bekleyen tuzaklar
ESKİDEN disketle çalışan küçük atari (oyun) cihazları vardı. Atari’si olmayan çocuklar atari salonlarına gider, oyun ihtiyaçlarını karşılarlardı. Anne babaların o günlerde yakındıkları atari salonları, bugünün internet ortamı yanında çok masum kalırlar. İnternet bağlantısı olan her bilgisayar, çocukların ve gençlerin ruh sağlığını bozmaya hazır potansiyel bir tehlikedir.
Dönem ödevi için malzeme toplamak amacıyla internete bağlanan bir öğrenciyi düşünün. Tamamen iyiniyetlidir, bilgi toplamaktan başka bir amacı yoktur. Arama motoruna istediği bilgiyi yazar ve ‘ara’ komutunu verir. Arama motoru, bu bilgiyi alabileceği onlarca site adresini bir liste hâlinde verir. Çocuk bu adreslerden birini tıkladığı zaman, daha gireceği adres açılmadan, bu adrese yamanmış ‘pop-up’ dediğimiz bir veya birkaç reklam sitesi açılıverir. Çocuğu sitede tutmak için, ücretsiz abonelikten tutun da ücretsiz müzik ve film CD’si göndermeye kadar bir sürü cazip seçenekler ileri sürülür. Yapacağı şey, sadece bir form doldurmak ve gösterilen web adresine bunu postalamaktır. Büyüklerin bile kaçamadığı bu tuzağa çocuklar kolayca düşerler. Çünkü, ücretsiz hediyeler gönderilecektir!
Bu reklam sitelerinin önemli bir kısmı pornografi içerikli olup yasa gereği “18 yaşından küçükler için uygun değildir” uyarısı yapılır. Ancak, siteye girecek kişinin 18 yaşından küçük olduğunu kim ve nasıl tespit edecektir? Çocuk, meraktan, “18 yaşından büyüğüm” seçeneğini işaretleyerek siteye kolayca girebilir. Böylece, çok masum bir amaçla internete giren bir çocuk kendisini onu her bakımdan zararlı bir sitenin içinde buluverir.
Bu bakımdan, çocuklarınızı internetin zararlarından korumak için ilk yapacağınız şey, bilgisayarı herkesin göreceği bir yere koymaktır. Ondan sonra, internetin faydaları ve zararları konusunda çocuğunuzu bilgilendirmeniz, bilgisayarda geçireceği zamanı sınırlandırmanız, ve internete bağlı iken onu arasıra kontrol etmeniz gerekmektedir.
Cevap bekleyen sorular
İNTERNETİ kötü amaçlarla kullanan kişilerin insanlar ve özellikle çocuklar üzerinde yol açtığı tahribat, son yıllarda, bir dizi araştırmanın konusu olmuştur. Bu araştırmalardan birini yürüten psikolog Michael G. Conner, “Internet Addiction and Cyber Sex” başlıklı makalesinde, altına kendi notunu da düşerek, şu soruları soruyor:
• Çocuğunuza dilediği zaman tanımadığınız bir yere gitmesine, tanımadığınız kişi veya kişilerle birkaç saat birlikte olmasına izin verir misiniz?
(Eğer çocuğunuzun odasında internet bağlantısı olan bir bilgisayar varsa, sorumuza “Hayır” demenizin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü, odasının kapısını kapatıp kendi başına kaldığında çocuğunuzun ne yaptığını bilemezsiniz. İstediği zaman internete bağlanıp, tanımadığı bir siteye girerek tanımadığı kişi veya kişilerle birlikte olabilir.)
• Kocanızın tanımadığınız bir kadının evine gitmesine, onunla saatlerce sohbet etmesine ve birlikte yatak odasına girmelerine izin verir misiniz?
(Eğer kocanızın çalışma odasında internet bağlantısı olan bir bilgisayar varsa ve onun bir internet bağımlısı olduğunu biliyorsanız, sorumuza cevap vermeden önce iyi düşünün.)
• İlişkileri yalan üzerine kurulmuş yabancı insanlarla tanışmak, onlarla sohbet etmek ve sırlarınızı paylaşmak ister misiniz? İnternet üzerinden tanıştığınız ve sohbet ettiğiniz insanların kim olduğunu biliyor musunuz? Onların verdikleri bilgilerin doğruluğundan emin misiniz?
(Eğer, “İki taraf bu sanal beraberlikten zevk alıyor ve eğleniyorsa, yalanın ne zararı var?” diyorsanız, sizin bir internet bağımlısı olduğunuzu söylemek zorundayız.)
Çocuğunuz veya siz, internet bağımlısı mısınız?
PSİKOLOG Conner, yaptığı araştırmada, günde iki saat ve daha fazla süre internette gezinenlerin internet bağımlısı olma riskiyle yüzyüze olduğunu ve aşağıdaki problemlerle karşılaştığını tesbit etmiş:
• Her gün internete bağlanma ihtiyacı duyma
• Çevreye karşı duyarsızlık
• Toplum ve aile ilişkilerinde zayıflama
• Günlük işlerde verimli ve üretken olamama
• Depresyon
• Eşler arasında cinsel uyumsuzluk
• Cinsel fantezilere düşkünlük
• Problemleri çözmeye çalışmak yerine, işleri oluruna bırakma
• İşyerinde interneti kişisel amaçları için kullanma
• Akademik ve zihinsel faaliyetlerde gerileme
Conner’in belirttiğine göre, günde iki saatten az bir vakit alması kaydıyla, bilgi almak, e-mail göndermek ve gelen mail’leri okumak için internete bağlanıyorsanız, endişe edecek bir durum yok. Ama eğer internet üzerinde harcadığınız zaman haftada toplam 18 saatten fazla ise, ‘internet bağımlılığı’ riski taşıyan insanlar grubuna giriyorsunuz demektir. Bankacılık ve internet pazarlamacılığı gibi görevler dışında, kişisel nedenlerle interneti günde 10 saatten fazla kullanan bir kimsenin ise, internet bağımlılığı ise, mutlaka tıbbî ve psikolojik tedavi gerektiriyor. Bu durumdaki bir kişi, Conner’a göre, muhakkak tedavi edilmesi gereken hasta bir internet bağımlısıdır.
Sanal bir dünya
Her alışkanlık gibi, internet alışkanlığı da irade zayıflığından ve iç denetim eksikliğinden kaynaklanıyor. İnternete bağlandığınız an, önünüzde onlarca seçenek çıkıverir. İstediğiniz adrese girebilir, istediğiniz bilgiye ulaşabilir, istediğiniz kişiyle sohbet edebilir, sonuçlarını düşünmeden istediğiniz gibi yalan söyleyebilirsiniz. Utanç verici, insan onurunu ayaklar altına alan, en iğrenç şeyleri izleyebilirsiniz. Çünkü, bunlardan kimsenin haberi yoktur. İlk günler eğlenmek, hoşça vakit geçirmek, yeni şeyler öğrenmek, heyecan yaşamak, internette neler olup bittiğini görmek ve belki de ibret almak için bu sanal âleme girmişsinizdir. Ancak, çok geçmeden, kendinizi aldattığınızı, huylarınızın değişmeye başladığını, gerçek hayattan her gün biraz daha koparak siberdünyanın bir üyesi olduğunuzu görürsünüz.
Psikolog Michael G. Conner, sözkonusu makalesinde internet bağımlılığının bilimsel açıklamasını yapıyor ve diyor ki: “İnternette yeni ve heyecan verici şeyler öğrendikçe, beyin kimyasında değişmeler görülür. Yaptığımız işten zevk aldığımız ve heyecan duyduğumuz zaman, beyinde ‘dopamine’ adı verilen bir kimyasal madde salgılanır. Bu maddenin salgısı arttıkça, yaptığımız işten başka birşey düşünmeyiz, çevremize karşı ilgimiz azalır.”
Sanal dünyanın yalanları
AİLECE tanıştığımız bir bayan okuyucum, geçenlerde kocasıyla birlikte ziyaretime geldi. Sohbet sırasında kocasının internet bağımlılığından yakındı, ve ona biraz nasihatta bulunmamı istedi. Ama daha ben ağzımı açmadan okuyucumun eşi savunmaya geçti. “Ben zararlı sitelere girmiyorum, haber okuyorum, bilgi topluyorum, sohbet ediyorum (chat yapıyorum), tartışma gruplarına katılıyorum, e-mail gönderiyorum ve gelen e-mailleri okuyorum” dedi ve ekledi: “İçkim yok, sigaram yok, kahveye gitmiyorum, meyhaneye gitmiyorum, evimde oturuyorum. Bunun nesi kötü?”
Okuyucumun eşi, bir internet bağımlısı idi. Karısına ve çocuklarına karşı sorumlulukları olduğunu, evine ayırması gereken zamanı internette tanımadığı insanlarla sohbet ederek geçirdiğini, bu yüzden aile içi ilişkilerin bozulmaya başladığını görmek istemiyordu.
İnternete giren çoğu insan isimleri, yaşları, cinsiyetleri, sosyal statüleri, meslekleri, adresleri ve kişisel özellikleri hakkında yalan söylemektedir. Geçenlerde bir okuyucumdan çok ilginç bir elektronik mektup aldım. İnternet üzerinden tanıştığı bir kızla nişanlanmış. Birbirlerini çok seviyorlarmış. Bir vesileyle, kızın elektronik posta adresinin şifresini öğrenmiş ve—doğru olmayan birşey yapıp—onun elektronik posta kutusuna girip kıza gelen bütün mektupları okumuş. Nişanlısının sanal âlemde bir başkasıyla dört senedir evli olduğunu ve sanal kocanın soyadını taşıdığını öğrenmiş. Kendisine “Sen benim ilk aşkımsın” diyerek yalan söylediği için nişanlısından ayrılmak istiyormuş, ancak karar vermeden önce bir de bana danışmak istemiş...
İnternetin pek çok marifetlerini duymuştum, ama ‘sanal âlemde evlilik’ yapıldığını ilk defa duyuyordum. Bana mektup yazan okuyucum sıradan biri değildi, makine mühendisliği son sınıfta okuyan bir gençti. Nişanlandığı kız da üniversite öğrencisi idi. Eğer bu iki genci dinleme ve analiz etme fırsatı bulabilseydim, büyük bir ihtimalle, karşıma çocuklarına yeterli zaman ayırmayan, onların sıkıntılarına ve sevinçlerine ortak olmayan, sevgi ve güven veremeyen, yüksek tahsil yaptırarak görevlerini yerine getirdiklerini zanneden iki aile modeli çıkacaktı.
Açıkçası, çocuklarımızı internetin zararlı etkilerinden korumanın yolu da, en sonunda ailede denge ve mutluluğun sağlanmasına gelip dayanıyor
ESKİDEN anne babalar çocuklarını sokağın ve kötü arkadaşın etkilerinden korumak için çaba gösterir, çabaları sonuç vermediği zaman gelip bize danışırlardı. Bilgisayar ve bunun yan ürünü olan internet hayatımıza girdikten sonra, sokağın ve kötü arkadaşın yerini ‘internet kafe’ler aldı. Anne baba ile duygusal bağları zayıf, aile içinde kendilerini değerli hissetmeyen, okul başarısı düşük çocuklar ve gençler, artık sokak yerine internet kafelere gidiyorlar. Kötü arkadaşın yerini, şimdi internet bağlantısı olan ev bilgisayarları aldı. Bize danışmak için gelen anne babalar, sokak yerine, internet kafelerden ve evdeki bilgisayardan yakınıyorlar.
Bilgisayar kullanmayı bilmeyen çoğu anne baba, derslerine yardımcı olacağı zannıyla, yüzlerce dolar ödeyip çocukları için bilgisayar alıyorlar. Bilgisayar ise, tek başına, bir makineden ibarettir; ders öğretmek ve çocuğu daha akıllı yapmak gibi bir marifeti yoktur. Bilgisayarı faydalı kılan ‘software’ dediğimiz programlar ve eğitim CD’leridir. Bu programlar da, ancak kullanmasını bilen ve doğru biçimde kullanabilen ellerde faydalı olabilir.
Gördüğüm kadarıyla, çocuklar, harçlıklarıyla eğitim programları yerine oyun CD’leri satın alıyorlar. Bilgisayarın başında saatlerce oyun oynayarak zamanlarını boşa harcıyorlar. Zamanlarının boşa gitmesi bir yana, çoğu şiddet içerikli savaş ve dövüş sahneleriyle dolu olan bu oyunlar onlarda saldırganlık duygularını besliyor. Nitekim, bilgisayar oyunlarını incelediğinizde, onların sadece eğlendirmekle kalmadığını, aynı zamanda güçlü olma, kıyasıya yarışma, rakiplerini geride bırakma ve kazanma hırsı aşıladığını; bunları yaparken de, sevgi, yardımlaşma, paylaşma ve acıma duygularını körelttiğini görürsünüz. Korkak ve özgüvenden yoksun çocuklar, oyunu kazandıkları zaman, kendilerini cesur ve kahraman hissediyorlar. Böylece, başa çıkamadıkları gerçek dünyadan kaçıp, sanal bir mutluluk veren sanal bir dünyaya sığınıyorlar.
İnternette sizi ve çocuğunuzu bekleyen tuzaklar
ESKİDEN disketle çalışan küçük atari (oyun) cihazları vardı. Atari’si olmayan çocuklar atari salonlarına gider, oyun ihtiyaçlarını karşılarlardı. Anne babaların o günlerde yakındıkları atari salonları, bugünün internet ortamı yanında çok masum kalırlar. İnternet bağlantısı olan her bilgisayar, çocukların ve gençlerin ruh sağlığını bozmaya hazır potansiyel bir tehlikedir.
Dönem ödevi için malzeme toplamak amacıyla internete bağlanan bir öğrenciyi düşünün. Tamamen iyiniyetlidir, bilgi toplamaktan başka bir amacı yoktur. Arama motoruna istediği bilgiyi yazar ve ‘ara’ komutunu verir. Arama motoru, bu bilgiyi alabileceği onlarca site adresini bir liste hâlinde verir. Çocuk bu adreslerden birini tıkladığı zaman, daha gireceği adres açılmadan, bu adrese yamanmış ‘pop-up’ dediğimiz bir veya birkaç reklam sitesi açılıverir. Çocuğu sitede tutmak için, ücretsiz abonelikten tutun da ücretsiz müzik ve film CD’si göndermeye kadar bir sürü cazip seçenekler ileri sürülür. Yapacağı şey, sadece bir form doldurmak ve gösterilen web adresine bunu postalamaktır. Büyüklerin bile kaçamadığı bu tuzağa çocuklar kolayca düşerler. Çünkü, ücretsiz hediyeler gönderilecektir!
Bu reklam sitelerinin önemli bir kısmı pornografi içerikli olup yasa gereği “18 yaşından küçükler için uygun değildir” uyarısı yapılır. Ancak, siteye girecek kişinin 18 yaşından küçük olduğunu kim ve nasıl tespit edecektir? Çocuk, meraktan, “18 yaşından büyüğüm” seçeneğini işaretleyerek siteye kolayca girebilir. Böylece, çok masum bir amaçla internete giren bir çocuk kendisini onu her bakımdan zararlı bir sitenin içinde buluverir.
Bu bakımdan, çocuklarınızı internetin zararlarından korumak için ilk yapacağınız şey, bilgisayarı herkesin göreceği bir yere koymaktır. Ondan sonra, internetin faydaları ve zararları konusunda çocuğunuzu bilgilendirmeniz, bilgisayarda geçireceği zamanı sınırlandırmanız, ve internete bağlı iken onu arasıra kontrol etmeniz gerekmektedir.
Cevap bekleyen sorular
İNTERNETİ kötü amaçlarla kullanan kişilerin insanlar ve özellikle çocuklar üzerinde yol açtığı tahribat, son yıllarda, bir dizi araştırmanın konusu olmuştur. Bu araştırmalardan birini yürüten psikolog Michael G. Conner, “Internet Addiction and Cyber Sex” başlıklı makalesinde, altına kendi notunu da düşerek, şu soruları soruyor:
• Çocuğunuza dilediği zaman tanımadığınız bir yere gitmesine, tanımadığınız kişi veya kişilerle birkaç saat birlikte olmasına izin verir misiniz?
(Eğer çocuğunuzun odasında internet bağlantısı olan bir bilgisayar varsa, sorumuza “Hayır” demenizin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü, odasının kapısını kapatıp kendi başına kaldığında çocuğunuzun ne yaptığını bilemezsiniz. İstediği zaman internete bağlanıp, tanımadığı bir siteye girerek tanımadığı kişi veya kişilerle birlikte olabilir.)
• Kocanızın tanımadığınız bir kadının evine gitmesine, onunla saatlerce sohbet etmesine ve birlikte yatak odasına girmelerine izin verir misiniz?
(Eğer kocanızın çalışma odasında internet bağlantısı olan bir bilgisayar varsa ve onun bir internet bağımlısı olduğunu biliyorsanız, sorumuza cevap vermeden önce iyi düşünün.)
• İlişkileri yalan üzerine kurulmuş yabancı insanlarla tanışmak, onlarla sohbet etmek ve sırlarınızı paylaşmak ister misiniz? İnternet üzerinden tanıştığınız ve sohbet ettiğiniz insanların kim olduğunu biliyor musunuz? Onların verdikleri bilgilerin doğruluğundan emin misiniz?
(Eğer, “İki taraf bu sanal beraberlikten zevk alıyor ve eğleniyorsa, yalanın ne zararı var?” diyorsanız, sizin bir internet bağımlısı olduğunuzu söylemek zorundayız.)
Çocuğunuz veya siz, internet bağımlısı mısınız?
PSİKOLOG Conner, yaptığı araştırmada, günde iki saat ve daha fazla süre internette gezinenlerin internet bağımlısı olma riskiyle yüzyüze olduğunu ve aşağıdaki problemlerle karşılaştığını tesbit etmiş:
• Her gün internete bağlanma ihtiyacı duyma
• Çevreye karşı duyarsızlık
• Toplum ve aile ilişkilerinde zayıflama
• Günlük işlerde verimli ve üretken olamama
• Depresyon
• Eşler arasında cinsel uyumsuzluk
• Cinsel fantezilere düşkünlük
• Problemleri çözmeye çalışmak yerine, işleri oluruna bırakma
• İşyerinde interneti kişisel amaçları için kullanma
• Akademik ve zihinsel faaliyetlerde gerileme
Conner’in belirttiğine göre, günde iki saatten az bir vakit alması kaydıyla, bilgi almak, e-mail göndermek ve gelen mail’leri okumak için internete bağlanıyorsanız, endişe edecek bir durum yok. Ama eğer internet üzerinde harcadığınız zaman haftada toplam 18 saatten fazla ise, ‘internet bağımlılığı’ riski taşıyan insanlar grubuna giriyorsunuz demektir. Bankacılık ve internet pazarlamacılığı gibi görevler dışında, kişisel nedenlerle interneti günde 10 saatten fazla kullanan bir kimsenin ise, internet bağımlılığı ise, mutlaka tıbbî ve psikolojik tedavi gerektiriyor. Bu durumdaki bir kişi, Conner’a göre, muhakkak tedavi edilmesi gereken hasta bir internet bağımlısıdır.
Sanal bir dünya
Her alışkanlık gibi, internet alışkanlığı da irade zayıflığından ve iç denetim eksikliğinden kaynaklanıyor. İnternete bağlandığınız an, önünüzde onlarca seçenek çıkıverir. İstediğiniz adrese girebilir, istediğiniz bilgiye ulaşabilir, istediğiniz kişiyle sohbet edebilir, sonuçlarını düşünmeden istediğiniz gibi yalan söyleyebilirsiniz. Utanç verici, insan onurunu ayaklar altına alan, en iğrenç şeyleri izleyebilirsiniz. Çünkü, bunlardan kimsenin haberi yoktur. İlk günler eğlenmek, hoşça vakit geçirmek, yeni şeyler öğrenmek, heyecan yaşamak, internette neler olup bittiğini görmek ve belki de ibret almak için bu sanal âleme girmişsinizdir. Ancak, çok geçmeden, kendinizi aldattığınızı, huylarınızın değişmeye başladığını, gerçek hayattan her gün biraz daha koparak siberdünyanın bir üyesi olduğunuzu görürsünüz.
Psikolog Michael G. Conner, sözkonusu makalesinde internet bağımlılığının bilimsel açıklamasını yapıyor ve diyor ki: “İnternette yeni ve heyecan verici şeyler öğrendikçe, beyin kimyasında değişmeler görülür. Yaptığımız işten zevk aldığımız ve heyecan duyduğumuz zaman, beyinde ‘dopamine’ adı verilen bir kimyasal madde salgılanır. Bu maddenin salgısı arttıkça, yaptığımız işten başka birşey düşünmeyiz, çevremize karşı ilgimiz azalır.”
Sanal dünyanın yalanları
AİLECE tanıştığımız bir bayan okuyucum, geçenlerde kocasıyla birlikte ziyaretime geldi. Sohbet sırasında kocasının internet bağımlılığından yakındı, ve ona biraz nasihatta bulunmamı istedi. Ama daha ben ağzımı açmadan okuyucumun eşi savunmaya geçti. “Ben zararlı sitelere girmiyorum, haber okuyorum, bilgi topluyorum, sohbet ediyorum (chat yapıyorum), tartışma gruplarına katılıyorum, e-mail gönderiyorum ve gelen e-mailleri okuyorum” dedi ve ekledi: “İçkim yok, sigaram yok, kahveye gitmiyorum, meyhaneye gitmiyorum, evimde oturuyorum. Bunun nesi kötü?”
Okuyucumun eşi, bir internet bağımlısı idi. Karısına ve çocuklarına karşı sorumlulukları olduğunu, evine ayırması gereken zamanı internette tanımadığı insanlarla sohbet ederek geçirdiğini, bu yüzden aile içi ilişkilerin bozulmaya başladığını görmek istemiyordu.
İnternete giren çoğu insan isimleri, yaşları, cinsiyetleri, sosyal statüleri, meslekleri, adresleri ve kişisel özellikleri hakkında yalan söylemektedir. Geçenlerde bir okuyucumdan çok ilginç bir elektronik mektup aldım. İnternet üzerinden tanıştığı bir kızla nişanlanmış. Birbirlerini çok seviyorlarmış. Bir vesileyle, kızın elektronik posta adresinin şifresini öğrenmiş ve—doğru olmayan birşey yapıp—onun elektronik posta kutusuna girip kıza gelen bütün mektupları okumuş. Nişanlısının sanal âlemde bir başkasıyla dört senedir evli olduğunu ve sanal kocanın soyadını taşıdığını öğrenmiş. Kendisine “Sen benim ilk aşkımsın” diyerek yalan söylediği için nişanlısından ayrılmak istiyormuş, ancak karar vermeden önce bir de bana danışmak istemiş...
İnternetin pek çok marifetlerini duymuştum, ama ‘sanal âlemde evlilik’ yapıldığını ilk defa duyuyordum. Bana mektup yazan okuyucum sıradan biri değildi, makine mühendisliği son sınıfta okuyan bir gençti. Nişanlandığı kız da üniversite öğrencisi idi. Eğer bu iki genci dinleme ve analiz etme fırsatı bulabilseydim, büyük bir ihtimalle, karşıma çocuklarına yeterli zaman ayırmayan, onların sıkıntılarına ve sevinçlerine ortak olmayan, sevgi ve güven veremeyen, yüksek tahsil yaptırarak görevlerini yerine getirdiklerini zanneden iki aile modeli çıkacaktı.
Açıkçası, çocuklarımızı internetin zararlı etkilerinden korumanın yolu da, en sonunda ailede denge ve mutluluğun sağlanmasına gelip dayanıyor