7 Ağustos 2018 Salı

Özel emeklilik caiz midir? Birikimlerimizi nasıl değerlendirelim?

Soru:
Bankaların özel emeklilik uygulamalarının hükmü nedir? Birikimlerimizi harama düşmeden nasıl değerlendirmemizi tavsiye edersiniz?

Cevap:

Bunun (bankaların özel emeklilik uygulamalarının) hayat sigortasından farkı yok. Esası parayı şahıstan alıp, en çoğu faiz gelirine yönelik olarak değerlendirmek ve vatandaşa verdiğinin daha fazlasını geri vermektir; az para verip çok para almanın adı faizdir; çok parayı kazanan da faiz yoluyla kazanmaktadır; bu sebeple helal değildir.
Birikiminizi, taşınmaz mal, altın, döviz ve hisse senetlerine paylaştırarak değerlendirin, özel finans kurumlarında değerlendirin.


6 Ağustos 2018 Pazartesi

Bankaların verdiği kredi kartı ile hesap gününü geçirmemek kaydı ile alışveriş yapmak uygun mudur?

Kredi kartı ile alış veriş yapılır ve bankanın sizin namınıza ödediği meblağı günü geçmeden (yani faizli krediye dönüşmeden) ödenirse bunda bir sakınca olmaz. Banka vasıtasıyla alacağınız tahsil, borcunuzu ödeme gibi olur. Ancak ortada bir önemli gerekçe yoksa kredi kartını, faizli işlem yapmayan kurumlardan (özel finans kurumlarından) almanızı tavsiye ederim. Faizci kurumlarla mübah olan işlemleri bile yapmamak suretiyle bir çeşit tavır koymak da dini ve ahlaki bir ödevdir.

(Benzer soru:)


Soru:
Bankamatik kartı kullanan biriyim ödeme, zamanını aksatmıyorum, hocam duyduğum kadarıyla kullanmak uygun görülmemiş, İslam’ın bakışı nedir bu duruma acaba?

Cevap:
Ödeme zamanını geçirmeyin, geçirirseniz faiz ödersiniz ve bu caiz olmaz. Borcunuzu zamanında ödemek şartıyla kredi kartı kullanmak caizdir. Faizsiz bankaların kartlarını tercih etmenizi tavsiye ederim.


5 Ağustos 2018 Pazar

Finans kurumlarının verdiği kredi kartlarını kullanmak caiz midir?

Kredi kartları ile aldığınız malı, kurum adına (ona vekaleten) alıyorsunuz ve sonra da kurum size satıyor; yani diğer konularda olduğu gibi murabaha yapıyor; yani peşin alıp vade farkı ile satıyor. Vade farkını da fiilen ödeme yapılan zamana (vadeye) göre koyuyor. Kurumda vadelere göre fark bellidir, bunu müşteri de biliyor (isterse bilir), buna göre alıyor ve ödeme zamanı da vade farkıyla birlikte ödüyor.

4 Ağustos 2018 Cumartesi

Kredi kartı ile alışveriş caiz midir?

Kredi kartı ile borçlanmada eğer borç, "süresi içinde, faiz tahakkuk etmeden, süresi geçtiği için borç faizli krediye dönüşmeden" ödenirse bu alım-satımda bir sakınca ve günah yoktur. Alınan küçük yüzdeli ek ödeme, parayı tahsil eden, kefalet ve vekalet yoluyla işlemi takip eden kurumun (bankanın) komisyonu; yani para havalesinde aldıkları gibi hizmet ücretidir. Özel Finans Kurumları ise, kart hamilini vekil kılarak malı aldırıp sonra onlara satmak şeklinde işlem yapmakta, satarken bir kâr koymaktadırlar. Vade farkı faiz değildir, malı para ile sattığınızda faiz oluşmaz.

3 Ağustos 2018 Cuma

Süt anne ve süt kardeş ile ilgili hükümler

Soru:
Hocam benim sorum süt kardeşliği ile ilgili. Süt kardeşi olan kişiler arasındaki mahremlik olayı nedir? Ne kadar mahremler? Annelik hakları ne oluyor. Öz anne ile süt anne arasında fark var mı ve neler? Süt anneye karşı yükümlülükler nelerdir.

Cevap:
Süt anne, süt baba, süt kardeşler ve "süt ana ve baba"nın bir kısım yakınları ile "süt çocuğu"; yani kadını emen yabancı çocuk evlenemez. Onlar bu çocuğun süt akrabası sayıldığı için örtünme ve ilişkiler de buna göre olur. Ama emen yabancı çocuğun kendi ana babasından olan yakınları, süt annesinin yakınları ile evlenebilirler; çocuk bir kadını emdi diye o çocuğun kendi ana babası ve yakınları da bu kadının (süt annenin) akrabası olmaz. Mesela süt çocuğun kendi ana babasından olan erkek kardeşi, bu çocuğun süt kızkardeşi ile ve diğer süt akrabası ile evlenebilir. Çünkü bunlar arasında bir akrabalık, hısımlık ilişkisi oluşmuş değildir.
Süt akrabaya da saygı ve ilgi göstermek gerekir. Ama süt akrabalık miras, velayet vb. hukuki ilişkiler doğurmaz.


2 Ağustos 2018 Perşembe

Bebeğin sakat doğacağı tıbben bilinse aldırılmasında beis var mıdır?

Soru:
Ana rahmindeki bir ceninin 2,5 - 3 aylık veya daha ileri bir gebelik döneminde, eğer tıbben bedenen sakat doğacağı bilinse, bu çocuğun aldırılmasında beis var mıdır? Hem bedenen hem de zihinsel olarak sakatlık durumunda hüküm yine aynı mı olur?

Cevap:

Kadının yumurtası erkeğin spermi ile aşılandıktan, rahim duvarına tutunarak beslenmeye başladıktan sonra artık her şeyi (cinsiyeti, boyu, rengi...) belirlenmiş ve zaman içinde ortaya çıkacak olan bir çocuk (insan) vardır. Bu çocuğa (rahim içinde iken adı cenîndir) yapılacak işlem ile doğmuş çocuğa yapılacak işlem arasında -cinayet ve günah bakımından- önemli bir fark yoktur. İslam ceza hukukunda cenînin düşmesine sebep olanlar tazminat öderler; bu da gösteriyor ki, orada cansız veya belirsiz bir et parçası yoktur, bir insancık vardır. Doğmuş bir çocuğu bedeninde veya zihninde bir özür var diye öldürmek caiz olmadığı gibi cenîni de bu sebeple öldürmek caiz olmaz. Müminler ahirete de inanırlar; bu dünyada değil bir sakat insana, hayvana bile yapılan hizmetin ecri, sevabı, ahirette güzel karşılığı vardır. Bir tek istisna, rahimde kaldığı veya doğurulduğu takdirde annenin kesin olarak ölmesi durumudur; ancak bu durumda cenînin alınması caiz görülmüştür.


1 Ağustos 2018 Çarşamba

Teslis inancı şirk ise hristiyanlarla evlenmek caiz olur mu?

Soru Detayı
Teslis inancı şirk ise hristiyanlarla evlenmek ve onların kestikleri yemek caiz okur mu? Müşriklerle evlenmeyin ayetine ters degil mi?

Cevap


Değerli kardeşimiz,

İslâm’a göre Ehl-i Kitap denilen Yahudiler ve Hıristiyanlar kâfirdir. Yine İslâm'a göre bir Müslüman erkek, kâfir bir kadınla evlenemez; Müslüman bir kadın da kâfir bir erkekle evlenemez.

Eti yenen hayvanlar, dinin belirlediği ölçüler çerçevesinde ve Allah'ın adı anılarak kesilirse, bunların etlerinden yemek helal olur, yoksa helal olmaz.

Bu açıdan bakılınca Ehl-i Kitapla evlenilmemesi ve kestiklerinin yenilmemesi gerekir. Ama İslâm, diğer din mensuplarına ve inançsızlara göre Ehl-i Kitab'a bir ayrıcalık tanımış, Kitâbî kadınlarla Müslüman erkeklerin evlenmesini ve Kitâbîlerin kestiklerini yemeyi helal ve mübah kabul etmiştir.

Bu konuyu soruda geçen durumu da dikkate alarak açıklamak gerekir.

Müşriklerle Evlenme Yasağı


Nisâ sûresinin 23. âyeti, mü'minlerin evlenmeleri sürekli olarak yasak olan akrabayı ve evlenmeleri caiz olanları bildirir. Bakara sûresinin 221. âyeti ise müminlerin müşriklerle evlenmesini yasaklar: "(Ey mü'minler) Allah'a eş tanıyan (müşrik) kadınlarla, onlar imân edinceye kadar evlenmeyin. İmân eden bir câriye, müşrik bir kadından -bu, sizin hoşunuza gitse de- elbet daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de, onlar imân edinceye kadar, (mümin kadınları) nikâhlamayın. Mümin bir köle, müşrikten, -o, sizin hoşunuza gitse de- elbette hayırlıdır. Onlar sizi cehenneme çağırırlar. Allah ise, kendi iradesiyle, cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara âyetlerini apaçık söyler. Ta ki iyice düşünüp ibret alsınlar." (Bakara, 2/221)

Bu âyet, mümin kadınların müşrik erkeklerle, mümin erkeklerin de müşrik kadınlarla evlenmelerini yasaklıyor. Ama onlar imân edip mümin olurlarsa evlenme engeli elbette ortadan kalkar.

Müşrik; "Allah'a eş koşan; zat, sıfat ve fiillerinde Allah'ın ortağı, benzeri olduğuna inanan kimseye" denir. Şirk, tevhidin zıddı olup, "ortaklık" demektir. Birden fazla yaratıcı tanımak şirk olduğu gibi; Allah'ın eşi, oğlu, kızı vb. olduğunu söylemek ve böylece inanmak da şirktir.

Küfür; "Allah'ı inkar etmek, Hz. Muhammed'i yalanlamaktır." Küfür, imânın zıddıdır. İmân, Allah'ı ve haber verdiği şeylerde Hz. Muhammed'in doğruluğunu kabul etmektir. Küfür de, bunları yalanlamaktır.

Allah'a inanmamak küfür olduğu gibi, bazen küfre alâmet olan şeylere de küfür denir. Yıldızlara, putlara, ateşe ibâdet etmek, peygamber öldürmek; haramı helal, helali haram saymak da küfür alâmeti kabul edilmiş ve bunları yapanlar kâfir sayılmıştır.

Şirk ve küfür, birbirine yakın iki kavramdır. Küfür, daha genel; şirk, daha özeldir. İnanç esaslarından birini veya birkaçını inkâr, küfürdür; birden fazla ilâha inanmak ise, şirktir. Her şirk, aynı zamanda küfürdür.

Elmalılı M. Hamdi Yazır, müşrikle ilgili şunları söylemektedir:

"Müşrik, Kur'ân dilinde iki anlama gelir biri zâhirî, diğeri hakikîdir. Zâhirî anlamda müşrik, açıktan açığa Allah'a ortak koşan, birçok ilâhın varlığına inanandır. Bu anlama göre, Ehl-i Kitaba müşrik denmez.”

“Hakikî müşrik de, hakikaten tevhidi ve İslâm dinini inkâr eden yani mümin olmayan gayr-i müslimlerdir. Bu anlama göre, Ehl-i Kitap olan Yahudi ve Hıristiyanlar da müşriktir. Zira bunlar, görünüşte tevhid iddialarına rağmen hakikatte Allah'a çocuk isnad ederler. Hıristiyanlar, "teslis" (üçleme) düşüncesine sahiptirler ve "Mesih, Allah'ın oğludur" derler. Yahudiler de, "Üzeyr, Allah'ın oğludur" derler. Böyle demekle beraber tevhid iddiasında da bulunurlar. Dolayısıyla her ikisi de görünüşte müşrik değilseler de, hakikatte müşriktirler."

"Müşrik kadınlar iman etmedikçe onlarla evlenmeyin." (Bakara, 2/221) âyetinin benzeri, "Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın." (Mümtehine, 60/10) âyetidir. Bu âyetler, Müslümanların kâfirlerle ve müşriklerle evlenemeyeceklerine ve onların kestiklerinin helal olmadığına açıkça delâlet etmektedir. Âyette "müşrikler" zikredilmişse de İslâm fıkıhçıları "müşrik" teriminin bütün kâfirleri, puta tapanları, ateşe tapanları, dinsizleri, zındıkları, mürtedleri; güneşe, aya, yıldızlara tapanları, materyalistleri vb. kapsadığını söylemişlerdir.

Genellikle erkekler, kadınlara hâkim durumdadırlar. Koca, hangi dindense, çoğunlukla karısını da kendi dinine çağırır. Kadınlar genellikle erkeklere uyarlar, onlardan etkilenirler. Onları dinlerinde de taklid ederler. Böylece, mü'min kadının, küfre düşmesinden korkulur. Âyette; "Onlar (müşrikler), ateşe çağırırlar." (Bakara, 2/221) buyrulur. Müşrikler, küfre çağırırlar. Küfür, ateşi gerektirdiğinden, küfre davet, ateşe davet demektir. Müslüman kadının kâfirle evlenmesi, bu sebepten haramdır. Karı-koca arasındaki inanç farklılığı, endişeye, ızdıraba, karşılıklı nefrete sebep olup evliliği sarsacağından, bu evlilik haram kılınmıştır. İnançsızlık, kadının hıyanetini artırır, fesada yol açar. Emânet, doğruluk, hayır vb. ulvî düşünceler zihinden kalkar. Hurafe ve vehimlere inanan, heva ve arzularının kölesi olur.

Müşrikler, gerçek bir dine intisabdan uzak olup tamamen bâtıl bir dine mensupturlar. Hakikî dinlere düşmandırlar. Bunlarla hakikî bir din mensubu arasında uyuşma, anlaşma pek beklenemez. Müşrik anne, çocuğunu kendisi gibi yetiştireceğinden dolayı İslâm'da müşriklerle evlenmek yasaktır.

İslâm'ın Ehl-İ Kitaba Müsamahası


Mâide sûresinin 5. âyeti, Ehl-i Kitab'ın kadınlarıyla Müslüman erkeklerin evlenmelerini ve Kitâbîlerin kestiklerini yemeyi mübah kılar. Mâide sûresi, Medine'de en son inen sûrelerdendir. Bu sırada Mekke fetholunmuş, müşrikler (puta tapanlar) bertaraf edilmiş, artık semavî kitap sahipleriyle iyi ilişkiler kurma zamanı gelmişti.

Kitâbîlerle evlenmenin mübah kılınması; onların -İslâm'a göre doğru olmasa da- imân esaslarına inanmalarından ve Müslüman olmalarının umulmasındandır. Kitâbîler, müşriklere nisbetle hakîkî bir dini kabule daha müsaittirler. Kadın çabuk etkilenen bir varlık olduğu için Müslüman kocasından etkilenerek Müslüman olması umulur. Bundan dolayı Müslüman kadının Kitâbî erkekle evlenmesine izin verilmez. Müslüman kadın varken Kitâbî kadınlarla evlenmek mekruh görülmüştür. Çünkü Müslüman erkek Kitâbî kadını şarap içmekten, domuz eti yemekten, kiliseye gitmekten menedemez.

İslâm'ın Kitâbî kadınlarla evlenmeye izin vermesi, kerâhetle caizdir. Bu ruhsat, Ehl-i Kitapla iyi ilişkiler kurulması ve onların İslâma ısındırılması hedefine yöneliktir. "De ki: Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda eşit bir kelimeye geliniz: Allah'dan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse işte o zaman, 'Bizim Müslüman olduğumuza şâhitler olun' deyiniz." (Âl-i İmrân, 3/64) âyeti, İslâm'ın Ehl-i Kitapla diyalog kurma isteğine delâlet etmektedir. Haktan taviz vermemek şartıyla diyalog her zaman iyidir.

Müslüman erkeğin evlenecek Müslüman bir kadın bulamaması ve zinaya düşme tehlikesi olursa Kitâbî kadınlarla evlenme hususunda herhangi bir sakınca yoktur. Bugün öğrenim, ticaret, görev vb. çok çeşitli sebeplerle Avrupa'ya, Amerika'ya ve diğer ülkelere giden çok sayıda Müslümanın zinaya düşme tehlikesine karşı bu, İslâm'ın bahşettiği güzel bir ruhsattır. Bu evlenmeler vesilesiyle nice Kitâbîler İslâm'ı tanıma fırsatı buluyorlar ve bunlardan büyük bir kısmı Müslüman oluyorlar.

Ehl-İ Kitab'ın Kadınlarıyla Evlenme


Bazı İslâm âlimleri, "İmân etmedikçe müşriklerle evlenmeyin." (Bakara, 2/221) ifadesinin, bir Müslümanın hiçbir gayr-i müslimle evlenemeyeceğine delâlet ettiğini söyleyerek Ehl-i Kitab'ı da bu gruba dahil etmişlerdir. İbn Ömer, Muhammed b. el-Hanefiyye ve Zeydiyye imamlarından Hâdî, Ehl-i Kitab'ın kadınlarıyla Müslüman bir erkeğin evlenmesinin haram olduğu görüşündedirler.

Müslüman âlimlerin büyük çoğunluğu ise, Müslüman bir erkeğin Ehl-i Kitap'dan bir kadınla evlenebileceği görüşündedirler.

İslâm âlimlerinin çoğunluğunun Ehl-i Kitap kadınlarıyla evlenmeyi ve Ehl-i Kitab'ın kestiklerini yemeyi caiz görmeleri şu âyete dayanır:

"Bu gün size bütün iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin (Yahudi ve Hıristiyanların) yiyeceği (boğazladıkları) sizin için helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlar için helaldir. Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere, mehirlerini vermeniz şartıyla size helaldir. Kim imânı tanımayıp kâfir olursa, onun ameli boşa gitmiştir. O, âhirette ziyana uğrayanlardandır."(Mâide, 5/5)

İbn Abbas'a göre bu ayetin, "Mü'min kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere mehirlerini vermeniz şartıyla size helaldir." (Mâide, 5/5) hükmü, "İman etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmeyin." (Bakara, 2/221) âyetini neshetmiştir.

Ancak bazı âlimler bu âyetin neshini kabul etmezler. Bunlara göre Mâide sûresi 5. âyeti, Bakara sûresi 221. âyetini tahsis etmiştir. Yani müşriklerle evlenme ve kestiklerini yeme yasağı süreklidir. Ama yüce Allah Ehl-i Kitab'ı kadınlarıyla evlenme ve kestiklerini yeme hususunda istisnâ etmiştir. Saîd b. Cübeyr ve Katâde, "Müşrikleri nikahlamayın." (Bakara, 2/221) âyetinin umumî, Ehl-i Kitab'ın kadınlarıyla evlenmeyi mübah kılan âyetin (Mâide. 5/5) hususî olduğunu söylemiştir. Bazı âlimler de âyetteki "müşrik" lafzının Ehl-i Kitab'ı içermediğini söylemiştir.

Bazı âlimler, Ehl-i Kitab'ın kadınlarıyla evlenmeyi, onların imân etmeleri şartına bağlamıştır. Hz. Ömer de, Ehl-i Kitab'ın kadınlarıyla evlenmeyi yasaklamıştı. Ancak Hz. Ömer'in bu yasaklaması, onlarla evlenmenin haram olduğuna inandığı için değildir. Nitekim Hz. Ömer, Ashâb'dan Kitâbî kadınlarla evli olanlara, hanımlarını boşamalarını emretti, onlar da boşadılar. Fakat, bir Yahudi kadınla evli olan Huzeyfe, buna itiraz etti. Hz. Ömer'e, "Haram olduğuna mı inanıyorsun?" dedi. Hz. Ömer, "Hayır, fakat endişeleniyorum"diye karşılık verdi.

Ashâb-ı Kirâm içerisinde, Huzeyfe'den başka Hz. Osman da Nâile binti el-Ferâfise adlı Hıristiyan bir kadınla evliydi. Sonra bu kadın Müslüman oldu.

Ömer, Osman, Talha, Huzeyfe, Selmân, Câbir, Ehl-i Kitab'ın kadınlarıyla evlenmenin caiz olduğu görüşündedirler.

Kitabîlerin Kestiklerinin Yenilmesi

Yüce Allah, "Allah'dan başkası adına boğazlanan... size haram kılındı."(Mâide, 5/3), ''Üzerine, Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan (onların etlerinden) yemeyin." (En'âm, 6/121) buyurarak Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanların etlerini yemeyi yasakladı. Bu âyetler hükmünce, kâfirin, müşrikin, puta tapanın, mürtedin, dinsizin vb. kestiği yenilmez. Ama Müslümanın ve Ehl-i Kitab'ın, Allah'ın adını anarak kestikleri, helaldir.

Mâide sûresinin 5. âyeti; Ehl-i Kitab'ın kadınlarıyla evlenmenin helal olduğunu bildirdiği gibi aynı zamanda Ehl-i Kitab'ın kestiklerinin helal olduğunu da bildirir: "Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği size helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir." (Mâide, 5/5) Bu âyetteki "taam = yiyecek"i, İslâm âlimleri "kestikleri" diye tefsir etmişlerdir. Hz. Ali, İbn Abbas, Ebû Ümâme, Mücâhid, Saîd b. Cübeyr, İkrime, Atâ, Hasan, Mekhûl, İbrahim Nehâî, Süddî, Mukâtil b. Hayyân.. bu görüştedir. Bu hususta âlimlerin ittifakı vardır. Bütün İslâm mezhepleri bunu mübah görmüştür.

Âyetteki "taam = yiyecek'in "kestikleri" diye tefsir olunması, yiyeceklerin dinle ilgisi olmadığındandır. Bütün yiyecekler, kime ait olursa olsun, bunları kim yaparsa veya yetiştirirse yetiştirsin, helaldir. Ekmek, zeytinyağı gibi el emeği ile hazırlananlarda aynı şekilde helaldir.

Sonuç


İslâm dini evrensel bir dindir. Yüce Allah, Hz. Muhammedi bütün insanlığa son peygamber olarak göndermiştir. Artık, Hz. Muhammed'den sonra peygamber gelmeyecek, dolayısıyla Kur'ân'dan başka kitap inmeyecektir. Allah'ın koruması altındaki Kur'ân'ın hükümleri Kıyâmete kadar bâkidir ve Kur'ân, Kıyâmete kadar bütün insanların her türlü dînî, rûhî, mânevî ihtiyaçlarını mükemmel bir şekilde karşılayacak ilâhî bir kitaptır.

Ehl-i Kitap dediğimiz Yahudiler, Hıristiyanlar ve eğer varsa diğer ilâhî kitap mensupları, Hz. Muhammed'e ve Kur'ân'a inanmadıklarından İslâm'a göre kâfir sayılırlar. Yüce Allah, Hz. İsa'yı tanrı sayan ve teslise inanan Hıristiyanların kesinlikle kâfir olduklarını bildirmiştir. Onları, teslis inancından Hz. İsa'yı tanrı saymaktan vazgeçmeye; Allah'ın birliğine, Hz. Muhammed'in peygamberliğine ve Kur'ân âyetlerine inanmaya çağırmıştır.

Evrensel din İslâm'ın, Müslümanların kâfir ve müşriklerle evlenmelerine, kâfir ve müşriklerin kestiklerini yemeye izin vermemesine karşılık, Ehl-i Kitab'ın kadınlarıyla evlenmelerine ve Ehl-i Kitab'ın kestiklerini yemeye izin vermesi, Ehl-i Kitab'ı diğerlerinden ayırması ve Ehl-i Kitab'a bir ayrıcalık tanımasından ibarettir.

İslâm'ın Ehl-i Kitab'a ayrıcalık tanıması bize gösteriyor ki Ehl-i Kitab; ateistler, dinsizler, komünistler, materyalistler, Mecûsîler, puta tapanlar, canlı-cansız çeşitli varlıklara tapanlardan farklı konumdadırlar. -Allah bilir- öbür âlemdeki yerleri de farklı olacaktır. Zira cennet tabaka tabaka olduğu gibi cehennem de tabaka tabakadır. Kâfirler, küfürleriyle orantılı olarak cehennem tabakalarına yerleştirileceklerdir. Meselâ münâfıklar cehennemin en alt tabakasına konulacaklardır.

İslâm, böylece, bir taraftan hiç din, inanç tanımayanlara karşılık, yanlış da olsa dinden, imândan haberi olan Ehl-i Kitap'la ilişkilerini iyi yönde geliştirmeyi ve bunları İslâm'a kazanmayı amaçlamış, diğer taraftan bu konuda Müslümanlara bir kolaylık getirmiştir.

Zamanımızda çeşitli sebeplerle Ehl-i Kitap ülkelerine giden çok sayıda Müslüman için bu, bir ruhsattır, kolaylıktır. Yıllarca o ülkelerde kalmak mecburiyetinde olanlar, İslâm'ın bu ruhsatından yararlanarak hem zinâdan korunabilecekler ve hem de normal gıdalarını alabileceklerdir.

Kaynaklar:
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul, ts.. Çelik-Şura Neşr. I,307- 311, II, 70.
Ömer Nasûhi Bilmen, Hukuk-u İslâmiyeye ve İstılâhâtı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul, 1968, Bilmen Yay., II, 105.
Kamil Miras, Sahihi-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Terceme ve Şerhi. Ankara. 1972, Diyanet Yay.,XI, 282-283.
Zuhayli, İslâm Fıkıh Ansiklopedisi, Çev. Ahmet Efe ve ark, İstanbul, 1992, Risale Yay, IX. 121-126.
Serahsi, Mebsût, Beyrut, ts., II. baskı, Dâru'l-Marıte. V. 45-50.
İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar Terc., Çev. Ahmet Davudoğlu, İstanbul, 1983, Şamil Yay., V. 337-339.
İbn Kudame, Muğnî, Riyad, 1401/1981, VI, 580-591.
İbn Hazm, Muhallâ, Thk. Ahmed Muh. Şakir, Kahire, ts.. Dâru't-Türâs, IX, 445-454.
Abdurrahman Cezîrî, Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı, İstanbul, 1986, Bahar Yay., V. 132-134, III. 42-43.
Kâsânî, Bedâiu's-Sanâi, Beyrut, 1384/ 1974. V 46; Abdülkerim Zeydan, II. 272, V. 45-46.
Kurtubî, Câmi' (Tefsir), Kahire, 1387/1967, VI. 76.
İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Terceme ve Şerhi, Ankara 1988. Akçağ Yay., VII, 228.
Geniş bilgi ve kaynaklar için bk. Dr. Mehmet Bulut, İman Açısından Ehl-i Kitap, Yeni Ümit, Sayı: 30, 31, 32.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

31 Temmuz 2018 Salı

Kuran’da caiz olduğu ifade ediliyorsa, neden mekruh olsun?

Soru Detayı
Kuran’da caiz olduğu ifade edilen bir mesele nasıl oluyor da mekruh olabiliyor.
Gayri müslim bir bayan ile evlenmek örneğinde olduğu gibi.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Kur’an’da ehl-i kitap olan kadınlarla evlenmenin caiz olduğu açıkça bildirilmiştir. (Maide, 5/5)

İslam fıkhında “Nassın bulunduğu yerde içtihada mesağ yoktur (ayet veya sahih iç açık bir hüküm varsa, artık hiç kimsenin o konuda içtihat yapma hakkı kalmaz)” prensibi çok meşhurdur. Bu konuda da ayetin ifadesi açıktır.

Bunun içindir ki, “ehl-i kitap bir kadınla evlenmenin caiz olduğu” konusunda İslam alimlerinin ittifakı vardır. (bk. V. Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslami, 9/6653)

- Alimlerin bu evliliğin mekruh olduğu konusundaki yorumları, bir içtihattan değil, Hz. Ömer’in bu konudaki olumsuz tavrından ve uygulamalarından kaynaklanmıştır. Sahabelerden bazılarının ehl-i kitapla evlenmelerini hoş görmeyip boşamalarını istemiş olmasına rağmen bu evliliğin haram olmadığını açıkça ifade etmiştir. (a.g.e, 9/6654-55)

Haram olmadığını vurgulamakla beraber, ehl-i kitap kadınlarla evlenmeyi hoş görmeyen Hz. Ömer’in bu tutumu, sahabe tarafından da kabul görmüştür.

Kitap ve Sünnetten sonra, “Sahabe kavli”nin ehemmiyeti İslam alimlerinin kabul ettiği bir husustur.

Demek ki, soruda ima edildiği gibi, İslam alimleri, ayetin açık ifadesine aykırı bir içtihatta bulunmamış, bilakis, ayetin manasını çok daha iyi bildiklerine inandıkları sahabenin görüşlerine uymuşlardır.

- Usul bilgisi olanlarca malumdur ki, ayetlerin ifadeleri bazen “amm/Umumi”olup tahsis edilebilir. Bazen mutlak olup takyit edilebilir. Bazen müphem olup tayin edilebilir.

Bu konu da böyledir. Ayette “ehl-i kitapla evlenmenin caiz olduğuna” dair ifade mutlak olup takyit edilebilir. Yani, bir şeyin “Caiz olduğunu” gösteren bir ifadenin, “kerahetle kayıtlanamaz” diye bir anlam ifade etmiyor.

Caiz olmak, “mekruh olmanın” değil, haram olmanın zıddıdır. Eğer öyle olsaydı, Hz. Ömer bu konuda böyle bir yorum ve tasarrufta bulunabilir miydi!

- Kur’an’da bir çok hikmete binaen buna cevaz verilmiştir. Bu cevaz; söz konusu evliliğin farz, vacip veya müstehap olduğunu değil, bir ruhsat olduğunu gösterir.

“Zaman büyük bir müfessirdir, kaydını gösterse itiraz edilmez” şeklindeki ilmi kuralın gereği olarak, zamanla bazı mahzurları olduğunu gören Hz. Ömer, bu evliliğin mekruhluğuna hükmetmiştir. Bu mahzurların başında;

a) İlgili kadının iffetli olmama ihtimalinin kuvvetli olması.

b) Yabancı kadınlara rağbetin artmasıyla, Müslüman kızlara karşı taleplerin eksilmesi gibi mülahazalar gelir.

Rivayetlere göre, Hz. Ömer bu konudaki tavrını, bu iki gerekçeye dayandırmıştır.

Ne mutlu İslam alimlerinin şerefini koruyanlara! Ne mutlu geçmiş Müslüman büyüklerine hüsnü zan besleyenlere! Ne mutlu haddini bilenlere, haddini aşmayanlara!

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet