28 Mart 2013 Perşembe

24. BİR MÜSLÜMANIN EHLİ SÜNNET OLABİLMESİ İÇİN İNANMASI GEREKEN KONULAR

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim

13.yazımda imanın şartları,14 te ehli sünnet ,16 da bi’dat ehli,18,20, 22 te Allah-ü Teala’nın sıfatları ve bir müslümanın itikadı nasıl olmalı konu başlıkları altında anlatılmaya çalışıldı.Bu yazımda da son olarak itikadımızı tekrar bir gözden geçirip İTİKAD konusunu tamamlamak istiyorum inşallah.Ve tekrar kendime ve sizlere bu inançlara sahip olmamızın,bu itikadı korumamızın ve bu inanç üzere ölmemizin önemini hatırlatıyorum.

1.İyi ve fasık her müslümanın arkasında namaz kılmanın caiz olduğuna inanmak,(bidat ehli de dahil)(imam olmaları mekruhtur ama imam olmaları durumunda namaz caizdir)

2. Kıble ehlini ,işlediği günahı helal saymadıkça küfre nispet etmemek,

3. İster iyi ister kötü ,iman üzere ölen herkesin cenaze namazının kılınacağına inanmak,

4. Kur’an’ın mahluk (yaratılmış) olmadığına inanmak.Kur’an bizzat Allah-ü Teala’nın kelamıdır.Melek ve peygamber as sadece vasıtadır.
Kur’an’ı Kerim’in 4 unsuru vardır.Bunlardan biri eksik olursa Kur’an olmaz.Çevirilerine meal denir;Kur’an denmez:
a.Lafız olması,
b. Arapça olması,
c. Hz. Muhammed’e sav indirilmiş olması,
d. Peygamberimizden sav bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olması.

5. Peygamberimizin sav miracının hak olduğuna inanmak .Ehl-i sünnet miracın hem beden hem ruh ile olduğuna inanır.Hadis mütavatir olmadığı için miracı inkar eden kafir değil bidatçıdır.(ehl-i sünnetten çıkmıştır.)

İsra’yı (Peygamberimizin sav Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürülmesi) ise inkar eden kafir olur.Çünkü ayetle sabittir.

6. Müminlerin cennette Allah-ü Teala’yı göreceklerinin hak olduğuna inanmak,

7. Cennet ve Cehennemin hali hazırda yaratılmış olduğuna inanmak,

8. Sahabelerin sadece hayırla anılacağına inanmak,(sahih hadislerle sabit)

Sahabeye sövmek,ileri geri konuşmak şayet kesin delillere aykırı düşüyorsa küfürdür.Kesin delillere dayanmıyorsa bi’dat ve fasıklıktır.

9. Amellerin tartılmasının hak olduğuna inanmak,

10. Sıratın hak olduğuna inanmak,

11. Büyük günah işleyenler hakkında Allah-u Teala'nın izniyle Peygamberlerin ve hayırlı kişilerin şefaat etme yetkilerinin var olduğuna inanmak. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: Kıyamet gününde 3 sınıf insan şefaat edecektir: Peygamberler,alimler ve şehitler.

12. Büyük günah işleyen müslümanlar tevbe etmeden ölseler dahi cehennemde ebedi olarak kalmayacaklarına inanmak,

13. Amelin imandan cüz olmadığına inanmak,

14. Şirkin dışında büyük günah işlemenin mümini imandan çıkarmayacağına inanmak,

Büyük günahları da açıklayalım inşallah; Allah’a cc şirk koşmak,haksız yere adam öldürmek,namuslu kadının iffetine iftira etmek,zina etmek,savaştan kaçmak,sihir,büyü yapmak ve yaptırmak,yetim malı yemek,müslüman olan anne-babaya asi olmak,Mescid-i Haram’da günah işlemek,faiz yemek,hırsızlık yapmak,içki içmek.

15. Allah-ü Teala’nın duaları kabul edip,ihtiyaçları göreceğine inanmak,

16. Kulun kendi iradesiyle yaptığı bütün iyi ve kötü fiillerinin yaratıcısının Allah-ü Teala olduğuna inanmak,( “yarattı” kelimesini biri için kullanmaktan da sakınmalıyız)

17. Yolcu veya yolcu değilken mestler üzerine meshetmenin caiz olduğuna inanmak,

18. Kabirde Münker ve Nekir’in sual sormalarının hak olduğuna inanmak.

19. Kafirlere ve asi olan bazı müminlere yapılacak kabir azabının hak olduğuna inanmak,

20. Müslümanların Cennete girmeleri,amellerinin karşılığı olmayıp bilakis Allah-ü Teala’nın fazl-u keremi ile olduğuna inanmak,(bir bilgi: müminlerin Cennetteki derecelerinin farklı olması amellerinin azlığı ve çokluğuna bağlıdır.)

21. Öldürülenenin,eceliyle öldürüldüğüne inanmak,
22. Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisinin Hz.Ebubekir ve Hz.Ömer (ra) olduğuna inanmak,

23. Hz.Osman ve Hz. Ali ‘yi (ra) sevmenin gerekliliğine inanmak,

24. Veliler (Allah-ü Teala’nın dostlarının) kerametlerinin hak olduğuna inanmak, ( bir bilgi: Bazen iman ve amelle ilgisi bulunmayan kişilerden de harkulade hadiseler zuhur edebilir buna istidrac denir.)

25. Peygamberimizin sav cennetle müjdelemiş olduğu 10 kişinin cennetlik olduğuna dair şehadette bulunmanın hak olduğuna inanmak,

26. Kitabın hak olduğuna inanmak;( Hafaza meleklerinin, mükellef kulun taat ve isyanlarını yazdıkları divan haktır),

27. Sualin hak olduğuna inanmak.Kıyamet günü hesap zamanı Mevla Teala’nın ,kullarına dünyada yaptıklarını sorması haktır. O müminlerin günahını teşhir etmeyip onlarla teke tek görüşecek ve neticede günahlarını mağfiret edecektir inşallah.

28. Havz-ı Kevser’in hak olduğuna inanmak,

29. İnsanların peygamberlerinin,meleklerin peygamberlerinden,meleklerin peygamberlerinin,insanların peygamber olmayanlarından,insanların peygamber olmayanlarının da meleklerin peygamber olmayanlarından daha faziletli olduğuna inanmak.

Rabbim bizi Firdevs cennetinde buluştursun. AMİN.

İtikad Risalesi-A.Ünlü

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

24 Mart 2013 Pazar

22. (Fiili Sıfatları) ALLAH-U TEALA’NIN ZATI VE SIFATLARI İLE İLGİLİ İTİKADIMIZ

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim


Ve son olarak fiili sıfatları:
3.FİİLİ- Allah’ın cc kainatla olan münasebetini en açık bir şekilde ifade eden ve O’nun kainatı yaratış ve idare edişini oldukça ayrıntılı biçimde anlatan sıfatlardır.


a)TAHLİK- icat etmek,yoktan yaratmak,

Her şeyin yaratıcısı olan Rabbimiz cc, dilerse, dilediğini yaratan, dilemezse yaratmayan yegâne "Hâlîk" dir. İyiliğin de, kötülüğün de, hayrın da, şerrinde, güzelin de, güzel olmayanın da yegâne yaradanı Rabbimiz Allah Teâlâ'dır... Allah'ın, iyiliğe, hayra ve güzel olana rızası vardır... Kötülükten, şerden ve çirkinlikten razı değildir... O'nun her yarattığı şeyde bir hikmet vardır... Bu hikmeti bazen idrak ederken, bazen de idrakimizin dışında kalmaktadır... Müslüman kullar olarak vazifemiz, Rabbimizin her yarattığını bir hikmet üzere yarattığına ve O'nun boş yere bir şey yaratmadığına iman edip, O'nun hükmüne razı olmamızdır... Kula düşen,Rabbi Allah'a tam teslim olmakdır...

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

"Allah, neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona 'ol' der, o da hemen oluverir.

"Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmaya kadir değil mi? Elbette (öyledir). O, yaratandır, bilendir.

b)TERZİK-rızık vermek,

c)İHYA-diriltmek,

d)İMATE- öldürmek,

e)TEN’İM-ve f)TE’ZİP Ten'im, nimet vermek, ta'zib de azab etmek demektir... Rabbimiz Allah Teâlâ, kullarından dilediğine bol bol nimetler ihsan eder, günah işleyerek cezayı hak etmiş olan kullarından dilediğine de azab eder... Dilediğinin bütün günahlarını affeder, dilediğinin küçük bir günahına karşılık ceza verir... Rabbimiz Allah'ın affetmeyeceğini beyan buyurduğu suç ve günah, şirk ve küfür işlemektir. Şirk ve küfrün dışındaki suçlardan dilediğini affeder...

Rabbimizin cc bütün bu fiilleri tekvin sıfatına dönücüdür.

Allah’ımız cc tüm teferuatı bilir .En ufak şeyi bile duyar,görür.Mütezile fırkasının “Allah küçük şeylerle uğraşmaz “ diyerek O’nun görmediği,işitmediği şeyler varmış gibi (haşa) Rabbimize noksanlık ,acizlik,cahillik gibi noksan sıfatların isnadı kişiyi dinden çıkarır.

Bundan sonra hep beraber Rabbimizin sıfatları konusunda hassas davranalım inşallah.O’nun hakkında konuşulurken daha dikkatli olalım.Bir ortamda konuşurken bazen “Allah yukarda” diye elimizle gökyüzünü gösterdiğimiz oluyor.O’nun sıfatlarını bilmemekten kaynaklanan böyle konuşmalar geçebiliyor. O mekandan münezzehtir.Biz Allah’ımıza karşı hürmetimizi muhafaza etmek zorundayız.Hangi ortamda olursak olalım Allah’ımıza cc ,Peygamberimize sav ,Kitab’ımıza, Ehl-i Beyt’ e karşı bilinçli ya da bilinçsiz söylenen her söze karşı onları muhafaza edelim inşallah.

Müslüman şuurlu olmalı .Peygamberimiz sav buyuruyor: “ Kim İslam’ın hürmetini,dinin kutsallığını,benim hürmetimi,Ehl-i Beyt’imin namusunu,şerefini,haysiyetini korursa;Allah ‘ta cc onun dinini dünyasını koruyacaktır.”

Kim Allah’ın cc aleyhine konuşur,sıfatlarını inkar eder,isimleri tahrif edilirken; "beni ilgilendirmez bu da bir görüştür" deyip onları söyleyenleri tasdik eder duruma gelirsek Peygamberimizin sav dinimizin,dünyamızın korunmayacağını bildirdiği hadisine düçar oluruz.

Allah’ım bizi böyle bir duruma düşmekten El Hafız ismiyle muhafaza etsin.AMİN…

VE SON OLARAK TEKRAR !!!

Bu dünya RABBİMİZİ tanımanın yeri.

O’nu tanımadan ölürsek bir daha tanıyamayız.


İtikad Risalesi-A.Ünlü

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

22 Mart 2013 Cuma

21.BİR GAZETE YAZISI



“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Bismillahirrahmanirrahim

Sizlere 6. Ehl-i Sünnete aykırı görüşler, 11. Kur'an herkes tarafından anlaşılamaz, 14.Ehl-i sünnet ve 16.Bi'dat ehl-i yazılarımda bahsetmeye çalıştığım konuları bugünkü (22 mart 2013 ) Sabah Gazetesinde Nihat Hatipoğlu'da " Sizi ancak Bedir'in aslanları geçer " adlı yazısının içinde "Dini kirletenlere dikkat ediniz!" başlığı altında değinmiş ;dilerseniz kendi sitesinden okuyabilirsiniz.



http://www.nihathatipoglu.com/yazi-251-sizi_ancak_bedirin_aslanlari_gecer.aspx


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

21 Mart 2013 Perşembe

(Sübuti Sıfatları)ALLAH-U TEALA’NIN ZATI VE SIFATLARI İLE İLGİLİ İTİKADIMIZ


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Bismillahirrahmanirrahim

2)SÜBUTİ- Varlığı zorunlu olan ve kemal ifade eden sıfatlardır. Bu sıfatlar "Allah diridir, irade edendir, güç yetirendir..., hayat, irade ve kudret... sıfatları vardır" gibi müsbet (olumlu) ifadelerle Allah'ı tanıttığı için sübûtî sıfatlar adını almışlardır. Sübûtî sıfatların zıtları olan özellikler Allah hakkında düşünülemez. Bu sıfatlar ezelî ve ebedî olup, yaratıkların sıfatları gibi sonradan meydana gelmiş değildir. İster hay (diri), âlim (bilen), kadîr (güç sahibi) gibi dil kuralları açısından sıfat kelimeler olsun, ister hayat, ilim, kudret gibi mastar kalıbındaki kelimeler olsun bütün sübûtî sıfatlar Allah'a verilebilir. İsimlendirmede bir benzerlik olsa da sübûtî sıfatlar hiçbir şekilde yaratıkların sıfatlarına benzememektedir. Çünkü Allah'ın ilmi, kudreti, iradesi... sonsuz, mutlak, ezelî ve ebedîdir, kemal ve yetkinlik ifade eder. Kullarınki ise sonlu, kayıtlı, sınırlı, sonradan yaratılmış, eksik ve yetersiz sıfatlardır. Sübûtî sıfatlar sekiz tanedir.

a)HAYAT- “Diri ve canlı olmak” demektir. Yüce Allah diridir ve canlıdır. Her şeye, kuru ve ölü toprağa can veren O'dur. Ezelî ve ebedî bir hayata sahiptir. Hayat sıfatının zıddı olan “ölü olmak” (memât) Allah hakkında düşünülemez. Kur'an'da bu sıfatla ilgili olarak şöyle buyurulur: "Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan..." (el-Furkan 25/58), "(Artık bütün) yüzler, diri ve her şeye hâkim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür..."
(Tâhâ 20/111).

b)İLİM- “Bilmek” demektir. Allah her şeyi bilendir. Olmuşu, olanı, olacağı, gelmişi, geçmişi, gizliyi, açığı bilir. Allah'ın bilgisi yaratıkların bilgisine benzemez, artmaz, eksilmez. O, her şeyi ezelî ilmiyle bilir. Allah, her şeyi olacağı için bilir. Yoksa her şey Allah bildiği için olmaz. Âlemde görülen bu güzel düzen, tertip ve şaşmaz âhenk, onun yaratıcısının engin ve sonsuz ilminin en büyük göstergesidir. İlim sıfatının zıddı olan cehl (bilgisizlik), Allah hakkında düşünülmesi imkânsız olan bir sıfattır. İlim sıfatı ile ilgili âyetlerden ikisinde şöyle buyurulur:"O karada ve denizde ne varsa bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez..." (el-En‘âm 6/59), "Göklerde ve yerde olanları Allah'ın bildiğini görmüyor musun?..." (el-Mücâdele 58/7).

c)SEMİ- “İşitmek” demektir. Allah işiticidir. Gizli, açık, fısıltı halinde, yavaş sesle veya yüksek sesle ne söylenirse Allah işitir, duyar. Bir şeyi duyması, o anda ikinci bir şeyi işitmesine engel değildir. İşitmemek ve sağırlık Allah hakkında düşünülemez.

d)BASAR- “Görmek” demektir. Yüce Allah her şeyi görücüdür. Hiçbir şey Allah'ın görmesinden gizli kalmaz. Saklı, açık, aydınlık, karanlık ne varsa Allah görür. Görmemek (âmâlık) Allah hakkında düşünülemez. Allah'ın işitici ve görücü olduğuna dair pek çok âyet vardır. Bunlardan birinde şöyle buyrulur: "(Allah) gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir. Allah adaletle hükmeder. O'nu bırakıp taptıkları ise hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işiten ve görendir" (el-Mü'min 40/19-20).

e)KUDRET-
“Gücü yetmek” demektir. Allah sonsuz bir güç ve kudret sahibidir. Kudret sıfatının zıddı olan acizlik ve güç yetirememek (acz), Allah hakkında düşünülemez. O'nun kudretinin yetişemeyeceği hiçbir şey yoktur. Kâinatta her şey Allah'ın güç ve kudretiyle olmaktadır. Yıldızlar, galaksiler, bütün uzay, canlı-cansız tüm varlıklar Allah'ın kudretinin açık delilidir. Kur'an'da Allah'ın kudreti ile ilgili olarak şöyle buyurulur: "Allah gece ile gündüzü birbirine çeviriyor. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için mutlak bir ibret vardır. Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz Allah her şeye kådirdir" (en-Nûr 24/44-45).

f)İRADE “Dilemek” demektir. Allah dileyicidir. Allah varlıkların konumlarını, durumlarını ve özelliklerini belirleyen varlıktır. Allah'ın dilediği olur, dile­mediği olmaz. İrade sıfatının zıddı olan iradesizlik ve zorunda olmak Allah hakkında düşünülemez. Meşîet de irade anlamına gelen bir kelimedir. Kur'an'daki "De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allahım, sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın..." (Âl-i İmrân 3/26), "Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, diledi­ğini yaratır..."(eş-Şûrâ 42/49) âyetleri irade sıfatının naklî delillerindendir.

Allah Teâlâ'nın iki türlü iradesi vardır:

Tekvînî İrâde. Tekvînî (yapma, yaratma ile ilgili) irâde; bütün yaratıkları kapsamaktadır. Bu irâde, hangi şeye yönelik gerçekleşirse, o şey derhal meydana gelir. "Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona sözümüz sadece "ol" dememizdir. Hemen oluverir" (en-Nahl 16/40) anlamındaki âyette belirtilen irade bu çeşit bir iradedir.

Teşrîî İrade. Teşrîî (yasama ile ilgili) iradeye dinî irade de denir. Yüce Allah'ın bir şeyi sevmesi ve ondan hoşnut olması, onu emretmesi demektir. Allah'ın bu mânadaki bir irade ile bir şeyi dilemiş olması, o şeyin meydana gelmesini gerekli kılmaz. "Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emrediyor (irade ediyor)..." (en-Nahl 16/90) meâlindeki âyetteki irade bu çeşit bir iradedir. Tekvînî irade hayra da şerre de, iyiliğe de kötülüğe de yönelik olarak gerçekleştiği halde teşrîî irade, sadece hayra ve iyiliğe yönelik olarak gerçekleşir. Allah, hayrı da şerri de irade edip yaratır. Ancak O’nun şerre rızâsı yoktur, şerri emretmez ve şerden hoşlanmaz.

- Allah-ü Teala’da külli irade var.O ne isterse o olur,dilediğini yaratır.İnsanların ise cüz-i iradesi vardır.Yaratmaya yetmez.Biz isteriz Allah cc yaratır.Biz teşebbüs ediyoruz,bir irade ve kudret sergiliyoruz..Biri zemzem içmek için bardağı dudağına götürüyor diğeri içkiyi.İkisi de kendi iradesini kullanıyor.Bu fiili (içme işlemini) Allah-ü Teala yaratıyor.Burada kul kendi seçimini yaptığı için bundan mesuldur.Rabbimiz cc kul iyi işe yönelirse ondan razı oluyor .Diğerinin istediği fiili ise razı olmayarak (sen böyle istedin diye)yaratıyor.

g)KELAM- “Söylemek ve konuşmak” demektir. Allah bu sıfatı ile peygamberlerine kitaplar indirmiş, bazı peygamberler ile de konuşmuştur. Ezelî olan kelâm sıfatının mahiyeti bizce bilinemez. Ses ve harflerden meydana gelmemiştir. Kelâmın zıddı olan konuşmamak ve dilsizlik, Allah hakkında düşünülemez. Allah kelâm sıfatıyla emreder, yasaklar ve haber verir. Bu sıfatla ilgili olarak Kur'an'da şöyle buyurulur: "Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca Rabbim, bana (kendini) göster, seni göreyim dedi..." (el-A‘râf 7/143), "De ki: Rabbimin sözlerini (yazmak) için bütün denizler mürekkep olsa ve bir o kadar daha ilâve getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir" (el-Kehf 18/109).

h)TEKVİN-
“Yaratmak, yok olanı yokluktan varlığa çıkarmak” demektir. Yüce Allah yegâne yaratıcıdır. O, ezelî ilmiyle bilip dilediği her şeyi sonsuz güç ve kudretiyle yaratmıştır. Yaratmak, rızık vermek, diriltmek, öldürmek, nimet vermek, azap etmek ve şekil vermek tekvîn sıfatının sonuçlarıdır. Bir âyette "Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir" (ez-Zümer 39/62) buyurulmuştur.

Allah’ı cc bu sıfatlarla muttasıf (nitelenmiş) olarak tanıyan kul ARİF (Allah’ı cc bilici)sayılır. O’nu bu sıfatların zıddı olan noksan sıfatlarla niteleyen ise mümin ve müslüman olamaz. Allah’a cc inanması da muteber sayılmaz.Yahudi ve Hıristiyanlar Allah’a cc inandıklarını iddia etseler de O’na oğul ve hanım isnad ettikleri için kafirdirler.

Bu dünya RABBİMİZİ tanımanın yeri.

O’nu tanımadan ölürsek bir daha tanıyamayız.


İtikad Risalesi-A.Ünlü

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

20 Mart 2013 Çarşamba

(Tenzihi sıfatları)ALLAH-U TEALA’NIN ZATI VE SIFATLARI İLE İLGİLİ İTİKADIMIZ

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim


Allah’a inanıyorum diyen ben O’nu nasıl ve ne kadar tanıyorum hiç düşünmemiştim.

Rüzgarı estiren,yağmuru yağdıran,bulutları sevk eden,gökleri,yeri ,görmediğimiz alemleri yöneten,.beni yediren,içiren,işitmemi ,görmemi sağlayan,elimi,ayağımı hareket ettiren Rabbimi ne kadar az tanıdığımı farkettim.

Ve O’nu tanımak için sıfatlarını bilmem gerektiğini öğrendim.İşte öğrendiklerim….

Herşeyi yaratan O olduğu için, O birşeye benzemekten münezzehtir.Bu yüzden öz zatından bahsetmek caiz değildir.O’nun zatını anlamaktan aciz ve yetersiz kaldığımızı bilmek yeterlidir.O’nun özünden konuşmak şirktir. Rabbimizi sadece bize Kendisini Kur’an ‘da anlattığı sıfatlarıyla tanıyabiliriz.

Allah Teâlâ'ya iman etmek demek, O'nun yüce varlığı hakkında vâcip ve zorunlu olan kemal ve yetkinlik sıfatlarıyla, câiz sıfatları bilip, öylece inan­mak, zâtını noksan sıfatlardan yüce ve uzak tutmaktır. Allah, şanına lâyık olan bütün kemal sıfatlarıyla nitelenmiş ve noksan sıfatlardan münezzehtir.

Allah Teâlâ'nın sıfatlarının hepsi ezelî ve ebedî sıfatlardır. O'nun sıfatları­nın başlangıcı ve sonu yoktur. Allah'ın sıfatları, yaratıkların sıfatlarına benze­mez. Her ne kadar isimlendirmede bir benzerlik varsa da Allah'ın ilmi, iradesi, hayatı, kelâmı; bizim, ilim, irade, hayat ve kelâmımıza benzemez. Biz, Allah'ın zâtını ve mahiyetini bilemediğimiz ve kavrayamadığımız için O'nu isim ve sıfatlarıyla tanırız. 


Kur'ân-ı Kerîm "Onu gözler idrak edemez. Fakat O, gözleri idrak eder. O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır" (el-En‘âm 6/103) buyurarak, Allah'ın zâtını idrak etmenin, mahiyetini bilmenin imkânsız olduğunu açıklamıştır. Hz. Peygamber de bu konuda şöyle buyurmuştur: "Allah'ın yaratıkları hakkında düşününüz. Fakat Allah'ın zâtı hakkında düşünmeyiniz. Gerçekten siz buna hiç güç yetiremezsiniz" 

Allah-u Teala’nın sıfatları 3 kısımdır:(bu yazımda sadece tenzihi sıfatlarından bahsedeceğim)

1)TENZİHİ (SELBİ/ZATİ) O’na nelerin isnad edilemeyeceğini anlatan sıfatlar .

Sadece Allah Teâlâ'nın zâtına mahsus olan, yaratıklarından herhangi bi­rine verilmesi câiz ve mümkün olmayan sıfatlardır. Zât sıfatların zıtları Allah hakkında düşünülemediği, bu sebeple noksanlık, sonluluk ve eksiklik ifade eden bu özelliklerden O'nun tenzih edilmesi gerektiğinden bu sıfatlara tenzîhî sıfatlar ve selbî sıfatlar da denilmiştir.


Zâtî sıfatlar şunlardır:

a)VUCUT- Var olmak” demektir. Allah vardır, varlığı başkasından değil, zâtının gereğidir, varlığı zorunludur. Vücûdun zıddı olan yokluk Allah hakkında düşünülemez.

Yerleri, gökleri yoktan yaratan,yokluktan yarıp varlık alemine çıkaran O’dur. Biz yokken de bu dünya vardı.Bizim olmamız ya da olmamamız birşey değiştirmedi.Bizim olmamamız düşünülebilir ama O’nun olmaması düşünülemez.Varlığı zorunlu.O’nun varlığı başka birinin eseri değil. Kendi kendisinin de eseri değil ;çünkü Allah-ü Teala mahluk değil yaratılmış değil.O’nun olmadığı zaman yok.


b)KIDEM-“Ezelî olmak, başlangıcı olmamak” demektir. Hiçbir zaman düşünülemez ki, herhangi bir zamanda Allah var olmamış olsun. Çünkü zaman denilen şeyi de O yaratmıştır. Ne kadar geriye gidersek gidelim O'nun var olmadığı bir zaman düşünülemez, bulunamaz. Allah sonradan meydana gelmiş varlık değildir. Ezelî (kadîm) varlıktır. Kıdem sıfatının zıddı olan sonradan olma (hudûs) Allah hakkında düşünülemez.

c)BEKA-
“Varlığının sonu olmamak, ebedî olmak” demektir. Allah'ın sonu yoktur. Ezelî olanın ebedî olması da zorunludur. Bekanın zıddı olan sonu olmak (fenâ) Allah hakkında düşünülemez. Ne kadar ileriye gidilirse gidilsin, Allah'ın olmayacağı bir an düşünülemez. Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'ın ezelî ve ebedî oluşu hakkında şöyle buyurulur: "O, ilktir, sondur..."(el-Hadîd 57/3), "...Allah'ın zâtından başka her şey yok olucudur..." (el-Kasas 28/88).

d)VAHDANİYET- “Allah Teâlâ'nın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının bulunmaması” demektir.

Vahdâniyyetin zıddı olan birden fazla olmak(taaddüd), eşi ve ortağı bulunmak (şirk), Allah hakkında düşünülmesi imkânsız olan sıfatlardandır. İslâm'a göre Allah'tan başka ilâh, yaratıcı, tapılacak, sığınılacak, hüküm ve otorite sahibi bir başka varlık yoktur. İhlâs ve Kâfirûn sûreleri ile Kur'an'ın pek çok âyeti Allah'ın tek ve eşsizliğini ortaya koyarken, şirki reddeder ( el-Enbiyâ 21/22; el-İsrâ 17/42; ez-Zümer 39/4).

e)MUHALEFETÜN Lİ’L HAVADİS- “Sonradan olan şeylere benzememek” demektir. Allah'tan başka her varlık sonradan olmuştur. Allah, sonradan olan şeylerin hiçbirisine hiçbir yönden benzemez. Allah, kendisi hakkında bizim hatıra getirdiklerimizin de ötesinde bir varlıktır. Bu sıfatın zıddı olan, sonradan olana benzemek ve denklik (müşâbehet ve mümâselet) Allah hak­kında düşünülemez. Kur'an'da şöyle buyurulur: "...O'nun (benzeri olmak şöyle dursun) benzeri gibisi (dahi) yoktur..." (eş-Şûrâ 42/11).

f)KIYAM Bİ NEFSİHİ-Varlığı kendiliğinden olmak, var olmak için bir başka varlığa ihtiyaç duymamak” demektir. Allah kendiliğinden vardır. Var olmak için bir yaratıcıya, bir yere, bir zamana, bir sebebe muhtaç değildir. Başkasına muhtaç olmak (kıyâm bi-gayrihî), Allah hakkında düşünülemez.

Kur'ân-ı Kerîm'de bu sıfatla ilgili olarak şöyle buyurulur: "De ki: O Allah birdir. O, sameddir (başkasına ihtiyaç duymayandır)..." (el-İhlâs 112/1-2), "Ey insanlar, Allah'a muhtaç olan sizlersiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur" (el-Fâtır 35/15).

Allah-u Teala; araz (renkler ve hareketler gibi,kendi başına duramayan ,belirebilmesi için bir cevhere muhtaç olan şey),

Cisim (yer kaplayan,eni,boyu,yüksekliği olan madde),

Cevher (başlı başına durabilen madde),

şekle bürünen, sınırlandırılan, nicelenen, hacimli olan, birleşik parçalardan teşekkül etmiş olan, sonu olan, mahiyet ve keyfi olan, mekan tutan, üzerinden zaman geçen, kendisine birşey benzeyen, herhangi birşey ilim ve kudretinin dışında kalan bir varlık DEĞİLDİR.

Bu dünya RABBİMİZİ tanımanın yeri.
O’nu tanımadan ölürsek bir daha tanıyamayız.


İtikad Risalesi-A.Ünlü

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

16 Mart 2013 Cumartesi

(Bi'dat Ehli) İNANIYORUZ AMA DOĞRU MU İNANIYORUZ? (3)

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim


Artık tek kurtuluş fırkasını öğrenmiştim sıra geri kalan bi’dat ehli denen 72 fırkayı öğrenmeye gelmişti. Nasıl bi’dat ehli olunurdu bunu araştırmaya başladım.Burada çok önemli bir nokta var. Bi’dat ehli, eğer kesin delillerle gelmiş bir hükmü yok sayıyorsa kafir oluyor.Yani çok ince bir çizgi bu yüzden maddeler halinde ve örneklerle açıklamaya çalışacağım inşallah.

Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: "Yahudıler yetmişbir fırkaya, Hıristiyanlar yetmişiki fırkaya ayrılmıştır. Benim ümmetim ise yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Bütün hepsi cehennemliktir. Ancak bir fırka kurtulur. O da cemaâttır" (Ebû Dâvûd, Sünne, I; Tirmizî İman, 18; İbn Mace, Fiten, 17; Ahmed b. Hanbel, 11, 332, 111, 145; Hakim, Müstedrek, IV,430).

Bu hadisi Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den on sahabı rivâyet etmiştir. Hz. Ebû Bekr, Hz Ömer (radıyallahu anhum), müslümanların böyle gruplara ayrılacağını haber vermiştir (Bağdadı, el-Fark, s.8.9).Bu hadisi bir önceki yazıdan hatırlıyacaksınız.

Bu hadiste bildirildiği gibi müslümanlar fırkalara ayrılmıştır. Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) din hususunda sonradan ortaya çıkan şeylerden ümmetini sakındırmış, bunların bid'at olduğunu her bid'atın da insanı cehenneme sürükleyeceğini haber vermiştir (Ebû Dâvûd, sünne, 5).

Bİ’DAT NEDİR?
Bidat, din hususunda ashâb-ı kirâm ile tabiilerin yapmadığı ve şer'î delîlin gerektirmediği, sonradan ortaya çıkarılmış şeylerdir. Ehl-i sünnet akîdelerine aykırı itikatta bulunan ve fakat ehl-i kıble olan kimseye de "bid'atçı" denir.


Bid'at; Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den nakli meşhur olan şeyin aksini itikad etmektir. Fakat bu, inad sebebiyle değil, bir nevî şüphe ile olduğu ve bir delile dayandığı zaman bid'at kabul edilir. Bizim kıblemize dönenlerden hiçbiri, bid'at sebebiyle tekfir (birini kafir saymak)edilemez... Şayet yaptıkları bu inkâr, bir tevil ve şüphe neticesi ise tekfir edilmezler. Fakat bid'atçı, asla şüphe götürmeyen katî delillere karşı inad ederek bid'ata inanırsa dinden çıkar.
Örneğin: Haşrı (ba's) veya kâinatın sonradan yaratıldığını kâbul etmemek gibi. 


Şüphe ile tevile(Bir sözü veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme,yorumlama) kalkışanın şüphesi fâsid (aslı İslamiyete uygun olup,sıfatı uygun olmayan muamele) bile olsa, onun küfürle suçlanmasına engeldir.
Örneğin: Biz hadislerden ahirette Rabbimizi
(Celle celaluhu) gökyüzündeki ayı gördüğümüz gibi göreceğimizi biliyoruz fakat bidat ehli fırka Allah Tealâ'yı görmek mümkün değildir çünkü"O azamet ve Celâl'inden dolayı görülmez"derler. (bunu inadla değil bir şüphe ve delile dayanarak söyledikleri için küfre düşmezler.)

Bizim kıblemize dönenlerin hiçbiri, bir şüpheye dayanan bir bid'âttan dolayı tekfir edilemezler. Ancak zarûriyât-ı diniyeden kabul edilen dini kati hükümlerden birinin inkâr edilmesi, hilâfsız küfürdür. Örneğin: Bu âlemin sonradan meydana getirildiğine ve cesedlerin haşr edileceğine (ba's-ı cismânı) inanmayan kimse dinden çıkar.

Bidat Ehl-inin temel özellikleri:


1.Nasların(ayet ve hadislerin) ruhuna ve İslam’ın temel yönelişlerine vakıf olmamak. (Örneğin,bir fırka büyük günah işleyen kimseyi ne mümin ne de kafir sayar.)


2.Yabancı kültürlerin etkisi altında kalıp ayet ve hadisleri uzak yorumlarla tevil etmek.


3.Kur’an’ın kendisine has üslup ve Arap dilinin ifade özelliklerine bakmaksızın bazı ayet ve hadislerin zahirine(görünen) takılıp kalmak.(Enam suresinde “gözler O’nu idrak edemez”i “ gözler O’nu göremez”diye tefsir ederler.Halbuki peygamberimiz bir hadisinde bir sahabeye O’nu gökyüzündeki ayı gördüğün gibi göreceksiniz” demiştir.)


4.Ayet ve hadislerin yorumlanmasında peşin ve indi (herkesçe kabul edilebilecek bir temele bağlanmayıp yanlız bir kişinin kendi kanısına dayanan)görüşleri ,ayet ve hadislerin kastedilen manalarına hakim kılmak.


5.Ashab-ı Kiram’a
 iyi niyetli olmamak.Onların dini ilgilendiren rivayet ,anlayış ve uygulamalarına değer vermeyip,kendi yorumlarını onların üstünde tutmak.(Şia fırkasının Hz.Ebubekir,Hz. Ömer ve Hz. Osman’ı (radıyallahu anhum) sevmemeleri.Hz.Muaviye (radıyallahu anh) ve onunla birlikte bulunan 10,000 sahabiyi kafir saymaları ve onların dini hükümlerle ilgili rivayetlerini reddetmeleri ,çıplak ayağa meshi ve muta nikahını kabul etmeleri gibi.)

6.Peygamberimizin 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)kavli(sözlü),fiili ve takriri(sahabe tarafından söylenen sözleri ve işlenen fiilleri reddetmeyip susması,onaylaması) sünnetine karşı olumsuz bir tavır takınmak.(sakal sünnetini ve nicelerini kabul etmezler.)

7. Kur’an ve İslam’ın temel prensipleriyle bağdaştığı halde kendi görüşleriyle bağdaştıramadıkları bazı hadisleri mütevatir olmadıkları gerekçesiyle reddetmek.(Şia mezhebi Hz.Ebubekir ve Hz.Ömer’in  
(radıyallahu anhum) fazileti hakkındaki bir çok hadisi inkar ederler.)

8.Kendi mezhep anlayışlarını desteklemek amacıyla hadis uydurmak ve rivayet etmek.(Şia mezhebi halifeliğin Hz.Ebubekir’den
 evvel Hz.Ali’ye (radıyallahu anhum) ait olduğu hususunda bir çok hadis uydurmuştur.)

9.Ashab-ı Kiram’dan itibaren oluşan çoğunluğun din anlayışından kopup ayrılmak,karşı grupları kafirlikle suçlamak.


10.Dinin temel hükümlerini ayet ve hadislerin ruhundan cumhur (çoğunluk) ülemanın görüşlerinden kopararak sürekli tartışmaya açık tutmak.(Vakfe’nin hac aylarının herhangi bir gününde yapılabileceğini söylerler.)

Şimdi birkaç tane daha örnekle bidat ehlini ve kafirleri açıklamaya çalışacağım.

Ehl-i bidatın itikad yönünden hükmü:
Dinde kesin sabit olan hükümleri kabul etmekle birlikte bunların herhangi birini ortadan kaldırma sonucunu doğurmayan yorumları benimseyenler kafir sayılamaz. Ama İslam’ın dosdoğru yolundan sapmış olurlar. (Örneğin Şia’dan Hz. Ebubekir’in 
(radıyallahu anh) sahabeliğini inkar edenler veya Hz.Aişe’ye (radıyallahu anha)iftira edenler kafir olur.Çünkü bunlar Kur’an’la sabittir. Ayeti reddetmiş olurlar.Fakat bu gibi kesin hükümleri kabul edipte Hz.Ali’nin (radıyallahu anh) diğer halifelerden üstün olduğunu iddia edenler ve onları sevmeyenler kafir değil bidat ehlidir).

Müslümanlığı yanlış anlatanların bu iftiralarını mutlaka söylemek gerekiyor. Ashab- Kiram’a dil uzatanları, ölü olsun, diri olsun, bunları açıklamak, gıybet olmaz, aksine dinin emrine uymak olur. Hadiste buyuruldu, (Bid’atler çıkıp ,Eshabıma kötü söz söylendiği zaman ,doğruyu bilen,herkese söylesin!Allah-ü Teala,bildiği ve gücü yettiği halde doğruyu söylemeyen böyle alime lanet eder.)(Deylemi)


Bidat ehli ve kafirler, Peygamberimizin
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ölümünden sonra sahabelerin fitneye düşmelerini bahane ederek onları münafık ya da kafir saymaya kalkarlar.Biz yine onlara Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile cevap verelim:

(Eshabım arasında fitne çıkacaktır. Allahü teâlâ benimle olan sohbetlerinin hürmetine o fitnelere karışanları, af ve mağfiret edecektir. Sonra gelenler ise, bu fitnelere karışan Eshabıma dil uzatarak Cehenneme girecektir.) [Müslim]

(Allah’tan korkun, Eshabıma dil uzatmayın! Onları seven, beni sevdiği için sever. Onları sevmeyen, beni sevmediği için sevmez. Onlara el ile, dil ile eziyet eden, Allah’a eziyet etmiş olur.) [Buhari)

Bu konularla ilgili o kadar çok sorum vardı ki ..Olayları öğrenince,konuyla ilgili ayetleri ve hadisleri araştırınca her şey insanın kafasında oturuyor. Bunları öğrenince şu gerçek de ortaya çıktı:Bidat ehli ve kafirler hadislerin hepsini ya da bazısını reddetmezlerse tutunacak bir delilleri kalmıyor çünkü bütün sorularımıza Rabbimiz 
(Celle celaluhu) kimi zaman Kur’an’da kimi zamanda Peygamberimizle (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)bize açıklamış. Bu kişilerin delili olmayınca ne yapıyorlar;ya ayeti biz bu şekilde yorumluyoruz diyorlar ya da bu hadis zayıf yada bu hadis uydurma deyip bir dala tutunmaya çalışıyorlar. Bizler de bu konularda çok fazla bilgi sahibi değilsek çok kolay yanlışa düşebiliyoruz . Dünya işlerinde yanlışa düşsek burada kalacak ama ahirete yanlış gitmek var. Eğer konuyu tam oturtamadıysanız lütfen siz de araştırın;hatta objektif olmaya çalışarak her iki tarafı da okuyun.Bir taraf yüzlerce delille açıklıyor diğer taraf buna itiraz , şuna inkar, bu böyle değil o imam, bu alim bunu yanlış yorumlamış diyerek devamlı bir huzursuzluk içindeler. Ben bu bidat ehlini dinlerken ya da okurken hep şunu düşünürüm:

Örneğin Ramazan ayında hiç namaz kılmayan ama orucunu tutan biri huşu içinde teravih namazına gidiyor; bir ilahiyatçı ! çıkıyor teravih namazı yoktur diyor. Şimdi bu kişiyi düşünün ,mutlu bir şekilde ibadetini yaparken bir anda içine şüphe düşüyor bütün keyfi kaçıyor.Kendi hayatınızı düşünün mutlaka buna benzer bir olay başınıza gelmiştir.Şimdi biz mütevatir hadislerle teravih namazının olduğunu biliyoruz , gülüp geçiyoruz ama bilmeyen için bu bir fitne sokmak değil midir?Bu kişiyi ibadetten uzaklaştırmaya çalışmak ya da dine bidat katmak değil midir?

Bundan sonra ezber bozan birini duyduğunuzda lütfen araştırın ve şu hadisi hatırlayın:  


 “ümmetimin icmasında çoğunluğun dediği geçerlidir;.ümmetim sapıklıkta birleşmez.”

Allah 
(Celle celaluhu)bizi sırat-ı müstakimden ayırmasın. Amin sonsuz kere Amin.

İtikad Risalesi'nden alıntılar vardır-A.Ünlü

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

12 Mart 2013 Salı

PAYLAŞMAMAK BENCİLLİK OLURDU


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Bismillahirrahmanirrahim

İtikadla ilgili konulara girdim biliyorsunuz.Bunlar önemli , kavranması , sindirilmesi ve idrak edilmesi gerekli konular olduğu için yeni bir yazı için biraz beklemeyi düşündüm..Kendimden biliyorum.. benim bu konuları idrak etmem biraz zaman almıştı.

Bundan sonraki yazım” Bi’dat ehli” ,beni çok etkileyen bir konu ve sonra müthiş bir konu gelecek (inşallah) “Allah’ın cc zatı ve sıfatları”. Ağır ama etkileyici konular.

Benim yapım itibari ile herhangi bir konuda zor ikna olan biriyim bu yüzden hep delil ararım.Tabi ki inanç konusunda delile ihtiyacım yok;Rabbimin emri benim için yeterlidir.Ama ben İslamiyeti sonradan öğrenen biri olarak çevremde de benim eski halim gibi olan kişiler var ve çok doğal olarak onlara öğrendiklerimi anlatırken bana hep delil soruyorlar (bu deliller benimde kafamda herşeyin yerli yerine oturmasına da yararlı oldu) bu yüzden ben de ayet,hadis ve alimlerin icmalarını ve kıyaslarını öğrenmeyi gerekli buldum.Sizlere de yazdıklarım benim konuyu idrak ediş sıram.Hangi ayeti duyunca konuyu kavradım hangi hadis onu pekiştirdiyse o sıralamayla yazmaya çalışıyorum.

Yazılar biraz uzun geliyor olabilir size ama sabırla okumaya çalışın inşallah.Bilin ki o bir çok kaynağın özeti ve biraraya getirilmiş hali.Bu yazıları isimlerini zikretmediğim Ehl-i Sünnet alimlerin ,hocaların tefsirlerinden,hadis kitaplarından,ilmihallerinden,kitaplarından,yazılarından, sohbetlerinden yararlanarak hazırlıyorum.Bazen birçok kaynağı biraraya getirerek,bazen konuları özetleyerek,bazen yazılarını aynen alarak oluşturuyorum.Buraya aldığım yazılar benim o konuyu idrak etmemi sağlayan veya en etkilendiğim veya en çarpıcı bulduğum alimlerin yazılarıdır.Bana öğrettikleri her bir harf için Rabbim cc onlardan büyüklüğü kadar razı ve hoşnut olsun;cennetinin 8 kapısından da girmeyi ve cemalini en çok görenlerden olmayı nasip etsin.

Ve şimdi ben de benim gibi İslamiyeti sonradan öğrenmek isteyenlere; özelliklede okumaya,araştırmaya vakit ayıramayanlarla öğrendiklerimi paylaşmak istiyorum.

Allah’a emanet olun.

SON OLARAK...

Her ne kadar birbirimizi tanımasakta hergün Türkiye’den ve diğer ülkelerden bu bloğu ziyaret eden dostlarla tek ortak noktamız ALLAH 
(Celle celaluhu)‘de buluşuyoruz.Bundan öte bir sevgi ve dostluk bilmiyorum ben .

Allah’tan 
(Celle celaluhu)geldik, Allah’a (Celle celaluhu)döneceğiz...... Tekrar Allah’ta buluşmak üzere....

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

10 Mart 2013 Pazar

(Ehl-i Sünnet).İNANIYORUZ AMA DOĞRU MU İNANIYORUZ?(2)

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”Bismillahirrahmanirrahim

Biliyor musunuz..Daha önce okuduğum kaynaklarda karşıma sürekli bir "Ehl-i sünnet" kavramı çıkıyordu ama bu nedir demiyordum.Şöyle sanıyordum ; müslümanların itikadı belli, bütün herkeste aynı şeye inanıyor...Ta ki bir gün şu hadisle karşılaşıncaya kadar:


 (Ümmetim 73 fırkaya ayrılır, 72’si Cehenneme gider, yalnız bir fırkası kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir)(Tirmizi)

Çok şaşırmıştım. Müslümaların nasıl farklı görüşleri olabilirdi ki; Kur'an vardı, sünnet vardı. O kurtuluş fırkası hangisiymiş diye araştırırken önüme yine "Ehl-i sünnet" çıktı ve ben bir kaç ay sürecek bir araştırmaya girdim.İkinci defa tefsir çalışmaya başlamıştım ;onu bir kenara bıraktım çünkü önce neye inanmam gerekiyor onu öğrenmem lazımdı;bunun şakası olabilir miydi? Doğru davrandığımı sonradan anlayacaktım çünkü bazı din adına konuşan kişilerin neden farklı şeyler söylediğini bir türlü kafamda oturtamamıştım.Hangisinin doğru söylediğini nasıl anlıyacaktım.Anahtar kelimeyi bulmuştum.. "Ehli Sünnet".  Bu konularda yeterli bilgi sahibi olunmayınca,Tv ye çıkan veya kitap yazan ve  din adına fikir beyan eden kişilerden (ehil kişilerden bahsetmiyorum) ezber bozan beyanlarının insanın nefsine  ne kadar hoş geldiğini tahmin etmek zor değil elbette.Zaten bir çok ibadet var ve  hiçbirini yapmıyorsunuz veya birkaçını yapıyorsunuz;biri çıkıyor diyor ki Kur'an'da namaz 5 vakit zikredilmiyor,3 vakit geçiyor veya cuma namazı diye bir namaz yoktur gibi yüzlerce görüş atıyor ve biz de bunu bir ilahiyatçı veya profesör söylüyor diye bunların görüşünü benimsemeyi tercih ediyoruz.Araştırmak yok,sorgulamak yok .Bu çok önemli bir mesele ama bizler öyle bir dünya işlerine dalmışız ki sanki ebedi hayat burada  .


Şöyle bir kendimizi sorgulayalım...Gün içerisinde Allah-ü Teala'yı ne kadar hatırlıyoruz? Hele bir de namazda kılmıyorsanız belki hiç!!! Rabbimizin
(Celle celaluhu) huzurunda hesap verirken bize soracağı şu soruya ne cevap vereceğiz: "Ben hep seninleydim ya sen kiminleydin?
Gelin bu duyarsızlığımızdan kurtulalım ,ölüm hepimiz için tek gerçek.Allah'ımızın (Celle celaluhu)huzurunda yanımızda bizi koruyacak,kurtaracak ne malımız,ne ailemiz olacak...Huzurda ve tek başına olacağız...Kum taneleri kadar  günah...bir de üstüne bozuk bir itikad.

Şimdi aklımızı doğru yerde kullanmamızın zamanı işte.Rabbimiz bize aklı kendi nefsimize uygun bir din yaratalım diye vermemiş.Biz Müslümanlar kaynağı aklı olanları değil bize Peygamberimizden (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) nakil ile gelen Ehl-i sünnet itikadını öğrenip hiç olmazsa amellerimizde eksiklik olsa dahi itikadımızın düzgün olmasıyla kurtuluşa erenlerden oluruz inşallah.


Ehl-i Sünnet kime denir?

 Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in sünnetine ve ashâbının (radıyallahu anhum)yoluna bağlı olan ve onların izlediği dini yol ve metodu benimseyenlerdir. Kitap ve Sünnet üzerinde ittifak etmiş, ihtilâf ve tefrikadan sakınmış, dinde münakaşaya sebep olan hususlarda aklı değil, Kitap ve Sünneti kaynak alan, nasları esas kabul eden topluluktur. Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in sünnetine tâbı olanlara ehl-i sünnet; onun sahâbîlerini âdil kabul ederek onların din hususundaki metodunu takip edenlere de ehl-i cemaat ikisine birlikte "ehl-i sünnet ve'l-cemaat" denilmiştir.

Ehl-i sünnet vel cemaat itikadının doğru tarifi şöyledir:

Sünnet, Resulullah'ın bildirdiği yoldur. Cemaat da Eshab-ı kiramdır. Sünnet ve cemaat ehli yani Ehl-i sünnet vel-cemaat, Resulullah'ın ve Eshab-ı kiramın gittikleri, itikattaki tek doğru yol demektir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Kurtuluş fırkası, benim ve Eshabımın gittiği yolda bulunanlardır.) [Tirmizi]

Dikkat edilirse, Resulullah efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), sadece (Benim yolum kurtuluş yoludur) demiyor, (Benim ve Eshabımın yolundan giden kurtulur) buyuruyor.

İmamı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Peygamber efendimiz, kendini söyledikten sonra, Eshab-ı kiramı da söylemesine lüzum olmadığı hâlde, bunları da söylemesi, (Benim yolum, Eshabımın gittiği yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshabımın gittiği yoldur) demektir. Eshab-ı kiramın yolunda giden, Ehl-i sünnet vel-cemaat fırkasıdır. Cehennemden kurtulan fırka, yalnız bunlardır. (C. 1, m. 80)

Cenab-ı Hak, (Sana uyan, bana uymuş olur) buyuruyor. Resulü de, (Benim Eshabıma uyan, bana uymuş olur) buyuruyor. Demek ki Eshabın yolu Allah'ın yoludur, farklı değildir. 


 Sünnet: İslâm toplumunun yani ümmetin oluşması için Hz. Peygamber'in usûlünün esas alınması ve peygamberi usûlü ittifakla takip eden sahabi cemaâtının yolunun izlenmesidir. İslâm toplumunun fikrî ve amelî oluşumunu sağlayan, Allah'ın Kitabı ve Hz. Peygamberin sünnetidir. 
Bunun için Allah Teâlâ, Kur'an ile birlikte Peygambere tabi olup bağlanmanın ve ona itaat etmenin gerekli olduğunu belirtmiştir. "Allah, önceleri açık bir şaşkınlık içinde olan inananlara, Allah'ın âyetlerini okuyan, kötülükten arındıran, Kitabı (Kur'an) ve hikmeti (sünnet) öğreten ve size daha bilmediğiniz nice şeyleri de öğreten bir Peygamber gönderdi" (el-Bakara, 2/151).

Kötülükten arındırmak (tezkiye), haram ve helâli Kur'an'dan öğrenmek ile tefsir edilmiş, hikmet ise, ittifakla "sünnet" olarak kabul edilmiştir.

Kur'an; farzı, vâcibi tayin etme, helâli, haramı belirleme açısından Allah'ın hükmü ile, Rasûlünün hükmünü, iki temel esas kabul etmiştir. "Allah ve Rasûlünün yoluna aralarında hüküm vermesi için davet olunduklarında, inananlar; "dinledik ve itaat ettik" diye cevaplar. İşte ancak bunlardır kurtulanlar" (en-Nûr, 24/5).


Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem), "size emrettiklerimi yerine getirin, yasaklarımı da gücünüz yettiğince terk edin" buyurmuştur (Müslim, 412, İbn Mâce, Mukaddime, 1).

 Sünnete bağlılık, dinî bir zorunluluktur. Kur'an bize yeterlidir düşüncesiyle sünneti ihmal etmek tarih boyunca bütün bid'at fırkalarının ortak özelliği olan gizli bir hıyanet çeşididir. Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)bu durumun ileride ortaya çıkacağını haber vererek, dinî hiçbir kaygısı olmayan bu insanlardan bizi sakındırmıştır. "Tok karınlı, koltuğuna yaslanıp size "Kur'an yeterlidir; Kur'an neyi helâl kılmışsa onu helâl bilin, neyi haram kılmışsa onu haram bilin" diyen adamların çıkması yakındır. Haberiniz olsun, dikkatli olun: Bana Kur'an ile birlikte (hüküm bakımından) onun bir benzeri (sünnet) de verilmiştir" (Ebû Dâvûd, Sünne, 6, Ahmed b. Hanbel, IV, 131).

İmrân b. Husayn 
(radıyallahu anh), bize Kur'an yeterlidir, sünnete gerek yoktur, diyen bir adama şöyle seslenir: " sen Kur'an'da öğlen namazının dört rekât olduğunu, kıraatinin gizli okunacağının hükmünü bulabilir misin? Kur'an bize çok şeyleri müphem (belirsiz) bırakmış, sünnet onları açıklamıştır."

 Abdullah b. Mesud (radıyallahu anh)"Allah'ın, yaradılış şeklini değiştirenlere lânet ettiğini" haber verirken bir kadın "bunlar Kur'an da var mı?" diye sorar. Abdullah b. Mesud şöyle der: "Var tabii, sen şu âyeti okumuyor musun": "Rasûlullah size neyi emrederse onu yerine getiriniz neyi yasaklarsa ondan kaçınınız'' (el-Haşr, 59/7; Abdullah b. Zeyd, Sünnetü'r-Resûl Şakîkatu'l-Kur'ân, s.54).

Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sünnetine uyulmasını emrettiği gibi, kendi ashabına da uyulmasını emir buyurmuştur. Ashâba uyulduğu takdirde, insanları doğru yola götüren gökteki yıldızlara benzetilmiştir. "İçinizde benden sonra yaşayanlar birçok ayrılıklara şahit olacaktır. Size sünnetimi, hidâyete erdirilmiş, doğru yolu bulmuş halifelerinin sünnetini (yolunu) tavsiye ederim. Ona sımsıkı sarılın, âdeta dişlerinizle tutun, sonradan çıkacak şeylerden sakının. Çünkü her uydurma, bid'at; her bid'at sapıklıktır" (Ebû Dâvûd, Sünne, 5).

Kur'an-ı Kerim'de de sahâbîler hakkında şöyle buyurulur: "İlk iman eden, en ön safta bulunan muhacirlerle ensar ve onlara iyilikle tabi olanlardan, Allah razı oldu. Onlar da Allah'dan razı oldular. Allah onlar için ebedî kalacakları, altında ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş budur" (et-Tevbe, 9/100).


Allah'ın sahabeleri övmesi, sonradan gelen ümmetin onlara tabi olmasını, övülmek için onlara uyun, onlar gibi olun, manasını zımnen ifade eder. Sahabelerden sonra gelen Tabiîn cemaâtından da iyilikle sahabelere uyanların; Allahu Tealâ'nın övgüsüne dahil olduğunu görüyoruz. Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)bir hadisinde bunu şöyle açıklar: "Ümmetimin en hayırlı dönemi, benim içinde yaşadığım dönemdir. Sonra da onların peşinden gelenlerin dönemidir" (Buhâri, Fedâilu's-Sahâbe, 1). 

Sahâbilerin Allah ve Rasûlü tarafından övülmesi, sonrakilerin de onların yoluna iyilikle uymak kaydıyla bu övgüye dahil olması hadis-i şeriflerinde uyulması tavsiye edilen "cemaât"ın, sahâbîler ve tabiin cemaâtı olduğunu gösteriyor.

Hz. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem), "size ashabımı (onlara tâbi olmayı) tavsiye ederim, sonra onların peşinden gelenleri, sonra da onların peşinden gelenleri. Daha sonra yalan yaygınlaşacaktır."

 Başka bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın rahmet eli cemaât ile beraberdir" (Tirmizî, Fiten, 7). Hz. Peygamber    (Sallallahü Aleyhi ve Sellem),in cemaatı tavsiye etmesi ve firka-ı nâciyenin (azabdan kurtulacak kesimin) cemaât olduğunu söylemesi, cemaât'ın kimlerden ibaret olduğunun belirlenmesini gerektirmektedir. Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunlardan bir topluluk hariç hepsi cehennemliktir" buyurmuştur. O topluluğun kimler olduğu sorulunca "benim ve ashabımın yolunda olanlar" diye cevaplamıştır. Bir rivâyette "cemaât" denilmiştir. Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur: "Ümmetim, sapıklık üzerinde bir araya gelmez. İhtilâf gördüğünüz zaman size 'sevâdu'l a'zam (en büyük olan ve hak üzere bulunan topluluğa katılmayı) tavsiye ederim" (İbn Mâce. Fiten. 8). 

Sevâdu'l-a'zam: Sırât-ı Müstakim metodunu benimseme hususunda görüş birliği içinde bulunan topluluk olarak tefsir edilmiştir (İbnü'l-Esir, en-Nihâye, II, 419).

Hz. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem), cemaâta, sevâdu'l a'zama tabi olunmasını emretmiştir. Cemaât; ilk dönemde, sahabîler; sonraki dönemlerde ise sâlih amel sahibi bilginlerdir. Abdullah b. Mübarek'e cemaat kimlerdir? denilince "Ebû Bekr, Ömer (r.a.)dır" diye cevap vermiş, "Onlar öldü", denilince de yine "falan ve falandır" demiştir. Onlar da öldü, denilince "işte şu Ebû Hamza es-Sekkerî cemaâtdır" der (Tirmizî, Fiten, 7). İmâm Tirmizî şöyle der: Âlimler, cemaâtı şöyle tarif etmişlerdir: "Ehl-i fıkıh, ehl-i ilm ve ehl-i hadis cemaâttir" (Tirmizî, Fiten, 7).

 Bu anlamıyla, âlimler cemaâtının sapıtması mümkün değildir. Nitekim Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"Allahu Teâlâ ümmetimi sapıklık üzerine bir araya getirmez. Allah'ın rahmet eli cemaâtledir. Kim cemaâtten ayrılırsa; cehenneme atılacaktır" (Tirmizî, Fiten, 7) diye buyurmuştur.

Şehristânî'nin tarifine göre "cemaât, bir sünnet ve metod üzerinde ittifak etmiş insanlar topluluğudur" (Şehristânî, el-Milel, 1, 47).


Rabbimiz hepimize Ehl-i Sünnet vel cemaat olarak haşr olmayı nasip etsin . AMİN.


İtikad Risalesi

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR



7 Mart 2013 Perşembe

(İmanın şartları) İNANIYORUZ AMA DOĞRU MU İNANIYORUZ (1)?


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Bismillahirrahmanirrahim

Ve.... Rabbimiz buyuruyor:”Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâmı beğendim.”(Maide 3)


İmanın şartları altıdır. Kim bunlardan bir tanesine dahi Allah’ın istediği şekilde iman etmezse mü’min olamaz.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Ey inananlar! Allah’a, rasulüne, rasulüne indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanmakta sebat gösterin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitablarını, rasullerini ve ahiret gününü inkar ederse şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır.” [Nisa: 136]

Allah’a (c.c) imanın geçerli olabilmesi için de şu altı şarta eksiksiz olarak iman edilmesi gereklidir:

1.ALLAH’A İNANMAK. Sadece kuru kuru Allah’a inanıyorum demek değil bu.

Varlığına, birliğine, doğmadığına, doğurmadığına, oğlu, kızı, hanımı bulunmadığına, eşi dengi olmadığına,bütün kemal sıfatlarla muttasıf (nitelenmiş) olup bütün noksan sıfatlardan münezzeh (uzak) olduğuna inanmak demektir.

Allah-u Teala varlığı vacip olan, yokluğu düşünülemeyen ve varlığı zatından olup hiçbir kimseye muhtaç olmayandır. O hiçbir kimsenin zorlaması olmaksızın dilediğini yapan, mahlukatı yaratan ve her yaptığını bir hikmete dayalı olarak yerli yerinde yapandır.

2.MELEKLERE İNANMAK. Meleklere inanırken de Rabbimizin cc ve Peygamberimizin sav bildirdiği gibi inanmalıyız.Melekler,değişik şekillerde görülebilen,zor işlere Allah-u Teala’nın izniyle güçleri yeten, latif, nurani varlıklardır.Erkeklikten,dişilikten,yemek içmekten,abdest bozmaktan,doğmak ve doğurmaktan münezzehtir.Gece-gündüz hiç durmadan tespih ederler.Allah’a cc isyan etmezler,emrolunanı yaparlar.Bazısı Allah'ın cc emriyle işleri yönetmektedir.Kimisi yer, kimisi gök ehlidir.Meleklere dişi isimleri takıp böylece resimlerini yapmak bozuk bir inançtır.

Meleklerin peygamberleri (büyükleri) 4 tanedir.Cebrail as peygamberlere vahiy getirmek,harp ve zelzele gibi afetleri yönetmekle; Mikail as rızıkları takip etmekle;İsrafil as amelleri kontrol ve kıyamet koparken sura üflemek ile;Azrail as ruhları almakla görevlidirler.

Melekler Allah’tan cc izinsiz hiçbir şeyi kendiliklerinden yapmadıkları için herhangi bir nedenle onlar hakkında kötü konuşmak ,onlara düşman olmak gerçekte Allah’a cc düşmanlık sayıldığından insanı dinden çıkarır.(Yahudiler’in Cebrail as düşmanlığı anlatılır.Bakara 97-98)

3.KİTAPLARA İNANMAK. Allah-u Teala 104 kitap indirmiştir; bunların 4’ü büyük kitap,100’ü sahifelerden ibarettir.

Bu kitaplarda Allah’ın cc emir ve yasakları,müjde ve tehditleri mevcut olup hepsi O’nun kelamıdır. Bu kitaplara karşı vazifemiz, onların Allah-u Teala’dan geldiğine inanıp, Kur’an-ı Kerim’in gelmesiyle diğerlerinin hükümlerinin neshedilmiş olduğunu bilmemizdir. Bugün okuyup amel etmekle emrolunduğumuz tek ilahi kitap Kur’andır ve Onun hükmü kıyamete kadar geçerlidir.

Kur’an’ın bütün ayetlerine inanmak gereklidir. Bir ayetini inkar, tümünü inkar sayılır. Faizin haram oluşu(Bakara 275),hırsızın kolunun kesilmesi gibi (Maide 38) cezalarla ilgili ayetleri inkar insanı kafir eder.

İslam dini ve Allah’ın cc yolu anlamına gelen şeriati inkar kafirliktir. Şeriate uymak bütün ümmete en büyük emirdir.(Casiye 18)

4.PEYGAMBERLERE İNANMAK. Bakın peygamberlere iman nasıl oluyor. Allah-u Teala tarafından kullarını müjdeleyici ve korkutucu,onlara din ve dünya işlerinde muhtaç oldukları bilgileri açıklayıcı olarak gönderilmiş kullar olduklarına inanmaktır.Hepsine inanmak gereklidir;birini inkar hepsini inkar sayılır. Dolayısıyla Peygamberimizin sav buyurduğu kesinlikle bilinen sağlam senetli hadisleri inkar insanı kafir eder. Peygamberlerden 313’ü hem Resul(kendisine yeni bir kitap ve değişik hüküm vahyedilen kimse) hem Nebidir(Kendisinden evvelki peygamberin şeriatına uymakla emronulan kimse). Diğerleri sadece nebidir.

5.AHİRET GÜNÜNE İNANMAK. Öldükten sonra dirilip Allah’ın cc huzurunda hesaba çekilerek,yaptığının karşılığını bulacağı ahiret alemine inanmak zaruridir.

6.KADERE,HAYIR VE ŞERRİN YARATILMAK BAKIMINDAN ALLAH-U TEALA’DAN OLDUĞUNA İNANMAK. Alemlerin yaratılmasından sonsuza kadar olup bitecek hiçbir şey rasgele olmayıp herşey O’nun kaderiyle, takdiriyle, ayarlamasıyla, düzenlemesiyle, iradesiyle ve kudretiyle meydana gelmektedir.Yaratılmak bakımından hayır da, şer de; iyi-kötü, sevap-günah da Allah cc tarafındandır. Ancak O kulun yaptığı hayırdan razı olup, şerre rıza göstermez. Böyleyken de imtihan için kulun yapmak istediği kötülükleri yaratmaktadır.O kulunu günah işlemeye zorlamayıp şerleri kulunun istek ve gücünü kötüye kullanması neticesinde yarattığından hiçbir şekilde mesul değildir. Kullar ise yaptıklarından sorumludur.

Ya Erhamerrahimin! Bize Peygamber Efendimizin sav sevgisi gibi bir sevgi,imanı gibi bir iman,kulluğu gibi bir kulluk,ibadeti gibi bir ibadet nasip et ve öyle razı ve hoşnut ol ki bizden cennetinin sekiz kapısından Peygamberimiz sav ile birlikte girelim. Amin sonsuz kere amin.


İtikad Risalesinden faydalanılmıştır.

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

4 Mart 2013 Pazartesi

ÇOK GÜZEL DUALAR BULDUM...(1)

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim


Allahım bizi gazabında öldürme, ibret verici azabınla helâk etme;bundan önce bizi affet,ey merhametlilerin en merhametlisi.

Bize ilminden ilim ögret. Seni hakkıyla tanıyacak anlayış ver; yardımını üzerimize zırh yap.
 Bizi Sana şükreden, Seni zikreden , Sana sığınan , Sana itaat eden, Sana boyun eğen, Sana kusurunu itiraf edip yalvaran ve Sana tevbe eden kimseler eyle.


 Allahım tevbemizi kabul eyle, ruhumuzu temizle, verdigimiz sözleri ifa etmeyi nasip eyle, içimizdeki kinleri yok et ve kalplerimizden intikam, kin ve düşmanlığı gider.


Bizi ansızın çıkan felaketlerden, gafletten, din düşmanlığından, rahata düşkünlükten, hakkı kabul etmemekten ve helâk eden gizli felaketlerden koru.


Bize günahlardan bizi çekip çıkartacak korkunu, cennetine koyacak ve oraya ulaştıracak itaat ve ibadetini, dünya ve ahiret musibetlerini hafifletecek güçlü imanı nasip et.


 Senden öyle bir rahmet diliyorum ki; onunla korku ve şaşkınlığımızı hayra yönelt, dağınık halimizi ve işlerimizi düzene koy, işlerimizi ve vakitlerimizi hayırlı ve bereketli kıl ve mükemmelliğe giden yolu bize ilham et.


 İlmimizi, nurumuzu ve hilmimizi arttır;bize açık ve gizli nimetler ver;bizi ahlakın en güzeline ulaştır;bizi cömert , eli açık ve minnetsiz verenlerden eyle ;kendini geliştirmeyen, laf taşıyan, kendini beğenen ve bozgunculuk yapanlardan eyleme.


 Bolluk icinde gaflete düşmekten, kötülük yapmaktan, verilen habere zan ile yaklaşmaktan, karanlık fitneden ve geçim darlığından Sana sığınırız.


 Bize hayatın en genişini, ömrün en mutlusunu, rızkın da en bolunu ihsan et ve bunları bize hayır eyle.


İlimde yakin derecesinde ileri gidelim. Allah'ı tanımada Aynel yakin derecesine ulaşalım ve bunu bize hayır eyle .


 Kalbimizden geçenleri ve düşüncelerimizi arındır, maddi ve manevi düşüşlerden bizi koru, üzüntümüzü ve hırsımızı gider, yardımını üzerimizden eksik etme.


Bizi rızan dışındaki her şeyden alarak kulluğun kemaline ulaştır;bencilliğimizi ve enaniyetimizi yok etmek suretiyle bizi rızıklandır;bizi nefsimize meftun ve hislerimize perdelenmiş basiretsiz etme ;her gizli sırrı bize aç ve bunu bize hayır eyle.


 Rızana giden yolda bize yardım et ve rızana kavuşmak için bizzat bizi destekle;bizi Kendine bağla. Kur'an okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı nasip et.


AMİN.


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.



EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR