27 Mayıs 2013 Pazartesi

58.RABBİMİZİN cc 1.NASİHATI


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Bismillahirrahmanirrahim


İmanın üçüncü şartı, kitaplara imandır. Amentü’deki, (Ve kütübihi)ifadesi, Allahü teâlânın kitaplarına inanmayı, iman etmeyi bildirmektedir. Allahü teâlânın gönderdiği kitaplar çoktur. Din kitaplarımızda bildirilen ise, 104 kitaptır. Bunlardan 100’ü küçük kitaptır. Bu küçük kitaplara suhuf denir.

100 suhuf kitap şu Peygamberlere inmiştir:
10 suhufu, Âdem aleyhisselama,
50 suhufu, Şit aleyhisselama,
30 suhufu, İdris aleyhisselama,
10 suhufu, İbrahim aleyhisselama.

Dört büyük kitap ise şu Peygamberlere inmiştir:
Tevrat, Musa aleyhisselama,
Zebur, Davud aleyhisselama,
İncil, İsa aleyhisselama,
Kur'an-ı kerim, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselama.

Allah'ımızın cc bize bu 104 kitapta geçen ve Peygamberimize sav bildirdiği nasihatları aktarmaya başlayacağım inşallah.

KUDSİ hadis, mânası yüce Allah'a, ifadesi Hz. Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) ait olan mübarek sözlerdir. Kur'an'dan ve Peygamberimiz'e ait hadislerden ayrıdır. Peygamberimiz onları Kur'an vahyinden ayrı olarak Allah'tan alıp"; "Yüce Allah buyurdu ki" şeklinde, onun yüce Allah'a ait olduğunu belirten ifadelerle nakletmiştir.

Rabbim hepimize bu kudsi nasihatlerin kendilerine fayda vereceği şuurlu müminler olmayı nasip eylesin.AMİN.

Allâh-u Te'âlâ buyuruyor ki:

"Ey Âdemoğlu! Ölüme yakînen inanana şaşarım, nasıl sevinçli olabiliyor?
Hesaba kesinkes inanana şaşarım, nasıl mal toplayabiliyor?
Kabre şüphesiz olarak inanana şaşarım, nasıl gülebiliyor?
Ahirete îkam olana şaşarım, nasıl istirahat edebiliyor?
Dünyânın zevaline inananın hâline şaşarım, o nasıl onunla tatmin olabiliyor?
Diliyle âlim, kalbiyle câhil olana şaşarım. Kalbi temiz olmadığı halde, suyla temizlenmeye çalışana şaşarım.
Kendi ayıplarından gaflet edip, insanların ayıplarıyla uğraşana yahut Allâh-u Teâlâ'nın kendisini gördüğünü bilip de hâlâ O'na isyan edene ya da tek başına öleceğini, tek başına kabre gireceğini ve tek başına hesaba çekileceğini bilenin hâlâ nasıl insanlarla ünsiyet kurabildiğine şaşarım.

Benden başka hakîkî hiçbir ilâh yoktur, şüphesiz ki Muhammed Benim kulum ve Ra-sülümdür. (Gazali Mecmu 'atü'r-rasâil, 7/87)


Rabbimizin 104 Kitaptaki Öğütleri (Meva'ız-i Kudsiyye)

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

26 Mayıs 2013 Pazar

57. YA SORMAZLARSA!!

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

En iyi okullarda da okusak iyi bir eğitim almış dahi olsak eğer Allah’ın ilmini bilmiyorsak cahillerin en cahiliyiz.Tıpkı benim gibi. Şimdi ise Allah’ın ilminden öğrendiğim her şeyi yapmak ,bilmeyenlere anlatmak ,duymak istemeyenlere ne olur siz de okuyun ;Rabbimizin cc söylediklerini siz de dinleyin diye yalvarmak,bilipte önemsemeyenlere,hayatlarına sokmayanlara,unutanlara ,ne olur O’nu çok sevin ama çok sevin  diye haykırmak istiyorum.

Sadece dünyevi işlerle meşgulken ne kadar gereksiz şeylere üzüldüğümü, insan merkezli yaşadığımı,bütün hal ve tavırlarımı onlara göre ayarladığımı,hiç Rabbim cc ne der diye düşünmeden yaşadığımı farkettim.

O’na yönelmek için illa bir müsibet yaşamayı beklemesek...,Yaşadığımız her güzelliğin O’ndan ,her sıkıntının da bizim günahlarımız nedeniyle ya da derecemizin yükselmesi için yaşadığımızı hatırlasak... ve hep O’na yönelsek...,O’nu hep hatırlasak..., hiç aklımızdan çıkarmasak...,hep O’nunla olsak...,konuşsak ..Her baktığımız canlı cansız varlığın O’nu zikrettiğini bilerek bizim O’nu zikretmeden geçirdiğimiz her anı telafi etmek için çırpınsak ...bizi çok sevsin diye yollar arasak...arasak...


Ve beni derinden etkileyen o ayet...

"Kullarım Beni senden soracak olurlarsa(Ya sormazlarsa! Burası kalbimi çok acıtıyor), bilsinler ki Ben pek yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim. Öyleyse onlar da dâvetime icabet ve Bana hakkıyla inanıp tasdik etsinler ki doğru yolda yürüyerek selâmete ersinler."(Bakara, 2/186)

Bu ayetin tefsiri:

Bakara 186. Oruç İbadeti anlatılırken Allah-kul ilişkisini çok canlı ve sıcak bir üslûp­la ele alan bu âyete yer verilmesinin  birden fazla sebebi vardır:

a) Bir önceki âyetin sonlarında Allah’ın eşsiz ve benzersiz büyüklüğü, ululuğu hatırlatı­lıp kulların da bunu dile getirmeleri istenmiştir. Tekbir akla şu soruyu getirmekte­dir: Bu kadar büyük bu kadar yüce bir varlıkla küçük, âciz, başı ve sonu belli, fâ­ni, varlığına kendisi hâkim bulunmayan zavallı bir insanın nasıl bir ilişkisi olabi­lir? Onun kulluğu, şükrü ve duası bu büyüklüğe nasıl ulaşır? Âyet, o keyfıyetsiz ve akıl almaz büyüklüğün sahibi bulunan Rabbin kullarına yakın olduğunu, her an ve her yerde hazır ve nazır bulunduğunu, fizik ve matematik ötesi büyüklüğün me­safe olarak uzaklığı gerektirmediğini ifade ederek kullara, şuurlu ve canlı bir iba­detin yollarını açmaktadır. Bu yakınlık başka âyetlerde “Biz ona (ölüm halindeki insana) sizden daha yakınız”  “Biz ona (insan) şah damarından da­ha yakınız” “Allah kişi ile kalbinin arasına girer”şekil­lerinde de ifade edilmiştir,

b) Kulun Allah’a yakınlığını şuur halinde yaşaması ve hissetmesine mani olan şeyler arasında yeme, içme, gibi beden zevk­leri de vardır. İnsanlar bu zevklerle haşır-neşir oldukları sürece fizik ötesi âlemle­re ve varlıklara açılan pencerelerinin farkında olamazlar ve buradan başka âlemle­ri seyredemez, onları düşünemez, onlarla İçli-dışlı olamaz ve bütün bunların insa­na vereceği emsalsiz zevki yaşayamaz, İlhamı alamazlar. Belli bir süre bedenî zevklere açılan pencereleri kapatan oruç, diğerlerinin açılması için insana önemli bir fırsat sunmaktadır. Kul bu fırsattan hakkıyla yararlandığı takdirde Allah’ın ya­kınlığını ve beraberliğini (huzuru), yiyip içtiği günlerdekinden daha şuurlu ve can­lı yaşama imkânını bulacaktır. Âyet oruçluya bunu hatırlatmakta, onu bu fırsatı de­ğerlendirmeye çağırmaktadır.

Hem insanlarla ve dünya ile hem de Allah ile ilişkide doğru yolu bulmak, doğru hareket edebilmek için (rüşd için) bağlantıları doğru kurmaya ihtiyaç vardır. Kâmil insanlığın şartı Allah’ı tanımak, O’nunla ibadet yoluyla ve ibadet şuuruyla ilişki kurmaktır. Âyet bunu “Allah’ın çağrısına katılmak, davetini kabul etmek” şeklinde ifade ediyor. İbadetin bir şekli ve çeşidi de duadır. Kulun Rabbi ile en ya­kın ve sıcak ilişkisi namazda secde halinde ve içten gelerek yapılan dua ve niyaz halinde kurulan ilişkidir. Allah’ın çağrısına kulak veren, O’nun dinine giren bir kimse bundan üç önemli kazanç elde etmektedir:

1. O’nun yakınlığını bilmek ve yaşamak.

2. Doğru düşünme, doğru yerde ve konumda olma imkânını elde etmek.

3. O’ndan İstediğini almak (duasının kabul edilmesi). Şu iki hadis, her dua edenin nasıl mutlaka sonuç aldığını anlamamıza yardımcı olmaktadır: “Acele etmedikçe her birinizin duası kabul edilir. Bu sebeple (acelecilik yüzünden) insan, dua ettim de kabul olunmadı der”; “Hiçbir dua eden yoktur ki, şu üç sonuç arasında olma­sın: “Ya istediği hemen verilir ya lehine ertelenip saklanır yahut da dua bir güna­hına kefaret olur”

Kader inancına göre olacak ve olmayacak her şey bellidir, kulun istedikleri de kaderinde yoksa kendisine verilmeyecektir. Şu halde duanın faydası nedir?

Allah Teâlâ madde âleminde olup bitenleri kanunlara ve sebeplere bağlamış­tır. İnsanı bir ana ve babadan (onları aracı kılarak) yaratmaktadır, yağmuru bulut aracılığı ile vermektedir, ölümü bir sebebe bağlı olarak gerçekleştirmektedir. Duy­maya kulağı ve beyni, görmeye gözü ve beyni vasıta kılmıştır. Sebepleri ve vası­taları ortadan kaldırarak Allah’tan istemek “ana-baba olmadan doğmayı, göz ol­madan görmeyi” istemek gibidir. Allah’ı unutup yalnızca sebeplere ve aracılara yönelmek ise insansız kulağa, göze yönelmek, işitmeyi ve görmeyi böyle sağlama­ya çalışmak gibidir. İslâm’ın gösterdiği yol hem sebepleri ve aracıları kullanmak, ihmal etmemek hem de sebep ve sonuç elinde olan, bunlara hâkim bulunan Al­lah’a yönelmektir.

Allah’ın vermesi ve vermemesi kadere bağlı olduğu gibi dua da kadere bağ­lıdır. Kul ister Allah verir. İstemek kadere aykırı değildir, kader çerçevesi içinde­dir. Biz kullar kaderimizi “şöyle şöyle olsun” şeklinde değil, “şöyle şöyle olacak” şeklinde anlamalıyız. Kul âdabına uygun şekilde dua ederse Allah da kabul ede­cektir. 


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

21 Mayıs 2013 Salı

Meleklerle iletişime geçmek, onlardan yardım istemek mümkün müdür?


SORU:

Geçenlerde elime meleklerle ilgili bir kitap geçti. Orada bir hususta meleklerle konuşmak, onlardan yardım istemek, bize mucize ve işaretlerini göstermesini istemek ve güç durumlarda onları yanımıza çağırıp iletişime geçmekten bahsediliyordu. Bunlar dinen mümkün müdür?

CEVAP:

Büyük ölçüde uzak doğu felsefesinden ve Hristiyanlık’tan esinlendiği anlaşılan bu şekilde bir melek kavramının İslam dini açısından kabul edilemez olduğunu belirtmek gerekir. Tarih boyunca her kültürde ve dinde melek inancı olagelmiş ve insanlar bu varlıkları çeşitli şekillerde tasvir ederek onlarla iletişime geçmeye çalışmışlardır. İslam dininde de meleklerin varlığına inanmak bir inanç esasıdır ve her Müslüman için buna inanmak zorunludur.

Melekler, duyu organlarıyla algılanamayan; ancak Allah’ın bildirmesi (vahiy) ile hakkında bilgi edinilen varlıklardır. Kur’an-ı Kerim’de ve peygamberimizin sözlerinde meleklerin özellikleri ve görevleri hakkında bilgiler verilmiştir. Buna göre nurdan yaratılan melekler
(Müslim, “Zühd” 10) erkeklik ve dişilik özelliği taşımayan varlıklardır (Zuhruf 43/19). Onlar Allah’ın emrini yerine getirirler ve O’na karşı gelemezler (Nahl 16/50). Bazı durumlarda vazifelerini yerine getirmek amacıyla çeşitli şekillere bürünerek insanlara görünebilirler (Meryem 19/16-17). Melekler asla geleceği bilemezler (Neml 27/65).

Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde meleklerin görevleri de belirtilmiştir. Melekler; peygamberlere vahiy getirmek yanında
(Bakara 2/97-98) insanları koruyup gözetirler (Kâf 50/18, 21; Ra’d 13/11). Onlar doğru yolda ilerleyen müminler (Fussilet 41/30-31) ile yeryüzündeki tüm insanlar için Allah’tan af dilerler (Şûrâ 42/5). Peygamberlere ve müminlere maddî, manevî destek veren (Bakara 2/123-125) ve insanların yaptıklarını kaydeden melekler de vardır (İnfitâr 82/10-11) Kur’an’da meleklerin ilâhî cezaların yerine gelmesine vesile oldukları (Ankebût 29/31) Allah’ı yüceltip tesbih ettikleri (A’râf 7/206; Enbiya 21/20) ve peygambere salat ve selam getirdikleri de kaydedilir (Ahzâb 33/56). Bunun yanında melekler tabiatın yönetimi ve ilahi kanunları icrası konusunda verilen görevleri de yaparlar (Nâziât 79/1-5; Secde 32/11). Kıyamet günü ile cennet ve cehennemde görevli olan melekler de vardır (Enfâl 8/50; Ra’d 13/23-24; Zümer 39/71-72)

Görüldüğü üzere melekler Allah Teâlâ’nın tabiattaki bazı hadiselerin gerçekleşmesine vesile kıldığı varlıklardır. Cenab-ı Hakkın emri ve izni olmadan faaliyette bulunmaları, insanlara yardım etmeleri söz konusu değildir.

Kur’an-ı Kerim’de bazı özel hallerde peygamberlerin ve bazı kimselerin meleklerle diyalogundan bahsedilir. Bunun dışında bir kimsenin meleklerle konuşması, onlardan yardım istemesi ya da mucize vb. işaret göstermesini istemesi mümkün değildir. 

Bu türden bir anlayış, yukarıda çerçevesini çizdiğimiz İslâm dininin melek inancıyla izah edilemez. Böyle bir iddia, İslam inancının esasını oluşturan Allah’ın birliği (tevhid) ilkesine de aykırıdır. 

Tevhid ilkesi, müminlerin yardım taleplerini ve ihtiyaçlarını doğrudan Yüce Allah’a iletmelerini ve bu hususta hiçbir varlığı O’na aracı kılmamalarını öngörür. Namazların her rekâtında okunan Fatiha suresinde geçen “Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” (Fatiha 1/4) ayetinde bu husus belirtilmiş ve bir müminin günde beş defa bunu hatırda tutması istenmiştir. Bunun yanında mucize göstermek, peygamberlere ait bir özelliktir. Meleklerin mucize gösterdiklerine dair bir bilgiyi dinin ana kaynaklarından hareketle doğrulamak söz konusu olamaz. 

Tabiattaki her işleyiş, Allah Teâlâ’nın kontrolü altındadır ve melekler buna sadece aracı olabilirler. Dolayısıyla aracılardan dilenmek ve Allah’a ulaşmak için çeşitli varlıklara yönelmek doğru değildir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette putperestliğin bu gerekçeyle sert bir dille yasaklandığı görülür. (bk. Mâide 5/76; Yûnus 10/18, 106) 

Müminler, savaş vb. durumlarda melekler tarafından yardım edilseler de burada asıl fâil Allah’tır ve meleklerin görevlerini yerine getirmek dışında bir fonksiyonları yoktur. 

Bilinçli bir mümine düşen görev ise dini konularda doğru bilgilenmek ve inancına zarar veren bu tür davranışlardan uzak durmaktır.
Dr. Osman Demir

17 Mayıs 2013 Cuma

"NAFİLE NAMAZLARI NASIL KILARIM?" DİYORSANIZ

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

Bir okur kaza ve nafile namazların nasıl kılacağını bilemediğini bunun için yardım istediğini belirtmiş.Aslında 2 rekat sabah namazının sünnetini ve 4 rekat yatsı veya ikindinin sünnetini kılmayı biliyorsanız bütün nafile namazları kılabilirsiniz.Gece kılınan nafile namazlar (ebvabin,teheccüd vs )2 rekatta bir selam vererek 8 rekata kadar; gündüz kılınan (işrak,kuşluk vs) 4 rekatta bir selam verilerek 8 rekata kadar kılınabilir.(12 rekata kadar kılınabilir diyen alimler de vardır.)

Aşağıda teheccüd namazını resimli olarak anlatan bir link paylaşıyorum bunu diğer nafile namazlarına da uygulayabilirsiniz. (tabiki kılacağınız nafilenin niyetini belirterek."Niyet ettim Allah rızası için kuşluk/teheccüd/nafile/hacet namazı kılmaya" gibi).İnşallah bugünkü ve bugünden sonraki nafile namazlarınızı kılmanıza yardımcı olur.


http://www.islamveihsan.com/teheccud-namazi-nasil-kilinir.html

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

13 Mayıs 2013 Pazartesi

47.NEYE SABREDECEĞİZ?


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim

Sabır denince belaya sabrı anlarız.Halbuki daha önemlileri de vardır.


 Sabır üçtür:

1- Bela gelince,

 2- İbadet ederken
 3- Günah işlememek için. Bunlara sabredilirse, çok nimetlere kavuşulur.

Birkaç örnekle açıklayalım:

1- Belaya sabır hakkında bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Allahü teâlâ buyurdu ki: "Bedenine, evladına veya malına bir musibet gelen, sabr-ı cemille karşılarsa, Kıyamette ona hesap sormaya hayâ ederim.") [Hâkim]

2- Belaya sabra göre, ibadete sabır daha zor olduğu için, sevabı da daha fazladır. Mesela, bir ay aç, susuz durarak ve başka ihtiyaçları da terk ederek oruç tutmak, herkese kolay değildir. Çok kimse bu sabrı gösteremiyor. Abdest almak, sabah uykudan uyanıp kalkmak, günde beş vakit namaz kılmak çok kimseye zor geldiği için, bu sabrı gösteremiyorlar.

3- Günah işlememeye sabır, ibadet işlemeye sabretmekten daha zor olduğu için sevabı da daha çoktur. İnsan ibadete sabredip yapabilir, fakat günaha sabır zordur. Mesela hemen gıybete girer. Çok kimse gıybet günahından kurtulamaz, yani sabredemeyip gıybet eder. Çoğu insan, kibrin büyük günah olduğunu bildiği hâlde, kendisinin küçük düşmesine rıza gösteremez. Herkesin kendisini övmesini ister.

Günah işlememeye sabır, onun için çok kıymetlidir. Bir günahtan kaçmak birçok ibadet etmekten üstündür. Büyük küçük her çeşit günahtan çok sakınmalı. Namaz kılmayanın da, günahtan sakınması imkânsız denecek kadar zordur. Kur'an-ı kerimde, namazı doğru kılmanın, her çeşit kötülüğü, günahı önleyeceği bildiriliyor. Namazı doğru kılarak, günahlardan sakınmaya çalışmalıyız. 


Dinimiz İslam'dan faydalanılmıştır.


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

11 Mayıs 2013 Cumartesi

YARIN DA ORUÇLUYUZ İNŞALLAH

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

Bugün oruçlu olan arkadaşlar bir konuyu hatırlatmak istiyorum.Aşağıda sadece ikisini aldığım hadislerden de anlaşılacağı üzere yanlız Cumartesi oruç tutmak mekruhtur. Bu sebepten yarını da oruçlu geçirmek uygun olacaktır.

“Üzerinize farz olan oruç müstesna, Cumartesi günü oruç tutmayınız.” (İbni Mâce, Sıyam: 38)

“Cumartesi ve Pazar günleri müşriklerin bayram günleridir. Ben onlara muhalefet etmek isterim.” (Neseî, Cum’a: 1)

Bu hadis-i şerifler sadece Cuma ve Cumartesi günleri oruç tutmamayı tavsiye etmektedir. Ancak bugünlerde oruç tutmanın, yani sadece Cuma ve Cumartesi oruçlu bulunmanın mekruhluk derecesi tenzihîdir. Yani harama yakın olan mekruh değildir.

Fakat bugünlerde oruç tutmak için bir gün öncesini veya bir gün sonrasını oruçlu geçirmekle mekruhluk ciheti ortadan kalkmış olur. Cuma günü oruçlu bulunmak isteyen kimse, ya Perşembe gününden itibaren oruç tutar veya Cuma ile birlikte Cumartesi’ni de oruçlu geçirmesi gerekir. Yine Cumartesi’yi oruçlu geçirmek isteyen kişi Cuma’yı veya Pazar’ı o güne eklemesi lâzımdır. Bu meselede fıkıh âlimlerimizin izahı bu şekildedir.

Şayet pazar gününe tazim niyetiyle tutmuyorsa, tatil günümdür daha rahat tutarım niyetiyle veya başka sebeble tek pazar günü oruç tutmakta bir mahzur yoktur. Ancak pazar gününü bir konuda hürmete layık görerek oruç tutmak uygun olmaz.

Allah cc kabul etsin.              

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

6 Mayıs 2013 Pazartesi

45.KÜÇÜK NOTLARIM (3) ibadetlere güvenme-kefaretler-gizli şirk

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim

* İbadetlerimize güvenmeyelim. Bizi ancak Yaradan’a inancımız ve güvenimiz kurtarabilir.

* Amellerine güvenip gurura düşme.İbadetlerinin Rabbinin sana bahşettiğine yetmediğini ,asla yetmeyeceğini düşünerek Rabbine karşı mahcubiyet edasıyla yaşa.

*Haramlardan sakın,en çok ibadet eden kul olursun; Elindeki şeye kanaat et,en çok şükreden kul olursun; Kendin için istediğin şeyi insanlar için de iste,mümin olursun; Namaz kıldığın zaman onu son namazın (veda edenin) gibi kıl!

* Zenginlik, elindeki şeye rıza göstermek,ötesini temenni etmemektir.

* En zararsız dünya kendisiyle imtihan olmadığın dünyadır. En zararsız mal da sahip olmadığın maldır.

* Sana yeterli olan az bir şey,seni baştan çıkaran çok şeyden daha hayırlıdır.

* Bir kimseden birşey istemek zorunda kaldığınız zaman ,yüzünüzün suyunu dökerek,onu büyütüp kendinizi alçaltarak istemeyin.Bilin ki,o kimse size ancak kaderinizde yazılmış olan şeyi verebilir.

* Bir kimseden birşey isterken ısrar ve aşırı ricalarla onu sıkıştırıp zorlamamak lazımdır.Çünkü bu şekilde verilen birşey gönül rızasıyla verilmediği için helal olmaz.

* Allah-ü Teala, cehennem ehline şiddetli azap vermiştir.Allah’ın cc inkarcıları ve bir takım zalim ve fasıkları cehennemde bu şekilde cezalandırdığına bakıp onlara dünyada ceza vermeye ve işkence uygulamaya kalkışmak caiz değildir.Bunları yapmaya kalkışmak kendisini Allah’ın cc yerine koymak ve yaratıcı hakkına sahip olduğuna inanmak olur. (haşa!)Bu ise küfürdür.Allah’ın cc kulları üzerinde sonsuz hakları vardır.Kulları bu sonsuz hakları tanımadıkları takdirde Allah’ın cc onlara sonsuz bir şekilde azap etme hakkı doğar.Bu O’nun kişisel hakkıdır ve O bu hakkı tahsil etme yetkisini hiçbir kimseye vermemiştir.

*Kendin için korkuyu ,başkaları için ümidi önde tut .Kendin için takvayı ölçü al,başkaları için fetvayı yeterli gör.

* Allah cc sevdiklerini bazı sıkıntılara düşürse de kendisine dua edip sığınmaktan ayrılmayan ,elinden gelen son gayreti sarfederek sabır ve kararlılık gösterenlere mutlaka en kısa zamanda ferahlığa ve genişliğe kavuşturmakla yardım eder.

*Her işte iyilikle muamele edin,yaptığınızı güzel yapın,sizden asıl istenen iyiliktir.Çünkü Allah cc hep iyilik edenleri sever.

* Amellerinizin iyisine iyi,kötüsüne kötü karşılık görürsünüz.

* İşlerinizde orta halli olun,doğruluktan ayrılmayın.Bilin ki kimse ameliyle kurtulamayacaktır.

* Kendi durumu hakkında tam bir güven duymak da inkardır.Şeytan sizi Allah’ın cc affına güvendirerek kandırmasın.

* Gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yanında mükafatları vardır.Onlara korku ve üzüntü yoktur.

* Biriniz acele edipte “Rabbime dua ettim ama duam kabul olmadı” demediği sürece duası kabul olunur; ya da o duaya denk bir kötülüğü ondan çevirir.

* Yaptığın işleri kendinden bilmek bir çeşit şirktir.

* Gizli şirk: riya,gösteriş,amellerine bakma,sevap ve azap düşüncesi ile amel etme,keramet ve manevi hediyelere göz dikme gibi şeylerdir.

* Allah cc buyurdu:"Bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir."

* Kefaretler: cemaate gitmek,namazdan sonra mescidde oturmak ve abdest almak. Bu kefaretler kusurları örten,günahların bağışlanmasına vesile olan güzel amellerdir. Dereceler: yemek yedirmek,selam yaymak ve herkes uyurken ibadet. Bu dereceler Allah cc katında makamları yükselten büyük amellerdir.

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR