23 Nisan 2024 Salı

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 99


Falanca doktor olmasaydı çocuğum olmazdı 

Sâffât 182: “Ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.”

Hamde Cenab-ı Hakk’tan gayrısı layık değildir. Yerlerin ve göklerin tüm anahtarları O’nun elinde. Minnetimiz sadece O’nadır. 

Neticede gelecek olanı Cenab-ı Hak'tan bilip müsterih olmak lazım. 

Bütün nimetleri Allah’tan bilmek aynı zamanda bunları başkalarından bilmemekle de eş anlamlıdır. 

Aracılar bu hususta yüzde 1 bile katkı sağlamaz. Onlar da bizler gibi yaratıklardır. 

Biz biliyoruz ki Cenab-ı Hakk’ın sünnetinde Cenab-ı Hak araya göstermelik başka kimseler koyuyor. Mesela çocuğu olmuyordur. O doktor bu doktor dolaşırken bir dönem geliyor bu doktorun tedavisiyle Cenabı Hak çocuk ihsan ediyor. O kimseyi konuşurken duyuyorsunuz ; falanca doktor olmasaydı çocuğum olmazdı filanca doktor bunu böyle yaptı vs. 

Yani Cenab-ı Allah gönderirken bir kimse üzerinden bunu sağlıyor. Kul halbuki Cenab-ı Hakk’tan istemişti. 

Sonra kulun denklemi değişiyor. Ben Allah-u Teala'dan istedim Allah da bana verdi demeyi unutuyor, falanca doktora denk geldik de o bize bu işi sağladı diyor. 

Cenab-ı Hakk’ın araya koyduğu küçük bir ayrıntıyla, küçük bir çelme ile kul hemen yere çakılıyor. 

İbrahim aleyhisselam’ın denklemini düşünün. “Ben Allah’tan istedim O da verdi; dolayısıyla O’na hamd ediyorum” diyor. Hz İbrahim aleyhisselam çok uzun yıllar dua etmiştir. 130’lu yaşlarda oğlu İsmail olmuştur. Neredeyse 100 yıl.

“Ya Rabbi bana bir oğul” diye dua etmiş. “Rabbim duaları işitendir.” 

Rabbimiz her an bizi sınıyor. O’nu hatırlayıp O’na mı teşekkür edeceğim hamd edeceğim; yoksa O’nu unutup aradaki kimselere mi teşekkür edeceğim onlara mı minnet duyacağım? 

Hamd ile dua arasında da yakın bir ilgi var. Hamd edip bütün içtenliğimizle O’ndan isteriz. 

Rabbimiz bizi sınamak ister şükür mü edeceğim küfür mü edeceğiz? Küfür Arapça’da nankörlük demek, üstünü örtmek demek. Asıl nimeti vereni gözardı edip kendini öne çıkarmak veya bir başkasını öne çıkarmak demek. Allahtan olduğunu kaybetmek demek. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR


https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

22 Nisan 2024 Pazartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 98

Cehennemden kurtaran kelime-i tayyibe nedir?

Fâtır, 10 "Kim izzet isterse bilmeli ki izzet tamamıyla Allah’a aittir. Güzel sözler O’na yükselir; rızâsına uygun iş ve davranışları da O yüceltir. Sinsi sinsi kötülük tasarlayanlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzakları altüst olur."

İzzet sahibi kimselere yakın durmak insanlar için çok önemlidir. Bu bir fayda temin eder.

Kişiyi cehennemden kurtaran kelime-i tayyibe nedir? La ilâhe illallah’tır.

Güzel söz yükselir, doğrudan Allah’a erişir. Kişinin güzel amelleri de kişiyi yükseltir. Önce söylem-sonra eylem. 

Kişi söylediği sözün arkasında durmazsa güzel söylemlerinin anlamı kalmaz. Kişi bu ikisini birlikte gerçekleştirirse Cenab-ı Hakka yakınlaşır ve izzetinin gölgesine sığınmış demektir. Bundan ayrı sigorta aramak anlamsız kalır.

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

21 Nisan 2024 Pazar

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 97


Herkes fakir, tek bir zengin var!

Herkes ihtiyaçlı, ihtiyaçsız olan tek olan Allah’tır.

Denklem bu kadar nettir. Allah’ın zenginliğini anlamak, aslında kulluğumuzu anlamak demektir. (El-Ganîyy)

Cimrilik edenler aslında o hayrı kendinden esirgiyor.

Allah yolunda sadaka verenler Allah’ın parasıyla yine Allah’ı hoşnut eder, Allah-u Teala hoşnut olunca daha çok verir. Dolayısıyla vermeyenler kendilerine cimrilik eder.

Prof. Dr. Halis AYDEMİR


https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

20 Nisan 2024 Cumartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 96


Dünya hayatınız nasıl geçti?

Hesap gününde nesep bağı ortadan kalkacak. Birbirlerini aramazlar, sormazlar, karşılaşmak da istemezler.

Hesap bitikten sonra cennetlikler cennete girdikten sonra o zaman dünya hayatında bağı olanlarla muhabbet etmeyi isterler. “Dünya hayatınız nasıl geçti?” diye sorarlar. Cevap şu olur: “Korkuluyduk, dünya hayatımız hep korkulu geçti” Tarif böyle. Bu işte takva. Ve “biz dünyadayken sadece O’na dua ederdik”


Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

19 Nisan 2024 Cuma

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 95


Kârun iyi bir Tevrat okuyucusuydu, gece gündüz tilavet ederdi

Fâtır 32: “Sonra biz kullarımızdan ıstıfa eylediklerimize Kitab’ı miras bıraktık.” (Istıfa: İyisini seçip ayıklamak, ıslah edip safileştirmek)

Bu ayette şunu rahatlıkla anlıyoruz ki Kitap’la alaka kurmuş, Kitap’tan nasibi olan kimseler Allah’ın ıstıfa eyledikleri kullarındandır. Rabbimizin seçip, süzmesi, ayıklaması, arındırması! Kitap onlara miras kaldı. Bu çok güzel bir müjdedir.

Kişi kendisini Kitap’la ne kadar iç içe buluyor, ne kadar miras olduğunu biliyor, ne kadar rehber ediniyor, ne kadar mesai veriyor ? Ne kadar gayret ediyor? Bu gibi hususlarda kişi kendini etrafıyla karşılaştırmalı.

“Kitab’ın mirasçısı” dendiğinde akla gelebilecek biri olup olmadığı hususunda şöyle bir yoklamada bulunmalıdır. Neden bu çok önemli? Çünkü Allah, kendilerine Kitab’ı miras bıraktığı kullarını ıstıfa eylediğini buyuruyor (tıpkı Adem’i, Nuh’u, İbrahim’in ailesini, İmran’ın ailesini, Musa’yı ıstıfa ettiği gibi)

Allah hangi kullarına Kitab’ını miras bırakır, faydalanmalarını sağlar? Bu Allah’ın hikmetine tâbidir, randevuze ve rastlantısal, rastgele değil.

Hâkim ve Alîm olan Cenab-ı Hak tam da buna layık kullarını ıstıfa eder. Kitab’ı hak edecek, öğrenme gayreti, fedakarlığı gösteren, elverişli kimselere miras bırakır. Ve “Allah iman edenleri ve ilim sahiplerini derece derece yükseltir.”

Tabi peygamber efendimizden (sav) sonra Kitab’ı miras alan tüm nesiller bu kapsamdadır. Peki bu nesillerdeki kimselerin hepsi aynı durumda mı? Hepsi aynı tepkiyi mi vermiş? “Zaten affedileceğiz” mi diyorlar? Saptılar azgınlaştılar mı?

Demek ki Kitab’ın varisi olmak her zaman kişiyi kurtarmıyor. Varis olmak elbette bir seçkinlik ancak sürecin düzgün tamamlanması için Kitab’a vefa ve sadakat gerekiyor. Aksi taktirde sadakatsizlik ve nankörlük ters tepmek olur ki bu çok vahim bir akıbete götürür.

Kuranı Kerim’de bunun en tipik örneği Musa aleyhisselam’ın kavminden olan Kârun’un hikayesidir.

Kârun iyi bir Tevrat okuyucusuydu, gece gündüz tilavet ederdi. Ayetlerin ilmi verilmişti. Ama sonra deri değiştirir gibi sıyrıldı. Şeytan da onu takibe aldı ve taşkınlardan oluverdi.

Ve Allah-u Teala, Kârun’u da, hazinelerini de yere yutturdu.

Dolayısıyla Kitab’a vâris olmak son derece büyük şeref, ancak bu yolun sonu değil, bu büyük bir sorumluluğun başlangıcı.

Bu yola hiç girmesek ne olur? Sorumluluğunu yerine hiç getirmemiş, taşın altına elini koymamış, görmezden gelmiş yok saymış, ıraz etmiş, Allah’ın en beter bulduğu vurdumduymaz akletmez tiplerden olur.

“Madem öyle ben bu Kitab’ın altına hiç girmeyeyim. Bu büyük bir sorumluluk. Alakasız durayım.” diyenler, en suçlu kimseler. Verilen nimetlerden (göz, kulak, kalp vs) hepsinden sorumluyuz. Dolayısıyla bu ilim süreci zorunludur.

Prof. Dr. Halis AYDEMİR


https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

18 Nisan 2024 Perşembe

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 94


Cenab-ı Hak karşısında iyi bir kulluk sergilemek isteyenlerin muhakkak ilimle iştigal etmesi gerektir

Fâtır 28: “Allah’tan kulları içinde ancak ilim sahibi olanlar korkar.”

Ayet bu yönü itibariyle, Cenab-ı Hak karşısında iyi bir kulluk sergilemek isteyenlerin muhakkak ilimle iştigal etmesi gerektiğini ortaya koyar.

Kitap, ilmin kaynağıdır. Kişinin "Allah-u Teala'dan korkuyorum" diyebilmesi için Kitab’ı izlemesi gerek.

Ayet-i kerimede “tilavet” kelimesi geçer, tilavetin okumak anlamı olduğu gibi, burada izlemek, peşi sıra gitmek demektir.

Korkumuzu, takvamızı sergileyeceğimiz bilgiler ancak Kitab’tadır. Kitab’la ilgisi olmadığı halde Allah’tan korktuğunu söyleyenlerin korkusu askıdadır, hayata yansımamıştır.

Prof. Dr. Halis AYDEMİR


https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

17 Nisan 2024 Çarşamba

***Riyâzü's Sâlihîn'in " HER AY ÜÇ GÜN ORUÇ TUTMAK " Bâbı-22-


Bu üç gün orucun en üstün olanı "eyyâm-ı bîz = aydınlık günler" denilen ayın 13, 14 ve 15. günlerinde tutulandır. 12, 13 ve 14. günlerdeki oruç daha üstündür denilmişse de meşhur olan doğru görüş birincisidir.

 Hadisler

1261. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi: 

Dostum sallallahu aleyhi ve selllem bana şu üç şeyi; her ay üç gün oruç tutmayı, iki rek'at kuşluk (duhâ) namazı kılmayı ve uyumadan önce vitir namazını edâ etmeyi tavsiye etti.

 Buhârî, Savm 60; Teheccüd 33; Müslim, Müsâfirîn 85. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 7; Nesâî, Sıyâm 81, Kıyâmü'l-leyl 28 

1267 numaralı hadis ile birlikte açıklanacaktır. 

1262. Ebü'd-Derdâ radıyallahu anh şöyle dedi:

 Sevgilim sallallahu aleyhi ve sellem bana, yaşadığım sürece asla terketmeyeceğim üç şeyi; her ay üç gün oruç tutmayı, kuşluk namazını kılmayı ve uyumadan önce vitir namazını eda etmeyi tavsiye etti. 

Müslim, Müsâfirîn 86. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir

 1267 numaralı hadis ile birlikte açıklanacaktır.


1263. Abdullah İbni Amr İbni'l-Âs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Her ay üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruçla geçirmek demektir." 

Buhârî, Savm 59 ; Müslim, Sıyâm 197. Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 78, 82 

1267 numaralı hadis ile birlikte açıklanacaktır.


1264. Muâze el-Adeviyye'den rivayet edildiğine göre kendisi, Hz. Âişe'ye: 

- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, her ay üç gün oruç tutar mıydı? diye sordu. Âişe: 

- Evet, dedi. Bu defa Muâze : 

- Ayın hangi günlerinde tutardı? diye sordum, diyor. Âişe: 

- Ayın hangi günlerinde tutacağına pek ehemmiyet vermezdi, cevabını verdi. 

Müslim, Sıyâm 194. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 70; Tirmizî, Savm 54; İbni Mâce, Sıyâm 29 

Muâze el-Adeviyye

Ümmü's-Sahbâ' diye bilinen Basralı bu hanım, sahâbîlerden Abdullah el-Adevî'nin kızıdır. Tâbiûn neslinin orta tabakasına mensup güvenilir bir kimsedir. Sünen sahipleri onun hadislerini rivayet etmişlerdir. Hayatı hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. 

Allah ona rahmet eylesin.

 1267 numaralı hadis ile birlikte açıklanacaktır.


1265. Ebû Zer radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

- "(Ey Ebû Zer!) Ayda üç gün oruç tutacağın zaman, on üç, on dört ve on beşinci günleri tut." 

Tirmizî, Savm 54. Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 84

 1267 numaralı hadis ile birlikte açıklanacaktır.


1266. Katâde İbni Milhân radıyallahu anh şöyle dedi:

 Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize eyyâm-ı bîz'da, ayın on üç, on dört ve on beşinde oruç tutmayı emretti. 

Ebû Dâvûd, Savm 68. Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 84; İbni Mâce, Sıyâm 29 

Katâde İbni Milhân 

Kays İbni Sa'lebe oğullarından olan Katâde, Hz. Peygamber'den iki hadis rivayet etmiştir. Kendisinden oğlu Abdülmelik ile Yezid İbni Abdullah rivayette bulunmuştur. Efendimiz onun yüzünü mübârek elleriyle sıvazlamıştır. Katâde çok yaşlandığı zaman bütün organları son derece yıprandığı halde yüzü tazeliğini korumuştur. Vefat edeceği zaman yanında bulunan Hıbbân İbnu Umeyr, Katâde'nin yüzünün, bir ayna gibi parladığını söylemiştir.

 Allah ondan razı olsun.

 Aşağıdaki hadis ile birlikte açıklanacaktır.


1267. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

 Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hazarda ve seferde eyyâm-ı bizı oruçsuz geçirmedi. 

Nesâî, Sıyâm 70 

Açıklamalar

 Her ay üç gün oruç tutmak, Peygamber Efendimiz'in çok oruç tutmak isteyenlere ısrarla yaptığı tavsiyeler arasındadır. Bununla ilgili bir hayli rivayet bulunmaktadır. Bu tavsiyelerin asıl gerekçesi, Üçüncü hadiste yer almaktadır: Her ay üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruçla geçirmek demektir. Bu, şevval orucu bölümünde (bk. 1257 hadis) işaret edildiği ve rakamlarla belirtildiği gibi bir iyiliğe on katı sevap verileceği müjdesinin tabii sonucudur.

 1141 numarada da geçmiş olan birinci hadiste Hz. Ebû Hüreyre; ikinci hadiste Ebü'd-Derdâ hazretleri; burada yer almamakla birlikte bir başka rivayette de Hz. Ebû Zer, hemen aynı ifadelerle Peygamber Efendimiz'in, kendilerine üç şeyi tavsiye ettiğini bildirmektedirler. Her üç rivayette de Resûlullah'ın ilk tavsiyesi, her ay üç gün oruç tutulmasıdır. Kuşluk ve vitir namazı ile ilgili diğer iki tavsiye de aynen tekrar edilmektedir.

 Ebû Hüreyre ve Ebû Zer hazretlerinin "halîlim = dostum" diye, Ebü'd-Derdâ'nın ise, "habîbim = sevgilim" diye nitelendirdikleri Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu üç sahâbîsinin fakir kimseler olduklarını dikkate alarak, onların haline en uygun ve onları mânevî bakımdan zengin kılacak olan oruç ve namaz tavsiyesinde bulunmuştur. Çünkü oruç ve namaz bedenî ibadetlerin en şereflisi ve en önde gelenidir. Farzlar dışında Allah rızâsı için yapılacak ibadetlerin en uygun sayısını ve zamanını da ilk iki hadiste bulmaktayız. Bunlar her ay üç gün oruç tutmak, her gün iki rek'at kuşluk namazı kılmak, özellikle uyuduktan sonra uyanmaları zor olan müslümanlar için de uyumadan önce vitir namazını kılıvermek. 

Bizim buradaki konumuz, her ay tutulması tavsiye edilen üç gün oruçtur. Nevevî merhum, konunun baş tarafına koyduğu açıklamada bu üç gün oruç için en uygun zamanın, eyyâm-ı bîz denilen her ayın 13, 14 ve 15. günleri olduğuna dikkat çekmektedir. Nitekim beşinci ve altıncı hadislerde görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz, bu üç günü oruçlu geçirmeyi açıkça tavsiye etmiştir. Yedinci hadiste ise, sefer ve hazar hâlinde Efendimiz'in eyyâm-ı bîzı hep oruçlu geçirdiği bildirilmektedir. Yani hem sözlü hem de fiilî sünnet, her ay tutulacak üç gün oruçun eyyâm-ı bîzda tutulması yönünde gerçekleşmiştir. Sadece dördüncü hadiste, Peygamber Efendimiz'in, bu üç günlük oruç için gün tayini yapmadan ayın evvelinde, ortasında veya sonunda tuttuğu bildirilmektedir. Bu rivayet, işi biraz daha kolaylaştırmakta ve söz konusu olan sevabın sadece eyyâm-ı bîzda tutulacak üç gün oruç için değil, ayın herhangi bir kesiminde tutulacak üç günlük oruç için de geçerli olduğu müjdesini vermektedir. 

Bir kere daha hatırlatalım ki, hadislerde söz konusu olan ay, kamerî aydır. Bizim kullanmakta olduğumuz milâdî senenin ayları değildir. Dolayısıyla günler de Kamerî aya ait günlerdir. Ona göre hesap edilmelidir.

 Hadislerden Öğrendiklerimiz 

1. Her ay üç gün oruç tutmak, bütün bir seneyi oruçlu geçirmek demektir. 

2. Her ay tutulacak üç gün orucun kamerî ayların on üç, on dört ve on beşinci günleri tutulması daha uygundur. 

3. Bu üç gün orucunun, kamerî ayın herhangi bir kısmında tutulması da mümkündür. 

4. İki rek'at kuşluk namazı kılmak ve uyumadan önce vitir namazını edâ etmek, Peygamber Efendimiz'in tavsiyeleri arasındadır. 

5. Hz. Peygamber'in tavsiyeleri ile fiilleri arasında tam bir uyum bulunmaktadır. O, ümmetine tavsiye ettiklerini kendisi de yapmış ve yaşamıştır.

16 Nisan 2024 Salı

Şevval orucu Ramazanda tutulamayan oruçların yerine tutulabilir mi?


S:Hocam, Şevval orucu kaza orucumuzun yerine geçer mi? Mesela Ramazandayken bir kadın özel durumundan dolayı tutamadığı oruçları şevval orucuyla beraber tutup bir sayabilir mi?

C:Bir taşla iki kuş mantığı gibi bir mantıkla ŞEVVAL ve RAMAZAN kazasını birleştirmek tercih edilen bir görüş değildir. Oruç tutmaya zorlananlar kaza oruçlarını tutmalıdırlar. İmkanı olanlar ise önce ŞEVVAL orucunun ardından da KAZA ORUCUNU tutmalıdırlar.


Nureddin Yıldız

14 Nisan 2024 Pazar

***.SÜNNETE UYGUN İBADET-24-Şevval ayı Orucu

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

1257. Ebû Eyyûb radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ramazan orucunu tutan ve buna şevval ayında altı oruç daha ekleyen kişi, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur."[1]

* Bu hüküm her hayırlı işin on katı sevap ile değerlendirileceği esasına dayanır. Yani 30 Ramazan + 6 Şevval 36 x 10 = 360 gün. 

Sünnet olan bu oruç Ramazan bayramının 2. gününden başlamak üzere peşpeşe tutulabileceği gibi o ayın içinde ayrı ayrı zamanlarda da tutulabilir. [2]



Eğer kazaya kalmış orucunuz varsa kaza orucuna niyet edip,kazasını öder. Ayrıca bu aya hürmet ve tazim gösterip oruç tuttuğu içinde bu ayın sevabından da istifade eder.

Eğer kaza borcunuz yoksa; nâfile ibâdetleri yerine getirmek mecbûrî olmadığı halde, bu ibâdetler kulu Allah'a yaklaştırdığı için tutulabilir.


Nitekim hadîs-i kudsîde buyurulduğu üzere "Farzlarla kulum benim gadabımdan (azabımdan) kurtulur. Nâfilelerle bana (benim rızama) yaklaşır", buyurulmaktadır.

O halde; mânevî mertebelere nâil olmak isteyen herkes, nafile ibâdetleri imkân nisbetinde yerine getirmelidir. Yapılmadığı takdirde ise, mânevî bir mes'ûliyeti yoktur.


[1] Müslim, Sıyâm 204. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 57; Tirmizî, Savm 53; İbni Mâce, Sıyâm 33
[2] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 366.


Not:Ramazan bayramı, sadece bir gündür. O da, Şevval ayının ilk günüdür.

İnsanlar tarafından bilinen ve Ramazan bayramının üç gün olduğu meselesine gelince, bu, insanlar arasında meşhur olan ve hiçbir dînî hüküm gerektirmeyen bir örften ibârettir.

Buhârî -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

"Ramazan bayramı günü oruç tutma babı... Sonra 1992 nolu hadisi rivâyet etmiştir.

Ebu Saîd el-Hudrî'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:

"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Ramazan bayramı ile Kurban bayramı günü oruç tutmayı yasaklamıştır." 
(Buhârî, Edâhi 16).


Buna göre Ramazan bayramı sadece bir gündür. Oruç tutulması haram olan gün de o gündür. Şevvâl ayının ikinci veya üçüncü gününe gelince, bu günlerde oruç tutmak haram değildir. Bu iki günde Ramazan orucunun kazasını veya nâfile oruç tutmak câizdir. 


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"     

12 Nisan 2024 Cuma

Şevval Orucu Kaza Orucu Yerine Geçer mi?

S:Şevval orucu kaza orucu yerine geçer mi? Eğer geçerse niyet ederken nasıl niyet etmemiz gerekiyor?

C:Şevval orucu sünnettir. Ramazan ayından kalan oruç ise farzdır. Farz mı sünnet mi diye sorulduğunda kesinlikle önce farz demek durumundayız. Eğer farzlarla beraber sünnetleri de tutabileceksek ya da gelecek ayda farzları tutacağından endişesi olmayan biri isek Şevval orucunu öne alabiliriz. Hayır sadece beş altı gün oruç tutabilecek kadar sıkışık isek (mesela yaklaşan ileri hamilelik veya benzeri bir durum varsa) farzlara niyet ederek oruç tutarız. Bazı âlimler farzlarla beraber Şevval orucuna da niyet etmenin mümkün olduğunu söylemişlerdir.


Nureddin Yıldız

11 Nisan 2024 Perşembe

***Riyâzü's Sâlihîn'in " PAZARTESİ - PERŞEMBE ORUCU " Bâbı-21-


 Hadisler

1258. Ebû Katâde radıyallahu anh şöyle dedi: 

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e pazartesi günü oruç tutmanın fazileti soruldu. O da şöyle buyurdu:

 "O gün, benim doğduğum, peygamber olduğum (veya bana vahiy geldiği) gündür." 

 Müslim, Sıyâm 197, 198 

1260 numaralı hadis ile birlikte açıklanacaktır.


1259. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 "Pazartesi ve perşembe günleri ameller (Allah'a) arz olunur. Ben, oruçluyken amellerimin arz olunmasını isterim." 

Tirmizî, Savm 44. Ayrıca bk. Müslim, Birr ve's-sıla 36 (ancak burada oruçla ilgili kısım yer almamaktadır); Nesâî, Sıyâm 70 

Aşağıdaki hadis ile birlikte açıklanacaktır.


1260. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

 Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem pazartesi ve perşembe günleri orucuna özen gösterirdi.

 Tirmizî,Savm 44. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd 60; Nesâî, Sıyâm70; İbni Mâce,Sıyâm 42 

Açıklamalar

 Nâfile oruç tutmanın müstehap olduğu zamanlar arasında pazartesi ve perşembe günleri de bulunmaktadır. Üçüncü hadisten öğrendiğimize göre, Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu iki günde oruçlu olmaya ayrıca bir önem verir ve özen gösterirdi. Kendisine bunun sebebi sorulmuş o da, görüldüğü üzere birinci hadiste: "O gün, benim doğduğum ve peygamber olduğum (veya bana vahiy geldiği) gündür" buyurmuştur. 

Sevgili Peygamberimiz hem maddî hem de mânevî kişiliğinin ortaya çıktığı pazartesi gününü, bu güzelliklerin bir takdiri ve teşekkürü olarak oruçlu geçirmeye çalışmıştır. Pek tabii olarak, Sevgili Peygamberimiz'in doğduğu ve peygamber olarak görevlendirildiği gün, biz ümmeti için de son derece büyük bir anlam taşır. Bu sebeple pazartesi günleri mümkün olduğunca oruçlu bulunmaya çalışmak suretiyle, hem Sevgili Peygamberimiz'in sünnetine uyulmuş, hem de onun bu günlere ait hatıraları yâdedilmiş olur. İman ufuklarımızı aydınlatan nübüvvet ve İslâm aydınlığının ilk parladığı günü oruçlu geçirmek elbette uygun bir davranıştır. Öte yandan zaman ve mekânların kıymeti, sahne oldukları olayların büyüklüğü ve değeri ile ölçülür. Pazartesi günü de iki cihan güneşi Peygamber Efendimiz'in doğumuna ve İslâm'ın ilk vahyine sahne olduğu için büyük bir kıymeti haizdir. 

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, ikinci hadiste bu defa, pazartesi ve perşembe günlerini oruçlu geçirmesinin bir başka hikmetini açıklamaktadır: "Pazartesi ve perşembe günleri ameller Allah'a arz olunur. Ben, oruçluyken amellerimin arz olunmasını isterim." Kulların amelleri günlük olarak sabah ve akşam Allah'a yükseltilir, haftalık olarak pazartesi ve perşembe günleri arzolunur. Yıllık olarak da şaban ayında sunulur. Bu birbirinden farklı olan durumlarla ilgili ayrı ayrı hadisler vardır. Ancak hemen belirtelim ki, durum farklılığından dolayı bu hadisler arasında herhangi bir çelişki söz konusu değildir. Her biri farklı zamanlardaki işlemleri haber vermektedir.

 Peygamber Efendimiz'in, şâban ayını ne ölçüde oruçlu geçirmeye çalıştığı ile ilgili bilgiler 1250 numaralı hadiste geçmişti. Burada da pazartesi ve perşembe günlerinde "amellerinin oruçlu iken arz olunmasını istediği için" oruç tuttuğunu öğrenmekteyiz. Ayrıca Müslim'in rivayet ettiği, fakat burada yer almayan bir başka hadiste de (Birr ve's-sıla 35) "Cennet kapıları pazartesi ve perşembe günleri açılır..." buyurulmaktadır. 

Efendimiz'in bu tavrı ve açıkladığı gerekçeler, biz ümmeti için üzerinde derin derin düşünülecek hususlardır. 

Hadisten Öğrendiklerimiz 

1. Pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak müstehaptır. 

2. Peygamber Efendimiz pazartesi ve perşembe günlerini oruçlu geçirmeye özen gösterirdi. 

3. Amellerinin oruçlu iken Allah'a arz olunmasını isteyenler, pazartesi ve perşembe günlerini oruç tutarak geçirmelidirler.

***Riyâzü's Sâlihîn'in " ŞEVVAL ORUCU " Bâbı

 ŞEVVAL AYINDA ALTI GÜN ORUÇ TUTMAK


1257. Ebû Eyyûb radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

"Ramazan orucunu tutan ve buna şevval ayında altı oruç daha ekleyen kişi, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur. " 

Müslim, Sıyâm 204. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 57; Tirmizî, Savm 53; İbni Mâce, Sıyâm 33

10 Nisan 2024 Çarşamba

***BAYRAM NAMAZI KILINIŞI

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


Bayram namazına gitmeden evvel eğer fitrenizi vermediyseniz vermeyi unutmayın inşallah.Bu sene (2024) fitre miktarı en az 130 Tl olarak belirlenmiştir. Çoğu için sınır yoktur. Allah cc hayrını arttıranın ecrini arttıracağını vaadetmiştir.


Şevvâl ayının birinci günü (fıtr (Ramazân) bayramının 1. günü)nde, güneş doğduktan ve kerâhat vakti (namaz kılmak haram olan vakit) çıktıktan sonra, yâni işrâk vaktinde, iki rek’at bayram namazı kılmak, erkeklere vâcibdir. Bayram namazlarının şartları, Cumâ namazının şartları gibidir. Fakat burada hutbe sünnettir ve namazdan sonra okunur. Fıtr bayramında, namazdan önce tatlı (hurma veya şeker) yemek, gusletmek, misvâk kullanmak, en iyi elbise giymek, fıtrayı namazdan önce vermek, yolda yavaşça tekbîr okumak müstehâbdır. 

Bayram namazının kılınışı:


 Birinci rek'at:

''Niyet ettim Allah rızası Ramazan Bayramı Namazını kılmaya, uydum imama" diye niyet eder.

İmam, "Allâhu Ekber" deyip ellerini yukarıya kaldırınca, cemaat da imamın peşinden "Allâhu Ekber" diyerek ellerini yukarıya kaldırıp göbeği altına bağlar.

Hem imam, hem de cemaat gizlice "Sübhâneke"yi okur. Bundan sonra üç kere tekbir alınır. Tekbirlerin alınışı şöyledir:

Birinci Tekbir
: İmam yüksek sesle, cemaat da onun peşinden gizlice "Allâhu Ekber" diyerek (iftitah tekbirinde olduğu gibi) ellerini yukarıya kaldırıp sonra aşağıya salıverirler. Burada kısa bir süre durulur.

İkinci Tekbir: İkinci defa "Allâhu Ekber" denilerek eller yukarıya kaldırılıp yine aşağı salıverilir ve burada da birincide olduğu kadar durulur.

Üçüncü Tekbir: Sonra yine "Allâhu Ekber" denilerek eller yukarıya kaldırılır ve aşağıya salıverilmeden bağlanır.

Bundan sonra imam gizlice "Eûzü-Besmele", açıktan fatiha ve sûre okur. (Cemaat birşey okumaz, imamı dinler.) Rükû ve secdeler yapılarak ayağa (ikinci rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır. 

 İkinci rek'at:

İmam gizlice Besmele, açıktan fatiha ve bir sûre okur. Sûre bitince imam yüksek sesle, cemaat da gizlice (birinci rek'atta olduğu gibi) üç kere daha tekbir alır, üçüncü tekbirden sonra eller bağlanmadan, dördüncü tekbir ile rükua varılır, sonra da secdeler yapılarak oturulur.

Oturuşta, imam ve cemaat, Ettehiyyâtü, Allâhümme salli, Allâhümme barik ve Rabbenâ âtina… duasını okuyarak önce sağa, sonra sola selam verip namazı bitirirler.
Namazdan sonra imam minbere çıkarak oturmadan hutbe okur. Cuma hutbesindeki "Elhamdülillâh" yerine bayram hutbesine, "Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Lâ İlâhe İllallâhü ve'Ilâhü Ekber, Allâhu ekber ve lillâhil-hamd" diyerek başlar. Cemaat da imamla beraber tekbir getirir. Bayram hutbesini namazdan önce okumak mekruh olduğu gibi, hutbeyi terk etmek de mekruhtur.

İmam, Ramazan Bayramı hutbesinde fıtra, kurban bayramı hutbesinde de kurban hakkında cemaate bilgi verir.

Bayram namazından önce evde ve camide, bayram namazından sonra camide nafile namaz kılmak mekruhtur.

Bayram namazından eve geldikten sonra kılınabilir. Herhangi bir sebeple bayram namazını geçiren kimse, onu kaza edemez ve tek başına kılamaz. 

Namaza geç gelinirse:

Bayram namazında imama birinci rek'atta zait tekbirler alındıktan sonra uyan kimse, hemen tekbirleri alır.

 Birinci rek'atın rükûunda yetişen kimse ise ayakta iftitah tekbirini alır. İmama rükûda yetişebileceğine kanaat getirirse zait tekbirleri de ayakta alır. İmama rükûda yetişemeyeceğini anlarsa iftitah tekbirinden sonra rükûa varır ve rükû tespihleri yerine ellerini kaldırmadan zait tekbirleri alır. Tekbirleri alırken imam rükûdan kalkarsa kalan tekbirler kendisinden düşer.

İkinci rek' atta imama yetişen kimse, imam selam verdikten sonra ayağa kalkıp kılmadığı rek'atı, tekbirlerle beraber yerine getirir.

Ramazan bayramı namazı, bayram gününün tespit edilmemesi veya şiddetli yağmur gibi bir sebeple birinci günü kılınamaması halinde ikinci günü kılınabilir. İkinci günü de kılınamazsa artık ondan sonra kılınmaz.

Kurban bayramı namazı, aynı sebeplerle bayramın birinci günü kılınmazsa ikinci günü kılınır. İkinci günü de kılınmadığı takdirde üçüncü günü kılınabilir. Bundan sonra kılınmaz.


Bayramımız mübarek olsun.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

9 Nisan 2024 Salı

***NİÇİN BAYRAM YAPIYORUZ?

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

İşte, onbir ayın sultanı, rahmet mağrifet ve cehennemden kurtuluşa vesile olan mübarek ay bitti. Bugün bayram... Oruçlarımızı tuttuk, namazlarımızı, terâvihlerimizi cami ve mescitlerde edâ ettik. Mümin kardeşlerimizle beraber olduk. Fakirlere, muhtaçlara, imkânlarımız el verdiği ölçüde yardım ettik.


Bayramda erken kalkmak, gusletmek, misvak kullanmak, güzel koku sürünmek, yeni ve temiz elbise giymek, sevindiğini belli etmek, Ramazan Bayramı’nda bayram namazından önce tatlı yemek, hurma yemek, hurmayı 1, 3, 5 gibi tek adet yemek, teke riayet etmek, karşılaştığı müminlere güler yüzle selam vermek, fakirlere sadaka vermek, İslamiyet’e doğru olarak hizmet edenlere yardım etmek, dargınları barıştırmak, salih akrabayı, din kardeşlerini ziyaret etmek, onlara hediye vermek sünnettir.


 Ramazan gittiği için değil, günahlarımız affolup, büyük sevaba ve büyük nimete kavuştuğumuz için bayram yapıyoruz.

Bunu bilen Müslüman nasıl sevinmez ve bayram etmez? Bayram günleri sevinmek, neşelenmek gerekir. Hazret-i Ebu Bekir, kızı Âişe validemizin evine gidince, iki cariyenin def çalıp oynadığını gördü. Ensar-ı kiramın kahramanlıklarını övüyor, destan söylüyorlardı. Hazret-i Ebu Bekir, (Resulullah’ın evinde böyle şey yapılmaz, susun) dedi. Düğünlerde ve bayramlarda, kadınların def çalmaları caiz olduğu için, Peygamber efendimiz hazret-i Ebu Bekir’e, (Onlara mani olma! Her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır. Bayram, sevinç günleridir) buyurdu. (Buhârî)

Hazret-i Ali, (Bugün, orucu kabul edilenlerin ve günahları affedilenlerin bayramıdır) buyurdu. 

Eğer bunlar tevbe ederse, Allahü teâlâ günahlarını affeder. 


Ne mutlu günahlardan sakınarak oruç tutanlara… Onlar, asıl bayramı âhirette yapacaklardır!

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

***RAMAZAN RİSALESİ-4-RABB'İMİZDEN GELEN BAYRAMIMIZ

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

İbni Abbas radıyallahu anhumadan şöyle rivayet edilmiştir:

… Bayram gecesi olduğunda o gece ‘ödül gecesi’ olarak adlandırılır. Bayram sabahı olunca da Allah Teâlâ, her yere meleklerini gönderir. Yeryüzüne inerler ve yollarda dururlar. Yüksek sesle nida ederler. Cinler ve insanlar hariç Allah’ın yarattığı her mahluka seslerini duyururlar. Derler ki:

“Ey Ümmeti Muhammed! Kerim olan Rabb’e koşun, bol veriyor; büyük günahları affediyor.”

Müslümanlar bayram namazını kılmak için çıktıklarında Allah meleklerine şöyle der:

“İşçi işini bitirince ne hak eder?”

Melekler şöyle cevap verirler:

“Ey ilahımız! Onun hak ettiği, ücretinin verilmesidir.”

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Ey meleklerim. Siz şahit olun. Ben onların tuttukları Ramazan oruçlarının ve kıldıkları namazların sevabı olarak rızamı ve mağfiretimi kararlaştırdım.”

Sonra şöyle buyurur:

“Kullarım!

Benden dileyin. İzzetime ve celalime yemin olsun ki, bugün benden ahiretiniz için ne dilerseniz onu vereceğim. Dünyanız için de ne isterseniz ona bakacağım. İzzetime yemin olsun, benden korktuğunuz sürece hatalarınızı örteceğim. İzzetime ve celalime yemin olsun ki, sizi utandırmayacağım. Hak sahipleri arasında sizi mahçup etmeyeceğim. Mağfiret edilmiş olarak dağılın. Beni razı ettiniz.”

Melekler sevinirler. Bu Ümmet’in Ramazan orucundan sonraki bayramda Allah’tan elde ettiklerine mutlu olurlar. 
-Tergib ve Terhib, 2/101-

Bizi tövbe edince bağışlayan, bağışladıktan sonra bir daha sorgulamayan ve bizi sevindiren Allah'ımız ne büyük, ne yücedir!

O'nun bayramı da ne güzel, ne hoştur!

Dönüş Günümüz!
Rabb'imiz geçmişimizi bağışladığı için bugünümüz bayram oldu. biz de o günlerimize dönmeme kararı alarak bu günümüzü ebedi bir bayrama dönüştürebiliriz.

Bugünümüz bayram olsun...

Kullara kulluktan sıyrılıp, Allah'a kulluğa döndüğümüz gün olsun. Hayatı boşa harcadığımız günlerden, cennete hazırlık için kullandığımız günlere dönelim.

"Bayram Günü"

1- Erkekler gusül abdestlerini alarak bayram namazına gidelim. İçimizden çoşkumuz eksik olmasın. Niyetimiz tam olsun. Evden namaz için çıkarken diyelim ki:

"Rabb'im!  

Emrettin oruç tuttum. Gayret ettim. Şimdi lütfettin bayram namazına gidiyorum. Beni bayramların bayramına Senin rızana, Cemal'ine kavuştur. Huzurundan kovma. Beni, ailemi, çocuklarımı, bütün mü'minleri bağışla. 

Bize rahmet et. Üzerimizden müsibetleri kaldır. Gücümüzün yetmeyeceği şeyleri bize yükleme.

İnsanlara muhtaç olmaktan, ezilip büzülmekten beni muhafaza buyur.

Dinini aziz kıl. Kur'an'ını yücelt. Beni ve zürriyetimi dininin sadık hizmetkarları yap..."

2- Namaza çıkmadan varsa birkaç hurma, yoksa bir miktar tatlı yiyerek bir sünneti yaşayalım.

3- Bayram namazına giderken ve geri dönerken tekbir getirmeyi unutmayalım. Gün Allah'ı yüceltme günüdür. Kullarına bayram ettiren, Rahman olan Allah'ı tazim günüdür.

4- Güzel ve temiz kıyafetler giyelim.

5- Birbirimizi tebrik edelim. Ashab-ı Kiram böyle günlerde birbirlerine:
"Bizim de sizin de ibadetlerinizi Allah kabul buyursun!" diyerek dua ve tebrik ederlerdi. Birbirimize gülümseyelim.
  
6- Barışalım, barıştıralım. Önce kendimizle barışalım. Kimliğimize, geçmişimize dönelim. Sonra çevremizle barışalım. Kimseyle küs kalmayalım. Kaynaşalım. Biz bir arada gönül gönüle olursak Rabb'imize daha yakın oluruz.

7- Garipleri unutmayalım, kimsesizlerin kimsesi olalım.
Göstermelik olmasın; Rabb'imizin görmesi için olsun. Çıkarımız Rızaullah olsun.

8- Çocuklarımızı sevindirelim. Onlara neden bayram ettiğimizi ve bu bayramın neyi temsil ettiğini izah edelim. Onları çoşkulu ve umutlu bir bayramla tanıştıralım. Allah'ı ve Peygamber'ini sevmelerine, insanlığa hizmet etme duygularına zemin hazırlayalım.

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Nureddin Yıldız Hocaefendi'nin "Ramazan Risalesi" kitabı kaynak olarak kullanılmıştır.


7 Nisan 2024 Pazar

***ZEKATIN VERİLECEĞİ YERLER

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

* Zekata bağlı olan altın, gümüş, ekin, hayvanat ve ticaret mallarının zekatlarını bizzat kendilerinden (ayinlerinden) vermek caiz olduğu gibi, bunların kıymetlerini vermek de caizdir. Burada mal sahibleri serbesttir. Keffaretlerde, nezirlerde ve fitrelerde de hüküm böyledir. Çünkü İslam şeriatında mal sahiblerine kolaylık gösterilmesi gerekli olmuştur. Bu ibadetin vacib olmasındaki hikmet, fakirleri ihtiyaçtan kurtarmaktır. Bu hikmet ise, bu malların kıymetlerini vermekle de gerçekleşir.

Bundan dolayı bir kimse, altının zekatı için gümüş, zahire veya kumaş verebilir. Saime olan hayvanlar için veya ticaret maları için de, nakden para verilebilir. Ancak burada fakirler için daha faydalı olan yönü seçmek iyidir.
(İmam Şafiî'ye göre, üzerlerine zekat gereken şeylerin aynen kendilerinden verilmesi lazım gelir. Kıymetleri verilmez.)

*Zekatı gerektiren bir eşya veya alacak karşılığında diğer bir eşyayı zekat vermek caiz olduğu gibi, bir borcu da ele geçirilemeyecek bir borç karşılığında fakire bağışlamak caizdir. Fakat bir borcu, bir malın veya ele geçirilecek bir borcun karşılığında zekat olarak bağışlamak caiz değildir. Çünkü borç, maliyet bakımından maldan (ayinden) noksandır. Artık tam olan bir şey karşılığında noksan olan bir şey verilemez. Ele geçirilecek bir borç da, ayin (mal) yerindedir.
Bunun için bir kimse, elindeki üç lirasını veya üç lira kıymetindeki bir ticaret malını, yüz yirmi liradan ibaret olan bir nakid mevcudu için veya birisinde alacağı olan bu mikdar para için zekat olarak verebilir.

Yine, bir fakirdeki alacağını o fakire tamamen bağışlasa, zekata niyet etmiş olsun olmasın, bu alacağın zekatını vermiş olur. Fakat bu alacağının bir kısmını bu fakire bağışlasa, yalnız bu bağışlanan kısmın zekatı verilmiş olur. Tahsil edeceği diğer paranın zekatı verilmiş olmaz.
Yine, bir kimse bir fakirdeki alacağını, kendi elindeki bir malın zekatı için o fakire bağışlasa, bununla o malın zekatını vermiş olmaz.
Yine, bir kimse bir fakirin üzerindeki alacağını diğer bir şahsın üzerindeki alacağının zekatı için o fakire bağışlasa, bununla o şahıstaki alacağının zekatını vermiş olamaz.

* Bir kimse, fakir olan borçlusunu borcundan kurtarmak ve kendisi de elindeki malların zekatını kısmen olsun ödemek isterse, borçlusuna borcu kadar nakid bir parayı zekat niyeti ile verir. Borçlu da eline geçirdiği bu para ile borcunu alacaklısına öder.

* Zengin bir kimsenin üzerindeki bir borç, üzerinden bir sene geçtikten sonra o zengine bağışlansa, sahih olan görüşe göre, bu borcun zekatı düşmez.

*Bir kimse, bir adamdaki alacağını, elindeki bir malın zekatına saymak üzere, bir fakirin o parayı gidip almasına müsaade etse, bununla o zekat fakirin eline geçmesiyle ödenmiş olur.

* Toplanmış olan nisabları ayırmak caiz olmadığı gibi, ayrılmış nisabları toplamak da caiz değildir. Şöyle ki:
Bir kimsenin seksen koyunu bulunsa, yalnız bir koyun zekat vermesi gerekir. Yoksa koyunlar iki nisab mikdarına ulaştığı için iki koyun zekat vermek gerekmez. Fakat iki kişinin eşitlik üzere ortak seksen koyunu bulunsa, bunların iki koyun zekat vermesi gerekir. Çünkü her ortağın nisab mikdarı koyunu vardır. Bunlar toplanamaz. Bu koyunlar, yalnız bir kişinin malı imiş gibi sayılamaz.
İki kişi arasında ortak olan kırk koyun veya yirmi miskal altın ise, zekata bağlı başka mallar bulunmayınca, zekat gerekmez. Çünkü ortaklardan hiç biri nisab mikdarına tek başına sahib değildir.

İki ortaktan birinin hissesi nisab mikdarına ulaştığı halde diğerininki ulaşmıyorsa, bu kimse zekat vermez. Nisaba malik olan verir. Birisinin koyunları kırk, diğerinin koyunları yirmi tane bulunsa, birincisi bir koyun zekat verir, ikincisi hiç vermez.
Aynı şekilde, zekat vermekle yükümlü olan bir kimse ile yükümlü olmayan arasında ortak olan mallar hakkında da hüküm böyledir. Yükümlü olan zekatını verir, yükümlü olmayan ortak ise, hissesi mikdarına göre zekatını verir, diğerinin hissesinden zekat gerekmez.

*Nisab mikdarında olan bir malın zekatı, daha sene dolmadan erkene alınarak verilebilir. Çünkü vücuba sebeb olan nisab bulunmuştur. Sonradan ödenecek olan bir borcu öne alıp acele ödemek esasen sahihtir. Bu fakirler için yararlı olan bir iştir. Fakat nisab mikdarında olmayan bir mal için, böyle zekatın yıl dolmadan önce verilmesi caiz değildir. Bu mal sonradan nisab mikdarına ulaşmış olursa, o andan itibaren bir sene sonunda ayrıca zekatını vermek gerekir. Önceden verilmiş olan zekat, bir sadaka yerine geçer.

(İmam Malik'e göre, zekat acele edilerek vaktinden önce verilemez, ibadetler de aynı şekilde, vakitlerinden önce yerine getirilemez. İmam Şafiî'ye göre, yalnız bir senelik zekat önceden verilebilir. Daha fazla yıllar için önceden verilemez.)

*Nisab mikdarındaki bir malın birkaç senelik zekatı birden verilebilir. Yıl sonunda bu mikdar mevcut bulunmadıkça zekatları verilmiş olur. Bu mikdar azalırsa, verilen fazla kısım sadaka yerine geçer.

*Bir kimsenin mesela, yüz lirası olduğu halde, önceden acele olarak iki yüz liralık zekat verip de aynı yılda sahib olacağı diğer yüz liranın zekatına ve sahib olmadığı takdirde bu mevcut yüz liranın ertesi sene için olan zekatına sayılmasına niyet etse, bu niyeti caiz olur.

* Bir kimsenin mesela, bin lirası olduğu halde, iki bin lira sanarak ona göre zekat verecek olsa, bu fazla verdiği zekatı ertesi senenin zekatına sayabilir.

* Bir kimse, her ikisi de, ayrı ayrı nisab mikdarında olan altın ve gümüşten ibaret mallarından yalnız birinin adına zekatını acele ederek önceden vermiş bulunsa, bu zekat her ikisine sayılarak verilmiş olur. Çünkü bunlar, cinsleri bir sayılıp birbirine ilave edildiğinden böyle bir ayırım boşunadır. Onun için bunlardan biri, yıl içinde helak olsa, bu zekat tamamen diğeri için sayılmış olur. Fakat hayvanlar hakkında böyle değildir. Bu cins hayvanların zekatını böyle acele olarak önceden vermek, diğerlerinin zekatına sayılamaz.

* Bir kimse, malının zekatından bir fakirin borcunu, fakirin izni ile ödeyecek olsa, zekatını vermiş olur. Fakat fakirin izni olmadan ödeyecek olsa, borç düşer; fakat zekat verilmiş olmaz.

* Bir kimse, usul ve füruundan olmayan ve yalnız akrabalık yönünden nafakası üzerine düşen bir yetime, zekat niyeti ile elbise yaptırsa veya bir yiyecek verse, zekatı yerine geçer. Fakat böyle bir yetimi kendi sofrasına alıp beraberce yedikleri yemeği zekatına saymak isterse, bu İmam Ebû Yusuf'a göre caiz olursa da, İmamı Azam ile İmam Muhammed'e göre caiz olmaz. Çünkü bu halde temlik bulunmaz.

* Zekatın, zekata ehil olan kimseye temlik edilmesi (mülkiyetine geçirilmesi) şarttır. Onun için fakirlere ikram olarak yedirilen yemek zekat sayılmaz.
Yine, bir hayır işine harcanan para zekata sayılamaz. Zekat parası ile hac yaptırılamaz. Yine zekat parası ile ölülere kefen alınamaz veya borçları ödenemez. Fakat bir fakir, aldığı zekat parasını kendi rızası ile bu gibi hayır yollarına harcasa, bundan hem o fakir, hem de ona zekatı vermiş olan şahıs sevab kazanmış olur.
Yine, bir fakiri bir evde oturtmakla zekata saymak caiz olmaz. Çünkü bu bir temlik sayılmaz.


Ö.N.Bilmen(Tam ilmihal kitabı)


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"



Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

5 Nisan 2024 Cuma

***KADİR GECESİ NASIL İBADET EDELİM?

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

 Kadir Gecesi, Hz. Muhammed Mustafa Aleyhisselamın ümmetine mahsus bir gecedir. Başka Peygamberlere böyle bir gece verilmemiştir.

Kadir gecesi son 10 günde gizli olduğuna göre bu geceleri iyi değerlendirmeliyiz:

Bu geceyi ihya için ilim öğrenmeli, mesela ilmihal okumalı, kaza namazı kılmalı, Kur’an-ı Kerim okumalı, dua etmeli, tevbe etmeli, sadaka vermeli, Müslümanları sevindirmeli, bunların sevaplarını ölü diri bütün müminlere göndermeli! Kadir gecesini ihya edenin, Ramazan orucunu tutanın, haccı kabul olanın, bütün günahları affolursa da, namaz, oruç ve kul borçları ödenmiş olmaz. Bunları kaza ederek, ödeyerek borçtan kurtulmak gerekir.

“Kadir gecesinde, Kadir suresini okumak, bir tesbih (Sübhanallah), bir tahmid (Elhamdülillah), bir tehlil (Allahü ekber), “La ilahe illallah”  söylemek , namaz kılmak, ibadet etmek çok faziletlidir. Bu gece bir de TESBİH NAMAZI kılmak güzel olur.

Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, bu mübarek gecenin kıymet ve faziletini şöyle beyan buyurmaktadır:

“Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır.. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar.” (Kadir Suresi )


Müminlerin annesi Hz.Aişe (r.a.) şöyle diyor :

-Dedim ki: Ya Rasulallah, Kadir Gecesi’ni bilirsem onda ne şekilde dua edeyim? Şöyle buyurdu:

Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa’fü anni. 
(Allah’ım sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle.)

Mübarek vakitlerde, günahlardan titizlikle uzak durmalı, taatları, ibadetleri ve her çeşit hayratı artırmalıdır. Zira Allahü Teâlâ tarafından sevilen kimse, faziletli vakitlerde faziletli amellerle meşgul olur. Buğzettiği kul ise; faziletli vakitlerde kötü işlerle meşgul olur. Kötü işlerle meşgul olanın bu hareketi azabının daha şiddetli olmasına ve Allahü Teâlânın, ona daha çok buğzetmesine sebep olur. Çünkü o, böyle yapmakla vaktin bereketinden mahrum kalmış ve onun hürmet ve şerefini çiğnemiş olur.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Kadir Gecesi Ne Zaman? - Yasin Pişgin

***Riyâzü's Sâlihîn'in "KADİR GECESİNİ İHYÂ ETMEK" Bab'ı-20


KADİR GECESİNİ İHYÂ ETMEK

KADİR GECESİNİ İHYA ETMENİN FAZİLETİ VE DAHA ZİYADE RAMAZANIN HANGİ GECELERİNDE OLDUĞUNUN AÇIKLANMASI

Âyetler


1. "Biz onu Kadir gecesi indirdik. Kadir gecesi nedir, bilir misin sen? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Meleklerle Ruh o gece Rabblerinin izniyle her iş için iner de iner. Tam bir esenliktir o gece, tâ tan yeri ağarıncaya kadar."

Kadîr sûresi (97), 1-5

Yüce dinimizin tarihinde olduğu kadar müslümanların hayatlarında da yüksek bir yeri ve değeri olan Kadir gecesinin zamanı değilse de kıymeti bu sûre ile bizlere tanıtılmıştır. Hidayet rehberimiz olan Kur'ân-ı Kerîm'in bu gece indirilmeye başlaması, meleklerle Ruh'un bu gece yeryüzüne inmesi ve tan yeri ağarıncaya kadar bu gecenin tam bir esenlik ve selâmet olması Kadir gecesinin başlıca özellikleridir.

Kur'an'ın indiği bu kutlu geceyi değerlendirmek bin aylık bir ömrü hayırla geçirmiş olmak yani bereketlendirmek anlamına gelmektedir. Hadîs-i şerîflerden öğrendiğimize göre çok müstesna bir fırsat olan bu gece, ramazan ayının son on günündeki tek rakamlı geceler içinde gizlenmiştir. Onun hangi gece olduğunun açıklanmaması, o gecenin ömre ömür katan feyiz ve bereketini yakalama gayretini telkin etmek içindir. Bu gecenin şeref ve değerinden yararlanmak isteyen müslümanlar, hemen hemen ramazanın her gecesini Kadir gecesiymiş gibi değerlendirmeye çalışacaklardır. Bu da onların çok hayır kazanmasına vesile olacaktır. "Meçhulde bereket vardır" sözünün anlamı da böylece gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim âriflerden biri zaman ve insanın değerini belirtmek üzere "Her geceni Kadir bil; her geçeni Hızır bil" demiştir.

2. "Biz Kur'an'ı kutlu bir gecede indirdik." Duhân sûresi (44), 3

Kur'ân-ı Kerîm'in indirildiği Kadir gecesi, bu âyette "kutlu (mübârek) bir gece" olarak tanıtılmaktadır. Bu âyetten anlaşıldığına göre Kadir gecesi, Allah katında değerli bir gecedir. Kadri yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerîm işte böyle kadir ve kıymeti yüksek bir gecede indirilmiştir. Böylece o kıymetli gecenin şeref ve fazileti bir kat daha artmıştır.

Bu mübâarek gecede melekler ve Ruh nasıl yer yüzüne iniyor ve âdeta yeryüzü gökyüzü haline dönüşüyorsa, dünyaya yeni bir yön verecek ve dünyalılara dosdoğru yolu gösterecek olan Kur'ân-ı Kerîm de o gece indirilmeye başlanıyor. Bu tür olaylara sahne olan gecenin kıymetini bilmek artık o geceye sahip olan ümmet fertlerine yani biz müslümanlara düşmektedir.

Hadisler

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:


"Faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Kadir gecesini değerlendiren kişinin geçmiş günahları bağışlanır."

Buhârî, Îmân 25, 27, 28, 35, Savm 6, Terâvih 1, Leyletü'l-kadr 1; Müslim, Müsâfirîn 173-176. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Tirmizî, Savm 1; Nesâî, Kıyâmü'l-leyl 3, Savm 39-40; İbni Mâce, İkâmet 173, Sıyâm 2, 39

Açıklamalar

Kadir sûresinde kıymeti anlatılan ve fakat zamanı kesin olarak açıklanmayan o kutlu gecenin fazilet ve bereketine gönülden inanıp sevabını sadece Allah'tan bekleyerek ibadet, dua ve hayır hasenât ile o geceyi ihyâ edip değerlendirmeye çalışan mü'minlerin elde edecekleri kazanç, geçmiş günahlarının bağışlanmasıdır. Bu, küçümsenecek bir sonuç olmadığı gibi, hadisin ifadesiyle iman ve ihtisaba dayalı ihyâ da basit ve rastgele kayıtlar değildir.

İman, her işimizde temel şarttır. Yapılan her ibadet de Allah rızâsını gözeterek, mükâfatı sadece ve sadece O'ndan bekleyerek (ihtisab) ifa edilmelidir. Hadisteki bu iki şart, ibadetlerin başka maksatlarla da yapılabileceğini fakat bunların hiçbir olumlu sonuç vermeyeceğini anlatmaktadır. İnanmadığı halde ya da gösteriş olsun diye böyle müstesna gün ve gecelerde birtakım girişimlerde bulunanlar, ancak kendilerini aldatırlar ve boşuna yorulmuş olurlar. Âdet olduğu için değil, içinden gelerek Kadir gecesini değerlendirmeye çalışmak önemlidir. Bunun sonucu ise, geçmiş günahlardan arınmaktır. İnsanın geçmişi, sırtında bir kanbur gibi daima kendisini takip eder. Günah ve vebâl yükü altındaki insan, böylesi fırsatlarda işte o yükten kurtulma imkânını yakalar. Bu, son derece rahatlatıcı bir sonuçtur. Yeni doğmuş gibi, hayata yeniden başlamayı kim istemez?

Şu halde Kadir gecesini nasıl değerlendirmek gerekmektedir? Nevevî, bununla ilgili olarak ikisi Hz. Peygamber'in davranışını biri de bir tavsiyesini ihtivâ eden üç hadisi bu konunun sonunda zikretmiştir. Bu soruyu o hadislerin açıklamasında cevaplandıracağız.

Burada sadece Kadir gecesini ihyâ etmenin önemi ve neticesi bildirilmekte ve buna teşvik edilmektedir.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Kadir gecesi, kadri yüce bir gecedir.
2. Değer ve faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek bu geceyi ihyâ eden, geçmiş günahlarından arınır.
3. İnançsız ve ihlâssız yapılacak herhangi bir dinî davranışın kıymeti yoktur.

1193. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, bir grup sahâbî, rüyalarında Kadir gecesinin ramazan'ın son yedi gecesinde olduğunu görmüşler (ve bunu Hz. Peygamber'e bildirmişler)di. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- "Kadir gecesi ile ilgili rüyalarınızın, ramazanın son yedi gecesi üzerinde toplandığını görüyorum. O halde Kadir gecesini arayan onu ramazanın son yedi gecesinde arasın!"

Buhârî, Leyletü'l-kadr 2, Ta'bîr 8; Müslim, Sıyâm 205 -206. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 5; Tirmizî, Savm 71

1197 numaralı hadis ile birlikte açıklanacaktır.

1194. Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ramazan ayının son on gününde câmiye kapanır ibadete soyunur ve şöyle buyururdu:

"Kadir gecesini ramazanın son on günü içinde arayınız!"

Buhârî, Leyletü'l-kadr 3; Müslim, Sıyâm 219. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 72 

1197 numaralı hadis ile birlikte açıklanacaktır. 

1195. Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kadir gecesini ramazan'ın son on günündeki tek gecelerde arayın!" Buhârî, Leyletü'l-kadr 3

1197 numaralı hadis ile birlikte açıklanacaktır.

1196. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Ramazan ayının son on günü girdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleri ihyâ eder, ev halkını uyandırır, ciddiyetle ibadete soyunur ve eşleriyle ilişkiyi keserdi.

Buhârî, Leyletül-kadr 5; Müslim, İ'tikaf 7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Nesâî, Kıyâmü'l- leyl 17; İbni Mâce, Sıyâm 57

1197 numaralı hadis ile birlikte açıklanacaktır.

1197. Yine Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ramazanda diğer aylardan daha fazla (kulluk yapmaya) çalışırdı. Ramazanın son on gününde de ramazanın öteki günlerinden daha fazla ibadet ederdi.

Müslim, İ'tikâf 8. Ayrıca bk. Tirmizî, Savm 72; İbni Mâce, Sıyâm 57

Açıklamalar
Bu beş hadîs-i şerîfin beşi de Kadir gecesinin hangi gece olduğunu belirlemeye yönelik ipuçları ihtiva etmektedir. İlk üçü Sevgili Peygamberimiz'in sözlü tavsiyelerini, son ikisi de bizzat onun tavrını bize nakletmektedir. Böylece hem sözlü hem de fiilî sünnet, Kadir gecesinin ramazan ayının son on günü içindeki gecelerden biri olduğu konusunda ağırlıklı bir kanaat vermektedir. Ayrıca son iki hadis, ramazanın son on günü mescidde ibadete çekilme anlamındaki i'tikâf sünnetini de gündeme getirmektedir.

Kadir ve kıymetinin pek yüksek olduğuna daha önceki âyetler ve hadiste dikkat çekilen Kadir gecesinin hangi geceye rastladığı pek tabii olarak merak konusudur. Bu beş hadis işte bu merakımızı gidermeye yönelik işaretler taşımaktadır. Aslında bu durum merakımızı gidermekte midir, artırmakta mıdır o da pek belli değildir.

İbni Ömer'in rivayetinde, sahâbîlerden bir grubun Kadir gecesinin ramazanın son yedi gecesinde olduğuna dair rüyalar gördüğünü öğreniyoruz. Şu halde ashâb-ı kirâm da pek tabii olarak bu mübarek gecenin hangi gece olduğunu rüyalarına girecek kadar merak etmişler. Ancak yine de bu mübarek gece kesin olarak tesbit edilememiş, "son yedi geceden biri" gibi esnek bir tesbit söz konusu olabilmiştir. Peygamber Efendimiz de rüyaların bu son yedi gece üzerinde toplanmasını dikkate alarak, "Kim Kadir gecesinin zamanını merak edip aramaya kalkarsa onu ramazan ayının son yedi gecesi içinde arasın" buyurmak suretiyle genel bir arama alanı tayin etmiştir. Ancak bu son yedi gecenin, yirmi birinci geceden sonraki yedi gece mi, yoksa en sondan başlamak üzere 23. veya 24. geceyi de içine alan yedi gece mi olduğunda görüş ayrılığı bulunmaktadır. Yoksa tek sayılı son yedi gece mi olduğu (ki bu takdirde 17. gece de bu sayımın içine girer) üzerinde durulmuştur. Ancak bu son ihtimal, aşağıdaki hadisler dikkate alınınca oldukça zayıflamaktadır.

İkinci hadiste bu alan, birinci hadisteki yedi gecenin de içinde bulunduğu "ramazan ayının son on günü" olarak gösterilmiştir. Bu tesbit ve tavsiye, otuz günlük ay üzerinden son on gün, yani son üçte biri gibi daha genel bir taksimin sonucudur. Son yedi gün belirlemesine asla aykırı değildir.

Üçüncü hadiste ise, Kadir gecesinin, son on günün tek sayı ile ifade edilen gecelerinde aranması tavsiye edilmektedir. Böylece son on gün içindeki tek sayılı (21, 23, 25, 27 ve 29) beş geceden birinin Kadir gecesi olabileceği ortaya çıkmaktadır.

Memleketimizde ve İslâm dünyasında ramazanın 27. gecesi Kadir gecesi olarak bilinmekte ve ihyâ edilmeye çalışılmaktadır.

Kandil gecelerini veya herhangi bir geceyi ihyâ etmenin iki anlamı vardır. Birincisi o geceyi ihya eden kişinin şahsına yönelik yorumdur. Yani kişi, o geceyi ibadetle geçirmek suretiyle bir çeşit ölüm niteliğindeki uykudan kendisini alıkor. Böylece, "Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusundayken canlarını alır" [Zümer sûresi (39), 42] âyetinde bildirilen duruma uygun bir anlam içerisinde kişi kendi nefsini diriltmiş (ihyâ etmiş) gibi olur. İkincisi, bizzat o geceye yönelik olan yorumdur. Kişi ibadet ve tâatle değerlendirdiği zaman gece, onun için sanki gündüzleştirilmiş yani diriltilmiş bir zaman
olur. Bu durum da şu âyetin anlamına uygun düşer: "Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak: Yeryüzünü, ölümünün ardından nasıl diriltiyor?" [Rum sûresi (30), 50].

Herkesin nasibi, gücü nisbetinde gecenin ne kadarını ihyâ etmişse o kadardır. Nitekim Hz. Peygamber'in, yatsı namazını cemaatle kılan kimsenin gecenin yarısını, sabah namazını cemaatle kılanın ise gecenin tamamını ihyâ etmiş sayılacağına dair bir beyânı da nakledilmiştir (bk. Müslim, Mesacid 260; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 58, 68].

Dördüncü hadiste Hz. Peygamber'in ramazanın son on gününün gecelerini ihyâ ettiği, ev halkını da buna teşvik ettiği ve tam anlamıyla ibadete soyunduğu bildirilmektedir. Önce şuna işaret edelim ki bu hadiste her ne kadar bütün bir geceyi ihyâ ettiği anlamında "küllehu" ifadesi geçiyorsa da bu "büyük bir kısmını" ihyâ ettiği anlamındadır. Zira Hz. Âişe vâlidemiz, Peygamber Efendimiz'in hiçbir geceyi sabaha kadar uyanık geçirmediğini kesin bir şekilde ifade buyurmaktadır. Ancak altıncı hadiste de açıkça görüldüğü gibi Hz. Peygamber, ramazan ayı girince diğer günlerden daha fazla ibadet ederdi. Özellikle ramazanın son on gününde bu mübarek ayın diğer günlerinden daha fazla kendisini ibadete verirdi. Bu ifadeler, onun ekseriyetle ramazanın son on gecesini ihya ettiğini göstermektedir. Efendimiz'in bu hareketi, daha doğrusu bu fiilî sünneti, Kadir gecesinin bu günler içinde olduğunu ve onu ihyâ etmiş olmak için, Kadir gecesinin bulunması muhtemel olan günlerin hepsini değerlendirmeye çalıştığını göstermektedir. Ayrıca hanımlarıyla ilişkiyi kesip onları da ibadet etmeleri için uyandırması o gecelerin bulunmaz birer fırsat olduğunu anlatmaktadır.

Hadislerden Öğrendiklerimiz

1. Kadir gecesi ramazan ayının son on günü içindeki tek gecelerden biridir.

2. Kadir gecesini ihyâ etmek isteyenler ramazanın son on günü içindeki geceleri ihyâ etmelidir.

3. Hz. Peygamber hem sözlü olarak hem de fiilî olarak Kadir gecesinin ramazanın son on günündeki gecelerde olduğuna işaret etmişlerdir.

4. Kadir gecesi gibi müstesna fırsatları kaçırmamak için dikkatli davranmak, hatta ev halkını da bu konuda uyarmak sünnettir.

5. Ramazan ayında her zamankinden daha fazla ibadet etmek, son on gününde de diğer ramazan günlerinden fazla ibadete gayret etmek Peygamber Efendimiz'in sünnetidir. O halde bu konuda ona uymaya çalışmak gerekir.

1198. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

- Ey Allah'ın Resulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim? diye sordum.

- "Allahım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla! diye dua et" buyurdu.


Tirmizî, Daavât 84. Ayrıca bk. İbni Mâce, Dua 5

Açıklamalar

Şerefi ve özellikle müslümanlar için ifade ettiği değeri açıklanıp zamanı gizli tutulan Kadir gecesinde ne yapılması gerektiği elbette merak konusudur. Hz. Âişe vâlidemiz -Allah ondan râzı olsun- bu merakını Sevgili Peygamberimiz’e açmış ve "Şayet Kadir gecesine rastladığımın farkına varırsam, ne yapayım, nasıl dua edeyim?" diye soruvermiştir.

Burada Hz. Peygamber'in, Kadir gecesinin asla bilinemeyeceğine dair bir beyânı olmadığına göre, o mübarek gecenin farkına varılabileceği anlaşılmaktadır. Hatta kimi âlimler "Kadir gecesinin farkına varan kişinin onu gizlemesi sünnettir. Bu, Allah'ın ona bir ikramıdır" demişlerdir.

Hz. Âişe vâlidemizin sorusuna Resûl-i Ekrem Efendimiz'in verdiği cevap ne kadar özlü ve mânalıdır: "Allahım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla!"

Geçmişte yapılan günahlardan arınmak her müslümanı son derece mutlu eder. Gelecekte birtakım nimet ve ikramlara kavuşabilmek için önce geçmiş hatalardan temizlenmiş olmanın rahatlığı gerekir. Rahmeti bol ve bin aydan hayırlı olan böyle bir geceye rastladığını farkeden kişinin, önce onu, hatalarını bağışlatma fırsatı olarak değerlendirmesi, bunun için de dua etmesi uygun olur. Bu dua için gecenin herhangi bir saati tayin edilmiş değildir. Her saatinde yapılabilir.

Ayrıca yukarıda geçen hadislerden öğrendiğimize göre Hz. Peygamber, Kadir gecesinin de içlerinde bulunduğu ramazanın son on gününde kendisini ibadete verirdi. Onun bu fiilî sünnetinden anlaşılmaktadır ki, Kadir gecesinde namaz kılmak, Kur'an okumak, dua etmek ve tefekkürde bulunmak sünnettir. Bunların hepsini bir araya getirmek ise, daha isabetli bir davranış olur. Hatta aynı şeylerin Kadir gecesinin gündüzünde de yapılması uygun olur.

Ramazan ve kandil geceleri gibi mübarek gecelerin feyzinden istifade edebilmek için en

azından o gecenin akşam, yatsı ve sabah namazlarını cemaatle camide kılmaya özen göstermelidir. Zira böyle yapanların o geceleri değerlendirmiş olacaklarına dair müjdeler bulunmaktadır.

Hadisten Öğrendiklerimiz


1. Kadir gecesinin farkına varan müslüman, günahlarının bağışlanması için dua etmelidir. 

2. Kadir gecesinde "Allahım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla!" diye dua etmek sünnettir.

3. Dua ve ibadet etmek, Kur'an okumak ve tefekkürde bulunmak suretiyle kandil geceleri ihya edilmelidir.