30 Haziran 2021 Çarşamba

Ebedi cehennemlik günahlar var mı?


- Ehl-i sünnet alimlerinin değişik ayet ve hadislere dayanarak vardıkları kanaate göre, şirk de dahil her türlü inkar, ebedi cehennemliktir. Bu gerçek kısaca, “imansız olarak kabre girenler ebedi olarak cehennemde kalırlar” şeklinde ifade edilir. İmansızlığı doğurmayan hiçbir günah, ebedi olarak cehennem cezasını gerektirmez.

- İlgili ayetlerin meali -tertip sırasına göre- şöyledir:

a) “Faiz yiyenler tıpkı şeytanın çarptığı kimsenin kalkışı gibi kalkarlar. Bu, onların 'Alışveriş de faiz gibidir.' demelerindendir. Halbuki Allah alışverişi mübah, faizi ise haram kılmıştır. Her kime Rabbinden bir talimat gelir, o da faizden vazgeçerse, daha önce yaptığı muamele kendisi için geçerlidir, hakkındaki hüküm de Allah’a aittir. Her kim tekrar faizciliğe başlarsa, işte onlar cehennemliktir, hem de orada ebedî kalacaklardır.” (Bakara, 2/275)

Konuya şu ayeti de dahil edebiliriz:

b) “Kim bir mümini kasden öldürürse onun cezası, içinde ebedî kalmak üzere gireceği cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa, 4/93)

c) “Kimin iyilikleri tartıda hafif kalırsa, işte kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde ebedî kalanlar onlar olacaklardır.” (Müminun, 23/103)

d) “Onlar, Allah’la beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar. Allah’ın muhterem kıldığı bir canı haksız yere öldürmezler. Zina etmezler. Kim de bunları yaparsa günahının cezasını bulur. Kıyamette, o büyük duruşma gününde onun cezası katmerli olur ve azapta, zillet içinde ebedî kalır.” (Furkan, 25/68-69)

Bu ayetleri, maddelerinin sırasına göre açıklayacağız:

a) Faizle ilgili olarak ebedi cehennemde kalanlar, kâfir kimselerdir. Çünkü bunlar ayette belirtildiği üzere, “Alışveriş de faiz gibidir.” demişlerdir. Yani Faizin haramlığını inkâr etmişler. Bilindiği gibi, helali haram, haramı helal saymak küfürdür. Demek bunların cehennemde ebedi kalmalarının sebebi, faiz yemeleri değil, faizi helal saymalarıdır. (bk. Razî, Beydavî, Nesefî, ilgili ayetin tefsiri)

Bazı alimlere göre, ayetin sonunda yer alan “onlar orada ebedî kalacaklardır” mealindeki ifadesi, hakiki ve mecazi olmak üzere iki manada açıklanabilir. 

Hakiki manada olduğu zaman; söz konusu edilen faizciler “Alış veriş de faiz gibidir” deyip kâfir olduklarından, gerçekten cehennemde ebedi kalırlar.

Mecazi manada olduğu zaman; ayette yer alan “cehennemde ebedi kalmak” ifadesi, uzun bir süre kalmak anlamında olur. Ayette “Her kime Rabbinden bir talimat gelir…” ile başlayan cümle bu manaya imkân vermektedir. (bk. İbn Aşur, ilgili yer)

b) “Kim bir mümini kasden öldürürse onun cezası, içinde ebedî kalmak üzere gireceği cehennemdir.” mealindeki ayetin hükmü konusundan alimlerin farklı yorumları olmakla beraber, imanla kabre girmiş kimselerin ebedi olarak cehennemde kalmayacakları konusunda ittifak halindedirler. Onun için yorumlar da bu düşüncenin etrafında şekillenmiştir. (bk. Razî, ilgili ayetin tefsiri)

Bununla beraber, bizce şu yorumlar önem arzetmektedir:

1) Bu ayette Allah’ın, “Bir mümini kasden öldüren kimsenin” cezası / yaptığı bu suçun karşılığı ebedi cehennem olduğunu belirtmesi, suçun dehşetini ve hakettiği cezayı ortaya koymaktadır. Ancak bu cezanın tahakkuk etmesi ise, Allah’ın iradesine bağlıdır. Bu suçu işleyen kâfirleri ebedi cehenneme koyabildiği gibi, müminleri de affedebilir veya uzun bir süreliğine cehennemde tuttuktan sonra onu oradan çıkarabilir. Razî’nin benimsemediği bu görüş Kaffal’a aittir. (krş. Razî, ilgili yer)

2) Bu ayetin hükmü hakiki manasında olmakla beraber, Allah’ın affı devreye girdiği zaman, bu hüküm değişebilir. Nitekim alimlerin büyük çoğunluğuna göre, katil sağlam tövbe ettiği takdirde affa mazhar olabilir. Küfrün tövbesi kabul gördüğü halde, katlin tövbesinin kabul edilmemesi düşünülemez.

“Şu muhakkak ki Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, ama bunun altındaki diğer günahları dilediği kimse hakkında affeder.” (Nisa, 4/48)

mealindeki ayetin beyanı bunu desteklemektedir. (bk. Razî, ilgili yer)

3) Bazı alimlere göre, bu ayetin konusu olanlar -bazı rivayetlerde geçtiği gibi- Mekis b. Dababe adında biri /veya katli helal kabul ederek dinden çıkan kâfirler olabilir. Dolayısıyla bu hüküm hakiki manasında olarak kafirler için söz konusudur, demektir. Yahut da buradaki “ebedilik” kavramı mecaz olup uzun süre anlamındadır. (bk. Beydavî, Nesefi, ilgili yer)

c)  Müminun suresinin 102-103. ayetlerinde, günah-sevaptan ziyade, iman-küfür muvazenesi yapılmıştır. Bu sebeple,“O gün kimin iyilikleri mizanda ağır basarsa onlar kurtulacaklar” mealindeki ayette imanı ve salih amelleri ağır basanların durumu belirtilmiştir.

“Kimin iyilikleri tartıda hafif kalırsa, işte kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde ebedî kalanlar onlar olacaklardır.” mealindeki ayette ise, küfür ve kötü ameller yapanlar söz konusudur. (krş. Razî, Beydavî, Ebu’s-Suud, ilgili ayetlerin tefsiri)

d) “Onlar, Allah’la beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar. Allah’ın muhterem kıldığı bir canı haksız yere öldürmezler. Zina etmezler. Kim de bunları yaparsa günahının cezasını bulur.” mealindeki ayette yer alan “Onlar, Allah’la beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar.” cümlesi, konuya imanı da katmaktadır. Buna göre, ayette yer alan “Kim de bunları yaparsa,..” mealindeki ifadede “kim ki Allah’tan başkasına ibadet ederse” hususu da dahildir. Bu ise, açık bir küfürdür.

Bu ayette zikredilenler kâfir / müşrik kimselerdir. Oradaki kötülükleri de genellikle kâfirler işler. Onun için küfür / şirk vasfıyla birlikte onlar da zikredilmiştir. (bk. Ebu’s-Suud, İbn Aşur,  ilgili ayetin tefsiri)

Sorularla İslamiyet

https://sorularlaislamiyet.com/ebedi-cehennemlik-gunahlar-var-mi

29 Haziran 2021 Salı

Yahudilerin inanç esasları nelerdir? Peygamberimizi neye dayanarak kabul etmiyorlar?

Yahudilerin günümüze ulaşan inanç sistemi şudur;

1. Allah var olan her şeyi yaratmıştır.

2. Allah birdir.

3. Allah'ın bedeni yoktur, tasvir edilemez.

4. Allah'ın başlangıcı ve sonu yoktur

5. Yalnız Allah'a dua etmeliyiz.

6. Peygamberlerin bütün sözleri doğrudur.

7. Musa, bütün peygamberlerin en büyüğüdür.

8. Elimizdeki Tora, Allah tarafından Musa'ya verilen ve günümüze kadar değiştirilmeden gelen kitabın aynıdır.

9. Dinimiz ilâhî bir dindir.

10. Allah, insanların bütün hareket ve düşüncelerini bilir.

11. Allah, emirlerine uyanları mükâfatlandırır, uymayanları cezalandırır.

12. Allah Mesih'i gönderecektir.

13. Ruhum ölümsüzdür. Allah dilediğinde ölüleri diriltecektir. (bk. Maymonides, 1135-1204)

Yahudi mezheplerini üç ana grupta incelemek mümkündür:

1. Makkabiler devrinde (M.Ö. II. yüzyıl) mevcut olan Hristiyanlık öncesi mezhepler,

2. İslâm'dan sonraki Yahudi Mezhepleri,

3. Günümüz Yahudi mezhepleri.

Hristiyanlık öncesi dönemde başlıca üç mezhep vardır:

1. Ferisiler,
2. Sadukiler,
3. Esseniler.

İslâm'dan sonraki Yahudi mezhepleri de üçtür:

1. İshakiyye,
2. Yudganiyye,
3. Karaim.

Halen yaşamakta olan Yahudi mezhepleri şunlardır:

1. Muhafazakâr Yahudiler,
2. Ortadoks Yahudiler,
3. Reformist Yahudiler,
4. Yeniden Yapılanmacılar.

Yahudilerin Hz. Muhammed’e iman etmemelerinin başlıca sebebi hasettir; Yahudi asıllı olmadığı için ona iman etmemişler. Bu konudaki bazı ayetlerin mealleri şöyledir:

“Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler, onu (Muhammed’i) tıpkı evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken, onlardan bir kısmı, bile bile gerçeği gizler.” (Bakara, 2/146)

“Onlara(Yahudilere), Allah tarafından, ellerindeki Tevrat’ı tasdik eden bir kitap gönderildiği zaman, daha önce kâfirlere karşı zafer kazanmak için 'Ahir zaman Peygamberi hakkı için' diye dua ettikleri halde, evet o tanıyıp bekledikleri Peygamber kendilerine gelince, onu inkâr ettiler. Bu sebeple, Allah’ın lâneti de kâfirlerin boynuna olsun!” (Bakara, 2/89)

Bazı Yahudiler, Allah ile âdeta istihza ederler:

'Allah fakirdir biz ise zenginiz.' diyenlerin sözlerini Allah elbette işitmiştir. Ama biz onların dedikleri bu sözü ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız. Ve 'Tadın bakalım o yakıcı azabı!' diyeceğiz.” (Âl-i İmran, 3/181)

mealindeki ayette onların bu zihniyetine işaret edilmiştir.

Allah’ın çocukları ve sevgili halkı olduklarını iddia ederler:

“Hem Yahudiler, hem de Hristiyanlar 'Biz Allah’ın evlatları ve sevgilileriyiz.' dediler. De ki: 'Öyleyse niçin Allah sizi günahlarınız sebebiyle cezalandırıyor?' Hayır, bilakis siz O’nun yarattığı birer beşer topluluğusunuz. Allah dilediğini affeder, dilediğini cezalandırır. Göklerde, yerde ve ikisi arasında olan her şeyin hakimiyeti Allah’ındır. Dönüş de O’na olacaktır.” (Maide, 5/18)

mealindeki ayette bu saçmalıklarına işaret edilmiştir.

Sorularla İslamiyet

https://sorularlaislamiyet.com/yahudilerin-inanc-esaslari-nelerdir-peygamberimizi-neye-dayanarak-kabul-etmiyorlar

28 Haziran 2021 Pazartesi

Gâfil İnsanların Vasıfları


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillâhirrahmânirrahîm

“Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (Haşr, 19)

https://www.2g1d.com/

27 Haziran 2021 Pazar

Hz. Peygamber’in Cennet Arkadaşı


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Kim Allah'a ve Rasûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (Nisâ, 69)

Rasûlullah (sav) buyuruyor:

“Her peygamberin cennette bir arkadaşı vardır. Benim cennetteki arkadaşım ise Osman b. Affân’dır.” (Tirmizî, Menâkıb, 18/3698; İbn Mâce, Mukaddime, 11/109)

https://www.2g1d.com/

22 Haziran 2021 Salı

Teennî


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim

“Ey iman edenler! Tedbirinizi alın…” (Nisâ, 71)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Teennî Allah Teâlâ’dan, acele ise şeytandandır.”
(Tirmizî, Birr 66/2012)

Cenâb-ı Hakk’ın sevdiği güzel hasletlerden biri de «teennî»dir. Yani ihtiyatlı, düşünceli, acele etmeden ve temkinli bir şekilde davranabilmek…

Fahr-i Kâinât Efendimiz buyurur:

“Teennî Allah Teâlâ’dan, acele ise şeytandandır.” (Tirmizî, Birr 66/2012)

Bu bakımdan İslâm, tedbir ve teennîye çok ehemmiyet vermiştir. Zira ilk bakışta mühim görülmeyen şeyler, neticede hiç de küçümsenmeyecek hâdiselere sebep olabilir. Mevlânâ Hazretleri der ki:

“Taneyi gören kuşcağız tuzak var mı diye önden, arkadan, sağdan, soldan yüz defa kontrol eder. Kuşun canı daima aksi şeyleri düşündüğünden, ondaki can korkusu yem aşkından ziyadedir.”

Bu;

Bir iş yaparken acele etmemek, yapılacak işin önünü-sonunu düşünmek demektir. İhtiyatlı davranma da diyebileceğimiz teennî, hata etme ihtimalini asgarîye indiren, insanı pişmanlığa düşmekten koruyan bir haslettir. Yani teennî, testi kırılmadan önce alınması gereken tedbirdir.

Bir sahâbî, Rasûlullah (sav)’e gelerek:

“–Yâ Rasûlâllah! Bana öğüt ver, ancak kısa ve öz olsun!” dedi.

Efendimiz (sav) de şöyle buyurdu:

“–Namazını (hayata) veda eden bir kimsenin namazı gibi kıl! Özür dilemen gereken bir sözü söyleme! İnsanların elindekilere tamah etme!” (İbn-i Mâce, Zühd 15; Ahmed, V, 412)

Bununla birlikte, hayırlı olduğu kesin olan işlerde acele etmek zarurîdir. Lâkin bu acele, hayırlı bir işe karar verip başlama hususunda gereklidir, yoksa o işi yaparken aceleye getirip gerekli titizliği göstermemek doğru değildir.

Bu hususta Hazret-i Peygamber (sav):

“Teennî, âhiretle ilgili ameller haricinde her hususta hayırlıdır.” buyurmuştur. (EbûDâvûd, Edeb, 11/4810)

Kadı Iyâz da şöyle der:

“Âhiret amellerinde ağır hareket etmek doğru değildir. Allâh’a yakınlığı artırmak, dereceyi yükseltmek için âhiretle ilgili işlerde azimli ve gayretli olmak îcab eder.”

Nitekim yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“…Hayırda yarışın!..” (Bakara, 148)

Bir de borçları ödemek, cenazeyi defnetmek ve yetişkin evlâtları evlendirmek gibi hususlarda acele davranılması tavsiye edilmiştir. Çünkü gerekli hususlardaki aceleler de gerçekte âhirete yönelik bir teennîden yani düşünceli ve yerinde davranıştan başka bir şey değildir. (Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi Şubat-2009)

https://www.2g1d.com/

21 Haziran 2021 Pazartesi

Sabır ve Rızâ Hâli


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim

“Sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.”
(Zümer, 10)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Sabır üçtür: Musîbetlere karşı sabır, kullukta sabır ve günah işlememekte sabır…” (Süyûtî, II, 42; Deylemî, II, 416)

Metânet ve muvâzene, insanı; fikirde, îmanda, amel-i sâlihlerde ve bütün güzel davranışlarda daha kuvvetli hâle getirir. Sabır hususunda da âbideleştirir. Bu ise, beşerin en büyük ihtiyacıdır. Çünkü dünya hayatının gerçeği, ancak sabır temelleri üzerinde bir fazilet hayatı yaşamayı gerektirir.

Sabır nedir?

Değişen hayat şartları altında, hayatın fırtına ve med-cezirleri içinde muvâzeneyi kaybetmemektir. En değerlisi de hâdisenin ilk ânında gösterilen sabırdır.

Nitekim;

Allah Rasûlü’nün mükemmel yaşayışında en çok göze çarpan husus, baştan sona en güzel sabır örnekleridir. Efendimiz (sav), çocukluğundan vefatına kadar, hep büyük acılarla karşılaşmış, her türlü sıkıntı ve ıstırabı tatmıştır. Dünyaya gelmeden babasını, altı yaşında annesini, sekiz yaşında dedesini, peygamberliğinin onuncu senesinde amcası EbûTâlib’i, bundan üç gün sonra da dâvâsındaki en büyük desteği sevgili hanımı Hazret-i Hatice’yi, Uhud’da Şehidlerin Efendisi Hazret-i Hamza’yı, yedi evlâdından altısı ile birçok torununu, kimisi küçük yaşta kimisi de yetişkinlik çağında olmak üzere bir bir Hakk’a uğurladı. Mûte’de şehid olan üç kumandanını, o çok sevdiği üç sahâbîsinin hâlini ashâbına haber verirken gözyaşları içinde ebediyete yolcu etti. Yine çok sevdiği ashâbından nicelerini kendi elleri ile kabre koydu. İşkencelere, hakaretlere, iftiralara, açlığa ve yokluğa mâruz kaldı. Savaşlarda yaralandı, ateşli hastalıklara müptelâ oldu. Ancak bunların hiçbirisi O’nun metânetini ve muvâzenesini bozmadı. O her hâlükârda sabır ve rızâ hâline örnek oldu.

Rabbimiz, en ekmel ve yegâne hak din olan İslâm’da berrak, tertemiz bir ömür içerisinde canlı bir Kur’ân olarak Allâh’ın rızâsına muvafık bir hayatı sergileyen Fahr-i Kâinat Efendimiz’i, yediden yetmişe, fakirden zengine, sıradan bir kişiden kudretli hükümdara… Herkese en müstesnâ bir misal olarak takdim etti. Öyle ki, Efendimiz’in sünnetine uymayan bir ölçü bile ölçüsüzlükten başka bir şey değildir. (Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi Şubat-2009)

https://www.2g1d.com/

20 Haziran 2021 Pazar

Hüsn-i Niyet


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim

“De ki, gönlünüzdeki duyguları saklasanız da, açıklasanız da Allah hepsini bilir.” (Âl-i İmrân, 29)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır…” (Buhârî, Bed’ü’l-vahy 1, Îmân 41, Nikâh 5, Menâkıbu’l-ensâr, 45, İtk 6,)

Zamanımızdaki insanların her hangi bir hadise vukuunda niyetlerinin muhtelif olduğunu müşahede etmekteyiz. Mesela bir yangın vukuunda, civarda bulunan herkes heyecanla koşarlar.

Kimisi koşar, niyetinde samimidir, ihlâslıdır. Allah rızası için kurtarılacak bir kimse veya eşya varsa, kurtarmak için, kendini ateşe atmağı göze alır.

Kimisi koşar merhametlidir, üzülür, faydalı olmak ister, beceriksizdir, elinden bir şey gelmez.

Kimisi olanları seyretmek için koşar, seyir etmekten adeta zevk alır, üzülmez., hissizdir.

Kimisi, koşar, olanların sebebini dahi bilmez, herkes koşuştuğu için o da koşar.

Kimisi koşar, kötü niyet sahibidir. Bu hengamede acaba bir şey çalabilir miyim, diye.

Trafik kazalarında, zelzele ve emsali felâketlerde vazıyet aynıdır. Zahiren yani dış görünüşe göre, koşuşmalar heyecanlar aynıdır. Fakat niyetler ayrıdır.

Hüsnü niyetle yardıma koşan, istediği yardımı yapamasa bile gene temiz niyetinin mükâfatını görür. (Sadık Dânâ, Altınoluk Sohbetler c. 1 Syf. 89, Erkam Yay.)

https://www.2g1d.com/

19 Haziran 2021 Cumartesi

Müstesnâ Nezâket


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim

“…Kadınlarla iyi geçinin, onlara güzel muâmele edin!..” (Nisâ, 19)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Kadınları dövmeyiniz!.. Kadınlarını döven kimseler, sizin hayırlınız değildir.” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 42; İbn-i Mâce, Nikâh, 51)

Bilhassa günümüzde kadınlara yönelik gerçekleştirilen hak ihlâlleri ve şiddetin sebebi, asla İslâmʼın hükümleri değildir. Bilâkis Peygamber Efendimiz’in nezih hayatı, -değil kadına- bütün mahlûkâta karşı yapılan haksızlık ve terörlerle mücâdele içinde geçmiştir. Günümüzde ise zayıflara uygulanan şiddet, İslâm ahlâkını rûhen hazmetmemiş zorbaların vicdan yoksulluğudur. Allâh’ın yüksek hususiyetlerle donatıp eşlerine emânet ettiği kadının şahs-ı mânevîsine karşı gösterilen bu zulümler; gönüllerdeki Allah korkusunun, îman muhabbetinin ve ahlâkî meziyetlerin zaafa uğramasının açık bir göstergesidir.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz’in kadınlara dâir tutumunda, şiddet ve baskı ihtivâ eden ne bir söz vardır, ne de buna işaret eden bir uygulama mevcuttur. Bilâkis Hazret-i Peygamber (sav)’in kadınla alâkalı bütün söz ve uygulamalarında tam bir nezâket, zarâfet, incelik, müsâmaha, fedâkârlık, vefâ ve kadirşinaslık tavrı hâkimdir. Nitekim şu hâdise, bunun bâriz bir misâlidir:

Vaktiyle Hz. Ömer (ra) bir gün, Allah Rasûlü (sav)’in yanına girebilmek için izin ister. O esnâda Hazret-i Peygamber’in yanında, kendisine çeşitli sorular soran Kureyşli kadınlar vardır ve sesleri nezâket sınırının biraz ötesine geçerek Allah Rasûlü’nün sesini bastırmaktadır.

Oradaki hanımlar, Hz. Ömer’in içeri girmek için izin istediğini duyunca hemen toparlanırlar. Hz. Ömer (ra) Peygamber Efendimizʼin izniyle içeri girdiğinde, Oʼnun gülümsediğini görür ve hayretle sebebini sorar. Efendimiz de:

“–Yanımdaki bu kadınların, senin sesini duyunca hemen toparlanmalarına hayret ettim.” karşılığını verir. Hz. Ömer ise:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Sen edep ve hürmet gösterilmeye daha lâyıksın!” der ve kadınlara dönerek:

“–Ey kendilerine yazık edenler! Benden çekiniyorsunuz da Allah Rasûlüʼnden neden çekinmiyorsunuz?!” diyerek onları azarlar. Bunun üzerine o kadınlar:

“–Sen çok sert ve katısın (bundan dolayı senden korkarız).” derler.

Allah Rasûlü (sav) aralarına girerek:

“Ey Ömer, tamam! Allâh’a yemin olsun ki, (bu kadar sertlik ve azametin) karşısında şeytan seninle karşılaşsa, mutlaka yolunu değiştirir, başka bir yola sapar!” buyurur. (Buhârî, Edeb, 68)

Bu misâl bile, -bırakınız kadına karşı şiddeti-, Hazret-i Peygamber’in herkese karşı sergilediği yumuşak ve hoşgörülü tavrın, kadınlar karşısında ne kadar müstesnâ bir nezâket ve inceliğe dönüştüğünün apaçık bir göstergesidir. (Osman Nûri Topbaş, Şebnem Dergisi, Ocak-2012)

https://www.2g1d.com/

18 Haziran 2021 Cuma

Doğru Bir Firâset


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim

“Ey îmân eden­ler! Eğer Al­lah’tan it­ti­kâ eder­se­niz, O, si­ze bir fur­kan (iyi ile kö­tü­yü ayırt ede­cek bir ilim, firâ­set ve an­la­yış) ve­rir, gü­nah­la­rı­nı­zı ör­ter ve si­zi ba­ğış­lar. Çün­kü Allah, bü­yük lu­tuf sâhibi­dir.” (En­fâl, 29)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Mü­mi­nin fi­râ­se­tin­den sa­kı­nı­nız; zi­ra o, Al­lâh’ın nû­ru ile ba­kar.” (Tir­mi­zî, Tef­sîr, 15)

17 Haziran 2021 Perşembe

Hangi Kul?


Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim

“Eğer sen, sözü açıktan söylersen, bilesin ki o, gizliyi de gizlinin gizlisini de bilir.” (Tâhâ, 7)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Siz sağıra veya gâibe duâ etmiyorsunuz. Sizi işiten, size yakın ve beraberinizde olan (bir zâta) duâ ediyorsunuz.” (Buhârî, Cihad, 131, Meğazi, 38; Tirmizî, Vitr, 36; Müsned, IV, 394, 402, 418)